03 Eylül 2013

TAM İLMİHAL'DEN....39 — ISLÂMIYYET VE KADIN

39 — ISLÂMIYYET VE KADIN
Islâm dîni, kadını en yüksek dereceye çıkarmısdır. Islâmiyyetin kadına verdigi
kıymeti hiçbir din, hiçbir düsünce vermemisdir. Komünistler, kadının erkege esit
oldugunu söyleyip, kadın, erkegin bütün haklarına mâlikdir deyip, kadına en agır
isleri yapdırdılar. Kadınları demir fabrikalarında, ma’den kuyularında, tas ocaklarında,
Sibiryanın soguk ormanlarında, demir yollarında, beton dökmekde, toprak
kazmakda insâfsızca ve bugaz tokluguna, zorla çalısdırdılar. Islâm kadınına, erkek
akrabâsından, fıtra verecek kadar zengin olanlardan, en yakın bulunanı, bakmaga
mecbûrdur. Yakın akrabâsı yoksa veyâ fakîr iseler, (Beyt-ül-mâl) ya’nî devlet her
dürlü ihtiyâclarını vermege me’mûrdur. Evli kadına, zevci her seyi getirmege ve ayrı
bir ev tutmaga mecbûrdur. Kızın, babası evinde, hernesi varsa, hattâ kaç hizmetcisi
varsa, kocasının, bunları alması lâzımdır. Sâfi’î mezhebinde tütün parasını vermesi
bile lâzımdır. Hanefî mezhebinde, kahve ve tütün parası vermek lâzım olmadıgı
(Redd-ül-muhtâr)da yazılıdır. Zevci, kadına bakamıyacak kadar fakîr ise veyâ
zengin oldugu hâlde, ihtiyâclarını almıyorsa, piyasa kıymetine göre kadının ihtiyâcını
mahkeme ta’yîn ederek, yakın akrabânın bu parayı kadına borc vermesini
emr eder. Erkegin satılacak malı yoksa, çalısdırarak bu borcları erkege ödetir. Çalısmazsa
habs eder. O hâlde, islâm kızı, islâm kadını geçim derdinden, düsüncesinden
mu’afdır. O, çalısarak, didinerek para kazanmaga mecbûr degildir. Hersey
onun ayagına gelecekdir. Dîn-i islâm, ona bu kıymeti vermisdir. Fekat, kadının, islâmiyyeti,
dînini, îmânını, farzları, ibâdetleri, harâmları ögrenmesi farzdır. Babasının
veyâ zevcinin, ona bu ilmleri ögretmesi lâzımdır. Ögretmezlerse, büyük günâha
girerler. Kadının gidip dısardan ögrenmesi lâzım olur. Kadın, erkekden iznsiz hiçbir
yere gidemez iken, bu ilmleri ögrenmek için gidebilir. Islâmiyyetin ilme ne kadar
kıymet ve ehemmiyyet verdigi buradan da anlasılmakdadır. Müslimân kadını
ticâret, fen, san’at ve zirâ’at ile ugrasmaga mecbûr degil ise de, bunlarla mesgûl olması,
para kazanması, yasak ve günâh degildir. Yalnız, bunlarla mesgûl olurken ve
ilm ögrenirken, erkekler arasına girmemesi, onlara açık görünmemesi, harâmdan
sakınması lâzımdır. Çünki, müslimân kadının bası, kolları, bacakları açık olarak sokaga
çıkması, erkeklere göstermesi harâmdır, günâhdır. Ehemmiyyet vermezse, aldırıs
etmezse îmânı gider, kâfir [Allahın düsmanı] olur. Cehennem atesinde sonsuz
olarak yakılacagı bildirilmisdir. Sûre-i nisâ otuzbirinci âyet-i kerîmede, kadınların
kesb edecegi kazanclarından nasîb alacaklarını, Allahü teâlâ bildirmekdedir. Hadîce-
tül-kübrâ “radıyallahü anhâ”, islâmiyyetden evvel ve sonra, ticâretle mesgûl
oluyordu, kâtibleri, me’mûrları, hizmetcileri çokdu. Hattâ bir kerre, Muhammed
aleyhisselâmı ticâret kâfilesine reîs ta’yîn etmisdi. Kadının yapacagı günâhlardan,
ona izn veren erkekleri de cezâ görecekdir. Hâlbuki, erkegin günâhları, kadına zarar
vermemekdedir. Islâmiyyetde, kadın, harbe de gitmez. Dünyâda râhat ve
mes’ûd oldugu gibi, onun Cennete gitmesi de çok kolaydır. (Tenbîh-ul-gâfilîn)de
yazılı hadîs-i serîfde, (Dört seyi yapan, ya’nî kocasına hıyânet etmiyen, bes vakt nemâz
kılan, Ramezân-ı serîfde oruc tutan ve [onsekiz erkekden] baskasına, [bası, saçı,
kolları, bacakları] açık olarak görünmiyen kadın Cennete gidecekdir) buyuruldu.
Çünki, dogru kılınan nemâz, insanı günâh islemekden korur ve Islâmın sartlarını
yerine getirmek sevgisini hâsıl eder. Onsekiz mahrem erkegin kimler oldukları,
ikinci kısm, otuzdördüncü maddede yazılıdır. (Tenbîh-ul-gâfilîn)de ve (Sir’a) serhinde
yazılı hadîs-i serîfde, Peygamberimiz “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem”,
(Bir kadın, bes vakt nemâzını kılar, Ramezân ayında oruc tutar, nâmûsunu korur
ve zevcine itâ’at ederse, diledigi kapıdan Cennete girer) buyurdu. Ebû Mutî’ Belhînin,
(Lü’lü’iyyat) kitâbından alarak (Rıyâd-un-nâsıhîn)de yazılı hadîs-i serîfde,
(Bes seyi yapan kadın Cehennemden kurtulur: Bes vakt nemâzını kılar, Ramezân
ayında orucunu tutar, zevcini, anasını babasını üzmez, yüzünü ve saçlarını yabancı
erkeklere göstermez, dünyâ sıkıntılarına sabr eder) buyuruldu.
– 598 –
Peygamber efendimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” hicretin onuncu yılı, son
haccının hutbesindeki sözlerinden, son nasîhatlarından biri, (Kadınlarınıza eziyyet
etmeyiniz! Onlar, Allahü teâlânın sizlere emânetidir. Onlara yumusak olunuz,
iyilik ediniz!) olmusdur. Islâmiyyetde evlenmek, bir kızı mes’ûd etmek, ibâdetdir
ve bütün nâfile ibâdetlerden dahâ sevâbdır.
Islâmiyyetde dört kadına kadar almaga emr olunmamıs, ancak izn verilmisdir.
Ya’nî mubâhdır. Bunun da sartları vardır. Bu sartları tasımayan erkegin, birden
fazla evlenmesi günâhdır. Birinci sart, zevcelerinden herbirini mes’ûd etdirecek
kadar zengin olmakdır. Diger sartları, fıkh kitâblarında yazılıdır.
(Ni’met-i islâm)da diyor ki, (Dörde kadar evlenmek, erkekler için kolaylık oldugu
gibi, kadınlar için de, adedleri çok oldugundan kolaylıkdır. Islâmiyyetden önce,
bir erkek diledigi kadar kadınla evlenirdi. Islâmiyyet bu sayıyı dörde indirmisdir.
Birden fazla evlenmek vâcib olmadıgı gibi, mendûb da degildir. Birden fazla
evlenmemenin dahâ iyi oldugu bildirilmisdir). Devlet, mubâh olan birseyi emr veyâ
yasak ederse, buna uymak câiz olur. (Berîka)nın doksanbirinci sahîfesinde
diyor ki, (Devletin islâmiyyete uygun emrlerini yapmak vâcibdir. Islâmiyyete uymıyan
emrlerine ısyân etmek, fitneye, anarsiye sebeb olmak büyük günâhdır.
Büyük zarardan kurtulmak için, küçük zararı yapmak lâzım olur. Fâidesini düsünerek
devletin emr etdigi her mubâhı yapmak millete vâcib olur). Dokuzyüzyirmisekizinci
sahîfede diyor ki, (Zâlim olan devlete karsı da ısyân etmek câiz degildir).
(Hadîka)da, 143. cü sahîfede diyor ki, (Zâlim devlet mubâh islemegi yasak
ederse, buna itâ’at vâcib olur. Kendini tehlükeye atması câiz olmaz). Ibni Âbidîn,
kâdîlıgı anlatırken diyor ki, (Kâfir memleketlerinde kâfir kanûnlarına itâ’at etmek
zarûreti oldugundan, sulh ve hud’a yapılmıs olur. Mallarına, canlarına, ırzlarına saldırmak
da câiz degildir). Yaradılısda, kadınlar, erkeklerden çok oldugu gibi,
harblerde, kazâlarda erkeklerin ölmesi, kadınların ölümünden dahâ çokdur, ya’nî
erkek adedi, kadından azdır. Islâmiyyetin dörde kadar izn vermesi, kızların kocasız
kalmaması, metres hayâtına, umûmî evlere düsmemesi ve sereflerini, nâmûslarını,
se’âdetlerini te’mînat altına almak gâyesi iledir. Hıristiyanlıkda erkegin bir
kadından fazla alması yasak oldugu için, erkekler, metres hayâtı yasıyor. Komsu,
ahbâb kızlarını, talebelerini, isçileri igfâl ediyorlar. Birçok kadınla gizli evlilik bagı
kuruyorlar. Bir yandan kadınlar, kızlar fuhsa, felâkete sürükleniyor, istikbâlleri
mahv oluyor, bir yandan da, babası belirsiz milyonlarca çocuk, ya çöplüklere bırakılıyor.
Yâhud, anasız, babasız, terbiyesiz yetiserek cem’ıyyete yük ve belâ oluyorlar.
Islâmiyyetde zenginler dörde kadar evlenip, çocuklar, analı, babalı, terbiyeli
yetisir. Evler, âile yuvaları çogalır. Cem’ıyyet hayâtı kuvvetli ve düzenli olur.
Çok evlenmek isteyenler de, zengin olmak için çalısır. Is hayâtı genisler. Ticâret,
teknik ilerler.
Erkegin kadına karsı olan vazîfelerini (Mürsid-ül-müteehhilîn) kitâbı uzun
yazmakdadır. (Ma’rifetnâme) kitâbında olanı aynen asagıda bildiriyoruz:
Ey azîz! Erkegin zevcesi ile görüsmesinde, otuz seyi yapması lâzımdır:
1 — Ona karsı her zemân, güzel huylu olmalıdır. [Allahü teâlâ iyi huylu olanları
sever. Huysuzları sevmez. Bir insanı incitmek harâmdır. Iskence yapanın evlenmesi
harâmdır.]
2 — Ona karsı her zemân, yumusak davranmalıdır.
Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Müslimânların en iyisi,
en fâidelisi, zevcesine karsı iyi ve fâideli olandır).
3 — Eve gelince zevceye selâm vermeli, [ya’nî selâmün aleyküm demeli] ve nasılsın?
diye hâtırını sormalıdır.
4 — Onu tenhâda nes’eli görünce saçlarını tutup, oksamalı, gülerek, bûs etmeli
ve sarılmalıdır.
– 599 –
5 — Tenhâda üzüntülü görünce, onu çok sevdigini, acıdıgını söyleyip hâlini sormalı,
tatlı seyler söylemelidir.
6 — Yapamıyacagı seyleri bile söz vererek gönlünü almalıdır. Çünki o, evinde
kapalı, baskalarından ümmîdsiz ve yalnız kendisine alısmıs olan dostu, dert ortagı,
ekmek vericisi, kendini nes’elendiricisi, çocuklarını yetisdiricisi ve ihtiyâclarını
gidericisidir.
7 — Çocukları terbiyede, ona yardım etmelidir. Çünki, bebek, anasına, gece
gündüz aglayıp, hiç râhat vermez. Onu insâfsızca üzen bir alacaklıdır. O hâlde, ona
imdâd edene, Allahü teâlâ yardım eder.
8 — Zevcesine, memleketde âdet olan elbisenin, çamasırın en kıymetlisini giydirmelidir.
Ev içinde, her istedigi, güzel seyleri giydirmelidir. Sokaga çıkarken, bunları
da örtmeli, yabancıya göstermemelidir.
9 — Iyi seyler yidirmelidir. Zengin ise, halâl olan herseyi almalıdır. Ona genis,
kullanıslı, sıhhî ve islâm hanımına yakısan elbise ve nefîs ta’âm te’mîn etmegi, kendine
borc bilmelidir. [Imâm-ı Gazâlî “rahmetullahi aleyh” (Kimyâ-i se’âdet)in yüzkırkbirinci
sahîfesinde diyor ki, (Zevcenin nafakasını sıkmamalı, isrâf da etmemelidir.
Âilenin nafakasına verilen paranın sevâbı, sadaka sevâbından dahâ çokdur.
Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki: (Gazâ için sarf edilen,
köle âzâd etmek için, fakîre sadaka vermek için ve evindekilerin nafakası için
sarf edilen altınların en üstünü ve sevâbı çok olanı, evin nafakasına verilen altının
sevâbıdır.) Ibnî Sîrîn “rahmetullahi teâlâ aleyh” buyuruyor ki, (Hiç olmazsa haftada
bir kerre tatlı yidirmelidir.) Nafaka te’mininden âciz olanın evlenmesi harâmdır.
Yemegi yalnız yimemelidir. Çoluk çocukla yimek sevâbdır. En mühim sey, nafakayı
halâlden kazanıp, halâlden yidirmekdir).]
10 — Zevcesini dögmemelidir. (Dürr-ül-muhtâr) üçüncü cild, yüzseksensekizinci
sahîfedeki suçlardan birini islerse, onu ta’zîr etmesi, edeblendirmesi câiz olur
ise de, yine vâcib olmaz.
[Ba’zı kimseler, Nisâ sûresi otuzüçüncü âyetinde, kadınların dögülmesi emr olunuyor
diyorlar. Hâlbuki, bu âyet-i kerîmede meâlen, (Erkekler, kadınlar üzerine
hâkimdirler. Çünki, Allahü teâlâ, ba’zı kullarını ba’zısından üstün yaratmısdır. Hem
de, erkekler, kendi mallarını, onlar için harc ederler. Kadınların iyileri, Allahü teâlâya
itâ’at eder ve zevclerinin haklarını gözetirler. Zevcleri hâzır olmadıkları zemân,
onların nâmûslarını ve mallarını, Allahın yardımı ile korurlar. Hıyânet etmesinden
korkdugunuz kadınlara, zevc haklarını ögretin ve tatlı sözlerle nasîhat
edin! Onları yatagınızdan ayırın. Yine uslanmaz iseler, hafîf dögün! Uslanırlarsa,
onları üzecek sey yapmayın!) buyuruluyor. Görülüyor ki, mala ve nâmûsa hıyânet
etmiyen kadınları dögmek degil, onları hiçbir sûretle üzmek câiz degildir. Hâin olanları
da, yumruksuz açık el ile veyâ dügümsüz açık mendil ile hafîf vurarak islâh etmege
izn verilmisdir. Nâmûsa ve mala hiyânet edenlere, her hükûmet, her kanûn,
agır cezâ yapmakdadır. Islâmiyyet, kadınlara, çok kıymet verdigi, çok acıdıgı
için, hâin olanlarını kanûn pençesine düsürmeden önce, hafîf vurmakla islâh edilmelerinin
de tecribe olunmasını emr etmekdedir.
Bir hadîs-i serîfde buyuruldu ki, (Bir erkek, zevcesini dögerse, kıyâmetde ben
onun da’vâcısı olurum). Dünyâ islerindeki kusûru için, dögmek söyle dursun,
acı, sert bile söylememelidir.
Kadınların kalbleri ince, nâzik ve hislerine tâbi’ oldugundan, birbirlerine hased
edenleri çokdur. Bu bakımdan, bilhâssa yeni evliler, uyanık olmalı, ana, kız kardes
ve baska kadınların, zevcesini çekisdirmelerine aldanmamalı, böyle seyler söylenmesine
fırsat vermemelidir. Böyle sözlere uyarak zevcesini incitmekden çok çekinmelidir.
Anası ve kız kardesleri için zevcesinin söylediklerine karsı da uyanık olmalı. Ana-
– 600 –
ya eziyyet olunmasına hiçbir sûretle göz yummamalıdır. Anasına, kendisi, zevcesi
ve çocukları, herhâlde saygı göstermelidir. Ana babaya, kayın vâlide ve kayın
pedere hurmet, hizmet edilmesi birinci vazîfe olmalıdır. Büyüklerin rızâsını, düâsını
almaga çalısmalı, hayr düâlarını, büyük kazanc bilmelidir].
11 — Allahü teâlânın emrlerini yapmak husûsunda olan kusûru için, bir günden
çok dargın durmamalıdır.
12 — Zevcesinin huysuzluklarını yumusak karsılamalıdır. Çünki, kadınlar igri
kaburga kemiginden yaratılmısdır. Aklları ve dinleri erkeklerden azdır. Erkege
emânet olunmuslardır. Gülerek, tatlılıkla geçinmek için alınmıslardır.
[Aklı olan zevc ve zevce, birbirlerini üzmezler. Hayât arkadasını üzmek, incitmek,
ahmaklık alâmetidir. Zâlim, huysuz kimsenin hayât arkadası devâmlı üzülerek
a’sâbı bozulur. Sinir hastası olur. Sinirler bozulunca, çesidli hastalıklar hâsıl olur.
Hayât arkadası hasta olan bir es, mahv olmusdur. Se’âdeti sona ermisdir. Esinin
hizmetinden, yardımlarından mahrûm kalmısdır. Ömrü, onun dertlerini dinlemekle,
ona doktor aramakla, ona, alısmamıs oldugu hizmetleri yapmakla geçer. Bütün
bu felâketlere, bitmiyen sıkıntılara kendi huysuzlugu sebeb olmusdur. Dizlerini
dögmekde ise de, ne yazık ki, bu pismânlıgının fâidesi yokdur. O hâlde, ey müslimân!
Hayât arkadasına yapacagın huysuzlukların, iskencelerin zararlarının kendine
de olacagını düsün! Ona karsı, hep güler yüzlü, tatlı dilli olmaga çalıs! Bunu
yapabilirsen, rahât ve huzûr içinde yasar, Rabbinin rızâsını da kazanırsın!]
13 — Zevcesinin ahlâkında bir degisiklik görürse, kabâhati kendinde bulup, ben
iyi olsaydım, o da böyle olmazdı, diye düsünmelidir. Evliyâdan birinin zevcesi, huysuz
idi. Buna hep sabr eder, soranlara derdi ki, eger onu bosarsam, ona sabr edemiyen
biri alır da, ikisinin birden felâkete düsmelerinden korkarım. Büyükler “rahmetullahi
teâlâ aleyhim ecma’în” buyurmus ki, (Bir kimse âilesinin huysuzluguna
sabr ederse, altı sey, ziyândan kurtulur: Çocuk dayakdan, tabak bardak, kırılmakdan,
ahırdakiler dögülmekden, kedi sövülmekden, müsâfir gücendirilmekden,
elbise yırtılmakdan kurtulur). Bunlar, (Sir’at-ül-islâm)da da yazılıdır.
14 — Ehli kızınca, susmalıdır. Böylece kadın, pismân olup, özr dilemege baslar.
Çünki o, za’îfdir. Susunca maglûb olur.
15 — Ehlinin iyiligi çogalıp, her isi seve seve yapınca, ona düâ etmeli ve Allahü
teâlâya sükr etmelidir. Çünki, uygun bir kadın büyük ni’metdir.
16 — Zevcesi ile öyle olmalıdır ki, zevcim beni herkesden çok seviyor, bilsin.
17 — Bakkal, kasab, çarsı, pazar islerini aslâ ona bırakmamalı, evin idâresinde
onun fikrini sormalı, dısardaki, büyük isleri söyliyerek, onu üzmemelidir.
18 — Zevcesinin câhilce hareketleri için dâimâ uyanık bulunmalıdır. Çünki,
Âdem babamız “aleyhissalâtü vesselâm”, ehli, Havvâ anamızın da’veti üzerine, yanlıs
is isledi.
19 — Zevcesinin, günâh olmıyan kusûrlarını görmemezlikden gelmelidir. Günâh
is ve sözden vazgeçmesini ve nemâza, oruca ve gusl abdesti almaga devâm etmesini
tatlı ve yumusak sözlerle nasîhat etmelidir. Kıymetli elbise ve zînet esyâsı
alacagını va’d ederek ibâdetleri yapdırmalı, günâhlarını önlemelidir.
20 — Zevcesinin ayblarını, sırlarını, herkesden gizlemelidir.
21 — Zevcesine latîfe, saka söylemeli ve kadın gibi olup, oyunlar yapmalıdır. Nitekim,
Allahü teâlânın sevgilisi “sallallahü aleyhi ve sellem”, ezvâc-ı mütahherasına
karsı, insanların en zarîfi idi. Hattâ bir kerre Âise “radıyallahü anhâ” ile yarıs
etdi. Âise vâldemiz geçdi. Bir dahâ yarıs etdiklerinde, Server-i âlem “sallallahü
aleyhi ve sellem” geçdi. Müslimânın ehli ile oynaması, bos ve günâh degildir,
sevâbdır.
Ibni Âbidîn besinci cild, 253. cü sahîfede diyor ki, (Lu’b, la’ib, lehv ve abes, hepsi
oyun ile vakt geçirmekdir. Nerd, ya’nî tavla oynamak, satranc, ondört tas oyna-
– 601 –
mak ve bütün çalgıları çalmak ve dinlemek, raks, dans etmek, hokkabazlık, saklabanlık
etmek, baskaları ile alay etmek, el çırpmak, hep oyun olup, tahrîmen mekrûhdurlar.
Devâmlı yapılırsa veyâ farzları yapmaga mâni’ olurlarsa ve kumâr ile
yapılırsa, sözbirligi ile harâm olurlar. Def ve kaval, ney çalmak ve dinlemek de böyledir.
Hadîs-i serîfde, (Her dürlü lehv harâmdır. Yalnız, zevce ile oynamak, at ve
silâh ile ta’lîm, yarıs yapmak câizdir) buyuruldu. Harbe hâzırlanmak için, güres câizdir).
Futbol oynamak, çesidli bakımlardan harâm olmakdadır.
22 — Zevcesini cadde üstünde, parklara, oyun yerlerine, spor sâhalarına, mekteblere
karsı olan evlerde oturtmamalı, yabancı erkekleri görmesine, onlarla konusmasına
sebeb olmamalıdır. Mescide yakın ve sâlih müslimân komsular arasında
oturtmalıdır. [38. ci maddeye bakınız!] Sâlih komsular, bunların birbirlerine
zulm, iskence yapmalarına mâni’ olurlar. Nasîhat ederler. Yardımlarına kosarlar.
Mahkemede, haklı olana sâhidlik yaparlar. Böyle mahalleye, böyle sehre hicret etmek
vâcibdir. Müslimânlar, âilesini, iyi havalarda, çayırlara, su kenârlarına, harâm
bulunmıyan, kalabalık olmıyan yerlere götürerek gezdirmeli, hava aldırmalıdır.
Ta’til günlerinde, kalabalık zemânlarda gezdirmemelidir. Fısk meclislerine götürmemelidir.
Birinci kısmda, ellisekizinci madde sonuna bakınız!
23 — Zevcesini, islâmiyyetin yasak etdigi seklde tahsîle, vazîfeye, fitneye sebeb
olan yerlere göndermemelidir. (Behcet-ül-fetâvâ) sâhibi “rahmetullahi teâlâ aleyh”
diyor ki, (Kadınlar câmi’de, erkeklere verilen va’zı dinlemege gelirlerse, vazîfelilerin
bunları men’ etmesi lâzım olur). [Mevlid dinlemege gelmeleri de böyledir.]
(Hadîka)da, bütün bedenle yapılan günâhların otuzikincisinde diyor ki: Hür
olan kadının, yanında zevci veyâ ebedî mahremlerinden biri olmadan yüzdört kilometre
uzaga gitmesi harâmdır. Kadınlar çok olsa da harâmdır. Yâ Resûlallah, zevcem
hacca gidiyor denildikde, (Sen de berâber git!) buyurdu. (Mahrem) demek, kadınla
evlenmeleri ebedî harâm olan, soydan, sütden veyâ nikâhdan akrabâları demekdir.
Kız kardesin, teyzenin, halanın zevcleri mahrem degildirler. Çünki bu kadın,
bunlarla evlenebilir. Birinci kısm, ellisekizinci maddeye bakınız! Zimmî mahremi
de, müslimân mahremi gibidir. Fâsık olan [kötü kimse olan], emîn olmıyan ve
bâlig olmamıs küçük mahremi ile gitmesi câiz degildir. Bâlig olmamıs gösterisli kızlar
da, kadın gibidirler. Kadınların mahremsiz olarak sefere gitmelerinin harâm oldugunu
hanefî âlimleri sözbirligi ile bildirmislerdir. Sâfi’î mezhebinde emîn olunan
kadınların toplu olarak mahremsiz, yalnız hacca gitmeleri câizdir. Yanlarında hiçbir
erkegin bulunmaması ve fitne çıkmamasından emîn olmaları lâzımdır. [Hanefî
mezhebinde olan kadınların Sâfi’î mezhebini taklîd ederek mahremsiz hacca gitmeleri
câiz degildir. Bir hanefînin Sâfi’î mezhebini taklîd etmesi, ancak bir farzı yaparken
veyâ harâmdan sakınırken karsılasdıgı haracdan, sıkıntıdan kurtulması için
câiz olur. Câiz oldugu zemân da, taklîd edilen mezhebin bütün sartlarına uymak lâzım
olur. Haccın hepsini Sâfi’î mezhebine göre yapmaları lâzım olur. Çünki, bir ibâdeti
yaparken, harac [sıkıntı] yok iken, iki mezhebi karısdırmak (Telfîk) olur. Müleffikın
ibâdeti sahîh olmaz. Bâtıl olur.] (Hadîka)dan terceme temâm oldu.
24 — Zevcesine Kur’ân-ı kerîm okumasını, farzlardan, harâmlardan, ona lâzım
olanları ögretmelidir. [Hakîkat Kitâbevinin kitâblarını eve getirip, okumasını
te’mîn etmelidir.] Allahü teâlânın emrlerini ve yasaklarını bilmiyen fâsık [kötü kimse]
ve zevcesine ve çocuklarına ögretmiyen, Cehennemde azâb çekecekdir.
25 — Ehlinden iznsiz, nutfeyi ondan azl etmemeli ve muvâka’ada, o râhatlanmayınca
ferâgat etmemelidir. Ibni Âbidîn “rahime-hullahü teâlâ” nikâhda kısmeti
anlatırken diyor ki, (Bir kerre cimâ’ ile zevcenin hakkı ödenmis olur. Tekrârlamak
diyâneten vâcibdir. Kadâen vâcib olmaz. Ya’nî kadın, hâkime mürâceat edemez.
Tekrârını taleb etmek zevcenin de hakkı olup, taleb edince zevc üzerine vâcib
olur. Bu husûsda zemân ve adet bildirilmedi). Ifrâtı bedene, tefrîti rûha zarar
verir. Dört geceden fazla bos bırakmamalı, denildi. Hayz hâlinde, ya’nî âdet zemâ-
– 602 –
nında, ona tekarrüb, ya’nî yaklasmak harâmdır. Büyük günâhdır. Âdet (regle) on
günden sonra kesilirse, gusl etmese bile, muvâka’a câiz olur. On günden önce, fekat
âdet temâm olunca, kesilirse, gusl etdikden veyâ bir nemâz vakti geçdikden sonra
câiz olur. On günden ve âdetden önce kesilirse, gusl etse dahî, âdeti olan günler
temâm oluncıya kadar, âilesi ile cimâ’ câiz olmaz. Fekat, bu zemân içinde, nemâz
kılması ve oruc tutması lâzımdır. Birinci kısmda, ellidördüncü maddeye bakınız!
26 — Zevce, yalnız evde zevcine karsı süslenip, baska kimselere süslenmemelidir.
Zevcesi ve kızları açık gezen erkekler, onlarla birlikde Cehenneme gidecek,
çok acı azâb çekeceklerdir.
(Halebî-yi kebîr)de diyor ki, (Hür kadının avuç içinden ve yüzünden ve ayaklarından
baska bütün vücûdü avretdir. Çünki, Peygamberimiz “sallallahü aleyhi
ve sellem”, (Kadın avretdir. Açık olarak çıkarsa, seytân gözlerini çok açarak ona
bakar) buyurdu. Ayaklarına avret diyenler de oldu. Nûr sûresindeki âyet-i kerîmede
meâlen, (Müslimân kadınlar, zînetlerini göstermesinler! Is yaparken zarûrî
açılanlar günâh olmaz. Bas örtülerini yakalarına kadar örtsünler [Böylece, saçları,
kulakları ve gögüsleri iyi örtülsün]) buyuruluyor. Âyet-i kerîmede (Zînet), ya’nî
(süs)leri örtsünler demek, zînet takılan, süslenen yerlerinizi örtün demekdir.
Açılması günâh olmıyan zînet yerlerinin, yüz ile el oldugunu, Peygamberimiz
“sallallahü aleyhi ve sellem” bildirdi. Yine bu sûrede, (Kadınlar ayaklarını yere vurarak
yürümesinler ki, ayaklarındaki örtülü zînetlerin sesleri isitilmesin) buyuruldu.
Ayakların avret oldugu buradan anlasılmakdadır). Kadınların örtünmeleri
Kur’ân-ı kerîmde emr olundu. Bunu kıskanc olan ba’zı kocalar söylemisdir demek
dogru degildir. Böyle sözler, din câhillerinin, hattâ din düsmanlarının, müslimân
kadınlarını aldatmak için yapdıkları çirkin iftirâlardır. Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerîmde
herseyi açıkca bildirmedi ki, din düsmanlarının bu iftirâlarının bir degeri olsun.
Bes vakt nemâzın kaç rek’at oldukları, her rek’atda kaç secdenin farz oldugu
ve dahâ nice farzlar Kur’ân-ı kerîmde açıkca bildirilmedi. Bu farzları açık olarak,
Peygamberimiz bildirmisdir. Peygamberimizin bildirdigi farzlar ve harâmlar
da, Kur’ân-ı kerîmde açıkca bildirilen farzlar, harâmlar gibi kıymetlidirler. Bunlara
da inanmıyan, kabûl etmiyen dinden çıkar, kâfir olur. Çünki, Kur’ân-ı kerîmin
onyedi yerinde meâl-i serîfleri, (Allahı seviyorsanız bana tâbi’ olunuz! Bana
tâbi’ olanları Allahü teâlâ sever) ve (Allaha ve Resûle itâ’at ediniz. Itâ’at etmezseniz,
Allah kâfirleri elbet sevmez) olan âyet-i kerîmeler vardır. Bu onyedi
âyet-i kerîme, (Hadîka)da ve (Berîka)da uzun yazılıdır. (Mecma’ul-enhür)deki hadîs-
i serîfde, Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Hür kadının, yüzünden
ve iki eli ayasından baska, bütün bedeni avretdir) buyurdu. Avret yeri açık olarak
erkeklerin yanına çıkmak ve baskasının avret yerine sehvetsiz bile bakmak harâmdır.
Yabancı kadının yüzüne de sehvet ile bakmak harâmdır. Hadîs-i serîfde,
(Kadının neresine olursa olsun, sehvet ile bakan kimsenin gözlerine kıyâmet günü
erimis kursun dökülecek, sonra Cehenneme atılacakdır) buyuruldu. Yabancı
genç kadının elini, yüzünü el ile, sehvetsiz bile tutmak harâmdır. Hadîs-i serîfde,
(Yabancı genc kadının elini tutan kimsenin eline kıyâmet günü ates doldurulacakdır)
buyuruldu. (Zevâcir)deki hadîs-i serîflerde, (Zevcinin evinden baska yerde basını
açan kadın, Rabbi ile kendi arasındaki perdeyi yırtmıs olur) ve (Allaha ve Kıyâmet
gününe inanan, hamâma gitmesin ve Allaha ve Kıyâmet gününe inanan, zevcesini
hamâma göndermesin ve Allaha ve Kıyâmet gününe inanan, serâb içmesin
ve Allaha ve Kıyâmet gününe inanan, serâb içilen sofrada oturmasın ve Allaha ve
Kıyâmet gününe inanan, yabancı bir kadınla, yalnız kalıp halvet etmesin) ve
(Âhır zemânda ümmetimin erkeklerinin, avret yerleri örtülü olarak da hamâma
gitmeleri harâm olur. Çünki, orada avret mahalleri açık olanlar da bulunur. Avret
yerlerini açanlara ve baskasının avret yerine bakanlara, Allah la’net eylesin!) ve
– 603 –
(Göbekle dizkapagı arası avretdir) buyurdu. Hanefî mezhebinde, erkegin dizi
avretdir. Açması harâmdır. Sâfi’îde diz avret degildir. Mâlikî ve Hanbelî mezheblerinde,
göbek de, diz de avret degildir. Bu iki mezhebde yalnız sev’eteyn avretdir.
Bu hadîs-i serîfler karsısında, müslimân hanımlarının örtünmeleri, çıplakların
bulundukları yerlere gitmemeleri lâzımdır. [Müslimânların, apartman katlarında
oturmayıp, bagçe içinde müstekıl evlerde oturmaları ve evlerindeki banyolarda yıkanmaları
muvâfıkdır. Müslimân erkekler, toplu olarak, çıplakların bulunmadıkları
tenhâ sâhillerde denize girer. Hanefî ve Sâfi’î mezhebinde olan erkegin, gusl
abdesti almak için veyâ nafakasını, hakkını kurtarmak için veyâ fitne çıkmasını önlemek
için, sıkısık durumda kalınca, diger iki mezhebi taklîd ederek dizlerini, uyluklarını
örtmemesi câiz olur. Fekat sıkısık hâl geçince, bir dakîka bile açık kalması
harâm olur. Kadınların sıkısık durumda, mezheb taklîd ederek, hiçbir yerlerini
açmaları mümkin degildir. Çünki, dört mezhebde de, kadınların her yerlerini
örtmeleri lâzımdır. Kadınları sıkısık duruma düsürecek sebeb de yokdur.
(Tefsîr-i Mazherî) sâhibi “rahmetullahi teâlâ aleyh”, Nûr sûresinin tefsîrinde diyor
ki, (Kadın ancak zarûret oldugu zemân ve bası, saçları, boynu ve bütün bedeni
örtülü olarak sokaga çıkmalıdır. Kadının sokaga çıkması için zarûret, ihtiyâc maddelerini
alacak ve dînini ögretecek kimsesi bulunmamakdır. Bas örtüsü ile yüzünü
de örterek ve bedenini örtecek her seklde kumas ile örtünerek çıkması câizdir.
Burada, yüzünü kelimesi, basını demekdir. Çünki, yüzü açık çıkması, dört mezhebde
de câizdir). Buradan anlasılıyor ki, Osmânlı devletinin son zemânlarında kadınların
örtündükleri çarsaf ile örtünmeleri sart degildir. Genis ve dizden asagı uzun
manto, çorab ve bas örtüsü ile örtünmeleri de câizdir. Yüzaltmısbesinci sahîfeye
bakınız! Imâm-ı Rabbânî “rahmetullahi aleyh”, birinci cildin, üçyüzonüçüncü
mektûbunda, (Bütün arab memleketlerinde, pîrâhen, ya’nî kamîs, ya’nî antârî denilen
uzun gömlek giyen erkeklerin de, kadınların da çok oldugunu, kadın gömleklerinin
yakası kapalı, erkek elbisesinin önü açık, kamîs oldugunu) yazmakdadır.
Ahzâb sûresi, kadınların (Celâbîb)lerinden ba’zısı ile örtünmelerini emr etmekdedir.
Celâbîb, cilbâblar demekdir. Ebüssü’ûd efendi tefsîrinde diyor ki, (Cilbâb,
bas örtüsünden dahâ genis ve gömlekden kısa olan örtüdür. Kadınlar bununla
baslarını örterler. Yüzü ve bedeni örten her örtüye de denir). Türkçe (Tibyân)
tefsîri sâhibi “rahmetullahi teâlâ aleyh”, buna Milhafe, ya’nî dısa giyilen örtü diyor.
(Mevâkib) tefsîrinde de ve (Lugat-ı Nâcî)de (câr, ya’nî ferâce uzun gömlek)
oldugu yazılıdır ki, manto demekdirler. Bunun iki parçadan yapılmıs çarsaf demek
oldugu ve kadınların yalnız bu çarsafı giymeleri lâzım oldugu, tefsîrlerde ve fıkh
kitâblarında yazılı degildir. Hattâ, (Harâmdan olan Cilbâb giyenin nemâzı kabûl
olmaz!) hadîs-i serîfindeki (Cilbâb) kelimesine, (Kitâb-ül-fıkh-ı alel-mezâhib-il erbe’a)
da kamîs, ya’nî uzun gömlek ma’nâsı verilmisdir. (Müncid)de de, cilbâb,
kamîs demekdir diyor. (Câliyet-ül-ekdâr)ın son sahîfesinde de, (Ya Rabbî! Bize
hikmetinin celâbîbini giydir) demekdedir. Bu hadîs-i serîf ve bu düâ, cilbâbı erkeklerin
de kullandıgını bildiriyor. Sâfi’î (El-envâr) kitâbının hâsiyesinde diyor ki, (Kadının
nemâzda, genis, uzun antârî ve bas örtüsü ile örtünmesi ve elbisesinin üstüne
kalın cilbâb örtmesi müstehabdır. Cilbâb, milhafe [ferâce, manto denilen]
uzun, genis antârî örtü veyâ bas örtüsü demekdir). Âyet-i kerîmedeki cilbâb kelimesine,
çarsaf diyerek, genis ve uzun manto ile örtünmegi red etmek, Kur’ân-ı
kerîmi kendi re’yi, kendi görüsü ile, yanlıs tefsîr etmek olur.
Simdi zemân böyle. Zemâna uymadan olmıyor gibi sözler dogru degildir. Masonların
yaydıkları yalanlardır. Komünistler, iskence yaparak, öldürerek müslimânları
yok ediyor. Masonlar ise, yalan ve bozuk sözlerle oksıyarak müslimânları dinden
çıkarıyorlar. Mezhebsizler [zındıklar] de, islâmiyyeti degisdiriyorlar. Âyet-i kerîme
ve hadîs-i serîflere yanlıs ma’nâlar veriyorlar.]
27 — Zevcesinden iznsiz sefere, hattâ nâfile hacca gitmemelidir.
– 604 –
28 — Zevcesi nemâz kılıyor ve kendisine itâ’at ediyorsa ve yabancı erkeklere
açık saçık görünmiyorsa, ondan baska evlenmemelidir. Zîrâ, zevceleri arasında adâlet
ve müsâvât yapmıyanlar Cehenneme gideceklerdir. Peygamberimiz “sallallahü
aleyhi ve sellem” buyurdu ki: (Iki zevcesi olup da, ikisine müsâvî bakmıyan kimse,
kıyâmet günü, mahser meydânına yarı igrilmis olarak gelecekdir).
29 — Zevceye, gamını, kederini, düsmanlarını, borclarını söylememelidir.
30 — Ona, yanında ve olmadıgı zemânlarda, hep hayr düâ etmeli, fenâ düâ etmemelidir.
Çünki, gece gündüz onun için çalısmakdadır. Onun ekmekcisi, asçısı,
terzisi ve hamâmcısı ve malının bekcisi ve yoldası ve mûnisi ve yârı ve nigârıdır.
(Kimyâ-i se’âdet) sâhibi “rahmetullahi teâlâ aleyh” yüzkırküçüncü sahîfesinde
buyuruyor ki, (Erkegin vazîfelerinden onikincisi, zevcesini bosamamakdır. Allahü
teâlâ, bütün mubâhlar [ya’nî izn verdigi seyler] içinde yalnız, talâk vermegi [ya’nî
bosamagı] sevmez. Zarûret olmadıkca, birini incitmek câiz degildir).
Dînini bilen ve seven erkekler, her hareketinde islâmiyyete uyarak, hem kendilerine,
hem de âile ve akrabâlarına ve bütün mahlûklara hayrlı ve fâideli olur.
Bunun için, kızını seven ve onun dünyâda ve âhıretde mes’ûd olmasını istiyen, onu
açık sokaga çıkarmamalı, dîni ve ahlâkı bozan televizyonları, radyoları dinlemesine
ve böyle olan sinemalara ve topluluklara gitmesine mâni’ olmalıdır. Müslimân
olan kimse, kızını müslimân ve sâlih kimselere vermelidir. Mal ve apartman ve mevkı’
sâhibi degil, din ve ahlâk sâhibi dâmâd aramalıdır. Kızını kâfire veren kimsenin
kendisi de, kızı da kâfir olur. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu
ki, (Bir kimse, kızını fâsıka [kötü kimseye] verirse, Allahü teâlânın emânetine
hıyânet etmis olur. Emânete hıyânet edenlerin gidecegi yer, Cehennemdir).
Bir hadîs-i serîfde buyurdu ki, (Kızını fâsıka veren kimse, mel’ûndur). (Sir’a) serhindeki
hadîs-i serîfde, (Sefâ’atime kavusmak istiyen, kızını fâsıka vermesin!)
buyuruldu. (Esi’atül-lemeât)da, nemâzı gecikdirmemeli bâbındaki hadîs-i serîfde,
(Yâ Alî! Üç seyi gecikdirme! Nemâzı evvel vaktinde kıl! Hâzırlanmıs cenâzenin
nemâzını hemen kıl! Dul veyâ kızı küfvü isteyince, hemen evlendir!) Ya’nî nemâzını
kılan ve günâh islemiyen ve nafakasını halâlden kazanan birini bulunca, hemen
ona ver, buyurdu.
Sun’î Ilkâh: (El-halâl vel-harâm)da diyor ki, (Erkegin menîsini, bir tüp veyâ baska
sey içinde, nikâhlı zevcesi olmıyan yabancı bir kadının rahmine koyup, çocuk
hâsıl olmasına, (Sun’î ilkâh) denir. Harâmdır. Çocuk, veled-i zinâ, piç olur).
Süâl: Ser’î nikâhı bulunan bir âilenin çocugu olmaz ise, (Sun’î ilkâh) ve (Tüp bebek)
denilen üsûl ile, çocuk olmasına tesebbüs etmek câiz midir?
Cevâb: Bir erkekle kızın ser’î nikâh yaparak, Allahü teâlâdan çocuk taleb etmelerini
tergîb ve tesvîk buyuran hadîs-i serîfler çokdur. Çocugu olmıyan zevceynin,
Silsile-i aliyyeyi vâsıta yaparak, düâ etmeleri ve mesrû’ sebeblere tesebbüs etmeleri
lâzımdır. Zevceynin menîleri alınıp, bir tüpe konuyor. Tüpde ilkâh vâkı’ oldukdan
sonra zevcenin rahmine konuyor. Buna (Sun’î ilkâh) ve (tüp bebek) deniyor.
Bunun câiz olacagı anlasılmakdadır. Ancak, buna zarûret olmadıgı için, bu
isi zevceynin kendilerinin yapmaları, tabîb, hemsîre, ebe gibi yabancıların, bunların
avret mahallerini görmemeleri ve sun’î ilkâhın, nikâhsız olan erkekle kız arasında
yapılmaması lâzımdır.
(Mecelle)nin yediyüzaltmısikinci (762) maddesinde diyor ki: Güvenilen kimseye
bırakılan mala (Emânet) denir. Emânet üçe ayrılır:
1 — (Vedî’a), güvenilen kimseye saklamak için verilen maldır. Söz veyâ hâl ile
yapılan îcâb ve kabûl ile hâsıl olur. Veren ve alan, diledikleri zemân fesh edebilir.
Bâlig olmaları lâzım degildir. Parasız Vedî’a zâyı’ olursa, ödemez. Ödemesi sart
edilirse, sözlesme bâtıl olur. Ücretli olan Vedî’a helâk olunca, ödenir. Mümkin ve
fâideli sartla Vedî’a sözlesmesi câizdir. Vedî’a olan malı kendi malı gibi saklar. Ve-
– 605 –
dî’a olan hayvanın nafakası, sâhibine âiddir. Vedî’a, sâhibinden iznsiz kullanılamaz
ve vedî’a, âriyet, kirâ ve rehn ve ödünc verilemez ve sâhibinin borcunu,
onun izni olmadan ödeyemez. Bunları izn ile yapabilir. Sâhibi isteyince aynen geri
vermesi lâzımdır. Ödemezse gâsıb olur. Vedî’a olan paranın da kendisini verir.
Baskasını veremez.
2 — Kirâ veyâ âriyet olarak verilen emânetdir. Îcâb ve kabûl ile hâsıl olurlar.
Bâlig olmaları sart degildir. (Âriyet), bedelsiz kullanmak demekdir. Âriyet hayvânın
nafakası, kullanana âiddir. Zemân ve mekân ve istifâde sekli sınırlı olarak
âriyet vermek câizdir. Sartsız âriyet verilen eve, dükkâna, tarlaya diledigini koyabilir.
Âriyet alan, bunu vedî’a verebilir. Kirâya ve rehne veremez. Sâhibi isteyince
veyâ sözlesmedeki müddeti bitince, geri vermesi lâzım olur.
3 — Sözlesme olmadan ele geçer. Meselâ, rüzgârın getirdigi mal emânet olur.
Çık da, bir seyret dısarda, her tarafın rengini,
kudret-i Hakkın cihânda, görünen âhengini!
Bir temiz kan, bir yesil can, yagdırıp kudret, yere,
yemyesil olmus her tepe, nes’elenmis dag, dere.
En kısır toprak dogurmus, emzirir birçok nebât,
fıskırır bir damlacık otdan, tutup sıksan, hayât!
Dün kemikden dahâ katı idi, her çıplak fidan,
bak, ne saglam kan bugün, her birisinden damlıyan!
Dün uykudaydı belli, milyarlarca canlı teni,
silkinip kalkmıs yatakdan, elbiseler hep yeni.
Dün ne mâtemdeydi âlem, yer mahzûn, gökler mahzûn,
simdi, sevincden her bitki gülmekde uzun uzun.
Islemis kırlarda yer yer, Allahın kudret eli,
yalnız söylemekle olmaz, bir gidip de görmeli.
Öyle amma, gördügüm binbir hikmetin tersine,
bende hâlâ, zevke benzer, duygu yok aslâ yine.
Bir degil, yüzbin behârlar gökden indirseydi Hak,
öyle kararmıs ki kalbim, nerde birsey anlamak?
Dem çeker bülbül, beynimde benim, baykuslar öter.
ne bu sersemlik, eyvâh, bana neler olmus neler?
Bir tanıdık yok, hayâlim konsa, en bildik yere,
cedlerin rûhu aglıyor, din düsmüs, yâd ellere.
Atom, füze lâfı yok, yalnız (dinde reform) sesi,
iktisad, teknik düsünmez, bir dinsizlik hevesi.
Ahlâksızın, hayâsızın, zulmün dinde yok yeri,
reform ister, bunun için ırz düsmanı serseri.
Duygusuz olmak kadar dünyâda büyük derd yok,
öyle salgınmıs ki mel’un kurtulan bir ferd yok.
Fende yüksek olsa da, dîni bozulmus bir millet,
çok baskı yapılsa da, yasamaz, mahvolur elbet.
Ey ölüm hâlindeki, topraklara hayât veren!
ni’mete küfrân da etsek îmânın za’fı neden?
Bir hâlim yok, bilirim sâyân olan ihsânına,
ah, yükselsem de, bir düssem, senin dâmânına!
Bir esim ister, kımıldanmak için, canlar bugün,
bir nesîm olsun ilâhî, canlansın kanlar bugün,
Ilkbehârın rûhu etsin, bir de bizlerden zuhûr,
yoksa artık, Sûr-i Isrâfîle mi kaldı nüsûr!
– 606 –

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...