25 Şubat 2015

MU KITASI


MU KITASI

İlk olarak ATATÜRK’ün yurdumuza kazandırdığı Mu Uygarlığı ile ilgili belgeleri, ilk kez Anıt Kabir Kitaplığı’nda incelediğimde, doğrusunu söylemek gerekirse, gözlerime inanamamıştım. 
Burada büyük bir tarih ve cevaplanamayan sorulara ışık tutacak çok değerli bilgiler bulunmaktaydı. Ve ne yazık ki bunlarla kimse ilgilenmiyordu. Bu belgeler ışığında konumuza devam edelim… 

Mu topraklarında yaşayan 64 milyon nüfusun hepsi tek bir çatı altında toplanmışlardı. Başlarında bulunan hiyerarşik şef Ra-Mu olarak anılmaktaydı. Mu Uygarlığı’nın bir diğer adı da “Güneş İmparatorluğu” idi. Halk Ra-Mu’ya karşı sonsuz bir saygı duymakta ve onu maddi ve manevi yönetimin şefi olarak görmekteydiler. Şu anda Meksika Müzesi’nde saklanmakta olan ve bundan 15.000 yıl öncesinde yazıldığı tespit edilen tabletlerden birinde şöyle yazmaktadır: “…

Bu tapınak, MU’nun temsilcisi RA-MU’nun hükmü altındadır. Tanrı’nın gözleri gece ve gündüz her şeyi görür ve RA-MU’nun ağzı vasıtasıyla doğruyu söyler…” (Bu tablet uzun bir süre Tibetli rahipler tarafından muhafaza edildikten sonra, William Niven’e teslim edilmiştir.) Gerek Niven’in, gerekse de Atatürk’ün araştırdığı Churcward’ın bulguları birbirleriyle tamamen örtüşüyordu. Her iki araştırmacı da farklı yerlerde, aynı belgelere ulaşmışlardı. 

Bu belgeler Mısır, Hint ve Tibet mabetlerinde yüzyıllardır rahiplerce muhafaza edilen belgelerce de doğrulanmaktaydı. Elde edilen bilgiler yanyana getirildiğinde Dünya üzerinde bir zamanlar son derece ileri seviyeli uygarlıkların yaşamış olduğu net bir şekilde ortaya çıkıyordu. Ortaya çıkan bir diğer bulgu da, o dönemlere ait uygarlıkların uzaylılarla yakın temasta bulunduklarıyla ilgiliydi. Tüm belgeler bunu ispat edecek nitelikteydi. 

Bu sır ilk defa yurtdışında ortaya çıktığında geniş yankılara sebebiyet vermiş ve bir çok araştırmacıyı bu alanda incelemeler yapmaya sevk etmiştir. Ünlü araştırmacı yazar Peter Colosimo “Timeless Earth” adlı kitabında eski bir Hint yazısından bahseder: “Ulaşılmaz yüksekliklerden hızla inerken çıkardığı gökgürültüsü gibi sesi ve gökyüzünü ateş dilleriyle dolduran alevlere bürünmüş olarak, Ateş’in Oğulları’nın arabası, “Parlak Yıldız”dan gelen Alev tanrıları’nın arabası göründü. Gobi Denizi’nin yemyeşil ve göz kamaştırıcı, mis kokulu çiçeklerle örülü Ak Adası üzerinde durdu.” Arkeolog Harold Wilkins de aynı şekilde: “Büyük beyaz yıldızdan inmiş insanların Gobi Denizi’ndeki adaya yerleştiğini ve adayı yeraltı galerileriyle karaya bağladıklarıyla ilgili her türlü kanıt bilimsel olarak mevcuttur” demektedir. 

Ele geçirilen belgeler arasıda eski gök haritaları da vardır. Tibet yörelerinde bulunan bu haritalarla ilgili kamuoyuna ilk açıklama Peter Colosimo tarafından yapılmıştır. “Timeless Earth” adlı kitabında bu konuyla ilgili Colosimo şunları yazmaktadır: “Bir süre önce, Himalayalar’ın eteklerinde, Bohistan Mağaraları’nda bir gök haritası ele geçirilmişti. Astronomlar bu haritanın doğru olmakla birlikte bizim çizdiğimiz haritalara uymadığını fark ettiler. Niçin? Evet, niçin bu haritalardaki yıldızlar 13.000 yıl önceki konumlarında dizilmişlerdi?” (Bu harita 1925 yılında ‘National Geographic Magazine’de yayınlanmıştır.) Buna benzer bir başka olay da 1778 yılında meydana gelmişti… 

Paris Belediye Başkanı ve Fransa Kraliyet Astronomlarından Jean Sylvain Bailly’e misyonerler tarafından Hindistan’da bulunan bazı haritalar getirildi. Haritaları inceleyen astronom, bu haritaların binlerce yıl önce yapılmış olması gerektiği sonucuna vardı. Haritalar Hindistan’da yapılmış olamazdı. Çünkü oradan görülemeyecek yıldızları da kapsıyordu. Astronom yaptığı hesaplar sonucunda haritaların çizildiği noktayı saptayabildi. 

Bu gün Gobi Çölü’nün uzandığı bölgeydi burası. Astronom çok haklı olarak Hintliler’in bu haritaları kendi uygarlıklarından çok daha eski ve ileri seviyeli bir uygarlıktan miras almış olmaları gerektiği sonucuna ulaştı. Orta Asya efsanelerinde de Gobi Çölü’nün önemi büyüktür. Efsanelere göre, çok eski zamanlarda Gobi Çölü’nün yerinde (bunu jeoloji de doğrulamaktadır) büyük bir deniz bulunmaktaydı. 

Çin bilgelerinin anlattıklarına göre, bu denizde ‘mavi gözlü ve sarı saçlı beyaz insanlar’ın yaşadığı bir ada vardı. Efsaneler ve gizli sırlar bilgisine sahip rahipler bu adada yaşayanların gökyüzünden geldiklerini söylerler… Bu bilgiler Ezoterik kaynaklarda ifade edilen bilgilerle de parelellik gösterir. Ezoterizm’e göre, Mu halkı’na uzaydan gelen bilgeler kozmik sırları açıklamışlar ve onları eğitmişlerdir. 

Rus Prof. Arkeolog Koslof, Gobi Çölü’nde kadim KharaKhota kentinin kalıntılarında kazılar yaparken bir mezara rastlamıştı. Yapılan hesaplar, bu mezarda bulunan bir duvar resminin 18.000 yıl önce yapılmış olduğunu ortaya çıkarttı. Ancak işin en ilginç tarafı, mezarın duvarında bulunan resmin tamamen Mu yazıtları ve sembolleriyle dolu olmasıydı. Bütün bunların anlamı neydi? Mu Uygarlığı’nın elindeki sırların içeriği nelerle doluydu… Bu sırları bizim devremiz uygarlıklarına nasıl aktarmışlardı. Bunları ortaya çıkartmak mümkün mü?

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...