HZ. LÛT (A.S.) HAYATI SEKİZİNCİ BÖLÜM
1 HZ. LÛT (A.Ş.) 1 A. Soyu, Hicreti Ve Peygamber Olarak Görevlendirilmesi 1 B. Lût Kavminin Yurdu. 1 C. Lût Kavminin Sapıklığı 3 D. Sürgün Tehdidi 4 E. Melekler Sodom Yolunda. 4 F. Meleklerin Lût'a (A.S.) Misafirliği- Sapıkların Kör Edilmesi 5 G. Lût Kavminin Helaki - Hz. Lüt Ve Ona Îmân Edenlerin Kurtuluşu. 7 H. Toplumu Felâkete Sürükleyen Ahlâksızlık. 9 SEKİZİNCİ BÖLÜM HZ. LÛT (A.Ş.) A. Soyu, Hicreti Ve Peygamber Olarak Görevlendirilmesi Hz. Lût (a.s.), Hz. İbrahim (a.s.)'ın yeğenidir. Tevrat'taki bir kayda göre, Hz. İbrahim (a.s.)'m, Nahûra ve Hârârı isimlerini taşıyan iki erkek kardeşi vardı. Hz. Lût (a.s.), bunlardan Hârân'ın oğluydu.[1] Hz. Lût (a.s.), amcası Hz. İbrahim (a.s.) ile birlikte Irak'tan çıkıp Suriye yöresine hicret etti. Kur'ân-ı Kerim'de bu iki peygamberin bereketli bir bölgeye hicret ettikleri bildirilmektedir: "Onu da, Lût'u da, alemler için kutsal kıldığımız yere ulaştırıp kurtardık."[2] Hz. Lût (a.s.) bir süre amcasıyla birlikte Suriye ve Filistin'de kaldı. Bu beraberlik esnasında, amcasından vaaz ve tebliğin inceliklerini öğrendi; davetin zorlukları hakkında tecrübe kazandı. Daha sonra Cenab-ı Allah tarafından, ahlâkî çöküntünün en alt sınırlarında gezinen Sodom ve Gomore halkını ıslah için peygamber olarak görevlendirildi: "Lût'a da hüküm ve ilim verdik; onu, çirkin işler işleyen kasabadan kurtardık. Doğrusu onlar yoldan çıkmış kötü bir milletti. Lût'u rahmetimizin içine aldık; doğrusu o iyilerdendi.[3] "Şüphesiz Lût da peygamberlerdendir... "[4] Amcası Hz. İbrahim (a.s.)'m yanından ayrılan Hz. Lût (a.s.), görev mahalline giderek Sodom şehrine yerleşti ve bu şehirden bir kadınla evlendi.[5] Tebliğ faaliyetini yürütmek için elinden gelen gayreti gösterdi. [6] B. Lût Kavminin Yurdu Lût kavmi, Ürdün'ün doğusunda Irak ile Filistin arasında yer alan bölgede yaşamıştır. Lût gölü veya diğer ismiyle Ölü Deniz'in güney ve doğusunda kalan ve bugün tamamıyla ıssız olan bölgede, bir çok eski yerleşim yeri kalıntısı, ya da izi mevcuttur. Bu izler ve kalıntılardan, bölgenin bir zamanlar çok kalabalık bir nüfusu barındırdığı anlaşılmaktadır. Arkeologlara göre bu bölge, gelişme ve refahının en yüksek seviyesine, M.Ö. 2300 ilâ M.Ö. 1900 yılları arasında yaşamıştır. Diğer taraftan tarihçiler de, Hz. İbrahim (a.s.)'in M.Ö. 2000 yılları civarında yaşamış olduğunu tahmin etmektedirler. Buna göre, bölge, en iyi dönemini, Hz. İbrahim (a.s.) ile yeğeni Hz. Lût (a.s.) zamanında yaşamış demektir. Lût kavminin yurdu olarak bilinen bölge, bugün için kalabalık nüfus barındıracak tabiî özelliklere sahip değildir. O-valar, verimli araziler ve su kaynakları çok azdır. Ancak, bu bölge eski kaynaklarda Ürdün'ün en yeşil ve en verimli bölgesi olarak geçmekte ve Sodom Vadisi olarak is imlen dirilmektedir. Sodom ve Gomore, helak öncesinde, Mısır gibi ma'mur bir ülkeye benzetilmektedir.[7] Günümüz arkeolog ve tarihçilerine göre, bu ma'mur ve yemyeşil bölge, şiddetli bir sarsıntı sonucu, Ölü Deniz'e gömülmüştür. Araştırmalar, Ölü Deniz'in bu felâketten önce güney istikâmetinde günümüzdeki kadar uzanmadığını göstermiştir. Bugün Kerek şehrinin tam batısında Ölü Deniz'e bir dil şeklinde uzanan ve adını şeklinden alan "Lisan" adında küçük bir yanmada vardır. Bu yarımadanın deniz tarafından başlangıç noktası, eskiden Ölü Deniz'in ulaştığı son nokta idi. Bu yarımadanın sağında taban 400 metre derinlikte olduğu halde, sol tarafı son derece sığdır. Son yıllarda yapılan ölçümlerde, bu derinliğin ancak 15-20 metre arasında olduğu tespit edilmiştir.[8] İşte, yarımadanın güneyindeki şimdi gölün suları altında kalan bu sığ bölgede, Lût kavminin yaşadığı Sodom, Gomore, Admâ, Sanbuyem ve Zoğr kentleri bulunuyordu. Bu merkezler, M.Ö. 2000 yılları civarında vuku bulan deprem sırasında çöken vâdi de sular altında kaldı. Nitekim son arkeolojik araştırmalarda, golün güney kısmında su altında bâzı yerleşim merkezlerinin kalıntılarına rastlanmıştır.[9] Bu bölgedeki çalışmalarıyla tanınan Alman arkeolog Wer-ner Keller, bu konuda ulaştığı sonucu şöyle açıklamaktadır: "Bu bölgede bir gün kendini göstermiş olan çok büyük bir çökmede patlamalar, yıldırımlar, yangınlar ve doğal gazlarla birlikte korkunç bir deprem olmuş ve Sodom vadisi ile birlikte Lût kavminin şehirleri de yerin derinliklerine gömülmüştür."[10] Tevrat'ta bildirildiğine göre, Sodom ve Gomore'nin büyük bir felâkete uğradığını haber alan Hz. İbrahim (a.s.), Hebron'dan ayrılarak bölgeye gitmiş, oraya vardığında fırından çıkan dumanlar gibi dumanlar fışkırdığını görmüştür.[11] Kur'ân-ı Ke-rim'de, Allah'ın azabına uğrayan bu şehirlerin, ibret olmak üzere açık bir alâmet veya işaret olarak bırakıldığı zikredilmiştir. Bu işaretle Ölü Deniz ve civarındaki bu kalıntılar kastedilmiş olmalıdır. Mekke müşriklerinin bu açık işaretten ders çıkarmaları istenirken şöyle buyurulmuştur: "İşte bunda, feraset ehline ibret ve kudretimize delâlet vardır. O yerler yolun üzerindedir. Bunda mü'minler için ibretler vardır."[12] Nitekim Lût gölünün güney tarafı, büyük bir medeniyete mezar olmuştur. Meydana gelen şiddetli deprem sonunda, Lût kavminin yaşadığı şehirler yerle bir olmuş ve bölge bütünüyle göl sularının altında kalmıştır. 1965 yılında Amerikalı arkeologlardan oluşan bir araştırma ekibi, gölün güney kısmındaki az yukarıda bahsettiğimiz Lisan yarımadasında büyük bir mezarlık ortaya çıkarmıştır. Bu mezarlıkta 20 binden fazla mezarın bulunduğu tespit edilmiştir ki, bu büyüklükteki bir mezarlık, yakın bir mevkide büyük bir şehrin bulunduğunu açıkça gösterir. Bu keşif, söz konusu şehrin yere batmış olduğunu da ispat etmektedir. Çünkü civarda kalabalık bir nüfusu barındıran başka bir yerleşim yeri bilinmemektedir.[13] C. Lût Kavminin Sapıklığı Sodom halkı küfür ve ahlâksızlıkta çok aşırı gitmişti. Onların arasında her türlü ahlâksızlık yaygındı ve üstelik bunlar alenî olarak yapılıyordu. Bu kavim mensupları, daha önce hiç bir kavmin işlemediği büyük bir kötülük de İcat etmişlerdi. Lût kavmiyle birlikte anılan bu önemli kötülük, bilindiği gibi, livata, yani homoseksüellikti. Hz. Lût (a.s.), bu kötülüğün son derece yaygın olduğu ve açıkça işlendiği bir halka peygamber olmuştu. Diğer peygamberlerin yaptığı gibi O, kendisinin Allah tarafından görevlendirilen bir peygamber olduğunu söyleyerek onları, Allah'a îmâna ve içinde bulundukları kötülükleri terke çağırdı. Onları işlemekte oldukları kötülükler yüzünden çarptırılacakları korkunç azaptan sakındırdı. Vazifesinin bir elçilikten İbaret olduğunu, kendilerinin iyiliğini düşünen bir kardeşleri olarak yaptığı bu görev karşısında herhangi bir ücret istemediğini açıkladı. Görevinin karşılığını sadece Cenab-ı Hak'tan beklediğini vurgulayarak, onları içine düştükleri büyük ahlâksızlığı; yani erkeklerin erkeklerle cinsel ilişki kurmasını bırakmaya çağırdı. Ancak, küfürde çok ileri gitmiş olan bu kâfirler, kendilerini hidâyete çağıran Hz. Lût (a.s.)'m davetini reddettiler. Diğer müşrikler gibi, onu ve bütün peygamberleri yalanlamaktan çekinmediler: "Lût milleti, uyaran peygamberleri yalanladı."[14] Hz. Lût (a.s.), kavmine bu çirkin fiili yeryüzünde ilk defa işleyenlerin kendileri olduklarını söylüyor ve onu terk etmeye ça-ğırıyordu. Onlara diğer kötülüklerde de aşırı gittiklerini açıklıyordu. Ancak onlar, bu gerçekleri kabul etmek şöyle dursun, Hz. Lût (a.s.) ve ona inananları, kendileri gibi erkek erkeğe cinsel ilişki kurmadıkları için, "Onlar eteklerini temiz tutmaya çalışan insanlardır" diyerek alaya alıyorlar ve onları sürgünle tehdit ediyorlardı. Onun kavminde, homoseksüelliğin yanında diğer kötülükler de çok yaygındı. Toplantı yerlerinde hiç mi hiç utanmadan çeşitli kötülükleri alenî bir şekilde yapıyorlar, yol keserek yolculara başta cinsel tecavüz olmak üzere, her türlü zulmü yapmaktan büyük zevk alıyorlardı. Onların şehirlerine uğrayan yabancılar, çok zor durumda kalıyorlardı. Kur'ân-ı Kerim, Hz. Lût (a.s.)' m müşrikleri bu kötülüklerden vazgeçirmek için yaptığı konuşmalardan aktarmalar yapmıştır: "Lût da, milletine şöyle demişti: 'Doğrusu siz dünyalarda sizden önce hiç kimsenin yapmadığı bir hayasızlığı yapıyorsunuz. Erkeklere yaklaşıp, yol kesmiyor musunuz? Ve bu utanç verici iğrenç günahlarınızı toplantılarınızda alenî olarak yapmıyor musunuz?' Milletinin cevabı, 'Doğru sözlü isen bize Allah'ın azabını getir!' demek oldu."[15] "Lût'u da kavmine peygamber olarak gönderdik, onlara, 'Sizden önce âlemlerden hiç kimsenin yapmadığı bir hayasızlığı mı yapıyorsunuz? Siz kadınları bırakıp da şehvetle erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? Doğrusu siz çok aşın giden bir milletsiniz' dedi."[16] "Lût milleti de peygamberleri yalanladı. Kardeşleri Lût, onlara, 'Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben, size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak âlemlerin Rabbine aittir. Rabbinizin sizin için yarattığı eşleri bırakıp da, insanlar arasında, erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? Doğrusu sîz azmış bir milletsiniz!' dedi."[17] D. Sürgün Tehdidi Hz. Lût (a.s.)3 Önceki ve sonraki peygamberlerin başına geldiği gibi, kavmini Allah'ın yoluna çağrmca, sert bir tepkiyle karşılaştı. Kâfirler, ona yönelik tepkilerini gittikçe sertleştirdiler ve bu davetten vazgeçmediği takdirde, ülkeden çıkarmakla tehdit ettiler. Hz. Lût (a.s.)'ı, peygamberlerin ortak kaderi hicrete zorladılar. Ne gariptir ki, Hz. Lût (a.s.} ve ailesini şehirlerinden çıkarma gerekçesi olarak, onların kötülüklere bulaşmayıp temiz kalmaya çalışmalarını gösteriyorlardı. Hz. Lût (a.s.) ve ashabını namus ve iffetlerine düşkün olmak ve temiz kalmaya çalışmakla suçluyorlardı. Dejenere olmuş bu toplumun nazarında en ağır suç, güzel ahlâk ve iffet sahibi olmaktı. Sonunda bu "suçu" işleyenleri aralarından çıkarma kararı aldılar. Kur'ân-ı Kerim, onların gerekçeli kararını ağızlarından şöyle aktarmaktadır: "Ey Lût! Bu sözlerinden vazgeçmezsen, mutlaka kovulacaksın" dediler."[18] "Milletinin cevabı sadece, 'Lût ve onunla birlikte îmân edenleri memleketinizden çıkarın, çünkü onlar eteklerini çok temiz tutan insanlarmış!' demek oldu."[19] "Lût'u da gönderdik; milletine şöyle dedi: 'Göz göre göre bir hayasızlık mı yapıyorsunuz? Kadınları bırakıp, erkeklere mi yaklaşıyorsunuz; evet, siz cahil bir milletsiniz.' Milletinin cevabı sadece, 'Lût'un ailesini kasabanızdan çıkarın, güya onlar temiz kalmaya çalışan insanlarmış.' demek oldu."[20] Bu âyetlerden anlaşıldığı gibi, şirk üzere bulunan ve büyük bir ahlâkî çöküntü içinde olan insanlar, aralarında Allah'tan korkan ve kötülüklerden uzaklaşmaya çalışan iyi insanların bulunmasına bile tahammül edemiyorlardi. Aralarında, kendilerini ahlâk ve fazilete çağıracak kimselerin kalmaması için, onları yurtlarından çıkarmaya karar vermişlerdi. [21] E. Melekler Sodom Yolunda Hz. ibrahim (a.s.) kıssasında, Lût kavminin helaki için görevlendirilen ve güzel yüzlü üç delikanlı kılığına giren meleklerin, ona uğradıklarını ve ona misafir olduklarını açıklamıştık. Olağanüstü ve çok önemli olayları bildirmek için geldiklerinde insan kılığına bürünen meleklerin Hz. İbrahim (a.s.)'a verdiği haberlerden biri de, Lüt kavminin helâkiyle görevlendirilmeleriydi. Hz. İbrahim (a.s.), bu gerçeği öğrenince, yeğeni Hz. Lût (a.s.)'m orada olduğunu söyleyerek, bu felâkete üzüleceğini açıklamıştı. Ancak melekler, azabın sâdece kâfirlere dokunacağını, Hz. Lût (a.s.) ve ona îmân edenlerin ise kurtulacağını, onun ailesinden yalnızca kâfirlerle birlikte olan karısının helak edileceğini söylediler: "Elçilerimiz İbrahim'e (İshak ve Yakub'un doğacaklarını bildiren) müjde ile geldiklerinde: 'Biz bu memleketin halkını yok e-deceğiz, çünkü oranın halkı zalim kimselerdir,' dediler. İbrahim, 'Ama Lüt oradadır.' dedi, elçiler, 'Biz orada olanları daha iyi biliriz; azaba uğrayanlardan olacak karısı dışında, onu da ailesini de kurtaracağız.'dediler"[22] "İbrahim'in korkusu gidip de müjde kendisine ulaşınca, Lüt milleti hakkında elçilerimizle tartışmaya girişti. Doğrusu İbrahim, çok halim selim, yumuşak huylu ve kendini Allah'a vermiş bir kimse idi. Elçilerimiz, 'Ey İbrahim! Bu tutumundan vazgeç, çünkü onların helaki için Rabbinin emri gelmiştir. Onlara, şüphesiz, geri çevrilemeyecek bir azap gelmektedir' dediler.[23] "Zaten sapıklardan başka kim Rabbinin rahmetinden umudunu keser!" diyerek sormuştu, 'Ey elçiler! İşiniz nedir?' Şöyle cevap vermişlerdi: Biz şüphesiz suçlu bir millete gönderildik. Lût'un ailesi bunun dışındadır. Kansı hariç hepsini kuriaracağız. Karısının geride kalanlardan olmasını gerekli bulduk.[24] F. Meleklerin Lût'a (A.S.) Misafirliği- Sapıkların Kör Edilmesi Hz. İbrahim (a.s.)'dan ayrılan melekler, Sodom'a gelerek Hz. Lût (a.s.)'a misafir oldular. Her biri oldukça yakışıklı bir delikanlı kılığındaki meleklerin kendisine misafir olması, Hz. Lût (a.s.)'ı son derece sıkmıştı. Çünkü o, tanımadığı misafirlerinin melek olduğunu bilmediğinden, erkeklere düşkün olan kâfirlerin, bu güzel yüzlü delikanlılara sarkıntılık yapmasından korkuyordu. Bu sıkıntı içinde misafirlerini sapıklardan nasıl koruyacağını düşünüyordu. Korkusu boşuna değildi; nitekim onun evine genç delikanlıların geldiği kısa sürede duyuldu. Pek çok sapık, onlara sarkıntılık niyetiyle onun evinin etrafında toplanmıştı. Onların iğrenç niyetlerini anlayan Hz. Lüt (a.s.), misafirlerini onların tecavüzünden korumak için, onlara kızlarını nikâh-lamayı teklif etti. Aklı başında olanları kendisini anlamaya ve yardıma çağırdı. Ancak Sodomlu sapıklar, onun bu teklifine razı olmadılar. Ona, kızlarıyla evlenmek gibi bir isteklerinin olmadığını, ne istediklerini de kendisinin iyi bildiğini söylediler. Ahlâksızlıkta ne derece ileri gittiklerini, en iğrenç günahı işlemekte ne derece arsızlaştıklarmı ortaya koyan bir cevap verdiler. Hz. Lût (a.s.), kendilerini kuşatan tehlikeyi genç misafirlerine bildirmek zorunda kalmıştı. Onları savunmaktan âciz olduğunu, kendisini destekleyecek bir taraftar kitlesinin bulunmadıgım ve kendilerini koruyacak sağlam bir sığmağın mevcut olmadığını açıkladı ve çaresizliğini dile getirdi: "Elçilerimiz Lût'a gelince, onların yüzünden çok dadandı ve çok sıkıldı, 'Bu çetin bir gündür' dedi. Daha önce kötü ve iğrenç işler işleyen müşrikler, ona koşarak gelmişlerdi. 'Ey milletim! îşte bunlar benim kızlarım, Onlar sizin için daha temizdir (isterseniz Onları size nikahlayabilirim!) [25] Allah'tan sakının, konuklanma tecavüz ederek beni rezil etmeyin, içinizde aklı başında kimse yok mudur?' dedi. Onlar ise, 'Andolsun ki, senin kızlarınla bir işimiz olmadığını biliyorsun; doğrusu, ne istediğimizin farkında-sın' dediler. Lüt, 'Keşke size yetecek bir kuvvetim olsa veya sağlam bir yere sığınsam!' dedi."[26] "Şehir halkı, sevinerek geldiler. Lüt, 'Bunlar benim konukla-rımdır, Onlara karşı beni rüsvay etmeyin, Allah'tan korkun, beni utandırmayın.' dedi. 'Biz sana kimseyi misafir kabul etmeyi yasak etmemiş miydik?' dediler. Lüt, 'Alacaksanız, işte benim kızlarım (onları nikahlayın)' dedi."[27] Bu kavim sapıklıkta o derece ileri gitmişti ki, şehirlerine güzel yüzlü yabancı delikanlıların geldiğini duyunca, sevinç i-çinde Lût'un evinin etrafına koşuşmuşlardı. İçlerinden bu ahlâksızlığa karşı çıkan hiç kimse yoktu. Böylesine iğrenç bir isteği, temizliği ve iffetiyle ma'ruf Hz. Lût'a söylemekten çekinmeme-leri, bu suçun onların arasında ne kadar yaygın ve ne kadar normal sayılan bir davranış haline geldiğini ortaya koymaktadır. Onların cinsî sapıklıklarının derecesi, bu iğrenç fiili işlemek için büyük bir sevinç içinde hem de toplu bir şekilde gelmelerinden anlaşılmaktadır. Bu ahlâksızlıklarını açıkça yapmaktan çekin-memeleri, normal insanın düşünüp hayal edemeyeceği bir ahlâki çöküntüdür. Onların, bu sapıklıkları dolayısıyla diğer insanlardan utanmak ve kötülüklerini gizli yapmak gibi bir özellikleri dahi yoktu. Başta erkek erkeğe cinsel ilişki olmak üzere, her türlü kötülükleri meclislerinde toplu bir şekilde yaparlardı. Seyyid Kutub'un şu sözü, onların durumunu özetlemeye yetecektir; "Şayet böyle bir ahlâkî çöküntü yaşanmamış olsaydı, insan muhayyilesi böyle bir durumun olabileceğini asla düşünemezdi"[28] Lût kavminin bu hastalığı, kötülüklerin en iğrencidir. İnsan tabiatmdaki bozulma ve dejenerasyonun ulaştığı aşağılığın tipik bir göstergesidir. Bu hastalık, toplumlar için en tehlikeli hastalıktır. İnsanlığı hayvanlıktan aşağı düşürür. Misafirlerini mütecavizlerden korumakta çaresiz kalan Hz. Lût (a.s.), hâlini Allah'a arz ederek, bu bozgunculara karşı yardıma çağırdı. Yaptıkları bu iğrenç fiile çok kızdığını söyleyerek, kendisini ve ailesini onların yaptığı bu kötülükten kurtarmasını istedi: "Lût, 'Rabbim! Bozgunculara karşı bana yardım et!' dedi.[29] "Lût, 'Doğrusu yaptığınıza çok kızanlardanım. Rabbim! Beni ve ailemi bunların yapa geldiği kötülükten kurtar!' dedi."[30] Evinin etrafında toplanan kâfirlerin isteklerinden vazgeçmemeleri, Hz. Lût (a.s.)'ı çok üzmüştü. Bu zor anda yaptığı duâ Yüce Allah tarafından kabul edildi ve onun imdadına, genç delikanlılar kılığındaki korumaktan aciz kaldığı misafirleri yâni melekler yetişti. O ana kadar yaşananlara karışmayan delikanlılar, Hz. Lût (a.s.)'a kendilerinin insan değil, Cenab-ı Hak tarafından gönderilen melekler olduklarını açıkladılar ve Sodom halkını imtihan ve nihayet helak etmeye geldiklerini söylediler. Onu ve îmân eden ehlini kurtaracaklarını, kafirlerin tamamını ise helak edeceklerini haber verdiler ve ona artık korkmamasını tavsiye ettiler: "Meleklerimiz Lût'a gelince, kavminin onlara sarkıntılık edeceğinden korkarak, fenalaştı ve çok sıkıldı. Melekler, ona, 'Korkma ve üzülme, doğrusu biz seni ve geride kalacaklardan o-lan karının dışında, aileni kurtaracağız. Bu kasaba halkına yaptıkları yolsuzluklardan ötürü gökten, elbette bir azap indireceğiz'.' dediler.[31] Diğer taraftan Cenab-ı Hak, bu sırada elçisi Hz. Lût (a.s.)'ı dinlemeyip onun evine girerek misafirlerine sarkıntılık yapmaya kalkışan kâfirlerin gözlerini kör ediverdi: "And olsun ki, onlar Lût'un konuklan olan melekleri elde etmeye kalkıştılar, bunun üzerine gözlerini kör ediverdik. Azabımı ve ikazlarımı dinlememenin sonucunu tadın, dedik."[32] G. Lût Kavminin Helaki - Hz. Lüt Ve Ona Îmân Edenlerin Kurtuluşu Bütün ülkede, Hz. Lût (a.s.)'m aile fertlerinden başka İslâm nuruyla aydınlanan kimse olmamıştı. Onun ailesinden de geçtiği gibi karısı kâfirlerle birlikte idi ve kocasına îmân etmemişti. Dolayısıyla kavmi helak edilirken kurtulanlar, sadece Hz. Lût (a.s.) ve karısı hariç ailenin diğer fertleri oldu. Bu bir avuç Müslüman'ın dışında kalanların tamamı umumî azâb sonucu helak edildi. Bu azabı gerçekleştirmek için Lût kavmine gelen meleklerle, daha önce ziyaret ettikleri Hz. İbrahim (a.s.) arasında geçen şu konuşma, bu gerçeği açık bir şekilde yansıtmaktadır: "İbrahim, 'Ey elçiler! Asıl meseleniz nedir? 'dedi Melekler şöyle cevap verdiler: 'Biz suçlu bir kavmi cezalandırmak için-.gön-derildik ki, Rabbin katında haddi aşanlar İçin tayin edilmiş 'çamurdan yapılma taşları yağdıralım.' Nihayet o ülkede bulunan mü'minleri çıkardık. Zaten biz, orada bir tek ailenin dışında Müslüman bulamadık. Can yakıcı azaptan korkanlar için o ülkede bir ibret bıraktık."[33] Melekler, Hz. Lût (a.s.)'a geceleyin mü'min aile fertleriyle birlikte şehri terketmek üzere yola çıkmasını, aralarından geride kalan olup olmadığını kontrol etmek için kâfilerin ardından gitmesini ve yürüyüşleri esnasında içlerinden hiç birinin geriye dönüp bakmamasını söylediler ve şehir halkının sabaha doğru azaba çarptırılacağını açıkladılar: "Elçiler (melekler) Lüt'un ailesine gelince, Lût, 'Doğrusu siz tanınmayan kimselersiniz' dedi. Onlar şöyle dediler: 'Biz sana sadece şüphe edip durdukları azabı getirdik. Sana gerçekle geldik. Şüphesiz biz doğru söyleyenleriz. Artık, geceleyin bir ara, aileni yola çıkar, sen de arkalarından git; hiç biriniz arkaya bakmasın; emrolunduğunuz yere doğru yürüyün.' Böylece Lût'a bunların sonlarının kesilmiş olarak sabahlayacaklarını bildirdik."[34] "Ey Lût! Biz Rabbinin elçileriyiz, onlar sana üişemeyecekler; geceleyin bir ara, ailenle beraber yola çık; karının dışında kimse geri kalmasın. Doğrusu onların başına gelen onun başına da gelecektir. Vadeleri gün doğana kadardır. Gün doğması yakın değil mi? dediler."[35] Allah'ın hükmü ve bu kavim için takdir buyurduğu azabın vakti gelince, tan yeri ağarırken şehrin altı üstüne geldi. Hz. Lût (a.s.)'ın ailesiyle birlikte şehirden ayrılmasından sonra, şafak vakti korkunç bir patlama ve şiddetli bir deprem olmuş, bütün binaları yerle bir etmişti. Diğer yandan kurutulmuş çamur taşlar, sağanak yağmur gibi, günahkarların üzerine yağmaya başlamıştı. Bütün bunlar yaşanırken, şehri korkunç bir fırtına ve şiddetli bir gürültü kaplamıştı. Peygamberlerini yalanlayan Lût kavmi müşriklerine verilen bu ilâhî ceza, buna karşılık inananların bu cezadan kurtarılarak mükâfatlandırılışı, ibret alınması için Kur'ân-ı Kerim'de birkaç kez tekrarlanmış bulunmaktadır: "Senin hayatına andolsun ki, onlar sarhoşlukları içinde bocalayıp duruyorlardı. Tanyeri ağarırken, korkunç çığlık onlan yakalayıverdi. Memleketlerini alt üst ettik, üzerlerine sert taş yağdırdık."[36] "Bunun üzerine Lût'u ve kendisine îmân eden ailesini kurtardık; yalnız kansı hariç, çünkü o, geride kalıp helake uğrayanlardan oldu. Geride kalanların üzerine öyle bir yağmur yağdırdık ki! Suçluların sonu nasıl olurmuş bir baki"[37] Buradaki yağmur, diğer âyetlerde ifade edildiği gibi, onların evlerinin altını üstüne getiren taş yağmurudur. Kil taşından yapılmış ve ateşte pişirilmiş, damgalanıp istif edilmiş her taş, belli bir kâfiri helak etmek üzere işaretlenmişti. Her taş"m kime ve nereye isabet edeceği ezelde takdir edilmiş ve üzerine nakşedilmiş bulunuyordu. Bunu Allah'tan başka bilon yoktu: "Azap emrimiz gelince-oraların altım üstüne getirdik; üzerine Rabbinin katından, işaretlenmiş kızgın taşları sağanak halinde yağdırdık. Bu azap zâlimlerden hiçbir zaman uzak olmayacak-tır."[38] "Biz de üzerlerine taş yağdıran bir rüzgâr gönderdik. Ancak, Lüt'un taraftarlarını, katımızdan bir nimet olarak seher vakti kurtardık. Şükredene işte böyle mükafat veririz. Lüt, andolsun ki, onlan bizim yakalamamızla uyarmıştı, ama onlar ikazları şüphe ile karşılayarak dinlemediler. Andolsun ki, onlar Lût'un konuklan olan melekleri elde etmeye kalkıştılar, bunun üzerine gözlerini kör ediverdik. Azabımı ve İkazlarımı dinlememenin sonucunu tadın, dedik. Andolsun ki, sabah erken, önü alınmaz bir azap başlarına geldi. Azabımı ve ikazlarımı dinlememenin sonucunu tadın! dedik.[39] "Bunun üzerine geride kalan yaşlı bir kadın dışında, onu ve ailesini, hepsini kurtardık. Diğerlerini yerle bir ettik."[40] "Bunun üzerine onu ve ailesini kurtardık, yalnız karısının geride kalanlardan olmasını gerekli bulduk. Geride kalanların üzerlerine bir yağmur yağdırdık. Uyarılan fakat yola gelmeyenlerin yağmuru ne kötü idi.[41] "Üzerlerine de yağmur yağdırdık. Uyarılan fakat yola gelmeyenlerin yağmuru ne kötü idi! Şüphes& bunda bir ders vardır, ama çoğu inanmamıştır. Doğrusu Rabbin güçlüdür, merhametlidir."[42] Sodom şehrinin harabeleri, Hicaz'dan Suriye ve Mısır'a giden yol üzerindedir. Yolcular, Lût gölünün güneydoğusunda bu harabelerin izlerini görebilirler. Yüce Allah, buna işaret etmiş ve bu tür harabelerin inananlar için bir ibret sahnesi olması gerektiğini hatırlatmıştır: "Bunda, görebilen insanlar için ibretler vardır. O şehrin kalıntıları işlek yollar üzerinde hâlâ durmaktadır. Bunda inananlar için ibret vardır."[43] "Andolsun ki, biz, düşünen kimseler için bu kasabadan a-paçık bir belgeyi geride bırakmışızdır."[44] "Şüphesiz Lût da peygamberlerdendir. Geridekiler arasında kalan yaşlı bir kadın dışında, Lût'u ve ailesinin hepsini kurtarmıştık. Sonra diğerlerini yok etmiştik. Sabah akşam, onların yerleri üzerinden geçersiniz. Düşünmez misiniz?"[45] H. Toplumu Felâkete Sürükleyen Ahlâksızlık Lût kavminin, homoseksüellik yanında, diğer pek çok kötülüğü de zikredilmiştir. Ancak, âyetlerde, onların helakine sebep olan en iğrenç suçun, homoseksüellik olduğu vurgulanmıştır. Onların işlediği bu iğrenç fiil, tarih boyunca, en iğrenç ve en aşağılık suç olarak kabul edilmiştir. Buna rağmen, bu çirkin fiili, normal bir davranış biçimi; hatta bir ayrıcalık olarak kabul ederek o şekilde göstermeye çalışanlar olmuştur. Eski çağlarda bâzı Yunan filozoflarının bu yaklaşımı, maalesef Modern dünyada Batı tarafından gene hortlatılmış ve daha ileri boyutlara götürülmüştür. Batılı ülkelerin bâzılarında, bu iğrenç fiile yasal bir statü kazandırılması, bunun açık bir göstergesidir. Kültür emperyalizmine maruz kalmış halkı Müslüman ülkelerde bile, artık eşcinselliğin korkunç bir toplum suçu olmaktan çıkarılmış olması, bu vahametin hangi noktalara vardığını göstermektedir. Kur'ân-ı Kerim'de verilen bu bilgilerden, sadece bu eşcinsellik fiilinin, Allah'ın gazabını insanların üzerine çekmeye yetecek iğrenç bir günah olduğu anlaşılmaktadır. Bütün milletler bu iğrenç rezaleti işlemekten ve bu yüzden azaba çarptırılmaktan sakindırılmaktadır. Lût kavmi ve başlarına gelen azap zikredildikten sonra, bu azabın, aynt çirkin fiili işleyen zâlimlere yakın olduğu haber verilmektedir: "Azap emrimiz gelince oraların altını üstüne getirdik; üzerine Rabbinin katından, işaretlenmiş kızgın taşlan sağanak halinde yağdırdık. Bu azap zâlimlerden hiç bir zaman uzak olmayacaktır."[46] Bu yüzden bu kötülüğün kökünü kazımak ve insanları bu belâdan kurtarmak, idarecilerin en önemli görevlerinden biridir.[47] Homoseksüellik, büyük bir ahlakî çöküntü olmanın yanında, sağlık üzerinde de önemli tehlikeleri olan bir hastalıktır. Frengi, belsoğukluğu, kemik zafiyeti ve bilhassa asrımızın en korkunç ve çaresiz hastalığı olan AİDS hastalığının yayılmasına yol açmaktadır. Hz. Lût (a.s.) kıssasından çıkarılan diğer önemli bir ders, misafire verilen önemdir. Hz. Lût (a.s.), her türlü zorluklan göze alarak yabancıları evine misafir etmiş, onları korumak uğruna her tehlikeyi eöze almıştır. Âyetlerde geçtiği gibi o, misafirleri yüzünden başına gelecek sıkıntıları başından hissetmiş; ancak ne halleri varsa görsünler diyerek onları görmezlikten gelmek veya evine almamak yerine, evini onlara açmış, elinden gelen ikramı yapmaya çalışmıştır. Onları korumak uğruna başına gelecek sıkıntıları göze almaktan çekinmemiştir.[48] [1] Tekvin, 11/27. [2] Enbiyâ sûresi, 21/71. [3] Enbiya sûresi, 21/74-75. [4] Saffât sûresi, 37/133-138. [5] Yahudiler tarafından tahrif edilmiş olan Kitab-ı Mukaddes'te, Hz. Lût (a.s.) aley- hinde ağır iftiralarda bulunulmuştur. Onun Sodom'a gidişi de, amcası Hz. ibrahim (a.s.)'ile aralarında sığır sürüleri yüzünden çıkan bir İhtilâfa bağlanmıştır (Tekvin, 13/5-13 }. Halbuki Hz. Lût (a.s.), Kur'ân'da bildirildiği gibi, oraya Allah tarafından peygamber olarak gönderilmiştir. [6] Prof. Dr. İsmail Yiğit, Peygamberler Tarihi, Kayıhan Yayınları: 272. [7] Tekvin, 13/10. [8] Yalçın, Kavimlerin Helaki, 43. [9] Mevdûdî, Hz. Peygamfaer'in Hayatı, I, 466 vd. [10] Yalçın, Kavimlerin Helaki, 47, W. Keller, Und die Bibel hat doch recht, 88'den naklen. [11] Tekvin, 19/28. [12] Hicr süresi, 15/75-77. [13] Mevdûdî, Hz. Peygamber'in Hayatı, I, 468 Prof. Dr. İsmail Yiğit, Peygamberler Tarihi, Kayıhan Yayınları: 273-275. [14] Kamer sûresi, 54/33. [15] Ankebut sûresi, 29/28-29. [16] A'râf sûresi, 7/80-81. [17] Şuarâ sûresi, 26/160-166. Prof. Dr. İsmail Yiğit, Peygamberler Tarihi, Kayıhan Yayınları: 275-276. [18] Şuarâ sûresi, 26/167. [19] A'râf süresi, 7/82. [20] Nemi sûresi, 27/54-56. [21] Prof. Dr. İsmail Yiğit, Peygamberler Tarihi, Kayıhan Yayınları: 276-277. [22] Ankebut sûresi, 29/31-32. Tahrim sûresinin 10. ayetinde, Hz. Nuh ve Hz. Lût'un karılan için şöyle denilmektedir: "Allah, Nuh'un kansı ile Lût'un karısını kâfirlere bir misal yapmıştır. O İkisi, kullarımızdan birer salih kulun nikâhları altında oldukları halde, kocalarına hainlik ettiler. İşte bu yüzden, bu iki peygamber, Allah tarafından karılarının başına inen azaba engel olamadı. O iki kadına şöyle denildi: 'Diğer inkarcılarla beraber siz de cehenneme girin!" Hz. Nuh'un tufanda boğulan karısı gibi, Hz. Lût'un bu kansı da kocasına îmân etmemişti. Bu İki kadın, peygamber olan kocalarına îmân etmedikleri için kâfirlerle birlikte helak oldular. Peygamber hanımı olmalan, küfürleri yüzünden onlara hiç bir kazanç sağlamadı. Bu iki kadının durumu, akrabalığın îmân etmeye yetmediği ve îmân olmadıkça bu yakınlığın hiç bir faydasının olamayacağı gerçeğini açıkça ortaya koymaktadır. Onların bu durumu, son derece dikkat çekici bir ibret tablosudur. Zira onlar, peygamberin en yakınında, dünya ve ahiret saadetini kazanmaya çok müsait bir mevkide bulunuyorlardı. Ancak buna rağmen küfürde direttiler ve gözlerinin önündeki gerçeği göremediler. [23] Hûd sûresi, 11/74-76. [24] Hicr sûresi, 15/56-60. Prof. Dr. İsmail Yiğit, Peygamberler Tarihi, Kayıhan Yayınları: 277-279. [25] Lût (a.s.), "kızlarım" ifadesiyle, doğrudan kendi kızlarını ya da toplumdaki kızların tamamını kastetmiş olabilir. Tercih edilen görüş, ikinci görüştür (Elmahlı, IV.455). Çünkü, bir kavmin peygamberine nisbeti, evlatların babaya nisbeti gibidir. Bir peygamber, kavminin babası durumunda olduğundan, sevgi ve şefkatten dolayı, kavminin kızlarına "kızlarım" demiştir. Nitekim, peygamberimizin hanımları, "mü'minlerin anneleri" olarak isimlendirilmiştir (Ahzâb sûresi, 33/ 6 ]. Hz. Lût (a.s.)'m, onlara kavminin kızlarını veya kendi kızlarını teklif ederken, zinayı kastetmiş olması asla düşünülemez. Onları nikâhla almalarını kastettiği muhakkaktır. Nitekim, "bunlar sizin için daha temizdir" demesi de bunu göstermektedir. Lût (a.s.), onları gayri meşru ilişkilerden meşru ilişkilere çağırmıştır. [26] Hûd sûresi, 11/77-80. [27] Hicr sûresi, 15/67-71 [28] FîZılâl, IX, 136. [29] Ankebut Sûresi, 29/30. [30] Şuarâ süresi, 26/168-169 [31] Ankebut süresi, 29/33-34. [32] Kamer sûresi, 54/37. Prof. Dr. İsmail Yiğit, Peygamberler Tarihi, Kayıhan Yayınları: 279-282. [33] Zâriyât sûresi, 51/31- 36. [34] Hicr sûresi, 15/61-66. [35] Hûd sûresi, 11/81. [36] Hicr süresi, 15/72-74. [37] A'râf sûresi, 7/83-84. [38] Hûd süresi, 11/82-83. [39] Kamer sûresi, 54/34-39. [40] Şuarâ sûresi, 26/170-171. [41] Nemi sûresi, 27/57-58. [42] Şuarâ sûresi, 26/173-175. [43] Hkr sûresi, 15/75-77. [44] Ankebut sûresi, 29/35. [45] Saffât sûresi, 37/133-138. Prof. Dr. İsmail Yiğit, Peygamberler Tarihi, Kayıhan Yayınları: 282-286. [46] Hûd sûresi, 11/82-83. [47] Livata suçunu işleyenlere tatbik edilecek ceza hakkındaki görüşler için bkz. Mevdûdi, Tefhim, II, 63; Tabbâra, 177. [48] Prof. Dr. İsmail Yiğit, Peygamberler Tarihi, Kayıhan Yayınları: 286-288.