66 — NEMÂZIN VÂCIBLERI, SECDE-I SEHV
Fâtiha okumak, Fâtihadan sonra bir sûre veyâ âyet okumak, Fâtihayı ve zamm-ı
sûreyi farzların birinci ve ikinci rek’atlerinde, vâcib ve sünnetlerin her rek’atinde okumak,
secdeleri birbiri ardınca yapmak, ikinci rek’atde tesehhüd mikdârı oturmak,
son rek’atde otururken, (Ettehıyyâtü) okumak, rükü’da ve iki secdede ta’dîl-i erkân,
[ya’nî sübhânallah diyecek kadar hareketsiz durmak vâcib, dahâ çok durmak sünnetdir],
kavmede ve celsede tumânînet [sübhânallah diyecek kadar durmak], nemâz
sonunda esselâmü... demek, kunût düâsı okumak, imâmın, sabâh, Cum’a, bayram,
terâvîh, vitr nemâzlarında ve aksam ile yatsının ilk iki rek’atinde yüksek sesle okuması,
imâmın ve yalnız kılanın ögle ve ikindi farzlarında ve aksamın üçüncü, yatsının
üçüncü ve dördüncü rek’atlerinde hafîf sesle okumaları vâcibdir. (Bezzâziyye)de
diyor ki, (Hafîf sesle okuyanı bir iki kisinin isitmesi mekrûh olmaz. Sesli okumak,
çok kisinin isitmesi demekdir).
Nemâzın vâciblerinden birini bilerek yapmamak, nemâzı bozmaz. Fekat günâh
olur. Unutarak yapmıyan, (Secde-i sehv) eder. Farzın ilk iki rek’atinde, (Zamm-ı
sûre)yi unutan, üçüncü ve dördüncü rek’atlerde okuyup, sonra secde-i sehv yapar.
Kırâeti unutdugunu rükü’da hâtırlarsa, hemen kalkıp kırâeti ve sonra rükü’u yapar.
Bir farzı ve vâcibi, vaktinden önce veyâ sonra yapan da, secde-i sehv eder. Meselâ,
zamm-ı sûrenin bir parçasını rükü’da okuyana, ettehıyyâtüden sonra az birsey
okuyarak, üçüncü rek’ati gecikdirene, imâm yüksek sesle okuyacak yerde, hafîf
sesle okursa ve hafîf sesle okuyacak yerde yüksek sesle okursa, secde-i sehv yapmak
lâzım olur. Imâmın yüksek sesle okuması vâcib olan yerleri, yalnız kılanın yüksek
sesle de, hafîf sesle de, okumaları câizdir. Birkaç kerre secde-i sehv îcâb etse,
bir kerre yapmak yetisir. Imâm ile berâber, cemâ’at de secde-i sehv yapar. Cemâ’atden
biri hatâ yaparsa, secde-i sehv yapmaz. Cemâ’ate, birinci rek’atden sonra yetisen
kimse, imâm ile secde-i sehv yapdıkdan sonra, nemâzını temâmlar. Oturmagı
unutup, üçüncü rek’ate kalkarken hâtırlayan bir kimse, dizleri yerden ayrıldıkdan
sonra ise, oturmaz, secde-i sehv eder. Son rek’atde oturmayıp ayaga kalkarsa,
secde etmeden hâtırladı ise, hemen oturur ve oturmagı gecikdirdigi için, secde-
i sehv eder. Secdeye inince hâtırladı ise, farz nemâzı, nâfile sekline döner. Bir
rek’at dahâ kılıp, altıncı rek’ate oturarak temâmlar. Dördüncü rek’atde tesehhüd
mikdârı oturup, selâm vermeden besinciye kalkarsa, secdeye yatmadan hâtırladı
ise, oturup tesehhüdde okumadıklarını okuyup selâm verir ve secde-i sehv yapar.
Secdeye yatdı ise, altıncı rek’ati de temâmlayıp, secde-i sehv yapar. Farzı temâm
etmis olur. Iki rek’ati de nâfile olur. Fekat, bu iki rek’at, ögle, aksam ve yatsının
son sünneti yerine geçmez denildi. Çünki, sünnetlere tahrîme tekbîri ile baslanır.
Imâm secde-i sehv yaparken de, câmi’e gelip, uymak câizdir. Secde-i sehvi bile bi-
– 227 –
le yapmıyan veyâ nemâzın vâciblerinden birini, meselâ Fâtiha okumagı, bilerek terk
eden kimsenin, o nemâzı tekrâr kılması vâcib olur. Tekrâr kılmazsa, fâsık olur.
Cum’a ve bayram nemâzlarında, imâmın secde-i sehvi yapmaması iyi olur.
Secde-i sehv yapmak için, bir tarafa selâm verdikden sonra, iki secde yapıp oturur
ve nemâzı temâmlar. Iki tarafa selâm verdikden sonra veyâ hiç selâm vermeden
de, secde-i sehv yapmak câizdir.
Bir kimse, kaç rek’at kıldıgını unutsa, bu sasırması, ilk olarak basına geldi ise,
selâm verip nemâzı tekrâr kılmalıdır. Sasırmak âdeti ise, düsünüp, çok zan etdigine
göre kılar. Kuvvetli zan edemezse, az kıldıgını kabûl ederek temâmlar. Nemâzı
kıldıgında sübhe eden kimse, vakt çıkmadı ise, tekrâr kılar. Çıkdı ise kılmaz.
Kaç rek’at kıldıgını sasırıp, nemâz içinde düsünmesi, sonraki rüknün veyâ vâcibin,
bir rükn zemânı kadar gecikmesine sebeb olursa, bu arada, âyet ve tesbîh okusa
bile, secde-i sehv lâzım olur. Nemâzın içindeki farzlara (Rükn) denir. Bir âyet
okumak, rükü’ ve iki secde, son rek’atde oturmak, birer rükndür. Düsünmek, farzı
veyâ vâcibi gecikdirince, secde-i sehv lâzım oluyor. Meselâ, son rek’atde oturunca
düsünürse, selâm vermesi gecikirse, secde-i sehv lâzım olur. Fazla okudugu salevât
ve düâ, sünnet olarak degil, düsünce, dalgınlık sebebi ile oldugu vakt, vâcibin
gecikmesi suç oluyor. Baska bir nemâzı kılıp kılmadıgını veyâ dünyâ islerinden
herhangi birini düsünürse, bir rüknün gecikmesine sebeb olsa bile, secde-i sehv lâzım
olmaz. Nemâz bitdikden sonra, kaç rek’at kıldıgında sübhe ederse, buna vesvese
denir. Buna ehemmiyyet vermez. Nemâzdan sonra, bir âdil müslimân, yanlıs
kıldın derse, tekrâr kılması iyi olur. Iki âdil kimse söylerse, tekrâr kılması vâcib
olur. Âdil olmazsa, sözünü dinlemez. Imâm dogru, cemâ’at ise, yanlıs kıldık derse,
imâm kendine güveniyorsa veyâ bir sâhidi olursa, tekrâr kılınmaz.
Bir seyin vâcib veyâ bid’at olmasında sübhe edilse, bu seyi yapmak iyi olur. Bid’at
ile sünnet arasında sübhe olsa, yapmamak lâzım olur. [Madde 54’e bakınız!]
Iftitâh tekbîrini söyledi mi, abdesti var mı, elbisesi temiz mi, basına mesh etdi
mi sübhe ederse, ilk olarak sübhe etdi ise, nemâzı bozup tekrâr kılar. Abdest almaz.
Elbisesini yıkamaz. Her zemân sübhe ediyorsa, nemâzı bozmaz, temâmlar.
SALÂT-I VITR — (Mevkûfât)da diyor ki, (Imâm-ı a’zam “rahmetullahi aleyh”
Vitr nemâzı vâcibdir buyurdu. Iki imâm ise, sünnetdir dedi. [Mâlikî ve sâfi’î mezheblerinde
de sünnetdir.] Buna ezân ve ikâmet okunmaz. Üçüncü rek’atde rükü’a
egilmeden önce, her zemân, arabî bir düâ okumak vâcibdir. Vaktinde kılmıyanın
kazâ etmesi lâzımdır. Vitr diye niyyet de lâzımdır. Vitr nemâzı, üç rek’atdir.
Üçüncü rek’at bitince selâm verilir. Üç rek’atde de Fâtiha ve zamm-ı sûre okunur.
Üçüncü rek’atde, zamm-ı sûre okudukdan sonra, iki el, iki yana salıverilmeden, dogruca
kulaklara kaldırılarak (Allahü ekber) denir. Sonra eller, iki yana salıverilmeden,
dogruca baglanır. Hemen iki Kunût düâsını okumak vâcibdir. Bu (Kunût düâları)
nı bilmiyen kimse, üç kerre istigfâr okur. Meselâ (Allahüm-magfir lî) der. Yâhud
bir kerre (Rabbenâ âtinâ...) âyetini sonuna kadar okur. Vitr nemâzından
baska nemâzlarda Kunût düâsı okunmaz. Vitr nemâzı, yalnız Ramezânda cemâ’at
ile kılınır. Ramezânda yatsının farzını cemâ’at ile kılmıyanlar, toplanıp da,
Terâvîhi ve Vitri cemâ’at ile kılamazlar. Çünki, Terâvîh, yatsının cemâ’ati ile kılınır.
(Hindiyye)de diyor ki, (Farzı yalnız kılan, Terâvîhin cemâ’atine katılır. Kaçırdıgı
rek’atlerini temâmlar. Terâvîhi cemâ’at ile kılamıyan, farzı kıldıgı imâm ile
Vitri kılabilir. Vitri cemâ’at ile kıldıkdan sonra, baska câmi’e giden, imâm farzı kılıyorsa
farza, Terâvîhi kılıyorsa, buna niyyet ederek, imâma uyarsa, bir kavle göre
sahîh olur. Terâvîh kılındıgını anlarsa, farzı kılmamıs ise, bir kenârda farzı kılıp,
sonra imâma uyar. Imâm, rükü’a çabuk egilirse, (Sübhâneke)yi çabuk okuyup
veyâ yarıda bırakıp imâma rükü’da yetismelidir. Kunûtu unutan, rükü’dan sonra
okumaz. Nemâzın sonunda, secde-i sehv yapar. Imâm, Kunût okumazsa, cemâ’at
da okumaz. Sâfi’î imâm, sabâh nemâzında, rükü’dan kalkınca, Kunût okurken, bu-
– 228 –
na uymus olan Hanefî kimse, Kunût okumaz. Ayakda bekler. Vitr nemâzını gece
yarısından sonra kılmak çok sevâb ise de, uyanamayan, yatsının son sünnetinden
sonra, yatsı ile birlikde, erken kılmalıdır). Vitri yatsının farzından evvel kılmak sahîh
olmaz. Çünki, ikisi arasında tertîb, Imâm-ı a’zama göre vâcibdir. Unutarak evvel
kılan, Vitri iâde etmez. Iki imâma göre, Vitr yatsıya tâbi’dir. Yatsıdan evvel kılanın
i’âde etmesi lâzımdır.
SECDE-I TILÂVET — Kur’ân-ı kerîmde, ondört yerde, secde âyeti vardır. Bunlardan
birini okuyanın veyâ isitenin, ma’nâsını anlamasa da, bir secde yapması vâcibdir.
Baskasının okudugu yerde bulunan, fekat isitmiyen kimse, secde etmez. Secde
âyetini yazan, heceliyen, secde yapmaz. Tercemesini okuyan veyâ isiten, bunun
secde âyeti oldugunu anlarsa, secde yapar.
Nemâz kılması farz olan kimselerin, tilâvet secdesi isitince, secde yapmaları vâcib
olur. Bunun için, secde âyetini isiten cünübün ve serhosun da, abdest aldıkları
zemân secde etmeleri lâzımdır. Serhos, çok içmis, aklı gitmis ise, kendi okuyunca
da, isitince de, secde etmesi vâcib olmaz. Uyuyan ve bayılmıs veyâ deli okuyunca,
isitenlerin secde etmesi vâcib olur denildi. Fekat, bunların ve kusun okuması
ile secde edilmemesi dogrudur. Çünki, bunların okuması, hakîkî, dogru tilâvet, okumak
degildir. Hakîkî okumak demek, (Kur’ân-ı kerîm)i okumakda oldugunu anlıyarak
okumakdır. Çocuk, yapdıgını anlıyacak yasda ise, okuması ile, isitenlerin
secde etmesi lâzım olur. Dahâ küçük yasda ise lâzım olmaz. Delinin nemâz kılmaması
için altı nemâz vakti, oruc tutmaması için, gece ve gündüz bir ay, zekât vermemesi
için, bir yıl aralıksız deli olması lâzımdır. Fekat, zemânı ne olursa olsun,
deli iken okursa, secde lâzım olmaz. Aklı basında iken okursa secde lâzım olur. Daglardan,
çöllerden ve baska yerlerden aks edip, yansıyıp geri gelen sedâyı isitenlerin
ve kusdan isitenlerin secde etmesi vâcib olmaz. Secde âyeti hece hece okununca
ve yazılınca da secde yapılmaz. Kâfirin okudugunu isiten müslimânların secde
etmesi vâcib olur. (Dürr-ül-müntekâ)da diyor ki, (Insan sesi olması lâzımdır). Radyodan
isitilen sesin, insan sesi olmadıgı, hâfızın sesine benziyen, cansız âlet sesi oldugu,
ikinci kısmın elliikinci maddesinde bildirilmisdir. Bunun için, (El-fıkh-u alelmezâhib-
il erbe’a)da da diyor ki, (Fonografda [gramofonda, teybde ve radyoda]
okunan secde âyeti isitenin, tilâvet secdesi yapması vâcib olmaz.)
Tilâvet secdesi yapmak için, abdestli olarak, kıbleye karsı ayakda durup, elleri
kulaklara kaldırmadan (Allahü ekber) diyerek secdeye yatılır. Üç kerre (Sübhâne
rabbiyel-a’lâ) denir. Sonra (Allahü ekber) deyip ayaga kalkınca, secde-i tilâvet
temâm olur. Önce niyyet etmek lâzımdır. Niyyetsiz kabûl olmaz. Nemâzda
okuyunca, hemen ayrıca rükü’ veyâ bir secde yapıp ayaga kalkar. Okumasına
devâm eder. Secde âyetini okudukdan iki üç âyet sonra nemâzın rükü’una egilirse
ve tilâvet secdesine niyyet ederse, nemâzın rükü’ veyâ secdeleri, tilâvet secdesi
yerine geçer. Cemâ’at ile kılan ise, imâm secde âyeti okuyunca, imâmın okudugunu
isitmese de, imâmla birlikde, ayrıca bir rükü’ ve iki secde yapar. Cemâ’atin
rükü’da niyyet etmesi lâzımdır. Nemâz dısında, sonraya da bırakılabilir. Cünüb,
abdestsiz ve serhos olanın da temizlendikden sonra yapmaları lâzımdır. Hâid kadın
isitince, secde etmesi vâcib olmaz. Bir oturumda bir secde âyetini birkaç def’a
okuyan ve isiten, hepsi için bir secde eder. Muhammed aleyhisselâmın ism-i serîfini
söyleyince veyâ isitince, salevât okumak da böyledir. Bir meclisde iki secde âyeti
okunursa, iki secde lâzım olur. Nemâz kılarken, dısardan secde âyeti isiten, nemâzdan
sonra secde eder. Nemâz kılması harâm olan üç vaktde secde-i tilâvet yapmak
câiz degildir.
(Dürr-ül-muhtâr)da ve (Nûr-ül-îzâh)da secde-i tilâvet sonunda diyor ki,
(Imâm-ı Nesefî “rahmetullahi teâlâ aleyh” (Kâfî) kitâbında buyuruyor ki, bir kimse
hüzünden, sıkıntıdan kurtulmak için, Allahü teâlâya kalbinden yalvararak,
ondört secde âyetini [ezberden, ayakda] okuyup, herbirinden sonra, hemen yatıp
– 229 –
secde ederse, Allahü teâlâ, o kimseyi o derd ve belâdan korur). Son secdeden kalkınca,
ayakda ellerini ileri uzatır. Kendinin veyâ bütün müslimânların dünyâ ve dinlerine
gelen belâdan, sıkıntıdan kurtulmaları, korunmaları için düâ eder.
(Sükr secdesi) de, tilâvet secdesi gibidir. Kendisine ni’met gelen veyâ bir derdden
kurtulan kimsenin, Allahü teâlâ için secde-i sükr yapması müstehabdır. Secdede
önce, (Elhamdülillah) der. Sonra, secde tesbîhini okur. Nemâzdan sonra sükr
secdesi yapmak mekrûhdur. (Mektûbât-ı Ma’sûmiyye) birinci cild, 124. cü mektûbda
da yazılıdır. Câhillerin sünnet veyâ vâcib sanacagı mubâhları yapmak da, tahrîmen
mekrûhdur. (Bid’at) hâsıl olmasına sebeb olur.
(Redd-ül-muhtâr)da vitr nemâzını anlatırken diyor ki, (Inanması da, yapması
da farz olan emrlere (Farz) denir. Farz olduguna inanmıyan, kâfir olur. Yapmıyan,
tevbe etmezse, Cehennem azâbı çeker. Inanması farz olmayıp, vâcib olan, yapması
farz olan emrlere (Vâcib) denir. Vâcib olduguna inanmıyan kâfir olmaz. Vâcibi
yapmıyan da, tevbe etmezse, Cehennemde azâb çeker. Vâcibin, ibâdet olduguna,
yapılması lâzım olduguna inanmıyan kâfir olur. Çünki, vâcib oldugu, sözbirligi
ile ve zarûrî olarak bildirilmisdir. Kur’ân-ı kerîmde (Kat’î delîl) ile, ya’nî
açıkca bildirilmis ve sözbirligi ile anlasılmıs emrlere farz denir. Kur’ân-ı kerîmde
(Sübheli delîl) ile, ya’nî açık olmıyarak bildirilmis veyâ bir sahâbînin bildirmesi ile
anlasılmıs olan emrlere vâcib denir.
Ahkâm-ı islâmiyyeyi bildiren delîller, vesîkalar dörtdür: Sübûtü ve delâleti
kat’î olanlar. Açık anlasılan âyetler ve tevâtürle, ya’nî sözbirligi ile bildirilmis açıkca
anlasılan hadîsler böyledir. Ikincisi, sübûtü kat’î olup, delâleti zannî olanlar.
Açıkca anlasılamıyan âyetler böyledir. Üçüncüsü, sübûtü zannî, delâleti kat’î
olanlar. Bir sahâbînin bildirdigi açık hadîsler böyledir. Dördüncüsü, sübûtü de, delâleti
de zannîdir. Bir sahâbînin bildirdigi, açık anlasılamıyan hadîsler böyledir. Birincisi,
farz ile harâmları, ikincisi ve üçüncüsü, vâcib ile tahrîmen mekrûhu, dördüncüsü,
sünnet ile müstehabı ve tenzîhî mekrûhu bildirir. Bir sahâbînin haberini
veyâ kıyâsı te’vîlsiz red etmek (Bid’at)dir.)
Gelin nemâz kılalım, kalbden pası silelim,
Allaha yaklasılmaz, nemâz kılınmadıkca!
Nerde nemâz kılınır, günâhlar hep dökülür,
Insân, kâmil olamaz, nemâzı kılmadıkca!
Kur’ân-ı kerîmde Hak, nemâzı çok medh etdi,
dedi sevmem kisiyi, nemâzı kılmadıkca!
Bir hadîs-i serîfde: Îmânın alâmeti,
insanda belli olmaz, nemâzın kılmadıkca!
Bir nemâzı kılmamak, ekber-i kebâirdir,
tevbe ile afv olmaz, kazâsın kılmadıkca!
Nemâzı hafîf gören, îmândan çıkar hemân,
müslimân olamaz o, nemâzın kılmadıkca!
Nemâz kalbi temizler, kötülükden men’ eder,
münevver olamazsın, nemâzın kılmadıkca!
– 230 –
67 — NEMÂZI BOZAN SEYLER
Asagıdaki yazılar, (Dürr-ül-muhtâr)dan terceme edilmisdir:
Nemâzı bozan seylere, (Müfsidleri) denir. Ibâdetlerin fâsid ve bâtıl olması aynı
seydir ve bozulması demekdir. Mu’âmelâtda ise, aynı sey degildir. Nemâzın müfsidlerinden
otuzbir adedini asagıda bildiriyoruz:
1 — Konusmakdır. Bir kelime de nemâzı bozar. Bilerek, bilmiyerek, zorla,
unutarak söylemek, hep bozar. Yalnız, birinci oturusda, ikinci oturus sanarak
selâm söylemek, nemâzı bozmaz. Nemâzı iki rek’at sanarak veyâ ayakda (esselâmü)
derse, bozulur. Baskasının selâmına, her sûret ile cevâb söylemek bozar.
2 — Bogazından, özrsüz, öksürür gibi ses çıkarmak nemâzı bozar. Kendiliginden
olursa bozmaz. Okumagı kolaylasdırmak için yaparsa, zararı olmaz.
3 — Kur’ân-ı kerîmde ve hadîs-i serîfde bulunmıyan düâları okumak, bozar.
(Dürr-ül-muhtâr)da, (Selâm vermeden önce okunacak düâ arabî olmalıdır. Nemâzda
baska dil ile düâ etmek harâmdır) diyor. Ibni Âbidîn burada (Imâm-ı Ebû Yûsüf
ve Muhammed, arabîden baska dil ile kılınan nemâz sahîh olmaz, dediler. Imâm-ı a’zamın
“rahmetullahi aleyhim” da sonraki ictihâdı böyledir) buyurmakdadır.
4 — Ah, of gibi inlemek bozar.
5 — Uf diye sıkıntıyı bildirmek bozar.
6 — Agrı, üzüntü sebebi ile, sesle aglamak bozar. Sessiz gözyası ile veyâ Cenneti,
Cehennemi hâtırlayıp sesle aglarsa, bozulmaz. Hasta, elinde olmıyarak ah, of
der ve aglarsa bozulmaz.
7 — Aksırıp (Elhamdülillah) diyene (Yerhamükallah) demek bozar. Nemâzın
dısında hemen cevâb vermek üç kerre farz-ı kifâye, fazlası müstehabdır. [Rıyâdun-
nâsihîn.]
8 — Kötü habere (Innâ lillah ve...) demek bozar. Bunu, nemâz kılmıyorken söylemek,
sünnetdir.
9 — Allahü teâlânın ve Peygamberin “sallallahü aleyhi ve sellem” ismlerini isitince
(Celle celâlüh) ve (Sallallahü aleyhi ve sellem) demek bozar. Ismlerini nemâz
dısında söyleyince, isitince, yazınca bunları söylemek ve yazmak, birincisinde
vâcib, tekrârında müstehabdır.
10 — Imâmdan baskasının düâsına âmîn demek bozar. [Bunun için, imâm hoparlör
ile kıldırsa, (Veladdâllîn) dedigi zemân, (Âmîn) diyenlerin nemâzları bozulmak
tehlükesi vardır. Çünki, ho-parlörden çıkan ses, imâmın sesi degildir.
Elektrik te’sîri ile hâsıl olan, mıknâtis kuvvetlerinin titretdigi demir levhanın,
husûle getirdigi baska bir sesdir. Insanın sesinden meydâna gelen böyle seslerin,
çok benziyor, ayırd edilemiyor ise de, o insanın sesi olmadıgı, kitâbımızın ikinci kısmında,
elliikinci maddede uzun bildirilmisdir.] Imâm Fâtihayı bitirince, cemâ’atin
ve imâmın yüksek sesle âmîn demeleri mekrûhdur. Hafîf söylemelidir.
11 — Baskasının sözü ile yerini degisdirmek veyâ yanına gelene, onun sözü ile
yer açmak bozar. Fekat, biraz sonra, kendiliginden hareket ederse bozmaz.
12 — Imâmından baskasının yanlısını çıkarmak bozar.
13 — Az da olsa, unutarak da olsa, dısardan alarak yimek, içmek bozar. Dis arasında
kalmıs, nohuddan küçük seyi yutmak bozmaz. Orucu da bozmaz. Agzındaki
ufak bir seyi üç kerre çignemek veyâ eritip yutmak, nemâzı bozar.
14 — Kur’ân-ı kerîme veyâ kâgıda bakıp, ögrenerek okumak bozar. Çünki, baskasından
ögrenmek demekdir. Imâm-ı Muhammed ve Ebû Yûsüf, mekrûh olur,
dediler. Kitâblı kâfirlere benzemegi düsünmezse, mekrûh da olmaz dediler.
Bir yazıya, [birseye veyâ dıvardaki resmine] bakıp, anlamamak bozmaz. Anlayınca
mekrûh olur. Bakmayıp gözüne rastlarsa, mekrûh olmaz.
– 231 –
[Kâfirlerin âdetlerini yapmak, onlara benzemek niyyeti ile olmazsa ve harâm
veyâ kötü âdetler degilse, fâideli seyler ise, câiz olur. Onlar gibi yimek, içmek böyledir.
Onlara uymak için olur veyâ harâm veyâ fenâ seyler ise, harâm olur.
(Uyûn-ül besâir)de diyor ki, (Insan resmi veyâ heykeli yapıp, bu insanda ülûhiyyet
sıfatlarından birinin bulunduguna inanarak veyâ bunun kâfir oldugunu
bilerek, bunların karsısında, hurmet, ta’zim bildiren birsey söylese veyâ yapsa, meselâ
secde etse, yehûdîlerin ve nasârânın bagladıkları Zünnâr denilen kusagı ve onların
dinlerine mahsûs seyleri kullansa, kâfir olur. Kâfirlere mahsûs olan seyleri
harbde hîle olarak kullanırsa, kâfir olmaz). Canını, malını, rızkını kurtaracak kadar
kullanması özr olur. Dahâ fazlası küfr olur. Allahü teâlâya mahsûs olan sıfatlara
ülûhiyyet sıfatları denir. Akâid ve fıkh kitâblarının çogunda, meselâ (Dürer)in
nikâhdan önceki faslında diyor ki, (Bir kimse, kalbi îmân ile dolu oldugu hâlde, küfre
sebeb olan birseyi, zarûret olmadan, ya’nî istiyerek söylerse, kâfir olur. Kalbindeki
îmânın fâidesi olmaz. Çünki, bir kimsenin kâfir oldugu sözünden anlasılır. Küfre
sebeb olan seyi söyleyince, insanlar arasında da, Allahü teâlâ yanında da kâfir
olur). Is ve giyim ile hâsıl olan (Küfr-i hükmî)nin de böyle oldugu, (Serh-i mevâkıf)ın
altıncı mevkıf, üçüncü mersadında yazılıdır].
Kâfirlerin ibâdetlerini, ibâdet olarak yapmak, meselâ kiliselerinde çaldıkları org
gibi çalgıları ve çanları câmi’lerde çalmak ve islâmiyyetin kâfirlik alâmeti saydıgı
seyleri, zarûret, cebr olmadan kullanmak küfr olur. Îmânı giderir. [Ikinci kısmda,
72. ci maddenin sonuna bakınız!].
15 — Nemâzdan olmıyan fazla hareketler, nemâzı bozar. Rükü’u ve secdeleri
çok yapmak ve abdest almaga gitmek bozmaz. Akreb, yılan öldürmek gibi özrlü
çok hareketler de bozmaz. [Mekrûhların onyedincisine ve yirmialtıncısına bakınız!].
Bir elin hareketi üçden az olursa bozmaz. Iki el ile bir hareket de, bozar denildi.
Nemâz içindeki tekbîrlerde, elleri kulaklara kaldırmak bozmaz, mekrûhdur.
16 — Necs yerde durmak ve secde etmek bozar. Necs yere temiz sey sererse, bozmaz.
Giyilmis olan ayakkabı, elbise, insanın derisi demekdir. Palto ucunu pis yere
getirip secde edilemez. Paltoyu çıkarıp da sermelidir. [Necâset bulasmıs ayakkabı
ile cenâze nemâzı kılınmaz.]
17 — Bir rüknde, üç kerre sübhânallah diyecek kadar avret yeri açılırsa veyâ derisinde,
elbisesinde nemâzı bozacak kadar necâset olursa veyâ imâmın önüne geçerse
veyâ [aynı imâma uymus olan] kadınla bir hizâda olursa bozulur. Bunları kendi
yaparsa, derhâl bozulur. [Yetmisinci maddede cemâ’at ile nemâza bakınız!].
18 — Necs yere, renk, koku, nem geçiren sey serip üzerinde kılmak bozar. Geçirmezse,
bozmaz. Fazla toprak örtüp kılınca bozmaz.
19 — Özrsüz, gögsünü kıbleden çevirince hemen bozar. Yüzünü, baska uzvunu
çevirmek bozmaz, mekrûh olur. Elinde olmıyarak çevrilince, bir rükn devâm
ederse, bozar. Kıbleye karsı bir saf (bir buçuk metre) yürüyünce bozulmaz. Kıbleye
karsı degilse veyâ kıbleye karsı devâmlı olarak dahâ çok yürürse, bozulur. Bunun
için, yürüyerek nemâz kılmak câiz degildir.
20 — Öpülen veyâ sehvet ile tutulan kadının nemâzı bozulur.
21 — Kalbinden irtidâd edenin nemâzı bozulur. [Ya’nî, falanca sey olursa, falancanın
sözü dogru çıkar ve Kur’ân-ı kerîm (hâsâ) dogru olmaz, derse veyâ bir kız,
bir kâfirle evlenmege karâr verirse, hemen kâfir olurlar.] Ilerde kâfir olmaga
niyyet eden ve küfre sebeb olan seye inanan hemen mürted olur.
22 — Nemâzda iken, abdestini, guslünü bozacak birsey yapmak harâmdır. Son
rek’atde tesehhüd mikdârı oturmadan önce yaparsa, nemâzı hemen bozulur. Tesehhüd
mikdârı oturdukdan sonra yaparsa, nemâzı temâm olur. Tesehhüd mikdârı
oturmadan evvel, abdesti kendiliginden bozulursa, hemen gidip tâzeleyip, nemâzına
devâm edebilir ise de, basdan kılması efdaldir. [Tekrâr bozulursa veyâ ab-
– 232 –
dest almak güç olursa, nemâza dururken mâlikî mezhebini taklîd eder. Mâlikî mezhebinde,
hastaların, ihtiyârların nemâzları bozulmaz.] Tesehhüd mikdârı oturdukdan
sonra kendiliginden bozulursa, hemen abdest alıp vâcib olan selâmı verirse,
yâhud abdest almayıp, nemâzı bozan birsey yaparsa, meselâ selâm verirse, nemâzı
temâm olur.
23 — Bir rüknü terk eden, bu rüknü nemâz içinde îfâ etmezse, bozulur.
24 — Imâm bir rükne baslamadan önce, bu rükne baslayıp bitirenin bozulur. Fekat,
imâm sonradan, o rükne baslayıp berâber bitirirlerse veyâ imâm baslamadan,
o vaz geçip, imâm, bu rükne baslayınca, bu rüknü tekrâr imâmla birlikde yaparsa,
bozulmaz ise de, mekrûh olur. Imâm bir rüknü bitirdikden sonra, bu rükne baslıyanın
nemâzı kabûl olur.
25 — Imâma birinci rek’atde yetisemiyen kimseye (Mesbûk) denir. Mesbûk, tesehhüd
mikdârı oturup, imâm selâm vermeden, ayaga kalkdıkdan ve kaçırdıgı
rek’atin secdesini yapdıkdan sonra, imâmın secde-i sehv yapdıgını görerek, imâmla
birlikde secde-i sehv yaparsa, nemâzı bozulur. Imâma uymayıp, nemâzını temâmladıkdan
sonra, secde-i sehvi kendi yapar. Ayaga kalkmıs, fekat secde yapmamıs
ise, oturup imâm ile secde-i sehv yapması vâcib olur.
26 — Secdeyi unutan kimse, rükü’da veyâ secdede hâtırlarsa, rükü’dan hemen,
secdeden ise, oturdukdan sonra o secdeyi yapar ve rükü’ ve secdeyi i’âde eder.
Sonra secde-i sehv yapar. Yâhud, bu hâtırladıgı ve son oturusda hâtırladıgı secdeyi
son oturus arasında veyâ sonunda yapar ve tekrâr oturarak tehıyyâtı okur ve
secde-i sehv yapar. Tekrâr oturmazsa, nemâzı bozulur.
27 — Uyuyarak kıldıgı rüknü tekrâr etmezse, bozulur.
28 — Nemâz içindeki tekbîrlerde (Allahü) derken, basdaki hemzeyi uzatırsa nemâz
bozulur. Nemâza dururken uzatırsa, nemâza baslaması sahîh olmaz.
29 — Tegannî ile okumak, ma’nâyı bozarsa, nemâzı da bozar. Tegannî, mûsikî
perdelerine uymak için harekeleri uzatmak demekdir. Meselâ, (Elhamdû lîllahî râbbil)
diye uzatmak, ma’nâyı bozuyor. Bunun gibi, müezzinlerin (Râbbenâlekelhâmd)
demeleri de bozuyor. Çünki, Râb, üvey baba demek olup, (Allahımıza hamd ederiz!)
yerine (Üvey babamıza hamd ederiz!) oluyor. Ma’nâ degismezse, nemâz
bozulmaz. Fekat elif, vav, yâ sadâlı harflerini çok uzatırsa, ma’nâ degismese de, nemâz
bozulur. Görülüyor ki, tegannî, kelimenin ma’nâsını degisdirmezse ve harfler,
iki harf kadar uzamazsa, yalnız sesi güzellesdirip kırâeti süslerse, câiz olur. Hattâ,
nemâz içinde de, nemâz dısında da, müstehab olur.
Ebüssü’ûd efendi fetvâsında diyor ki, (Imâm, amel-i kesîr oluncıya kadar tegannî
ederse, yâhud üç harf ziyâde ederse, nemâzı fâsid olur. Tegannî, ırlamakdır, sesini
hançeresinde terdîd edip, ya’nî tekrârlayıp dürlü sesler çıkarmakdır).
30 — Zellet-ül-kâri (yanlıs okumak) bozar. Hatâ, dört seklde olabilir: Birinci
sekl i’râbda hatâdır. Ya’nî harekelerde ve sükûnde olabilir. Meselâ seddeyi hafîf
okur veyâ medleri [uzunları] kısa okur veyâ bunların aksini yapar.
Ikinci seklde, harflerde olur: Harfin yerini degisdirir veyâ harf ilâve eder, yâhud
azaltır. Veyâhud harfi ileri geri alır.
Üçüncü hatâ, kelimelerde ve cümlelerde olur. Nihâyet, vakf ve vaslde hatâ
olur. Ya’nî duracak yerde durmaz, geçer. Geçecek yerde durur. Bu dördüncü
sekl hatâda, ma’nâ degisse de, bozulmaz.
Ilk üç seklde, ma’nâyı degisdirip, küfre sebeb olacak ma’nâ hâsıl olursa, nemâzı
bozar. Yalnız, cümlenin yerini degisdirdigi zemân, arada durursa, bozmaz. Hâsıl
olan ma’nâ küfre sebeb olmazsa, Kur’ân-ı kerîmde benzeri yoksa, nemâz yine
bozulur. Gurâb yerine gubâr demek ve Rabbinnâs yerine Rabinâs demek ve zallelnâ
yerine zalelnâ demek ve emmâretün yerine emâretün demek ve (amile sâlihan
ve kefere fe lehüm ecrühüm) diyerek (ve kefere) kelimesini eklemek ve me-
– 233 –
sânî yerine mesânîne demek ve essırâtallezîne demek ve bir kavle göre, iyyâ kena’büdü
demek [ya’nî bir kelimeyi ayırıp, ikinci kelimeye birlesdirmek], [ve mâ halekazzekere]
derken [ve]yi unutmak, hepsi bozar. Ma’nâsız olur ve Kur’ân-ı kerîmde
benzeri bulunmazsa, yine bozar. [Serâir] yerine, serâil demek ve [halaknâ]
yerine, laknâ demek ve [ce’alnâ] yerine alnâ demek gibi. Benzeri bulunursa da,
ma’nâ baska ise, imâm-ı Ebû Yûsüf bozulmaz dedi. Tarafeyn [ya’nî, Imâm-ı a’zam
ile imâm-ı Muhammed] ise, bozulur dedi. Fetvâ da böyledir. Benzeri bulunmaz,
ma’nâsı degismezse, aksini söylediler. Fetvâ, Tarafeynin sözünedir. Meselâ, ihdinelsırâta
deyince ve Rabilâlemin ve iyâke deyince ve [yâ mâlik] yerine [yâ mâli]
deyince, [teâlâ ceddü Rabbinâ] derken [teâl] deyince bozulmaz. [Ehad yerine
ehat deyince bozulur (Bezzâziyye).]
Sonradan gelen âlimler, i’râb hatâsı, hiçbir zemân bozmaz dedi. Birincisi ihtiyât,
ikincisi ruhsat yoludur.
Bir harfi, baska harf okumakda, harfler çok farklı ise, bozar. Meselâ, sat yerine
ta söylemek, sâlihât yerine tâlihât okumak gibi. Harflerin farkı az ise, çok
âlimler, ma’nâ degisirse, eger bilerek okudu ise, bozulur. Agzından kaçdı ise, bozulmaz
dediler. Dat yerine zı demek, sin yerine sat, te yerine tı demek gibi. Fetvâ
böyle ise de, ihtiyâtlı olmak lâzımdır. Dâllîn yerine zâllîn okumak böyledir. [Dahâ
fazla bilgi için (Cemâ’at ile nemâz)a bakınız!].
Kelime ilâve edince, ma’nâ degismez ve bu kelime Kur’ân-ı kerîmde bulunursa,
bozulmaz. Meselâ, (ve bilvâlideyni ihsânen ve berren) gibi. Bu kelime,
Kur’ân-ı kerîmde bulunmazsa da, bozulmaz. Meselâ (ve nahlün ve tüffâhun ve
rumman) gibi. Fekat, Ebû Yûsüf “rahmetullahi teâlâ aleyh” bozulur dedi.
Kelime unutulunca, ma’nâ degismezse, bozulmaz. Meselâ (ve cezâü seyyietin
seyyietün mislühâ) derken, seyyietün demezse, bozulmaz. Ma’nâ degisirse, bozulur.
Meselâ (lâ yü’minûn) derken, lâ demezse bozulur.
Harfin kendini veyâ yerini degisdirince, ma’nâ degismezse, Kur’ân-ı kerîmde
benzeri varsa, bozulmaz. Meselâ innelmüslimîne yerine, innelmüslimûne derse bozulmaz.
Benzeri yoksa, iki imâm bozulmaz dedi. Meselâ, kavvâmîne yerine kayyâmîne
deyince bozulmaz. Ma’nâ degisirse, iki imâm bozulur dedi. Imâm-ı Ebû Yûsüf,
benzeri yoksa, bozulur dedi. Eshâbessaîr yerine, eshâbessaîr deyince, bozulur.
Infeceret yerine, inferecet ve evvâb yerine eyyâb deyince, bozulmaz dedi.
Kelimeyi tekrârlayınca ma’nâ degisirse, bozulur. Rabbi Rabbil’âlemîn, mâliki
mâliki yevmiddîn deyince bozulur. Fekat, ma’nânın degisdigini bilmezse veyâ
agzından kaçarsa veyâ harfi dogru okumak için tekrâr ederse, bozulmaz.
Kelimeyi degisdirince, ma’nâ bozulursa, Kur’ân-ı kerîmde benzeri bulunsa da
bozar. Ma’nâ degismezse, bozmaz.
Ahmed ibni Kemâl pâsanın “rahmetullahi teâlâ aleyh” Kur’ân-ı kerîmin secâvendleri
[ya’nî durakları] için yazdıgı si’r asagıdadır:
cim : Câiz geçmek ondan, hem revâ,
durmak fekat, evlâdır sana!
ze : Câiz, onda dahî durdular,
geçmegi, dahâ iyi gördüler.
tı : Mutlaka durmak nisânıdır,
nerde görsen, orda hemen dur!
sat : Durmakda ruhsat var dediler,
nefes almaga izn verdiler.
mim : Lâzım durmak burada elbet
geçmede, küfrden korkulur pek!
– 234 –
lâ : Durulmaz! demekdir her yerde,
durma hiç! alma hem nefes de!
Bu tertîble oku, itmâm et!
sevâbın cümleye ihsân et!
[Ayn harfi, rükü’ demekdir. Ömer Fârûkun “radıyallahü anh” nemâz kıldırırken,
ayakda okumayı bitirip, rükü’a egildigini gösterir. Ayn isâreti, hep âyetlerin
sonunda bulunmakdadır. Lâ bulunan yerde durulursa, evvelki kelime ile birlikde
tekrâr okunur. Âyet-i kerîme sonunda durunca, tekrâr edilmez. Ikinci kısmda birinci
maddeye bakınız!]
31 — Tertîb sâhibi olan kimsenin, önce kılmadıgı nemâzı hâtırlaması, nemâzı
bozar. [Fazla bilgi için, yetmisdördüncü maddenin bas tarafına bakınız!].
Kırda ve büyük veyâ küçük câmi’lerin her yerinde, nemâz kılanın önünden, yakın
olsun, uzak olsun kadın veyâ erkek veyâ köpek geçerse, nemâzı hiç bozulmaz.
Kırda ve büyük câmi’de ayaklar ile secde yeri arasından, küçük mescidde ve odada
ise, ayakları ile kıble dıvarı arasından geçen, günâha girer. Kıble dıvarı ile arka
dıvarı arası yirmi metreden az olan mescide, küçük denir. Sed, sedir gibi yüksek
seyler üzerinde kılanın, önünden, asagıdan geçen, bası nemâz kılanın ayaklarından
yukarı olursa günâha girer.
Önünden kimse geçebilecek yerlerde, nemâz kılarken, imâm veyâ yalnız kılanın
sol kası hizâsına, yarım metreden uzun bir çubuk dikmesi sünnetdir. Çubugu
yere dikemezse, secde yerinden kıbleye dogru uzatmak veyâ çizgi çizmek de olur.
Geçene, isâretle, yüksek okumakla mâni’ olmak câiz ise de, mâni’ olmamak iyidir.
(Halebî-yi kebîr)de diyor ki, (Disleri arasından akan kanı yutarsa, agız dolusu
olmadıkça, nemâzı bozulmaz.) Agız dolusu yutsa da abdesti bozmaz.
Cemâ’atde kadın bulunması, 249 ve 250. ci sahîfelerde yazılıdır. Fâsid olan
farzı iâde etmek farzdır. Tahrîmî mekrûh bulunan her nemâzı ve fâsid olan sünnet
ve nâfile nemâzları iâde etmek vâcibdir. Ikiyüzyetmisüçüncü sahîfeye bakınız!
Mâl-ü mülke olma magrûr, deme var mı ben gibi?
Bir muhâlif yel eser, savurur harman gibi!
Bu yasa erisdin ne amel kıldın?
Ömrün gelip geçdi, pismân mı oldun?
Simdi huzûruma ne yüzle geldin,
derse Allah, sen ne cevâb verirsin?
Iki yol gösterdim, hem akl verdim,
bir yolu seçmekde, serbest bırakdım.
Dînin emrlerini terk edip, nefsine uydun,
derse Allah, sen ne cevâb verirsin?
Soguk, sıcak dedin, abdest almadın,
dünyâya daldın, nemâz kılmadın.
Cenâbet gezip, gusl etmedin,
derse Allah, sen ne cevâb verirsin?
Niçin, abdest alıp, kılmadın nemâz,
yalvarıp Hâlıka, etmedin niyâz?
Gusl abdesti almak lâzım kıs ve yaz,
derse Allah, sen ne cevâb verirsin?
– 235 –