ANARŞİ ve TERÖR
| |||||
ULUSLAR ARASI TERÖRÜN AMACI ARZ-I MEV'ÛD'U GERÇEKLEŞTİRMEKTİR
Beyan Dergisi'nin Ocak 2004 sayısında başladığımız bu “Anarşi ve Terör” konusuna, bu sayımızda ikinci bölümle devam etmek istiyorum.
“Anarşi ve Terör”, insanlık tarihi kadar eski bir konu... Allah'ın emir ve yasaklarını hiçe sayıp, baş kaldıran, isyan ve tuğyan (taşkınlık) yöntemi ile insanları karışıklığa sevketmek isteyen “Anarşist ve Terörist” oluşumlar tarihin her devresinde az-çok görülmüştür. Hz. Âdem Aleyhisselâm'ın oğullarından isyankâr ve kardeş katili Kabil, cinayetinden sonra korku ile kaçıp, Yementaraflarına gitti. Peygamberler tarihinden öğreniyoruz ki, bu bölgede çoğalan Kabil bağlıları, şirk, inkâr, terör, fitne ve fesat çıkararak, yeryüzünde bozgunculuk yaptılar. Hazret-i Âdem'den sonra gelen (gönderilen) birçok peygamber, bunlarla kılıç-kılıca savaşıp, fitne'yi ortadan kaldırmışlardır. Buna karşılık, inkâr, isyan, tuğyan, sapıklık yine de zaman zaman oluşmuş ve Allah'ın kutlu elçilerine (nebîlere-resûllere) çileli, zor ve anlatılamaz zahmetler vermişlerdir.
“Anarşi ve Terör” kavramlarının KUR'AN terminolojisinde karşılığı, “FİTNE” kelimesiyle ifade edilmiştir.
Fitne nedir?
* Fitne, imtihan demektir.
* Anarşi, günah, şirk, bozgunculuk, belâ gibi anlamları var.
* Fitne: Müslümanlar arasında, bölücülük yapmak, onları sıkıntıya, zarara, günaha sokmak, insanları isyana kışkırtmak demektir, (diyor Abdülganî en-Nablûsî Hazretleri).
* İmam Birgivî Hazretleri de isyan, kargaşa, tefrika olarak fitneyi tarif etmiş.
* Muhammed Hadimî Hazretleri de yetmişten fazla fitne çeşidinin bulunduğunu bildirmiştir.
* “KUR'AN” da “FİTNE” kelimesi, şirk, küfür, günah, bozgunculuk, kavga, ihtilâl, isyan, anarşi, kargaşa, bölücülük ve fesat anlamlarında kullanılmıştır. Bunlara ilâveten imtihan - musîbet (belâ) - azap - işkence - delilik - zarar vermek (sabotaj) - sapıklık.. mânalarında da kullanılmış. Mazeret uydurma, yalan, dalâlet, sıkıntı veren her şey “FİTNE” kelimesi içine alınmış.
İslâm tarihini incelerken, gerek “Peygamberler Tarihi” perspektifinden bütün yeryüzü coğrafyalarında, gerekse Hazret-i Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile noktalanan son ve en kâmil din olan İslâm'ın “Asr-ı Saadet” döneminde, “Anarşi ve Terör” özelliği gösteren birçok olayla karşılaşıyoruz. Bunlardan bazılarını anlatmamız gerekiyor:
Hazret-i Mûsa Aleyhisselâm'ın döneminde yoğunlaşan bir kavim ismi, zamanlar boyunca “Anarşi ve Terör” kelimeleri ile birlikte söylenmeye başladı.... “Benî İsrâil – Yahudilik – Masonizm – Siyonizm – Sabataizm ” fraksiyonlarının hepsinde, en koyu kıvamda bir “Anarşi ve Terör” felsefesinin yıkıcı, yakıcı, bölücü, kin ve intikama dayalı, müşrik ve münkir görüşleri dehşetle okuyoruz. Onlar bozup tahrif ettikleri kutsal kitaplarda ve dinî öğreti kitaplarında insanlığa anarşi ve terörü nasıl uygularız, onu anlatmaktadırlar. Bunu birkaç örnekle okuyucularımın dikkatine sunuyorum:
* “.. Ve tanrın Rab onları (dünya milletlerini) senin önünde ele vereceği ve sen onları vuracağın zaman onlara acımayacaksın...”
* “Şimdi git... Onların her şeylerini tamamen yok et... Ve onları esirgeme... Erkekten kadına, çocuktan emzikte olana kadar hepsini öldür...”
* “Dünya beylerinin kanını içeceksiniz... Sarhoş oluncaya kadar kan içeceksiniz...”
* “Münâkaşalarla değil, sertlikle, TERÖR'le idare ederek, en iyi sonuçlar elde edilir..”
* “Bundan başka, işçiyi ANARŞİ'ye ve ispirtolu içkilere alıştırarak, istihsal (üretim) vasıtalarını kurnazca baltalayacağımız gibi... ”
* “Her şeye el uzatan TERÖR, bizden çıkıyor. Hizmetimizde her fikir ve inanç adamı vardır. Krallık taraftarları, demagoglar, sosyalistler, komünistler ve her boydan ütopistler vardır. Bütün âlemi işe koştuk. Bu âlem.. henüz ayakta duran her şeyi devirmeğe çalışmaktadır.”
* “Mülklerini alacağınız milletlerin… ilâhlarına ibadet ettikleri bütün yerleri mutlaka harap edeceksiniz...”
* “İşte şimdi bildim ki, bütün dünyada Allah yoktur, ancak İsrâil'de vardır...”
* “...Ve dedi: Artık sana Yakub değil, İsrâil denilecek; çünkü Allah ile uğraşıp, yendin…”
Onların kitap ve öğretileri yukarıda alıntıladığımız isyan, şirk, zulüm, cinayet, küfür gibi insanlık dışı öğretilerle doludur.
“Anarşi ve Terör” kelimelerinin eşanlamlısı olan “Fitne”, “Din ve inançlarından dolayı insanları baskı altında tutmak” mânasında ele alınırsa, insanlık tarihi boyunca, peygamberlerin bildirdikleri “mutlak hakikatler”e inandıkları için zulüm, baskı, çile, işkence gören bütün gerçek müslümanlara karşı monarşik, oligarşik, aristokratik hatta cumhurî idarelerce uygulanan sindirme, tedhiş, korku yöntemlerinin birer “Yönetim Terörü” olduğunu kabul etmemiz gerekir. Bu durumda, Hz. Nûh Aleyhisselâm'ı bayıltıncaya kadar döven kavim fertleri, Hz. İbrahim Aleyhisselâm'ı ateşte yakmak isteyen Nemrut, Hz. Lût Aleyhisselâm'a en çirkin ve sapık tekliflerle karşı koyan Sedum (Sodom) halkı, Mısır'da , doğan erkek çocuklarının tamamının öldürülmesini emreden Firavun, Hz. İsâ Aleyhisselâm'ın gerçek bağlılarına karşı dayak, hapis, kırbaç, arenalarda aslanlara parçalatma, gladyatörlere öldürtme terörünü estiren“Putperest Roma” yöneticileri, “Lâ ilâhe illallah, Muhammedun Resûlullah” diye iman eden mü'minleri, kızgın kumlara yatırıp, göğüsleri üstüne kayalar koyup ezen, güçsüz bedenleri mızraklarla delik deşik eden Kureyş câhilleri, kendi toplumlarında en koyu ve acımasız bir “Fitne” utancını ve “Zulüm” lekesini tarih sayfalarına yazdılar. Tüylerimizi diken diken eden bu olaylar, işlendikleri tarihlerde kalsaydı, tekrar tekrar ortaya çıkıp, zamanlar boyunca en korkunç görüntülerle insanlığa dehşet saçmasaydı, bugün yeryüzünde “Anarşi ve Terör” olayı, “Fitne” belâsı diye bir “Sosyo-Psikolojik” illet olmayacaktı.. Bugün, 2004 yılının şu ilk aylarında bile, “Anarşi ve Terör”, ferdî psikolojimizi, aile hayatımızı, çocuklarımızın eğitim, tahsil ve terbiye, bilgi, kültür ve olgunluk süreçlerini, en vahşî ve çağdaş (!) yöntemlerle tehdit etmektedir.
“Fitne” ler çoğalmıştır. Beşeriyet şaşkın, İslâm dünyası sarhoş, Türkiye baygındır.
Bu hâle nasıl düşürüldük? Ne zamandan beri böyleyiz?
Kanaatimce bu hâlimizin başlangıcı, ilk mikrop almaların veya “Gerileme Devri” nde alınmış mikropların faaliyete geçip, bünyemizi hastalıklı hâle getirmelerinin uğursuz tarihi olan 1839'a dayanır. Batı karşısında küçüldüğümüz “ TANZİMAT FERMANI” ile...
* Tarihî misyon ve şahsiyetimizden uzaklaşma, bu misyon ve şahsiyeti terketme (kimliksizlik- şahsiyetsizlik) devresine adım adım girdik. Adına “Batılılaşma – Garplılaşma – Asrîleşme” dedik. 2004'te, yani tam 165 yıl sonra geldiğimiz nokta, “Terör Tehdidi” ile başı belâlı, 1982' den bugüne “Terörle Mücâdele” için katrilyonlarca lira harcama yapmış, bir dönem, bunca zamandır baş belâmız enflâsyonun ana sebebi terör için yapılan harcamalardır. Batılılaşması, moda, çılgın müzik, içki, fuhuş, eroin – kokain – esrar, rüşvet, sûistimal, gazino kültürü, Spor-Toto, maç, fikirsizlik, Batı'yı taklit ve karışıklıktan ibaret bir cemiyet hâline düşürüldük.
* “Tanzimat Kafası”, Osmanlı' yı kendi öz toprağında mahkûm, kendi öz milletinde suçlu ilân etme hıyanetinin kafasıdır. İngiltere'detekriz edilmiş (mason locasına alınmış) 33 dereceli bir mason olan M. Reşid Paşa'nın temsil ettiği kafadır.
* Tanzimat, ciddiyet ve samimiyetten uzaklaşmaya ve kendi kendimize “Yabancılaşma” ya ilk adımdır.
Tanzimat (1839) yıllarında, bütün Avrupa ve dünya devletleri, kendi millî varlıklarını korumak, var olmak kavgasında, millî hâkimiyet, şahsiyet ve kuvvetlerini, birlik ve beraberliklerini sağlamlaştırmak gayretinde idiler.
Bütün “millî devletlere karşı” (hıristiyan olsun, olmasın) gizli protokollerin direktifleriyle, yıkma, çürütme, parçalama, bölme, zayıflatma hıncı ile çalışan Siyonist-Mason mahfilleri, Filistin'i ele geçirebilmek için de Osmanlı Devleti'nin “Memâlik-i Mahrusâ-i Şahâne” coğrafyasını parçalamak ve milleti zayıf düşürmek için akla-hayâle gelmeyen planlar, projeler, stratejiler, senaryolar ürettiler.Tanzimat Fermanı, bu oyunlara aldanıp, tuzağa düşürüldüğümüz, hazin bir çöküşün belgesidir.
* “Osmanlı Devleti'nin bütün tebaası eşittir!..” diyerek Batılılara yaranacağımızı zannettik.. Heyhaaat ki, umulan olmadı. Ermenitoprak istedi. Rum Bizans'ı diriltme hayâline kapıldı. Yahudîler, Filistin'e göz koydular. Eşitlik, ters eşitsizliğe döndü. Azınlık, çoğunluğa tahakküme (hükmetmeğe) kalkıştı. Mason Locaları, Sabataistler, Anarşistler, Teröristler zil takıp oynamaya başladılar. İçerideki hainlerle “ittifak” kuran düşmanlar, anarşi, terör, tedhiş ve fitne ateşini körüklediler. Makedonya komitacılığı, Jön Türkler, Dönmeler, Asrîler (çağdaş ilericiler), vurguncular, hırsızlar, sabotajcılar bu düşmanların tetikçiliğini üstlendiler. “Anarşi ve Terör”,Sultan'ın arabasına bomba koyacak kadar pervasızca saldırılar düzenledi. Tevfik Fikret gibi şâirler, “Ermeni anarşistler”e övgüler dizdiler. Yaaa! İşte böyle sevgili okuyucularım...
Pekiyi bu oyun bitti mi?
Düşmanlar, oyunu “işgal” ile bitirmek istediler.
“Birinci Dünya Savaşı”, özel bir maksatla ve milletlerarası Siyonizm' in ve Masonizmin bir taktiği olarak başlatıldı. Hedef… hedef...Osmanlı'yı parçalamak, yıkmak, çökertmek, Filistin'i işgal... Arz-ı Mev'ûd'u gerçekleştirmek... “Yahudî Devleti” ni “Yahudî Şeriatı”üstünde kurmak...
Osmanlı yiğitleri, yedi cephede, yedi düvele karşı koydu. Savaşa hile ile sokulduğu hâlde, can verildi, vatan verilmedi. “Yahudî”güdümlü devletlerin politikaları ile yenilmiş sayıldık. Anadolu' nun işgali başladı. Müstevlî (istilâcı-işgalci) kuvvetlerin işgal harekâtı, tipik bir “Anarşi ve Terör” harekâtıdır. Bizim için büyük bir “Fitne” idi o günler...
“İstiklâl Cihadı” ile şahlandık. Vatan kurtarıldı. Lâkin oyunlar, stratejiler, senaryolar bitmedi. “İstiklâl Cihadı” sonrası dönem, çok titiz, derin ve ince bir dikkatle incelenmeye değer.
“Tek Parti – Tek Şef” dönemini, çok partili hayat takip etti. Bu tarihî devre içinde görünen ve tarihe geçen kişiler, hep merakımı çekmişlerdir. Bu devre içindeki bir yılda, 1948'de Filistin' de işgalci bir Siyonist Devlet (!) kurulup, tanınıyor. “ HER ŞEYE EL UZATAN TERÖR, BİZDEN ÇIKIYOR!” diye itirafta bulunan “Anarşist ve Terörist” bir hareket, “Devlet (!)” olarak dünya milletlerine sunuluyor. Theodor Herzl, (1887'de) şöyle demişti:
“Kuzey sınırlarımız, Kapadokya'daki (Orta Anadolu) dağlara kadar dayanır, Güney'de de Süveyş Kanalı'na...”
David Ben Gurion, (1948'de) şöyle dedi:
“Filistin'in bugünkü haritası, İngiliz Manda Yönetimi tarafından çizilmiştir. Yahudî halkının, gençlerimizin ve yetişkinlerimizin, yerine getirmeleri gereken bir başka haritası vardır: NİL'DEN, FIRAT'A KADAR...”
Yahudî-Siyonist Cumhurbaşkanı David Ben Gurion, İsrail'in kuruluşunu, dünyaya ilân ederken, yaptığı konuşmanın bir yerinde bakın neler söylemiş? Diyor ki:
“Görüldüğü gibi, Türkiye'nin de bir bölümünü içine alan kutsal toprakları ele geçirmek, Yahudîlerin bugün önem verdikleri kutsal amaçlarından birisidir. İsrâil ordusu, bu amaç için savaşmaktadır...”
Şimdi artık, çok açık ve net anlıyoruz ki, “Anarşi ve Terör”, dünyada trafik kazaları, grip salgını, kasırga ve tayfun gibi dışımızda, kendiliğinden oluşan, çaresiz kaldığımız, tabiî bir felâket değil; bütün dünya milletlerini ve devletlerini yıkıp, çökerterek yahut dejenere ederek (yozlaştırarak) kendi despotik yönetimi altında bir “Dünya Devleti” kurma deliliğine düşmüş İsrâil'in, vahşi, ilkel, fatanik ve saldırgan politikasının dışa ve eyleme yansıyan hâlidir.
Kesinlikle bilelim ki: “TÜRKİYE, TERÖR'ÜN HEDEF ÜLKESİ” dir. İsrâil var oldukça, “TÜRKİYE” de terör olacaktır. (Devam Edecek)