22 Temmuz 2014

"Şehirlerin anası, nûr kaynağı belde Mekke-i mükerreme'dir. Fakat Allah-u Teâlâ Araplardan emaneti aldı Türklere verdi.


İlâhi Meth-ü Senâ:
Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri "İslâm İlmihali" isimli eserinde şöyle buyurmuşlardır:
"Şehirlerin anası, nûr kaynağı belde Mekke-i mükerreme'dir. Fakat Allah-u Teâlâ Araplardan emaneti aldı Türklere verdi.
Nitekim Âyet-i kerime'sinde şöyle buyurmuştur:
"Ey inananlar! İçinizden kim dininden dönerse, Allah onun yerine ileride öyle bir millet getirir ki; Allah onları sever, onlar da Allah'ı severler." (Mâide: 54)
Resulullah Aleyhisselâm Hadis-i şerif'lerinde Türk milletini meth-ü senâ etti. Fatih Sultan Mehmed'i ve ordusunu övdü.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Vedâ hutbesinde buyurmadı mı?:
"Bu nasihatlarımı burada bulunanlar bulunmayanlara tebliğ etsinler. Umulur ki söz kendisine ulaştırılan kimse, ulaştırılan sözü bizzat dinleyenden daha iyi anlar."
Onlar bütün güçleri ile Hazret-i Allah'a ve Resulullah Aleyhisselâm'a itaat ettiler.
İslâm dünyasında birçok hizmetlerde bulundular. İslâm'ın yayılmasına çalıştılar. Bunca zaman halifeliği üzerlerinde bulundurdukları için İslâm'ın merkezi olmuş oldu.
Seyyid-i kâinât, Sebeb-i mevcûdat -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz, Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuşlardı:
"Kostantîniyye elbette fetholunacaktır. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandandır! Onu fetheden askerler ne güzel askerlerdir!" (Ahmed bin Hanbel, Müsned; c.4, s.335)" (Ömer Öngüt -kuddise sırruh-, İslâm İlmihali, s. 239)
Bu aşikâr hakikatler karşısında bizim oturup düşünmemiz lâzım, atalarımız ne yaptı, biz ne yapıyoruz. Onlar "Allah yolunda cihad" etti, "Necip millet" sıfatına mazhar oldu. Biz ne yapıyoruz?
Onlar hem Âyet-i kerime hem de Hadis-i şerif'lerde ilâhi medhe mazhar olmuşlardı. Evliyaullah Hazerâtı ve devrin âlimleri onları desteklemiş, manevî orduları ile bizzat yanlarında bulunmuşlardı.
Asr-ı saâdet ve Hulefâ-i raşidin devirlerinden sonra hak ve adâlette çok dikkatli, İslâm ve ehl-i sünneti yaşamaya çok riâyetli idiler.
Osmanlılar kendilerine rehber olarak yalnız Kur'ân-ı kerim ve Sünnet-i seniyye'yi almışlardı.
İslâm dini münevver bir dindir. Adâlet dinidir, son dindir.
"Allah katında din İslâm'dır." (Âl-i imran: 19)
Ecdadımız bunu biliyor ve iman ediyorlardı. İ'lâ-yı Kelimetullâh için, İslâm'ı yaymak ve duyurmak için küfür beldelerine akınlar düzenlerlerdi.
"Şeref ve kudret tamamen Allah'a âittir." (Nisâ: 139)
Onlar şeref, kuvvet ve kudretin Allah'a ait olduğunu bildikleri için Hazret-i Allah'a sığınırlar ve dayanırlardı. Ve Biiznillâh-i Teâlâ galip gelirlerdi, mağlup eden olmazdı. Onlar imanları için cihada girerlerdi.
Asr-ı saâdet devrini yaşarlardı ve bütün İslâm âlemine destek olurlardı. Her türlü fedâkârlığı ve yardımı yaparlardı.
Bu hususu Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri şöyle ifade etmişlerdir:
"O ruhu, azmi, niyeti ona da vermiş, ona da vermiş. Osmanlı buradan kazandı. O ruha sahip oldukları için kazandılar."
"Osmanlılardan Allah razı olun; Asr-ı saadet'i yaşadılar ve yaşattılar."
"Osmanlı padişahlarının herbirinde iman vardı. Allah ve Resul'ünün sevgisi vardı. İslâmiyet'i yaşıyorlardı. Onlarda Allah aşkı mevcuttu. İçlerinde veli olan padişahlar bile vardı. Osmanlı cihan devleti, İslâm'a bağlı kaldığı ve İslâm'ı yaşadığı müddetçe hep muzaffer ve muvaffak oldu."
Bu yüzdendir ki Cenâb-ı Hakk onlara değer vermiş, onları âli kılmıştır.
Geçmiş ve gelecek, olmuş ve olacak her şeyi hakkıyla bilen ve Kitâb-ı kerîm'inde açıkça beyân eden Allah-u Teâlâ, bir Âyet-i kerime'sinde müminlere hitâben şöyle buyurmuştur:
"Ey iman edenler!
İçinizden kim dininden dönerse, Allah onun yerine ileride öyle bir millet getirir ki; Allah onları sever, onlar da Allah'ı severler. Müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı başları dik ve güçlüdürler. Allah yolunda cihad ederler, hiçbir kınayıcının kınamasından korkmazlar.
İşte bu, Allah'ın öyle bir lütf-u ihsanıdır ki, onu dilediğine verir. Allah'ın lütfu geniştir, her şeyi bilendir." (Mâide: 54)
Evliyâullah Hazerâtı ve müfessirler bu Âyet-i kerime'de Araplar'dan sonra İslâm'ın bayraktarlığını üstlenen Türklere işâret edildiğini söylemişlerdir.
Nitekim Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri değişik vesilelerle bu hakikati bizlere duyurmaya çalışmışlardı:
"Osmanlı padişahları harbe giderken "Ya Rabb'i! Bu memleket sana emanet." dediler.
Evet ve hâlâ O'nun bereketi ile ayakta duruyor. Elhamdülillah! Çünkü onları Hazret-i Allah'a emanet ede ede, ede ede... Ee O'na emanet etmekten daha emniyetli bir yer olmaz.
""İşte onlar Rabb'leri yolunda olanlardır." (Bakara: 5)
İlâhi lütfa mazhar olan emr-i ilahi'ye riayet ederlerdi. Harbe çıkarken niyetleri halis idi. Gayeleri küffarı silip nuru yaymak idi. Allah-u Teâlâ'ya niyazla, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'e salat-ü selâmla, zamanın velileri ile istişare yapmakla müminlerin dualarını alırlardı.
Şerefli tarihimize bakıldığında Sultan Alparslan'dan tutun, daha birçok güzide komutan ve idareci nasıl hareket etti, Hazret-i Allah'a nasıl sığındı? Bunları unutmamak lâzımdır.
Osmanlı padişahlarına, kumandanlarına dikkat edin; Allah-u Teâlâ'ya nasıl yalvardılar, nasıl secdeye kapandılar? Az bir kuvvetle çok büyük kuvvetleri nasıl yok ettiler?
Bütün bunlar Allah-u Teâlâ'nın lütuf desteği ile oldu.
Hazret-i Allah Âyet-i kerime'sinde şöyle buyuruyor:

"Ey iman edenler! Eğer Allah'a (Allah'ın dinine) yardım ederseniz (sarılırsanız), Allah da sizi muvaffak eder ve ayaklarınızı sâbit kılar." (Muhammed: 7)"

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...