03 Eylül 2013

TAM İLMİHAL'DEN....NEMAZ'IN MEKRUHLARI

68 — NEMÂZIN MEKRÛHLARI
Asagıdaki bilgilerin çogu, (Dürr-ül-muhtâr)dan ve bunun serhi olan (Redd-ülmuhtâr)dan terceme edilmisdir:
Nemâzın mekrûhları iki dürlüdür: Yalnız mekrûh denildigi zemân (Tahrîmen mekrûh) demekdir ki, delîlinden zan ile anlasılan yasaklardır. Yasak olmasına bir delîl, sened bulunmayıp, yapılmaması iyi olan seye (Tenzîhen mekrûh) denir.Nemâz içindeki vâcibleri, [ve müekked sünnetleri] yapmamak (Tahrîmen), [müekked olmıyan sünnetleri] yapmamak (Tenzîhen) mekrûhdur. Tenzîhî mekrûh halâle,tahrîmî mekrûh harâma yakındır. Mekrûh olarak kılınan nemâz sahîh olursada kabûl olmaz. Ya’nî, va’d edilen sevâba kavusulamaz. Ikiyüzotuzbes sonuna bakınız! 
Nemâzın mekrûhlarından kırkbesini asagıda bildirecegiz:
1 — Elbiseyi giymeyip, omuzlarına alarak kılmak mekrûhdur. Ceketin ve paltonun önünü kapalı veyâ açık bulundurmak mekrûh degildir.
2 — Secdeye inerken etekleri, [pantalon] paçalarını kaldırmak mekrûhdur.
3 — Antârinin etekleri, kolları sıgalı olarak nemâza durmak mekrûhdur. Abdest alıp, imâma yetismek için acele edenin, kolları sıgalı kalmıs ise, nemâzda iken yavas yavas indirmesi lâzımdır. Nitekim nemâzda baslıgı düsenin basına koyması efdaldir. [Görülüyor ki, dirsege kadar kısa kol ile, atlet gömlegi ile ve dizden asagı
olan kısa pantalon ile nemâza durmak mekrûhdur. Uzun kolu yukarı sıgalı gömlekle mekrûh olup, kısa kollu ile kılmak mekrûh olmaz demek dogru degildir.Çünki, bütün kitâblar, kolu veyâ etegi yukarı kaldırılmıs diyor. Etek sıganmaz, kaldırılıp bacak açılır. (Ni’met-i islâm) kitâbında, mekrûhların onbirincisinde (Erkegin
kolu açık nemâza durması mekrûhdur) diyor. Kolları açık nemâz kılmanın mekrûh oldugu, (Ma’rifetnâme)nin ikiyüzaltmıssekizinci sahîfesinde de yazılıdır.]Dirsekden yukarı olursa, zararı dahâ çokdur. Nemâzda kolunu, paçasını yukarıya sıgarsa, nemâzı bozulur.
4 — Abes, ya’nî fâidesiz hareketler. Meselâ elbisesi ile oynamak, mekrûhdur. Nemâzda fâideli hareketin, meselâ, eli ile, alnındaki teri silmenin zararı olmaz. Pantalon,antâri ete yapısınca, avret mahallinin sekli belli olmasın diye, bunları etden ayırmak mekrûh olmaz. Tozunu silmek mekrûhdur. Nemâzda abes hareket ve kabristânda sesle gülmek, hadîs-i serîf ile men’ edilmisdir. Kasınmak abes degil ise de,bir rüknde, eli üç kerre kaldırırsa, nemâzı bozulur.
5 — Is elbisesi ile ve büyüklerin yanına çıkamıyacak elbise ile ve fenâ kokulu elbise ve çorap ile kılmak mekrûhdur. Baska elbisesi yoksa, mekrûh olmaz. [Parası varsa, alması lâzımdır.] Pijama, antâri gibi gecelikle kılmak mekrûh degildir.
6 — Agızda, kırâete mâni’ olmıyacak birsey bulundurmak mekrûhdur. Mâni’olursa, nemâz bozulur.
7 — Bası açık kılmak. Nemâzda bası örtmege ehemmiyyet vermedigi için açık kılarsa, mekrûh olur. Nemâza ehemmiyyet vermedigi için açarsa, kâfir olur. Kesel,bir isi, istemedigi için yapmamakdır. Acz, isteyip de, gücü yetmedigi için yapmamakdır.Baslıgı düserse, az hareketle örtmek efdaldir. Kendini küçük göstermesi
için bası açık kılmak zarâr vermez ise de, yine örtmesi efdaldir. Harâreti teskîn ve râhatlık için açmak da mekrûhdur. [Nemâzda bası hiç olmazsa, herhangi bir renkde olan takke ile örtmelidir. Siyâh takke, yehûdîlerin havra kıyâfetidir sözü,din kitâblarında yokdur. Siyâh baslık sünnetdir. Altmısdördüncü ve ikinci kısmda otuz sekizinci maddelere bakınız!].[Resûlullah ve Eshâb-ı kirâm, nemâzlarını na’lın-ı serîfleri ile kılardı. Na’lın, altı deri olan ayakkabı demekdir. (Tergîb-us-salât)da diyor ki, (Çıplak ayakla nemâzda oturan adamın, sag elini geriye uzatarak, ayagının altını örtmesi lâzımdır denildi. Çünki, her zemân, çıplak ayagının altını mü’minlere göstermek edebsizlik olur. Nemâz içinde ise, dahâ çirkin olur. Ba’zı âlimler de, nemâz arasında, eli ile çıplak ayagını örtmemelidir. Çünki, nemâzda otururken elleri uyluklar üzerine koymak sünnetdir. Arkada olanın da kendi kucagına bakması sünnetdir. Her ikisi sünnete göre oturunca, edebsizlik olmaz dedi). Görülüyor ki, otururken eli ile ayagını örtmemeli diyen âlimlere göre de, ayagın açık olması edebsizlikdir. Ancak, otururken, eli uyluklardan ayırmak mekrûh oldugundan, ayagın açık olması mekrûhlugunu gidermek için, ikinci bir mekrûh islememelidir. Arkadaki kucagına bakarsa, edebsizlikden kurtulur demislerdir. (Halebî-i kebîr)de yazıldıgı gibi, ayakda, rükü’da, secdelerde ve otururken, elleri sünnet oldugu gibi koymamak mekrûhdur.(Merâkıl-felâh)da, nemâzın mekrûhlarına baslarken, (Halebî)de de mekrûhların  sonunda (Vâcibi ve sünneti terk etmek mekrûhdur. Bunun için, erkeklerin secdede, çıplak ayagını örtmesi mekrûh olur) demesi de, bu sebebdendir.(Behcet-ül-fetâvâ) her fetvâsında, fıkh kitâblarından delîl gösterdigi hâlde, buradaki yanlıs fetvâsına gösterememis, delîl yerini açık bırakmısdır. Ibni Âbidîn nemâzın
mekrûhları sonunda buyuruyor ki, (Nemâzı, na’lın veyâ mest ile kılmak, çıplak ayakla kılmakdan efdaldir. Böylece, yehûdîlere uyulmamıs olur. Hadîs-i serîfde,(Yehûdîlere benzememek için nemâzları, na’lın ile kılınız) buyuruldu. Resûlullah ve Eshâb-ı kirâm, sokakda giydikleri na’lın ile kılarlardı. Na’lınları temiz idi ve Mescid-i nebî kum döseli idi. Kirli na’lınla girilmezdi). Necâset bulasmıs ayakkabı ile mescide girilmez. Çorab giyerek bu sünnet yerine getirilir. Çorabı da pis olan veyâ hiç olmayan, nemâzı topuk kemiklerine kadar uzun antâri ile kılması iyi olur. Ayaklar örtülü kılınan nemâzın çok sevâb oldugu (Halebî), (Berîka) ve (Hadîka) kitâblarında da yazılıdır.Müslimân olmıyanlar, kiliselerinde bası açık, ayagı çıplak tapınıyor, onlar gibi, medenî ibâdet etmeli diyerek, bası açık, ayagı çıplak kılmak, yüksege secde etmek ve emri altında olanları böyle kılmaga zorlamak câiz degildir. Ibâdetlerde, kâfirlere benzemek mekrûhdur. Islâmiyyetin istedigi sekli begenmiyen ise, kâfir olur].
8 — Küçük ve büyük abdesti sıkısdırırken ve yel zorlarken nemâza durmak mekrûhdur.Nemâz arasında zorlarsa, nemâzı bozmalıdır. Bozmaz ise, günâha girer. Cemâ’ati kaçırsa da, bozması efdal olur. Kerâhetle kılmakdan ise, cemâ’at sünnetini kaçırmak evlâdır. Nemâz vaktini veyâ cenâze nemâzını kaçırmamak için, mekrûh olmaz.
9 — Erkeklerin saçını enseye topuz yapıp veyâ basın etrafına sarıp veyâ tepeye toplayarak etrafını iple baglayıp nemâza durmaları mekrûhdur. Bunları nemâzda yaparsa, nemâz bozulur. Mekkede, ihrâm içinde iken, nemâz bas açık kılınır.
10 — Nemâzda, secde yerinden tası, topragı eli ile süpürmek mekrûhdur. Secdeyi güçlesdiriyorsa, bir hareket ile, câiz olursa da, nemâzdan önce temizlemelidir.
11 — Câmi’de, nemâz için safa girerken, nemâza dururken ve nemâz içinde parmakları
bükerek çıtırdatmak, iki elin parmaklarını birbiri arasına sokup çıtırdatmak
mekrûhdur. Nemâza hâzırlanmadan önce, zarûret olursa, mekrûh olmaz.
12 — Nemâzda, elini bögrüne koymak mekrûhdur. Iki elin parmaklarını birbirleri
arasına koymak da, nemâzda ve va’zda, mevlidde ve mescidde tahrîmen, baska
yerlerde tenzîhen mekrûhdur.
13 — Basını, yüzünü etrâfa çevirmek mekrûhdur. Gözleri ile etrâfa bakmak, tenzîhen
mekrûhdur. Gögsü çevirince, nemâz bozulur.
14 — Tesehhüdlerde, köpek gibi oturmak, ya’nî kaba eti üzerine oturup, uyluklarını
dikip, dizlerini gögsüne degdirip, iki elini yere koymak mekrûhdur.
15 — Secdede, erkeklerin kollarını yere dösemesi mekrûhdur. Kadınlar ise, kollarını
yere yaymalıdır.
16 — Insanın yüzüne karsı kılmak mekrûhdur. Insan uzakda dahî olsa, mekrûh
– 237 –
olur. Arada, nemâz kılana sırtı dönük biri bulunursa, mekrûh olmaz.
17 — Selâma eli ile, bası ile cevâb vermek mekrûhdur. Süâle bası ile, eli ile cevâb
vermesi mekrûh degildir. Meselâ, kaç rek’at kıldınız diyene, parmagı ile cevâb
vermesi gibi. Baskasının sözü ile, hemen yerini degisdirir veyâ öndeki safa geçerse,
nemâzı bozulur. [Nemâzın müfsidlerinden onbirincisini okuyunuz!].
18 — (Tergîb-üs-salât)da diyor ki, (Nemâzda ve nemâz hâricinde agzını açarak
esnemek mekrûhdur. Alt dudagını dislerin arasına sıkısdırmalıdır). Kendini tutamazsa,
ayakda sag elin, diger rüknlerde ve nemâz hâricinde sol elin dısı ile, agzını
örtmelidir. Zarûretsiz esnemek seytândandır. Peygamberler esnemezlerdi.
19 — Nemâzda gözleri yummak tenzîhen mekrûhdur. Zihni dagılmasın diye yumarsa,
mekrûh olmaz.
20 — Imâmın mihrâb içinde durması mekrûhdur. Kıble dıvarı içinde bulunan
oyuk kısma, mihrâb denir. Ayakları, mihrâbın dısında olunca, mihrâb içine secde
etmesi mekrûh olmaz. Insan, ayaklarının basdıgı yerde kabûl edilir. Çünki papaslar,
ayrı bir odada durarak, ibâdet yapdırır. Câmi’lerde birinci cemâ’atin imâmı mihrâbda
kıldırmazsa, mekrûh olur.
21 — Imâmın yalnız basına, cemâ’atden bir zrâ’ [yarım metre] yüksekde durması,
tenzîhen mekrûhdur. Papaslara benzememek için men’ edilmisdir.
22 — Imâmın yalnız basına, asagıda durması da tenzîhen mekrûhdur.
23 — Öndeki safda bos yer varken, arkasındaki safda durmak ve safda yer
yok iken, saf arkasında yalnız durmak mekrûhdur. Safda yer olmayınca, yalnız basına
durmayıp, rükü’a kadar, birini bekler. Kimse gelmezse, öndeki safa sıkısır. Öndeki
safa sıgmazsa, güvendigi birini arkaya, yanına çeker. Güvendigi kimse yoksa,
yalnız durur.
24 — Üzerinde sûret, ya’nî canlı resmi [insan veyâ hayvan resmi] bulunan elbise
ile kılmak tahrîmen mekrûhdur. Cansız resmleri bulunursa, mekrûh olmaz. Ister
hurmet edilmek için, ister hakâret edilmek için olsun, ister büyük olsun, ister
küçük olsun, canlı resmi [ve heykel] yapmak harâmdır. (Mekâtîb-i serîfe)de, altmıs
ve seksenbesinci mektûblara bakınız! 85. ci mektûbun tercemesi kitâbımızın
ikinci kısm 72.ci maddesinde mevcûddur.
[(Hadîka)da, el âfetlerinde diyor ki, (Nemâzda giymese de, üzerinde canlı resmi
bulunan elbise giymek her zemân mekrûhdur. Üzeri örtülü resm bulundurmak
câizdir). Nüfus kâgıdı, vesîka, senedler ve baska lüzûmlu ihtiyâclar için, küçük resm
çekdirerek üzerleri örtülü olarak saklamanın câiz oldugu, buradan anlasılacagı gibi,
(Ibni Âbidîn) besinci cild, ikiyüzotuzsekizinci sahîfesindeki (Tenbîh)den de anlasılmakdadır.
(Zevâcir)in yirmialtıncı sahîfesindeki hadîs-i serîfde, (Elinize geçen
resmleri yırtınız, bozunuz!) buyuruldu. Düsmanlıga, fitneye sebeb olursa,
karısmamalıdır. Peygamberlerin, Eshâb-ı kirâmın ve din büyüklerinden hiçbirinin
resmi yokdur. Onların resmi diye, gazetelerde, filmlerde görülen resmler, hep uydurmadır.
Para kazanmak için, müslimânları aldatmak için yapıyorlar. Mubârek
zâtların resmlerini de yüksege asmak harâm oldugu gibi, bunları asagı yerlere koymak
da harâmdır. Avret yerleri örtülü olsun olmasın, her yere büyük veyâ küçük
canlı resmi yapmak harâm oldugu gibi, bunu yapmak için alınan para da harâmdır.
Putperestligi önlemek için harâm edilmisdir. Üzerinde canlı resmi bulunan elbiseyi
nemâz dısında da giymek mekrûh oldugu, Tahtâvînin (Imdâd) hâsiyesinde
de yazılıdır.
Seyyid Abdülhakîm efendi “kuddise sirruh”, bir mektûbunda diyor ki, (Üzerinde
canlı resmi bulunan mendil, para gibi seyleri kullanmak câizdir. Zîrâ böyle seyler
mühândırlar, muhakkardırlar, muhterem degildirler). (El-fıkh-u alel-mezâhibil-
erbe’a)nın üçüncü cildinde de böyle yazmakdadır. Ibni Hacer-i Hiytemî Mekkî
“rahmetullahi aleyh”, fetvâsında buyuruyor ki:
– 238 –
(Mendil gibi, para gibi seyler üzerinde canlı resmi bulunmasının zararı yokdur.
Çünki, canlı resmini, hurmet olunan yerlerde kullanmak câiz degildir, hurmet edilmiyen
seyler üzerinde câizdir). O hâlde, yerde ve yere serilen esyâda, yasdık,
sergi, mendil, para, mektûb pulları üzerinde ve ceb, çanta, dolab gibi kapalı yerlerde
ve elbisenin göbekden asagı kısmlarında bulunması câiz olup, göbekden yukarıda
bulunması, asılması harâmdır. Kadın resmlerini ve avret mahalli açık resmleri,
sehvetsiz de olsa, her yerde kullanmak ve bunlara sehvetle bakmak harâmdır.
(Hadîka) ikinci cild, altıyüzotuzüçüncü sahîfede diyor ki, (Üzerinde yazı, hattâ
bir harf bulunan kâgıdı, örtüyü, seccâdeyi yere koymak, yere sermek tahrîmen
mekrûhdur. Bunları her ne için olursa olsun kullanmak ve yere sermek, hakâret
etmek olur. Hakâret etmek için sermek veyâ kullanmak küfr olur. Dıvara yazmak,
yazıyı asmak câiz olur denildi). Buradan anlasılıyor ki, üzerinde Kâ’be, câmi’
resmi veyâ yazı bulunan seccâdeleri nemâz kılmak için yere sermek câiz degildir.
Bunları zînet için dıvara asmak câiz olur.
Görülüyor ki, islâm dîni, insanlarla alay edilmesine ve canlılara tapılmasına ve
gençlerin fuhsa sürüklenmesine, evlilerin basdan çıkarılmasına âlet olan insan resmlerini,
heykelleri harâm etmis, canlıların anatomik parçalarının ve bitkilerin ve her
çesid, fizik, kimyâ, astronomi, insâat resmlerini halâl etmis, serbest bırakmısdır.
Ilmde, teknikde lâzım olan resmlerin yapılmasını, bunlardan fâide elde etmegi emr
buyurmusdur. Islâm dîni, herseyde oldugu gibi, resmleri de, fâideli ve zararlı olmak
üzere ikiye ayırmıs, fâideli olanlarını emr, zararlı olanlarını yasak etmisdir.
O hâlde, kâfirlerin, müslimânlar resme günâh der, bu ise, gericilikdir demesi, körü
körüne bir iddiâ ve iftirâdır.]
25 — Canlı resmi, nemâz kılanın basında, önünde, sag ve sol hizâsında, dıvara
çizilmis veyâ beze, kâgıda yapılarak asılmıs veyâ konmus ise, mekrûhdur. Canlı seklinde
olmasa dahî, salîb, ya’nî haç resmi de canlı resmi gibidir. Çünki, hıristiyanlara
benzemek oluyor. Onlara benzemek niyyeti olmasa bile, onların yapdıgı kötü
seyleri ve kötü olmıyanları da, onlara benzemek niyyeti ile yapmak mekrûhdur.
[Fekat, böyle yerde ve içki, kumar, çalgı âletleri bulunan mahalde nemâz kılmanın
mekrûh oldugu ve buraya rahmet meleklerinin girmeyecegi ve burada yapılan
düânın kabûl olmıyacagı (Tergîb-üs-salât)da ve (Nisâbül-ahbâr)da yazılıdır. Çalgı
da dinlenen ve bakması harâm olan resmlerine de bakılan seyler, çalgı âleti gibidir.]
Canlı resmi, basılan, oturulan, dayanılan seyde ise, nemâzı mekrûh olmaz.
Resm, nemâz kılanın arkasındaki dıvarlarda ve tavanda ise, hafîf mekrûhdur.
Secde edilmiyen yerlerinde canlı resmi bulunan seccâde üzerinde kılmak mekrûh
degildir. Çünki, yere sermek hakâret etmekdir (Dürer). [O hâlde, Kâ’be, câmi’
resmleri ve mubârek yazılar bulunan ve zihni mesgûl eden resmler, nakslar bulunan
seccâdeleri kullanmak câiz degildir.]
Resm, nemâz kılan kimsenin ayagı altında, oturdugu yerde, bedeninde, elinde
ise, mekrûh olur. [Bundan anlasılıyor ki, cebdeki resmler, nemâzı mekrûh etmez.]
Çünki, basdıgı, oturdugu yer, bedenindeki elbise gibidir. Bilege asılı resm
mekrûhdur. Çünki, elleri sünnete uygun koymaga mâni’ olur.
Paradaki, yüzükdeki ve her yerdeki resm, küçük olursa, ya’nî yere koyunca,
ayakda duran kimse, uzvlarını ayırd edemezse, nemâz mekrûh olmaz. Büyük ve
örtülü olunca da, mekrûh olmaz. Canlının bası kesilmis, yüzü veyâ gögsü, karnı,
bası silinmis, sıvanmıs ise, nemâz mekrûh olmaz.
Cansız resmleri, meselâ agaç, manzara resmleri, nerede bulunursa bulunsun, nemâz
mekrûh olmaz. Çünki, küçük ve bassız ve cansız resmlere tapınılmamısdır. Günese,
Aya, yıldızlara ve yesil agaca tapanlar oldu ise de, bu seylerin kendilerine tapdılar.
Resmlerine tapınılmadı. Bunların aslına karsı kılmak mekrûh olur.
– 239 –
Büyük olan ve hurmet mevkı’inde bulunan canlı resmi ve köpek, cünüb kimse
bulunan eve rahmet melekleri girmez. Hafaza melekleri ise, insandan yalnız cimâ’da
ve halâda ayrılır. Insanların iki omuzunda bulunup, iyiliklerini ve kötülüklerini yazan
(Kirâmen kâtibîn) ismindeki iki melek ile, cinnîlerden koruyan meleklere, (Hafaza
melekleri) denir. Halâda iken yapılanları, Allahü teâlâ meleklere bildirir. Halâdan
çıkınca yazarlar. Melekler, birsey üzerine, harf ile yazmaz. Bilgileri, aklımızda,
zihnimizde topladıgımız gibi, bir yere toplarlar. Simdi, teyp denilen âletde, seslerin
banda alınması ve sesli sinema filmlerine alınması gibi, çesidli yazı seklleri
vardır. Göklerde, bilinmiyen kalemlerle [âletlerle] yazan melekler de vardır. Kâfirlerin
yalnız kötülükleri yazılır. Her insana musallat olan cin vardır ve insanı bunlardan
koruyan melekler vardır.
Çocuklara oynamak için bebek almak, imâm-ı Ebû Yûsüfe göre câizdir.
26 — Nemâzda, âyetleri, tesbîhleri eli ile saymak tenzîhen mekrûhdur. Kalbi ile
veyâ parmaklarını oynatarak saymak câizdir. Nemâz dısında parmakla saymak ve
tesbîh kullanmak câizdir. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, bir kadının tesbîhleri,
çekirdeklerle saydıgını görerek men’ etmemisdir. Riyâ ve gösteris için tesbîh
kullanmak mekrûhdur.
Sokmak ihtimâli olan, ya’nî yaklasan yılanı ve akrebi öldürmek nemâzı bozmaz
ve mekrûh olmaz. Sol ayakkabı ile öldürmek müstehabdır. Kıvrılmadan, dogru giden
beyâz yılan, cinnîdir. Zarar vermezse öldürmemelidir. Fekat, bunu da öldürmek
câizdir. Çünki cinnîler, müslimânların evine girmiyecegiz diye, Peygamber
“sallallahü aleyhi ve sellem” efendimize söz verdi. Eve girince sözlerini bozmus
olurlar. Önce (Irci’ bi-iznillah) diyerek ihtâr etmeli, gitmezse öldürmelidir. Nemâzda
iken, ihtâr edilmez. Yılan seklindeki cinni hemen öldürmemek, onlara
saygı göstermek için degil, zararlarına sebeb olmamak içindir.
27 — Oturanların ve ayakda duranların arkalarına dogru nemâz kılmak, konussalar
bile, mekrûh degildir. Bir kimsenin yüzüne karsı ve yüksek sesle konusanların
sırtına karsı mekrûhdur.
28 — Mushafa, kılınca, muma, kandile, lâmbaya, aleve, tabanca gibi harb âletlerine
karsı ve yatan, uyuyan kimseye karsı kılmak mekrûh degildir. Çünki, bunlara
tapınılmamısdır. Mecûsîler, atese tapar, aleve tapmaz. Alevli atese karsı da
mekrûh olur.
29 — Basından ayagına kadar, bir pestemâl sarıp kılmak tahrîmen mekrûhdur.
30 — Açık basına sarık sarıp, tepesi açık olarak kılmak, tahrîmen mekrûhdur.
31 — Agzını, burnunu örterek kılmak, tahrîmen mekrûhdur. Mecûsîler böyle
tapınır. [Maske, eldiven ve alnın yere degmesine mâni’ olan gözlük takarak kılmamalıdır.
Alnın, burnun, ellerin yere degmesine, ya’nî farza veyâ sünnete mâni’ olan
sey ile, zarûret olmadan nemâz kılmamalıdır. Bunları nemâzda takmak için, kadınlara
dahî zarûret yokdur.]
32 — Özrsüz, bugazından balgam çıkarmak mekrûhdur. Agızda hâsıl olan kan,
agız dolusu degilse, bunun hâsıl olması ve bunu yutmak, abdesti de, nemâzı da bozmaz.
Kay da böyledir. [(Halebî-yi kebîr) ve (Hindiyye).]
33 — Amel-i kalîl, ya’nî bir eli, bir veyâ iki kerre hareket etdirmek mekrûhdur.
[Nemâzı bozanların onbesincisine bakınız!] Isıran biti, pireyi, amel-i kalîl ile öldürmek
câiz, ısırmıyanı tutmak ve öldürmek mekrûhdur. Bunların ölüsünü ve dirisini
mescidde bırakmak harâmdır.
34 — Nemâzın sünnetlerinden birini terk etmek mekrûhdur.
Sünnet iki kısmdır: Biri (Sünen-i hüdâ)dır. Bunlar, müekked [kuvvetli] olan sünnetlerdir.
Ikincisi (Sünen-i zevâid)dir. Bunlar, müekked olmıyan sünnetlerdir. Müstehab
ve mendûb da aynıdır, denildi.
Nemâzda müekked sünneti terk, tahrîmen mekrûh olur. Müekked olmıyan
– 240 –
sünneti terk, tenzîhen mekrûh olur. Müstehabı terk etmek, mekrûh degil, hilâf-ı
evlâ olur. Ya’nî müstehabları yapmak sevâb olur, yapmamak, hiç suç degildir. Sevâbından
mahrûm kalır.
35 — Zarûretsiz, çocugu kucagında iken nemâza baslamak mekrûhdur. Zarûret
varsa ve üstü temiz ise, mekrûh olmaz.
36 — Kalbi mesgûl eden, husû’u gideren seyler yanında, meselâ süslü seyler karsısında,
oyun ve çalgı âletlerinin bulundugu yerde ve arzû etdigi yemek karsısında
özrsüz kılmak mekrûhdur. [Seccâde tek renk olmalı, üzerinde resmler, sekller,
renkli seyler bulunmamalıdır.] Ayakkabılarını arkada bırakarak kılmak mekrûhdur.
Bu sonuncunun mekrûh oldugu (Dürr-ül-muhtâr)da haccın 186. cı sahîfesinde,
(Halebî-yi kebîr) sonunda ve (Bezzâziyye)de yazılıdır. (Berîka) ve (Hadîka)
nın sonlarında, tahâretde vesvese bahsinde de uzun yazılıdır.
37 — Farz kılarken özrsüz, dıvara, direge dayanmak mekrûhdur. Nâfile kılarken
dayanmak mekrûh olmaz.
38 — Rükü’a egilirken ve kalkarken elleri kulaklara kaldırmak mekrûhdur.
39 — Kırâeti, rükü’a egildikde temâmlamak mekrûhdur.
40 — Secdelere ve rükü’a, imâmdan önce basını koymak ve kaldırmak mekrûhdur.
41 — Necs olmak ihtimâli bulunan yerlerde, meselâ kabristânda, hamâm içinde
ve kilisede kılmak mekrûh olup, yıkayıp temizliyerek kılmak veyâ hamâmın soyunma
mahallinde kılmak ve kabristândaki mescidde kılmak mekrûh olmaz. Soguk
ve baska sebeble açık yerde kılınamazsa ve baska yer bulunamazsa, kilisede
yalnız da, cemâ’at ile de kılmak câiz olur. Nemâzdan sonra hemen çıkmalıdır. Çünki,
kilisede, seytânlar toplanır. Kilisedeki küfr alâmetleri bosaltılırsa, nemâz kılmak
hiç mekrûh olmaz. Üstü açık necâsete karsı kılmak mekrûhdur.
42 — Kabre karsı kılmak mekrûhdur. Vehhâbîler, buna sirk diyorlar.
[(Hadîka), ikinci cild, altıyüzotuzuncu sahîfede diyor ki, (Hadîs-i serîfde “Mezâr
üzerinde nemâz kılanlara la’net olsun!” buyuruldu. Çünki, kabr üzerinde nemâz
kılmak, yehûdîlere benzemek olur. Bunun için, mekrûh denilmisdir. Kabristânın
kabr olmıyan yerinde kılmak mekrûh olmadıgı (Hâniyye) ve (Hâvî) kitâblarında
yazılıdır. Kabr, nemâz kılanın arkasında olursa veyâ önünde olup da, önünden
geçmesi câiz olacak uzaklıkda ise, yine mekrûh olmaz. Peygamberlerin ve sâlihlerin
türbelerini de mescid hâline getirmek, yehûdîlere benzemek olur. Ibâdetde,
baskasını Allahü teâlâya ortak yapmaga benzedigi için Peygamber efendimiz,
bunu da yasak etmis, “Yâ Rabbî! Kabrimi ibâdet olunur put hâline getirme!” buyurmusdur.
Fekat, sâlih bir kimseye yakın mescid yapılırsa veyâ onun yüzünden Allahü
teâlânın merhametine kavusmagı veyâ ibâdetinden ona da fâide olmasını
düsünerek, kabri yanında nemâz kılınırsa, ona saygı olmak için, ona karsı kılmagı
düsünmezse, hiç zararı olmaz. Çünki, Ismâ’îl aleyhisselâmın kabri, Kâ’benin yanında,
(Hatîm) denilen yerdedir. Mescid-i harâmda kılınan nemâzların en kıymetlisi,
burada kılınan oldugundan, hâcılar, burada kılmak için ugrasmakdadırlar. Böyle
oldugu (Mesâbih) serhinde de yazılıdır. (Ma’rifetnâme)nin ikiyüzaltmıssekizinci sahîfesinde
diyor ki, (Perdesiz kabre karsı nemâz kılmak mekrûhdur). (Fetâvâ-yı Hindiyye)
nin besinci cüz’, 320. ci sahîfesinde diyor ki, (Mescidin kıblesi ile kabr arasında
perde olursa veyâ kabr yanda, arkada bulunursa, mekrûh olmaz).
(Fetâvâ-i Feyziyye)de diyor ki, (Üç dürlü vakf vardır: Yalnız fakîrler için olur.
Önce zenginler, sonra fakîrler için olur. Hem zenginler, hem de fakîrler için olur.
Mektebler, hanlar, hastahâneler, kabristânlar, câmi’ler ve çesmeler hem fakîrler,
hem de zenginler için vakf edilmislerdir). Vakf mezârlıklara türbe yapmanın câiz
olmaması, fakîrlerin yerlerini isgâl etmemek içindir. Türbe yapmak harâm oldugu
için denilemez].
– 241 – Se’âdet-i Ebediyye 1-F:16
43 — Tesehhüdlerde, sünnete uygun oturmamak, tenzîhen mekrûhdur. Özrü varsa,
mekrûh olmaz.
44 — Ikinci rek’atde, birinci okudugu âyeti tekrâr okumak, tenzîhen mekrûhdur.
Ondan evvelki bir âyeti okumak tahrîmen mekrûhdur. Unutarak okursa,
mekrûh olmazlar. Ikinci rek’atde birinciden üç âyet uzun okumak mekrûhdur. [Altmısdördüncü
maddeye bakınız!]
45 — Farzdan sonra son sünnete hemen kalkmamak mekrûhdur. (Tergîb-üs-salât.)
HER NEMÂZI BOZMAGI MUBÂH KILAN SEBEBLER SUNLARDIR:
1 — Yılanı öldürmek için,
2 — Kaçan hayvanı yakalamak için,
3 — Sürüyü kurddan kurtarmak için,
4 — Tasan tencereyi atesden ayırmak için,
5 — Kıymeti bir dirhem gümüsden az olmıyan, kendinin veyâ baskasının malını
zâyi’ olmakdan korumak için, [Dirhem-i ser’î kelimesine bakınız!]
6 — Abdest ve yel sıkısdırmasından kurtulmak için,
7 — Vaktin veyâ cemâ’atin kaçmasından korku olmadıgı zemân, baska mezhebde
nemâzı bozan birseyden kurtulmak için. Meselâ, dirhemden az necâseti temizlemek
için ve yabancı kadına dokunmus oldugunu hâtırlayınca, abdest almak
için, nemâzı bozmak câiz olur.
HER NEMÂZI BOZMAK FARZ [LÂZIM] OLAN SEBEBLER IKIDIR:
1 — Imdâd diye bagıran bir kimseyi kurtarmak için, kuyuya düsecek a’mâyı, yanacak,
bogulacak kimseyi kurtarmak, yangını söndürmek için.
2 — Ana, baba, dede, nine çagırınca, farz nemâzı bozmak vâcib olmaz, câiz olur
ise de, ihtiyâc yok ise, bozmamalıdır. Nâfile [sünnetler dahî] ise, bozulur. Bunlar,
imdâd isterse, farzları da bozmak lâzım olur. Nemâz kıldıgını bilerek çagırıyorlarsa,
nâfileyi de bozmıyabilir, bilmiyerek çagırdılarsa, bozması lâzımdır.
NEMÂZ DISINDA MEKRÛH OLAN SEYLER BESDIR:
1 — Halâda ve heryerde, abdest bozarken, kıbleye önünü ve arkasını dönmek
tahrîmen mekrûhdur. Unutulursa, üstünü kirletmek tehlükesi veyâ baska tehlüke
varsa, mekrûh olmaz.
2 — Istincâ ederken, önünü, arkasını kıbleye dönmek, Günese, Aya karsı abdest
bozmak, tenzîhen mekrûhdur.
3 — Küçük çocukları bu cihetlere karsı tutarak abdest etdirmek, tutan büyüge
mekrûh olur. Bunun gibi, büyüklere harâm olan seyi, küçüklere yapdırmak, yapdırana
harâm olur. Meselâ, oglan çocuguna ipek giydiren ve zînet esyâsı takan ve
çocuklara içki içiren kimse, harâm islemis olur.
4 — Özrsüz kıbleye karsı ayaklarını veyâ bir ayagını uzatmak, tahrîmen mekrûhdur.
Özr ile veyâ yanlıslıkla uzatmak mekrûh olmaz.
5 — Mushafa ve din kitâblarına karsı ayak uzatmak da mekrûhdur. Yüksekde
iseler, mekrûh olmaz. [(Hindiyye) besinci cüz’de diyor ki, (Mushafı hiç okumayıp,
hayr ve bereket için evinde saklamak câizdir ve sevâbdır. Bir kâfirin ismini yazıp
buna hakâret etmek mekrûhdur. Çünki, islâm harflerine hurmet lâzımdır.)]
(Berîka), binüçyüzaltmıssekizinci sahîfede diyor ki, (Tâtârhâniyye)de, yırtık, eski
olup kullanılamıyan Mushaf yakılmaz. Temiz beze sarıp topraga gömülür. Yâhud
toz gelmiyen temiz bir yere konur diyor. (Sirâciyye)de ise, gömülür veyâ yakılır
demekdedir. (Münye-tül-müftî)de de böyle yazılıdır. (Müctebâ)da ise, akan
suya bırakmakdan ise, gömmek iyi olur diyor. Sâfi’î âlimlerinden (Halîmî) ismi ile
meshûr Hüseyn Cürcânînin (Minhâc-üd-dîn) kitâbında, yakmak yasak degildir.
Çünki, hazret-i Osmân “radıyallahü anh”, mensûh âyetler bulunan Kur’ân-ı kerîmi
yakdı. Eshâb-ı kirâmdan hiç kimse “radıyallahü teâlâ aleyhim ecma’în”, bu-
– 242 –
na karsı birsey demedi diyor. Yakmak, yıkayıp yazıları gidermekden dahâ iyi
olur. Çünki, yıkamakda kullanılan sular ayak altında kalır denildi. Kâdî Hüseyn,
yakmak, hurmetsizlik olacagından, harâmdır dedi. Nevevî ise, mekrûh olur dedi.
Bunlardan anladıgımız, yakmayıp, yıkayıp yazılarını gidermek veyâ gömmek iyi
olur. (Berîka)dan terceme temâm oldu. Bütün bunlardan anlasılıyor ki, eskimis,
istifâde edilmez hâle gelmis olan mushafları, ayak altında bırakmak, birsey sarmak,
kaplamak, kesekâgıdı yapmak gibi kullanmak, hakâret etmek olur, harâm olur. Çürüyüp
toprak oluncıya kadar açılmıyacagı emîn olan yerdeki topraga gömmek, bu
yapılamazsa, yakıp külünü gömmek veyâ külünü denize, nehre koymak lâzımdır.
Hakâretden kurtarmak için yakmak câiz, hattâ lâzım olur. (Sirâciyye fetvâsı),
(Münyet-ül-müftî) ve (Halîmî)den de böyle anlasılmakdadır.
69 — TERÂVÎH NEMÂZI VE CÂMI’LERE SAYGI
TERÂVÎH NEMÂZI — (Nûr-ül-îzâh) serhinde ve hâsiyesinde buyuruyor ki,
(Erkeklerin ve kadınların, yirmi rek’at terâvîh kılması, sünnet-i müekkededir. Inanmıyan
sapıkdır ve sâhidligi kabûl olmaz. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”,
birkaç gece, terâvîhi cemâ’at ile sekiz rek’at kıldı. [Evlerine gidince, yirmi rek’ate
temâmladılar.]Yalnız olarak yirmi rek’at kıldıgı da bildirilmisdir. [Dört mezhebde
de yirmi rek’atdir.] Sünnet oldugu buradan anlasıldı. Üç halîfe ve zemânlarındaki
Eshâb-ı kirâmın hepsi, cemâ’at ile yirmi rek’at kıldılar. Bu halîfelere ve Eshâb-
ı kirâmın icmâ’ına uymamız, hadîs-i serîf ile emr olunmusdur).
Terâvîh, yatsının son sünnetinden sonra ve vitrden önce kılınır. [Bir kimse, yatsıyı
kılmadan önce terâvîhi kılamaz (Ibni Âbidîn s. 295). Vitrden sonra da kılınabilir.
Sabâh nemâzına kadar kılınabilir. Fecr dogunca kılınamaz. Kazâ da edilmez.
Çünki, terâvîh kuvvetli sünnet ise de, aksam ve yatsı son sünnetleri kadar kuvvetli
degildir. Bu sünnetler ise, kazâ edilmez. Yalnız farz nemâzlar ile vitrin kazâsı
lâzımdır. Terâvîh, sâfi’îde kazâ edilir. Terâvîhi cemâ’at ile kılmak, sünnet-i kifâyedir.
Ya’nî câmi’de cemâ’at ile kılındıkda, baskaları evde yalnız kılabilir, günâh
olmaz. Fekat, câmi’deki cemâ’at sevâbından mahrûm kalır.] Evde, bir veyâ birkaç
kisi ile, cemâ’at ile kılarsa, yalnız kılmakdan yirmiyedi kat fazla sevâb kazanır. Her
iki rek’atde bir selâm verilip, hemen sonraki rek’ate kalkılır. Yâhud dört rek’atde
bir selâm verilir. Her dört rek’at arasında, dört rek’at kılacak zemân kadar oturup,
salevât veyâ tesbîh yâhud Kur’ân-ı kerîm okurlar. Veyâ sessiz otururlar. Iki rek’atde
bir selâm vermek ve her iftitâh tekbîrinde niyyet etmek dahâ iyidir. Yatsıyı cemâ’at
ile kılmıyanlar, toplanıp da, terâvîhi cemâ’at ile kılamazlar. Çünki, terâvîhin
cemâ’ati, farzın cemâ’ati olmak lâzımdır. Yatsıyı cemâ’at ile kılmıyan bir kimse, farzı
yalnız kılıp, sonra terâvîhi kılan cemâ’ate katılabilir. [74. cü maddeye bakınız!]
Terâvîh nemâzına kalkarken okunacak düâ:
Sübhâne zil mülki vel melekût. Sübhâne zil izzeti vel azameti vel celâli vel cemâli
vel ceberût. Sübhânel melikil mevcûd. Sübhânel melikil ma’bûd. Sübhânel melikil
hayyillezî lâ yenâmü ve lâ yemût. Sübbûhun kuddûsün Rabbünâ ve Rabbül
melâiketi verrûh. Merhaben, merhaben, merhabâ yâ sehre Ramezân. Merhaben,
merhaben, merhabâ yâ sehrel-bereketi vel gufrân. Merhaben, merhaben, merhabâ
yâ sehret-tesbîhi vet-tehlîli vez-zikri ve tilâvet-il Kur’ân. Evvelühû, âhiruhû, zâhiruhû,
bâtınühû, yâ men lâ ilâhe illâ hüv.
Terâvîh bitince okunacak düâ:
Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli seyyidinâ Muhammed.
Biadedi külli dâin ve devâin ve bârik ve sellim aleyhi ve aleyhim kesîrâ. Üç def’a
okunur ve üçüncüsünde (ve salli ve sellim ve bârik aleyhi ve aleyhim kesîran kesîrâ.)
denir. Yâ Hannân, yâ Mennân, yâ Deyyân, yâ Burhân. Yâ Zel-fadlı vel-ihsân
nercül-afve vel gufrân. Vec’alnâ min utekâi sehri Ramezân bi hurmetil Kur’ân.
– 243 –
CÂMI’DE YAPILMASI CÂIZ OLMIYAN SEYLER YIRMIIKIDIR:
Ibâdet yapmak için, toplanılan yerlere (Ma’bed) veyâ (Ibâdethâne) denir. Yehûdîlerin
ma’bedlerine (Sinagog) ve (Havra) denir. Hıristiyanların ma’bedine
(Kilise) ve (Bî’a) veyâ (Savme’a) denir. Müslimânların ma’bedine (Mescid) ve (Câmi’)
denir. Ma’bedlerde ibâdet yapılması ve dinlerin emrleri, yasakları, ögretilir.
Simdi ma’bedlerde konusan vazîfeliler iki sey üzerinde durmakdadırlar:
1 — Parlak, yaldızlı sözlerle, acıklı hikâyelerle, nagmeli hazîn okumalarla, hattâ
çalgı ve ho-parlörlerle, dinleyicileri rikkate, heyecâna getirmek, kalbleri alarak,
onların teslîm olmalarını, bir gâyeye sürüklenmelerini saglamak.
2 — Dînin emrlerini, yasaklarını ögretmek ve bunlara uyulmasını saglamak.
Bugün hıristiyanların kiliselerinde ve yehûdîlerin havralarında, kalblerin, rûhların
degil de, yalnız nefslerin, düsüncelerin birlesdirilmesine çalısılmakdadır.
Dînî vecîbeler olarak da, eski din adamlarının koydukları ve her zemân, her yerde
baska olan seyler ögretilmekdedir. Bunun için, kiliseler, havralar, bir ma’bed
degil, bir politika, bir konferans yeri olup, insanları uyusdurarak, liderlerin, seflerin
arzû ve düsüncelerine sürüklemekdedirler.
Câmi’lerde de, din adamları arasına sızarak, böyle siyâset ve kazanc gâyesi ile
konusan her zemân görülmüsdür. Bunlar, islâm âlimlerinin kitâblarını okumamıs,
mezhebsizlerin, sapık kimselerin bozuk kitâblarına aldanmıs din câhili (Yobaz)
lardır. Islâmiyyetin îcâblarını ögretmek ve yapdırmak söyle dursun, kendileri
bile ögrenememis zevallı kimselerdir. Bunlar, dogru dürüst abdest ve gusl almasını,
sartlarına uygun ve ihlâs ile nemâz kılmasını bilmiyen câhil ve sapık kimseler
olup, her asrda müslimânları sasırtmıslar, islâmiyyete ve millete zararlı olmuslardır.
Uzun cübbe, büyük sarıkla, minberlerde, va’z kürsîlerinde tegannî ile, nota
ile okuyup, yaldızlı sözlerle, heyecânlı hikâyelerle konusarak, dinleyicileri
köksüz ve geçici bir te’sîr altına alabilen birer hatîb, konferanscı olmuslardır. Siyâsî
partilerin, diktatörlerin, fasist idârecilerin ve kiliselerin sözcüleri gibi, geçici
heyecân vererek dindârları aldatmıslardır. Âlimlerimiz bunlara din adamı degil,
din ve îmân hırsızı, (Yobaz) demislerdir. Islâm âlimlerinin kitâblarından anlatan
ve sözleri, hâlleri, isleri, bu kitâblara uygun olan hakîkî din adamları, islâmiyyeti
bunların zararlarından korumuslardır.
Ebüssü’ûd efendi “rahmetullahi teâlâ aleyh” fetvâsında buyuruyor ki, (Bir
köyde veyâ mahallede mescid olmayıp, cemâ’at ile nemâz kılmasalar, hükûmet bunlara
zorla mescid yapdırmalıdır. Cemâ’ati ihmâl edenleri ta’zîr etmelidir. 940 [m.
1533] senesinde bu husûsda her vilâyete emr gönderilmisdir). (Mecmû’a-i cedîde)de
diyor ki, (Eski bir mescid, cemâ’ati alamazsa, mahalle halkı kendi paraları ile bunu
yıkarak genisini yapmaları câizdir).
(Halebî-yi kebîr), 613. cü sahîfede diyor ki, (Mahalle mescidinde, cemâ’at az olsa
dahî, nemâzı burada kılmak, cemâ’ati çok olan büyük câmi’de kılmakdan efdaldir.
Mahalle câmi’indeki cemâ’ati kaçıranın, baska câmi’deki cemâ’ate gitmesi efdaldir.
Baska câmi’ cemâ’atine yetisemezse, yalnız kılmak için, mahalle mescidini
tercîh etmek efdaldir. Mahalle mescidinde imâm, müezzin bulunmazsa, cemâ’atden
biri, bu vazîfeyi yapar. Baska câmi’e gitmezler. Mahalle mescidinin
imâmı, yatsı nemâzını, beyâzlıgın gayb olmasını beklemeyip, dahâ erken günesin
batdıgı yerde kırmızılık gayb olunca kılarsa, bununla birlikde, erken kılmayıp, beyâzlıgın
da gayb olmasını bekleyip, yalnız kılmak efdaldir. [Ya’nî dahâ iyidir.
Büyük sehrlerde yatsı ezânları erken okunuyor. Imâm-ı a’zamın ictihâdına uyulmıyor
ise de, imâmeyn kavline göre okundugu için, bu cemâ’at ile kılmak câizdir.]
Mahallenin imâmı fısk ile meshûr ise, ya’nî büyük günâh isliyorsa,[meselâ, ezânı
ahkâm-ı islâmiyyeye uygun olarak okumuyorsa] baska mescidin cemâ’atine gitmelidir.
Çünki, mekrûhdan sakınmak, sünnet islemekden dahâ önce gelir).
– 244 –
Ibni Âbidîn buyuruyor ki:
1 — Câmi’ kapısını kilidlemek mekrûhdur. Hırsız tehlükesi varsa, mekrûh olmaz.
2 — Câmi’ üzerinde cimâ’, tahrîmen mekrûhdur. Kâ’be-i mu’azzama ve câmi’
üzerine basmak da mekrûhdur. Câmi’ üzerine cünüb çıkmak harâmdır.
3 — Câmi’ üzerine abdest bozmak tahrîmen mekrûhdur. [Câmi’in altına ve mihrâb
dıvarının önüne abdesthâne yapmanın mekrûh oldugu (Tergîb-üs-salât)da yazılıdır.]
Çünki, câmi’lerin üstü, semâya kadar mesciddir. Altı da böyledir. Altını
sadırvan, hamâm yapmak câizdir.
4 — Câmi’den ba’zan geçmek câizdir. Yol hâline getirmek mekrûhdur. Özr olursa,
mekrûh olmaz. Hergün mescide ilk girisde (Tehıyyet-ül-mescid) kılar. Sonraki
girislerinde kılmaz. Hamevî (Esbâh) serhinde diyor ki, (Câmi’e girenin (Tehıyyet-
ül-mescid) olarak, iki rek’at nemâz kılması, sözbirligi ile sünnetdir. Ba’zan, müstehab
deyince sünnet anlasılır. Kur’ân-ı kerîm okunuyorsa, tehıyyet kılınmaz.
Çünki, Kur’ân-ı kerîmi dinlemek farzdır. Farz-ı kifâye için dahî sünneti terk etmek
evlâdır. Kur’ân-ı kerîmi tegannî ile okumak ve bunu dinlemek harâmdır). [Dört
vakt nemâzın sünnetlerini kazâ niyyeti ile kılmak lâzım oldugu buradan da anlasılmakdadır.]
(Kâdîhân)da diyor ki, (Imâm tegannî ile okuyorsa, baska mescide gitmek
efdaldir. Zânî veyâ fâiz yiyici ise [veyâ baska harâm isledigi, zevcesini, kızını
açık gezdirdigi ma’lûm ise] baska mescide gitmelidir). Zarûretsiz câmi’den
geçmegi âdet eden, fâsık olur. Câmi’e hangi ayakla girip çıkılacagı, 70. ci madde
basında yazılıdır.
5 — Câmi’lere necâset sokmak mekrûhdur. Üzerinde necâset bulunan kimse,
câmi’e giremez. Necs yag ile kandil yakmak câizdir. (Fetâvâ-i fıkhiyye)de diyor ki,
(Mescidde necâset gören kimsenin, bunu hemen temizlemesi lâzımdır. Temizlemegi
özrsüz gecikdirirse, günâh olur. Nemâz kılanın üzerinde, secde yerinde necâset
görenin, bunu ona bildirmesi lâzımdır. Bunu haber vermek ve nemâzı geçecek
olanı uyandırmak vâcib degildir, sünnetdir).
6 — Necs su ile yapılmıs harç ve çamur ile câmi’ sıvamak mekrûhdur. Temiz su
ile yapılmıs, tezek karısık çamurla sıvamak mekrûh olmaz. Çünki, bunda zarûret
vardır. [(Hindiyye).] Ellialtıncı maddeye bakınız!
7 — Câmi’de, kap içine abdest bozmak mekrûhdur. Kan aldırmak da böyledir.
Yel kaçırmak mekrûh olmaz.
8 — Necâset bulasdıracak olan deliyi ve küçük çocukları câmi’e sokmak harâmdır.
Necâset tehlükesi olmazsa, mekrûhdur.
9 — Câmi’de pazar kurmak, yüksek sesle konusmak, nutk söylemek, kavga etmek,
silâh çekmek, cezâ vermek tahrîmen mekrûhdur. [Cum’a ve bayram hutbelerinde
nutk verir gibi okumak, konusmak harâmdır.]
10 — Sokakda gezilen na’lın, ya’nî ayakkabı ile câmi’e girmek mekrûhdur.
Temiz mest ve na’lın ile nemâz kılmak, çıplak ayakla kılmakdan efdaldir. Yehûdîlere
muhâlefet olur. Birinci kısm, 68. ci maddeye bakınız! [Na’leyn, altı deri, üstü
açık ve tasmalı ayakkabıdır. Altı tahta na’leyn ile gezmek mekrûhdur].
Bir odası mescid yapılmıs olan ev üzerine ve içinde mushaf bulunan oda üzerine
abdest bozmak ve cimâ’ etmek mekrûh olmaz. Cenâze ve bayram nemâzları
kılınan yerler de böyle ise de, buralardaki imâma, câmi’deki cemâ’at uyabilir.
Buralara, câmi’ avlularına, medrese ve tekkelere, hâid kadın ve cünüb girebilir.
11 — Câmi’lerin kıbleden baska dıvarlarını süslemek câizdir. Fekat, bu parayı
fakîrlere harc etmek efdaldir. Kıble dıvarını kıymetli seylerle, renklerle süslemek
mekrûhdur. Yan dıvarların fazla süslü olması da mekrûh olur.
– 245 –
(Dürr-ül-muhtâr)da nemâzın mekrûhları sonunda buyuruyor ki, (Câmi’lerin efdali
Kâ’be-i mu’azzama, sonra bunun etrâfındaki (Mescid-i harâm), sonra Medîne-
i münevveredeki (Mescid-i Nebî)dir. Sonra, Kudüsdeki (Mescid-i aksâ), sonra,
Medîne-i münevvere sehri yanındaki (Kubâ) mescididir. Mescid-i Nebînin
yüz zrâ’ eni, yüz zrâ’ boyu vardı. Bir zrâ’ yarım metredir. Sonra, zemânla genisletildi.
Simdiki hâlinde de efdaldir).
[En kıymetli toprak, kabr-i se’âdetde, cesed-i Peygamberîye “sallallahü aleyhi
ve sellem” temâs eden topraklar olup, Arsdan, Cennetlerden dahâ kıymetlidir. Ona
yakın olan zemân, mekân, evlâdı, bütün esyâ, Ona uzak olanlardan dahâ kıymetli,
efdaldir. Câmi’ler ve Peygamberler, bundan müstesnâdır].
12 — Câmi’lerde, [sarkıntılık ederek] dilenmek harâmdır.
13 — Câmi’de, sarkıntılık eden dilenciye sadaka vermek harâmdır.
14 — Gayb olan seyleri, câmi’de arasdırmak mekrûhdur.
15 — Mü’minin hicvi, ask, ahlâksızlık gibi harâm seyler bulunan si’ri okumak
tahrîmen mekrûhdur. Va’z, nasîhat, hikmet, Allahü teâlânın ni’metleri bulunan,
mü’minleri medh eden si’rleri [ya’nî ilâhî ve mevlid] tegannî etmeden okumak sevâb
ve târihî si’rleri nâdiren okumak mubâh ise de, si’rle mesgûl olmak makbûl degildir.
Câmi’lerde ilâhî ve mevlidleri [nemâz kılanlara mâni’ olmamak sartı ile], ara
sıra okumak câizdir. Her zemân okuyup, âdet hâline getirmek câiz degildir.
16 — Özrü olmıyanların Kur’ân-ı kerîmi dinlemeleri farz-ı kifâyedir. Is görenler,
uyuyanlar ve câmi’de nemâz kılan, va’z veren yanında yüksek sesle Kur’ân-ı
kerîm okumaga baslamak günâhdır. [Radyoyu, teybi açan gibi, bunlara sesini
vermis olan hâfız da, Kur’ân-ı kerîme hurmetsizlik etmis, günâh islemis olur.]
17 — Câmi’lere abdest suyu sıçratmak, balgam, sümük bulasdırmak mekrûhdur.
Câmi’de husûsî hâzırlanmıs yerde abdest almak câiz olur.
Zemzem kuyusunun etrâfında abdest almak ve gusl etmek câiz degildir. Çünki,
burası câmi’ içindedir. Buraya cünüb girmek câiz degildir.
18 — Câmi’lere, lüzûmsuz agaç dikmek mekrûhdur. Câmi’in rütûbetini çekmek,
gölge yapmak gibi umûma fâidesi olursa, câiz olur. Sahsî menfe’ati için dikmek,
mekrûh olur.
19 — Câmi’de birsey yimek, uyumak mekrûhdur. Müsâfir olan müstesnâdır. Müsâfir,
câmi’e girerken (I’tikâf)a niyyet etmeli, önce tehıyyet-ül-mescid olarak,
nemâz kılmalıdır. Sonra, yiyebilir ve dünyâ kelâmı konusur. I’tikâf eden yiyebilir,
yatabilir. I’tikâf sünnet-i müekkededir. I’tikâfı terk etmek, bes vakt nemâzın
sünnetlerini özrsüz kılmamak gibi oldugu (Berîka)da yazılıdır.
Câmi’de sogan, sarmısak gibi fenâ kokulu seyleri yiyene [sigara içene] mâni’ olmalıdır.
Kasabları, balıkcıları, cigercileri, yagcıları, üzerleri pis ise ve pis kokarsa
ve üzeri pis kokanları ve cemâ’ati dili ile incitenleri, câmi’den çıkarmalıdır. Ilâc
olarak kokulu sey özr ile veyâ unutarak yiyen, cemâ’ate gelmez. Ma’zûr olur. Pis
koku insanlara ve meleklere eziyyet verir.
20 — Câmi’de, alıs veris olan her akd [sözlesme] mekrûhdur. Nikâh yapmak ise
müstehabdır.
21 — Ibâdet etmeyip, câmi’de dünyâ kelâmı ile mesgûl olmak tahrîmen mekrûhdur.
Ates odunu yiyip bitirdigi gibi, câmi’de dünyâ kelâmı konusmak da, insanın
sevâblarını giderir. Ibâdetden sonra, mubâh olan seyleri, hafîf sesle konusmak
câizdir. Islâmiyyetin begenmedigi seyleri konusmak, her zemân câiz degildir.
22 — Câmi’de kendine muayyen yer ayırmak mekrûhdur. Fekat, dısarı çıkarken,
kimse oturmasın diye, yerine ceketini bırakırsa, gelince oraya tekrâr oturabilir.
Umûmi yerlerde, Minâda, Arafâtda, [vapurda, otobüslerde de] böyledir.
Ya’nî oturmagı âdet etdigi yere baskası oturmus ise, kaldıramaz. Kendine, ihtiyâcından
fazla yer ayırırsa, fazlasını baskası alabilir. Bu yerin fazlasını, iki kisi ister-
– 246 –
se, hangisine verirse, o oturur. Ikisi de istemeden, bu fazla yere biri oturursa, bundan
alıp ikincisine veremez. Fekat, burayı, onun emri ile, onun için ayırdım, kendim
için ayırmadım diye yemîn ederse, kaldırabilir. Satıcıların pazar yerinde yerlesdikleri
yer de böyle olup, önce geleni sonra gelen yerinden kaldıramaz. Bütün
bu umûmî yerlerde, ilk oturan, herkese zararlı olmus ise, kaldırılabilir.
Nemâz kılanlar sıkısıyorsa, kılmıyanları kaldırabilirler.
Mahalle mescidi dar geliyor ise, o mahalleden olmıyanları, dısarı çıkarabilirler.
Mahalle câmi’inin gelirini toplaması, ta’mîrini, masraflarını idâre etmesi için,
mahalle halkının bir (Mütevellî) ta’yîn etmesi câizdir [ve lâzımdır].
Câmi’in bir tarafında hâfız Kur’ân-ı kerîm okuyor, bir tarafda da Ehl-i sünnet
olan sâlih bir kimse va’z veriyor ise, va’z dinlemek efdaldir. [Hele hâfız fâsık ise,
tegannî ile okuyorsa, dinlemek câiz degildir. Câmi’, kubbesi, minâresi olan binâ
demek degildir. Içinde, hergün bes kerre, cemâ’at ile nemâz kılınan binâ demekdir.
Nemâzdan evvel veyâ sonra, bu cemâ’ate va’z vermek de câizdir. Va’z, Ehl-i
sünnet i’tikâdında olan bir zâtın, Ehl-i sünnet âlimlerinden birisinin bir kitâbına
bakarak okudugu veyâ ezberden söyledigi bir sözünü açıklaması demekdir. Mezhebsizlerin,
ingiliz câsûslarının ve misyonerlerin konusmalarına va’z denmez, nutuk
ve konferans vermek denir. Câmi’lerde nutuk ve konferans vermek ve bunları
dinlemek câiz degildir. Ehl-i sünnet âlimlerinin her sözü, Kur’ân-ı kerîmin ve hadîs-
i serîflerin tefsîrleri, îzâhlarıdır.]
Câmi’lerdeki yarasa ve güvercinleri kogmak ve yuvalarını dısarı atmak câizdir.
Çünki, câmi’leri kirletirler. Câmi’lerin temiz olması için bunlar çıkarılır. (Fetâvâ-i
kâri-ül-Hidâye)de ve (Cevâhir-ül-fetâvâ)da diyor ki, (Câmi’leri kirleten kusları çıkarmak
mümkin olmazsa, öldürmek câizdir. Eziyyet veren hayvanlar heryerde öldürülebilir).
Câmi’ dısındaki kus yuvalarını bozmak, câiz degildir.
Kâdîhân “rahmetullahi aleyh” fetvâsında diyor ki, (Bir sehrde, bir köyde, bir
mahallede ezân okunmazsa, hükûmetin zorla okutması lâzımdır.) (Fetâvâ-yı
Hindiyye)de diyor ki, (Ezân, câmi’in dısında veyâ minârede okunur. Yüksekde
okumak ve sesini çogaltmak için kendini zorlamamak sünnetdir). Görülüyor ki,
ezân ve ikâmeti ho-parlör ile okumaga lüzûm yokdur. Çünki, her mahallede ezân
okunmakdadır. Ibâdetleri teyp, radyo ve ho-parlörle ve televizyonla yapmak
bid’atdir. Bid’at büyük günâhdır. [Müezzin ezânı ve imâm efendi kırâeti câmi’
civârında bulunan ve câmi’deki cemâ’ate isitdirecek kadar tabi’î sesleri ile okur.
Uzaklardan isitilmesi için, kendilerini zorlamaları mekrûhdur. Ho-parlör [Mizmâr]
kullanmaga lüzûm olmadıgı buradan da anlasılmakdadır. (Müncid)de diyor
ki, her dürlü ses çıkaran âletlere (Mizmâr) denir. Davul, def, ney, zurna, keman,
ud, ho-parlör, teyp, televizyon, birer mizmârdır. Ibni Hacer-i Mekkî, (Keffür-
reâ’ an muharremât-ilâ lehvi vessimâ’) kitâbında diyor ki, (Hadîs-i serîfde (Davulu
ve mizmârı yok etmek için emr olundum) ve (Bir zemân gelir ki, Kur’ân-ı
kerîmi mizmârlardan okurlar. Okuyanlara ve dinleyenlere Allahü teâlâ la’net eder)
buyuruldu.) Ezân ve mevlid okumak da böyledir. 2.ci kısmda, 52.ci maddeye
bakınız!]
Bî-vefâdır ey denî dünyâ senin her ni’metin.
Sarsar-ı bâd-ı ecel, mahv eyliyor her rif’atin!
– 247 –

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...