03 Eylül 2013

TAM İLMİHAL'DEN....35 — KÂFIRIN EVLENMESI


35 — KÂFIRIN EVLENMESI
Asagıdaki yazı, (Dürr-ül-muhtâr)dan ve bunun serhi olan Ibni Âbidînden (Kâfirin
nikâhı) bâbının tercemesidir:
Burada üç sey bildirilecekdir:
1 — Müslimânlar arasında sahîh olan her nikâh, kâfirler arasında da sahîhdir.
2 — Sartı noksân oldugu için, meselâ sâhidler olmazsa veyâ kadın iddet zemânını
doldurmamıs ise, müslimânların nikâhı harâm olur. Hâlbuki, kendi dinlerine
uygun olunca, kâfirlerin böyle nikâhları câiz olur.
3 — Müslimânın nikâh etmesi harâm olan kadınları, kâfirin, kâfir kadınlardan
alması câiz olur. Bunları alınca da nafaka vermeleri ve müslimân olunca, bunları
kazf edenlere had vurulması lâzım olur. Fekat, müslimân olunca nikâhları bozulacak
olanlar, birbirinden mîrâs alamaz.
Üçüncü kısm nikâhla evlenmis kâfirin ikisi de müslimân olursa, hâkim bunları
ayırır. Mecûsî karı kocadan birisi veyâ kitâblı kâfirlerden kadın müslimân olursa,
ikincisine de müslimân olması söylenir. O da müslimân olursa, nikâhları bozulmaz.
Olmazsa, hâkim bunları ayırır. Mecûsî olan evlilerden, erkek müslimân olsa,
kadın ise yehûdî veyâ hıristiyan olsa, nikâhları bozulmaz. Kitâblı kâfirlerden
kadın veyâ erkek müslimân olup, Dâr-ül-islâma gelse, nikâhları bozulur. Çünki,
Dâr-ül-harbdeki kâfirler, ölü demekdir. Ölü ile diri arasında nikâh olmaz. Ikisi de
zimmî olarak veyâ müslimân olarak Dâr-ül-islâma gelirse veyâ esîr alınırlarsa, nikâhları
bozulmaz.
Müslimân evliden biri mürted olsa, ya’nî müslimânlıkdan çıksa, nikâhları fesh
olur, bozulur. Erkek mürted olur, sonra îmânı ve nikâhı yenilerse, câiz olur. Talâk
olmadıgı için, üçden fazla da ve iddet beklemeden de yenilemesi câiz olur ve
mahkemeye lüzûm kalmaz. Erkek mürted olunca, iddet zemânı süresince, nafaka
vermesi lâzım olur. Kadın mürted olunca, iddet için nafaka lâzım olmaz. Mürted
kadın müslimân oluncıya ve hâkime nikâhını yeniletinceye kadar habs olunur.
Habsdeki kadın, iznsiz evden giden kadın gibi olup, zevci nafaka ve kirâsını vermez.
Mürted adam, iddet zemânında ölürse, müslimân olan zevcesi buna vâris olur.
Kocasından bosanmak için mürted olan kadınların çogaldıgını gören Belh âlimleri,
kadın mürted olunca, nikâh fesh olmaz dediler. [Ikinci kısm, 15. ci madde sonuna
bakınız!]
Zâhir haberlere göre, mürted olan kadın, Dâr-ül-islâmda kaldıkça, câriye olarak
kullanılmaz. Dâr-ül-harbe [ya’nî, Fransa, Ingiltere gibi kâfir memleketine] giderse,
yakalanıp Dâr-ül-islâma götürülünce, îmân ederse, câriye olur. Nevâdir haberlerine
göre ise, Dâr-ül-islâmda da, câriye yapılır. Nevâdir haberine göre, mürted
olan kadın, müslimânlara fey olur. Harbde kâfirlerden zorla alınan mala,
(Ganîmet) denir. Ganîmetin besde biri Beyt-ül-mâla verilir. Geri kalanı askere taksîm
edilir. Muhârebe bitdikden sonra kâfirlerden zorla alınan mâla (Fey) denir. Feyin
hepsi bütün müslimânlara verilir. Bunun için Beyt-ül-mâla konur. Harâc ve cizye,
feydir. Mürted olan kadın fey olduguna göre, kocası bunu bulup, hakkı ise, halîfeden
ister, hakkı degil ise, halîfeden satın alır. Sonra müslimân olursa, câriyelikden
kurtulmaz. Cengiz hân, Asyada islâm sehrlerini alıp, müslimânları sehîd etdi.
Ahkâm-ı islâmiyyeyi yasak etdi. Aldıgı sehrler Dâr-ül-harb oldu. Mürted olan
kadını, kocası Dâr-ül-harbde yakalarsa, fey olmaz. Kendi câriyesi olur. Halîfeden
satın alması lâzım olmaz. Çocugu yoksa, bu câriyeyi baskasına satabilir. Bu agır cezâlar,
kadınların mürted olmasını önlemekdedir.
[Câriye, ümm-i veled olsa da ve köle, efendilerinin izni ile evlenebilirler. Evli
iken de efendilerinin hizmetlerini yaparlar. Ümm-i veled satılamaz. Efendi ölünce
câriye ve köle mîrâs kalır. Ümm-i veled ise, hür olur. Câriyenin efendisinden
olan çocugu hür olur. Zevcinden olan çocugu hür olmaz].
– 577 – Se’âdet-i Ebediyye 2-F:37
Halîfe Ömer “radıyallahü anh”, bir çalgıcı, sarkıcı kadını görünce, kırbaçla
basına vurdu. Bas örtüsü açıldı. (Yâ Emîr-el-mü’minîn! Kadının bası açıldı) dediler.
(Allahü teâlânın harâm etdigi seye ehemmiyyet vermiyen kimse, islâm serefini
gayb etmisdir. Islâmiyyet, serefli kadınları örterek kıymetlendirir) buyurdu.
Bunun içindir ki, büyük âlim kâdî Ebû Bekr-i Belhî “rahmetullahi teâlâ aleyh”, nehr
kenârında basları ve kolları açık kadınların yanından geçerken, (Açık kadınların
yanından niçin geçdin?) dediklerinde, (Onlar kıymetsiz, hurmetsiz kadınlardır.
Îmânları oldugu sübhelidir. Dâr-ül-harbdeki kâfir kadınları gibidirler) buyurdu.
Bu sözü, fey olmus câriye gibidirler demekdir. Câriyenin bası, kolları avret degildir.
Hazret-i Ömer “radıyallahü anh” sarkıcı kadınların islâm serefini gayb etdiklerini
söyledigi gibi, yabancıların geçecegi yerde basları, kolları açık kadınların da,
islâmın verdigi hurmeti, saygıyı gayb etdiklerini bildirdi. Çünki, bunların hâli, Allahü
teâlânın emrlerine, yasaklarına aldırıs etmediklerini, asagı gördüklerini göstermekdedir.
Bu ise, insanı hurmetden, kıymetden düsürür.
Kâfir gibi olan, irtidâd eden kadınlar, zâhir haberlere göre, Dâr-ül-islâmda
câriye olarak kullanılmaz demisdik. Nevâdir haberlerine göre, câriye olurlar ise
de, mürted kadının, kocasına verilmesi için böyle yapılabilecegini açıklamısdık.
Çünki, nevâdir haberleri za’îfdir, güvenilemez. Ancak fâideli oldugu hâllerde
kullanılabilir. Nevâdir haberleri kullanılsa bile, islâmiyyete ehemmiyyet vermiyen
kadınların, islâm serefini gayb edeceklerini, bunların Dâr-ül-islâmda câriye gibi
hurmetsiz, asagı olup baslarına, kollarına bakmak câiz olacagını gösterir. Bunlara
bakmak câiz diyerek, Dâr-ül-islâmda bunları yakalayıp, câriye gibi kullanmak,
vaty, ya’nî cinsî münâsebetde bulunmak câiz olacagını sanmamalıdır. Çünki,
baskasının câriyesine bakmak câiz ise de, onu nikâhsız vaty, câiz degildir. Bunun
gibi, fuhs ve zinâ yapan genel ev kadınlarını, müslimânlık sereflerini gayb etdikleri
için, câriye gibi vaty câiz sanmak çok yanlıs ve çok çirkindir. Zinâ olur ve
zinâya câiz demek küfr olur.
Zevceynden, ya’nî karı kocadan biri gayb olsa, gayb olanın mürted oldugu haber
verilse, haberi alan, baskası ile evlenebilir.
Ikisi de Dâr-ül-islâmda birlikde mürted olsalar, nikâh bozulmaz. Birlikde yine
îmâna gelseler, yine bozulmaz. Ikisi mürted olunca, biri Dâr-ül-harbe gitse, nikâh
bozulur. Dârlar ayrılınca, nikâh bozulur. Birisi, ötekinden önce îmâna gelince de
bozulur. Çocugun dîni, yanında bulunan ana babasından, dîni dahâ iyi olanı gibidir.
Veled-i zinâ için de böyledir. Yalnız, veled-i zinâya babası nafaka vermez ve
baba tarafından mîrâs almaz. Çocugun dîni, dedesinin dîni gibi olmaz. Müslimânın
bâlig olan çocugu îmânsız ise, mürted olur. Bu mürtedin büyük çocugu da, îmânsız
ise, kâfir olur. Mürted olmaz. Kitâblı kâfir olmus ise, kesdigi yinir. Mecûsîler,
ya’nî atese tapanlar ve vesenî olanlar, ya’nî heykellere tapınanlar ve bütün müsrikler,
kitâblı kâfirlerden fenâdır. Kitâblılardan hıristiyanlar, müslimânlara, yehûdîlerden
dahâ yakındır. Fekat hıristiyanlar, hayvanı kesmez. Mecûsîler gibi, bogarak
öldürüp les yapar. Âhıretde de dahâ çok azâb çekeceklerdir. Yehûdîler, kesilmemis
hayvanı yimez. Hıristiyanların küfrü dahâ çokdur. Yehûdîlerin islâma düsmanlıgı
dahâ çokdur. Bir kâfir için, baska kâfirden dahâ hayrlıdır demek küfr olur.
Bunu anlatmak için, ötekinin bundan dahâ kötü oldugunu söylemelidir. Müslimânın
nikâh etdigi hıristiyan küçük kızın anası ve babası, sonra mecûsî olsalar, Dârül-
harbe gitmeseler bile, kızın nikâhı bozulur. Bu ikisinden biri, hıristiyan iken ölürse,
kızın nikâhı bozulmaz. Çünki, ana babadan biri zimmî, müslimân veyâ mürted
olarak ölse, geride kalan mecûsî olsa, çocugun dîni ölenin dîni gibi olur. Çocuk mecûsî
olmaz. Müslimân ana babadan biri mürted olarak ölse, geri kalanı da mürted
olup Dâr-ül-harbe gitse, çocuk ölene tâbi’ olup, müslimân sayılır ve nikâhı bozulmaz.
Çocuk ölürse, nemâzı kılınır. Çünki, Dâr-ül-islâmda bulunan mürted, islâma
cebr olunacagı için, müslimân hükmündedir. Kitâblı kâfir olan ana babadan biri
– 578 –
ölüp, kalanı müslimân olsa çocuk müslimân olur. Ölüye benzemez. Dahâ iyi olana
benzer. Müslimân ana babanın ikisi birlikde mürted olsa, çocugu Dâr-ül-harbe
götürmezlerse, çocuk müslimân kalır. Üçü de giderse, çocuk da onlar gibi
mürted olur. Çocuk bâlig oldukdan sonra deli olsa, sonra anası babası mürted olup,
üçü de Dâr-ül-harbe gitseler, çocuk mürted olmaz. (Dâr-ül-harb), Allahü teâlânın
emrlerinin okunmasının, ögretilmesinin, yapılmasının yasak edildigi yerdir.
Mürted olan erkek ve kadın ile hiç kimsenin evlenmesi uygun degildir. Râfizî
ile evlenmenin sahîh olmadıgı, (Behce) ve (Feyziyye) fetvâlarında ve (Er-ravdurrâid
fî-adem-i sıhhat-i nikâh-ı ehlisünneti lirrevâfıd) kitâbında yazılıdır.
Dörtden fazla zevcesi olan veyâ iki kız kardesle veyâ ana ve kız ile bir arada evli
olan bir kâfir îmâna gelse, sonradan almıs oldugunun nikâhı bâtıl olur.
Anası babası müslimân oldukları için müslimân sayılan nikâhlı kız, bâliga oldugu
zemân, îmânı ve islâmı bilmezse, anlatamazsa, mürted olur bos düser. Belli dîni
olmadıgı için, milletsiz kâfir olur. Nasrânî kız, bir müslimân ile evli iken bâliga
olsa, hiçbir dîni bilmese, milletsiz kâfir olup, nikâhı bozulur. Müslimân denilen bir
kız âkıl bâlig olunca, müslimânlıgı bilmezse, milletsiz [kitâbsız] kâfir olur. Böyle
kızlara, bâlig olunca, îmânı ve islâmı anlatmalı, ona da söyletmelidir. Ya’nî Allahü
teâlânın sıfatlarını ve îmânın altı sartını [Âmentüyü] anlatıp, (Böyle midir?) demelidir.
(Evet) derse, müslimân olur. Ögreneyim de söylerim, simdi söyleyemem
derse, kâfir olur. Anladım, söylemiyecegim derse, müslimân olur.
Müslimân ana babanın çocugu âkıl bâlig oldugu zemân, yalnız (Lâ ilâhe illallah
Muhammedün resûlullah) demekle müslimân olmaz. Îmânı ve islâmı bilmesi, anlatması
da lâzımdır. Îmânı anlatmak demek, inanılacak altı seyi anlamak ve sorunca
söylemek demekdir. Islâmı bilmek demek, Allahü teâlânın emrlerinin ve yasaklarının
hepsini kabûl etmekdir. Ibni Âbidînden terceme temâm oldu. [(Mecma’ulenhür)
de Mürted bahsi.]
Her müslimânın, çocuguna Âmentüyü ezberletmesi ve ma’nâsını ögretmesi lâzımdır.
Âkıl bâlig olunca îmânı, islâmı bilmiyen kimse, müslimân olmaz. Ben
müslimânım demekle, müslimân olmaz. Evlenecek kadın veyâ erkek, alacagı
kimseye îmânı, islâmı sormalı, söyletmeli veyâ islâm nikâhı yapan kimse, evlenecek
kıza ve erkege, Âmentüyü ve ma’nâlarını ve islâmı söyletmeli. Bundan sonra
nikâhlarını kıymalıdır. Îmânı, islâmı bilmiyenin islâm nikâhı kıyılamaz, ya’nî nikâh
sahîh olmaz. Çocuklarına îmânı, islâmı ögretmiyen analar babalar, çocuklarını
müslimân olmakdan mahrûm etmis, kâfir olmalarına sebeb olmus olurlar. Çocukları
ile birlikde, kendileri de Cehennemde bunun cezâsını, azâbını çekerler. Nemâzları,
orucları ve hacca gitmeleri, kendilerini bu azâbdan kurtaramaz. Çünki,
baskasının ve hele kendi yavrularının kâfir olmasına sebeb olan kimse de, kâfir olur.
15. ci madde sonuna bakınız! Büyük âlim seyyid Abdülhakîm-i Arvâsî “rahmetullahi
aleyh” hicrî kamerî 1362 [m. 1943] senesinde Ankarada vefât etdi. Baglumda
medfûndur. Istanbulda, Fâtih, Bâyezîd ve Eyyûb câmi’i serîflerinde ve Beyoglundaki
Aga câmi’inde 1925 den 1943 senesine kadar va’z ve irsâd ederken, (Evlâdın
vâlideyni üzerinde üç hakkı vardır: Müslimân ismi koymak, âkıl oldukda kitâbet,
ilm ve islâmiyyeti ögretmek, bâlig oldukda, dîni ve ahlâkı güzel bir müslimân
ile evlendirmekdir) buyurdu. Kızlarını böyle evlendiren ana-baba ve akrabâsı,
hattâ ahbâbı ve hattâ komsuları böyle evlendirince çok sevâb kazanırlar.
Gençler, böyle bir se’âdet yuvası kurmak için, islâm bilgilerini ve islâmın güzel ahlâkını
ögrenmek için çalısırlar. Müslimânların mikdârı artar. Islâm ni’meti her yere
yayılır. Mevlânâ Hâlid-i Bagdâdînin fârisî (I’tikâdnâme) kitâbının, Söke medresesi
müderrislerinden Kemahlı hâcı Feyzullah efendinin tercemesi olan (Herkese
Lâzım Olan Îmân) kitâbını her müslimânın okuması lâzımdır. Bu kitâbda, îmânı
ve islâmı bildiren hadîs-i serîf, kısaca ve açık olarak çok güzel anlatılmakdadır.
– 579 –
36 — ISLÂMIYYETDE TALÂK
(Talâk) kelimesi, lügatde, baglı birseyi çözmek demekdir. Zevceyi bosamakda kullanılır.
Ya’nî, nikâh bagını çözmekdir. Bosanmak için konulmus olan kelimeleri erkegin
zevcesine karsı söylemesi ile talâk hâsıl olur. Bu kelimelerden birini söyler söylemez
hâsıl olan ayırmaga (Talâk-ı bâin) denir. Iddet zemânı geçdikden sonra hâsıl
olan talâka, (Talâk-ı ric’î) denir. Talâk olması için, önce sahîh olan nikâhın bulunması
lâzımdır. Islâm nikâhı bulunmıyan iki es arasında talâk olmaz. Fâsid nikâhla
evli olanın talâk vermesi sahîh olmaz. Ric’î olsun, bâin olsun, üçden az olarak bosanmıs
kadın, iddet zemânında iken ve birinin irtidâd etmesi ile olan feshde iddet
zemânında iken, tekrâr talâk verilebilir. Fekat ebedî feshde, meselâ üvey oglunu sehvetle
öpen kadın ayrılınca, tekrâr talâk yapılamaz. (Ni’met-i islâm)da diyor ki,
(Zevc, vaty olunmus zevcesinin yanında iken, ona hitâben, (Sen benden bos ol), (Ben
seni bosadım), (Sen bossun benden) gibi, (Sarîh) açık olan, ya’nî yalnız bosamakda
kullanılan bir sözü, saka olarak veyâ sasırarak da söyledigi anda, yanında degil
ise, mektûb veyâ vekîli ile bildirince, ma’nâsını bilmese dahî, bir talâk-ı ric’î vâkı’
olur. (Babanın evine git!), (Benden git, murâdına er), (Örtün!), (Basını ört!), (Sen
hürsün!), (Kendine koca ara!), (Cehenneme git!), (Sen bana hınzır gibisin), (Senin
zevcin degilim), (Ben senden ayrıyım), (Sen benden bâinsin) gibi, baska yerlerde de
kullanılan sözü, bosamak niyyeti ile söyleyince, veyâ (Sen bana harâmsın) deyince,
bir talâk-ı bâin vâkı’ olur. Böyle, birkaç ma’nâda kullanılan kelimelere, (Kinâye) denir.
Bosamak kelimesi sarîhdir. Bırakmak, terk etmek kelimeleri, kinâye iseler de,
bosamak için kullanılmaları âdet oldugundan sarîhdirler. Zevcesinin babasına,
(Ben senin kızını istemem, kime ister ise varsın) dese ve zevcesi gezmek için izn istedikde,
(Ben seni ip ile baglamadım. Bossun, git) dese veyâ (Aramızda nikâh yokdur)
veyâ (Senden geçdim) veyâ (Istedigin yere gidersin. Bana avret olmazsın) veyâ
(Sana dört yol açıkdır. Hangi yolu ister isen anı tut) veyâ (Var yıkıl git) veyâ (Artık
ben seni istemem. Babanın evine git!), yâhud (Seni bosamak istiyorum) gibi seyler
söylese, bosamak niyyet etmedikce, talâk olmaz. (Sart olsun), (Diledigini yap!)
sözleri, bosamak ma’nasına kullanılan yerlerde, zevcesine böyle söyleyince, niyyet
etmese dahî, bir bâin talâk olur. Zevcesine, anam, kızım, kardesim demekle talâk
olmaz. (Simdiden sonra anam yâhud kızkardesim ol) demek, bir talâk-ı bâin olur.
Vaty olunmus zevceye sarîh sözle yapılan talâk, niyyet etse dahî, çirkinlik,
çokluk bildiren kelime eklenmedikce bâin olmaz. Ric’î talâkda zevc, iddet zemânı
içinde, söz ile veyâ fi’len, eski nikâha rücû’ edebilir. Ya’nî, zevce istemese dahî,
nikâh yapmadan evlilige devâm eder. Sâhid lâzım olmaz ise de, iki âdil sâhide
haber vermesi, müstehab olur. Ric’î talâk iddeti zemânında zevc, zevcesinin odasına
girebilir. Zevce süslenebilir. Bâin talâk iddetinde, zevcesinin odasına giremez.
Zevce süslenemez. Yeniden nikâh lâzımdır.
Ric’î veyâ bâin talâkda, aded söylemedikce veyâ parmakları ile isâret etmedikce,
bir talâk vâkı’ olur. Üç veyâ fazla sayı söylerse, üç talâk ile bosamıs olur. (Bedenimdeki
kıllar adedince) veyâ (Denizdeki balıklar adedince) yâhud (Gökdeki
yıldızlar kadar) deyince, talâk-ı selâse olur. Avucunun kılı kadar veyâ balık bulunmıyan
havuzu göstererek, (Su havuzdaki balıklar adedince benden bos ol!) derse,
bir talâk-ı ric’î olur).
Talâk veren erkegin âkıl, bâlig ve uyanık olması lâzımdır. Kölenin, serhosun, kâfirin,
hastanın ve tehdîd edilen kimsenin sözü ile veyâ mektûbu ile talâk vâkı’ olur.
Mektûb zevcenin eline vardıgı ânda, bos olur. Delinin, çocugun, bunagın, baygının,
uyuyanın ve hastalıkla ve kızarak dalgın olanın söylemesi ile talâk olmaz. Kızarak
dalgın olmak, söyledigini bilmemek demekdir. Bu da iki dürlü olur: Ma’nâsını
bilmeden, kasd ve arzû etmeden söyleyince, talâk vâkı’ olmaz. Ma’nâsını bilerek
ve istiyerek söyleyip, sonra söyledigini bilmemek, hâtırlamamakdır. Bu sö-
– 580 –
zünü iki sâhid isitip, sonra söylerlerse, talâk vâkı’ olur.
Hiç vaty veyâ halvet olunmamıs zevce, bir kerre bosanınca, bâin olur. Zevcin
buna hemen nısf mehr vermesi lâzım olur ve iddet beklemez. Bosandıgı gün bile,
baskası ile evlenebilir.
Fesh etmek ve eslerden birinin mürted olması ile hâkimin ayırması, talâk degildir.
Bunlar fesh olur. [Ikinci kısm, onbesinci maddeyi okuyunuz!].
Yaslı, çirkin kadını bosamak mubâhdır. Ya’nî, günâh degildir. Zevcine veyâ baskalarına
dili ile, hareketleri ile sıkıntı veren, herhangibir farzı yapmıyan, meselâ
farz nemâzları kılmıyan, fuhs sübhe olunan kadını bosamak müstehabdır. Farzı yapmıyan
kadını bosamamak günâh degildir. Evlilik vazîfesini yapamıyan, meselâ sihr
yapılmıs, cimâ’dan âciz olan erkegin zevcesi ayrılmak isterse, bunu bosaması vâcib
olur. 567. ci sahîfeye bakınız! Zevceyi bid’at üzere bosamak harâmdır.
Hangi lisânda olursa olsun, yalnız bosamakda kullanılan sözlere, (Sarîh) açık
söz denir. Zevcesine karsı, (Seni bosadım), (Sen bana harâmsın) gibi sarîh söz söyleyince
veyâ yazınca, niyyet etmese bile, bir talâk olur. Birincisi ric’î, ikincisi bâin
olur. Erkek, baska sehrde olan zevcesine, (Mektûbu alınca benden bos ol!) yazarsa,
mektûbu okuyunca bos olur. Iki, üç derse veyâ demeyip niyyet ederse, iki
veyâ üç talâk olur. Hem bosamada, hem baska yerde kullanılan sözlere, (Kinâye)
söz denir. Kinâye söyleyince, bosamaga niyyet etdi ise veyâ öfkeli ise bir bâin talâk
ile bosamıs olur. Talâk verirken, insâallah eklerse, talâk olmaz. Niyyet etmekle,
mehrini vermekle bos olmaz.
Bosamak, yalnız islâmiyyetin izn verdigi sebeblerle olur. Böyle sebeble bosamakda
sünnet, vaty olunmus zevceye hayzdan temizlendigi zemânda, vatydan
önce, bir talâk vermekdir. Ya’nî, (Seni tatlîk etdim) veyâ (Seni bosadım) denir. Veyâ
yazılır. Niyyet etmese, ma’nâsını bilmese de, söyledigi sözün, talâk için kullanıldıgını
biliyorsa, bu açık söz ve yazı ile bosanır. Böyle bosayınca, bir (Ric’î talâk)
olur. Ric’î talâkda nikâh büsbütün bozulmaz. Bu kadını, dört mezhebde de,
iddet zemânı içinde, yeni bir nikâha lüzûm olmadan tekrâr alabilir. Tekrâr almak
için, Hanefî ve Mâlikî mezheblerinde, sâhide lüzûm olmadan, (Önceki nikâha rücû’
etdim), (Önceki nikâha döndüm) demesi yetisir. Yâhud, önceki nikâha dönmek
niyyeti ile öpmesi veyâ vaty etmesi yâhud sehvetle elinden tutması da yetisir.
Nikâh tâzelenmis olur. Imâm-ı Sâfi’î ve Ahmed bin Hanbel “rahmetullahi teâlâ
aleyhimâ” ise, iki sâhid yanında, (Önceki nikâha rücû’ etdim) demesi lâzımdır.
Fekat, velînin bulunması ve izn vermesi lâzım degildir, dedi.
Hür olan zevcesine, ric’î veyâ bâin üç talâk verirse, ya’nî baska baska üç zemânda
birer kerre bosarsa veyâ bir def’a, (Üç kerre bosadım) derse, eski nikâh büsbütün
bozulur. Bu kadını tekrâr alabilmek için, hulle lâzım olur. Bir kadın her nev’,
iddet zemânı içinde, hiç kimse ile evlenemez. (Hulle) demek, kadın baska erkekle
nikâhlanıp, dügün olup, vaty olup, o erkek de bosayıp ve bundan sonra, tekrâr
iddet zemânı geçmek demekdir. Ancak bundan sonra, birinci kocası ve ancak yeni
bir nikâh ile tekrâr alabilir. Bu ise, bir erkek için zilletdir, asagılıkdır. Allahü teâlâ,
erkeklere bosamak hakkını verdi ise de, bu hakkı gelisi güzel kullanmamaları
ve kadınlar, erkeklerin elinde oyuncak olmamaları için, erkeklere bu hulle zilletini
yüklemisdir. Hulle korkusundan müslimân bir erkek, talâk lâfını agzına bile
alamaz. Âile arasında bosanmak lâfı, sakası olamaz.
Ibni Âbidîn diyor ki, (Hulle lâzım olması için, dört mezhebde de, zevc ile zevce
arasındaki nikâhın kendi mezhebine göre sahîh olması lâzımdır. Fâsid olan nikâhda,
üç kerre bosayınca, dört mezhebde de, hulle lâzım olmaz. Meselâ, nikâh yapılırken,
kızın velîsi bulunmayıp yalnız kız kabûl etmis ise, yâhud nikâh kelimesi
söylemeyip, meselâ hibe etdim denilmis ise, yâhud iki sâhid fâsık iseler, ya’nî fâsık
oldukları biliniyorsa, Sâfi’î mezhebi taklîd edilir. Sâfi’î mezhebine göre, bunların
mevcûd nikâhları fâsid oldugu için, talâkları da sahîh olmaz. Hulleye lüzûm
– 581 –
olmadan, Sâfi’î mezhebine uygun olarak yeniden nikâh yapmaları câiz olur. Sâfi’î
mezhebini taklîde basladıkları ânda eski nikâhları bâtıl olur. Sâfi’î mezhebini
taklîde baslamadan önce nikâhları bâtıl olmaz. Önceki evliliklerinin harâm olmadıgı
ve mevcûd çocukları habîs olmadıkları (Bezzâziyye) fetvâsında da yazılıdır.
Nitekim, niyyet etmeden aldıgı abdest ile ögleyi kılan hanefînin nemâzı sahîh
olur. Ikindiden sonra, Sâfi’î mezhebini taklîde baslarsa, niyyet ederek yeniden abdest
alması lâzım olur ise de, ögle nemâzını kazâ etmesi lâzım olmaz).
Bir kimsenin, bosamagı ve köle âzâd etmegi (Temlîk) etmesi, ya’nî mülke ve sebeb-
i mülke baglaması, Hanefî ve Mâlikî mezheblerinde câizdir. Imâm-ı Sâfi’î ve
Ahmed bin Hanbel “rahmetullahi teâlâ aleyhimâ” ise, câiz degildir dedi.
(Mecmû’a-i Zühdiyye) kitâbında diyor ki, talâk, ipi çözmek demekdir. Bâin olan
talâkda nikâh derhâl bozulur. Böyle bosanmada, erkek, iddet içinde nikâhı tâzeleyemez.
Kadınla bir araya gelemez. Ric’î talâkda nikâh, iddet zemânı bitince bozulur.
Zevc ve zevceden biri mürted olursa, nikâh fesh olur ki, buna talâk denmez.
Islâmiyyete uymıyan, kötü huylu olan kadını bosamak câiz ise de, iyi kadını keyf
için bosamagı, Allahü teâlâ begenmez. Bir def’ada üç kerre talâk vermege, (Bid’at
talâk) denir. Özrsüz üç talâkla bosamak harâmdır. Her talâkda iddet zemânı geçinceye
kadar, erkegin kadına nafaka [ev kirâsı, yiyecek, giyecek] vermesi farzdır.
Bu zemânda, kadın baska erkekle evlenemez. Serhosun ve iskence ile cebr olunan
kimsenin ve saka olarak söyliyenin sözü ile de kadın bosanmıs olur. Cebr ile yazdırılan
talâk mektûbu ile vâki’ olan talâkdan vazgeçilebilir. Serhos iken ve saka olarak
yazılan mektûbla ise, bosanır. Sâfi’î mezhebinde, serhosun sözü ile, talâk vâkı’
olmaz.
Maraz-ı mevtinde iken zevcesini bâin olarak bosarsa ve zevcesi bunu istemiyerek
kabûl edip mehr-i müeccelini alırsa, kadın iddet içinde iken hasta ölürse, kadın,
bunun mîrâsına vâris olur. Fekat, talâkı kadın istemis olup ve bâin olarak veyâ
üç talâkla bosamıs ise veyâ kadına, istedigini yapacagım deyip, o da, beni bosa
demis ise, iddet içinde ölse de, vâris olamaz.
Halvet olsun olmasın, hiç vaty olunmamıs zevcesine, (Seni bosadım) derse veyâ
vatydan sonra (Sen bâin olarak bossun) veyâ (Sen elbette bossun), (Benden çok
uzaksın) derse veyâ (Çirkin talâk, seytân talâkı, bid’at talâkı, en kötü talâk, dag
gibi talâk, siddetli talâk) ve benzerleri gibi çokluk bildiren kelimelerle bosarsa, bir
(Talâk-ı bâin) ile bosamıs olur. Bâin, ayırıcı demekdir. Bunları söylerken iki veyâ
üç niyyet ederse, iki veyâ üç kerre, (Üç kerre bossun) deyince, üç kerre bâin bosamıs
olur. (Ben senden bosum) veyâ (Senden çok uzagım) demekle talâk olmaz.
Çünki, kadına talâk verilir. Ya’nî nikâh bagının kadına olan ucu çözülür, erkege
olanı çözülmez. Fekat, (Ben senden bâinim) veyâ (Sana harâmım) der ve niyyet
ederse, bâin bosamıs olur.
(Ben sana zevc degilim) veyâ (Sen bana zevce degilsin) dese, yâhud kadın
(Sen bana zevc degilsin) deyip de, erkek (Evet) dese, talâk niyyeti yoksa, bos olmaz.
(Senin zevcen var mı?) diye sorulunca (Yok) dese, talâk olmaz. Fâsid olan
nikâhın talâkı olmaz. O kadını, sonra sahîh nikâhla alabilir. Zevcesinin veyâ baskasının
mal vermesi sartı ile bosamak câizdir ve talâk-ı bâin olur.
Erkegin talâk hakkını baskasına bırakması üç dürlü olur:
1 — Tefvîd: Buna Temlîk de denir. Talâkı zevcenin mülküne baglamakdır.
Zevc, zevcesine (Isin, senin elinde olsun) veyâ (Kendini sen bosa) yâhud (Diler isen
bossun) gibi üç cümleden birini söylemesi ile olur. Kadın, ancak o meclisde kendisini
bosayabilir. Erkek, sözünden vaz geçemez. Kadın, erkegi bosayamaz. Kendisine
bosanmak hakkı verilen kadın, erkegine, (Seni bosadım) derse, bosanmaz.
(Kendimi bosadım) demesi lâzımdır. (Ni’met-i islâm)da diyor ki, (Tefvîd, zevcenin
arzûsuna bırakılarak, (Ne zemân istersen) ilâve edilirse, o meclise mahsûs olmaz.
Zevce, istedigi zemân, kendini bosayabilir. Bir kadın, kendini bir erkege ni-
– 582 –
kâh ederken, (Ne vakt istersem, kendimi senden bosamak üzere...) diyerek, sart
ederse, erkek de, nikâh yapılırken, bu sartı kabûl etdim derse, böyle sartlı nikâh
sahîh olur ve kadın da bosanmak hakkına mâlik olur. Kadının yapacagı talâkın bâin
veyâ ric’î olması, zevcin sözüne baglıdır. (Kendini dile!) yâhud (Senin isin kendi
elinde olsun!) gibi kinâye söyleyip, talâk olmasını niyyet edince, bâin talâkı tefvîd
etmis olur. (Kendini bosa!) deyip, bâin olmasını niyyet etmezse, ric’î olur. (Sen
ne vakt ister isen) yâhud (Istedigin vakt benden bossun) demek de, kadının arzûsuna
bırakılan tefvîd olup, zevce (Ben talâk hakkı istemem) dese de, hakkını red
etmis olmaz. O meclise mahsûs olmayıp, diledigi zemânlarda, bir ric’î talâk ile kendini
bosayabilir. Talâk, bildirilmis olan zemânda baslar. Bildirilen yerde baslamayıp,
söylendigi anda, hemen vâkı’ olur). (Kâdîhân) fetvâsında diyor ki, (Ebülleys-
i Semerkandî buyurdu ki, erkek nikâh yaparken, (Bosanmak senin elinde olmak
üzere, seni nikâh etdim) derse, nikâh sahîh olup, bosanmak hakkı kadının elinde
olmaz. Fekat, önce kadın, (Istedigim zemân, bosanmaklıgım elimde olmak
üzere sana nikâhlandım) der, erkek de, kabûl etdim derse, hem nikâh sahîh olur,
hem de, bosanmak kadının elinde olur. Çünki, önce erkek söyleyince, tefvîd nikâhdan
evvel olup, sahîh olmıyor. Önce kadın söyleyip erkek kabûl edince, tefvîd nikâhdan
sonra olup, ikisi de sahîh oluyor. Ya’nî, erkek kabûl etdim deyince, kadının
söylediklerini tekrâr etmis olup, bunu kabûl etdigini bildirmis oluyor. Böylece
nikâhdan sonra tefvîd yapmıs oluyor).
2 — Tevkîl etmekdir. Kadına, kendini bosamak için seni vekîl etdim demesidir.
Kadın, vekîl kaldıkca, kendini bosayabilir. Erkek, vaz geçince, azl edebilir.
3 — Temlîk haberini, baskası ile veyâ mektûbla, zevceye ulasdırmakdır. Zevce,
haberi aldıgı meclisde, kendini bosayabilir.
Talâkı bir sebebe baglamak — Sart olan sebeb, devâmlı mevcûd olmamalı,
yapılması ve yapılmaması câiz olmalıdır. Sartın, imkânsız sey olmaması da lâzımdır.
Mülk olmıyan belli bir sey, sart olamaz. Meselâ, bir kadına, (Seni nikâh
edersem, sen bossun!) denemez. Çünki, kadın henüz nikâhında degildir. [Birinci
kısmda, yemîn bahsine bakınız!].
(Ni’met-i islâm)da diyor ki, (Talâkı sarta baglamak, talâk üzerine yemîn etmek
demekdir. Sart hâsıl olmadıkça, talâk vâkı’ olmaz. (Rakı içersem zevcem bos olsun!)
diyen, bir kerre içince, zevcesi bir ric’î talâk ile bos olur. Söylerken, bâin olmasını
niyyet etmis ise yâhud, (Içersem halâlim harâm olsun) demis ise, bâin talâk
ile bos olur. (Filân isi isler isem [veyâ isen], benden üç talâk ile bos ol) deyince,
bunun çâresi, zevcesine bir talâk verip, iddet zemânı temâm oldukdan sonra,
o isi islemek ve sonra onu tezvîc etmekdir. O isi tekrâr yaparsa, talâk vâkı’ olmaz.
(Her yapdıgım zemân) derse, her yapdıgında bos olur. Yâhud, talâkdan sonra yapmayıp,
ikinci nikâhdan sonra yaparsa, yine bos olur. Sarta baglı talâk veren, bundan
vazgeçemez.)
(Mevkûfât)da diyor ki: Talâk üç dürlüdür. En iyisi, kadının temiz oldugu zemânda,
cimâ’ yapmadan önce, bir talâk verilir. Iddet bitinceye kadar, bir dahâ verilmez.
Üç kerre bosamak için, iddet içindeki her üç temizlikde, birer talâk vermek
sünnetdir. Mâlikî mezhebinde, üç kerre bosamak da câiz degildir.
Ibni Âbidînde diyor ki, (Bir temizlik içinde, bir sözle üç kerre veyâ ayrı ayrı üç
kerre yâhud bir sözle iki kerre veyâ ayrı ayrı iki kerre bosamak veyâ temizlik zemânında
vatydan sonra veyâ hayz zemânında bir kerre bosamak da bid’atdir.
Ya’nî harâmdır. Hayz zemânında bosayan, günâhdan kurtulmak için rücû’ etmeli,
temizlenince, isterse tekrâr bosamalıdır. Nifâs da, hayz gibidir. Bâin olarak bosamak
her zemân bid’atdir. Hazret-i Ömerin hilâfetinden iki sene geçinceye kadar,
(üç kerre bosadım) demekle bir talâk olurdu. Fekat üç talâk olmaz diyen hiç
yokdu. Eshâb-ı kirâmın ve Tâbi’înin çogu ve din imâmlarının hepsi, üç talâk olacagını
bildirdiler. Üç talâk vâkı’ olacagını bildiren hadîs-i serîfler, (Feth-ul-kadîr)de
– 583 –
yazılıdır. Hazret-i Ömer, üç talâk olacagını bildirdigi zemân, hiçbir sahâbî i’tirâz
etmedi. Bu da, bir talâk oldugunu nesh eden hadîs-i serîfi ögrendiklerini veyâ o hükmün
o zemân için oldugunu bildiklerini göstermekdedir. Bunun için, bir talâk olur
diyenlere ehemmiyyet vermemelidir. Çünki, bu is ictihâd yeri degildir. Hilâf olmus
ise de, ihtilâf yokdur).
Üç talâkdan asagı olup, bâin olmıyan bosamaga, (Talâk-ı ric’î) denir. Bosarken
siddetli derse, bâin derse, mal karsılıgı bosarsa, (Talâk-ı bâin) olur. Ric’î olan talâkda,
iddet zemânı bitince, talâk-ı bâin olur. Ya’nî, nikâh bozulur. Iddetden sonra,
bu kadınla yeniden evlenebilir. Ister ric’î, ister bâin olsun, üç def’a bosanan ve
iddet zemânı bitmis olan kadını, hullesiz, tekrâr almak câiz degildir. Hulle ile almak
câizdir. Bosanmıs bir kadını, hulle için baskasının alması tahrîmen mekrûhdur.
Mehr-i mislden az mehr ile evlenen kadını, velîsi hâkimle ayırabilir. Dügünden
veyâ halvetden önce bosarsa veyâ kendi mürted olur veyâ zevcesinin anasını, kızını
öperse, firkat olup, kadına mehrin yarısını vermesi lâzım olur. Kadının mürted
olması veyâ üvey oglunu sehvetle öpmesi gibi, zevcenin sebeb oldugu ayrılmalarda,
mehrin hepsi sâkıt olur. Vermis ise, zevc hepsini geri alır.
Îlâ — Zevcesine, dört ay veyâ dahâ çok zemân veyâ zemân söylemiyerek, (Sana
yaklasmıyacagım) diye yemîn etmekdir. Dört ay içinde vaty olmazsa, bir talâk-ı bâin
ile bosanırlar. Dört aydan az zemân için yemîn edince, îlâ olmaz. Dört ay içinde,
yemîni bozarsa, zevcesi bos olmaz. Yemîn keffâreti verir. Bâin olarak bir kerre
bos olan kadını, iddet bitince, yeniden nikâh edebilir. Nikâh ederse, îlâ da avdet
eder. Böylece, üçüncü nikâhda da, yemînini bozmazsa, kadın (Talâk-ı selâse)
ile bos olup, artık hullesiz alamaz.
Hul’ — Mal karsılıgı bosamak olup câizdir. Mehrden çok istemek mekrûhdur.
Hul’ edince, bir bâin talâk vâkı’ olur.
Zıhâr — Erkegin, zevcesini veyâ yüz, bas, ferc gibi bir uzvunu, mahreminin bakması
harâm olan yerine benzetmesidir. (Senin basın anamın sırtı gibidir) demek veyâ
(Sen bana teyzemin uylugu gibisin) demek gibi. Keffâret yapmadıkca, zevcesine
sarılması, öpmesi ve vaty harâm olur. Zıhâr keffâreti, oruc keffâreti gibidir.
Li’ân — Zevcesine, ey zânî veyâ türkçesini söylese veyâ bu çocuk benden degildir
dese, zevcesi hâkimden li’ân isterse, hâkim, li’ân yapılmasını emr eder.
Zevce, li’ân etmekden çekinirse, li’ân edinceye veyâ zevcin sözünü tasdîk edinceye
kadar habs olunur. Tasdîk ederse, zevceye zinâ haddi vurulmaz. Zevc, sözünü
geri alıncıya veyâ li’ân yapıncıya kadar habs olunur. Sözü geri alırsa, kazf haddi
vurulur. Kazf haddi seksen sopadır. Li’ân yapmak için, önce erkek, (Sözüm dogrudur)
diye yemîn eder. Dört kerre tekrâr eder. Besincisinde, (Yalan söyliyorsam,
Allahın la’neti benim üzerime olsun) der. Sonra kadın, dört def’a (Allah sâhid olsun
ki, bu adam bana zânî demekle, yalan söyledi) diye yemîn eder. Besincisinde,
(Dogru söyledi ise, Allahın gadabı benim üzerime olsun) der. Sonra hâkim, bunları
bir talâk-ı bâin ile ayırır. Li’ân yapıldıkdan sonra, adam sözünden dönerek veyâ
baska bir afîf kadını kazf ederek had vurulmadıkca, bu kadınla tekrâr hiçbir zemân
nikâhlanamaz.
Iddet — Talâkdan veyâ feshden veyâ kocası öldükden sonra, vaty veyâ halvet
olunmus zevcenin yeniden evlenmesi harâm olan zemândır. Hanefî ve Hanbelî mezheblerinde,
ilk temizlik basından, üçüncü hayzın sonuna kadar olan zemândır. Sâfi’î
ve Mâlikî mezheblerinde, üç temizlik geçinceye kadardır. Hayz görmiyorsa, talâk
için üç ay, ölüm için dört ay on gündür. Iddetin sonu kadının yemîn etmesi ile
anlasılır. Fekat altmıs günden az olamaz. Hâmile kadının iddeti, çocugu olunca temâm
olur. Bâin talâk ve ölüm iddetlerinde, kadın süslenmez ve koku sürünmez.
Her çesid iddetde bulunan kadını nikâhlamaga tâlib olunmaz. Talâk iddetinde, gece
ve gündüz evden çıkmaz. Evden çıkarsa nafaka alamaz. Ölüm iddetinde, nafa-
– 584 –
ka verilmez. Kadın, zevcin evinde iddet bekler. Bâin talâkda, fâsık zevc, eve sokulmaz.
Üçden az bâin talâkda iddetden önce veyâ sonra, yeni bir nikâhla tekrâr
alabilir.
Hıdâne — Ayrılıkda, çocugu yetisdirmek, baskası ile evli olmayan ananın hakkıdır.
Anadan sonra, anne anneye, sonra baba anneye verilir. Bundan sonra kız kardese,
sonra teyzeye verilir. Çocuk kimde olursa olsun, nafakasını babası verir. Kadın
fakîr ise, çocukla birlikde yiyebilir. Babası yoksa, çocugun malından sarf edilir.
Malı da yoksa, kendilerinin teberru’ etmeleri vâcib olur. Malı olmıyan yetîm
kıza, anası ücret ile, halası parasız bakmak isterse, halasına verilir. Küçük kızı, baskası
ile evli anası ve anasının teyzesi ve halası isteseler, hıdânesi için anasının teyzesine
verilir. Oglan yedi yasına gelince, kız bâliga olunca, babasına zorla verilir.
Babası yoksa, fâsık olmıyan asabeleri alabilir.
TENBÎH — Erkek, nisan için gönderdigim seyler mehr idi dese, kadın ise, hediyye
idi dese, yinecek seyler hediyye olur. Baska seyler, mehr olur. Kızın babasının
veyâ akrabâsının, nikâha veyâ kızı vermege râzı olmaları için dâmâddan istedikleri
para veyâ mal, rüsvet olur. Dâmâd, verdiklerini dügünden sonra, onlardan
geri alabilir. Kendiliginden dügün masrafı verirse, câiz olur. Verdigi, kız için
sarf edilir. Bir kimse, kızına dügünlük verdigini geri alamaz.
Evlenmek istiyen bir erkegin, nikâhın ehemmiyyetini, nasıl yapılacagını, alacagı
kızı seçerken nelere dikkat etmek lâzım oldugunu ve zevcesine, çocuklarına ve
akrabâsına karsı vazîfelerini, önceden ögrenmesi lâzımdır. Bunları ögrenmek
için, Muhammed bin Kutbüddîn Iznîkînin (Mürsid-ül-müteehhilîn) ve (Mürsid-ünnisâ)
kitâblarını okuması çok fâidelidir.
Zevceye karsı iyi huylu, güler yüzlü olmalı. Onun yanlıs hareketlerine, akla uymıyan
sözlerine ve islerine sabr etmelidir. Onunla tatlı konusmalı. Onun seviyyesine
ve aklına uymalıdır. Onunla sakalasmalı, oynamalıdır. Yimede, giyinmede, gücü
yetdigi kadar eli açık olmalıdır. Dinde, müslimânlıkda, kadınların bilmesi farz
olan seyleri, elbette ögretmeli, islâmiyyete uyan, dogru din adamlarının yazmıs oldugu
ilmihâl kitâbı alıp, okutmalıdır. Çok zevcesi olan, aralarında adâlet, esitlik
yapmalıdır. Bunların hepsi sünnetdir. Zevcenin giyinmesinde, evden dısarı çıkmasında,
çok sıkı davranmamalı ve bası bos da bırakmamalıdır. Kendini ve zevcesini
sübheye, iftirâya düsürecek hâllerden sakınmaga çok önem vermelidir. Zevceyi,
yabancı erkeklerin bulundugu yerlere göndermemeli, yabancıları görmesine mâni’
olmalıdır. Ev isleri ile vakt geçirmesi, onun zevkı olmalıdır. Ona sert davranmamalıdır.
Saka olarak da, kızgın olunca da, hiçbir zemân bosamak, ayrılmak lâfını
agza almamalı, bir def’a dahâ evlenmek lâfı etmemelidir.
Hayâlin önümde, parlak ay gibi, zulmeti gideren mehtâba benzer,
bu âlem görünür bir serây gibi, ısık olmayınca, zindâna benzer!
Bu sesler yabancı, özler yabancı, bakıslar yabancı, gözler yabancı;
dudaklar gülse de, ma’nâ yabancı, gördügüm rü’yâlar, bir zanna benzer!
Güllerin baskadır, atesin baska, askınla tutusan, bülbülün baska;
su elin güzeli degmiyor aska, bir güzel görmedim, cânâna benzer!
Bakdıkca yakından günes yüzüne, dahâ çok inandım tatlı sözüne,
sifâsın, rûhumun üzüntüsüne, sohbetin her derde dermâna benzer!
Ayrılık yakıyor gece ve gündüz, geceden karanlık oluyor gündüz,
bu yıl da gurbetde geçen ömrümüz, cefâsı bitmiyen, devrâna benzer!
– 585 –

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...