19 Eylül 2013

HANGİSİ GERÇEK HANGİSİ YALAN İŞTE DERİNLERİN SAVAŞI



HANGİSİ GERÇEK HANGİSİ YALAN İŞTE DERİNLERİN SAVAŞI

BUGÜN DE HER TAŞIN ALTINDAN SABETAİSTLER ÇIKMAKTADIR: KEMAL GÜRÜZ, İSMAİL CEM (İPEKÇİ), RAHŞAN ECEVİT, ÇEVİK BİR, AZİZ YILDIRIM COŞKUN KIRCA, DİNÇ BİLGİN... ATATÜRK'ÜN HOCASI ŞEMSİ EFENDİ DE ASLINDA ŞİMON ZWİ ADINDA ASLEN YAHUDİ OLAN BİR ZATTIR. ÜSKÜDAR BÜLBÜLDERESİ'NDE FEVZİYE HATUN CAMİİ, SELANİKLİLER SOKAK'DAKİ SABETAİST MEZARLIĞINDA YATMAKTADIR. BU CAMİ'İ DE GÖSTERİŞ AMAÇLI OLARAK SABETAİSTLER YAPTIRMIŞTIR. HANGİSİ GERÇEK HANGİSİ YALAN İŞTE DERİNLERİN SAVAŞIBUGÜN DE HER TAŞIN ALTINDAN SABETAİSTLER ÇIKMAKTADIR: KEMAL GÜRÜZ, İSMAİL CEM (İPEKÇİ), RAHŞAN ECEVİT, ÇEVİK BİR, AZİZ YILDIRIM COŞKUN KIRCA, DİNÇ BİLGİN...

ATATÜRK'ÜN HOCASI ŞEMSİ EFENDİ DE ASLINDA ŞİMON ZWİ ADINDA ASLEN YAHUDİ OLAN BİR ZATTIR. ÜSKÜDAR BÜLBÜLDERESİ'NDE FEVZİYE HATUN CAMİİ, SELANİKLİLER SOKAK'DAKİ SABETAİST MEZARLIĞINDA YATMAKTADIR. BU CAMİ'İ DE GÖSTERİŞ AMAÇLI OLARAK SABETAİSTLER YAPTIRMIŞTIR.

FEVZİYE MEKTEPLERİ VAKFI IŞIK LİSESİ, IŞIK ÜNV. ŞİŞLİ TERAKKİ LİSESİ V.B. OKULLAR, BU CEMAATE AİTTİR. BU CEMAAT EĞİTİME BÜYÜK ÖNEM VERMİŞ, BİR ÇOĞU İKİ, ÜÇ DİL BİLEN İNSANLAR YETİŞTİRMİŞTİR.

1924 YILINDA YUNANİSTAN İLE YAPILAN VATANDAŞ MÜBADELESİ İLE TÜRKİYE'YE İSTEMEYEREK GELMİŞLERDİR. YUNAN MAKAMLARINA, "BİZ MÜSLÜMAN DEĞİL YAHUDİ'YİZ, BİZİ TÜRKİYE'YE GÖNDERMEYİN" DEDİKLERİ HALDE YUNANİSTAN BUNLARIN BÜYÜK KISMINI SELANİK'DEN ÇIKARIP TÜRKİYE'YE GÖNDERMİŞTİR. BU SAYEDE DE HİTLER'İN YAHUDİ KATLİAMLARINDAN KURTULMUŞLARDIR. TÜRKİYE'DE, ALDIKLARI EĞİTİMDEN DOLAYI KÖŞE BAŞLARINA GELMELERİ UZUN SÜRMEMİŞ, TÜRKİYE SAYESİNDE ÖLÜMDEN KURTULMALARININ TEŞEKKÜRÜNÜ(!) MİLLETİ BU HALE GETİREREK EDA ETMİŞLERDİR.

(1924 ahali mübadelesine kadar, Selanik’te; Merkezi otoriteye uzak ve Avrupa’ya yakın olması itibariyle gerek ticari-kültürel ve gerekse siyasi açıdan, çok canlı ve etkin bir konuma ulaşmışlardır.

İttihat-Terakki’nin kurulmasıyla siyasi rolleri belirginleşen SABETAYcılar Masonluk ve Melamiliğe (Niyazi-i Misri’nin kurduğu tarikat) karşı da özel bir ilgi göstermişlerdir. Mesela, Abdülhamit’e tahttan indirilme kararını tebliğ eden İttihat ve Terakki heyetinde, Selanik Yahudi cemaatine mensup Emanuel Karasu da bulunmaktadır.

Yine Selanik’te o dönemde, mason locaları ve tarikatlarda etkili olan Türk ve Müslüman kimlikli aydınların pekçoğu SABETAYcı’dır. Örneğin 1908 başında tarihçi Dumont Veritas’ın locaya bağlı Müslüman üyeler diye sunduğu; Osman Adil, Faik Nuzhet (daha sonra bakanlık da yapacaktır), Talat İsmail, Fazlı Necip ve Mehmet Servet Bey’in SABETAYci kökenli oldukları sonradan anlaşılmıştır.

Nitekim günümüzde bile (2004 yılı itibariyle) Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Locası’nın Grand Comandorleri’nin (Hakim Büyük Amir) Kapancılar koluna mensup aileden olduğu bilinmektedir.

SABETAYcılar, Yakubiler, Kapancılar ve Karkaşlar olmak üzere, –değişik dini yorumlar sonucunda– üç kola ayrılmışlardır. Mesela Selanik’te çıkan Yeni Asır’ın kurucusu Fazıl Necip, Vatan’ın başyazarı Ahmet Emin Yalman, Dr. Şefik Hüsnü, Halide Edip Adıvar Yakubi’dirler. İdam edilen eski maliye bakanı Cavid Bey, İzmirli Hasan Tahsin, bakanlık yapan Faik Nuzhet, Milliyet’in eski başyazarı Abdi İpekçi ve kardeşi İsmail Cem (kızı Barzanilerden Safin Dizayni ile evlenmiştir) Karakaşlar kolundandırlar.

Atatürk’ün Selanik’te ilk eğitimini aldığı okuldan hocası Şemsi Efendi, Zekeriya ve Sabiha Sertel, Bezmen ve Atabek aileleri de Kapancı kolundandırlar. İsim listesini, Fikret Bila, Çetin Emeç, Kemal Derviş, Tansu Çiller, Ziya Gökalp, Bilgin ailesi, Talat Paşa, Aytaç Yalman, Orhan Gencebay, Ajda Pekkan, Zeki Müren, Ahmet Ağaoğlu (Türkçü-Agayef), Coşkun Kırca, Celal Bayar, Fahri Korutürk, M. Ali Birand, Ali Kırca, Altemur Kılıç vb uzatmak mümkün.

SABETAYcılar’a ait dikkate değer belgelerin İsrail’de Ben Zvi Enstitüsü’nde olduğu bilinmektedir. İsrail’in ikinci Cumhurbakani Izhak Ben Zvi’nin de SABETAYci kökenli olduğu ileri sürülmektedir. Buna benzer tanınmış birçok ailenin de SABETAYcı olduğu söylenmektedir.

Ayrıca genel kanı olarak 1942 yılındaki Varlık Vergisi uygulamaları dışında, Türkiye’de yaşayan SABETAYcı kökenli vatandaşların herhangi bir baskıya ve ayrıma tabii olmadıkları, (24 Şubat 1997 Jerusalem Post’ta verilen mülakat) beyan edilmiştir.

Anlaşılıyor ki: SABETAYcılar, Osmanlı ve Türkiye tarihinde gözardı edilmeyecek derecede, siyasi, sosyoekonomik ve kültürel gelişmelere olumlu-olumsuz damgasını vurmuşlardır. Bu arada malasef belirtilmeli ki bazı SABETAYcılar; Türkiye’nin demokratikleşmesi ve iç barışını oluşturması çabasına, sürecine karşı, çok olumsuz bir tutum ve faaliyet içinde olmuşlardır.

ERDİNÇ BAYSAL: Rav sabetay Zvi -II-YENİ ÖZGÜR POLİTİKA )YAŞANTISINI, AHLAKINI VE İNANÇLARINI HİÇ BİLMEDİKLERİ, ASLA TANIMADIKLARI HALDE KİN DUYDUKLARI ANADOLU HALKINI BİRBİRİNE DÜŞÜRMEK İÇİN ELLERİNDEN GELENİ YAPMIŞLARDIR. BU GÜNÜN ALEVİ-SÜNNİ, LAİK-ANTİLAİK TARTIŞMALARI BU ÜÇÜNCÜ GRUBUN EKMEĞİNE YAĞ SÜRMEKTEDİR.

SON OLARAK Mehmet Emre Güreli'nin SABETAYcı Yapılanmaya Karşı Bilinç ve Tercihli Alışveriş İnsiyatifi İSİMLİ SİTTEDE AKTARDIĞI BİR BİLGİ İLE GÜNÜMÜZE DÖNELİM: 


(Ünlü SABETAYci yazar Orhan Pamuk'un New York'ta bir özel sohbette "Bizim bir devlete ihtiyacimiz vardı. Önce Müslüman olduk ve uzun maceralardan sonra Türkiye'yi elimize geçirdik" diyerek neyi kastettigini, Okan Bayülgen'in İstanbul kökenli olmayan insanları neden hor gördüğünü, Yalçın Küçük'ün neden 'Türkiye İsrail'in rezerv devletidir' ve 'bu ülkede bir yere gelebilmek için SABETAYcı olmak gereklidir' dedigini anlayacaksınız 

(Buna bir ekleme de ben yapayım: SABETAYcı degilseniz bir yere gelebilmek için mason olmak çok fayda sağlar). Her din ve etnik kimlikten Türk vatandaşı bunların derinligine bilincine varmadıgı sürece Türkiye'nin mutlu ve basarılı insanların özgür iradelerince yasadıgı adil bir ülke olabilecegini sanmıyorum. 

DERİNLERİN EN DERİNİ REJİM VE KURUCULAR İÇİN NE SÖYLESE KENDİSİNE DOKUNULAMAYAN AMA ERGENEKONA BULAŞTIĞI İÇİN NAZİKÇE ALINIP DİNLENEN YALÇIN KÜÇÜK'E GELELİM. BAKIN BU DERİN AĞIZ NELER DİYOR: Ona göre, son 150 yıllık Türk tarihi, aslında Yahudilerle Hıristiyanların mücadelesidir ve Türkler bu sahnede figüran dahi olamamıştır. Türkiye'de ister İttihat Terakki'nin içinde, ister dışında, ister onlarla beraber, ister onlara karşı 1906 ile 1926 arasındaki 20 yıllık süreçteyse, en önemli kavga Siyonistlerle (Yahudilerle), Sabetaycılar (İbraniler) arasında yaşanmıştı. Çünkü Siyonistler ayrı bir devlet isterken, Sabetaycılar, Anadolu'yu 'vaat edilmiş toprak' olarak görüyorlardı da ondan! Zaten İttihat Terakki Partisi'ni ve onun gizli örgütü olan Teşkilatı Mahsusa'yı da Selanik'te Sabetaycılar kurmuştu. Bunlar Balkan Savaşlarında Selanik elden çıkınca, Anadolu'yu vatan yapmak için Ermeni ve Rum tehcirini organize ettiler. Ermenilerin ve Rumların boşalttığı yerlere de Sabetaycıları yerleştirdiler. Kurtuluş Savaşı, bu amaç doğrultusunda Sabetaycıların örgütlediği ve önderlik ettiği bir hareketti. Kurtuluş Savaşındaki direnişi Teşkilatı Mahsusa ateşlemişti. Bu mücadele içinde sabetayist olmayan bir tek Enver Paşa ile Cemal Paşa vardı. Onlar da 1922'ye gelindiğinde tasfiye edilmiş ve Sabetayistlerin rezerv devleti (Türkiye Cumhuriyeti) kurulmuştu.
Çerkez Ethem Kemalistlerce "hain" ilan edildi. Halbuki Çerkez Ethem, Türk askerine değil bir mermi, sapanla taş bile atmamıştı. Ama onu tasfiye ettiler. O hain olduğu için, birilerinin kahraman olması gerekirdi. Onun için de İnönü zaferi icat edildi. İnönü zaferleri diye bir şey yoktur. "Mübadeleyi hâlâ anlayamıyorum" diyor Küçük, Yunan ordusu Sakarya'ya kadar geldiği halde . Yerli Rumlar onlara en ufak yardımda bulunmadı. Ama onları gönderdik. Zengindiler. Mübadele ile gönderilenlerin yerine gelenlerin tümü Sabetaycıydı. 1919-20 yıllarında nerede çok zengin Rum varsa, şimdi orada yoğun olarak Sabetaycılar vardır. İzmir'de, Antalya'da, Kayseri'de, Samsun'da, Zonguldak'ta, Adana'da, Trabzon'da. Anadolu'dan Rumları, Ermenileri Sabetaycılar çıkardı. Sonraları 6/7 Eylül'ü vesaireyi de onlar yaptı. "Küçük, Jön Türkizm: Doğu Birliği adlı yazısında Mustafa Kemal'i İngiliz ajanı, dolayısıyla Kurtuluş Savaşını da İngiliz operasyonu olarak itham etti ve bununla da yetinmeyip, Cemal Paşa'yı, İngilizlere Mustafa Kemal'in ihbar ederek öldürttüğünü ima etti."

Ancak sabetayist Cavit Beyin torunu, Şiar Yalçın'ın oğlu, 'Efendi'nin yazarı olup santrforluğa soyunan Soner Yalçın da topu kaleye atamamıştır.

Sabetaycı Adnan Adıvar ve Sabetaycı Halide Edip ikilisi, İttihat Terakki Hükümetinin son derece isabetli ve insani bir uygulaması olan Ermeni yer değiştirmesini "katliam" olarak nitelemiş ve sonra yurttan firar etmişti. 1939'da yurda dönen Adıvarlar'ı, Küçük'ün "Yahudi Kürt" diye tanımladığı Musa Anter ve adamları korumuştu!

Kurtuluş Savaşı yıllarında Avrupa'da yan gelip yatan Sabetaycı İttihatçıların Türk zaferine el koymak istemeleri görmezden geliniyor. Bunlardan Maliyeci Cavit'in Lozan pazarlığı sırasında karşı tarafa bilgi aktardığı unutuluyor. 1926 yargılamalarında Dr. Nazım ve Cavit'in, araya Rothschild gibi dünyayı yöneten 12 Yahudi ailenin girmesine rağmen asılmaktan kurtulamadıkları görmezden geliniyor.

Tansu Çiller, 24 Aralık 1995 seçimlerinden hemen önce Abdullah Öcalan'a karşı Şam'da yaptıracağı suikast, Mesut Yılmaz tarafından bir şekilde haber alınıp, Paris'teki Küçük'e, Küçük tarafından da Öcalan'a bildirildi. Böylece Çiller'in oya dönüştürmeyi tasarladığı suikast, Küçük aracılığıyla önlenmiş oldu. Nitekim Çiller bu seçimlerde ancak üçüncü olabildi.

Küçük, baba tarafında Türk, anne tarafından Kafkasya kökenliğini olduğunu ve ana tarafında İbrani kökenli kimselerin bulunduğunu itiraf etti.

(Ada Bayazıt / Chronicle)Ve son olarak DERİN DEVLET hakkında Fikret Başkaya'dan çarpıcı sözler. " Olmayan laikliği korumaya çalışıyorlar... Ulusalcılar radikal Atatürkçüler... CHP tipik bir siyasi parti değil... Hedefleri 1930 modelini ihya etmek..." ( İktidar kavgası var tabii onun sonucunda rant var ama öncelikle iktidar kavgası var. İşte 1908'den beri gelen bir ekip var. İşte bunların bir kısmı orduda, bir kısmı “sivil bürokraside” bir kısmı, yargıda, bir kısmı işte başka kurumlarda, medyadavb. Bunlar 1930'ları, 1930 modelini ihya etmek gibi bir hezeyan içindeler ama bunu yapmaları mümkün değil çünkü köprülerin altından çok su akmış durumda. Bu odak veya odaklar bugünün sorunlarına eskiye ait yöntemlerle çözümler bulunabileceği yanılsaması içindeler. Oysa bu güne ait sorunları düne ait yöntem ve araçlarla çözmek mümkün değildir. Şimdi tabii CHP'yle ordunun ortaklığı çok eskilere dayanan bir şey, o kadar eskiye gidiyor ki 1908'e kadar götürebilirsin onu. Fakat en azından Milli Mücadele dönemine kadar gerilere giden bir ortaklık söz konusu. Sanıyorum son dönemde CHP, rejimin tamamen kompradorlaşmış olduğunu iyi göremedi ve eski yöntem ve araçlarla yoluna devam edeceğini sanıyor.

Halbuki köprülerin altından çok su akmıştı. Artık rejim tamamen kompradorlaşmış bir rejim. Amerika'nın etkisi Türkiye'nin tarihinde görülmemiş kadar fazla, yani Amerika'nın rejim üzerindeki etkisi belki Türkiye'nin tarihinde hiç bu kadar yoğun, açık ve belirleyici olmamıştı. Tabii orduya gelince ordu da biliyorsun bir NATO ordusudur. NATO, başkomutanı Amerikalı bir general olan askeri bir pakt. Tabii yani ordu da Amerikancı, AKP'de Amerikancı şimdi tabii bunların uzlaşması çok şaşırtıcı değil. Zaten iki tarafa da Amerika'nın baskısı var. Hem orduya baskısı var hem hükümete baskısı var. Amerikalılar bu ikisini böyle bir temelde uzlaştırdı. Bu durumu kavramakta yaya kaldığı için CHP Türbanla ilgili Anayasa değişikliklerinde. vb. ordudan farklı bir tepki bekliyordu.

CHP zaten tipik siyasi parti değildir. Hiçbir zaman da olmamıştır. Devletin bir parçasıdır. O yüzden pazara geldiklerinde Pazar çoktan dağılmıştı...) Evet 1908 den beri devlete hakim bir yapı 1923 de CHP adını aldı ve icra vekilileri oldu. Türkiyeyi benim asıl devlet partisi dediğim iktidar odağı ülkeyi 1908den beri yönetiyor yada genel doğrultuyu belirliyor. Bu odak kendini memleketin sahibi olarak görüyor ve kimseye hesap vermek zorunda da değil. Onlar için yargı, yapılanı kitabına uydurmak içindir. "Gerekirse" kendi adamlarını öldürürler sonra da müthiş bir cenaze töreni yaparlar... Bu tür eylemlerle iktidarlarını, dokunulmazlıklarını ve ayrıcalıklarını sürdürmeyi amaçlarlar bir yandan da hukuk devletinden vb. söz ederler. Amaç ayrıcalıklı konumlarını, statülerini,iktidarlarını sürdürmektir.

Şimdi bu ekip 1908den 1950ye kadar ki dönemde sadece 1918-22 arasında bir bocalamadan sonra duruma hakim oldular. Bu durum 1946-50ye kadar devam etti o dönemdeki rejim tipik bir otokrasiydi... Fakat 1946-50 den sonra otokratik yapıda bir rötuş gerekti, birden fazla devlet partisine izin verdiler. Ben bunlara taşeron devlet partileri diyorum. Uzaktan kumandayla yönetim biçimi gerekiyordu. Bir tarafta kurulmasına izin verdikleri siyasi partiler, diğer tarafta asıl rotayı belirleyen asıl devlet partisi... )

ÇOĞU SELANİKLİ VE İTTİHATÇI MASON I. İcra Vekilleri Heyeti (3 Mayıs 1920 - 24 Ocak 1921) İcra Vekillleri Heyeti Reisi: Mustafa Kemal Atatürk. Umuru Şeriye ve Evkaf (Diyanet ve Vakıflar) Vekili: Mustafa Fehmi Gerçeker - Adliye Vekili: Celalettin Arif Bey » (v.) Zekai Apaydın - Erkan-ı Harbiye-i Umumiye (Genelkurmay) Vekili: İsmet İnönü - Müdafa-i Milliye Vekili: Fevzi Çakmak Dahiliye (İçişleri) Umuru Vekilleri: Cami Baykurt (») Hakkı Behiç Bayiç (») Nazım Resmor (») Refet Bele
Hariciye Vekili: Bekir Sami Kunduk - İktisat Vekili: Yusuf Kemal Tengirşenk - Maliye Vekili: Hakkı Behiç Bayiç (») Ahmet Ferit Tek - Maarif Vekili: Rıza Nur (») Hamdullah Suphi Tanrıöver - Nafia (Bayındırlık) Vekili: İsmail Fazıl Cebesoy (») Ömer Lütfi Argeşo - Sıhhiye ve Muavenet-i İçtimaiye (sosyal yardım) Vekili: Adnan AdıvarYusuf Gezgin “Kraliçe'nin gelişi ve Anglosaksonlar” adlı makalesinde diyorki: Osmanlı devletini yıkan ve geride kalan coğrafyayı kan, kavga alanı haline getiren; bu coğrafyadaki bütün milletleri birbirine düşüren (Arap-Kürt-Türk-Şii-Sünni, vs.) yine Anglosaksonlardır.Ortadoğu’daki devletlerde mevcut statükoyu kuran, devletlerin şifrelerini oluşturan İngilizlerdir. Türkiye’deki derin yapının mimarı, mühendisi, müteahhidi de İngilizlerdir.

Ülkemizdeki temel dengeler ve kurumlar İngilizler tarafından yapılandırılmıştır. Devlet-toplum-kurumlar arasındaki hassas dengenin ince ayarlarını İngilizler yapmışlardır. Uzun yıllar sonra yıkabildikleri Osmanlı devletinin yerine; bir biriyle kavgalı, vatandaşından kopuk, kendi dinamiklerinden uzak devletçikler kurarak çekilmişlerdir. Ve maalesef Türkiye dâhil bu devletlerin kodlarını, anahtarlarını hep ellerinde tutmuşlardır. Kurdukları yapılar ne zaman raydan çıkma eğilimi gösterse, sistem içine yerleştirdikleri müdahale araçlarıyla sistemi yeniden kendi lehlerine dengeye getirmeyi başarmışlardır.Malumunuz Türkiye’de İngilizlerin kurduğu, ABD-Yahudi ittifakının yürüttüğü "derin sistem" S.O.S vermeye başladı. Milleti çelik bir çeper içine hapsederek kuşatan, milli ve dini değerleri tehdit olarak gören yapıda çatlaklar oluşmaya başladı. Millet ve onu kontrol etmek üzere yapılandırılmış (derin) devlet arasındaki sıkıntılar yüzeye vurmaya başladı.

BAKIN SİZE BİR DERİN GIRTLAK DAHA, TUNCAY GÜNEY .
BÜYÜK KLÜPTEN, ENCÜMENİ DANİŞ’İN ÜSTÜNDE Kİ MİLLİ BİRLİK KOMİTESİNE (BUNLARIN 27 MAYISTA ATADIĞI KURUCU MECLİS ÜYELERİNİN TAMAMINA YAKINI sabetay İDİ. ), ÖZAL’IN AMAN DİKKAT EDİN DİYE UYARDIĞI AMA SEMRA HANIMIN (YEĞİNMENLERDEN) TUTTUĞU MESUT YILMAZDAN JİTEMİN ZAHODAKİ SİLAH DEPOSUNA, ÜZEYİR GARİH’İN MASON LOCASINDA ÖLDÜRÜLÜP YENER YERMEZE TESLİM EDİLDİĞİNDEN MARAL ADLI SEVGİLİSİNİN TÖMERDE TÜRKÇE ÖĞRENEN YABANCI UYRUKLU BİRİ OLDUĞU VE OPERASYONDAN SONRA ÜLKESİNE DÖNDÜĞÜNE KADAR ÇOK DERİN AMA DOĞRU BİLĞİLER. BUNLARI NEREDEN BİLİYOR. YOKSA KANADA NEREYE BAĞLI İSE ORANIN AJANI BİR DERİN GIRTLAK MI? , Bir Numara Görevdeki Bir AskerBir numara, görevdeki bir asker, danışmanı ise emekli bir orgeneral.. Silah deposu devlet binasıydı.. Encümen-i Daniş'in bağlantıları... Mesut Yılmaz'ı iyi araştırın.. Esra Coşkun röportajı

İşte Güney'in açıklamalarından satır başları: “Bir numara, halen görevde olan bir asker, danışmanı ise emekli bir orgeneral. Sivil baron ise eski baronla organik ve yakınlık ilişkileri bulunan bir medya patronu. “

SİLAH DEPOSU DEVLET BİNASIYDI
“JİTEM’in işkence merkezlerinden biri Kuzey Irak'ta Zaho'daydı. Hilali Ahmer Cemiyet'inin arkasındaki binanın alt katıdır. Mesela Yaprak TV'nin sahibi Mehmet Ali Yaprak burada sorgulandı. Gizli silah depoları Güneydoğu'da büyük bir bayrakla simgelenmiş bir devlet binasındaydı.”

ENCÜMEN-İ DANİŞ ŞAŞIRTTI
“Encümen-i Daniş’in üstünde Milli Birlik Komitesi var. Ortaya çıkmalarına şaşırdım. Altında ise Büyük Kulüp bağlantılı mason locaları var.”

MESUT YILMAZ'I İYİ ARAŞTIRIN
CHP'li Mehmet Sevigen'i, Susurluk ve Ergenekon'un üstünü örtmeye çalışan Mesut Yılmaz'ı araştırın. 2001'den bu yana Ergenekon'un üstünü kimlerin örttüğüne ulaşırsınız. CHP'de çok Ergenekon malzemesi var.

KUYU DEĞİL ASİT VARİLİ
Genelkurmay'dan bir yetkili bir aracıyla kuyuları yalanlamamı talep etti. Boş yere asit kuyusu aramasınlar. Bunlar kuyu değil asit dolu varillerdi. Öldürülecek insanlar içine bandırılıyordu, kemiklerini bile bulmaları mümkün değil. Asitleri yurt dışından Veli Küçük'ün mafya kolundaki yardımcısı Sami Hoştan getiriyordu.-

ÜZEYİR GARİH CİNAYETİ
Üyesi olduğu mason locasında ihanet eden hainlere uygulanan infaz şekliyle öldürülüp mezarlığa cesedi bırakıldı. İshak Alaton tüm ayrıntıları biliyor. Suçu üzerine almak zorunda kalan Yener Yermez'in cinayetten önce ilişki kurduğu Meral adlı kız yabancı uyruklu biri. Şişli'deki TÖMER'de Türkçe öğrendi. Operasyondan sonra geldiği ülkeye döndü. (Garih'i öldür 5 milyon $ al İşadamı Üzeyir Garih'i öldürmek suçundan müebbet hapse mahkum olan Yener Yermez, cezaevinden gönderdiği mektupta cinayetle ilgili çarpıcı itiraflarda bulundu. Yermez'i cinayetten öncesi ve sonrasında gözlerini bağlayarak kaçıran kişiler, günlerce rolünü ezberlettiler. 'Konuşursan seni ve aileni öldürürüz. Cezan bitince, 5 milyon dolar hesabında' dediler. Yener Yermez'in avukatı Mustafa Yalçınkaya, müvekkilinin daha önce adam yaralamaktan sabıkalı olduğu için bu iş için seçildiğini de ileri sü-rererek, Yener Yermez'in, Garih cinayetinden on gün önce ve cinayetten sonra gözleri bağlanarak, yüzlerini görmediği kişiler tarafından bir yere götürülüp, rolünün ezberletildiğini söyledi. Yalçınkaya, cinayeti nasıl senaryo gereği işlediğini anlatacağının detaylarının Yener Yermez'e ezberletildiğini söyledi.
Yermez'in yeni ifadeleri sonrasında Ergenekon" soruşturmasını yürüten savcılık, işadamı Üzeyir Garih'i öldürdüğü gerekçesiyle müebbet ağır hapis cezasına çarptırılan Yener Yermez'in bilgisine başvurdu. Sabancı cinayetinde Ergenekon bağlantısı Ergenekon terör örgütü soruşturması ülkenin karanlık bir dönemini de aydınlatıyor. DHKP/C ve Fehriye Erdal'ın Ergenekon bağlantısı da bu belgeler yardımıyla anlaşıldı. Suikastıın kilit ismi Fehriye Erdal'ı, kale gibi korunan Sabancı kulelerine 'çaycı' olarak Ergenekon'un yerleştirdiği iddia edildi. Mahkemeye teslim edilen Ergenekon terör örgütü soruşturmasına ait iddianame, geçmiş yıllarda işlenen birçok faili meçhul cinayete de değiniyor. Soruşturma kapsamında örgüt üyelerinin ev ve işyerlerinde yapılan aramalarda, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı ve Necip Hablemitoğlu cinayetleri ile Sabancı suikastına ilişkin belgeler çıktı. İddianamede, bir dönem kanlı siyasi cinayetlere imza atan DHKP/C terör örgütü ile Sabancı suikastı zanlısı Fehriye Erdal'ın Ergenekon bağlantısının tespit edildiği bilgisi yer aldı. Bu tespitin ardından, Özdemir Sabancı, Nilgün Hasefe ve Haluk Görgün'ün can verdiği kanlı saldırıya ilişkin dosya yeniden incelemeye alındı. Ersever'in silahı Albay Doğan'ın deposunda çıktı Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan Veli Küçük'ün sağ kolu emekli Albay Arif Doğan'ın deposunda ele geçen silahlardan birinin öldürülen Binbaşı Cem Ersever'e ait olduğu belirlendi. Ersever, Eşref Bitlis Paşa'nın uçak kazasında ölmesinden sonra "G. Doğu'daki olaylar Türk milletinden gizleniyor" diyerek askerlikten istifa etti. Kısa bir süre sonra Ankara, Elmadağ'da Ersever'in ceseti jandarma tarafından bulundu.
Danıştay ile sekiz bağlantı Ergenekon soruşturmasını yürüten İstanbul Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz'ün, 11. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderdiği 500 sayfalık özel soruşturma dosyası, Ergenekon'un, Danıştay saldırısıyla bağlantısını ortaya koyuyor. Özel dosyada, Ergenekon ile Danıştay saldırısı arasındaki bağlantı 9 başlık altında kurulmuştu. · Ergenekon zanlıları Muzaffer Tekin ve 10 zanlının ifadeleri, · Eski uyuşturucu hükümlüsü Engin Bağbars'ın Muzaffer Tekin ve Danıştay saldırısıyla ilgili beyanları, · Semih Tufan Gülaltay'ın bilgisayarından çıkan 53 kişilik liste, · Doğuş Factoring'in sahibi Ayhan ve İlhan Parlak hakkındaki soruşturmalar, · Ayhan Parlak hakkında haraç suçlarıyla alakalı açılan dosya, ·

Banker Yalçın Doğan'ın öldürülmesine ilişkin soruşturma, · Danıştay saldırısı öncesi Cumhuriyet'e atılan bomlara ilişkin raporlar, · Fikret Emek'de ele geçirilen el bombalarıyla ilgili olarak alınan ve Cumhuriyet gazetesine atılan bombaların numaralarıyla benzer olduğu düşünülen Bomba Bilgi Merkezi İrtibat Raporu ile diğer raporlar.

Savcı Öz tarafından hazırlanan 500 sayfalık, 2007-1536 sayılı özel dosya, 24.12. 2007 tarihinde Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'ne teslim edilmişti.

-Özal'a suikast girişimi
-Turgut Özal'a suikast girişimi,
-Eşref Bitlis'in ölümü
-Mesut Yılmaz'a Budapeşte'de saldırı
-Özdemir Sabancı suikasti
-Ömer Lütfi Topal'ın öldürülmesi
-Söylemezler çetesi
-Mehmet Hadi Özcan çetesi
-Yaşar Öz davası
-Tevfik Nurullah Ağansoy cinayeti
-Mehmet Ali Yaprak'ın kaçırılması
-Kurye kız Dilek Önder olayı
-Tekin Baykal çetesi
-Alparslan Pehlivanlıoğlu'nun öldürülmesi
-Tarık Ümit'in kaybolması
-Yüksekova çetesi
-Hrant Dink'in öldürülmesi
-Üzeyir Garih cinayeti
-Atabeyler çetesi
-Sauna çetesi
-Mustafa Duyar'ın öldürülmesi
-Albay Rıdvan Özden'in öldürülmesi
-Tuğgeneral Bahtiyar Aydın'ın öldürülmesi
-Necip Hablemitoğlu suikasti.)

BÜTÜN BU KARANLIK OLAYLARIN AYNI MERKEZDEN YÖNETİLDİĞİNİN ISPATI KARA ÇARŞAMBA!!!Neden Hep Çarşamba ? Ülke gündemine bir anda oturan, milyonların tepkisini çeken çok sayıda suikast ve faili meçhul cinayetler neden çarşamba günü gerçekleştiriliyor?

Türkiye'yi sarsan suikastlar, neden özellikle çarşamba gününe denk geliyor?
Yetkililer, şimdi bu ortak noktanın gizemini, çarşambanın sırrını çözmeye çalışıyor. Acaba bir tesadüf mü, bilinçli tercih mi sorusuna yanıt aranıyor.

Akşam'ın haberine göre, ülke gündemine bir anda oturan, milyonların tepkisini çeken çok sayıda suikast ve faili meçhul cinayetin çarşamba günü gerçekleştirilmiş olması, polis, jandarma ve MİT'in dikkatini çekti. Güvenlik güçleri bu raslantıyı mercek altına aldı. Bir tesadüf olup olmadığı inceleniyor.

Silahlı ve bombalı saldırılara ilişkin 'Çarşamba' gizemi, Cumhuriyet'in ilk yıllarına kadar dayanıyor. Son anda ortaya çıkartılarak engellenen Atatürk'e yönelik suikast girişimi de, yine bir çarşamba günü 16 Haziran 1926'da gerçekleştirilecekti. Malatya'daki Zirve Yayınevi'nde üç misyonere yönelik katliam ile Türk Hukuk Kurumu Başkanı Prof. Mumammer Aksoy ve MİT eski Müsteşar Yardımcısı Hiram Abbas'a yönelik suikastler de yine çarşamba günü işlendi.

'Ergenekon' soruşturması ile yeniden gündeme gelen Danıştay saldırısı, Cumhuriyet Gazetesi'nin bombalanması ve Necip Hablemit-oğlu'na düzenlenen suikast da yine aynı gün gerçekleştirildi.

NEDEN PSİKOLOJİK Mİ?
Güvenlik birimleri, henüz yanıtını bulamadığı 'Çarşamba laneti' konusunda bilim adamlarının görüşlerine de başvuracak. Üniversitelerin psikoloji bölümleri ile irtibata geçecek olan güvenlik birimleri, kanlı saldırıların çarşamba günlerine denk gelmesinin, sadece bir tesadüften mi? Yoksa saldırganları etkileyen psikolojik bir nedenden mi kaynaklandığının yanıtını arayacak.

SUİKASTLARDAKİ KARANLIK GİZEM
1990'lı ve 2000'li yıllarda gerçekleştirilen ve çarşamba günlerine denk gelen önemli suikast ve kanlı saldırılar şöyle:
- 26 Eylül 1990 Çarşamba. MİT eski Müsteşar Yardımcısı Hiram Abas, İstanbul'da çapraz ateş sonucu öldürüldü.
- 31 Ocak 1990 Çarşamba. Gazeteci ve Türk Hukuk Kurumu Başkanı Prof. Dr. Muammer Aksoy evinin az ilerisinde yine en az iki kişi olduğu zannedilen kişilerce çapraz ateşe tutularak öldürüldü.
- 30 Ocak 1991 Çarşamba. Jandarma Asayiş Birlikleri Kolordusu'nun komutanı emekli Orgeneral Hulusi Sayın, kimliği belirlenemeyen kişi veya kişilerce düzenlenen suikast sonucu öldürüldü.
- 29 Temmuz 1992 Çarşamba. Gazeteci Çetin Ababay Batman'da başına sıkılan kurşunla öldürüldü
- 17 Şubat 1993 Çarşamba. Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis'in bulunduğu askeri uçak Ankara Güvercinlik üssünden kalktıktan hemen sonra düştü. Bitlis ile beraberindeki üç subay ve bir astsubay hayatını kaybetti.
- 3 Eylül 1997 Çarşamba. TGS üyesi Gazeteci Ayşe Sağlam Terince'de öldürüldü
- 24 Ocak 2001 Çarşamba. Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan, 4 koruması ve şoförü ile birlikte otomatik silahlarla düzenlenen saldırı sonucu sokakta şehit edildi.
- 18 Aralık 2002 Çarşamba. Ankara Üniversitesi öğretim üyesi araştırmacı yazar Dr. Necip Hablemitoğlu evinin önünde başına ateş edilmesi sonucu öldürüldü.
- 10 Mayıs 2006 Çarşamba. Cumhuriyet Gazetesi'nin Şişli'de bulunan merkez binasına el bombaları ile saldırı düzenlendi.
- 17 Mayıs 2006 Çarşamba. Danıştay'a düzenlenen saldırı da Danıştay İkinci Daire Üyesi Mustafa Yücel Özbilgin hayatını kaybederken 4 üye yaralandı.
- 18 Nisan 2007 Çarşamba. Malatya'daki Zirve Yayıncılık'ta meydana gelen katliamda, Necati Aydın, Uğur Yüksel ve Alman vatandaşı Tilman Ekkehard Geske öldürüldü.
- 25 Nisan 2007 Çarşamba. YÖK'e saldırı girişiminde bulunuldu. YÖK Başkanı Prof. Dr. Erdoğan Teziç'e silahlı saldırıda bulunmak isteyen Nurullah İlgin yakalandı.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...