NUREMBERG KANUNLARI VE
"JUDEN RAUS! AUF NACH PALASTINA!"
Naziler Alman Yahudilerini göç ettirmek için Siyonistlerle ortak programlar düzenlerken, bir yandan da yine Siyonistlerin tasdiki ile Alman Yahudilerinin ırk bilincini artıracak politikalar uyguladılar. Lenni Brenner, Zionism in the Age of Dictators'da Naziler'in ırkçı politikalarının Siyonistleri ne denli sevindirdiğini sık sık vurgular. Örneğin Naziler'in 1935'te yayınladığı Almanlar ve Yahudiler arasındaki evlilikleri yasaklayan Nuremberg kanunları bunların başında gelmektedir.
1935 Eylülünde açıklanan Nuremberg kanunları, Yahudilerin Alman toplumundan çok keskin bir biçimde izole edilmesine yöneliktir. Bu düzenleme ile, Yahudiler Alman yurttaşlığından çıkarılmış ve sosyal haklardan mahkum paryalar haline getirilmişlerdir. Yahudilerin resmi dairelerde çalışmaları, öğretmenlik, gazetecilik, çiftçilik yapmaları, radyo, tiyatro ve filmlerde yer almaları yasaklanmıştır. Yahudiler ile Almanlar arasındaki evlilik ve hatta cinsel ilişki de yasaklar arasındadır. Yasaklar arasında, bir Yahudinin Alman bayrağı dalgalandırması da vardır. Tüm bunlar, Yahudilerin kesinlikle Alman olmadıklarını düşünen bir zihniyetin ürünüdür. Ve bu zihniyet, en az Naziler kadar Siyonistler tarafından da paylaşılmaktadır.
Brenner, Nuremberg kanunları ile ilgili olarak o dönemin Alman gazetecilerinden Alfred Berndt'in ilginç bir yorumunu aktarır. Bernt, bu kanunların yayınlanmasından yalnızca iki hafta önce Dünya Siyonist Örgütü'nün (WZO) tüm dünya Yahudilerine yönelik bir deklarasyon yayınladığını ve onları nerede yaşarlarsa yaşasınlar, ayrı bir millet, farklı bir halk olduklarını unutmamaya çağırdığını hatırlatmış ve şöyle demiştir: "Hitler'in yaptığı şey, Yahudilere ırksal bir azınlık statüsü vererek WZO'nun isteğine yerine getirmek olmuştur." Lenni Brenner, bu nedenle Nazi Almanyası'nda yalnızca "iki bayrağın dalgalanmasına izin verildiğini" söyler: Gamalı haçla süslü Nazi bayrağı ve ortasında Siyon yıldızı bulunan mavi-beyaz Siyonist bayrağı! 58 O sıralar Amerikalı Siyonist lider Haham Stephen Wise, kendi yayın organı Congress Bulletin'de konu hakkında şu yorumu yapmıştır:
Hitlerizm, en büyük hedefi olan Alman ulusunu içindeki Yahudi elementten kurtarma isteği sayesinde Siyonizmle olan 'akrabalığını' keşfetti. Bu nedenle Siyonizm, Nazi partisi dışında, Reich sınırları içindeki tek legal parti haline geldi, Siyonist bayrak da, Nazi bayrağı dışında, Reich sınırları içinde legal olarak dalgalanabilen tek bayrak oldu.59
Hitler, 8 Aralık 1938 günü, Graf Zeppelin adlı zeplinin açılış töreninde. |
Lenni Brenner, Naziler'in konu hakkındaki politikalarını "philo-Zionism" (Siyonizm sevgisi, Siyonizm taraftarlığı) olarak adlandırarak hemen her konuda Siyonistlere destek olduklarını yazar. Örneğin Naziler, Yahudilerin asimilasyondan kurtulmaları ve kendi ırksal kimliklerinin bilincinde olmaları için çeşitli kanunlar çıkarmıştır. 6 Aralık 1936 tarihinde yayınlanan bir kanun, hahamların sinagoglardaki ayinlerde Almanca kullanmaları yasaklamış ve daha da önemlisi, İbranice kullanılması zorunluluğu getirmiştir. Bu, tüm dünya Yahudilerini Filistin'e toplayarak hepsini artık ölmeye başlayan bir dil olan İbranice'yi konuşmaya zorlayan Siyonistler için büyük bir destektir elbette.60
Naziler'in Alman Yahudilerine ırk bilinci kazandırmak için yaptıkları çalışmalar bununla sınırlı değildir. Brenner'ın yazdığına göre, 1934 Baharı'nda Nazi Almanyası'nın Hitler'den sonraki en güçlü adamı olan SS Şefi Heinrich Himmler'e yakın kurmayları tarafından bir rapor sunulur. Durum Raporu-Yahudi Sorunu başlıklı raporda, Alman Yahudilerinin önemli bir kısmının hala kendilerine "Alman" olarak hissettikleri bildirilmekte ve bu sorunun çözümü için de bazı yöntemler önerilmektedir. Bu yöntemler nedir dersiniz? Brenner şöyle yazıyor: "Raporda Yahudilerin 'Alman' kalmakta gösterdikleri direncin kırılması için, onların kültürel kimliklerinin vurgulanması gerektiği yazılıydı. Bunun için de sistemli bir biçimde özel 'Yahudi okulları' açılması, İbrani sanat ve müzik faaliyetlerinin teşvik edilmesi, sportif faaliyetler düzenlenmesi öneriliyordu." 61
Tüm bunlar, Naziler'in Siyonistler'in güttüğü "ulus yaratma" hedefine ne denli büyük bir sempati duydukları göstermektedir. (Ulus bilincinin zihinlerde oluşturulmasında, kültürel telkinlerin, eğitim, sanat, müzik, spor gibi aktivitelerin önemli rol oynadığı bilinir.)
Brenner'ın yazdığına göre, 27 Ekim 1938 gecesi Hanofer kentinde Yahudilere karşı yapılan gösteri sırasında Hitler'in SA'ları tarafından "Juden Raus! Auf nach Palastina!" yani "Yahudiler defolun! Doğruca Filistin'e!" sloganı ısrarla kullanılmış ve daha sonra da bu slogan tüm ülkeye yayılmıştı. Bu slogan, tüm Yahudileri Almanya'dan çıkarıp Filistin'e yollamak isteyen Siyonistlerle Naziler'in ne denli iyi anlaştıklarının çok özlü bir ifadesidir...
SS-Siyonist Flörtü
Nazi parti ve devlet aygıtı içinde en radikal, en fanatik ve en acımasız kadro, Hitler'e bağlı devlet-üstü bir örgütlenme olan SS'lerdir. Schutzstaffel (Koruma Birlikleri) isminin baş harfleriyle anılan SS'ler, Hitler'in emri ile Heinrich Himmler tarafından örgütlenmiş ve Nazi sisteminin beyin kadrosu olarak işlev görmüştür. SS'ler özellikle Yahudilere karşı çok acımasız davranmış, 6 milyona yakın masum Yahudi'nin ölümüyle sonuçlanan soykırımın en büyük uygulayıcıları olmuşlardır.
Ancak fanatik Yahudi düşmanı olan SS'lerin Siyonistlere bakışı oldukça farklıdır. Lenni Brenner SS'lerin Siyonistlerle olan ilişkilerini şöyle anlatıyor:
SS Subayı von Mildenstein'in Nazi yayın organı Der Angriffteki Siyonizmi öven yazı dizisi; "Bir Nazi Filistin'e Gitti". |
1934 yılında SS örgütü Nazi partisi içindeki en Siyonist-yanlısı kanat haline geldi. Öteki Naziler onların Yahudilere karşı fazla 'yumuşak' olduklarını söylüyorlardı. SS subayı Baron von Mildenstein 6 aylık Filistin gezisinden ateşli bir Siyonist sempatizanı olarak dönmüştü. Kısa süre sonra SS'lerin Güvenlik Servisi'ndeki Yahudi departmanının başına getirildi. İbranice öğrenmeye ve İbranice plaklar dinlemeye başladı; Siyonist dostu Kurt Tuchler ile Filistin'e yaptığı gezi sırasında dinlediği Yahudi müziklerini çok sevmişti. SS karargahında Siyonizmin Almanya'daki hızlı ve sevindirici gelişimini gösteren haritalar asılıydı.62
Mildenstein Siyonizmi öven yazılar yazmakla kalmadı, Goebbels'i ikna etti ve Der Angriff'te (Hücum) adlı önde gelen Nazi yayın organında Siyonizmi öven 12 bölümlük bir yazı dizisi yayınlanmasını sağladı. Bu dizi Der Angriff'in 26 Eylül-9 Ekim sayılarından yayınlandı. Yazı dizisinde Siyonizmin Filistin'deki çabalarına uzun övgüler düzülüyordu. Yazılanlara göre Siyonizm SS'lere Yahudi sorununun nasıl çözüleceğini göstermişti. "Toprak kendisini reforme etmiş, bu yeni Yahudi bambaşka bir Yahudi olacak" diyordu Mildenstein. Baron'un bu keşfini kutlamak üzere Goebbels, bir yüzünde gamalı haç, öteki yüzünde de altı köşeli Siyon yıldızının yer aldığı bir madalyon yaptırdı.63
Mayıs 1935'te ise o sıralar SS Güvenlik Servisi'nin şefi olan Reinhardt Heydrich, SS'lerin Das Schwarze Korps adlı resmi yayın organında Siyonizmi öven bir yazı yazdı. Heydrich, Yahudiler arasında iki temel grup (asimilasyonistler ve Siyonistler) olduğunu ve Siyonistlerin de kendileri gibi ırk düşüncesine sahip olduğunu yazıyordu. Ona göre asimilasyonistler tehlikeliydi ama Siyonistlerle işbirliği yapmak çok makuldü. Yazısının sonunda Yahudi kafadarlarına duygusal mesajlar vermişti: "Filistin'in binlerce yıldır hasret olduğu kızlarına ve oğullarına kavuşacağı zaman uzak değildir. Onlara tüm iyi dileklerimizle birlikte resmi desteğimizi de sunuyoruz." 64
SS'ler Adına Casusluk Yapan Siyonistler
ve Siyonistlere Gönderilen SS Silahları!...
Kısa süre sonra SS'ler ile silahlı Yahudi örgütleri arasında da yakın ilişkiler kuruldu. Bu örgütlerin en önemlisi, WZO'ya bağlı olan Jewish Agency'nin Filistin'deki silahlı kolu olan Haganah'tı. (Haganah, İsrail devletinin kurulmasıyla birlikte İsrail ordusunun çekirdeğine dönüşmüştür. Moshe Dayan, Yitzhak Rabin gibi İsrail liderleri eski birer Haganah üyesidirler). 1937 yılında Haganah ile SS'lerin Güvenlik Servisi SD (Sicherheitsdienst) arasında gizli görüşmeler başladı. 26 Şubat'ta Haganah'ın Filistin'deki ajanlarından Feivel Polkes, gizlice Berlin'e geldi ve SD'nin Yahudi göçü ile sorumlusu olan SS Subayı Adolf Eichmann ile görüştü. Eichmann, üstü olan Baron von Mildenstein gibi ateşli bir Siyonizm yanlısıydı; Herzl'in kitaplarını okuyor ve bir yandan da İbranice öğreniyordu. Eichmann ile Polkes arasındaki görüşmelerin kayıtları, Eichmann'ın üstü olan Franz-Albert Six'e bir rapor halinde sunulmuştu. Savaş sonrasında SS arşivlerinde bulunan bu belgeye göre, Polkes, Siyonistlerin Naziler'e yeni petrol kaynakları bulabileceklerini söylemiş ve Almanya'dan Filistin'e düzenlenen Yahudi göçünün daha da artarak devamını istemişti. Six, Polkes'un söylediklerinden hoşlanmış ve Siyonistlerle olan ilişkilerin daha da genişletilmesi gerektiğine karar vermişti. SS komutanı, konu hakkındaki düşüncelerini şöyle yazıyordu:
Naziler'in propaganda sorumlusu Goeblels (solda) Der Angiff adlı Nazi yayın organında Siyonizmi öven uzun bir yazı dizisi yayınlatmış hatta bir de, bir yüzünde gamalı haç, öteki yüzünde altı köşeli Siyon yıldızının yer aldığı bir madalyon ısmarlamıştı. SS Güvenlik Servisi şefi olan Heyrich (sağda) ise Siyonistlere "tüm iyi dilekleri ile birlikte resmi desteğini de sunduğunu" söylüyordu.
|
Almanya'dan göç eden Yahudilerin başka herhangi bir ülkeye değil de, yalnızca ve yalnızca Filistin'e gitmelerini sağlayacak bazı düzenlemeler yapabiliriz. Bu tür bir eylem tamamen Alman çıkarlarına uygun sonuçlar doğuracaktır. Zaten Gestapo'nun son düzenlemeleri de bu yöndedir. Polkes'un sözünü ettiği Filistin'de bir Yahudi çoğunluğu oluşturma hedefi de bu düzenlemeler sayesinde gerçeğe dönüştürülebilir.65
Polkes'un Berlin'de yaptığı bu görüşmelerin "iade-i ziyaret"i de aynı yıl içinde gerçekleşti. 2 Ekim 1937 günü Romania adlı bir yolcu gemisi Hayfa limanına vardı. Yolcu listesinde gemide iki Alman "gazeteci"nin var olduğu yazıyordu. Oysa bu gazeteciler iki kıdemli SS subayıydı: Herbert Hagen ve Adolf Eichmann. Gemiden iner inmez Filistin'deki Nazi ajanlarından Reichert ile buluştular, bir kaç saat sonra da Haganah'taki dostları Feivel Polkes ile. Polkes iki SS'i yeni kurulan bir kibutza götürdü. (Kibutz: İsrail'in ilk yıllarda Siyonistler tarafından kurulan komünal tarım çiftlikleri.) Eichmann gördüklerinden çok etkilenmişti. Yıllar sonra Arjantin'de teybe aldığı anılarında Polkes ile yaptığı gezinin izlenimlerini şöyle anlatıyordu:
Yahudi kolonicilerin yurtlarını inşa edişlerine hayran olmuştum. Ben de bir idealist olduğum için, yaşama azim ve hırsları beni çok etkilemişti. Daha sonraki yıllarda karşılaştığım Yahudilere hep şunu söyledim: Eğer ben de bir Yahudi olsaydım, mutlaka fanatik bir Siyonist olurdum. Başka bir ihtimal düşünemiyorum. Hiç kuşku yok, Siyonistlerin en ateşlisi ben olurdum.66
Haganah üyesi Polkes ile SS'ler arasındaki bu görüşme sırasında Polkes da önemli şeyler söylemişti. "Milliyetçi Yahudi çevrelerinde, radikal Alman politikasına karşı büyük bir sempati var. Bu sayede Filistin'de bir Yahudi çoğunluk oluşturulabileceği konuşuluyor" diyen Polkes, Şubat ayında Berlin'e yaptığı ziyaret sırasında sözünü ettiği Naziler adına casusluk önerisini yenilemişti. Hatta, Brenner'ın not ettiğine göre, Siyonistlerin "iyi niyet"lerinin bir işareti olarak, Almanya'daki komünistlerin faaliyetleri ve Berlin'de toplanan Pan-İslamik Dünya Kongresi'nin komünistlerle ilişkisi konularındaki iki önemli istihbarat raporu Polkes tarafından Eichmann ve Hagen'e verilmişti.
Dünya Siyonist Örgütü (WZO), Filistin'de Araplara karşı savaşmak için Haganah adlı silahlı bir örgüt kurmuştu. Yanda Haganah'ın seçkin birliklerinden oluşturulan Palmach'ın üyeleri askeri eğitim sırasında görülüyor. Haganah, İsrail Devleti'nin kuruluşunun ardından İsrail Devleti'nin kuruluşunun ardından İsrail ordusunun çekirdeğini oluşturdu. Moşe Dayan, Yitz hak Rabin gibi Haganah üyeleri ise önce ordu komutanı sonra da devlet adamı oldular. Ancak, Haganah hakkında bilinmeyen bir şey vardı: Örgüt, Araplara karşı kullandığı silahların bir kısmını Naziler'den temin ediyordu. |
SS'ler ile Siyonistler arasındaki yakın ilişkiler, kuşkusuz en üst düzeyde, yani "Führer" düzeyinde de geçerliydi. 1938 yılının ilk günlerinden birinde, yıllardır Naziler ile Siyonistler arasında aracılık yapan Otto von Henting Siyonist dostlarını arayarak "Führer konuyla yakından ilgilenerek Filistin'e göçü yavaşlatan tüm engellerin kaldırılması için acil bir emir verdi" müjdesini vermişti. Brenner'ın yazdığına göre, aynı sıralarda Filistin'de Siyonistlerle kanlı-bıçaklı düşman olan Kudüs Müftüsü de Naziler'e yaklaşmaya çalışıyor ama hep çok ters cevaplar alıyordu. Müftü, Naziler'in antisemitizmine bakarak onlarla ittifak yapabileceğini düşünmüştü ama yanılıyordu. Naziler'e yakınlaşmaya çalıştığı sıralarda Naziler Filistin'e yapılan Yahudi göçünü daha da artırmanın çabası içindeydiler. Dolayısıyla, savaş sonrası dönemde Siyonistlerin dillerine doladıkları Müftü-Nazi ilişkileri, gerçekte koskoca bir hiçti; "Müftü, Berlin'e ya da Roma'yla olan ilişkilerinden hiçbir şey elde edemedi." 67
Naziler Siyonistler'e verdikleri destekte o denli ileri gitmişlerdi ki, Filistin'de Araplara karşı savaşan Siyonist militanlara silah bile veriyorlardı. Amerikalı tarihçi Francis R. Nicosia, The Third Reich and the Palestine Question adlı kitabında, Dünya Siyonist Örgütü'nün Filistin'deki silahlı kolu olan Haganah'a SS'ler tarafından Araplara karşı kullanmaları için silah yardımı yapıldığını yazar.68 Nicosia, ayrıca SS'ler ile bugünkü Mossad'ın çekirdeği olan Mossad leAliyah Bet arasındaki Filistin'e illegal Yahudi göçü düzenleme konusunda anlaşmalar yapıldığını ve bu anlaşmaların da uygulamaya geçtiğini yazar. Göç "illegal"dir, çünkü İngiltere'nin Yahudi göçü için koyduğu kotaları aşmaktadır. Bir başka deyişle İngilizlerin (Arap tepkisinden çekindikleri için) Yahudi göçüne getirdikleri sınırlamalar SS'ler ve Siyonistlerin işbirliği sonucunda aşılabilmiştir.
Siyonizmin Seçicilik Politikası
Önceki sayfalarda Naziler'in antisemit uygulamalarının Siyonistler tarafından büyük bir sempatiyle karşılandığına değindik. Bunun mantığı ise basitti: Avrupa'daki yaşamları ne kadar baskı ve sıkıntı altında geçerse, Yahudiler Filistin'e göçe o kadar kolay ikna olacaklardı. Savaş sonrasında Siyonistler antisemitizmi başka türlü kullandılar ve Yahudi halkının bu büyük tehlikeden güvenlikte olmasının tek yolunun kendine ait bir devlet sahibi olması gerektiğini dünya kamuoyuna empoze ettiler. Zaten daha sonraki dönemde de İsrail devleti, bir tür "mazlumlar ülkesi" olarak tanıtıldı; antisemitizmin korkunç kıskacından kaçan zavallı Yahudiler için bir sığınak olarak gösterildi. Oysa İsrail'in mazlum Yahudiler için bir sığınak olarak tanıtılması, samimiyetsiz bir propagandadan başka bir şey değildi. Böyle söylememizin nedeni, Siyonizmin seçicilik politikasıdır.
Seçicilik özetle şuydu: Siyonistler belki tüm Avrupa Yahudilerine etki edecek bir antisemitizmi körüklüyorlardı ama bu Yahudilerin yalnızca bir kısmını Filistin'e götürmeyi düşünüyorlardı. Filistin'de gereksiz "kalabalık" oluşmasını istemiyorlardı. Götürmek istedikleri Yahudiler, orada işe yarayacak Yahudilerdi. Yani zengin, eğitimli, genç ve ideolojik yönden bilinçli Yahudiler. Buna karşın alt kültür gruplarına bağlı, eğitimsiz ve özellikle de yaşlı Yahudilerin Filistin'e göç etmesini hiç mi hiç istemiyorlardı. WZO tarafından "no Nalevki" (Nalevki'ye Hayır) olarak bilinen bir prensip uygulanıyordu. Nalevki, Varşova'daki büyük Yahudi gettosuydu ve büyük ölçüde eğitimsiz, bakımsız, yaşlı ve güçsüz Polonya Yahudilerinden oluşuyordu. WZO liderleri Filistin'de yeni bir Nalevki yaratmak istemediklerini söylüyorlardı. Peki Nalevki'nin Yahudileri ya da onlara benzeyen diğer "vasıfsız" Yahudiler ne olacaktı? Siyonistlerin desteği ile kendilerine baskı uygulayan Naziler'in elinde daha çok ezilecek, daha çok acı çekeceklerdi elbette. Siyonistler kendi soydaşlarının bir kısmını göç ettirebilmek için diğerlerinin baskı ve taciz altında yaşatabiliyorlardı kolaylıkla. Brenner Zionism in the Age of Dictators'da şöyle diyor:
Siyonistlerin Yahudi kitlelerden yüz çevirmelerinin nedeni, 'No Nalevki' politikasıydı. Bu kitleler, Filistin'de gerekli olan yetenek ve kaynaklara sahip değildiler ve dolayısıyla Siyonizm hiçbir şekilde onlarla uğraşamazdı. Göçmenler Siyon'un ihtiyaçlarına göre çok katı bir kritere göre seçilecekti. WZO, bununla kalmayarak, Filistin'deki işsiz Yahudilerin de geriye göç ettirilmesine karar verdi...
Naziler'in Mart 1933'teki zaferinin ardından Yahudilere karşı sokak terörü patlak vermiş ve bunun sonucunda da Yahudiler Berlin'deki Filistin'e göç merkezi önünde uzun kuyruklar oluşturmuşlardı. Ama Siyonistlerin Filistin'i bir mülteci sığınağı haline getirmeye niyetleri yoktu. Göç, yalnızca Siyonizmin ihtiyaçlarına göre düzenlenecekti. Yalnızca genç, sağlıklı, kaliteli ve bilinçli Yahudiler isteniyordu. Siyonist gençlik örgütü HaChalutz, Filistin'e kontrolsüz bir Yahudi göçüne izin vermenin 'Siyonist bir suç' olacağını açıklamıştı.69
Dünya Siyonist Örgütü'nün lideri CHAIM WEIZMANN, Avrupalı Yahudileri Nazi baskısından kurtarmak gibi bir amaçları olmadığını, Filistin'e yalnızca "kalifiye" Yahudileri götürmek istediklerini açıkça söylüyordu. |
WZO'nun lideri Chaim Weizmann, seçicilik politikasının önde gelen mimarıydı. 1934 yılında bu konuda bir rapor hazırlamış ve göçmenleri seçmek için gerekli standartları belirlemişti. Buna göre, 30 yaşını aşmış, maddi varlığı olmayan ve herhangi bir kalifiye özellik taşımayan Yahudiler Filistin'e alınmayacaktı. Alman Yahudilerinin çoğu da bu tanıma göre Filistin için uygun değildiler. Ya çok yaşlıydılar, ya ülkenin gerektirdiği mesleki özelliklere sahip değildiler, İbranice bilmiyorlardı ve ideolojik olarak da bilinçlendirilmiş değildiler. Bu nedenle de Naziler'in baskı politikası boyunca ancak çok az sayıdaki "seçilmiş" Yahudi Filistin'e götürüldü. Weizmann, 1937 yılındaki Siyonist Kongre'de şöyle diyordu:
Avrupa'daki 6 milyon Yahudinin umutları göçte. Bana sordular: '6 milyon Yahudiyi Filistin'e götürebilir miyiz' diye. Cevabım: 'Hayır' oldu. Filistin'e götürmek için kurtarmak istediklerim genç insanlar. Yaşlılar gelip geçicidir. Yazgılarına katlanacaklar ya da katlanamayacaklar. Hayatta kalacak olan sadece genç dallardır. Bunu böyle kabullenmek zorundalar.70
Bu bakış açısı hiç değişmedi. Siyonist liderler tarafından, sözde Avrupa Yahudilerinin durumunu incelemek üzere kurulan "Yahudi Kurtarma Komitesi"nin Başkanı olan Yitzhak Gruenbaum 1943 yılında yaptığı bir konuşmada, şöyle diyecekti: "Bize iki değişik planla gelseler ve deseler ki, Avrupa'daki Yahudi kitleleri mi kurtarmalı, yoksa vatanı mı (İsrail'i mi)? Tercihim hiç duraksamadan 'vatan' olur."71
Dünya Siyonist Örgütü, 1933'den 1935'e kadar, göçmen kağıdı alabilmek için başvuran Alman Yahudilerinin üçte ikisini gerekli vasıflara sahip olmadıkları için geri çevirdi... Siyonist, Davar gazetesinin editör, Berel Katznelson, bu Yahudilerin geri çevrilmesinin nedenlerini ise şöyle sıralıyordu: "Alman Yahudileri Filistin'de çocuk doğuramayacak kadar yaşlıydılar, Siyonist bir sömürge oluşturmaya yetecek kadar mesleki bilgileri yoktu, İbranice bilmiyorlardı ve Siyonist değillerdi."
Kısacası Filistin kapıları Siyonistlerin beğenmedikleri Alman Yahudilerine kapalıydı. Onlar da her geçen gün daha da artan Nazi baskısı karşısında başka ülkelere göç etmek istediler. Amerika'ya ya da İngiltere'ye göç ederek antisemitizm belasından kurtulabileceklerini düşünmüşlerdi. Oysa yanılıyorlardı. Siyonistler, yalnızca Filistin'in değil, Amerika'nın, İngiltere'nin ya da başka herhangi güvenli bir ülkenin de kapılarını kapatmışlardı çünkü. Bu, tarihte liderlerinin bir halka yaptığı en büyük ihanetlerden biriydi.
Yahudilerin Kaçışının Siyonistlerce Engellenişi
Lenni Brenner Zionism in the Age of Dictators'da şöyle diyor: "Alman Yahudilerinin önemli bir bölümünü Filistin'e istemediklerine göre, Siyonistlerin bu kardeşleri için başka güvenli sığınaklar buldukları sanılabilir. Ama hiç te öyle olmamıştır." 72 Gerçekten de Siyonistler Alman Yahudilerinin Nazi baskısından kurtulması için hiçbir şey yapmamışlardır. Yahudi soykırımının iyice açığa çıktığı dönemlerde bile Siyonistlerin tavrında hiçbir değişiklik olmamıştır.
Ünlü Yahudi yazar Elie Wiesel de, David Wyman'ın L'Abandon des Juifs (Yahudilerin Terkedilişi) isimli kitabı için yazdığı önsözde, Siyonist liderlerin Yahudi halkı kurtarmamasından dolayı, "galeyana gelenler"dendir: "Yahudiler terkedilmişti... Üzücü ve insanı galeyana getirecek başka bir sonuç daha vardı: Büyük Yahudi organizasyonları, Yahudi cemaatinin önemli şahsiyetleri bir kurtarma cephesi kurmayı istememişlerdi."
David S. Wyman da, Elie Wiesel'in görüşlerini kitabının ilerleyen sayfalarında tasdik eder: "Amerikan Yahudi cemaatlerinin hiçbiri Avrupa'daki Yahudileri kurtarmak için bir operasyondan bahsetmediler. Hiçbiri, özellikle Yahudi cemaatleri, Yahudileri kurtarmak istemiyorlardı... B'nai B'rith, 1943 Ocağı'nda Pittsburg'da yapılan toplantıda, Yahudilerin kurtarılması yolunda yapılan tüm propagandaların, Filistin'de Yahudi Devleti kurulması yolunda bir propagandaya dönüştürülmesini istedi..."
"Bilsem ki, Almanya'daki bütün Yahudi çocuklarını kurtarmak için, ya hepsi İngiltere'ye nakledilecek, ya da yarısı İsrail'e götürülecek; ben ikinci şıkkı seçerim." 73
Aslında işin en ilginç yanı Siyonistlerin Yahudileri kurtarmak için bir şey yapmamış olmaları değildir. Bunun belli bir açıklaması olabilir çünkü; tüm Yahudi enerjisini Filistin'de yoğunlaştırmak istedikleri söylenebilir. Asıl ilginç olan şey, Siyonistlerin Yahudilerin Almanya'dan Filistin harici üçüncü ülkelere göç etmelerini engellemiş olmalarıdır.
1943 yılında, Alman Yahudilerinin kurtuluşunu engellemek için ünlü bir Siyonist ortaya atılır: Haham Stephen Wise. Siyonizmin Amerika'daki baş sözcüsü olan Wise, Birleşik Devletler Kongresinde, "Avrupa'da ölümle karşı karşıya kalan Yahudileri kurtarma tasarısı"nın aleyhinde bir konuşma yapar. Yine aynı Haham Stephen Wise, 1938 yılında, Amerikan Yahudi Kongresi'nin (AJC) lideri olarak yazdığı bir mektupta, Yahudi halka Amerika'ya göç hakkı tanınmamasını savunur. Wise, "Yahudilere Amerika'da sığınma hakkı tanıyacak" herhangi bir yasa değişikliğine karşı olduğunu şöyle ifade eder: "Birkaç hafta önce gelen tüm Yahudi örgütlerinin liderlerinin katıldığı toplantıda alınan karara göre, hiçbir Yahudi örgütü, şu aşamada, göçmen yasalarını herhangi bir şekilde değiştirecek bir tasarıya destek vermeyecektir."
Aynı Amerika gibi İngiltere'nin kapıları da yine Siyonistler tarafından Alman Yahudilerine kapanır:
Zor durumda olan Yahudilere, Britanya topraklarında sığınma hakkı sağlanması için, İngiliz Parlamentosu'nun 227 üyesi kendi hükümetlerine bir çağrıda bulundular. Ne var ki, Yahudi olmayanların, Yahudileri kurtarmak isteği ile yaptığı bu teklif, Siyonist liderlerin hışmına uğradı: 27 Haziran 1943 yılında, İngiliz Parlamentosu'ndaki yüzü aşkın Hıristiyan parlamenter, Yahudileri kurtarmak için neler yapabileceklerini tartışırken, bir Siyonist sözcü kalkıp bu önergeye esasta karşı olduklarını, çünkü önergenin Filistin'in sömürgeleştirilebilmesi için, gereken hazırlıkları içermediğini söyleyebilmişti.74
Aslında Siyonistlerin Yahudilerin Naziler'den kaçışını engellemelerinin basit bir mantığı vardır. Eğer Amerika ya da İngiltere kapıları Yahudilere açılsa, Siyonistlerin istemedikleri vasıfsız Alman Yahudileri yanında, Filistin'e göç ettirmeye çalıştıkları vasıflı Yahudiler de büyük olasılıkla bu ülkelere yöneleceklerdir. Bu nedenle hedef kitleyi Filistin'e götürebilmek için, diğer Alman Yahudilerini Nazi baskısı altında yaşamaya mahkum ederler.
Ve kuşkusuz bu hareket kendi halklarına karşı işledikleri bir ihanettir. Bunu görenlerden birisi, Slovakyalı Haham Dov Michael Weissmandel, bu konuda önemli yorumlar yapmıştır. Weissmandel, savaş dönemi boyunca Yahudilerin Nazi baskısından kurtarılması için çabalar ama çabaları Siyonistler tarafından baltalanır. Bunun üzerine, 1944 yılının Temmuzunda Siyonist liderlere yazdığı mektupta şöyle isyan eder:
Neden şu ana kadar hiçbir şey yapmadınız? Bu korkunç ihmalin sorumlusu kim? Siz değil misiniz? Yahudi kardeşlerimiz! Sizler olanları böylesine soğukkanlı bir suskunlukla seyredebildiğinize göre, insan değilsiniz ve sizler de katilsiniz, çünkü Yahudi insanlarının yok edilmesini şu an, şu saat durdurabilecek, ya da geciktirebilecek iken kollarınızı bağlamış oturuyor ve hiçbirşey yapmıyorsunuz. Sizler kardeşlerimiz, İsrailoğulları, yoksa aklınızı mı yitirdiniz? Bizleri saran cehennemin farkında değil misiniz? Paralarınızı kimlere saklıyorsunuz? Katillere mi? 75
Weissmandel'in sezgileri güçlüydü. Gerçekten de Siyonistler "paralarını katillere saklıyor", yani önceki sayfalarda incelediğimiz gibi Naziler'e büyük finansal destekler veriyorlardı. Bir Yahudi devleti kurabilmek için Yahudi düşmanlarıyla işbirliği yapmanın, onların Yahudiler üzerinde uyguladıkları baskıları desteklemenin gerektiğine inanıyorlardı. Kendi soydaşlarına baskı yapsınlar diye Naziler'e kolaylıkla para verebiliyorlardı. Bu baskı, savaş yıllarında ise korkunç bir soykırıma dönüşecek, Naziler milyonlarca masum Yahudiyi acımasızca katliamdan geçirecekti.
Siyonizmin Kendi İçindeki Bölünmeler
ya da İyi Polis-Kötü Polis Oyunu
Siyonist hareket, önceden de belirttiğimiz gibi asıl olarak I. Siyonist Kongre'de kurulan Dünya Siyonist Örgütü (WZO) tarafından yönetildi. Herzl'in 1905'teki ölümünün ardından 1911'e dek David Wolffsohn, o tarihten 1920'ye dek ise Otto Warburg WZO'yu yönetti. Bu tarihten sonra ise WZO'nun liderliği 1946 yılına dek 1931-1935 yılları arasındaki Nahum Sokolow dönemi hariç ünlü Chaim Weizmann tarafından yönetildi. Weizmann'ın sağ kolu ise David Ben Gurion'du. Zaten bu ikili İsrail devletinin kurulmasıyla birlikte Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık koltuklarını paylaştılar.
Sağ-kanat Revizyonist Siyonizmin kurucusu olan Vladimir Jabotinsky, ya da yaygın lakabıyla "Vladimir Hitler", Dünya Siyonist örgütünden 1933 yılında ayrılarak kendi Siyonist örgütünü kurdu. |
WZO, genel olarak sosyal demokrat/sosyalist eğilimliydi. Buna karşın WZO liderlerinin en yakın ilişkiler içinde olduğu ülke her zaman İngiltere olmuştur. (WZO'nun Almanya kolu olan ZVfD'nin Naziler'le olan işbirliği kuşkusuz mümkün olduğunca gizli bir biçimde yürütülmüştü). Ancak zamanla WZO içinde muhalif bir kanat gelişti. Bu kanat, örgütte yaygın olan solcu eğilime karşın sağcı, hatta faşizan eğilimlere sahipti ve örgütün İngiltere'ye olan sempati ve bağlılığını benimsemiyordu. Liderliğini Vladimir Jabotinsky adlı bir Rus Yahudisinin yaptığı bu akım, kısa süre sonra Revizyonist Siyonizm olarak anılmaya başlandı. 1920'lerin ortalarında başlayan görüş ayrılığının giderek büyümesi sonucunda, Revizyonistler 1933 yılında WZO'dan ayrılarak Yeni Siyonist Örgüt (New Zionist Organization NZO) adlı kendi örgütlerini kurdular.
Jabotinsky, Filistin'e yapılan Yahudi göçüne Arap tepkisi nedeniyle sürekli kısıtlamalar koyan İngiltere'ye karşı sert bir mücadele yürütülmesini savunuyordu. WZO'dan çok daha radikal ve sert bir ideolojisi vardı. Hatta o dönemlerde aşırı sağcı fikirleri nedeniyle Vladimir Jabotinsky'e "Vladimir Hitler" diyenler vardı. Revizyonist Siyonizmin kurucusu, ideolojisini şöyle özetliyordu
Adalet, bileği güçlü olanın ve bu bileği büyük bir ısrarla isteklerini gerçekleştirmek için kullananındır.76
Jabotinsky gerçekten de 1920'li ve 1930'lu yıllarda yükselişte olan Faşizm ve Nazizm'in Yahudi versiyonuydu. Bunu ifade etmekten de çekinmiyordu. Betar adlı milis örgütünü kurduğunda model olarak Hitler'in SA'larını ve Mussolini'nin Karagömlekliler'ini seçmişti. Betar üyeleri birbirlerini faşist selamla selamlıyorlardı. 1930'ların sonlarında ise Revizyonistler Filistin'deki Araplara ve ilerleyen yıllarda da İngilizlere karşı savaşacak olan Irgun Zvei Leumi (Ulusal Askeri Örgüt) ya da kısaca Irgun adlı silahlı yeraltı örgütünü kurdular. Irgun ve 1940 yılında ondan ayrılan Avraham Stern'in kurduğu LEHI (Lomamei Herut Yisrael İsrail'in Özgürlüğü Savaşçıları), Araplar'a ve İngilizlere karşı kanlı terör eylemleri gerçekleştirdiler (LEHI, kurucusunun adından dolayı Stern Çetesi olarak da anılır). İsrail'in sağcı Likud partisinin iki büyük lideri olan Menahem Begin Irgun'a, Yitzhak Şamir'de Stern'e bağlı iki aktif teröristti o sıralarda.
Siyonizm içindeki bu sağ-sol ayrımına bakarak ki bu ayrım İsrail'in kuruluşunun ardından da solcu İşçi partisi ve sağcı Likud partisi ayrımıyla sürmüştür her iki kanadın da kendine uygun müttefikler bulduğunu düşünebiliriz. Nitekim resmi tarih de bizlere böyle söylemektedir. Siyonist kaynakların anlatımına göre, WZO İngiltere yanında taraf tutmuş, Revizyonistler ise İngiltere'ye karşı çıkarken, Mussolini ile yakın ilişkiler geliştirmiştir.
Oysa gerçekler hakkındaki biraz daha detaylı bir araştırma, iki taraf arasındaki ayırımın pek inandırıcı olmadığını gösteriyor. Bunun nedeni, her iki tarafın, özellikle WZO'nun, görünüşteki ideolojisine uymayan ittifaklar kurmuş olmasıdır. Önceki sayfalarda incelediğimiz WZO-Nazi bağlantıları bunun bir örneğidir. Birazdan WZO'nun da aslında aynı Revizyonistler gibi Mussolini ile bağlantılar kurduğunu inceleyeceğiz.
Bu durum, iki taraf arasındaki ideolojik ayrıma inanmayı pek mümkün kılmamaktadır. Her iki taraf da Faşistler ve Naziler'le çok yakın ilişkiler kurduğuna göre, bir tarafın sağcı ötekinin solcu olmasının ne anlamı olabilir?
Amerikalı Ortadoğu uzmanı Richard Curtiss, editörü olduğu Washington Report on Middle East Affairs dergisinin Haziran 1995 sayısında yazdığı "Barış Sürecini Öldüren İyi Polisler ve Kötü Polisler" başlıklı makalesinde üstteki soruya tutarlı bir cevap öne sürmüştü. Curtiss'e göre İsrail'in siyasi tarihindeki iki farklı kanat Sol Siyonizm ve Revizyonizm arasındaki ayırım, gerçekte ünlü iyi polis-kötü polis numarasından başka bir şey değildi.
Curtiss'e göre, iyi polis-kötü polis taktiğinin ilk örnekleri, 1940'lı yıllarda görülmüştü. 16 Eylül 1948 günü Revizyonist Stern örgütünün teröristleri, Birleşmiş Milletler'in Filistin arabulucusu olan ve Siyonistlerin işgal politikalarını eleştirmesiyle tanınan Kont Folke Bernadotte'u Kudüs'te öldürdüler. Yeni kurulmuş olan İsrail Devleti'nin Başbakanı Ben Gurion, Revizyonist militanlarca gerçekleştirilen suikasti lanetledi ve Bernadotte'un BM karargahındaki cenazesine de katılarak taziyelerini sundu. Suikastin sorumlusu olan Stern üyeleri ise kayıplara karıştılar. Ancak bir süre sonra bu militanlar ortaya çıktılar, hem de çok ilginç bir biçimde... Bernadotte'u vuran Joshua Cohen adlı tetikçi, Başbakan Ben Gurion'un özel koruması oluverdi birden bire.! Suikast emrini verenlerden Yitzhak Şamir ise Mossad'ın Avrupa masası şefliğine getirildi. Ben Gurion'un başbakanlığının sürdüğü bu dönemde, Şamir'in de katkısıyla, çok sayıda "İsrail düşmanı" Mossad ajanlarınca Avrupa'da öldürüldü.
Vladimir Jabontinsky'nin takipçileri, 1930 ve 1940'lı yıllarda Filistin'de kurdukları Irgun ve Stern gibi örgütlerle çeşitli terör eylemleri gerçekleştirdiler. Siyonizm'in kötü polisi rolü, Revizyonistlere devredilmişti. Irgun'un en önemli liderlerinden biri, 30 yıl sonra Başbakanlık koltuğuna oturacak olan Menahem Begin'di. Begin, yanda, 1948 yılındaki ateşli bir miting sırasında. |
Tüm bunların tek bir açıklaması vardı: Ben Gurion'un Bernadotte için döktükleri ancak timsah gözyaşıydı. İsrail'in İşçi Partili Başbakanı, Revizyonist militanların gerçekleştirdiği suikastten gerçekte son derece memnundu. Yalnızca, dünya kamuoyuna "iyi polis-kötü polis" numarası yapıyordu.
Richard Curtiss, Revizyonist Siyonistler ile sol-kanat Siyonistler arasındaki bu tür danışıklı dövüşlerin İsrail devletinin tarihindeki başka örneklerine de değiniyor. Bunlara 8. bölümde yeniden değineceğiz. Bizim buradaki amacımız, neden 1930'lı yıllarda Siyonist hareketin içinde ayrı bir fraksiyon doğduğu ve bu ayrı görüntüye rağmen her iki tarafın da Naziler ve Faşistlerle işbirliği yaptığıdır.
Bu sorunun cevabı, İngiltere'dir. Çünkü iki taraf arasındaki tek gerçek ayrım iki taraf da Nazi ve Faşistlerle işbirliği yaptığına göre İngiltere'ye karşı olan tavırlarıdır. Filistin'in yönetimini elinde bulunduran İngiltere 1930'ların ortasından itibaren Arap tepkisi nedeniyle Yahudi göçüne kısıtlamalar getirmiş ve bu da Siyonistleri çileden çıkarmıştı. İngiltere'ye karşı bir şeyler yapmak gerekiyordu. Ama bu büyük güç tamamen küstürülürse, bu kez Siyonizm büsbütün batağa saplanabilirdi. Bu nedenle Siyonizm İngiltere'ye karşı iyi polis-kötü polis oyununu oynadı ve WZO İngiltere ile iyi ilişkilerini korurken, Jabotinsky'nin öğrencileri İngiliz hedeflerini bombalamaya başladılar. WZO bu saldırıların "gözü dönmüş fanatikler" tarafından düzenlendiğini ve aslında Siyonistlerin hep İngiltere yanlısı olduğunu söylüyordu. İngiltere bu nedenle Siyonizme tepki vermedi ama Revizyonistlerle uğraşmaktan yorularak Filistin'i terketti. Bu sayede de 1947 yılında BM kararıyla Filistin'in yarısında bir Yahudi Devleti kuruldu. İyi polis-kötü polis ittifakı işe yaramıştı. Jabotinsky'nin kurduğu NZO'nun 1946 yılında kendini fesh ederek WZO saflarına yeniden katılmış olmasıyla da iyi ve kötü polisler birbirlerine yeniden kavuştular.
İşte Revizyonist Siyonizm ile WZO'nun temsil ettiği sol-kanat Siyonizm arasındaki ayrımın gerçek hikayesi budur. Bu durum, her iki kanadın, İngiltere dışındaki politikalarının birbiriyle aynı oluşundan çok iyi anlaşılıyor. Mussolini İtalyası, başta da belirttiğimiz gibi bunun en iyi örneğidir.