Nazi Teknolojisi
Nazi UFO Teknolojisi Elektromanyetik sevkle çalışan Nazi uçandaireleri…
Büyük Üstad Rudolf Steiner ve öngörüleri:Günümüzde ve yüzyılımızda yaşamış en önemli düşünürlerden birisi Antropozofi Derneği kurucusu Avusturyalı Dr.Rudolf Steiner (1861-1925)’dır.Steiner bir duru görü medyumu idi.O, başka boyutları gördüğünü ve insan kalbinin derinliklerinde yaşananları hissettiğini söylüyordu.Steiner geleceği inanılmaz bir doğrulukla tarif etmişti, materyalist bilimin çılgınlığının bir felakete neden olacağını, tüpte doğan insanları ve geleceğin biyoloji mühendisliğini bir korku filmini anlatır gibi anlatıyordu.İnsanlığın geleceği yaşayan canavarlarla, ruhsuz, tanrısız, insan dışı, kompüterize, böceğe benzer, krom ve plastikten yapılma yaratıklarla doluydu.
R.Steiner, gelecek yıllarda büyük savaşların yaşanacağını ve insan kalbinin büyük yaralar alacağını 1917’de öngörmüştü. ‘‘Karanlığın Güçleri’’ insan evrimini engellemek kararındaydı, bunun için de insanlarla birleşmeleri gerekiyordu.Böylece evrim dönüşecek ve ortaya planlı melez bir ırk, yani yaratık- insan çıkacaktı.Ona göre ırkımızın büyük bir kısmı yok olacak, geriye kalanlar yaratıklara, yani cin’imsi varlıklara tapan süprüntüler olacaktı.Peki kim bu yaratıklar? Steiner’e göre bunlar yukarda sözünü ettiğimiz biyolojik yaratıklardı.Yani gelecek bizim var edeceğimiz kötü varlıklarla doluydu.İnsan, cin ve uzaylı inancıyla kendi felaketine yol açmakta ve kurgulanmaktaydı.
Kara Güneş ve Zaman Yolculuğu:
Zaman Yolculuğu Mümkün mü?
Zamandayolculuk yapılabilir mi, sorusunun yanıtı dört boyutlu uzay zamanda kapalı zamansal eğriler(1) bulunup bulunamayacağına gelmiş oluyor.
(1) Eğer bir uzay zaman eğrisinin üzerindeki her noktada hız vektörü zamansal çıkıyorsa, bu eğriye zamansal eğri denir.
Bilim ve Teknik Dergisi, s.335, Ekim 1995) Bir evren modelinde, eğer uzay zamanda kapanan zamansal eğriler bulunuyorsa, bunlardan birini yörünge eğrisi olarak kabül edecek olan cisim, hep zamanın akış yönü doğrultusunda giderek tekrar ilk konumuna , yolculuğa başladığından daha önceki bir anda ulaşılabilir.İşte ‘‘Zaman Makinesi’’ bu tür evren modellerine verilen isimdir.Bu tanımlanan anlamda ilk zaman makinesi 1949 yılında ünlü matematikçi Kurt Gödel tarafından bulundu.Kip Thorne’un 1988’de öne sürdüğü zaman makinesi, Gödel’inkinden farklı uzay zaman topolojisine sahipti.Thorne’un topolojik işlemi fiziksel uzay zamanda yapıldığı zaman, uzay zamandan bir nokta delip çıkarmak, bir karadelik yaratmak anlamına geliyordu.Birbirine komşu iki nokta delip çıkarmak, birbirine yakın iki karadelik bulmak demektir.İki deliği birbirine bir tüple bağlayıp kapatmak, iki karadelik arasında bir tüp geçitle bağlantı sağlamak demektir.(Buna solucandeliği yada wormhole diyenler de var). Kip Thorne ve Richard Gott gibi fizikçiler zaman yolculuğunun teorik olarak mümkün olduğunu söylemektedirler.
1923 de Hitler döneminde Thule örgütüne mensub çekirdek bir kadro ‘‘Kara Güneş Tarikatı’’ adı altında özel bir projeyi yürürlüğe koydular. Bu projenin amacı ‘‘Zaman Yolculuğu’’nu gerçekleştirme idi.Bu proje illuminati denen bir başka tarikatın ( Gümüş Yıldız Tarikatı) grup üyeleri ile bir araya gelinerek tasarlanmıştı.
Bu zamanda yolculuk deneyi ruhsal ve psişik enerjiyi majikal bir teknikle açığa çıkartarak gerçekleştirilecekti. Düşünce güçlerini zamanın akışı üstüne yönelten grup üyeleri belli bir düzeyin üstüne çıkan psişik bir enerji konsantresi sonucunda uzay zamanda küçük bir boyutlar arası pencere açmayı başarmışlardı.Bu zamanda açılan çatlağın 1943 yılında Amerika’da gerçekleştirilen ‘‘Philadelphia Deneyi’’ nin oluşmasına sebeb olduğu rivayetler arasındadır.
Thule tarikati ile bağlantılı olan Vril örgütü üyeleri medyumsal ve sonra fiziksel temas yoluyla Aldebaranlılar denen bir uzaylı medeniyetten uçan gemilerin ( UFO’ların) yapımı ile ilgili teknik bilgiler almışlardı.Aldebaranlılar 2.10 m uzunluğunda , badem gözlü, açık beyaz tenli, uzun sarı saçlı insanlardı. Bağlantı kuran Alman subayın iddiasına göre, bu insanlar bütün vucutlarını kaplayan tek parça düğmesiz ve fermuarsız giysiler giyiyorlardı.
‘‘Kara Güneş’’ örgütünün elindeki belgelerden anlaşıldığına göre, Reich-Almanyası Arianniler’le gizli bir anlaşma imzalamıştı.Bu anlaşmaya göre, Reich-Almanları ‘‘İç Dünya’’ denen bir yerde her türlü saldırıya karşı korunacak, ayrıca ileri teknoloji ve ileri spiritüel bilgilerle donatılacaklardı.Fakat bu teknoloji yalnızca savunma amaçlı kullanılabilecekti.
Robert Charroux ‘‘Andların Esrarı’’ adlı kitabında ilginç açıklamalara yer verir. Kitapta adı geçen ünlü İtalyan kaşifi Gugliemo Marconi’nin öğrencisi olan, İtalyan fizikçisi N.Genovese’nin açıklamalarına göre, Reich-Almanyası’nın bu araştırma merkezlerinde dünya dışı varlıkların yardımı ile hayret verici bilimsel gelişmeler olmuştu.Bu merkezde 1946’dan beri doğrudan güneşten gelen kozmik enerjiyi depolayabilen bir sistem mevcuttu.
Çetin BAL: Açıkcası ben kendi adıma Almanların 2.Dünya savaşı yıllarında UFO teknolojisini kullanarak Ay’a ve Marsa ve dünyanın kutup bölgesine gidip orada üs kurduklarını pek düşünmüyorum.Dünya dışı uygarlıklarla medyumsal kanallar kullanılarak bağlantıya geçilmiş olabilir. UFO teknolojisi konusunda uygulamaya dönük kayda değer bilgiler alınıp bunlar denenmiş ve test edilmişte olabilir.Belkide bir kısım Nazi dönemi Alman ırkı mensubu kişiler dış dünyalıların yardımı ile gözlerden uzak belli bir bölgede koruma altına alınmış olabilirler.Onlara özel bir üs tahsis edilmiş olabilir.
Bir Kara Güneş örgütü mensubunun söylediklerine göre bu kutup bölgelerine yerleşen Reich Almanları uçan daire teknolojisini geliştirme imkanı bulmuşlardı. Söylenenlere göre bu araçlar Vril gücü ve anti-gravitasyon ile havalanıyorlardı.
Nazi bilim adamları manyetik güç alanları kullanılarak havalanan uçan disk teknolojilerini geliştirmişlerdi. Ve serbest enerji ile çalışan motorlara sahiptiler.Ve kristallerde bilgi depolama konusunda teknik atılımlar içindeydiler.Nazi bilim adamları Tibetli rahiplerden insanların şuurluluğunu ( ruhsal psişesini) yükseltmek için kristal tabletler denen bazı eşyalar almışlardı.Bu tabletler 2 boyutlu olmakla beraber, üçboyutlu bir görüntü verebiliyor ve 4.boyut deneyimini veya akışkanlık sürecini yaşatabiliyordu.Naziler Mısır piramitlerinde ve Uzakdoğu araştırma seferlerinde buna benzer değişik eşyaları toplamışlardı.Tibetli rahiplerden Atlantis, Mu, Agarta, Şamballa, Lemurya ve Hyperbor adlı kadim medeniyetler ve teknolojileri ile ilgili bilgiler almışlardı. Beklide Mısır piramitleri, uzaylı teknolojileri ve yıldız geçidi ( stargate) kavramlarıda Nazilerin bu araştırmaları ile ilgili olarak ortaya çıkmış kavramlar olabililer.
Thule örgütünün elinde bulunan belgelere göre dünyamızın farklı boyutunda yaşamlarını sürdüren Hyperborlu’lar teknik olarak çok ileri bir düzeyde idiler.Onlar, bugün bizim ‘‘UFO’’ olarak bildiğimiz , onlarınsa ‘‘Vril- ya’’dedikleri uçan disklere sahiptiler.Bu uçan diskler, birbirine zıt yönde dönen 2 manyetik alan yardımı ile yerçekimini yenerek, yükseliyorlardı..(Levitasyon = Havaya yükselme ve yerçekimsizlik) ve ayrıca korkunç bir hıza ve manevra yeteneğine de sahiptiler.Bugüngü UFOlarda da Vril gücünün enerji potansiyeli ve güç kaynağı olarak kullanılmakta idi. (Vril = Eter, Od, Prana enerjisi, Çi, Kozmik güç, Orgon enerjisi olarakta bilinir.Akat’larda, Vril= En yüksek tanrı, tanrı gibi, anlamına gelmekte idi.)
Diğer Bilim ve Öbür Taraf Uçan Makinesi
Thule üyesi Dr.W.O.Schumann ve Vril örgütü mensupları, Thulu örgütü ile bağlantılı olarak ‘‘Öbür Taraf Makinesi’’ dedikleri bir alet yapmayı tasarlıyorlardı.Bu makine, bu taraftaki maddenin, ‘‘öteki taraftaki’’ maddeye , ‘‘öbür taraftaki’’ nin de bu taraftakine dönüşmesini sağlayacaktı.Kısaca ‘‘Zaman’’ı ve ‘‘Uzay’’ı aşarak, yaşam ve ölümü yenebilen, tanrıların dünyasını ziyaret edebilen ve ‘‘Ebedi Hakikat’’ bilgisine ulaşabilecek bir makine düşünülüyordu.
Baron Sebottendorf , majik güçleri kullanarak psişik düşünce enerjisinin yoğun konsantresi ile uzay ve zamanda bir sapma oluşturmak istemişti.Psişik güçlerle fiziksel boyutlara sıkı sıkıya bağlı zaman boyutu üstünde bir değişiklik yapmak mümkündü fakat Mühendis Dr.Schumann da Sebottendorf’un bu arzusunu teknik bir vasıta ile gerçekleştirmeyi planlamıştı.1919 yılı Aralık ayında, Vril ve Thulu örgütlerinin çekirdek kadrosu , Berchtesgaden’deki Ramsau’da buluştular.Bu toplantının en önemli kişisi şüphesiz Zagrepli medyum bayan Maria Orsichitsch (Orsic) idi.Orsic, beraberinde 2 kağıt getirmişti.Bu kağıtlardan biri Alman ‘‘Tapınakçılar’’ gizli örgütüne ait anlaşılmaz gizli yazıları ihtiva ediyordu.Bu tapınakçı gizli yazısının muhtevası medyumsal bir mesaj şeklinde alınmıştı ve tamamen bilinmeyen bir lisanda yazılmıştı.
Maria Orsic’e göre bu bir eski doğu lisanında yazılmıştı.Orsic bu yazıları deşifre etmek için Thule’ ye yakınlık duyan ‘‘Pan-Babilon’’ örgütü dostları ile temas kurmuştu.Bu esrarengiz yazının incelenmesinden sonra, bunun gerçekten de eski Babil kültürünün kurucularından olan ‘‘Sümerler’’ in yazısı olduğu anlaşıldı.İddialara göre, bu yazılarda ‘‘öbür tarafla’’ ilgili bilgiler, yani, ‘‘öbür taraf makinesi’’ yapımı için gereken bilgiler gelmişti.Bu şekilde bütün UFO teknolojisinin temellerine ait bilgiler ellerine geçmişti. ‘‘Diğer Bilim’’ ait konsept bu zamanda ve takibeden yıllarda olgunlaştı. (Bugün diğer bilim yerine ‘‘Alternatif Bilim’’ denmektedir.) Buna rağmen, ‘‘öbür taraf makinesi’’ projesinin tam manası ile şekillenmesi 3 yıl sürdü. Bu sürenin uzamasının sebeblerinden biri de finansman sıkıntısı idi. Bu ‘‘Diğer Bilim’’ veya ‘‘Diğer Tekniğin’’ ilk aşamalarında, Dr. Schumann Münih Teknik Yüksek Okulu’nda bir konferans vermişti.Bu konferanstan birkaç cümleyi burada aktarmakta fayda görüyorum; ‘‘Elektrikteki artı ve eksi gibi her yerde ve her şeyde olayların seyrini belirleyen 2 prensip görüyoruz; Işık ve karanlık, iyi ve kötü, yaratıcı ve yıkıcı. Bu da ya hep ya hiç demektir. Bu iki soyut prensip, yani yaratıcı ve yıkıcı prensip, bizim teknik vasıtalarımızı da belirler.Yıkıcı her şey şeytani, yapıcı her şey Tanrısal kökenlidir.Patlama ve yanmaya dayalı her teknik, şeytani bir teknik olarak nitelendirilmelidir.Önümüzdeki yeniçağ, yeni, pozitif ve Tanrısal tekniğin hakim olacağı bir çağ olacaktır.’’
‘‘Öbür Taraf Uçuş Makinesi’’:
1992 yılında ‘‘Öbür taraf makinesi’’ ele alındı ve bundan böyle projenin ismi ‘‘Öbür taraf uçuş makinesi’’ olarak değiştirildi.1922 yılı yazında Münih yakınlarında bir hangar inşa edildi.Ayrıca bu hangara ek bir hangar binası daha yapıldı.Bu hangarda gerekli bütün teknik malzemeler toplandı ve ‘‘Uçuş Makinesi’’ nin yapımına başlandı.Makine 6,50 m. Çapında bir diskin üzerine paralel olarak yerleştirilmiş, 8 m. Çapında bir disk ve bunun altında bulunan 7 m. Çapında üçüncü bir disk’ten müteşekkildi.Bu üç disk, ortasından geçen 1,80 m çaplı bir deliğe monte edilmiş 2,40 m. Yüksekliğinde motor techizatı ihtiva ediyordu.Gövdenin altta klan kısmı koni şeklinde bir uçla son buluyordu.Gövdenin altta kalan kısmı koni şeklinde bir uçla son buluyordu.Bu konik uçtan alt kata kadar uzanan dev bir sarkaç, cihazın stabilizasyonunu sağlıyordu.Aktif durumda üst ve alt disk birbirlerine zıt yönde dönmeye başlayarak, bir elektro-manyetik dönme alanı meydana getiriyordu.
Bu dönme alanı aynı anda ‘‘ İnterkozmik titreşimler’’ meydana getirerek ‘‘Yeşil Ülke’’nin öbür taraftaki alanına egemen oluyordu.Titreşimlerin afinitesi prensibine göre, öbür tarafa uçuşun temel şartı böylece temin edilmiş oluyordu.Özel bir batarya ile motor teçhizatına itici güç sağlanıyordu.Kısa vadede en yüksek enerji seviyesine ulaşmak için, yüksek enerjitik özel bir kondensatör kullanılıyordu.Bu kondensatör, üç disk için ilk devinim motoru ve aynı zamanda bir elektrojeneratör görevini üstlenmişti. (2)
(2) Norbert Jurgen – Ratthofer & Ralf Ettl, ‘‘Das Vril-Projekt’’, STM- Tempelhof, Wien.(Erstveröffentlichung)
‘‘Öteki Taraf Uçuş Makinesi’’ (Ö.T.U.M) yada diğer tabirle UFO 2 yıl süre ile test edildi.Bu proje için mali yardımlar, bir çok Alman sanayi işletmecilerinin muhasebe kayıtlarında JFM koduyla (Jenseitsflugmaschine) geçmekte idi.Daha önce Schumann SM Levitatör olarak adlandırılan makinadan, ‘‘Vril motoru’’ ortaya çıkarıldı.Kayıtları gizli tutulduğu için, bu makinanın neyi başarıp neyi başaramadığı tam olarak bilinememektedir.1924 yılı başında makine sökülerek , Augsburg’a getirildi ve orada bir depoda muhafaza edildi. Ö.t.u.m.’nin Augsburg Messerschmitt uçak fabrikası tesislerinde saklandığı haberi, ne tam doğrulanmış ne de inkar edilmiştir.Ö.t.u.m ayrıca ‘‘Thule motoru’’ nun da temelini oluşturmuştur.
Vril ve Thulu mensuplarının 10 yıllık yoğun bir araştırma sürecinden sonra, büyük ihtimalle – daha sonra daha anlam kazanan – ‘‘Boyut Kanalı Uçuşları’’ projesi gerçekleşmişti.1922 ile 1924 yılları arasında Ö.t.u.m’nin hava iyonizasyonunun dışında başka bir tesiri olup olmadığı bilinmiyor.Bu gizli deney, muhtemelen Thulu ve Vril örgütlerinin çekirdek kadrosu tarafından finanse edilmişti. Bu projeye ezoterizmle ve okült, majik bilimlerle ilgilenen kişiler katılmışlardı. Adolf Hitler, R.Hess, Müh.Hans Hörbiger, Müh. Viktor Schauberger, Prof.Dr. Müh.W.O.Schumann, Haushofer gibi kişiler bu kişiler arasında sayılabilir.
Ö.t.u.m (Öteki Taraf Uçuş Makinesi) kendi etrafında ve çevresinde çok güçlü bir alan oluşturuyordu ve bu alan vasıtası ile, hem makine, hem de pilotu bulunduğu uzay sektörünün içindeki kozmoz’dan tamamen bağımsız olarak, hem bu tarafta hem de öteki taraftaki mikrokozmoz’da varolabiliyordu. Ö.t.u.m tarafından üretilen bu mikrokozmoz, maksimum alan gücüne eriştiği an, kendini çevreleyen bu taraftaki evrensel güçlerden ve etkilerden Örneğin; Gravitasyon, Elektromanyetizm gibi tamamen bağımsız olarak, herçeşit gravitasyonel alanın ve vakumun içinde ışık hızına yakın bir sürate erişiyordu.Bu şekilde belirli alan güçlerinde bizim evrenimizin relatif (izafi) bugününü terk edebilir ve aniden relatif (izafi) geçmişimize gidebiliriz.
Tamamen teorik olarak, Ö.t.u.m ve mikrokozmosu, pilotları ile birlikte, evrenin geçmiş zaman boyutları içine ve gelecek zaman boyutları içine doğru bir kuantum enerji düzeyinden diğerine sıçrayan elektronlar gibi sıçrayıp zaman ötesine doğru atlayabilir.Anlaşıldığı kadarı ile Ö.t.u.m’nın teorik temelleri, Babil ve Sümer ILU-kozmolojisi ve parakozmolojisi öğretilerine dayanmakta idi. En eski Sümer Babil ‘‘bu dünya’’ ve ‘‘öbür dünya’’ öğretilerinde, yani Parakozmoloji ve Kozmoloji öğretilerine göre, bu taraf ve öte taraf kozmoz kuantlarından müteşekkildi.
Ö.t.u.m, Elektrogravitasyon-Takyon Motorları ve Serbest Enerji makinelerinin bir öncü tipi idi.Bütün elektrogravitasyon –Takyon ve Serbest Enerji makineleri temelde ilkel birer ‘‘Zaman Makineleri’’nden başka bir şey değildir!..( Takyonlar ‘‘Madde ötesi madde’’ yada ‘‘cisim ötesi soyut cisim’’ evrenini temsil etmektedir. Ünlü Fizikçi Feinberg bize ışıktan hızlı titreşen bir evren olduğunu göstermişti.) Yüksek bir frekans ve yüksek elektriksel gerilim, dar sınırlı bir alan ve bunun çevresinde enerjitik bir durum yaratır.Bu şekilde bizim evrenimizin geçmişinin belirli bir zaman dilimine egemen olur. ‘‘Zaman tüneli’’ veya ‘‘Uzay-Zaman- Solucan Deliği’’ günümüzden geçmişimize doğru oluşan bir ‘‘Kanal’’ vasıtası ile, geçmişten gelen enerjiyi günümüzdeki uygun araca doğru yönlendirir (gönderir).Bu şekilde oluşan etkiye ‘‘Perpetuum Mobile’’ (Sürekli Hareket) etkisi denir.Böyle bir araç, büyük ve küçük şiddette ‘ ‘‘Gravitasyon’’ ve ‘‘Antigravitasyon’’ etkileri yaratır.Bu etkiler ‘‘ Mikro Zaman Tüneli’’ veya ‘‘Mikro-Uzay-Zaman- solucan Deliği’’ vasıtası ile günümüzde de etkili olur.
Ağrı Dağı’ndaki UFO ve Naziler
1937 Temmuz’undai Hitler ve Görüng’in emirleri ile her çeşit doğaüstü, bilimsel, dinsel ve okült objeleri incelemek ve araştırmak üzere dünyanın dört bir tarafına özel araştırma ekipleri gönderilmeye başlandı.Araştırılan cisimlerden biri de kutsal kitaplarda adı geçen Nuh’un gemisi idi.Gemi için İran ve Türkiye arasında dağlarda araştırma yapan Alman ekip, Dicle nehri kenarındaki bir köyün yaşlılarından hayli ilginç bir hikaye duydu.Bu hikayeye göre, 200 nesil evvel esrarengiz parlak bir ‘‘ev’’, gökten çok gürültü çıkararak, yere düşmüştü.Bir zaman sonra köyden köye yolculuk yapan bir şahıs bu esrarengiz cisimle karşılaşmıştı.Şahsın ifadesine göre, cisim ıslık gibi bir ses çıkarmakta ve dokunulmayacak kadar sıcaktı.Ayrıca pis bir kokuda yaymakta idi.Bu hikaye, araştırmayı yürüten Alman ekip tarafından derhal Almanya’ya bildirildi.
Bir ay sonra bölgeye iki araştırma ekibi daha gönderildi.Bölgeye gelen bir grup bilim adamı, Hitlerin savaş makinesinin ‘‘Özel Silahlar’’ bölümünün öncüleri idiler.Bu grup ‘‘evi’’ aramaya koyuldu ve onu sağlam bir vaziyette buldular.Bu, ‘‘dünya dışı’’ bir geminin ilk ele geçirilişi oldu.
Disk 25 m. Çapında ve 8 m. Yüksekliğinde idi.Gemi girişi olmayan metalik bir görünümde idi.Gemi dış güçlere karşıda oldukça duyarlı idi ve toprağın birkaç metre üstünde havada yüzer gibi duruyordu.Ayrıca en ufak bir dokunuşla hareket edebiliyordu.1938 Aralık ayında disk, Almanya’nın en önde gelen bilim adamlarının toplandığı, Münih’in kuzeyinde bir yere getirildi.Etraftaki dağların çevrelediği bir tuz madeni, diski araştırma ve gerekirse üretmek için gerekli tesisler haline dönüştürüldü.
Yapılan tetkikler neticesinde geminin, dünyadaki herhangi bir devletin çok gizli bir silahı olamayacağı anlaşıldı.Nazi bilim adamları kısa zamanda gemi ve işleme sistemlerini anlamakta başarılı oldular.
1941 Temmuz’unda Almanya bilim adamlarından biri ABD’ye kaçıp, bildiklerini anlatmasaydı, kimse Hitler’in neye sahip olduğunu ve onunla ne yapmayı tasarladığını bilemeyecekti. II.Dünya Savaşı’nın sonunda, Ruslar’dan hızlı davranan ABD askeri İstihbaratı, ‘‘Oz’’ kod adı altında Nazi tesislerini ve yukarıda adı geçen diski ele geçirdi.Disk derhal ABD’e yollandı. Fakat diğer yandan Sovyetler de 6 ay sonra esir aldıkları Alman bilim adamları vasıtasıyla, Almanların ele geçirdiği dünya dışı disk’ten haberdar oldular.
Eski bir KGB ajanı olan Rus yazarı Vladimir Tersizki’nin ‘‘ Close Encounters of the Foo Fighter Kind’’ adlı kitabındaki iddialara göre, Naziler, ellerindenki bir çok yüksek teknolojiyi Peenemünde ve Bavyera Alp’lerine düşen dünya dışı varlıklara ait araçları geliştirerek elde etmişlerdi.Aynı yazara göre, Almanlar daha o zamanlarda yeraltında üsler kurarak, dünya dışı varlıklarla beraber araştırmalar yapmışlardı.
Şaşırtıcı Yeni Buluşlar
Viktor Schauberger’in Uçan Daireleri :
Viktor Schauberger (1885 -1958) Naziler için 1938 -1945 arası bir seri uçan diskler icad eden Avusturyalı bir bilim adamıydı.Schauburger, likit vorteks (Girdap) le işleyen bir çok uçandaire yapmış ve kayıtlara göre bunların bir çoğu uçmuştu.Ona göre, eğer su veya hava, ‘‘kolloidal’’ diye bilinen bir osilasyon (titreşim, salınım) şeklinde döndürülürse, açığa çıkan enerji müthiş bir güçte levitasyonu (yerçekimini yok ederek yükselme) doğuruyordu.Bu şekilde yükselen disk, önce mavi-yeşil sonra da parlak gümüş renkli ışıklar saçmaya başlıyordu.Schauberger’in kullandığı motor ‘‘girdap hareketi doğalprensibi’’ ile hareket ediyor ve sıcaklık veya ses önleyici tertibat ihtiva etmiyordu çünkü sürtünme minumum seviyede idi.Tersine su akışının spiral karşı hareketi ile soğutma elde ediliyor ve bu da çekiş gücünü arttıran bir vakum yaratıyordu.
Coler- Takyon Konvertörü
SS E-IV tarafından thule motorlarında kullanılan yeni bir teknoloji vardı bu da; Alman Yüzbaşı Coler’in icad ettiği Coler –Takyon konvertörü ( Serbest Enerji Jenaratörü ) idi.Bu cihaz Thule ve Vril motorları arasındaki farkı açık bir şekilde ortaya koymaktaydı.Diğer operasyonlar için Coler- T. Konvertörlerinin 1944 sonundan itibaren seri üretimine geçilmişti.
Nazi Almanyasının Takyon –Elektrogravitasyon- uzay- gemileri Gizli Projeleri ve ‘‘Zaman kaymaları’’
İddialara göre Nazi Almanyası II.Dünya Savaşı sırasında, elektromanyetik özel cihazların ürettiği, anti –gravitasyonun ( karşıt çekim) etkisi ile işleyen uzay gemileri projelerini gerçekleştirmişti.Bu üç projeden ilki Dr.Schumann başkanlığındaki bir gurup tarafından gerçekleştirilmişti. 1945 başına kadar 17 adet disk şeklinde ve 11,5 m. Çapında uçandaireler yapılmıştı.Bu uçan daireler 84 test uçuşundan sonra Vril-1 adıyla uçmaya başlamışlardı. İkinci proje SS-Entwicklungsstelle ( S.S’lerin Geliştirme bölümü) kontrolü altında gerçekleştirilmişti.Bu proje ile 1945 başlarına kadar muhtelif büyüklüklerde ve çan şeklinde dairesel uzay gemileri yapılmıştı.
S.S E-IV bölümün ürettiği uçandaire tiplerinden ilk yapılana Haunebu I deniyordu. Ve 25 m. Çapında idi.Bunlardan sadece 2 adet üretilmiş ve 52 deneme uçuşu yapılmıştı.İkinci tip, Haunebu II idi ve 26,30 m. çapındaydı.Bunlardan 7 adet üretilmiş ve106 deneme uçuşu yapılmıştı.Üçüncü ve en büyük tip, Haunebu III idi ve 71 m.çapında idi.Bundan da yalnız bir adet üretilmiş ve 19 deneme uçuşu yapılmıştı.
Haunebu III Uçan Dairesinin bazı özellikleri:
Çapı: 71 metre
İtiş şekli: Thule –Takyonator 70 + Schumann Levitatörleri(zırhlı)
Kumanda Tertibatı: Mag-Feld –Impulser 4a
Sürat: 7000 km/saat
Mürettebat: 32 kişi
Silahlar: 4×11 cm KSK (Lazer Işın Topu) ve diğer konvensiyonel silahlar.
Daha sonra Almanlar adına Andromeda Geraet denilen 139 m. Uzunluğundaki silindir şekilli puro tipli uzay gemisini tasarlamışlardı.Silindir şeklindeki bu ana uzay gemisi Aralık 144’e kadar plan ve eskizler halinde idi.Bu silindir şekilli ana gemi bir Haunebu II, iki tane Vril-1 ve iki Vril-2 uçandairesi taşıyacak şekilde planlanmıştı.
Almanlar elektromanyetik güçlerle karşıt çekim alanları yaratan bu yuvarlak, disk, çan biçimli ve bazende puro biçimli uzay araçları teknolojisi konusunda tam bir bilgi sahibi olmuşlardı.
Fakat tek sorun araçlar çalışırken hareket halinde iken içerden dışarı doğru konvansiyonel silahlarla ateş açılamıyordu. Çünkü gemilerin güçlü döner enerji alanları her türlü etkiye karşı gemiyi koruyan elektriksel bir girdap türü bir çeşit güç alanı perdesi oluşturuyordu.Bu alandan geçebilecek tek silah lazer ışınları olabilirdi! Normal silahlarla ateş açılabilmesi için güç alanının kasten içerden bozulması gerekirdi.Bu da gemiyi düşman silahlarına karşı açık hedef konumuna getirmekteydi.
Bahsi geçen Haunebu uçan dairelerinin test uçuşlarından birinde güç alanı ayarları ile oynanarak geminin ışık hızına ulaşması sağlanmıştır.Aslında bu yüksek teknolojileri ilkel biçimdede olsa dünya dışı varlıkların araçlarından elde Almanlar bilmedikleri henüz anlamaya çalıştıkları güçlerlerle oynayan ve öğrenmeye hevesli çocuklara benziyorlardı.
Bir test uçuşunda yine güç alanlarının titreşimleri ve araç çevresindeki yoğunluğu incelenirken araçların fiziksel olarak ortadan kaybolduklarına dair bilgiler sözkonusu edilmiştir.
Söz konusu edilen bir teoriye göre kendi etrafında dönen bir uçandairenin de kendi etrafında dönen bir alan oluşur..Bu alan elektrikle yüklü, nemli havada bir girdap oluşturur..Uzay gemisi havada salınım durumunda yeteri kadar kalırsa, bu elektro-girdap alan, bağımsız, kendisi enerji üreten ve relativistik hız alanında dönmekte olan, bir ‘‘Takyon-Elektrogravitasyon’’ alanı haline gelir.Bu dönüş alanı, enerji bağımsızlığı dolayısı ile, devamlı olarak artan bir şekilde ürettiği enerjiyi aniden boşaltamayacağı için, ‘‘Işıküstü Tesiri’’ devreye girer ve bütün hepsi ‘‘Uzay-Zaman –Tekilliğinde’’ dönmeye başlar.Bu şekilde bir ‘‘Zaman Kayması’’, yani ‘‘ Zaman Deliği’’ oluşur ve uzay gemisi geçmiş zamana yada gelecek zamana düşer.İnsanlar hayvanlar ve bitkiler güçlü ve koruyucu bir ‘‘ Takyon-Elektromanyetik’’ alan gücü olmadan, bu dönen ‘‘Uzay-Zaman –Tekilliğinden’’ canlı olarak, yani herhangi bir hayati tehlikeye maruz kalmadan geçebilirler.
Dünya atmosferinde meydana gelen tayfun, kasırga gibi olaylar, doğal ‘‘Zaman Kaymaları’’ ve ‘‘Zaman Kapıları’’ için gerekli olan elektromanyetik mekanizmayı oluştururlar.Bir zaman karışıklığı yaratmanın doğal yolu bir çeşit elektromanyetik bir girdap yaratmaktır.Böyle bir girdap uzay ve zamanın yapısını bozabilir.Böyle bir elektriksel alanda iyonizasyon etkileri ortaya çıkar.Böyle bir elektromanyetik anafor, oluştuğu atmosfer içinde parlak bir sis tabakası şeklinde bir görüntü verir.Bu tür bir doğal etki alanı içine giren her şey, gemiler, uçaklar iz bırakmadan boyutlar arası bir pencereden başka bir zaman uzay noktasına doğru geçerek gözden kaybolurlar.
Haunebu uzay gemileri temelde ‘‘Elektromanyetik Antigravitasyon tesiri’’ ile uçabilen araçlardı. ‘‘İnterkozmik Araç’’ denilen Vril uçandaireleri ile başka bir boyutsal kanala geçip muazzam mesefeleri çok kısa sürelerde katetmek mümkündü.
Vril mensubları ‘‘Boyut Kanalında’’ yolculuk yapabilen bir ‘‘Uzay gemisi’’ üzerinde çalıştıklarını belirttiler. Bu gemi vasıtası ile 68 ışık yılı uzaklıkta bulunan Aldebaran’a rahat ve hızlı bir şekilde gitmek mümkündü.Vril mensubları kendilerinin ‘‘medyumsal iletişimle’’ sağladıkları Alman- Aldebaran ittifakının ve anlaşmasının bir sonucu olarak dünya dışı bu varlıkların savaş gücünden faydalanılabileceğinden söz etmişlerdi.Bu düşünceler 2 veya 4 ocak 1944 tarihlerinde Adolf Hitler’ e de sunuldu. 2 Ocak 1944’de Hitler, Himler, Künkel(Vril örgütünden) ve Dr.Schumann’ın ( Vril örgütünden) katılımı ile şunlar konuşulmuştu:
Hitler, Himler’in ısrarı ile Künkel ve Schumann’ın düşüncelerini öğrenmeye karar verdi.Künkel ve Schumann birkaç kelime ile Aldebaran İmparatorluğu ile yapılan ittifaktan bahsettiler ve Vril örgütüne ait çalışma toplantılarına ait tutanakları ( yani Aldebaran İmparatorluğu ile kurulan medyumsal temasa dair belgeleri) Hitler’e sundular.Hitler bunları dinlerken, bir yandan da Himmler’e anlamlı bir şekilde bakarak, bütün bunları ciddiye alıp almama konusundaki şüphelerini hissettirmişti.Künkel, ‘‘Öbür taraf uçuşu’’ sayesinde büyük mesafeleri katetmenin mümkün olduğunu ifade etmişti.O, Aldebaran hakkında gerekli bütün bilgileri Hitler’e vermişti.(yani Aldebaran’ın ( yıldız sisteminin) dünyaya benzer iki gezegeni olduğu, başka ırklardan olan Regulus ve Capella ile yaptıkları savaşları , teknik üstünlüğe sahip uzay filoları v.s) Künkel’in Führer’e anlattığına göre, Almanya ve Aldebaranlılar arasında telepatik bir iletişim kurulmuştu ve bu halen de devam ediyordu.Hitler bunları dinlerken sabrının taştığını hissediyordu ki, tam bu sırada Himmler, Künkel’in açıklamalarını sonuna kadar dinlemesini rica etti.
Schmumann, ‘‘İnterkozmik Araç’’ denilen Vril uçandairelerinin plan ve fotoğraflarını Hitler’e gösterdi.Schumann ve Künkel, ‘‘Bu taraf- öbür taraf boyutlar kanalı’’ vasıtası ile Aldebaran’a uçmak ve oradaki yönetimle ittifak yaparak, Aldebaranlı uzay savaş gemilerini bu dünyaya getirmek için hazırladıkları planları da açıkladılar.Bu gemiler ‘‘Öbür taraf-bu taraf boyut kanalı’’ vasıtası ile dünyadaki savaşa sokulabilirse, Almanya’nın zaferi garanti edilebilirdi.Hitler o ana kadar tek bir söz bile söylememişti.Sonunda Himler’e bütün bunlar için ne düşündüğünü sordu.Himler, bütün bunların bir fantezi ürünü olmadığını ve araçların Vril örgütü mensublarınca denenmeleri şartı ile, akla uygun bulduğunu açıkladı.Hitler ilk defa olarak, Schumann ve Künkel’e bütün bunların ayrıntılı olarak planlanıp planlanmadığını sordu.
Schumann, ilk uygun Vril aracının böyle bir uçuş denemesi için hazır olduğunu ve bu ay içinde ilk insanlı uçuş denemesini gerçekleştirebileceklerini belirtti.Yapılan hesaplara göre, farklı ‘‘Öbür taraf zamanı’’ pilot ve mürettebat için bir sorun teşkil etmeyecekti..Bu taraf zamanına ölçüldüğünde Aldebaran’a varış 22- 23 yıl sürüyordu ama aracın içindeki mürettebat için geçen, boyut değişikliği dolayısı ile , yalnız birkaç gün sürecekti.Bu hesaplamadaki en ufak yanlışlık bile Vril mürettebatının ölümüne sebeb olabilirdi.Hitler, Aldebaran savaş gücünün dünyaya yardıma gelmesi en iyi şartlarda 50 yıl sürer dedi.Künkel, bugünkü Vril tekniği şartlarında bu doğrudur, fakat çok yakında daha iyi araçlar üretebileceğiz diyerek cevap verdi.
Hitler’e verilen bütün bu bilgiler yine de onu tatmin etmemişti.Dünyaya gelecek olan bu varlıkların ne biçim yaratıklar olduğunu sordu.Künkel söz konusu halkın, insan ırkından olduğunu ve bir çeşit imparatoriçe tarafından yönetildiklerini söyledi.Hitler bütün bunları dinledikten sonra , onlara SS’lerin desteği ile bu girişimi başlatabileceklerini söyledi.(Hitler o zaman bu girişime hiç inanmıyordu.Nisan 1945’de Himmler’e şöyle demişti: ‘‘Umarım ki bu uzay imparatorluğu, Künkel ve Schumann’ın söz verdiği gibi, intikamımızı almak için dünyaya gelebilir!’’)
Führer karargahındaki konuşmadan hemen sonra, yani 2 Ocak 1944’de Vril-7’nin yapımı için tüm güçler seferber edilmişti.Vril mensublarının perspektivinden bakıldığında bu o kadar zor bir şey değildi.
Bu 45 m. çapındaki uzay gemisi aslında genişletilmiş ve adapte edilmiş Vril-1 gemisi idi.Yalnız daha basit ve üretim tekniği açısından daha ucuz bir malzeme kullanılarak yapılmıştı.Vril -7 yapımında tamamen yeni hücre kaplamaları kullanılmış ve 1945 başlarında Traunstein yakınlarında S.S’lere teslim edilmişti.
Vril örgütünün yaptığı ‘‘Vril-7’’ ‘‘Uzun menzilli uzay gemisi projesi’’ olmasaydı, dünya insanları ve dünya dışı insanlar arasındaki iletişim yalnız medyumsal mesajlar kanalı ile sınırlı kalacaktı.Alman Vril-7 projesi çerçevesinde 2 tip başarılı uzay gemisi yapılabilmişti.
Vril -7 (1) Gezegenlerarası Uzunmenzilli Uzay Gemisi
Teknik Özellikleri
Çapı: 45 m.
Yüksekliği: 15m.
İtiş şekli: Y-7/0 motoru + SM Levitatör E-24 V
Hız: Tak. 300000 km/sn. (ışık hızı) Normal kozmik antigravitasyon uzay uçuşu.
Işık hızının 3 katı=Tak.900000 km/sn. =Uzay üstü boyut kanalı uçuşunda kullanılan hız.
Mürettebat: 14 kişi
Vril-7, Ocak 1944’de ilk boyut kanalı test uçuşuna çıkmış ve bir saat sonra, çok hasar görmüş bir durumda geri dönmüştü.Yapılan araştırmalardan sonra bu hasarın, uzay gemisinin hücrelerinin zayıf yapılmasından kaynaklandığı anlaşıldı ve Vril-7 bir müddet dinlendirildikten sonra, hücreleri yenilenerek , bazı ilavelerle Nisan 1945’de SS’lere devredildi.Bu işlemden sonra Vril-7 ler, dünyadaki gizli taşıma işlerinde kullanıldı.Hem yapı, hemde itiş şekli olarak , Vril-7, Vril-1’in oldukça genişletilmiş bir versiyonu idi.Fakat ‘‘Boyut Kanalı’’ yolculuğunu başaranın Vril-1 mi yoksa Vril-7 mi olduğu kesinlikle bilinmemektedir.
Vril -7 (2) ‘‘Vril-Odin’’ Gezegenlerarası Uzay Gemisi
Teknik Özellikleri
Çapı: 45 m.
Yüksekliği: 22,50 m.
İtiş şekli: İhtimal – A=Vril-7 (1) de olduğu gibi
İhtimal – B= Y-7/0-Vril-7(1)+Thule Takyonator-7c-Hanebu-II
(Her ikisinin geliştirilmiş rekombinasyonu.)
Hız: Mx. Işık hızında=Tak.300000 km/sn. (Normal kozmik anti gravitasyonn uzay uçuşunda)
3x Işık hızı=Tak.900000 km/sn= uzayüstü boyut kanalı uçuşunda kullanılıyor
Mürettebat: 28 kişi (14 Erkek +14 Kadın) Nisan 1945 itibarıyla.
Bu uzay gemisi Nisan 1945’de Untersberg-Berchtesgden’den havalanarak 68 ışık yılı uzaklıktaki Aldebaran’a doğru yola çıkmıştı.Savaşın sonuna gelindiği ve Alman Reich’ının yenilgiside kaçınılmaz göründüğü için, ‘‘Boyut Kanalı’’ uçuş testi yapılmadan yola çıkma mecburiyeti hasıl olmuştu.Vril-Odin, Vril ve Haunebu yapım tarzlarının karşımından ortaya çıkan ilk ve son başarılı prototip uzay gemisi olmuştu.Tek başına Haunebu motoru boyut kanalı yolculuğu için uygun değildi.Çan şeklindeki bir Haunebu uzay gemisi daha ilk denemesinde, bir daha hiç dönmemek üzere, boyut kanalında kaybolmuştu.Vril yapımı gemiler de tek başlarına boyut kanalı yolculukları için yeterli değildi.Bu sebeblerden yukarıda anlatılan kombinasyon uygun görülmüştü. Vril-Odin, ilk defa Ekim 1944’den sonra, Haunebu-Vril II /3 kombinasyonu uzay gemisi projesi olarak ortaya çıkarılmıştı.İddialara göre, Vril-Odin ve mürettebatı, sağsalim bir vaziyette Aldebaran –Sumi güneş sistemine varmış ve orada Sumi-Er gezegenine inmişti.
İlk Alman Uçan Diski Amerika’da mı Geliştirilmişti?
Bir CIA ajanı olan Willam R. Lyne ‘‘Space Aliens from the Pentagon’’ adlı kitabında belirttiğine göre, ilk uçan diski (Elektrikli uçan makine ) Nikola Tesla icat etmişti.Bu makine (Magneto-Hidro-Dinamik) jenaratörü ile işliyor ve havadan elektrik elde ediyordu.Yazarın iddiasına göre Naziler uçan disk projesini, Tesla’dan çalmışlardı.
Nazi Almanyasının Tesla’nın ‘‘Gizli Eter Fiziği’’ ve ‘‘Elektrogravitik Diskler’’ konusundaki çalışmalarını devam ettirdiği yönünde bilgiler mevcuttur.
Gravite ve Tesla’nın Çalışmaları:
Nikola Tesla’nın (1857-1943) serbest enerji ya da yakıtsız elektrik jenaratörleri üzerinde çalıştığı bilinmektedir. Nikola Tesla’nın ‘‘Eter Fiziği’’ nin uçan disklerin sevk sisteminde kullanımı çok gizli tutulduğu için, diskler II.Dünya Savaşı esnasında hiç kullanılmadı.Tesla, yüksek voltaj denemeleri esnasında elektrikli uçan bir makinanın, yüksek voltajlı elektromanyetik dalgalara direnci ile hareket edebileceğini ileri sürmüştü.Bu dalgalar, ‘‘eter’’ in elektriksel kondüktif akıcı kütlesini, kütle ataleti olarak kullanarak, aracın kitlesini, Manyetohidrodinamik Hall etkisi prensibini kullanarak, iter veya çeker.Eter, aracın kütlesi tarafından sevkedilirken, dalgalar artar ve makinanın dış yüzeyindeki kısımlar üzerinde yoğunlaşmış negatif yükleri harkete geçirir ve MHD (Manyetohidrodinamik) pompalama prensibini kullanarak, eter bu konsantrasyon yönünde çekilir ve hızlandırılır.Çok ince eter, diski oluşturan atomların arasından geçerek onun uzayda hareket etmesini sağlar.
SECRETS OF ANTIGRAVITY PROPULSION
Antigravity and field propulsion technologies.
Reveals advanced aerospace technologies capable of controlling gravity that could revolutionize air travel and energy production; Reviews numerous field propulsion devices that have thrust-to-power ratios thousands of times greater than a jet engine; Shows how NASA is part of a cover-up to block adoption of advanced technologies under military development; and more. Physicist Paul LaViolette reveals the secret history of antigravity experimentation, from Nikola Tesla and T. Townsend Brown to the B-2 Advanced Technology Bomber. He discloses the existence of advanced gravity-control technologies, under secret military development for decades, that could revolutionize air travel and energy production. Included among the secret projects he reveals is Project Skyvault, to develop an aerospace propulsion system using intense beams of microwave energy like that used by the strange crafts over Area 51.
Using subquantum kinetics, LaViolette reviews numerous field-propulsion devices and technologies that have thrust-to-power ratios thousands of times greater than that of a jet engine and whose effects are not explained by conventional physics and relativity theory. He then presents controversial evidence of a NASA cover-up. He also details ongoing Russian research, and shows how the results of the Podkletnov gravity beam experiment could be harnessed to produce an interstellar spacecraft.
Occult Ether Physics
Pentagon Aliens author Lyne says that there is a Secret Physics with a different set of rules hidden away from us earlier in this century by a powerful elite who fear that technology based on it will strip away their power and wealth. Chapters on: The Occult Ether Theory and Electro-propulsion; Wireless Transmission of Energy; Teslas Teleforce Discoveries; J.J. Thomsons Electromagnetic Momentum; Ether and Ponderable Matter; Rotatory Motion and the Screw Effect; Teslas Dynamic Theory of Gravity; Teslas Secrecy; The Atomic Hydrogen Furnace; more.
Antigravity: The Dream Made Reality, the Story of John R.R. Searl
Prof. Searl has stated for the record that the title “Antigravity” is not technically correct. Although this term is used by the general public to describe a repulsion from the earth’s gravity, scientific people will know that antigravity would be the opposite to gravity and would attract the earth’s gravity instead of repelling it. The Inverse-G-Vehicle, using the Searl Effect Generator, creates it’s own gravity field. This field is like the earth’s field and because of this the two like fields repel each other. So instead of producing antigravity, the craft produces its own gravity.
Zero Point Energy: The Fuel of the Future is an Instant Classic
Why are there no books on the market that explain the history, basic science, recent discoveries, and the usefulness of zero point energy for electricity and propulsive force? Especially now that we recognize the need for a new, clean, renewable energy source, Zero Point Energy
, The Fuel of the Future has just been published and is destined to become an instant classic. Authored by a former community college physics and engineering teacher, it is the first book designed for the general public, with lots of visuals, on the most intriguing subject in physics today: quantum fluctuations from zero point energy.
What is zero point energy? It is the lowest state of energy in the universe but still enough to keep helium a liquid, even at microdegrees of absolute zero. It also gives rise to the mysterious Casimir force, also called van der Waals forces, that keeps geckos stuck to any surface. Most importantly, it also causes nonthermal noise in lots of electronic circuits which this author claims can be rectified by special diodes that have no bias voltage to surmount. Zero point energy is also becoming the leading candidate for dark energy (see story #6 about Dr. Christian Beck in Future Energy eNews April 16, 2007 archives).
The book is full of pictures, like all of the famous scientists responsible for the history of zero point energy, inventions that use zero point energy, effects and magic tricks. It also has a good collection of reference articles in the Appendix to prove how exciting the emerging field really is, including a short essay to show how magnetism is related to zero point energy. At 238 pages, the book is a sizable contribution to the field.
Moray B. King ” Quest for Zero Point Energy Engineering Principles for Free Energy”
Electrogravitic Systems II
The scientific validation of a science that connects gravity to electricity usually could face an uphill, skeptical battle. This has been true of the 1994 publication of Electrogravitics Systems: Reports on a New Propulsion Methodology by Thomas Valone. Finally, eleven years later, a follow-up second volume called Electrogravitics II: Validating Reports on a New Propulsion Methodology has just been released which contains journal articles by the Army Research Lab and Honda Corporation on their experiments and theory of how electrogravitics can work, besides patents by NASA and others. In addition, the author introduces the subject with a discovery that the classical “electrokinetic field” equation can predict how and why pulsed electrogravitics will work best. He also explains in his article that the historic T. Townsend Brown experiments which led to the “Biefeld-Brown Effect” actually comprise electrogravitics and electrokinetics, which differ from each other. –With Science, Historical, Testimonial and Patent Sections, the book appeals to various audiences very well. For those who are interested in the details of the history, a complete reproduction of the three-part series on “Conquest of Gravity: Aim of Top Scientists in the U.S.” is included, which appeared in the N.Y. Herald Tribune, November 20-22, 1955.
Secrets of the Unified Field: The Philadelphia Experiment, the Nazi Bell, and the Discarded Theory
di Joseph P. Farrell
Sequel to The SS Brotherhood of the Bell. What do the Second World Wars two most famous secret projects the Philadelphia Experiment and the Nazi Bell have in common? Alternative history and science researcher Joseph P. Farrell asks this question and comes to stunning conclusions. Rejecting the nonsense that has become associated with both projects, and documenting his case from scientific sources newly-discovered declassified War Department documents eyewitness testimonies Farrell maintains that both projects originated in careful considerations of Einsteins celebrated and now discarded Unified Field Theory. He demonstrates the breathtaking conclusions of wartime American and German scientists and engineers: while incomplete, it nevertheless was engineerable.
Philadelphia Experiment Chronicles
by X, Commander
Navy Destroyer Teleported Into Another Dimension * Crew Members Transported Through Time & Space * Extraterrestrials Arrive on Earth Via Hole Blown in Etheric Covering In a highly classified project conducted by the United States Navy in 1943, a mega-ton destroyer — The U.S.S. Eldridge — was made invisible, teleported into the blackness of another dimension; while its crew members were flung through time and space under horrifying circumstances. Most did not return and the few who did went instantly insane. Now a former military intelligence operative with `Capital Hill` connections (who prefers to be known simply as `Commander X`), rips aside the years of official silence to reveal once and for all the startling facts about this `Black Project` that has become widely known as the Philadelphia Experiment. Now for the first time, a survivor of this notorious experiment, Alfred Bielek, tells his remarkable story of a career of brainwashing by the military, and how he eventually came to unlock the mysterious facts about what happened to him decades ago. Also revealed is the case of famed scientist Dr. Morris K. Jessup, who died under mysterious circumstances — though officially it was said to be a `suicide` — because he knew too much about the Philadelphia Experiment. Here also are stories of extraterrestrials, time travel, other dimensions, alternative realities, testing of `peculiar` anti-gravity airforms inside Area 51, as well as additional material involving this ongoing conspiracy that leads to the steps of the White House — and beyond!
ANTI-GRAVITY & THE UNIFIED FIELD
Is Einstein’s Unified Field Theory the answer to all of our energy problems? Explored in this compilation of material is how gravity, electricity and magnetism manifest from a unified field around us. Why artificial gravity is possible; secrets of UFO propulsion; free energy; Nikola Tesla and anti-gravity airships of the 20s and 30s; flying saucers as superconducting whirls of plasma; anti-mass generators; vortex propulsion; suppressed technology; government cover-ups; gravitational pulse drive; spacecraft & more.
ETHER TECHNOLOGY
This classic book on anti-gravity and free energy is back in print and back in stock. Written by a well-known American scientist under the pseudonym of Rho Sigma, this book delves into international efforts at gravity control and discoid craft propulsion. Before the Quantum Field, there was Ether. This small, but informative book has chapters on John Searle and Searle discs; T. Townsend Brown and his work on anti-gravity and ether-vortex turbines. Includes a foreword by former NASA astronaut Edgar Mitchell.
Nikola Tesla – Free Energy and the White Dove
By Commander X
Here are Top Secret revelations concerning a newly-developed antigravity aircraft currently being tested inside Nevada’s remote Area 51, as disclosed by former military intelligence operative who is known only as Commander X. This aircraft, which can fly three times higher and faster than any officially recognized plane or rocket, based upon an invention of Nikola Tesla, one of the greatest “free thinkers” of all times. This book also includes full details of the ongoing work of such modern-day inventors as Otis T. Carr, Arthur H. Matthews and Howard Menger, who have perfected alternative methods of propulsion.
INCREDIBLE TECHNOLOGIES OF THE NEW WORLD ORDER: UFOs-Tesla-Area 51
by Commander X
WHAT IS THE TRUTH ABOUT UFOS AND THE COMING OF THE NEW WORLD ORDER? In his latest release the former military intelligence operative known as COMMANDER X, offers startling evidence of a top-secret war being waged by the Secret Government and its allies — both human and alien — against the people of Earth. Go inside Area 51’s notorious underground bunkers where an alien technology has been developed based upon UFO crashes and ‘trade deals’ with a group of ETs known as the Grays. Discover the potential danger of Tesla’s Death Ray which can be aimed at any one of us without any warning or protection. Find out about the existence of HARP, an electronic broadcasting system that is capable of wide spread mind control (even of entire towns). a The chapter on Beam Weapons and the New World Order, offers a rundown on the full and incredible array of electromagnetic transmitters currently in use (and more going into operation every year!). This work also includes an ‘insiders’ glimpse into the true capabilities of the New World Order and recent updates on the Philadelphia Experiment, Phoenix and Montauk Projects as well as recent developments in time travel, interdimensional manipulation and other conspiracies that will make you incredibly numb.
Table of Contents Introduction: Top Secret War
1. Invaders in the Sky
2. Nazi Technology
3. The Alien Contract
4. Inside Area 51
5. Underground Bases
6. Exposing Secrets
7. Tesla’s Death Ray
8. The Russian Project
9. HAARP
10. Beam Weapons and the New World
Order
11. Killing You Softly
12. Mind Arsenal
13. Mind Control
14. Alien Mind Control
15. Far Reaches of Control
16. UFO Base Discovered
17. New World Order
Anti Gravity and the World Grid
Is the earth surrounded by an intricate electromagnetic grid network offering free energy? This compilation of material on ley lines and world power points contains chapters on the geography, mathematics, and light harmonics of the earth grid. Learn the purpose of ley lines and ancient megalithic structures located on the grid. Discover how the grid made the Philadelphia Experiment possible. Explore the Coral Castle and many other mysteries, including acoustic levitation, Tesla Shields and scalar wave weaponry. Browse through the section on anti-gravity patents, and research resources. Packed with information and maps of the Earth Grid, this is the best-selling book of its kind!
Quest For Zero-Point Energy
King expands, with diagrams, on how free energy and anti-gravity are possible. The theories of zero point energy maintain there are tremendous fluctuations of electrical field energy embedded within the fabric of space. King explains the following topics: Tapping the Zero-Point Energy as an Energy Source; Fundamentals of a Zero-Point Energy Technology; Vacuum Energy Vortices; The Super Tube; Charge Clusters: The Basis of Zero-Point Energy Inventions; Vortex Filaments, Torsion Fields and the Zero-Point Energy; Transforming the Planet with a Zero-Point Energy Experiment; Dual Vortex Forms: The Key to a Large Zero-Point Energy Coherence. Packed with diagrams, patents and photos. With power shortages now a daily reality in many parts of the world, this book offers a fresh
The Hunt for Zero Point by Nick Cook
Author searches for origins of anti-gravity research.
The Hunt for Zero Point by Nick Cook explores the concept of anti-gravity which goes against all the accepted theories of physics, including those of Einstein.
” is a modern bible featuring the latest information on antigravity research and a complete historical background on its secret origins and development – both in the United States and abroad.
The book begins when Cook jokingly calls the possibility of antigravity drives “the ultimate quantum leap in aircraft design” in one of his Jane’s pieces more than 10 years ago. A few years later, someone anonymously slips him an article, dating to the 1950s, that shows officials at Lockheed Martin and other big contractors claiming they were close to exactly that.
What unfolded for Nick Cook, however, and what he reveals in his book, was a 10 year intercontinental search for the truth. A work of investigative journalism, his book reads like a thriller.
“There were times when I thought I was a little crazy, so I had to keep reminding myself of the facts.”
And at every turn, every dead-end, something,or someone, would appear and lead him back on the trail. The most startling finding surrounded the origins of anti-gravity research in Nazi Germany.
Intrigued, Cook takes the bait and follows the trail to the wildest territory imaginable: destroyed or pulled reports; disappearing battleships; silent, glowing flying discs; time distortion;
Nazi slave labor. To simplify in the extreme: Cook has found evidence that Nazi scientists had tapped into zero point energy the quantum energy that possibly exists within vacuums in amounts that make nuclear energy look like a joke (enough energy in the space of a coffee cup, Cook explains, to boil the world’s oceans six times over).
When WWII ended, Nazi secrets were plundered by the U.S. Army, which spirited them, along with many of the German scientists themselves, into “black” programs not acknowledged by the government and which may have produced working aerospace technology based on zero point. Through his cover as a Jane’s reporter, Cook seeks out the stealthy wonks of this top-secret world, but readers will have to wade through some opaque thumbnail descriptions of the science and arcane WWII history to understand what he and others are getting at. It is well worth it.
The Philadelphia Experiment & Other UFO Conspiracies
With Alfred Bielek and Sherry Hanson Steiger
In October 1943, the U.S. Navy secretly accomplished the teleportation of a warship from Philadelphia to a dock near Norfolk by successfully applying Einstein’s Unified Field Theory. For the first time a survivor of the experiment tells his personal story and how the project was actually the end result of alien technology. The book also covers other classified Top Secret CIA and NSA projects, including genetic cloning, age regression and progression, time travel, as well as a host of other topics related to the UFO cover-up.
UFOS and Anti-Gravity: Piece For A Jig-Saw
Leonard G. Cramp
‘UFOS & Anti-Gravity: Piece For A Jig-Saw’ is a highly illustrated and technical look at the UFO phenomena by a trained scientist. Cramp first introduces the idea of ‘anti-gravity’ and introduces us to the various theories of gravitation. He then examines the technology necessary to build a flying saucer and examines in great detail the technical aspects of such a craft.
Cramp’s book is a wealth of material and diagrams on flying saucers, anti-gravity, suppressed technology, G-fields and UFOs.
“I feel the Air Force has not been giving out all available information on these unidentified flying objects. You cannot disregard so many unimpeachable sources”
– John McCormack, Speaker of the U.S. House of Representatives
Foreword
Part 1
The Beginning of a Journey
1. Crossroads of Aerodynamics
2. Aerodynamic Saucers
3. Limitations of Rocketry
4. Gravity and Magnetism
5. Gravitation and the Ether
6. The Present State of the Art
7. Gravitational Space Ship
Part 2
Analysis of the Technical Corroboration Evidence
8. The G. Field Theory
9. G. Field Lift Effects
10. Accompanying Phenomena
11. Analysis of Technically Corroborative Evidence (1)
12. Analysis (2)
13. Analysis (3)
14. Analysis (4)
15. Analysis (5)
Part 3
Same Country, Different Track
16. Analysis of a Theory to
Fit the Facts (6)
17. Analysis (7)
18. Analysis (8)
19. Analysis (9)
20. Analysis (10)
Part 4
Familiar Scenery at the End of the
Journey
21. The Bi-Field Theory
22. Vindication of a Scout Ship
Index
388 pages, 5.5 x 8.5, Paperback, Illustrated
The Philadelphia Experiment Murder: Parallel Universes and the Physics of Insanity By Bruce, Alexandra (Author), Moon, Peter (Editor)
Beginning with rumors in 1943, the legend of the Philadelphia Experiment has now grown to the point where it has captured the imagination of an entire generation. In decades past, science fiction pursued the cutting edge of consciousness with the quest to transcend the speed of light and engage the culture of outer space. Today, the Philadelphia Experiment has become humanity’s prime example in the effort to understand how consciousness interfaces with the cold hard quantum facts of life.
In past attempts to understand Einstein’s Unified Field Theory, consciousness has too often been omitted in the equation, yet consciousness is the very reason for observing its existence. Now, consciousness leaks new clues to the mysteries of the Philadelphia Experiment through the martyrizing of one of its proponents.
THE PHILADELPHIA EXPERIMENT — the first full-length documented report on a chilling unsolved mystery that’s been discussed for years. Now, official documents and first-hand stories have been revealed. Here is the truth in a report so shattering it is difficult to believe it’s NOT fiction.
M. K. Jessup / author of THE CASE FOR THE UFO
I could write pages and pages on Jessup and Hollander alone, but that would take all of the fun out of it, hopefully anybody who reads this will have had their appetite whet enough to research the cases for themselves. If anyone does undertake further research regarding Jessup have a look at the re-released/reprint of his first book, “THE CASE FOR THE UFO,” but more specifically the comments by what is alleged to be three gypsies who all use different coloured inks, Nick Redfern wrote about this in detail quite recently so it saves me having to!!
THE UFO ANNUAL 1956 M. K. Jessup (ed)
Reports of unusual aerial phenomena date back to ancient times , but reports of UFO sightings started becoming more common after the first widely publicized United States sighting in 1947. Many tens of thousands of UFO reports have since been made worldwide.
Alman UFO’su Mars Gezegenine Gitti Mi?
Almanya’nın geleceği tehlikeye düşünce Hanuebu-3 modeli Uçan Daire’yi ürettiler. Bu gemi Mars yolculuğuna çıktı. Bu yolculuk 20 Nisan 1945 tarihinde başladığına dair deliller vardır. Bu uçandaire Vril Projesi kapsamında Almanların 68 ışık yılı uzaktaki Aldebaranlı’lar ile ortaklık kurdukları ve bunun için de Mars gezegeninde üs kurmak üzere yola çıktığı SS kayıtları Amerikan askerlerinin eline geçince bu gemiyi ve yolculuğu öğrendiler.
Amerikan askerlerinin ele geçirilmiş Andromeda Geraet adlı dev geminin belgelerden biridir.Çetin BAL: Almanların Nazi UFO teknolojileri konusu aynen Amerikalıların Philadelphia Deneyinde olduğu gibi bir sis perdesi ile örtülüdür.Belli bir zaman süreci sonucunda sizlerinde yukarıda okuduğunuz hikaye gibi ”gerçekle- kurgu” birbirine karışmakta ve bu bilimsel teknolojilere dair üretilen spekülasyonlar oldukça fantastik bir hale bürünmektedir.Nazi bilim adamlarının uzaylılarla bir şekilde irtibat kurması mümkün. Ama sadece ışıktan hızlı yolculuk teknolojilerine dair kuramsal bilgiler almış olabilirler. Bu çerçevede elektromanyetik sevk denebilecek bir bir hareket sistemi ve itme gücü üstünde Nazi bilim adamları çalışmış olabilirler. Bir kaç başarılı deneysel prototip ile test uçuşları yapmış olabilirler. Ama o dönemin teknolojisi bilgisayar teknolojisine hakim bir teknoloji değildi. Yani sadece güç ve itme sistemi üstünde başarılı olmak demek bu araçlarla yıldızlar arası yada uzaya doğru bir yolculuk yapabiliriz anlamına gelmez.Buna mukabil bu araçların daha mekanik yarı otomatik kontrolü ile yakın gezegenlere yolculuk çokta akla uzak imkansız bir şey gibi gelmiyor.
Işık hızını aşmaya olanak sağlayan bir güç ve itme sistemi tek başına bize bir yarar sağlamaz. Böyle bir aracın henüz insanların bilmediği bir çok yan cihazlara( ek donanımlara) ve teknolojilere ihtiyaç duyacağı kesindir.Örneğin ışıktan hızlı şekilde yıldızlar arası yola çıkacak bir aracın yapıldığı materyal kalıp bilinen gibi olmamalı. Bizim sıradan radar teknolojimizin dışında farklı algılama yöntemlerine sahip uzun mesafelerde kullanılabilen gelişmiş üç boyutlu radar gözlem ve tespit cihazlarının geliştirilmesi lazım. Bu gelişmiş radar dünyadayken ay’daki bir toplu iğnenin yerini koordinatlarını tespit edebilmelidir. Hatta ordaki iğnenin üç boyutlu görüntüsünü ekrana verebilmelidir. Sanki bu radar durugörü medyumu gibi zaman ve uzayda yer ve koordinat tespiti yapabilmelidir. Belki bunun için evrenin holografik doğası kullanılabilir. Yıldız haritalarını üç boyutlu ve dört boyutlu hologramik haritalara döküp buna göre bir rotasyon ayarını bilgisayar kendisi çıkarabilmeli! ”Yön ve hız kontrol tertibatını” yönlendiren analiz eden verileri işleyen bir bilgisayar zekasına ihtiyacımız olacağı muhakkaktır. Sistemin elektriki gücünü üreten devasa güçteki minyatür elektrik güç kaynaklarınında yapılabilmesi lazım.Yani hatırı sayılır bir elektiriki gücü 10 yada 15 metre çaplı bir uzay gemisi içinde sürekli üretecek özel güç ünitelerine ihtiyaç vardır.
Gerçekçi olmak gerekirse eski batık kıta Atlantis hikayeleri Mu kıtası hikayeleri ve Hint kültürü içinde mahabarata destanlarında geçen nükleer savaş felaketleri gökten inen tanrı figürleri ( ki bunlara uzaylılar diyebiliriz) ve eski mısır’ın yada insan atalarımızın uzaylılar tarafından ziyaret edildiği düşüncesi doğru olmayabilir! Sanırım Atlantis, Mu, Hiperbora v.b gibi tüm bunlar speküle edildiği gibi üstün teknoloji ile bağlantılı uygarlıklar olmayabilirler! Neden derseniz gerçekten böyle bir tarihten uygarlıklar süreci içinden geliyor olsaydık en azından ay’da ve Mars gibi yakın gezegenlerde ciddi uygarlık kalıntılarına koloni izlerine rastlamamız gerekirdi.Ve dünyanın değişik arkeolojik kazı alanlarında bol miktarda yüksek teknolojiye dair materyal izlerinin bulunması lazımdı?
Benim kendi kanımca teknoloji dediğimiz şey ve onu takiben gerçek anlamda teknik ve bilimsel bir uygarlık evrene yayılmış zekaların doğadaki en temel güç kaynağını yani elektrik ve manyetizmayı tanıyıp – keşfedip – kullanmaya başladıkları anda ortaya çıkar. Biz dünya insanlığı elektromanyetizma konusunda yaklaşık 2.dünya savaşından bu yana daha yeni yeni kayda değer kullanım alanları elde ettik diyebilirim.Yani uygarlığımızın elektrik enerjisi ile tanışması ve onu çok yönlü kullanabilmesi henüz başlangıç aşamasındadır. Eğer dünya insanlığı olarak yıldızlar arası uzaya hakim bir ırk olmak istiyorsak ortada ışık hızı gibi aşılması geren önemli bir proplem vardır. Böyle bir hız duvarını ise tepkimel jet ve roket teknolojisini ifade eden yanmış sıcak gazların mekanik bir tepkisine dayalı bir hareket sistemi ile aşamayız! Bu kabül edilmesi gereken bir gerçektir. Evrende Işık hızıyla gidebilmek için bir uzay gemisinin kendisini içine alan yerel uzay/zaman dokumasına müdahalede bulunarak bu dokuyu sıkıştırıp açarak yada bu dokuya istediği yönde kavis vererek karadeliksel bir yerçekimsel potansiyel altında kendisini hareket ettirmeyi düşünmesi lazımdır.Işık hızını aşmanın anahtarıda ”farklı boyutların” bilgisine sahip olabilmektir. Işık hızını aşmak mevzu bahis konusu olduğunda uzaya bağlı zaman boyutunun açılıp genişletilip daraltılabilmesi imkanının gündeme gelmesi gerekir. Zaman çerçevesindeki bu hafif değişim bizi üst bir uzayın zaman süreklisi içine dahil edebilmelidir.Bu üst uzay/zaman süreklisi içinde aracın ”en küçük bir ışık hızı adımı mesafesi ” bir alt uzay/zaman süreklisi içindeki ışık hızı adımına göre iki kat daha fazla olacaktır. Boyutlar yükseldikçe ve buna paralel olarak (buna bağlı olarak) zaman genişledikçe en küçük ışık hızı adımlarıda genişler.
Daha geniş bir tablodan bakıldığında tüm uygarlığımız içinde üretilen mitlerin efsanelerin, dinlerin, masalların, hikayelerin ve yakın zamanlı tüm modern spekülatif ifadelerin, kurguların ötesinde insana, evrene ve geleceğimize dair gerçek bir takım bulgulara ve doğru denebilecek bir takım yaklaşımlara sahip olabilmek için aklımızın mantığımızın ve yüksek şuurumuzun eleğinde kendimize özel bağımsız, özgür ve tarafsız bir eleştirel bakış açısına sahip olmamız gerekir. Sorun şu ki kimse gerçeği bulma konusunda kendisine karşı samimi değil!! Basit insanlar ve kitleler tarih boyunca şu küçücük dünyalarında gerçeği bilme isteminden daha çok kendisini öyle yada böyle tatmin edip hoşlarına gidecek kendilerine geçicide olsa narkoz etkisi yapacak kendilerini rahatlatacak, zevke getirecek, yada derinlikli sorular sormasına mani olacak, ruhlarını teselli eden, kendilerini mutlu eden, fikirlerin, tarikatların, ideolojilerin felsefelerin ve dinlerin peşinden gitmeyi tercih etmişlerdir. Yani kimsenin derdi GERÇEĞİ BİLMEK ve bulmak değil, sadece bu akıl erdirilemez görünen varoluş sonsuzluğu içinde kendilerini mutlu edebilecek, derinlikli soruların üstüne kilit vuracak bir inanç ve bir hayal dünyasına sahip olmaktan ibarettir. Dinler sanki gizliden şu mesajı telkin ediyorlar gibiler: Cehalet erdemdir! Hiç birşey bilmemek herşeyi bilmekten yeğdir!
İnsanlık alemi, odası oyuncaklarla dolu küçük bir çocuğa benzemektedir. Sahip olduğumuz tüm kültür ve düşünce tarihimiz o odanın duvarları içinde olanlarla sınırlıdır. Çocuğun tüm evreni o odadan ibaret sanması gibi tüm hayal dünyasının sınırlarıda o odanın duvarlarında son buluyor. Oysaki o küçük çocuk (insanlık alemi) o duvarların ardında başka duvarlar ve o duvarlar içinde yaşayan kendisi gibi sayısız çocuğun ve sayısız evin ve daha başka odaların binaların olduğunu bilmiyor. Hatta bu başka odaların binaların evlerin bir araya gelerek bir mahalleyi bir şehri bir ülkeyi ve devasa bir kıtayı meydana getirdiğini dahi hayal etmekten oldukça uzaktır. Bu gerçek onun havsalasına ve küçücük dünyasına sığdıramayacağı kadar korkutucu bir büyüklüğü ifade eder. Kimse maalesef bu kadar sonsuz ve uçsuz bucaksız dünyalar gerçeğini hayal etmeye, görmeye ve kabüllenebilme olgunluğuna henüz sahip değil! Bugün inanç sistemleri asıl orijininden uzaklaşarak ”düşünmek istemeyen belli kabüller içinde uyuyan” kitle modelleri yaratmıştır. Evrim süreci bu çocuğun büyümesini destekleyerek bir süre sonra zamanla ona alışması ve kabüllenebilme olgunluğuna erişmesi için gereken zihinsel, bilimsel teknolojik ve biyolojik alt yapıyı devreye sokacaktır.
Konuyu toparlayacak olursak Nazi almanyasının şöyle yapmış olması Atlantislilerin böyle yapmış olması Amerikalıların öbür türlü yapmış olması yahut UFOların hergün arka bahçeme inip beni gözetleyip kaçıyor olmaları yahut büyük annemin ruhunun hergün evin içinde eşyaların yerlerini değiştirip durması benim için çokta önemli hususlar değil! Daha bir çok tüm bu bilimsellik havası katılmış yahut söylentiler şeklinde yayılagelmiş hikayelerin içindeki anafikre bakmak lazım. Renklendirilmiş resimlendirilmiş ve sonradan üstü boyanmış bir takım olası gerçeklerin neler olabileceğini görebilmek lazım. Gerçek nedir? ( Burda biraz kendimi Gizli dosyalar dizisindeki ajan Murdak ‘a benzettim.) Bizim konularımız içinde Nazilerin Mars’a gidip gitmedikleri hususundan çok yada UFOların dünyamıza gelip gizlice aramızdan birileri ile konuşup hızlıca kaçtıklarını varsaymaktan çok dikkati daha işe yarar pozitif bilgilere vermek gerektiği kanaatindeyim. Aradığımız şeyi bilirsek tüm bu spekülatif bilgiler içindende doğru yanları seçebilir ve kısmende olsa bilimsel anlamda araştırmalarımıza katkı sağlayabiliriz. Böyle bir bilgiye dair Philadelphia deneyinden (philadelphia Experiment) sonra devam eden Montauk Projesi dahilindeki sözde hikayeyi örnek gösterebiliriz. Hikaye içindeki isimlerden biri olan Alfred Bielek bu deneylere bir şekilde dahil olduğunu iddia eden bir yalancı yada doğruyu söyleyen bir tanıkta olabilir.( Bob Lazar’ın 51.area hikayesindeki uzay gemisi (alien ship) gibi) Ama bu adamın anlattığı Montauk Projesi dahilinde geçen en işe yarar ve dikkat çekici tek bilgi hikaye dahilinde geçen zamanın bir dalga olduğu gerçeğinin (Time Wave) vurgulanmış olmasıdır! Zaman boyutlarını zaman çizgisi denen ekseni dalga çarpıntılarından yapılma bir tür frekans bandı gibi ele almak bence oldukça ilginç ve gerçeğe çok yakın bir düşünce.Bu speküle bilgiler içinde derin mühendislik bilgileri bulmayı beklemek aptallık olur. Zaten bahsi geçen olaylara dahil olanlarda sadece tanık oldukları hikayenin resimsel kısmını anlatabiliyorlar. Bob Lazar gibi, George Adamski gibi, Daniel Fry gibi, Al bielek gibi Ufo temascıları yada gizli deneylere katılanlar ancak duydukları ve gördükleri yada kendilerine verildiği oranda bir bilgiyi kendi dağarcıkları ölçüsünde bizlere nakledebiliyorlar.Bu speküle bilgiler içinde en ilginç olanı bir bilim adamı olan Nikola Tesla’ya dair olan bilgilerdir.Nikola Tesla’da serbest enerji (Free Enegy) ile bir şekilde bu bahsi geçen gizemli olayların sis perdesi altında belli belirsiz görülen bir isim! Gizemler perdesine daha dikkatli baktığımızda Ufolar, yıldızlara yolculuk, antigravitasyon, ışınlanma, zamanda yolculuk derken Albert Einstein’ da Birleşik Alan Kuramları ile bu sis perdesi altındaki gizemli dünyaya dahil olmaktadır.
Andromeda Geraet denilen 139 metre uzunluğunda ve silindir şeklindeki “Ana Uzay Gemisi” Aralık 1944’e kadar plan ve eskizler halinde idi. Geraet, bir Haunebu, iki Vril ve iki tane de Vril-2 uçandairesi taşıyacak şekilde planlanmıştı. Bu silindir veya puro şeklindeki uzay gemileri SS’lerin sorumluluğu altında geliştiriliyordu. İşgalde bunlar ele geçirildi ve varlıkları ortaya çıktı.
Aradan yıllar geçti. ABD Viking-1 uydusunu Mars’a gönderdi. 24 Temmuz 1976’da Mars’a inmesi ile dünyaya ilginç resimler göndermeye başladı. Bunlar arasında Cydonia bölgesinde bulunan ünlü “İnsan Yüzü” Mısır’daki Sfenks’in başına benzetilmektedir. Ve bunun 15 km uzağında bulunan piramitler, devasa şehir yıkıntıları çok dikkati çekmişti. Ayrıca Mars’ın güney kutbunda esrarengiz dikdörtgen ve kare şeklinde duvara benzer buluntular görülmüştü ki, NASA bunlara İNKA ŞEHRİ adını vermişti.
Haunebu-3 uzay gemisi 19 test uçuşundan sonra Nisan 1945’in sonunda kutuptaki üs’ten Neuschwabenland’dan havalanarak Mars’a doğru yola çıkmıştı. Geminin 70 kişilik bir mürettebatı vardı. Bunlar arasında kadınlar da bulunuyordu. Mars yüzeyinde bulunan Mars medeniyetine ait anıtlar, bu mürettebatın işlerinden mi acaba?
Yalnız Mars’da değil, Ay üzerinde de “R” ve “S” harflerine rastlanıldı. Örneğin kare gibi geometrik şekillere rastlanmaktadır. İlginçtir ki Viking-1’in Mars’tan gönderdiği resimler arasında kayaların üzerine işlenmiş “B”-“G” veya “8” şeklinde yorumlanabilecek yapay şekiller görülmektedir. Bu suni yapılar, Sovyetlerin ve ABD’nin insanlı ve insansız uzay sonda ve kapsülleri tarafından çekilen bütün fotoğraflarda görülmektedir.
Büyük bir çan’a benzeyen uzay gemisi Haunebu-3 Mars’a doğru yola çıkmış ve problemsiz bir şekilde gezegene inmişti. Mürettebatı milyonlarca yıldır orada bulunan Mars yüzeyinin altındaki tesislere gitmişlerdi.
1950’li yılların başlarında Ay üzerinde birçok UFO görülmeye başlanmıştı. 1952 yılında çekilen Ay yüzeyinin teleskopik bir fotoğrafında, dış görünümü ve Haunebu-3’e benzeyen bir UFO tespit edilmişti. Bu UFO muhtemelen, Mars, Ay ve Güney Kutbundaki Neuschwabenland-Alman Üssü arasında mekik seferi yapan bir araçtı. 1951 yılında çekilen başka bir fotoğrafta ise Dünya ile Ay arasında Puro şeklinde uzay gemisi görülmüştü. 1945’ten sonra kutuptaki gizli üste bu puro biçimli geminin aynısı yapılmış olabilir.
Bu UFO’ların Mars yolculuğu ve Haunebu-2, Vril-1 ve Andromeda Geraet ana gemisinin 2’nci Dünya Savaşı’nın bitimine az bir zaman kala Ay’da konuşlandırılmalarının sebebi, Reich Almanyası’nın yönetiminin umduğu gibi, her iki gezegenin Ay ve Mars’ın yüzeyinin altında bulunan sağlam tesisleri yeniden harekete geçirmek ve 68 ışık yılı uzaklıktaki güneş sisteminden yani Aldebaran’dan gelecek olan dünya-dışı insanların oluşturduğu “Kurtarıcı Uzay Filosu”nun gelişi için üsleri hazır vaziyette tutmaktı.
ABD’nin 1972 yılında sürdürdüğü NASA insanlı Apollo programını Ay’a inişten sonra aniden kesmesi ve oraya bir daha hiç astronot göndermemesi, ayrıca Viking Mars projesinin başarısızlığa uğraması tesadüf değildir. Sovyetlerin 1989 yılında Mars’a gönderdiği “Phobos-2” adlı uydusu da Mars’ın yörüngesinde iken dünya ile bağlantısı kesilmişti.
Aynı şekilde 24 Ağustos 1993’de Amerikan Mars uydusu “Observer” da Mars üstünde iken dünya ile bütün bağlantıları kesilmişti. Ay ve Mars’da meskun “Zekâlar” Reich Almanyası uzay gemisi mürettebatı ve Amerikalıların Ay’da ve Mars’da karşılaştıkları Aldebaranlılar, hem Amerikalıları hem de Sovyetleri bu iki gezegende de istemiyorlardı.
Mars ve Ay’daki birleşik Reich Almanyası ve Aldeberanlılar gücü, ABD ve Sovyetlere, gayet açık ve net olarak buralarda istenmedikleri mesajını vermişlerdi. Daha sonra iki müttefik, insansız Mars denemelerinden sonra, insanlı Apollo uçuşları gibi, Mars’a da insanlı bir keşif gezisi düzenlemek istemişlerse de Aldebaranlı “Marslılar” ve Reich Almanları, Amerikan Viking teşebbüsünü ve Rusların Mars uydusunu tamamen etkisiz duruma getirmişlerdir.
Yorumlamaya gelelim: Benim uzun zamandır iddia ettiğim Amerika’nın korkudan Ay’a neden gidemediği ve orada Üs kurma projesinden neden vazgeçtiğini düşünüyorum, sonuçta oradaki üslerde yaşayan uzaylıların Amerikalıları burada istemedikleri ortaya çıkıyor. 1972 yılından beri Ay’a gidemeyen ABD’nin Apollo uçuşları sonunda düşüncesi 2000’li yıllarda Ay’a üs kurmaktı. Oradan yola çıkacak uzay gemileri, güneş sistemini keşfe çıkacaktı. Bu gerçekleşmedi.
Şimdi ne yapılıyor: Dünyanın çevresinde büyük bir uzay istasyonu yapılıyor. Oraya durmadan malzeme taşınıyor. Gelecekte o büyük istasyondan Mars’a veya başka bir gezegene yola çıkacak uzay gemisi yapılacaktır.
Bir diğer ilginç konu da şudur. Amerika dünya milletlerine düşüncesini Hollywood sinemasıyla sunar. Hollywood’un yaptığı filmlerde dünyaya uzaylılar saldırır ve Amerika da ortaya çıkardığı gizli silahlarıyla bu savaşı kazanır. Uzaylıları yener ve dünyayı kurtarır. Acaba bu mesaj Güney Kutbunda, Ay’da ve Mars’da bulunan Reich Almanyası ve Aldebaranlı müttefiklere gönderilen bir mesaj mıdır. Bir yandan uzaylılar ile temasa geçmek için 3 milyar dolar para ayıran Amerikan Devleti, diğer yandan da uzay çalışmaları için milyarlarca dolar harcamaktadır.
Amerika Mars’a gidebilecek mi? Bunu zaman gösterecek ama bu konuda Başkan Bush kararlı ve 600 milyar ile 1 trilyon dolar tutan projeye start verdi. Süre ise 2025 olarak belirlendi. Yaşarsak göreceğiz. Şurası gerçek ki Amerika 2’nci Dünya Savaşı bittiğinden beri tüm gücünü uzay çalışmalarına verdi. Ve bu çalışmalar gizli olarak yapılmaktadır.
Reich Almanlarının kutuplarda yaşayan müttefikleri olan Arianniler’in veya Aldebaran Yıldız Sisteminden gelenlerin Amerikan Başkanı Eisenhower ile görüştükleri iddiası da vardır. UFO’ları ile ABD’ye 20 Şubat 1954 Edward AFB Amerikan Hava Kuvvetleri üssünde iken, 5 UFO inmiş ve uzaylıların aynı bizim gibi insan oldukları ve bizim atmosferde nefes alabildikleri görülmüştü. Uzaylılar Amerikan Başkanından Nükleer silahlanmaya son vermesini istemişlerdi. Uzaylılar Eisenhower ve yanındaki yetkililerin gözleri önünde hem kendilerini, hem de gemilerini görünmez bir duruma getirmeyi başararak onlara teknolojik üstünlüklerini göstermişlerdi.
Eisenhower’in bu konuşmayı pek önemsemediği sonraki yıllarda Amerikan Ordusunun nükleer füzeleri geliştirmesi bunun somut örneğidir. 1980’lere gelindiğinde ABD ve Rusya nükleer silahları sınırlandırmışlardı. Bugün de iki tarafın elinde önemli derecede nükleer silah bulunmaktadır.
When it was first released, it was the first to hint at the Philadelphia Experiment, Time Travel and other scientifically “oddities.”
The Philadelphia Experiment: Project Invisibility. William Moore with Charles Berlitz describes a search for information about a secret wartime project. The experiments are believed to have been an attempt to attain RADAR invisibility for ships at sea using powerful electromagnetic fields. This book has recently come under scrutiny, legitimately bringing into question many of the statements made therein. Nevertheless, it is interesting to note the USS Eldridge was an electric powered vessel and that on occasion Tesla spoke of electric propulsion for warships, suggesting the on board generating capacity could be diverted to other uses. It is also known that some of the other destroyer escorts (DE) in service during the WWII era were equipped with three phase propulsion generators rated at 4,600 kva per propeller. Presumably generators of this size would be capable of supplying sufficient energy for high power pulsed field experiments.
It has long since been established by science that parallel universes exist. The problem has been that no one knows how to penetrate or experience them save for the testimony of those who have been labeled insane. The Philadelphia Experiment Murder: Parallel Universes and the Physics of Insanity brings an entirely new view to the horizon. Prompted by a vigorous and thorough investigation of the circumstances surrounding the murder of Phil Schneider, parallel worlds come into focus though studying the nature of insanity itself.
Table of Contents
Long out-of-print, Leonard G. Cramp’s 1966 classic book on flying saucer propulsion and suppressed technology is available again. Cramp wrote ‘Space, Gravity and the Flying Saucer’ in 1954 and was Vice-President of the British UFO Research Association (BUFORA).
Written by Jane’s Defense Review reporter Nick Cook, “The Hunt for Zero Point: Inside the Classified World of Antigravity Technology
Is There a Joint Alien-Military Plot to Control Humankind? What is the truth about UFOs and the Coming of the New World Order?
Explores the mysterious disappearances of Navy ship; brainwashing by the military; involvement by Einstein and Nikola Tesla. A survivor of this notorious experiment, Alfred Bielek, tells his remarkable story of a career of brainwashing by the military, and how he eventually came to unlock the mysterious facts about what happened to him decades ago. Also revealed is the case of famed scientist Dr. Morris K. Jessup, who died under mysterious circumstances.
Free energy and anti-gravity are new solutions to the world’s energy crisis.
Rarely mentioned in the media– even as power shortages cripple the U.S.– Zero-Point Energy can transform our earth to a self-sustaining, pollution-free planet. The basic theory of Zero Point Energy maintains that there are fluctuations of electrical field energy embedded within the fabric of space. By identifying the densest energy; and then using today’s technology to balance the energy flow, we can acquire free energy which doesn’t deplete the earth. Filled with detailed diagrams, patents, and photos, the chapters include: * Fundamentals of Zero-Point Energy Technology * Tapping Zero-Point Energy as an Energy Source * Vacuum Energy Vortices * The Super Tube * Charge Clusters
John Searl was flying Antigrav models back in the forties. His Searl Effect Generator can generate electricity or provide lift. The authorities felt threatened by his new inventions and jailed him and burned all his papers. He is back in full force to bring his discoveries to the world.
|