İMAM-I AZAM EBU HANİFE HAZRETLERİ
BÖLÜM 20
131- Sahabe Fetvaları Hakkında Ebü Hanîfe'nîn Dedîklerî
îmâm-ı Â'zam Ebû Hanîfe Hazretlerinin fıkıhta usulünü beyâna başlarken onun şu sözünü kaydetmiştik: «Allah'ın Kitabında ve Resulünün Sünnetinde buîamazsam Ashabın kavlinden alının. Onlardan dilediğimin kavlini alır, dilediğimi bırakırım. Onlann sözünden başkalarının sözüne çıkmam, tş İbrahim Nahaî'ye, Şa'bîye İbn-i Sîrin'e, Hasan Basri'ye, Atâ'ya, Said b. Musayyib'e (ve daha bâzı adamlar saydı) gelince onlar içtihat yapmış kimselerdir. Onlar nasıl içtihat ettilerse ben de içtihat ederim.»
Bu söz açıkça gösteriyor ki, Ebû Hanîfe Sahabe kavlini delil olnrak almakta, onlara uymağı vâcib saymaktadır. Sahabeden re'y naklolunan bir mevzuda içtihat ederse, Ashabın re'ylerini içinden seçiyor, onlann re'yinden çıkmıyor, başkalarının re'yine bakmıyor. Ashabdan naklolunmuş bir re'y yoksa, o zaman içtihat ediyor. Tabiîlerin re'yine tâbi olmuyor. O Tabiî mukallidi değildir. Fakat Sahabeyi taklit ediyor.
Onun sözünün sarahatından anlaşılan budur. O sarahatan böyle söyledikten sonra bize ancak bunu onun içtihat yolu olarak kabul etmek düşer. Zira bu hususta ondan böylece naklolunan sözler birbirini desteklemektedir. O kendisi içtihat yolunu ilân etmekte elbette en doğru sözlü olur. Onun içtihat yolunu kendi sözleri ortada dururken, başkalarının sözlerinden öğrenecek değiliz. Yalnız bu usullerin tatbik edildiği fürû' mes'eleleri öğrenirken ondan başkasına baş vurmak gerekiyor. Zira mezhebinin fürû' mes'elele-rini o kendisi tevdîn etmiş değildir.
132- Pezdevi Ebû Hanîfe'nin Ashaba Muhalîf Bazı Görüşleri Olduğunu Îddla Edîyor
Fürû' mes'eleleri ele aldığımız zaman görüyoruz ki, Hanefiyye-nin hükümde esas tuttuğu usulleri toplayan Fahr'ül-îslâm Pezdevî, Sahabeyi taklid kaidesinin ihtilâf mevzuu olduğunu söylüyor ve şöyle diyor: «Ebû Said Berdaî dedi ki: Sahabeyi taklit etmek vâcibdir, onunla kıyas terk olunur. Biz üs t adlarımızı böyle gördük. Kerhî dedi ki, Sahabeyi taklit vâcib değildir, yalnız kıyasla bili-nemiyecek hususlarda vâcib oİur... Mezheb ashabımız bunda ihtilâf etti. Ebû Yusuf ve Muhammed dediler ki, selemde sermayenin mikdarını bilmek şart değildir. Abdullah b. ömer'dense bunun hilafı rivayet olunur.
Ebû Hanîfe ve Ebû Yusuf dediler ki: Gebe olan kadın âa Sünnet üzere üç talâkla, boşanır. Câbir'den ve Abdullah b. Mes'ud'dan bunun hilafı rivayet olundu. Ebû Yusuf'la Muhammed ecîr-i müşterek zamiridir, dediler ve bunu Hz. Ali'den rivayet ettiler. Ebû Hanîfe kıyasla muhalefet etmiştir.»[1]
Fahr'ül-Islâm Pezdevî böyle diyor ve Ebû Hanîfe ve Ashabından her birinin Sahabe re'ylerine muhalefet ettiklerini gösteriyor. Ebû Yusuf'la Muhammed Abdullah b. Ömer'in re'ylerine muhalefet ediyorlar ve vasfı mâruf olduğu takdirde selemde sermayenin mikdanmn malûm olmasını şart koşmuyorlar. Ebû Hanîfe ile Ebû Yusuf, Câbir'in ve İbn-i Mes'ud'un gebe kadının talâkı hakkındaki fetvalarına muhalefet edip onun da Sünnet üzere üç talâkla boşanmasını söylüyorlar. Ve bunu Âişe ile Sagîre'nin talâkına kıyas ediyorlar. Ebû Hanîfe, ecîr-i müşterekin tanzimi hususunda .Hz. Ali'nin fetvasına muhalefet ederek ona tazmin, lâzım gelmediğini söyledi. Ancak taaddî varsa o zaman Öder... Çünkü tazmin için yalnız iki sebep vardır: taaddî ve akaid. Ecîr-i müşterekte bunlar yoktur. Hz. Ali'ye göre sakınılması mümkün bir sebeple temizleyicilere yaptıkları zararı ödetirdi ve bunu halkın malını korumak için yapardı.
Bunda görülüyor ki, kıyasa müsait olan yerlerde Ebû Hanîfe Sahabe kavline muhalefet ettiği oluyordu. Fakat re'y için müsait oîmıyan ve müddetler gibi yalnız nakille bilinecek hususlarda onlara muhalefet etmez, belki onları taklit ederdi. Onun içindir ki, hayzm müddetinin azı üç, çoğu on gün olduğuna dair Hz. Enes'in ve Osman b. Ebû Âs'ın kavillerini aldı. Zira bu gibi hususlarda Sahabenin" yolu içtihat değildir, işitmeğe dayanır. Nasıl ki Hz. Âişe'-nin sözü bunu gösterir. Şöyle ki: Birisi Zeyd b. Erkam'a 800 dirheme bir şey sattı. Sonra parayı teslim etmezden Önce 600 dirheme onu ondan satın aldı. Hz. Âişe bunu duyunca: «Bu ne kötü bir alışveriştir», dedi, Zeyd b. Erkam tevbe etmezse Peygamber'le birlikte yaptığı cihadı, Haccını da iptal etmiş oldu.» Zeyd b. Erkan özür diliyerek Hz. Âişe'ye geldi ve o da Cenâb-ı Hakk'ın şu âyetini okudu: «Bundan böyle her kim biri tarafından kendine bir öğüt gelirde ribâdan vaz geçerse artık geçmişi ona ve hakkında hüküm de Allah'a aittir.» (Bakara: 275)
Bu alış-veriş yüzünden Haccın ve cihadın iptal edilmesi, sevabının bozulması, bunlar ancak sernâen-naklen bilinir şeylerdir. Re'y ve kıyasla bîlînmiyecek şeyler hususunda Sahabenin sözü se-mâa - işitmeğe dayanır.
133- Pezdevî'nîn İddiasını Delillerle Çürütmek
Sözün hülâsası: Ke.rhî, fürû' mes'elelerden şu neticeyi çıkar-maktadir: Ebû Hanîfe'nin re'yine göre kıyasa müsait olan yerlerden Sahabenin fetvası taklit olunmaz. Kıyasa imkân olmıyan yerlerde Sahabenin fetvası alınır, çünkü bu gibi yerlerde akılla değil, nakille hüküm verilir. Sahabenin, re'yi bir nakle dayanıyor demektir, onu almak, Sünnete uymak demektir. Çünkü Sahabenin bu fetvası behemahal Hz. Peygamber'den işittiğine dayanır. Sahabenin kavli Hadise dayandığından delil olarak alınır. Onun için Ebû Ha-nîfe re'y karışan hususta Sahabenin kavliyîe mukayyet olmuyor.
Fakat Kerhî'nin çıkardığı netice, Ebû Hanîfe'nin kendisinden naklolunana uymamaktadır. Hangisini alalım. Ebû Hanîfe'nin kendisinin tasrih ettiğini mi, yoksa .fürû' mes'elelerden çıkarılanı mı? Şüphesiz ki, biz tasrih olunanı alırız. Onun sarih kavline aykırı netice çıkarılan fürû* mes'elelerden onun kavline uygun olarak da netice çıkarmak mümkün olabilir. Hattâ belki de nefs'ül-emirde arada tearuz bile vâki değildir. Çünkü arada tearuzu isbat için bu tearuzu iddia edenin, Ebû Hanîfe'nin Sahabe fetvasını bildiğini ve onu bildiği halde bırakıp kıyasa gittiğini isbat etmesi lâzımdır. Hattâ Sahabenin bu kavline, Sahabe arasında muhalefet eden bulunmadığım dahi ispat etmesi gerekir. ;Ne Fahr'ül-îslâm Pezdevî ve ne de Ebû .Hasan Kerhî böyle birşey isbat etmiş değillerdir. Ebû Hanîfe ecîr-î müştereke tazmin etmek düşmez dîye fetva verirken onun, Hz. Ali'nin ve Ömer'in, daha doğrusu -Hulefâ-yı Raşidinden dördünün de tazminle amel ettiklerini bildiğini iddia edemez. Ve keza onların fetvası Sahabe arasındaki icmâl'la kabul edilmiş, aralarında hiç ihtilâf yoktu diye de iddia edemez, öyle olunca Ebû Hanîfe Sahabe fetvalarını terk ediyor, diye kimse söyleyemez. Çünkü bunun aksi ondan rivayet olunup duruyor. Ve bu rivayet herkesçe bilinen meşhur birşey olduğu gibi bir çok mes'eleler hakkında Ebû Hanîfe'nin hükmü de bunu teyid etmektedir. Yukarıda gördük ki, kölenin verdiği emân- hususunda Ebû Hanîfe kendi kıyasını bırakıp Hz. Ömer'in fetvasını derhal kabul etti. Halbuki o kıyasla kölenin eznânıni kabul etmiyordu. İslâm cemaatını korumak için ihtiyat da bunu icabeder. Çünkü harb yapılıp dururken bir adam esir düşer, Müslüman olur, harb esiri bir köle olduğu halde düşmana emân verir, bütün Müslümanlar da bu emâna riayete mecbur olur. O böyle deyip dururken Hz. Ömer'in kölenin verdiği cmânı muteber tuttuğu haberi ulaşınca kıyası terk etti. Ve Hz. Ömer'e uyup onu taklid ederek, onun fetvâsiyle amel etti.
134- Serahsî Sahabe Akvâlîne Îttîbâı Delilleriyle İsbat Ediyor
Şems'ül-Eimme Serahsî, tearuz eder bir nas bulunmiyan her ahvalde Sahabenin kavline tâbi olmanın vücûbunu isbat için bir takım deliller getirmektedir. Bu deliller naklî asıllara ve aklî görüşlere dayanmaktadır.
Nakiller şunlardır: «Muhacirin ve Ensar'dan ilk Müslüman olanlar ve iyilikle onlara uyanlar.» Allah'u Teâîâ Ashab-i Kiramı, Muhacirin ve Ensârı, onlara tâbi olanları medh-u_ sena ediyor. Ce-nab-ı Hak Ashaba uymak övülmeğe değer bir harekettir. Allah'u Teâlânm bu öğüşü, Kitap ve Sünnetten nas bulunmiyan hususlarda onlara tâbi olmağa, Sahabe kavlini kabule bir teşvik ve işarettir. Dîne ait şeylerde onların re'ylerine uymak övülen bir harekettir.
Hz. Peygamber de şöyle buyurmuştur: «Ben Ashabımı emniyette tutar korurum, Ashabım da ümmetimi emniyette bulundurur.
Akıl da çeşitli surette bunu gösterir:
1- Ashab-ı Kiram, Hz. Peygamber'e diğer insanlardan en yakın olanlardır. Onlar Hz. Peygamberle bir arada bulundular, Vahy gelirken gördüler, nerede ihlâsları ve gerekse güzel anlayışları itibariyle Şeriatın maksat ve gayelerini en mükemmel surette anlayanlardır. Kur'ân naslanmn nazil olduğu ahvâli gördüler, bâzan ahkâmın değiştiği yerleri müşahade ettiler. Bunlardan başka diğer insanlardan üstün olarak onlarda ciddiyet dînî hakikatleri araştırmak, din esaslarını yerleştirmek ve akideyi sağlamlaştırmak için çalışmak meziyetleri vardır.
2- Onların görüşlerinin ve sözlerinin Hz. Peygamberden alınmış ve duyulmuş Sünnetler olması çok yakın bir ihtimaldir- Çünkü onlar çok defalar Hz. Peygamber'e isnad etmeksizin onun beyan ettiği ahkâmı aralarında müzakare ederlerdi, bunu onlara kimse sormazdı. Bu ihtimalle beraber şunu da bilelim ki, onların re'y ve kıyaslarının dahi ayrıca bir kıymeti vardır. Onların re'yleri uyulmağa daha lâyıktır, çünkü menkûle daha yakın, mâkule daha uygundur. Peygamberin sözüne dayanması da ona yakındır.
3- Onlardan esas kıyasa dayanan bir görüş naklolunursa, bizim de kıyasa dayanan başka türlü bir görüşümüz olsa, ihtiyat olan onların re'yine uymaktır. Çünkü Hz. Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur: «Asırların en hayırlısı benim gönderildiğim bu asırdır.» Onlardan birinin re'yi hepsince kabul olunmuş bir re'y olabilir. Zira eğer o re'ye muhalefet eden olsaydı, onların âsân-nı araştırıp inceleyen ulema onu bilirdi. Ashabdan da başka bir re'y rivayet edilse bu Ashabın kavline karşı gelmek sayılır ve bu yanlış olan düşünce kabul1 olunmaz.
135- Ebü Hanîfe Sahabe Kavline Tâbi Olan Bir Fakîhtır
Sahabenin kavlinin hüccet olduğunu isbat için getirilen delillerden bir kısmı bunlardır. Sahabe kavli delildir ve kıyasa da takdim edilir. Ebû Hanîfe'nin sarahatan söylediği veçhile kendi re'yi budur. Ondan naklolunan ve Hanefî Mezhebinin fıkıh kitab-ları içinde yazılı bulunan füru' mes'delerinin çoğuna uygun olan da budur.
Sahabe kavlini hüccet ve delil itibar etmemek hakkında, daha doğrusu Sahabeyi taklid etmenin caiz olmadığı hususumda Ebû Hasan Kerhînin ileri sürdüğü delillere insafla bakalım: Bunların esası şudur: Ashâb-ı Kiramın re'yle hüküm verdikleri meşhurdur. Onların içtihatlarından hatâ ihtimalleri de sabittir. Çünkü hatâdan masum değildirler. Onlar birbirlerine muhalefet ediyorlardı. Sonra, onlar dindeki ihîâslarmdan dolayı halkı kendi kavillerini taklide davet etmiş değildirler. Onların sıhhatında zan üzere idiler'. Abdullah b. Abbas kendi re'yi ve içtihadı hakkında şöyle derdi: «Eğer hatâ ise, benden ve şeytandandır.» Onların re'ylerirçe uyacaksak hiç olmazsa onların mesleğine uymalıyız. Onlar re'yleriyle nasıl içtihat ettilerse bizde re'yimizle ictihad edelim. îşte Hadîs-i şerifte emrolunan tâbi olma budur: «Ashabım yıldızlar gibidir, hangisine uysamz hidayeti bulursunuz.»
Sözün hulâsası budur: Ebû Hanîfe. Hazretleri (Allah ondan razı olsun) Sahabe kavline tâbi olurdu. Onun mezhebindeki mes'delerden netice çıkaran bâzı tahric erbabı, bir takım mes'elelere dayanarak, onun kıyası Sahabe kavline tercih ettiğini söylerlerse de biz Ebû Hanîfe'nin kendi sözüyle sarahatan dediğini almayı tercih ettik. Çünkü kendi usul ve mesleğini beyanda onun .kendi sözü muteberdir.
Buna ilâveten muhtelif füru meseleleri de bunu teyid etmektedir. Bu büyük ve şanlı imamın vera' ve takvasına yakışan, se-lef-i salih hakkında takdir ve sitayişine, onların sözlerine uyma arzusuna uygun düşen de budur.
Sahabenin kavline tâbi olan Hamfe Tabiîlerin fetvalarım onlar gibi uyulması vâcib olmak üzere almıyordu.
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Fahr'ül-İslâm Pezdevî, Usul, c. II, s. 927.