03 Eylül 2013

TAM İLMİHAL'DEN.....37 — SÜT KARDESLIK


37 — SÜT KARDESLIK
(Nikâye) kitâbının fârisî serhinde buyuruyor ki, memeden süt emmege, (Rıdâ’)
denir. Ikibuçuk yasından küçük çocuk, yabancı bir veyâ birkaç kadından, birer yudum
süt emerse, hanefîde ve mâlikîde, bu kadınlar çocugun süt annesi olur. Bu kadınların
mahrem akrabâları, çocuga (Mahrem) ya’nî evlenmeleri harâm olurlar.
Kadının öz birâderi, çocugun süt dayısı olur. Bu kadına, bu sütün gelmesine sebeb
olan kocası da, süt babası olur. Bu adamın öz birâderi de, süt amcası olur. Fekat
radî’ın mahremleri, süt anneye ve zevcine mahrem olmazlar. Sâfi’î ve hanbelîde,
doyuncıya kadar, ayrı ayrı bes kerre emmezse, süt çocugu olmaz. Imâm-ı Ebû Yûsüf
ve Muhammed ve Sâfi’î “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în”, iki yasından sonra
süt çocukları olmaz buyurdular. Ikibuçuk yasından sonra emen, hanefî mezhebinin
söz birligi ile, süt çocugu olmaz. Bu yasa gelen çocugu emzirmek zarûrî olmadıgı
için, emzirmesi câiz olmaz denildi. Çünki, insan parçasını zarûretsiz kullanmak
harâmdır.
[(Dürr-ül-muhtâr)da diyor ki, (Zarûret olmadıkca insanın bir parçasını kullanmak
harâmdır. Kullanması harâm olan seyi ilâc olarak yimek ve içmek de câiz degildir).
Ibni Âbidîn burasını söyle açıklıyor: (Kullanılması harâm olan sey, tâhir
ya’nî temiz olsun, necs ya’nî pis olsun, ilâc olarak kullanmak harâmdır. Fekat, hastalıga
iyi gelecegi bilinir ise ve ondan baska ilâc yok ise, kullanılmasına izn verilmisdir.
Müctehid olmıyan müslimâna, (Mukallid) denir. Mukallid olanların, müctehidin
sözüne göre hareket etmesi vâcibdir. Delîlini bilmese de, müctehide uyması
lâzımdır). Mütercim fakîrin anladıgına göre, ölüm tehlükesi oldugu ve baska çâre
bulunmadıgı zemân, kadına ve erkege kan vermek câiz olur. Müslimân kanı tercîh
edilmelidir. Libya hükûmetinin büyük müftîsi, Seyh Tâhir-üz-Zâvî, fetvâsında
diyor ki, (Islâm dîni, sıhhati korumagı ve bedenin selâmetini emr etmekdedir.
Hastaya kan vermek, insânî vazîfedir. Çünki, hayâtı korumak, ba’zan kan verilmesine
baglı olmakdadır. Kan vermek, süt kardeslige sebeb olmaz. Nikâhı bozmaz).
Bu fetvâ, Libyâda çıkan (Hedy-ül-islâmî) mecmû’asının 1973 Nisan sayısında yazılıdır].
Çocugun, süt anası ve süt babası ile ve bunların anaları, babaları ve kardesleri
ve çocukları ve her kusakdan torunları ile evlenmesi, ebedî harâmdır. Bunlarla neseb
ile akrabâ olsaydı, yine evlenemezdi. Bu çocugun çocukları, bunun süt anası
veyâ süt babası ile evlenemez. Çocugun zevcesi, çocugun süt babası ile ve çocugun
zevci de, çocugun süt anası ile evlenemez. Aynı kadından emen oglan ile kız, süt
babaları baska olsa ve baska senelerde emmis olsalar bile, birbiri ile ve birbirlerinin
çocukları ve torunları ile evlenemez. (Dürer) kitâbının sâhibi “rahmetullahi
teâlâ aleyh” diyor ki, (Öz kardesinin süt kızı ile evlenmek harâm oldugu gibi,
süt kardesinin öz kızı ile ve süt kardesinin süt kızı ile de evlenmek harâmdır). Bir
adam, kendi annesinden süt emen süt kardesinin anası veyâ kız kardesi ile evlenebilir.
Fekat, baba bir kardesinin annesi ile evlenemez. Ya’nî bir kimse, kendi öz
kardesinin yabancı kadından olan süt kardesi ile evlenebilir. Bunun gibi baba bir
birâderinin, ana bir kız kardesi ile de evlenebilir. Bir adam, süt çocugunun kız kardesi
ile evlenebilir. Fekat kendi çocugunun ana bir kardesi ile evlenemez. Süt babanın
diger zevceleri ile evlenilmez ve süt ogul zevceleri ile evlenilmez. Bu ikisi
ile, neseb bakımından da evlenilmez. Süt sebebi ile mahrem olanları su beyt göstermekdedir:
Süt ana baba akrabâsının hepsi,
süt çocuk evlâdı, zevc veyâ zevcesi.
Ihtikan, ya’nî kadın sütü ile lavman yapılmakla süt çocugu olmaz. Kadın sütü
ile pismis yemegi yimekle de, süt çocugu olmaz. Pismemis ise, yarıdan çok olun-
– 586 –
ca, süt çocugu olur. Imâm-ı Sâfi’î “rahmetullahi teâlâ aleyh”, süt yarıdan az olunca
da, süt çocugu olur dedi. Kadının sütü, çocugun burnuna damlatılırsa, süt çocugu
olur. Ölünün ve dokuz yasına gelmis kızın sütü ile de olur.
Süt emmek, mal ikrâr etmek gibi, evlenecek veyâ evli erkegin söylemesi ve sözünde
ısrâr etmesi ile veyâ âdil iki erkegin ve bir erkekle iki kadının sâhid olmaları
ile belli olur. Hâkim karârı ile veyâ anlasarak ayrılırlar. Iki erkek âdil degillerse
veyâ iki kadın veyâ bir erkekle bir kadın yâhud yalnız âdil olan süt anne sâhid
olmus ise ve zevc tasdîk ederse, nikâh fâsid olur, ayrılırlar [Ibni Nüceym
“rahmetullahi teâlâ aleyh”]. Birinci kısm, ellialtıncı maddenin sonuna ve (Islâm
Ahlâkı) kitâbının 484.cü sahîfesine bakınız!
Viran oluyor gönlüm senden ayrı kaldıkca,
sözlerinin tadını unutmam yasadıkça.
Halâl et de hakkını, öleyim ben râhatca,
bîçâre gönlüm her an, sizi görmek istiyor!
Hasret, deryâlar gibi, kesdi yolumu benim,
yıllarca ayrı kalsam, seni dâim severim.
Uzak yerlere düsdüm, bu mu benim kaderim,
bîçâre gönlüm her an, sizi görmek istiyor!
Sizden ayrı kalınca, uyduk hep nefsimize,
yanlıs yollara düsdük, bilmem ne oldu bize.
Seytân bakıp gülüyor, kararan kalbimize,
bîçâre gönlüm her an, sizi görmek istiyor!
Rûhum çılgına döndü, göklere çıkdı âhım,
sizden pek uzak düsdüm, nedir benim günâhım?
Yüzü kara olmakdan, koru beni Allahım!
bîçâre gönlüm her an, sizi görmek istiyor!
Dogar gelir insâallah, gecelerin gündüzü,
garîblerin o zemân, gülecek hemen yüzü.
Odalarda kısıldı, mü’minin tekbîr sözü,
bîçâre gönlüm her an, sizi görmek istiyor!
Pusu kurmus hâinler, yollarımı bekliyor,
süslü, tatlı sözlerle, sen, bu yoldan dön diyor.
Îmândan haberi yok, aptal bir sey bilmiyor,
bîçâre gönlüm her an, sizi görmek istiyor!
Hiç ugrasma ey câhil, dönmem billâhi geri,
hedefim, maksadım hep, iyi yoldan ileri.
Çok ugrasdı dünyâda, senin gibi serserî,
bîçâre gönlüm her an, sizi görmek istiyor!
Eserini görünce, önce kıymet vermedim,
on altı yasındaydım, kötü seyler söylerdim.
Rahmet saçdı Allahım, hakîkatı ögrendim,
bîçâre gönlüm her an, sizi görmek istiyor!
Bîçâre gönül sen de, durma çalıs ilerle!
dogru yolu gösteren o zâta bak ibretle.
Sizi çok sevdigimi, yazıyorum kalbime,
bîçâre gönlüm her an, sizi görmek istiyor!
Garîb Ihsân senin de, aglıyan kalbin var mı?
Onun seveni çokdur, feryâdını duyar mı?
Engeller çelik olsa, insan bundan korkar mı?
Bîçâre gönlüm her an, sizi görmek istiyor!
– 587 –
38 — NAFAKA VE KOMSU HAKKI
(Nikâye) kitâbının fârisî serhinde buyuruyor ki:
Nafaka, insanın yasayabilmesi için lâzım olan sey demekdir. Bu da, yiyecek, giyecek
ve ev oldugu (Hadîka)da ve (Ibni Âbidîn)de, nafaka bâbında ve hac bahsi
basında da yazılıdır. Ya’nî mutbah masrafı ve giyim esyâsı masrafı ve ev kirâsı ile
ev esyâsı masrafıdır. Bu masraflar, sehrin âdetine, piyasaya ve akrabâ ve arkadaslara
göre ayârlanır. Zemâna ve hâle göre degisir. Her memleketde baskadır.
[Te’mîn etmesi farz olan nafakayı fıkh âlimleri üçe ayırmıslardır. Birincisi, bedeni
ve rûhu besleyen gıdâ ve hastalıklardan koruyan devâlardır. Rûhun ve kalbin
gıdâsı ve devâsı, ilmdir. Islâm ilmleri ikiye ayrılır: Din bilgileri ve fen bilgileri.
Din bilgileri, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitâbından ögrenilir. Bunlardan îmân ve
fıkh bilgileri, her memleketde vardır. Islâmın gizli düsmanları, bilhâssa ingiliz câsûsları,
islâmiyyeti içerden yıkmak için, uydurma din kitâbları yazıp dünyânın her
yerine gönderiyorlar. Gençlerin bu yaldızlı kitâbları okuyup aldanmamaları çok
mühîmdir. Elhamdülillah, Hakîkat Kitâbevi, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitâblarını
bol bol basdırıp, bütün dünyâya göndermekdedir. Bu kitâblar kalblere, rûhlara gıdâ
olmakda, islâm bilgilerini dogru olarak bütün memleketlere yaymakdadır.
Müslimân evlâdları, fen bilgilerini de, müslimân fen adamlarının kitâblarından ögrenmeli,
islâmiyyeti fenne düsman gibi gösteren masonların ve zındıkların kitâblarını
okuyup aldanmamalıdır.]
Nafakayı veyâ bunların parasını vermek, bes sebeble farz olur:
1 — Zevcesi zengin olsa bile, bunun nafakasını vermek, zevc üzerine farzdır. Zevcesi
kâfir ise, nafakası yine farzdır. Nafaka, nikâhdan sonra hemen farz olur. Zevc
ve zevce fakîr iseler, fakîr nafakası verir. Zengin iseler, zengin nafakası vermesi lâzımdır.
Zengin nafakasında, zevceye, ev islerini yapdırması için bir hizmetci de tutması
lâzımdır. Ikisinden biri zengin olup, öteki fakîr ise, orta hâl nafakası verir.
Ibni Âbidîn “rahmetullahi teâlâ aleyh” diyor ki, (Nafaka, islâmiyyetde, ta’âm,
kisve ve süknâ demekdir. Kitâbların çogunda, yalnız ta’âm ma’nâsına kullanılmak
âdet olmusdur. Fakîr olan zevcin, zengin olan zevcesine, orta hâllilere âdet olan
nafaka vermesi lâzımdır. Fakîr nafakası verip, aradaki farkı, zengin olunca öder.
Zevce, zevcinin gücü olup da, nafaka vermedigini sikâyet ederse, hâkim nafaka
ta’yîn edip vermesini emr eder. Yine vermezse, zevci habs edip malını satarak, zevcesinin
nafakasına sarf eder. Malını bulamaz ise, fakîr oldugu anlasılıncaya kadar
habsde bırakır. Bosanmalarına karâr vermez. Fakîr olup veyâ gâib olup nafakanın
üçünü de veremedigi için de, aralarını ayırmaz ve habs de etmez. Sâfi’î mezhebinde,
zevce isterse, hâkim fakîr olan zevcinden ayırır. Hanefî hâkim, aralarını
ayırabilmek için, Sâfi’î olan bir hâkimi kendine vekîl yapar. Ayrılmak istiyen kadının
dilekçesini buna verir. Zevce ve zevc mahkemeye getirilir. Zevce, nafaka vermedigini
iki sâhid ile isbât eder ve zevc nafaka vermege gücü yetdigini isbât edemezse,
aralarını ayırır. Gâib olan zevcin fakîr oldugu anlasılamıyacagı için, ayırmaz.
Hanbelî mezhebinde, gâib olan zevcinden nafaka almadıgını isbât eden zevceyi
de hâkim ayırır.
Hanefî mezhebindeki hâkim nafaka vermiyen fakîri ayırmaz ise de, aylık veyâ
senelik nafaka parası tesbît edip, zevce zengin ise, kendi malından kullanmasını,
fakîr ise, zevci ölmüs olsaydı, buna ve küçük çocuklarına nafaka vermeleri farz olan
zevcin ve zevcenin mahrem akrabâlarına, buna simdi ödünc vermelerini veyâ
veresiye mal satmalarını emr eder. Ödünc vermiyenleri veyâ satmıyanları habs eder.
Böylece, zevcenin anası, babası, amcası, erkek kardesi ve çocukların amcaları,
erkek kardesleri veyâ kendisi vermis olduklarını, zevc zengin olunca bundan alırlar.
[Ödünc, veresiye verecek zengin akrabâ yoksa, Beyt-ül-mâl, ya’nî devlet
ödünc verir. Bu da vermezse, erkekle karısık olmıyan kadın isinde çalısır. Mese-
– 588 –
lâ, hastahânede yalnız kadın hastalara bakar. Kadın ölüsünü yıkar. Süt annelik, ebelik,
kızlara hocalık yapar.] Hâkim, bunları da zevcine ödetir. Talâk iddeti zemânında,
nafaka sâkıt olmaz. Kadının iddet zemânı bitince, nafaka kesilir.)
[Zarûret olmadan bosayarak evini barkını, yuvayı yıkmak, huzûru, se’âdeti kaçırmak
ve bosadıgı kadına mehr parasını ödemek, bir erkek için kolay sey degildir.
Kadın, zevcine yemek hâzırlıyarak, çamasırını yıkayarak, yırtıklarını dikerek, çocuklara
din ve ahlâk bilgisi vererek, zevcinin râhat ve mes’ûd yasamasını saglar. Tatlı
sözleri ile zevcini neselendirir. Zevcesini bosayan erkek, bu ni’metlerden mahrûm
kalır. Çünki, bosama âdeti olana kimse kızını vermez. Bosanılan kadının nafakasını
vermek, babasına, babası yoksa, zengin akrabâsına farz olur. Zengin akrabâsı yoksa,
islâmiyyete tâbi’ olan kadına, Beyt-ül-mâlın, ya’nî hükûmetin ma’âs vermesi lâzım
olur. Islâmiyyetin bu emri yapılmazsa, kadın çalısıp kazanmaga mecbûr olur.
Görülüyor ki, islâm dîninde, kadın degil, erkek acınacak hâldedir. Kız olsun, dul olsun,
evli olmıyan fakîr kadına babası bakmaga mecbûrdur. Bakmazsa habs olunur.
Babası yoksa veyâ fakîrse, zengin akrabâsı bakacakdır. Bunlar da yoksa, devlet ma’âs
baglıyacakdır. Müslimân kadının çalısıp kazanmaga hiç ihtiyâcı yokdur. Islâm dîni,
kadının bütün ihtiyâclarını erkegin sırtına yüklemisdir. Erkegin bu agır yüküne
karsılık, mîrâsın hepsinin yalnız erkege verilmesi lâzım iken, Allahü teâlâ, kadınlara
burada da ihsânda bulunarak, erkek kardeslerinin yarısı kadar da mîrâs almalarını
emr buyurmusdur. 1029. cu sahîfeye bakınız! Zevc, zevcesini, evin içinde veyâ
dısında çalısmaga zorlayamaz. Kadın arzû ederse ve zevci izn verirse, erkek bulunmıyan
yerlerde, mestûre olarak çalısması câiz ise de, kazandıgı kendi mülkü olur.
Hiç kimse, bunları ve mîrâsdan eline geçeni, kadından zorla alamaz. Kendisinin ve
çocukların ve evin herhangi bir ihtiyâcına sarf etmesi için zorlanamaz. Bunların hepsini
zevcin alıp getirmesi farzdır. Simdi, komünist memleketlerde, kadın da, erkeklerle
birlikde, bugaz tokluguna, hayvanlar gibi, en agır islerde zorla çalısdırılıyor.
Hür dünyâ dedikleri hıristiyan memleketlerde ve islâm ülkeleri denilen arab memleketlerinde,
(Hayât müsterekdir) denilerek, kadınlar da, fabrikalarda, tarlalarda,
ticâretde, erkekler gibi çalısıyorlar. Çogunun evlendiklerine pismân oldukları,
mahkemelerin bosanma da’vâları ile dolu oldugu, günlük gazetelerde sık sık görülmekdedir.
Kadınlar, islâm dîninin kendilerine verdigi kıymeti, râhatı, huzûru, hürriyyeti
ve bosanma hakkına mâlik olduklarını bilmis olsalar, bütün dünyâ kadınları,
hemen müslimân olurlar ve islâmiyyetin her memlekete yayılması için çalısırlar.
Fekat, ne yazık ki, bu hakîkatleri anlıyamıyorlar. Allahü teâlâ, bütün insanlara, islâm
dîninin ısıklı yolunu, dogru olarak ögrenmek nasîb eylesin!]
(Bahr-ür-râık)da diyor ki, (Zevcin, zevcesine nafakayı temlîk etmesi farzdır. Zevcenin
aldıgı nafaka, mülkü olur. Bunu satabilir. Hediyye ve sadaka verebilir. Zengin
olan zevc nafaka vermezse, hâkim bunun malını satıp nafakayı verir. Evini satmaz.
Açıkda malı yoksa, bunu habs eder. Kisve, senede iki dır’ ve iki himâr ve iki
milhafedir. Milhafe, kadının sokaga çıkarken giydigi bir seydir. [Simdi buna ferâce,
saya, manto deniyor.] Bunların biri yazlık, biri kıslıkdır. Simdi, bunlara iç donu,
cübbe [kalın manto], yatak, yorgan da ilâve etmek lâzımdır. Kıs mevsiminde,
dır’ yünden, manto ve himâr ipekden olur. [Himâr, bas örtüsüdür.] Ayakkabı, mest
sokaga çıkmak için olduklarından, nafakaya dâhil edilmemisdir. Fekat, zemânın
ve memleketin âdetine göre dâhil edilirler. Dır’ gögsü açılabilen uzun gömlekdir.
Kamîs, omuzu açılabilen uzun gömlek [ya’nî antâri]dir. Memleketin âdetine göre,
kadına lâzım olan gıdâ, elbise ve ev esyâsının hepsi nafakaya dâhil olur. Zevcin
bunları getirmesi lâzımdır. Lâzım oldugu zemân getirmezse veyâ hıyânet ederse,
zevce, zevcinin parası ile kendi satın alıp getirir. Yâhud, vekîl tutar. Bu vekîl
satın alır. Lâzım olan seylerin kadında bulunması, bunların nafakadan düsmesine
sebeb olmaz. Kadın kendi malını kullanmaga zorlanamaz. Kullanırsa, zevc bunların
parasını zevcesine öder. Herseyi erkegin getirmesi lâzımdır. Kadını çalısıp ka-
– 589 –
zanmaga zorlaması harâmdır. Nâsize olan, ya’nî zevcinden kaçan zevceye nafaka
verilmez. Geri gelince, nafaka da baslar. Üç günlük yoldan uzakda olan zevce, mahremi
olmadıgı için, zevcinin yanına gitmezse veyâ zevc, zevcesini böyle uzaga götürmek
ister, o da gitmezse, nâsize olmaz. Zevc, kendi mülkü olan veyâ kirâladıgı
yâhud âriyet olarak aldıgı evde zevcesini oturtur. Sâlih komsular arasında barındırması
lâzımdır. Sâlih komsuları olmıyan ev, ser’î mesken degildir).
[(Hindiyye)de diyor ki: (Ev zevcenin mülkü olup, zevcini evine sokmazsa, nafakası
verilmez. Beni evine götür derse, zevc de götürmezse, kendi evine sokmadıgı
için nafakasını kesemez. Zevcinin gasb etdigi evde oturmak istemiyen kadının
nafakası kesilmez. Kadın, nemâz kılmıyan zevcinden ayrılmaz. Zemânımızda,
zevc, zevcesini baska memlekete götüremez. Zevc üç günden uzak memleketde
olup, yol parası göndererek, zevcesini yanına çagırır, o da mahremi olmadıgı için
gidemezse ve zevcin evinde hastalanan kadının nafakaları kesilmez. Sâhidsiz nikâh
ile yapılan izdivâcda nafaka lâzım olur. Zevce, yemek pisirmek için ücret istiyemez.
Pisirmege de zorlanamaz ise de, zevci ona peynir, zeytin gibi seyler getirir.
Kadının zevcine karsı temiz ve zînetli olması vâcibdir).
(Bezzâziyye)de diyor ki: (Babası hasta olup, bakacak kimse bulunamazsa, zevcinden
iznsiz gidip hizmet eder. Zimmî baba da böyledir. Zengin olan ogul, zengin
olan babasına bakmaga mecbûr degildir). Hediyyelesmeleri sünnetdir. Anaya,
babaya karsı gelmek, sert konusmak, kalblerini incitmek harâmdır. Islâm kadını,
her zemân bir milhafe ile örtünmüsdür. Bu da, genis manto demekdir. Iki parça
olan çarsaf sonradan ortaya çıkmısdır. Simdi çarsaf âdet olan yerlerde çarsafla,
manto âdet olan yerde genis manto ve kalın bas örtüsü ile örtünmelidir. Mubâh
olan seylerde âdete uymamak fitneye sebeb olur. Harâm olur].
Zevcin izni ile zevcesi babasının evinde olunca, hasta olunca nafakası kesilmez.
Zevcinin evinde kendisini teslîm etmezse, nafaka kesilmez. Borcu oldugu için habs
edilmis olan ve dügünden önce hasta olan ve baskası ile hacca giden kadına nafaka
verilmez. Hacca zevci ile giden kadına, evdeki nafaka verilir. Seferî nafaka verilmez
ve yol parasını vermek vâcib olmaz. Cenâze masrafı nafakaya dâhildir. Vefât
eden kadının cenâze masrafını zevci verir. Kadının mirâsını alanlar vermez.
Zevc nafaka vermezse veyâ fakîr olup, habsde, firârda olup vermezse, hâkim zevcesini
ayırmaz. Zevcin ve zevcenin zengin olan mahrem akrabâsına, buna zevci adına
ödünc olarak veyâ veresiye satarak vermelerini emr eder. Vermiyeni habs eder.
Parayı, malı veren, sonra zevcden ister. Ödemezse, habs olunur. Mahkeme karârı
olmadan, ödünc veyâ veresiye alırsa, zevcden istemez. Imâm-ı Sâfi’î “rahmetullahi
teâlâ aleyh”, hâkim zevceyi ayırır dedi. Kocasından nafaka alamıyan Hanefî
bir kadın, bosanmak isterse, Sâfi’î mezhebindeki hâkime basvurur.
Geçmis zemânın nafakası, zevcden istenemez. Ancak, her ay vermegi sözlesirlerse
veyâ hâkim emr etmis ise, almadıgı aylıkları, ölünciye kadar istiyebilir.
Zevc, birkaç ay veyâ yıl için pesin verdigi nafakayı, zevce bu müddet bitmeden ölürse,
geri alamaz. Imâm-ı Sâfi’î “rahmetullahi teâlâ aleyh”, zevc hesâb ederek, geri
kalan zemâna düsen nafakaları geri alır dedi.
Zevcin akrabâsından hiç kimsenin evde bulunmasını istememek, zevcenin hakkıdır.
Zevce izn verirse, zevc mahrem akrabâsını evinde bulundurabilir. Fakîr
nafakası için, kilidi olan bir oda, mutbah ve halâ yetisir. Zevc, zevcesinin ana, baba
ve kardeslerini bile eve sokmıyabilir. Fekat görmelerine ve konusmalarına
mâni’ olamaz. Bunlardan sâlih olanlarına, haftada bir kerre, gelip oturmaları için
mâni’ olmaması iyi olur. Diger akrabâsının da, senede bir kerre gelip oturmalarına
mâni’ olmamalıdır. [Zevcesinin sâlih olan akrabâsını, kendi de da’vet eder. Karsılar.
Anasının, babasının ellerini öper. Yiyecek, içecek ikrâm eder. Onlarla sohbet
eder. Emr-i ma’rûf ve nehy-i münkerde bulunur. Baska sehrden gelmis olanlarına,
gece kalmalarını söyler. Onların kalblerini kazanmaga, hayrlı düâlarını al-
– 590 –
maga çalısır. Kendisinin ve zevcesinin akrabâsından fâsık olanlar [kötü kimseler],
zevcesinin dînini, ahlâkını bozmak istiyenler varsa, onları evine almaz ve evlerine gitmez.
Onlarla görüsmez ve zevcesini görüsdürmez. Fekat, onlara da ve hiçkimseye
sert davranmaz. Hattâ, münâkasa etmez. Fitne çıkmasına sebeb olmaz. Dinlerine ve
dünyâlarına zarâr gelecek seylerden sakınır. Herkese karsı, güler yüzlü olmalıdır.
(Ukûd-üd-dürriyye)de diyor ki: (Zevc sefere çıkmak isteyince, zevcesi, nafaka
vermiyeceginden korkarak, bir aylık nafakası için, kefîl göstermesini hâkimden istiyebilir.
Sefere çıkmıyan zevcinden kefîl istiyebilmesi için, nafaka mikdârının, hâkim
tarafından veyâ ikisi aralarında anlasarak tesbît edilmis olması lâzımdır).
(Behcet-ül-fetâvâ)da diyor ki: (Zeyd kızını Amre tezvîc edip, Amr zevcesini çagırmadıgı
için, zevcesinin babası evinde kaldıgı zemânın nafakasını verir). (Feyziyye)
de diyor ki: (Zevci zengin olan kadın, oglundan nafaka istiyemez. Bâlig ise
de, farz olan ilmleri tahsîl etdigi için fakîr olana, zengin olan babası bakar). (Bahrül-
fetâvâ)da diyor ki: (Zevci nafaka bırakmadan, baska diyâra giden kadın, zevcinin
emânet bırakmıs oldugu maldan nafaka vermesi için, emânet bulunan kimseyi
zorlıyamaz. Hâkim vâsıtası ile alabilecegi, (Hindiyye)de yazılıdır. Insan, hayvanına
nafaka vermesi için, Imâm-ı Ebû Yûsüfe göre cebr olunur.) Otuzdokuzuncu
maddeye bakınız!]
Bâin ve ric’î talâkla bosanan kadının, iddet zemânında, nafakasını zevcin vermesi
farzdır. Mürted olmak veyâ üvey oglunu sehvetle öpmek gibi suç ile ayrılarak
veyâ kocası ölerek iddet bekliyen kadına nafaka vermesi farz degildir. Üç talâkda
bos olan kadın, iddet zemânında mürted olursa, nafaka verilmez.
[Simdi, hayât müsterekdir diyenleri isitiyoruz. Bu sözleri dogrudur. Fekat, bu
sözün ma’nâsı, onların anladıkları gibi degildir. Ya’nî, kadın da gitsin, para kazansın
demek degildir. Bunun ma’nâsı, erkek gitsin, çalıssın, kazansın. Lüzûmlu seyleri,
dısardan alıp getirsin. Kadın da, hergün zevkınde gezmeyip, bos vakt geçirmeyip,
ev içindeki kadınlık vazîfelerini yapsın demekdir. Erkegin vazîfesi, dısardaki
isleri, kadının vazîfesi içerdeki isleri yapmakdır.]
2 — Fakîr çocugun nafakasını yalnız babası verir. Babası fakîr ise, babasına
ödetmek üzere, zengin olan anası verir. Anası da fakîr ise, zengin olan dedesi verir.
Çocuk zengin ise, kendi malından nafakalanır. Malı olmıyan yetîmin anası, dayısı
ve amca çocukları zengin olsalar, nafakasını anası verir. Babası gâib, anası fakîr,
amcası zengin olan çocugun nafakasını amcası verir. Yakın asebe gâib veyâ fakîr
olunca, uzak olanı verir. Anadan baskası, çocuga verdigi nafakayı babasından
istiyemez. Anası, çocugunu emzirmege zorlanamaz. Para ile emzirecek baska kadın
bulunamazsa, ananın emzirmesi vâcib olur. Anaya ücret verilmez. Bosanan anayı,
iddetden sonra, para ile süt anası tutmak câiz olur. Ana ücret ile, yabancı kadın
parasız emzirmek istese, çocuk yabancıya emzirtilir.
Erkek çocuga, bâlig oluncaya kadar nafaka verilir. Kız çocuklara evleninciye kadar
ve bâlig olan hasta ogula iyi oluncaya kadar babası bakar. Bunlar zengin ise,
kendi malları ile nafakalanırlar. Veled-i zinâya babası nafaka vermez.
(Lakît), geçim sıkıntısı veyâ nâmûs korkusu ile terkedilmis çocuk demekdir. Çocugu
terk etmek günâh, görünce alıp ölümden kurtarmak sehrde sünnet, tenhâ yerde
ise farzdır. Kuyuya düsecek a’mâyı kurtarmak da böyledir. Dâr-ül-islâmda
bulunan çocuk, hür ve mü’min olur. Nafakası ve sultân nikâhını yapınca mehr parası
çocugun malından veyâ akrabâsından alınır. Bunlar yoksa, Beyt-ül-mâl verir.
Çocugu baskası bundan zorla alamaz. Benim çocugumdur diyen bir adamın sözü
kabûl edilir. Kadın söylerse, iki sâhid istenir. Ilm ögretilir. Sonra san’ate verilir.
Bulundugu yerin mülkî âmirinden izn almadan sünnet etdirilemez ve malı satılamaz
ve iznsiz yapılan masraflar, çocuga teberru’, ya’nî hediyye olur.
3 — Zengin olan çocukların, fakîr olan ana babalarına nafaka vermesi farzdır.
Kız ve oglan çocuklar esit mikdârda verir. Anaya, babaya bakmak, bunlar öldük-
– 591 –
de dahâ çok mîrâs alacak olana farz degildir. Bunlara dahâ yakın olana ve onların
parçası olana farzdır. Oglunun oglu ile kızı bulunan anaya, babaya yalnız kızları
bakar. Hâlbuki, mîrâsı kız ile torun yarı yarıya alır. Kızının çocugu ile erkek
kardesi bulunana, torunu bakacakdır. Hâlbuki, mîrâsın hepsini erkek kardes
alır. Kızlarının çocuklarına hiç mîrâs düsmez. (Hazânet-ür-rivâyât) sâhibi “rahmetullahi
teâlâ aleyh” diyor ki, (Anadan babadan birine iyilik edince öteki incinirse,
babaya hurmet, saygı, itâ’at etmeli, anaya hizmet ve yardım ve ihsân etmelidir.
Babanın ogluna kızması, bagırması câizdir. Baba, çocuguna verecegi emri,
onun yapmıyacagını anlarsa, onu ısyân günâhından korumak için, emr etmemeli,
bunu yaparsan iyi olur demelidir). (Fetâvâ-i Hayriyye) sâhibi “rahmetullahi teâlâ
aleyh” diyor ki: (Kazandıgı, geçimini karsılayabilen fakîr kimsenin, fakîr babasına
nafaka vermesi farz degildir. Fakîr olan anasını, babasını kendi evine alıp,
birlikde geçinirler. Zevceyi dögmek, eziyyet etmek, nafakasını tam vermemek, onsuz
baska sehre yerlesmek harâmdır. Büyük günâhdır. Kıyâmet günü, bunun süâli
çok çetin, azâbı da, pek elîm olacakdır. Hâkim tarafından ta’zîr olunması, cezâlandırılması
lâzımdır. Gücü yetdigi hâlde, üç cins nafakadan birini vermezse, habs
olunur)].
4 — Âkıl ve bâlig olmayan oglan ve her yasdaki evlenmemis veyâ dul kız ve
hasta veyâ kör adam fakîr olup, babaları yok ise, nafakalarını vermek, zengin olan
zî rahm-i mahremleri üzerine, mîrâs mikdârı ile farz olur. Farz olması için, mahkemede
da’vâ açması lâzım oldugu, (Fetâvâ-i Hayriyye)de yazılıdır. Herbiri, o gün
için alması lâzım gelen mîrâs mikdârlarına göre ortaklasa verirler. Bunlar, neseb
(soy) bakımından nikâhı ebedî harâm olan yedi kisidir. Bunlardan zengin olanları,
fakîr olan zî rahm-i mahremlerine ortaklasa bakmaga mecbûrdurlar. Bir kimsenin
dayısı ve amcasının oglu olsa, bunun nafakasını, dayısı verecekdir. Çünki,
bu kimse kadın farz edilirse, dayısı mahremdir. Amcası oglu ise nâ-mahrem olur.
Nâ-mahremin nafaka vermesi farz degildir. Mahrem, mîrâs almasa da, nafakayı
mahrem verir. Fakîr olan küçük çocugun anası ve kız kardesi ve amcası zengin olsalar,
nafakanın üçde birini anası, yarısını kardesi, gerisini amcası verir. Fakîr bir
kimsenin, zengin bir kız kardesi ve baba bir kız kardesi ve ana bir kız kardesi varsa,
bu kimseye üç kız kardesi ortaklasa bakar. Nafakanın besde üçünü kız kardesi,
besde birini baba bir kız kardesi, besde birini de, anadan kız kardesi verir. Çünki,
bu kimse ölseydi, mîrâsı bu oranda paylasırlardı. (Behcet-ül-fetâvâ) da diyor
ki, (Küçük çocugun, anası ve iki kız kardesleri ve amcası bulunsa ve hepsi zengin
olsa, nafakayı altıda birer anası ve amcası verir. Kardesleri de altıda ikiser verirler).
Baska dinden olan, ya’nî müslimân olmıyan zî rahm-i mahrem akrabâya nafaka
vermek farz degildir. Fekat, zimmî olan anaya, babaya, çocuklara ve zevceye
nafaka vermek farzdır. Zevcden ve fakîr çocukları olan babadan baska hiçbir fakîrin
nafaka vermesi farz degildir. Zevceden baska, hiçbir zengine nafaka verilmesi
farz degildir. Kurban kesmek nisâbına mâlik olan kimse zengindir. Bu nisâba mâlik
olmıyana fakîr denir. Baba kendi nafakası için oglunun malını satabilir. Fekat,
binâyı, topragını satamaz. Ana ise, nafaka yapmak için oglunun malını satamaz.
Üçüncü kısmda, 3. maddenin sonuna bakınız!
[Bir kadının, kızın, anası, babası ve mahrem akrabâsı yok ise veyâ mevcûd olup
fakîr iseler ve Beyt-ül-mâl, ya’nî devlet de yardım etmez ve kimse ve hayr cem’iyyeti
imdâd etmezse, bu kadın, kendinin, çocuklarının ve hastalık, ihtiyârlık sebebi
ile çalısamıyan fakîr ana, babasının nafakalarını temîn etmek için çalısmak zorundadır.
Erkekle karısık olmıyan kadın islerinde çalısır. Erkek bulunmıyan is yok
ise, sıhhatini, dînini, nâmûsunu, müslimânlık haysiyyetini ve serefini koruyacak
kadar farz olan nafaka kazanmak için, yabancı erkeklerin bulundugu yerde örtülü
olarak çalısması câiz olur. Bu nafakayı kazanmasında mâni’ olunması, ikrâh olur.
– 592 –
Böyle ihtiyâcdan fazla, orada kalması câiz olmaz. Dâr-ül-harbde zâlimler, çalısırken,
basını, kollarını açması için ikrâh ederlerse, zorlarlarsa, açmazsan, burada
çalısma, git derlerse, örtülü olarak çalısacak baska yer bulamayınca, kolları açık
çalısması, Ebû Yûsüf kavline göre câiz olur. Kadının kulaklarından sarkan saçlarını
örtmesi farz degildir diyen âlimlerin de mevcûd oldugu, (Ibni Âbidîn)de ve
(Hindiyye)de yazılıdır. Harac oldugu zemân, bu za’îf kavl ile amel etmek câiz olur.
Basında bulunan saçları örtmenin farz oldugu sözbirligi ile bildirildi ise de, bunun
açılması, ikrâh olunmak sebebi ile câiz olur. Üçüncü kısmda, (26). cı maddeye
bakınız! Böyle ikrâh olunan kadın, her zemân, erkekle karısık olmıyan veyâ
örtülü çalısacak yer aramalıdır. Bulunca, orada çalısması lâzım olur. Saçlarını, kollarını
sokakda, gidip gelirken hep örtmelidir. Müslimân erkekle evlenince, bunun
nafakasını zevci te’mîn etmege mecbûrdur. Zengin olmadıgı için, anasına, babasına
ve çocuklarına nafaka vermesi lâzım gelmez ise de, zevcinin izni ile çalısıp onlara
bakması lâzımdır. Ögrenmesi farz ilmleri ögrenmek de, nafaka kazanmak gibidir.]
5 — Kölenin, câriyenin nafakasını vermek, efendisine farzdır. Efendisi nafaka
vermezse, kölesi, çalısıp kazandıgından kendine nafaka yapar. Köle ve câriye
çalısamıyacak hâlde ise, hâkim, efendiye, bunları satmasını emr eder.
Ibni Âbidîn besinci cild, ikiyüzyirmiüçüncü sahîfede buyuruyor ki:
(Avret yerini örtecek ve sogukdan, sıcakdan korunacak kadar giyinmek farzdır.
Pamuk, keten ve yün kumas iyidir. Erkek kamîsi, ya’nî antârisi ve paltosu bacagın
ortasına kadar, kolları parmak ucuna kadar uzun olması sünnetdir. Kol agzı bir
karıs olmalıdır. Orta hâlli giyinmeli, söhretden sakınmalıdır. Ni’meti göstermek için
iyi ve kıymetli giyinmek müstehabdır. Bayramlarda, topluluklarda, güzel, süslü giyinmek
mubâhdır. Her zemân böyle giyinmek iyi degildir. Ögünmek için, gösteris
için giyinmek mekrûhdur. Beyâz ve siyâh giyinmek müstehabdır. Resûlullahın
antârisi, gömlegi ve donu beyâz pamuk bezdendi. [Mekkeyi feth eyledigi gün, mubârek
baslıgının ve paltosunun siyâh oldugu, Ibni Âbidîn, besinci cildi, dörtyüzseksenbirinci
sahîfesinde ve (Mecma’ul-enhür)de yazılıdır.] Yesil giyinmek sünnetdir.
Domuzdan baska yırtıcı hayvan leslerinin postları, derileri dabaglanınca temiz
olur. Besmele ile öldürülenlerin postları ve derileri temizdir. Derileri üzerinde
nemâz kılınır. Bunlarla yapılan elbiseleri, kürkleri ve kürklü paltoları, baslıkları
giymek erkeklere câizdir. Kadınların erkekler gibi giyinmeleri, erkek isleri yapmaları
câiz degildir. Erkeklerin, donu, pantalonu ayaklarını örtecek kadar uzatması
mekrûhdur. Nemâz dısında, pis elbise giymek mekrûhdur). [El, ayak, parmak,
burun, dis, göz, kalb ve baska uzvlar bozulunca, kopunca yerlerine ma’den, plâstik
koymak, diri ve ölü insandan organ nakl etmek câiz oldugu, Hindistân âlimlerinin
nesr etdigi (El-muallim) mecmû’ası, 1406 nushasında yazılıdır. Çünki, bir organı
kurtarmak, hayâtı kurtarmak gibi zarûrîdir. Diri insanın organını, etini yimek
câiz degildir. Kanını nakl etmek câizdir. Kadınların ve erkeklerin trasda, tuvalet
yapmakda ve giyinmekde birbirlerine benzemeleri harâmdır. Erkeklerin yanak üzerine
saç uzatarak kadınlara benzemelerinin harâm oldugu (Hadîka) besyüzellisekizinci
sahîfesinde yazılıdır. Kadının, insan saçını, kendi saçı arasına örerek birlesdirmeyip
de, kendi saçına iplikle, bez seridle baglamasının ve hayvan kılları eklemenin
harâm olmadıgı, (Ibni Âbidîn) besinci cildi, ikiyüzotuzsekizinci, (Hadîka)
ikinci cildi, besyüzyetmisdokuzuncu ve (Fetâvâ-i kübrâ)nın yüzyetmisdördüncü
sahîfelerinde yazılıdır. Insan ve hayvan kılından ve naylon gibi ipliklerden yapılmıs
olan, (Peruk) denilen takma saçları ve kirpikleri kullanmak câiz oldugu anlasılıyor
ise de, ihtiyâc ile zîneti birbirine karısdırmamalıdır. Ihtiyâc için câiz olan
seyi, süs, gösteris için takmak câiz degildir. Erkekler arasında basını açmak zarûreti
oldugu zemân, kadının basını ve kendi saçlarını peruk takarak örtmesi câiz ve
lâzım olur. Zarûret olunca, avret yerlerini mümkin olan herseyle örtmek lâzımdır.
– 593 – Se’âdet-i Ebediyye 2-F:38
Günâhı yalnız saçını vermis olana ve bakanadır. Insanın saçını ve herhangi bir organı
satması harâmdır. Peruk takarak sokaga çıkmak, zarûret olmadan câiz degildir.
Çünki, kadınların yabancılara süslenmeleri harâmdır. Zarûret ne demek oldugu,
(Mecelle)nin 22 ve 42. ci maddeleri serhlerinde bildirilmisdir.]
(Uyûn-ül-besâir) kitâbının yüzondokuzuncu sahîfesinde diyor ki, (Insanın kullandıgı
seyler bese ayrılır. Bunlar zarûret, ihtiyâc, menfe’at, zînet ve fudûldür. Kullanılmadıgı
zemân helâke sebeb olan yasak seyi kullanmak zarûret olur. Kullanılmaması
sıkıntıya, mesakkate sebeb olursa, ihtiyâc denir. [Fâidesi, menfe’ati olmayıp,
yalnız gösteris için kullanılan seye, zînet denir.] Ihtiyâc olunca, orucu bozmak
câiz olur. [(Bahr-ür-râık)da diyor ki, (Bir ibâdete baslayınca, bunu özr olmadan
bozmak harâmdır. Farz olan orucu bozmak için sekiz özr vardır: Hastalık, sefere
çıkmak, ikrâh ya’nî zâlimin zorlaması, kadının hâmile olması, çocuk emzirmek, açlık,
susuzluk ve ihtiyârlık). Kitâbda bildirilen ihtiyâc, bu sekiz özrden biri demekdir.]
Bugday ekmegi, koyun eti, yaglı yimek, menfe’atdir. Tatlı yimek, zînetdir. Mubâhları
kullanmakda taskınlık, fudûldur. Zarûret olunca, yalan yere yemîn etmek
câiz olmaz. Ta’rîz söylemek, ya’nî iki ma’nâlı kelime söyleyip yemîn edilir. Aç kalanın
ölmiyecek kadar les yimesi, zarûret olur. Abdest alırken elbiseye su sıçraması,
hayvan idrâr yaparken, üstündekinin elbisesine sıçraması zarûretdir. Mecnûnun
birden fazla evlenmesi câiz degildir. Çünki ihtiyâcı olmaz).
[Harâm islemek veyâ kullanmak, yalnız zarûret mikdârı câiz olur. Mubâh olan
seyleri, farzları yapabilecek kadar kullanmak zarûretdir ve farzdır. Ihtiyâcı karsılamak
için kullanmak, sünnetdir. Ihtiyâcdan fazla olan seyin menfe’ati varsa, menfe’ati
için kullanmak câiz olur. Menfe’ati olmadıgı zemân, zarârı da yoksa, zînet
olur. Vekâr, hurmet ve sevgi hâsıl etmek ve çok sükr etmek niyyeti ile zînet esyâsını
kullanmanın müstehab oldugu, (Ibni Âbidîn) ve (Bahr) son cildlerinin sonunda
ve Muhammed Bagdâdînin (Hadîka)sının yüzonbesinci sahîfesinde yazılıdır.
(Hadîka) ikinci cildinin besyüzseksenikinci sahîfesinde diyor ki, (Mubâhlarda, sehrin
âdetine uymamak söhret olur. Bu ise, tahrîmen mekrûhdur. Saç, sakal boyamak
böyledir). Zînet esyâsını kullanmak da böyledir. Dâr-ül-harbde, ya’nî Fransa
gibi, kâfirlerin yasadıkları memleketlerde, islâmın vekârını, serefini korumak
ve söhretden, fitneden sakınmak vâcibdir. Zararlı olan seye fudûl, abes ve mâlâya’nî
denir. Bunu kullanmak tahrîmen mekrûh, farza mâni’ olursa, harâm, ya’nî
büyük günâh olur. Birinci kısm, ellidördüncü madde sonuna bakınız!
(Bahr-ür-râık)da, orucu bozmayan seyleri bildirirken diyor ki, (Erkegin tedâvî
için sürme çekmesi câizdir. Zînet için çekmesi câiz degildir. (Cemâl) ve (Zînet)
kelimelerini birbirleri ile karısdırmamalıdır. Cemâl, çirkinligi gidermek, vekâr sâhibi
olmak ve sükr etmek için, ni’meti göstermek demekdir. Gösteris için, ögünmek
için, ni’meti göstermek, cemâl olmaz, kibr olur. Nefsin za’îf, azgın oldugunu
gösterir. Cemâl ise, nefsin terbiye edilmis, olgun oldugunu gösterir. (Allahü
teâlâ cemîldir. Cemâl sâhiblerini sever) hadîs-i serîfi, cemâl sâhibi olmagı medh
etmekdedir. Cemâl için yapılan birsey, zînete de sebeb olursa, zarar vermez.
Cemâl için, temiz, güzel giyinmek mubâhdır. Kibr için giyinmek ise, harâmdır. Böyle
giyinince, hâlinde, baskalarına karsı davranısında bir degisiklik olması, kibr alâmeti
olur). Görülüyor ki, cemâl, çirkinlige, baskalarının igrenmelerine, hakâret
etmelerine sebeb olacak seyleri yapmamak, bunları izâle etmekdir. Zînet, baskalarını
imrendirecek, onlara üstünlük saglıyacak, ögünecek seyleri yapmakdır.
Cemâl için, bulundugu yerde âdet olan seylerden, harâm olmıyan en iyilerini kullanmalıdır.]
Erkeklere ipek giymek harâm oldugu, ikinci kısm, kırkbirinci madde sonunda
bildirilmisdir. Elbisede ve baslıkda dört parmak genisliginde ipek veyâ altın seridlerin
bulunması câizdir. Serîdler uzun ve sayıları çok olabilir.
Erkeklerin de her renk elbise giymeleri câiz ise de, kırmızı, sarı elbise giyme-
– 594 –
leri tenzîhen mekrûh denildi. Baslık ve takkenin kırmızı ve sarı renklerde dahî mekrûh
olmadıgı sözbirligi ile bildirildi. Resûlullahın “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem”
ayakkabısının siyâh oldugu, (Sir’at-ül-islâm) serhinde yazılıdır.
(Dürr-ül-muhtâr)ın ve bunun (Tahtâvî) ve Ibni Âbidîn hâsiyelerinin son cildleri
sonunda diyor ki, (Tecemmül etmek, ya’nî en güzel elbise giymek müstehabdır.
Halâl seylerle zînetlenmek mubâhdır. Imâm-ı a’zam Ebû Hanîfe dörtyüz altın
kıymetinde cübbe giyerdi. Talebelerine güzel giyinmelerini emr ederdi.
Imâm-ı Muhammed nefîs elbise giyerdi. Imâm-ı a’zam buyurdu ki, imâm-ı Ömerin
yamalı hırka giymesi, Emîr-ül-mü’minîn oldugu içindi. Güzel giyinseydi,
me’mûrları da güzel giyinirler, fakîrleri, milletden zulm ile mal alırlardı. Resûlullah
“sallallahü aleyhi ve sellem” bin dirhem gümüs kıymetinde cübbe giyerdi).
Büyüklere harâm olan seyleri, çocuguna yapdıran kimse, harâm islemis olur. Birinci
kısmda, 18. ci maddeye bakınız!
(Hadîka)da, bütün bedenle yapılan günâhların onbesincisinde diyor ki, çocugunu
ve nafaka vermek lâzım olan akrabâsını aç bırakarak ve islâm terbiyesinden
mahrûm ederek zâyı’ etmek günâhdır. Analardan, baba ve dedelerden ve çocuklardan,
torunlardan baska olan yakınlara, (Akrabâ) denir. Zengin kimsenin fakîr
ve çalısamıyacak hâlde olan akrabâsına nafaka vermesi vâcibdir. Çalısabilen erkek
büyük akrabâya, fakîr olsalar da, nafaka verilmez. Fakîr olan yetîm çocukların
ve dul kadınların nafakaları, saglam olsalar da, zengin akrabâsına vâcib olur.
Küçük çocukların anneleri ve amcaları bulunsa, yâhud anneleri ve agabegleri olsa,
zengin iseler, çocukların nafakalarını, mîrâs oranında, ortaklasa verirler. Babanın,
çocuklarına ilm, edeb ve san’at ögretmesi farzdır. Önce, Kur’ân-ı kerîm okumasını
ögretmelidir. Sonra îmânın ve islâmın sartlarını ögretmelidir. [Çocuk
Kur’ân-ı kerîm okumasını ve din bilgisini ögrenmeden mektebe gönderilirse, artık
bunları ögrenecek vakt bulamaz. Din düsmanlarının tuzaklarına düserek, onların
yalanlarına, iftirâlarına aldanır. Dinsiz ve islâm ahlâkından mahrûm olarak
yetisir. Dünyâda ve âhıretde felâketlere sürüklenir. Cem’ıyyete ve millete zararlı
olur. Kendine ve baskalarına yapacagı kötülüklerin günâhları, anasına babasına
da yazılır. Çocugunu, din bilgilerini ögretmeden önce, kâfirlerin, hıristiyanların
mekteblerine göndermenin büyük zararları, (Irsâd-ül-hiyâra fî-tahzîr-il-müslimîn
min medârisin-Nasârâ) kitâbında uzun yazılıdır. Bu kitâb, Ahmed Zeynî Dahlânın
(Hulâsa-tül-kelâm) kitâbının ikinci cüz’i ile birlikde, Hakîkat Kitâbevi tarafından
basdırılmısdır.]
Ananın, babanın, okutmak ve terbiye etmek için çocuklarını zorlaması lâzımdır.
Kadın çocugunun okumasına, ahlâkına ehemmiyyet vermezse, kötü yetisdirirse,
erkegin, (Ben râzı degilim. Günâhı senin olsun!) demesi, kendisini kurtarmaz.
Kötülüge mâni’ olması lâzımdır. Kadın inâd ederek, fitne çıkarsa veyâ erkekden
gizli yaparsa, erkek günâhdan kurtulur. Böyle kadını bosamalı diyemeyiz.
Anaya, babaya itâ’at ve ihsân etmelidir. Tâ’at olan, mubâh olan ve günâh olmıyan
seylerdeki emrlerini yapmalıdır. Zevcenin de, zevcinin günâh olan emrlerini
yapmaması lâzımdır. Her me’mûr ve ast için de böyledir. Hiç kimseye, günâh islemegi
emr etdigi için, karsı gelinmez. Isyân edilmez. Mubâh olan isler için verdikleri
emrleri yapmak, vâcib degil ise de, câizdir. Tâ’at olan islerdeki emrlerini
yapmak vâcibdir. Yapması câiz olmıyan emrlerine karsı ısyân etmemeli, yumusak,
tatlı dil ile özr dilemelidir. Ana, baba, [ve âmir, müdîr], en kötü günâhı, hattâ küfrü
bile emr etse veyâ kendileri kâfir ise, onlara karsı gelmek, yine câiz olmaz. Ana,
baba âciz ve fakîr iseler, zimmî olsalar bile, nafakaları, çocuga vâcibdir. Dedeler,
nineler de, ana, baba gibidir. Harbî olanlarına nafaka verilmez. Zimmî ile harbînin
birbirlerinden mîrâs almaları da böyledir. Ana, baba, zimmî olsalar da, hizmet
etmek, ihsânda bulunmak vâcibdir. Küfre tesvîk edenlerine gidilmez.
– 595 –
Anayı, babayı ve zî-rahm-i mahremleri ziyâret etmek vâcibdir. Hiç olmazsa, selâm
göndererek, tatlı mektûb yazarak ve telefon ederek bu günâhlardan kurtulmalıdır.
Selâmın, mektûbun ve sözle, para ile yardımın mikdârı ve zemânı yokdur. Lüzûm
ve imkânı kadar yapılır. Zî-rahm-i mahrem olmıyanlara bunlar vâcib degildir.
Bunlar önce anaya, sonra babaya, sonra evlâda, sonra ecdâda, sonra ceddâda,
sonra erkek ve kız kardeslere, amcalara, halalara, dayılara ve teyzelere yapılır. Bunlardan
sonra, zî-rahm-i mahrem olmıyan amca ogluna, amca kızına ve hala, dayı ve
teyze çocuklarına, sonra nikâh sebebi ile akrabâ olanlara, sonra komsulara yardım
ve ihsân etmek çok sevâbdır. (Hadîka)dan terceme burada temâm oldu.
(Bezzâziyye) fetvâsında, (Menâhî)yi anlatırken diyor ki, (Her çesid çalgı dinlemek
harâmdır. Fısk anlatan si’r dinlemek mekrûhdur. Günâh islemegi istemek
günâh olmaz. Islemege karâr verirse, yalnız karâr vermek günâhı yazılır. Islemek
günâhı yazılmaz. Küfr ve küfre sebeb olan seyler böyle degildir. Bunlara karâr verince
kâfir olur. Kâfir olan anaya babaya hizmet etmek, nafakalarını vermek, ziyâretlerine
gitmek lâzımdır. Küfre sebeb olan seyleri yapdıracaklarından korkulursa,
ziyâretlerine gitmemelidir. Kâfirlerle birlikde yiyip içmek, bir iki kerre câizdir.
Her zemân ise, mekrûh olur. Ücret karsılıgı, serâb yapmak için üzüm sıkmak
mekrûhdur. Kilise ta’mîrinde çalısmak mekrûh degildir. Çünki, bu isin kendisi günâh
degildir). Görülüyor ki, islâmiyyete uymaga gericilik diyen, ya’nî ibâdet yapmagı
ve harâmlardan sakınmagı begenmiyen ananın, babanın evine gidilmez.
Böyle olan akrabânın evine de gitmek câiz degildir. Baska özrler, sebebler söyliyerek
gitmemeli, kalb kıracak, fitne çıkaracak seyler söylememelidir. Hiç kimse
ile münâkasa etmemelidir. Münâkasa etmek, dostlugu giderir. Düsmanların çogalmasına
sebeb olur. Fitne çıkarmamalı, dost ile de, düsman ile de tatlı konusmalı,
herkese karsı güler yüzlü olmalıdır. Bu husûsda, Muhammed Ma’sûm (Mektûbât)
ının, üçüncü cildinin 55. ci mektûbunda genis bilgi vardır. Bu mektûbun tercemesi,
(Hak Sözün Vesîkaları) kitâbımızın sonunda mevcûddur. Bid’at sâhiblerine
ve açıkca günâh isliyenlere tatlı dil ve güler yüz câiz olmadıgı için, zarûret olmadıkca,
bunlarla karsılasmamaga, görüsmemege çalısmalı, zarûret mikdârını
asmamalıdır.
Anadan, babadan izn almadan cihâda ve tehlükeli olan yoldan bir yere, hattâ
farz olan hacca gitmek câiz degildir. Iznleri olmadan ilm tahsîline gitmek câizdir.
Tecribeye, hesâba dayanmıyan, dayansa da dünyâya ve âhırete fâidesi olmıyan seyleri
ögrenmek böyle degildir. Islâmiyyete fâideli ilmler böyledir. Islâm düsmanlarının,
bid’at sâhiblerinin, mezhebsizlerin mekteblerine din bilgisi ögrenmek
için gitmek, hiçbir zemân câiz degildir. Ticâret, hac, ömre gibi, tehlükeli olmıyan
yolculuklarda, ihtiyâcı olmıyan ana babanın iznini, rızâsını almak lâzım olmaz. Fekat,
hava ve deniz yolculugu ve tehlükeli olan kara yolculukları için ve cihâd için
rızâlarını almak lâzımdır. Ilm ögrenmek için gidilecek yolda ve yerde emniyyet varsa
ve ananın, babanın yalnız kalarak helâk olmaları tehlükesi yoksa, rızâları olmasa
da, gitmek câizdir. Düsman hücûm edip islâm askeri bozuldugu zemân, çocuk
bâlig olmasa bile, ana babasının rızâsı olmayınca da düsmana karsı savasa gitmesi
câizdir. Fekat, hiçbir zemân ve hiçbir sebeble anaya, babaya ve hükûmet adamlarına
karsı sert söylemek câiz degildir. Rızâları olmadan gitmek câiz oldugu zemân,
gitdigi yerden sık sık tatlı mektûb ve selâm ve hediyye yollayarak rızâlarını
almalıdır.
KOMSU HAKKI — Asagıdaki yazılar, seyyid Alî zâdenin “rahmetullahi teâlâ
aleyh” (Sir’at-ül-islâm) serhinden alınmısdır. (Her müslimânın, sâlih komsular [iyi
insanlar] arasında ev araması lâzımdır. Hadîs-i serîfde, (Ev satın almadan evvel, komsuların
nasıl olduklarını arasdırınız! Yola çıkmadan evvel, yol arkadasınızı seçiniz!)
buyuruldu. Hadîs-i serîfde, (Komsuya hurmet etmek, anaya hurmet etmek gibi lâzımdır)
buyuruldu. Komsuya hurmet, onunla iyi geçinmekdir. Onun aç oldugunu bi-
– 596 –
lerek, kendisi tok yatmamakdır. Allahü teâlânın kendisine ihsân etdigi rızklardan
ona da vermelidir. Onu incitecek söz ve hareketde bulunmamalıdır. Hadîs-i serîfde,
(Komsusu, serrinden emîn olmıyan kimse, Allahü teâlâya îmân etmemisdir)
buyuruldu. Zimmî komsusuna dahî, mümkin oldugu kadar hediyye vermelidir. Hadîs-
i serîfde, (Zimmî komsunun bir hakkı, müslimân komsunun iki hakkı, akrabâ
olan komsunun üç hakkı vardır) buyuruldu. Komsusunun evine, pencerelerine bakmamalıdır.
[Kaç ev komsu sayılır? Bu evlerin adedi, zemânın sartlarına ve insanın
yardım kudretine göre degisir. Her tarafdan birer, ikiser ve nihâyet] kırk ev komsuluk
hakkına mâlik olur. Komsunun yapdıgı eziyyetlere ve câhilce hareketlerine
sabr etmeli, karsılık vermemelidir. [Alkollü içkinin ve kadınların, kızların bası,
kolları açık sokaga çıkmalarının harâm oldugunu güler yüz ve tatlı dil ile anlatmalıdır.
Komsular, günâh islediklerini görüp de nasîhat vermiyen] ve kendileri ile
görüsmiyen, [Cehennemden kurtulmaları için] yardım etmiyen komsularını, Kıyâmet
günü, Allahü teâlâya sikâyet edecekler, [maddî ve ma’nevî] haklarını istiyeceklerdir.
Komsunun çocuklarını eli ile oksamalı, nemâz kılmaları ve günâh islememeleri
için, tatlı dil ile nasîhat etmelidir. Hadîs-i serîfde, (Evinizde pisen yemekden,
komsunuzun hakkını veriniz!) buyuruldu. Ödünc olarak ve âriyet olarak
istedigini hemen vermelidir. Komsusu hasta olunca, ziyâretine gitmelidir. Sıkıntıya
düsünce, imdâdına yetismelidir. Hadîs-i serîfde, (Sıkıntıya düsen komsusuna
yardım eden, sıkıntısını gideren kimseye, Allahü teâlâ kıyâmet günü kıymetli elbise
giydirecekdir) buyuruldu. Cenâzesi olunca, (Ta’ziye) etmeli, ya’nî sabr etmesini
söylemeli ve cenâzesinin hizmetine kosmalıdır. Komsusu sefere, uzak vazîfeye
gidince, geride kalan âilesini, çocuklarını hırsızların, ahlâksızların serlerinden,
zarârlarından muhâfaza etmelidir. O yok iken, onun çoluk çocuklarına karsı
davranıslarında, ona hiyânet etmekden çok sakınmalıdır. Onun evinin havasını,
günesini men’ edecek kadar, evine kat çıkarmamalı, buna zarûret olursa, ona
anlatıp rızâsını aldıkdan sonra yapmalıdır. Ona veremiyecegi meyve, tatlı gibi seyleri
evine ondan gizli getirmelidir. Evini satacagı veyâ kirâya verecegi zemân, ona
danısmalı, onun izn verdigi kimseye vermelidir. Komsunun mâl ve mülk hakları,
(Mecelle) nin 1192. ci ve sonraki maddelerinde yazılıdır. Dünyâda en kıymetli sey,
müslimân, sâlih, Allahü teâlânın ve mahlûkların haklarını bilen ve gözeten komsudur.
Hadîs-i serîfde, (Allahü teâlâ, bir sâlih müslimânın hurmetine, komsularından
binlerce belâyı, felâketi uzaklasdırır) buyuruldu. Hadîs-i serîfde, (Kendisinin
iyi mi, kötü mü oldugunu anlamak istiyen kimse, sâlih, hâlis olan komsularının kendisi
hakkında ne dediklerini ögrensin! Iyi kimsedir diyorlarsa, ind-i ilâhîde iyi oldugunu
anlasın!) buyuruldu.)
Herhangi bir kimseye yapılması harâm olan bir fenâlık, komsuya yapılırsa, günâhı
katkat dahâ fazla olur. Herhangi bir kimseye yapılması sevâb olan bir iyilik,
komsuya yapılırsa, sevâbı katkat dahâ fazla olur.
Zâhidâ! Aç gözün, sahraya bak da, ibret al!
Su direksiz kubbe-i semâya bak da, ibret al!
Görmek istersen, Cenâb-ı kibriyânın kudretin,
her sabâh, seher vakti, dünyâya bak da ibret al!
Pâdisâh olsan da, derler “er kisi niyyetine”,
Var, musallada yatan mevtâya bak da, ibret al!
Bir kefendir âkıbet, sermâye-i beg ve fakîr,
varlıga magrur olan, mecnûn degil de, yâ nedir?
– 597 –

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...