03 Ekim 2014

ATATÜRK; MECBUR KALMADIKÇA SAVAŞLAR CİNAYETTİR! YURTTA BARIŞ, CİHANDA BARIŞ





ATATÜRK; MECBUR KALMADIKÇA SAVAŞLAR CİNAYETTİR!

YURTTA BARIŞ, CİHANDA BARIŞ

Atatürk bir asker olduğu halde mümkün olduğu kadar savaşın dışında kalmak isterdi. Şu sözlerinin derin anlamı vardır: "Mutlaka şu ve bu sebepler için, milleti savaşa sürüklemek taraftan değilim. Savaş zorunlu ve hayati olmalıdır. Gerçek kanaatim şudur: Milleti savaşa götürünce vicdanımda azap duymamalıyım, öldüreceğiz diyenlere karşı, ölmeyeceğiz diye savaşa girebiliriz. Lakin millet hayatı tehlikeye maruz kalmıyorsa savaş cinayettir".
Bu sözler, dahi bir askerin savaşın ne zaman yapılabileceğini gösteren bir ölçüsüdür. Millet hayatı tehlikeye girmedikçe, çıkarılan savaş savaş değil, cinayettir, öyleyse esas barıştır. Savaşın bir millet için ne demek olduğunu ve neler getirdiğini en acı ve açık biçimde gören, yaşayan Atatürk, büyük zaferin kazanılmasından sonra hep barışçı bir siyaset izledi.

Cihanda barış ise, devletlerin aralarındaki çekişmeleri, çeşitli anlaşmazlıkları görüşerek, anlaşarak çözümlemeleridir, insanlık ideali ancak böyle gerçekleşebilir. Devletlerarası savaşlar sadece acı, kan, gözyaşı ve felâketler getirir, kazananlar da pek çok şeylerini yitirmiş olurlar, öyleyse ancak ve ancak son çare olarak savaşa gidilmelidir. Esas olan savaş değil, barıştır. Atatürk Lozan Antlaşmasından sonra pek çok sorunu barış yolu ile çözümlemiştir.

"Barış yolunda nereden bir çağrı geliyorsa Türkiye onu can atarak karşıladı ve yardımını esirgemedi" diyen Atatürk'ün bu tutumu, Türkiye'nin dış siyasetinin temel düşüncelerinden biri oldu.

MİLLİ BİRLİK VE BERABERLİK, ÜLKE BÜTÜNLÜĞÜ

Her Türk'ün büyük bir dikkat ve titizlikle koruması gerekli Millî Birlik ve Beraberlik ilkesi, Atatürk milliyetçiliğinin zorunlu bir sonucudur. Bu görüş ve anlayışa göre, millet ülkesiyle birlikte bölünmez bir bütündür. Herkesin bunu kabul etmesi ve aynı idealleri gerçekleştirmek için birlikte hareket etmesi gerekir.

Atatürk, Türk milleti bir bütün haline gelmeden Kurtuluş Savaşı'nı başlatmamıştı. Ancak bölücü, zedeleyici akımları ve ayaklanmaları bastırdıktan sonra başarı yolları kendisine açılmıştır. Atatürk konuşmalarında, sırası geldikçe, hem zaferin hem de inkılâpların milli birlikle gerçekleştiğini belirtmiştir. O, hiçbir zaman vatanı milletten ayrı düşünmemiştir.

Madem ki millet aynı ideale bağlı insanların oluşturduğu bir birliktir, o halde insanların üzerinde yaşadığı vatan parçası da bir bütündür, kutsaldır. Bölünemez, parçalanamaz. Bunun aksini düşünmek milliyetçiliği inkâr etmek olur. Milliyetçilik inkâr edilecek olursa Türk varlığı da sona ermiş olur.

Atatürk her bakımdan birleştirici bir insandı. Çeşitli görüşlere sahip insanları ortak bir amaç uğrunda birleştirdi. O'nun bu yeteneği Türk Milleti'nin birlik sevgisinden kaynaklanıyordu. Bu sevginin sürdürülmesi geleceğimizin en büyük güvencesidir.

ÇAĞDAŞÇILIK VE BATILILAŞMA

Akılı ve bilimi kendine öncü yapan Atatürk çok gerçekçi idi. Madem ki Türk milleti modernleşecek, yenileşecekti, o halde, yapılması gereken şey, yaşanılan çağda en gelişmiş kurumlan hiç çekinmeden benimsemekti. Çağdaş kurumlar Batı'da idi. Öyleyse Batı'ya yönelmeliydi.

Atatürk bir Batı hayranı değildir. Uzun yıllar Batı'lı devletlerle çarpışmış, onların emperyalist oyunlarını bozmak için uğraşmış, bir büyük asker, kuşkusuz gözü kapalı bir Batı taklitçisi olamazdı. Ama, gerçekleri görmesini bilen Atatürk en ileri kurumların Batı'da olduğunu görmezlikten gelemezdi. Bunun için Batı'ya yöneldi. Çağdaş kurumlar söz gelişi Afrika'da olsaydı elbet oraya yönelecekti. Şu sözleri ne kadar ilgi çekicidir: "Memleketimizi modernleştirmek istiyoruz. Bütün çalışmamız Türkiye'de modern yani Batı'lı bir hükümet vücuda getirmektir. Uygarlığa girmeyi isteyip de Batı'ya yönetmeyen millet hangisidir?". Özellikle son cümle çok dikkate değer ve Atatürk'ün gerçekçiliğini bir kez daha kanıtlar. Batı'ya bizden çok daha uzak olan Japonlar, Türkler'den önce Batı kurumlarını olduğu gibi almış ve bugünkü durumlarına erişmişlerdir.

Atatürk, Türk Milleti'nin tarihsel bir gerçeğini de çok özlü biçimde açıklamıştır: "Türkler'in yüzlerce yıldan beri izlediği hareket devamlı bir yön muhafaza etti. Biz her zaman Doğu'dan Batı'ya yürüdük."

Öyle ise Türk milliyetçiliği ruhu içinde cağdaşlasılacaktır. Çağdaş
kurumlar Türk'ün elinde kendi kişiliğini kazanacaktır. Akıl ve bilim yolunun buyruğu budur.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...