03 Eylül 2013

TAM İLMİHAL'DEN....34 — ISLÂMIYYETDE NIKÂH


34 — ISLÂMIYYETDE NIKÂH
Nikâhlanmak, evlenmek demekdir. (Tatlîk) bosanmak demekdir.
(Menâhic-ül-ibâd) kitâbında, islâm nikâhını söyle yazmakdadır:
Yedinci fasl, evlenmek edeblerini bildirmekdedir. Nass ve haberler, evlenmenin
dahâ iyi oldugunu bildirdigi gibi, bekâr kalmanın dahâ iyi oldugu da bildirilmekdedir.
Insanlar, zemânlar ve hâller baska baska oldugu için, haberler de, baska
baska olmusdur. Eshâb-ı kirâmın ve Tâbi’înin “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în”
zemânları ve hâlleri, evlenmenin dahâ iyi oldugunu gösteriyordu. Bunda, üç sebeb
vardı:
1. ci sebeb: Muhammed Mustafâ “sallallahü aleyhi ve sellem” zemânında, dünyâyı
hıristiyanlık kaplamısdı. Îsâ aleyhisselâmın rûhâniyyeti dahâ çok oldugu
için, onun eshâbının ve ümmetinin hâline ve zemânına, bekârlık, ruhbânlık, yalnızlık
yakısırdı. Papaslar, herkese râhib olmagı, yalnız yasamagı emr ediyordu. Allah
yolunda bulunabilmek ve Allahü teâlâya yaklasabilmek, ancak ruhbânlıkla,
ya’nî evlenmemekle olur sanıyorlardı. Muhammed Mustafâ “sallallahü aleyhi ve
sellem”, rûhî ve maddî hakîkatlerin, üstünlüklerin hepsini kendinde topladıgı
için, Onun Eshâbına ve ümmetine, yalnızlık da, çokluk da, bekârlık da, evlilik de
fâideli olmakdadır. Bunlara her ikisi de ve ikisi arasındaki orta hâl de yakısmakdadır.
Papaslar herkese ruhbânlıgı, yalnız, bekâr yasamagı emr etdiginden, bunu
önlemek için Muhammed Mustafâ “sallallahü aleyhi ve sellem”, Eshâbının, bekâr
yasamasını yasak etdi. (Islâmiyyetde ruhbânlık yokdur) buyurdu. Bir hadîs-i serîfde
de, (Nikâh yapmak, benim sünnetimdir. Sünnetimi yapmıyan kimse, benden
degildir) buyurdu. Dahâ nice hadîs-i serîfler, zihnlerdeki yanlıs fikrleri kaldırdı.
Allahü teâlânın yolunda, yalnız ruhbânlıkla gidilebilir düsüncesini gönüllerden çıkardı.
Eshâb-ı kirâmın ve Tâbi’înin ve Tebe-i tâbi’înin “radıyallahü teâlâ anhüm
ecma’în” zemânı olan ikiyüz sene içinde yasıyanlar, bu hadîs-i serîflerin, papasların
bozuk sözlerini çürütmek için söylendigini biliyorlardı. Bu zemân geçince, insanın
hâline göre, bekârlıgın da, evliligin de iyi oldugunu bildiren hadîs-i serîfler
meydâna çıkdı. Resûl “aleyhisselâm”, (Ikiyüz yılından sonra, sizin en iyiniz, hafîfülhâz
olandır) buyurdu. Hafîfülhâz nedir dediklerinde, (Zevcesi ve çocugu olmıyandır)
buyurdu.
Bisr-i Hâfî, Bâyezîd-i Bistâmî ve Ebül-Hüseyn Nûrî gibi büyük âlimler bekâr idi.
Hicretin ikiyüz senesinden sonra gelenler arasında, bunların ve bunlar gibi olanların
sereflerini, üstünlüklerini, bu hadîs-i serîf haber vermekdedir.
2. ci sebeb: Eshâb-ı kirâm, Tâbi’în ve Tebe-i tâbi’în, en hayrlı, en iyi bir zemânda
yasadıkları için, îmânları, sabrları, zühdleri ve tevekkülleri çok kuvvetli, pek kıymetli
idi. (Zemânların en hayrlısı, benim asrımdır. Ondan sonra kıymetli olan, benim
asrımdan sonra gelen asrdır. Dahâ sonra kıymetlisi, onlardan sonra gelen asrın
müslimânlarıdır. Bunlardan sonra, yalancılık yayılır. Sâhid olmaları istenmedigi
hâlde, yalancı sâhidlik yapılır) hadîs-i serîfi, onları medh etmekdedir. O büyükler,
Resûlullahın sohbetinde bulunmakla, Ona yakın olmakla, zühdleri, tevekkülleri
ve rızâları artdıgı için, evlendikleri zemân, nefsleri islâmiyyetin begenmedigi
sebeblere baglanmaz, harâm kazanmaga egilmezdi. Sonra gelenler ise, böyle
olmadı.
3. cü sebeb: Muhammed Mustafâ “sallallahü aleyhi ve sellem”, peygamberlik
nûru ile ve dogru firâseti ile biliyordu ki, islâm dînini, islâm milletini, dünyâya, Eshâb-
ı kirâm ve Tâbi’în ve Tebe-i tâbi’în “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” yayacakdır.
Îmân kal’asını koruyacakların ve dîn-i islâmı yayacak olanların çogalması
için ve onlar ile dînin kuvvetlenmesi için, nikâh yapmagı, ya’nî evlenmegi tesvîk
buyurdu.
Bu üç sebebden dolayı, Sahâbe-i kirâm ve Tâbi’în ve Tebe-i tâbi’în “aleyhimür-
– 564 –
rıdvân” zemânlarında, evlenmek lâzım geliyordu. Bunlardan sonra gelenlerin
ise, bekâr kalması da iyi idi. Bunun içindir ki, Süfyân-ı Sevrî “rahmetullahi aleyh”,
yukarıda yazılı hadîs-i serîfi isitince, (Vallahi, bekâr kalmak, simdi halâldir) dedi.
Bisr-i Hâfîye sordular ki, (Niye evlenmiyorsun?). (Öyle nefsim var ki, önce, onu
bosamaga ugrasıyorum. Ona baskasını nasıl ekleyebilirim?) buyurdu.
Simdi, halâl lokma bulmak azaldı. Harâmdan kendini kurtarmak güçlesdi. Baskasının
da harâma düsmesine ön ayak olmak, dîne de, akla da uyar birsey degildir.
Bununla berâber, bir kimsenin sehveti azarsa, oruc tutarak, atesini azaltmaga çalıssın.
Oruc ile kuvvetini kıramazsa, bunun nikâh etmesi, ya’nî evlenmesi farz
olur. [Zulm etmek korkusu varsa, bunun evlenmesi tahrîmen mekrûh olur. Açık gezen,
mahrem yerlerini erkeklere teshîr eden asagı kadınların arasına düserek,
nefslerine aldanmakdan, harâm islemekden korkanların da bir afîf, temiz müslimân
kız bulup evlenmesi farz olur. Böyle sıkısık durumda olmıyan genclerin, ilm ve ahlâk
edinmek için çalısması, ancak hayz ve nifâs bilgilerini ögrendikden sonra evlenmesi
uygun olur.] Evlenme vakti gelmesi için önce, islâmiyyeti ögrenmek, nefsi, islâmiyyete
uyar hâle getirmek, gönül sâhibi olmak, rüsdü, aklı olgunlasmak lâzımdır.
Ondan sonra, sünneti yerine getirmek niyyeti ile evlenir. Edebi, hayâsı, ahlâkı
olan, dînini, îmânını, islâmın sartlarını ögrenmis, islâmiyyete uyan, sokakda islâmiyyetin
emr etdigi gibi örtünen bir kızla nikâhlanır. Iffet sâhibi, dînini kayıran
bir kız aramalıdır. Malı çok, güzelligi çok olanı aramamalıdır. Mal için, güzellik için,
iffeti ve salâhı elden kaçırmamalıdır. Hadîs-i serîfde buyuruldu ki, (Kadın, yâ malı
için veyâ güzelligi için, yâhud dîni için alınır. Siz dîni olanı alınız! Malı için alan,
malına kavusamaz. Yalnız cemâl için alan, cemâlinden mahrûm kalır). (Din ile cemâl
birlikde olması çok iyi olur. Müslimân kızın kâfir erkekle evlenmesi câiz degildir.
Kâfir erkekle evlenmege niyyet edince mürted olur. Iki kâfir birbiri ile evlenmis
olur. Her ikisinin de îmân etmeleri ve yeniden nikâhlanmaları lâzım olur.)
Nikâhdan önce kızı görmek sünnetdir ve iyi geçinmegi saglar. Sâliha, iyi huylu,
çocugu olan bir sülâleden ve asîl âile kızı aramalıdır. Dört kadından kaçınmalı
demislerdir:
1 — Dul olup, eski zevci yanında râhat yasamısdır. O râhat günleri hâtırladıkca,
ah, of çekmekdedir.
2 — Malı ile, mevkı’ı ile, babası ile ögünüp, basa kakan almamalı.
3 — Kocasının malını, kendi akrabâsına, tanıdıklarına dagıtan kızı almamalı.
4 — Kötü huy ve iffetsizlik ile adı çıkıp, kendini ve kocasını dillere düsüren kadından
kaçınmalıdır. (Gübrelikde biten gülleri koklamayınız!) hadîs-i serîfi, südü
bozuk, ahlâksızlarla evlenmegi yasak etmekdedir. [Buhârâda Ahmed bin Hafs isminde
bir genç evlenmisdi. Birinci gecesi, kız buna, (Hayz ilmini ögrendin mi?) dedi.
Hayır deyince, kız (Allahü teâlâ, Kendinizi ve emrinizde olanları atesden koruyun!
buyurdu. Câhil olan nasıl koruyabilir?) dedi. Bu söz gence hos geldi. Zevcesini
Allaha emânet ederek, Mervde onbes sene ilm tahsîl edip imâm-ı Muhammedden
de ders aldı. Altı senede de bunları ezberledi. Âlim olarak, zevcesinin yanına
döndü. Hocası, buna Ebû Hafs-i kebîr “rahmetullahi teâlâ aleyh” ismini koydu.]
Nikâhlanmak istiyen, birkaç def’a istihâre etmeli. Hak teâlâya sıgınmalı. Nefsin
ve kötü kimselerin araya katılmasından koruması için, yalvarmalıdır.
Nikâhın dört mezhebe de uygun yapılmasına çalısmalıdır. Sâfi’î ve Hanbelî ve
Mâlikî mezheblerinde nikâhın dogru olması için, birinci sart, bâliga olan kıza da
velînin izn vermesi lâzımdır. Velî, lugatda, dost demekdir. Akâid bilgisinde ârif-i
billah demekdir. Fıkhda ise, erkek akrabâdır. Velî bu üç mezhebde babadır. Baba
yoksa, babanın babası ve onun babasıdır. Bunlardan sonra, erkek kardesdir. Bundan
sonra, erkek kardes oglu, sonra onun ogludur. Sonra amca, sonra amca oglu
ve onun ogludur. Bunlar yoksa, kâdî [ya’nî Kur’ân-ı kerîme göre yasayan âdil bir
hâkim] velî olur. Nikâhda velî, mîrâs sırasına göredir. Ancak Sâfi’î mezhebinde ogul
– 565 –
ve onun oglu velî olmaz. Imâm-ı Muhammede göre ve Hanbelî mezhebinde, babadan
ve dedelerden sonra, Seyhayna göre ise bunlardan önce ogul ve torun velî
olur. Hanefîde, âkıl ve bâlig olan kıza velînin izn vermesi sart degildir. Bâliga kızdan,
nikâhdan önce izn istemek müstehabdır. Izn verilen, vekîl olmus olur. Iznsiz
yapılan nikâhdan sonra kızın kabûl etmesi ise sartdır. Kız râzı olmazsa, nikâh sahîh
olmaz. Kadını, kendisi veyâ vekîli yâhud velîsi evlendirir. [Erkek velîleri bulunmıyan
yetîmleri, Hanefî mezhebinde, anaları tezvîc edebilir.]
Nikâhın ikinci sartı, Hanefî mezhebinde, [fıskı belli olsa da] îcâb ve kabûl yapılırken,
âkıl ve bâlig müslimân iki erkek veyâ bir erkekle iki kadın sâhid bulunmaları
ve îcâb ile kabûlü isitmeleri lâzımdır. Sâfi’î ve Hanbelîde, sâhidlerin erkek
olması ve fıskları belli olmaması sartdır. Hanefîde, vekîl veyâ velî ile birlikde ayrıca
bir erkekle iki kadın da olabilir. Mâlikî mezhebinde, sâhid lâzım olmayıp, velînin
bulunması ve nikâhın i’lân edilmesi, tanıdıklara bildirilmesi sartdır.
Nikâhın üçüncü sartı, îcâb ve kabûldür. Ya’nî sözlesmedir. Sâfi’î ve Hanbelî mezheblerinde,
iki erkek (nikâh veyâ zevc, zevce) kelimelerini veyâ bu ma’nâda olan
baska kelimeleri kullanarak, sözlesme yapar. Erkegin biri dâmâd veyâ vekîli,
ikincisi kızın velîsi veyâ vekîlidir. Bu iki mezhebde, bâkire degilse, kadının izn vermesi
de sartdır.
(Ni’met-i islâm)da diyor ki, (Hanefî mezhebinde, hür ve bâlig erkekle kadın, iki
sâhid yanında evlenebildikleri gibi, birinin veyâ ikisinin de vekîlleri, bunların nikâhlarını
yapabilir. Vekîlin müslimân, âkıl ve temyîz edici olması sartdır. Bâlig ve erkek
olması sart degildir. Vekîl yaparken, sâhide lüzûm yokdur. Bunun için, zevce zevcine,
(Beni herne zemân bosarsan, beni kendine tezvîce seni vekîl etdim) der, zevc de
kabûl ederse, bir bâin talâk ile bosayınca, iki sâhid yanında, (Bosadıgım filâneyi kendime
nikâh etdim) derse, nikâh sahîh olur. [Meshûr tecdîd-i îmân ve tecdîd-i nikâh
düâsını cemâ’at ile okumak bu hükme dayanmakdadır.] Vekîl eden de bulundugu zemân,
vekîl sâhid yerine geçer. Kız hâzır olunca, bunun velîsi de, sâhid yerine geçer.
Bir baba, kızı yok iken, onu mehrsiz nikâh etse, sonra söyleyince, kızı susarsa, sahîh
ve mehr-i misl lâzım olur. Bir kimse iki tarafın da, velîsi veyâ vekîli yâhud birine velî,
ötekine vekîl yâhud bir tarafdan asîl, öte tarafdan velî yâhud bir tarafdan asîl, öte
tarafdan vekîl olabilir. Istedigini yap denilen vekîl, baskasını vekîl yapabilir. Bâlig
olmıyan çocugu, velîlerinden yakın olanı nikâhlar. Velî, asebelerdir. Asebe yoksa,
ana velî olur. Vekîl olmıyan birinin [meselâ bâlig erkek veyâ kızın velîlerinden birinin
veyâ yabancının] yapdıgı nikâhı, asîl olan isitince red etmezse, sahîh olur. Çocuk
bâlig olunca, baba ve dededen baska velîlerin yapdıkları nikâhı red edebilir).
Hanefîde, tezvîc ve nikâh kelimelerini söylemek sart degildir. Hibe, hediyye etdim,
verdim, sadaka etdim, satdım, satın aldım sözleri ile de nikâh sahîh olur. Yalnız,
konusan iki kisinin de fi’lleri mâzî, ya’nî .....dım (geçmis zemân) olarak söylemesi
lâzımdır. Birisi emr, öteki mâzî seklinde söyleyince de olur. Velî, bâliga olmamıs
küçük kızı, izni olmadan küfvüne nikâh edebilir. Öteki üç mezhebde ise, yalnız,
baba bâkire olan bâliga kızını da nikâh edebilir. Küçük olması sart degildir.
(Mîzân-ül-kübrâ)da diyor ki, (Sâfi’î ve Hanbelîde, nikâhın sahîh olması için velînin
bulunması sartdır. Kadın velî olmaz. Hanefîde, kadın velîsiz evlenebilir ve kendine
birini vekîl yapabilir. Fekat küfvünden baskasına varırsa, velîsi mâni’ olabilir.
Mâlikîde, kadın esrâfdan ise ve zengin ise, velînin bulunması sartdır. Böyle degil
ise, kadını vekîli evlendirebilir. Sâfi’îde ve Hanbelîde, fâsık velî olamaz. Hanefîde
ve Mâlikîde olur. Sâfi’îde, yakın velî, sefer uzaklıgında ise, uzak velî evlendirir.
Diger üç mezhebde, evlendiremez. Hanefîde ve Mâlikîde, yakın velînin gitdigi
yer bilinmiyorsa, kızı birâderi evlendirir. Sâfi’îde evlendiremez. Sâfi’îde, baba
ve dede, bâkire kızı, zor ile tezvîc edebilir. Mâlikîde ve Hanbelîde ced evlendirebilir
ise de zorlıyamaz. Hanefîde bâliga kızı rızâsı olmadan kimse evlendiremez.
Üç mezhebde, küçük kızı babasından baskası evlendiremez. Hanefîde ise, her ase-
– 566 –
besi evlendirebilir ise de, bâliga olunca, red edebilir. Hanefîde ve Mâlikîde, velîsi
kızı kendine nikâh edebilir. Hanbelîde, velî kendi vekîli vâsıtası ile yapabilir. Sâfi’îde,
vekîl ile de yapamaz. Üç mezhebde kadın ve velîleri râzı olunca, küfvün gayrısı
ile evlenebilir. Hanbelîde ise evlenemez. Sâfi’îde ve Mâlikîde bir velî, kadını
arzûsu ile, küfvünün gayrısına veremez. Hanefîde verebilir.
Sâfi’îde, küfv, nesebde, san’atda, dinde, aybsız olmakda ve hürriyyetde sartdır.
Mâlikîde küfv yalnız dinde olur. Hanefîde dinde, nesebde ve malda olur. Bütün
mezheblerde, erkegin müslimân olması, kızın müsrik olmaması birinci sartdır. Hanefîde,
küfvüne varmıyan kadını velîleri ayırabilir. Diger üç mezhebde velîler buna
râzı olmazlarsa, nikâh zâten sahîh olmaz. Mâlikîde, mehr-i mislden az mehr ile,
küfvüne tâlib olan kadına velîleri mâni’ olabilir. Diger imâmlara göre mâni’ olamaz.
Üç mezhebde, uzak velînin, yakın velî yanında nikâh yapması sahîh olmaz.
Mâlikîde ise, yalnız baba yanında bâkirenin nikâhını yapmaları sahîh olmaz.
Erkek, filânca kadın zevcemdir der, kadın da tasdîk ederse, üç mezhebe göre
kabûl edilir. Mâlikîde ise, nikâhları sâbit olmaz.
Üç mezhebde sâhidsiz nikâh sahîh olmaz. Sâhid ile yapılınca, gizli tutulmaları
câiz olur. Mâlikîde, sahîh olur ise de, tanıdıklara duyurmak lâzımdır. Sâfi’îde ve
Hanbelîde iki sâhidin âdil erkek olmaları lâzımdır. Hanefîde bir erkekle iki kadın
fâsıkın sâhidlikleri ile sahîh olur. Üç mezhebde, müslimân erkekle zimmînin nikâhında
iki sâhidin müslimân olmaları lâzımdır. Hanefîde, ikisi de zimmî olabilir. Nikâhda,
iki tarafın konusmaları sünnetdir. Sâfi’îde ve Hanbelîde, tezvîc veyâ nikâh
kelimelerini söylemek sartdır. Hanefîde temlîki bildiren her kelimeyi söylemekle
sahîh olur. Mâlikî de, hanefî gibi ise de, mehri de söylemek lâzımdır.
Kızımı filâna tezvîc etdim dese, o da, isitince, nikâhı kabûl etdim dese, bütün
âlimlere göre sahîh olmaz. Ebû Yûsüfe “rahmetullahi aleyh” göre sahîh olur.
Sâfi’îde, kızımı sana tezvîc etdim dese, o da kabûl etdim dese, (Nikâhını) veyâ
(tezvîcini) kabûl etdim demese, sahîh olmaz. Hanefîde ve Hanbelîde ve Imâm-ı Sâfi’înin
“rahmetullahi aleyh” diger kavlinde sahîh olur.
Üç mezheb imâmı “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în”, kitâblı kâfiri velîsinden
almak câizdir dedi. Hanbelîde ise, câiz degildir.
Ilerde baska kadını da tezvîc etmemek veyâ baska yere götürmemek sartı ile evlenince,
üç mezhebe göre, nikâh sahîh olup, sarta uymak lâzım olmaz. Mehr-i misl
lâzım olur. Imâm-ı Ahmed ibni Hanbel “rahmetullahi teâlâ aleyh” sarta uymak lâzım
olur. Uymayınca, zevce nikâhı fesh edebilir dedi. Baba evlenmek isteyince, Hanefîde
ve Mâlikîde, oglu babasını evlendirmege mecbûr degildir. [Evlendirmesi iyi
olur.] Sâfi’îde ve Hanbelîde, lâzımdır.
Erkek vatyden âciz ise, Hanefîde kadın nikâhı fesh için husûmet hakkına mâlik
olur. Diger üç mezhebde ise, her ayb ve kusûr karsısında fesh edebilir. Nikâhdan
sonra hâsıl olmalarında da, kadın nikâhı fesh edebilir. Kadında ayb hâsıl olursa, Hanbelîde
ve Sâfi’înin “rahmetullahi teâlâ aleyh” bir kavlinde, erkek nikâhı fesh edebilir.
Mâlikîde ve Sâfi’înin diger kavlinde fesh edemez). (Mîzân)dan terceme temâm
oldu. Husûmet, da’vâ açmak demekdir. Kendinde mâni’ bulunmıyan kadın, zevcinin
innîn oldugunu anlarsa, nikâhın feshi için, çok zemân sonra bile, da’vâ açabilir.
Erkek inkâr ederse, hâkim bir ebeye mu’âyene etdirir. Zevceyi bâkire bulursa,
bir sene sonra tekrâr mu’âyene etdirir. Yine bâkire bulunursa aralarını tefrîk eder.
Tâm mehr ve iddet lâzım olur. Bir kerre cimâ’ yapınca kadının husûmet hakkı kalmaz
ise de, birden fazlasını terk etmesi günâh olur. Innîn, ihtiyârlık, tenâsül hastalıgı
veyâ sihr sebebi ile cimâ’ yapamıyandır. Baska bir sebeb ile, ayrılmak için
da’vâ açamazlar. Nikâh önce bir sartın hâsıl olmasına baglanırsa, sahîh olmadıgı,
(Ibni Âbidîn)de ve (Hâniyye) ve (Tâtârhâniyye) ve (Ebülleys) fetvâlarında yazılıdır.
(Babam râzı olmak sartı ile nikâhlandım) demek böyledir. (Ibni Âbidîn)de
– 567 –
(Muharremât) faslı sonunda diyor ki, (Babası meclisde hâzır olup râzı oldum derse,
nikâhı sahîh olur). Bunun gibi, (Ibni Âbidîn) ve (Kitâb-ül-fıkh alel-mezâhib-ilerbe’a)
ve (Ni’met-i islâm)da, nikâh yapılmasını anlatırken diyorlar ki, (kadın, bosanmak
benim elimde olmak üzere seninle evleniyorum der ve erkek de bunu kabûl
etdim derse, hem nikâh sahîh olur, hem de, kadının bosanması kendi elinde de
olur). Zevci ve mahremi olmıyan kadının sefere, meselâ hacca gidebilmesi için ve
Hulle için evlenecek kadının böyle sart yapmaları uygun olur. Görülüyor ki, (Islâm
dîninde bosamak yalnız erkegin elindedir. Kadın erkegin elinde oyuncak gibidir)
gibi sözler dogru degildir. Islâm dînini bilmiyenler böyle yalan ve iftirâ ederek, gençleri
müslimânlıkdan sogutuyorlar. Yukarıdaki yazı, nikâh yapılırken, bosanmak hakkının
zevceye (Tefvîd) edilecegini, zevcenin de, diledigi zemân bosanabilecegini açıkca
göstermekdedir. Talâk maddesi sonunda, (Tefvîd) kelimesine bakınız!
Nikâh sözlesmesinde, fâsid bir sartın yapılması söylenirse, nikâh sahîh olup, sart
bâtıl olur. Mehr vermemek üzere seni nikâh etdim derse, nikâh sahîh olur. Sart fâsid
olup, mehr-i misl lâzım olur.
MEHR — (Kitâb-ül-fıkh alel-mezâhib-il-erbe’a)da diyor ki, (Mehr, evlenecek
erkegin verecegi altın, gümüs, kâgıd para veyâ herhangi bir mal yâhud bir menfe’at
demekdir. Mehr iki kısmdır. Birincisinin verilmesi, nikâh yapılınca vâcib olur ve yarısı
veyâ hepsi sâkıt olabilir. Buna, (Mehr-i mu’accel) denir. Ikincisinin mikdârı da
nikâh yapılırken belli edilir ise de, verilmesi, üç seyden biri hâsıl olunca vâcib
olur ve hiçbir sebeble azalmaz. Buna, (Mehr-i müeccel) denir. Her iki mehr, nikâhda
bildirilmedi ise, (Mehr-i misl) verilmesi lâzım olur. Zevce firkate, ya’nî ayrılmaga
sebeb olan birsey yaparsa, meselâ irtidâd eder veyâ (Hurmet-i musâhere)ye sebeb
olursa, mehr-i mu’accelin hepsi sâkıt olur, verilmez. Erkek bosarsa veyâ firkate
sebeb olanı yaparsa, bunun yarısı sâkıt olup, yarısı verilir. Mehr-i müeccelin verilmesini
vâcib kılan üç sey, vaty, halvet ve ikisinden birinin ölmesidir. Bu üçünden
biri hâsıl olunca, ödenmemis mu’accel mehr de sâkıt olmaz ve azalmaz. Vaty veyâ
halvet hâsıl olunca, bütün mehr nikâhda karârlasdırılan vakti gelince veyâ firkat hâlinde
tâm olarak ödenir. Zevce ölünce, zevc, zevcenin vârislerine verir. Zevc ölünce,
mîrâsından zevcesine verilir. Zevc ile zevce arasında olan mesrû’ halvet, yabancı
kadın ile olan harâm halvet gibi degildir. Yanlarında hissen veyâ ser’an yâhud tabî’aten
vatya mâni’ bir sebeb bulunursa, mesrû’ halvet olmaz. Ikisinden birinin hasta
olması, ihrâmlı olması, farz nemâzda, Ramezân orucunda olması, kadının hayz
veyâ nifâs hâlinde olması, yanlarında akllı bir çocuk bulunması bu halvete mâni’ olur.
Zevce, mehrini zevcine, ölmüs ise, vârislerine hediyye edebilir. Zevcenin babası,
kızının mehrini dâmâdına hediyye edemez). (Ibni Âbidîn)de diyor ki, (Zevce, alacaklısını
mehri ile zevcine havâle edebilir. Mehrini baskasına hediyye edip, mehri
kabz için onu vekîl edebilir. Çünki, alacak ancak borcluya hediyye edilir. Baskasına
hediyye edebilmek için, kabz etmege onu vekîl etmesi lâzımdır).
(Fetâvâ-yı Hindiyye)de diyor ki, (Nikâh akd edilirken tek mehr söylenip, ne kadarı
mu’accel oldugu bildirilmedi ise, âdete ve zevcenin emsâline göre, söylenilenin
bir mikdârı mu’accel olur. Mehrin hepsi mu’accel denildi ise, hepsi mu’accel olur.
Hepsi belli târîhde verilmek üzere müeccel olup, ödeme târîhi gelince, zevce mehrini
alabilmek için kendini zevcinden men’ edemez. Mehr bir sene sonra müeccel
olup zevc bir seneden önce vatyı sart etmis ise, mehr vermeksizin vaty câiz olur. Sart
etmemis ise, imâm-ı Muhammede “rahmetullahi teâlâ aleyh” göre yine böyledir.
Mehr-i mu’acceli vermeden önce vatyı sart etmis ise, câiz olur. Mehrin bir kısmı
mu’accel, bir kısmı da müeccel ise, zevce vaty edilmis olsa bile, mehr-i mu’accelin
hepsini almadıkca, zevci ile sefere gitmege, vatye ve halvete mâni’ olabilir.
Nikâh akd edilirken, mehr-i müeccelin belli bir târîhde ödenmesini sart etmek,
söz birligi ile câizdir. Talâk olunca, mehrin ödeme târîhi beklenir. Ödeme târîhi
belli degilse, bosarken hemen ödenir. Ric’î talâkda zevc ric’at edince, tekrâr
– 568 –
müeccel olmaz. Küçük olsun, büyük olsun, bâkire olarak evlenen kızın mehrini,
babası, dedesi ve kâdî, zevcden alabilirler. Bunlardan baskası alamaz. Bâkire kız
olarak evlenen râzı olmazsa, bunlar da alamaz).
(Rıyâdunnâsıhîn)deki hadîs-i serîfde, (Mehr vermemek niyyeti ile nikâh yapan
kimse, kıyâmet günü hırsızlar arasında hasr olunacakdır) buyuruldu.
(Mehr) söylemeden, hattâ mehr vermemek sartı ile nikâh yapmak da sahîh, sart
fâsid olur. Zevcin, (Mehr-i misl) vermesi vâcib olur. Kadının baba tarafından akrabâsına
verilen kadar verir. Mehrin bir kısmı (Mehr-i mu’accel) ise, bunu, vatydan
önce veyâ halvetden önce verir. Hepsi (Mehr-i müeccel) ise veyâ mu’accel ve müeccel
kelimeleri söylenmedi ise, vatydan veyâ halvetden sonra, zevcenin istedigi zemânda,
eger istemedi ise, ikisinden biri ölünce, verilmesi vâcibdir. Vârisleri verir veyâ
alır. Mehrin degeri on dirhem gümüsden az olmaz. Bugün gümüs para kullanılmıyor.
Altın karsılıgı olan kâgıd liralar kullanılıyor. Bunun için on dirhem, ya’nî yedi
miskal agırlıgındaki gümüs degerinde olan bir miskal [bes gram, ya’nî üçde iki lira]
altından az olmamalıdır. Fârisî (Cevâhir-ül-fıkh) kitâbında, mehrin bir altından
az olmaması yazılıdır. O zemân, bir altının bir miskal agırlıgında oldugu anlasılıyor.
Dahâ az söylerse, yine bir altın liranın üçde ikisi veyâ bu degerde söylemis oldugu
bir malı verir. Zevce, mehr-i mu’acceli almadıkça, dügünü, halveti ve birlikde sefere
çıkmagı istemeyebilir. Bunları red edince, zevc, zevcesinin nafakasını kesemez.
Mehrin hepsi müeccel [gecikebilir, sonra olacak] ise, zevce, mehri almadıgı için bunları
men’ edemez. Mehr-i mu’acceli almıyan kadın, zevcinden iznsiz evden çıkabilir
ve baska bir mahremi ile sefere gidebilir. On altın mehrini zevcinden aldıkdan sonra,
bunu zevcine geri verip hediyye etse, [fekat, mehrimi hediyye etdim demese], zevci
de, halvetden önce bunu bosasa, kadının zevcine bes altın dahâ vermesi lâzım olur.
Çünki, altın, ta’yîn ile te’ayyün etmedigi için, bu on altını zevcine geri vermekle, mehr
parası geri verilmis olmaz. Bosamak halvetden evvel oldugu için, mehr parasının yarısı
kadının hakkı olacagından, diger yarısını erkege geri vermesi lâzım olur. Zevcden
mehri almayıp ona halâl etseydi veyâ mehr, altın olmayıp, mal olsaydı, bu malı
zevcinden aldıkdan sonra ve zevcine geri vererek hediyye etdikden sonra bosanınca,
erkege birsey vermesi lâzım gelmezdi. Çünki, ta’yîn ile te’ayyün eden malı geri
verince, kadın mehri teslîm almamıs olur. [Bey’ ve sirâ bahsine bakınız!].
Tekrâr bildirelim ki, nikâhın sahîh olması için, mehrin konusulması sart degildir.
Din câhili olan bir kimse, (Islâm dîninde, bir erkegin evlenebilmesi için, kıza
mehr parası vermesi lâzımdır. Kadın, pazar esyâsı gibi, satılık mal olmakdadır) derse,
islâmiyyete iftirâ etmis olur. Islâmiyyetde mehr parası, evlenmek için degildir.
Evliligin düzenli, mes’ûd olarak devâm etmesi, kadının hak ve hürriyyetlerinin korunması,
din câhili huysuz erkegin elinde oyuncak olmaması içindir. Mehr parasını
vermek ve çocukların nafaka paralarını her ay ödemek korkusundan erkek,
zevcesini bosayamaz. Bu korkunun olmadıgı yerlerde, mahkemeler bosanma
da’vâları ile dolup tasmakdadır. Bunun için, evlenecek kızın, islâmın güzel ahlâkını
ve kadına verdigi kıymeti bilen ve bunlara ehemmiyyet veren erkekden az mikdârda,
böyle olmıyandan ise, fazla mikdârda mehr istemesi efdaldir.
NIKÂHI CÂIZ OLMIYANLAR — Yirmibes kadını nikâh etmek harâmdır.
Bunlara (Mahrem) kimseler denir. Bunlardan onsekizi ebedî mahremdir. Bunların
yedisi (Zî-rahm-i mahrem)dir. Ya’nî kan ile olan, nesebden, soydan akrabâdır:
Anası ile, ananın, babanın anaları ile, kızı ve oglunun ve kızının kızları ile, kız kardesi
ile, kız kardesinin kızları ile, erkek kardesinin kızları ile, hala ve teyze ile evlenmek,
ebediyyen, ölünciye kadar harâmdır. Demek ki, bir kadın, babası ile,
oglu ile, kardesi ile, amcası ile, dayısı ile ve kardeslerinin ogulları ile hiçbir zemân
evlenemez. Bu yedi kisi, soydan olmayıp, süt ile veyâ zinâ ile olursa, evlenmeleri
yine ebedî harâm olur. Yalnız oglunun süt kardesi olan kız ile ve erkek kardesin
süt annesi ile evlenebilir. Hanbelîde, her yasda içen, süt kardes olur. Diger üç
– 569 –
mezheb imâmı “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în”, ikibuçuk yasından yukarı iken
içince, süt kardes olmazlar dedi.
Nikâh sebebi ile sonradan akrabâ olan dört kadınla da evlenmek ebedî, sonsuz
harâmdır. Bir adam, nikâhlandıgı veyâ zinâ etdigi kızın anası ile ve anasının, babasının
anaları ile hiç evlenemez. Nikâhladıgı kadın ile vaty olunca, bunun baska
erkekden olan kızı ile hiç evlenemez. Babasının ve öz oglunun nikâhladıgı kadın
ile, ya’nî üvey anası ve gelini ile hiç evlenemez. Çocuklarının gelinleri ile de evlenemez.
Bir kadın, üvey babası ile, üvey oglu ile, kayınpederi ve dâmâdı ile hiç evlenemez.
(Âhıret kardesi) ve (Âhıret anası) ile ve (Tarîkat kardesi) ile evlenmek
câizdir. Bunlar, kendi kardesi, kendi anası gibi degildir. Bunların baslarını, saçlarını,
görmesi, sohbet etmeleri, bir odada yalnız kalmaları, uzak yola gitmeleri, harâmdır.
Hiçbir tarîkatde halâl degildir. Halâl diyen kâfir olur, zındık olur.
Yedi kadın dahâ vardır ki, bunlarla muvakkat olarak evlenemez. Aradaki sebeb
kalkınca, evlenmesi halâl olur. Bunlardan besi, nikâh sebebi ile harâmdır. Bir
adam, nikâhladıgı kadının kız kardesleri ile görüsemez ve evlenemez. Nikâhladıgı
kadın ölürse veyâ bosarsa, bunun kız kardesi ile, sonra evlenebilir. Bu kızlara
adamın baldızları denir. Bu adama kızların enistesi denir. Bu adamın erkek kardesleri,
bu nikâhlı kızın kayın birâderleri olurlar. Bu kız da, bunların yengesi
olur. Bir kadın, enistelerinden ve kayın birâderlerinden herhangi birisi ile bir
odada yalnız kalamaz, bunlarla sefere, meselâ hacca gidemez. Ya’nî enistesi ve kayın
birâderleri bu kadının mahrem akrabaları degildir.
Bir kadın nikâhında iken, bu kadının halası veyâ teyzesini veyâ kardeslerinin kızını
da nikâhlamak harâmdır. Bunlar, süt ile olunca da harâmdır. Hanefî, Mâlikî ve
Hanbelî mezheblerinde, vaty sebebi ile nikâh etmesi harâm olanlar, zinâ sebebi ile
de harâm olurlar. Sâfi’î mezhebinde ise, zinâ sebebi ile harâm olmazlar. Zinâ etdigi
kadını, kendisi veyâ baskaları nikâh ile alabilirler. Amca kızı, dayı kızı, hala kızı
ve teyze kızı ve yenge, ya’nî kardes zevcesi (Zî-rahm-i mahrem) degildir. Ya’nî
bu bes kadın, yabancı demekdir. Bunların açık yerlerine bakmak, bası kolu açık iken
konusmak, halvet etmek harâmdır. (Halvet), bir evde ikisi yalnız kalmak demekdir.
Kâfir kadınları ile ve baskasının câriyesi ile de halvet yapmak harâmdır. Bu bes
kadın yabancı oldugundan, bunlarla evlenmek câizdir. Harâm degildir. Fekat, bunlardan
ilk dördü ile evlenmek tenzîhen mekrûhdur. (Kimyâ-i se’âdet)de diyor ki, (Nikâh
olunacak kadında bulunması sünnet olan sekiz sıfatdan sekizincisi, kadının yakın
akrabâdan olmamasıdır. Hadîs-i serîfde, (Bunların çocukları za’îf, hastalıklı olur)
buyuruldu.) Türkçe (Mürsid-ül-müteehhilîn) kitâbında da bunun gibi yazılıdır. Bu
dört kadının kızları ile evlenmek, mekrûh degildir. Hazret-i Alî “radıyallahü anh”,
amcasının kızını almadı. Amcasının oglunun kızını aldı. Mekrûh olmadı.
Evlenmesi muvakkat harâm olan yedi kadından altıncısı, müsrik kadındır. Müsrik,
kitâbsız kâfir demekdir. Hıristiyanlar, resmlere, heykellere ta’zîm ediyorlar, secde
ediyorlar, yalvarıyorlar. Bunların bir kısmı, ellerindeki bozuk Incîllere, Tanrının
Îsâya gönderdigi kitâbdır diyorlar. Îsâ, Tanrının resûlüdür. Onu çok seviyor. Her
istedigini yaratıyor. Babanın oglunu çok sevdigi için, Tanrıya baba, Îsâya ogul diyorlar.
Kendilerine sefâ’at etmesi için, Îsâya yalvarıyorlar. Bunlara (Ehl-i kitâb) denir.
Bunlar müsrik degildir. Hıristiyanların ikinci kısmı, Îsâda ülûhiyyet sıfatları vardır.
Babası gibi, her diledigini yaratır. Ebedî, ezelî olarak diridir diyorlar. Böyle inanarak
yalvarmaga, ibâdet etmek, tapınmak denir. Böyle inanmaga (Sirk) denir. Böyle
inanana (Müsrik) denir. Böyle ibâdet olunan resmler, heykeller, haçlar putdur.
Komünistler ve masonlar, mürted, budist, berehmen ve mülhidler müsrikdir. Müsrik,
müslimân veyâ kitâblı kâfir olursa, bununla evlenmek câiz olur. Bir müslimân
erkek ve kız, evlenecegi kimsenin müslimân olup olmadıgını arasdırıp anlaması lâzımdır.
Müslimân erkegin kitâblı kâfiri, ya’nî (müsrik) olmıyan, hıristiyan ve yehûdî
kadını ve bid’at ehli, mezhebsiz kadını, müsrik olmamıs ise, nikâhlaması câ-
– 570 –
iz ise de, zimmî ile evlenmek tenzîhen, harbî ile tahrîmen mekrûhdur. Müslimân
kadın ile evli olanın da, bunları nikâhlaması câizdir. Müslimân kızın ise, müslimân
olmıyan erkekle evlenmesi câiz degildir. Evlenmege karâr verirken mürted olur.
(Nimet-i islâm)da diyor ki (Ehl-i kitâbın nikâhında sâhidlerin müslimân olmaları
sart degildir. Bir müslimân, kitâbî olan zevcesini kiliseye gitmekden ve evde serâb
yapmakdan men’ edebilir. Hayz ve nifâs sonunda, gusl abdesti almaga cebr edemez.
Tesettür etmesi iyi olur. Müslime üzerine kitâbiyye tezevvüc câizdir.)
Muvakkat harâm olan kadınların yedincisi, hür kadın ile evli iken, câriye ile de
nikâhlanmakdır. Câriye ile nikâhlı iken, hür kadını da nikâhlamak câizdir.
Bu yedi kadına selâm vermek ve selâmlarına cevâb vermek câiz degildir.
Baskasının zevcesini nikâh etmek câiz degildir. Kadın bosanmıs ise ve iddet denilen
zemân geçinceye kadar beklemis ise, bunu nikâh etmek câiz olur. Iddet bâbının
sonunda diyor ki, gâib olan, [ya’nî uzak memleketde habs, esîr olan] zevcinin
öldügü veyâ üç talâk verdigi haberini âdil birinden ögrenen kadın, baskası ile
evlenebilir. Hâkimin, doksan yasını dolduran gâibin öldügüne hükm edecegi
(Mecelle)nin onuncu maddesi serhinde yazılıdır. (Öldügünü isitip veyâ bosadıgını
bildiren mektûbunu alıp, baskası ile evlendikden sonra, birinci zevci gelirse, ikinci
nikâhı bâtıl olur [Ni’met-i islâm]). Hür erkegin dörtden, kölenin ise ikiden
çok kadın nikâhı altında bulundurması harâmdır. Ikinci kadınla evlenmek için, birinci
kadından izn almak lâzım degildir. Birinci kadın râzı olmazsa, hattâ kendimi
öldürürüm dese de, erkek ikinci kadını nikâhlıyabilir. Fekat, birincinin gönlünü
hos etmesi, hattâ hos etmek için ikinci nikâhdan vaz geçmesi iyi olur ve sevâb
kazanır. Aralarında adâlet yapamazsa, zulm yaparsa, nafaka bulamazsa, bir evlenmek
bile harâm olur. [Otuzdokuzuncu maddeye bakınız!] Sî’îler, dokuz kadınla,
vehhâbîler on kadın ile evlenmek câiz diyorlar. Hamîdullah, (Islâma giris) kitâbında,
burasını da, yanlıs yazmakdadır.
Zinâdan hâmile kadını vad’-ı haml etmeden [dogurmadan] evvel nikâh etmek sahîhdir.
Fekat, vad’-ı haml edinciye kadar vaty etmek câiz olmaz ve nafakası vâcib olmaz.
Nikâhdan hâmile olan kadını, vad’-ı haml edinciye kadar, nikâh etmek sahîh degildir.
Zinâ etdigi kadını, zânînin nikâh ve vaty etmesi halâldir ve nikâhdan altı ay
sonra olan çocuk onun çocugu olur. Altı aydan önce olursa, bu çocuk bendendir derse,
yine onun olur. Zinâ olunmus kadını baskasının, istibrâ etmeden nikâh ve vaty etmesi
câiz olur. (Zinâ eden kadını, baska erkekler nikâh edemezler) meâlindeki
âyet-i kerîme, Nisâ sûresinin üçüncü âyeti ile nesh edilmis ve hadîs-i serîf ile bildirilmisdir.
Zevcesi zinâ eden kimse, iddet beklemeden bunu vaty edebilir.
Sünnet üzere nikâh yapmak: Iki veyâ dahâ çok sâlih müslimân erkek toplanır.
Erkekler arasında hiçbir kadın bulunmamalıdır. Dügünde de, erkekler ayrı evde,
kadınlar baska evde toplanmalıdır. Gelini, kapalı bile olsa, yabancı erkege göstermek
harâmdır. Harâma ehemmiyyet vermiyen kâfir olur. Nikâh bozulur. Önce erkek
ve kadın tarafından birer kisi konusma yapmalıdır. Konusmadan sonra, kadının
vekîli mehr olacak altın sayısını söyler. Erkek kabûl etmezse, bir sayıda uyusulur.
Sonra, kadının velîsi veyâ müslimân olan vekîli:
(Bismillâh velhamdülillah, vessalâtü alâ Resûlillah) dedikden sonra, dâmâda karsı:
(......)nın kızı (......)yı, sana zevcelige verdim. Velîsi [veyâ vekîli] bulundugum
(......) kızı (......)yı, [meselâ on Resâd altını] (Mu’accel) [ya’nî pesin] mehr ile ve [meselâ
yirmi Resâd altını] (Müeccel) [ya’nî sonra vermek üzere] mehr ile, sana zevcelige
verdim der. Dâmâd yok ise, bunları dâmâdın vekîline söyler ve söylerken,
sana demeyip, (......) oglu (......)ya verdim der. Bu sözlere (îcâb) ya’nî teklîf denir.
Sonra dâmâd söyle cevâb verir: Ben bu nikâhı, söylenen bu mehr ile, kendim için
kabûl etdim. Eger dâmâd yoksa, vekîli cevâb vererek, ben bu nikâhı vekîli bulundugum
(.....) oglu (......) için söylenen bu mehr ile kabûl etdim der. Mehr mikdârını
söyleyerek cevâb verilmesi iyi olur. Bu cevâba (kabûl) denir. Böylece îcâb ve
– 571 –
kabûl ile, islâm nikâhı olur. [Mehr parasını bir kâgıda yazıp ve dâmâd ile iki sâhid
altını imzâlayıp zevceye teslîm etmek müstehabdır. Mehr parası kul hakkıdır.
Erkek zevcesini bosarken, zevcenin bu hakkını ödemezse, dünyâda hapse, âhıretde
de Cehenneme girecekdir. Meselâ yirmi altın lira veyâ bir Resâd altını doksan
bin lira kıymetinde oldugu zemân, iki milyona yakın kâgıd lira ödemek ve çocukların
nafakaları için annelerine her ay geçim parası vermek, ya’nî ikinci bir evin
geçim masrafını yüklenmek, çok kimsenin yapabilecegi birsey degildir. Görülüyor
ki, Allahü teâlâ bosamak hakkını erkege vermis ise de, bir müslimânın bunu yapmasını
çok agır sarta baglamıs, hattâ imkânsız kılmısdır. Bosamak hakkı kadınlara
bir göz dagı olmakdan ileri gitmemekde, ancak erkegin ev idâresindeki vazîfelerini
yapabilmesine kuvvet vermekde, yardımcı olmakdadır. Bosamak hakkı,
zâhiren erkegin elinde, hakîkatde ise, her zemân zevcenin elindedir. Bir mü’min
zevcesini bosamak isteyince, çok az kimsenin kazanabilecegi parayı ve senelerce
devâm eden nafakaları ödemek veyâ dünyâda habshânede kalmak, âhıretde de Cehennemde
yanmak korkusu, önüne dag gibi dikilir. Kadın bosanmak isteyince, mehrini
hediyye, halâl edip, nâ-hos hareketleri ile zevcini talâk vermege mecbûr edebilir.
Zevcenin bosanması bu kadar kolay oldugu hâlde, âile hayâtının kudsiyyetini
ve zevcin zevcesi üzerindeki haklarını bilen bir müslimân kadını, mukaddes yuvasını
yıkmak günâhına girmegi ve böylece dünyâda sefîl ve rezîl, âhıretde de azâba
müstehak olmagı elbet istemez. Bosanan kadın, hiçkimseye birsey vermege mecbûr
degildir. Ona zengin akrabâsı bakmaga mecbûrdur. Kimsesi yoksa, Beyt-ülmâl
bakar. Sâlih bir mü’min ise, zevcesini bosayınca çocuklarına nafaka vermek
ve yeni evini geçindirmek için devâmlı çalısıp, kazanmak mecbûriyyetindedir.
Dinsizlerin, mezhebsizlerin ve câhillerin, islâmiyyete uymıyan yanlıs, bozuk hareketlerini
ileri sürerek, islâmiyyete dil uzatmamalıdır.]
Islâm nikâhının sahîh olması için, dâmâdın ve gelinin müslimân olmaları sartdır.
Ya’nî îmânın ve islâmın sartlarını bilmeleri ve inanmaları lâzımdır. Îmânları
sübheli ise, nikâh yapacak olan kimse, Besmele, hamd ve salevât okudukdan sonra,
îmânın altı ve islâmın bes sartını birer birer söyler. Herbirini dâmâda ve geline
de söyletir. Allahü teâlânın sıfât-ı zâtiyyesini ve sıfât-ı sübûtiyyesini, Peygamberlerin,
meleklerin mühim özelliklerini, kabr ve kıyâmet bilgilerini, sırası gelince,
orada söyler ve tekrâr etdirir. Bunlara inandık, îmân etdik, mü’minim, müslimânım
elhamdülillah dedirir. Sonra dâmâddan veyâ vekîlinden baslıyarak nikâhı
kıymalıdır. (Redd-ül-muhtâr)da buyuruyor ki, (Bir arada bulunan kadınla erkegin,
yazı ile nikâh yapması câiz olmaz. Karsı karsıya olmayınca, birinin mektûb
gönderip, ötekinin iki sâhid yanında mektûbu okuyup, söz ile kabûl etmesi câiz olur.
Ikisinin de, yazı ile bildirmesi olmaz. Erkekden gelen mektûbu, kadın, iki sâhide
okur veyâ anlatır. Sâhid olunuz! Ona zevce olmagı kabûl etdim der. Kadının,
mektûbu sâhidlere okuması, erkegin sâhidler yanında söz ile teklîf etmesi gibi olur).
Ibni Âbidîn “rahmetullahi teâlâ aleyh”, nikâh sâhidlerini anlatırken buyuruyor
ki, (Bütün akdlerde [sözlesmelerde] oldugu gibi, nikâh için birini vekîl yaparken
de, iki sâhid bulunması lâzım degildir. Fekat, her akdde iki sâhid müstehabdır. Nikâh
yapılırken ise, sartdır, lâzımdır. Ödünc vermekde de, iki sâhid vâcibdir denildi.
Ticâret, vekâlet ve bütün akdlerde sened yazmak sart degil ise de, ödünc vermekde
lâzım, nikâhda da müstehabdır. Vekîl yapmakda ve nikâhda, sâhidlerin [ve
vekîl yapılacak zâtın] kadını tanımaları lâzımdır. Yanında iseler, yüzünü görmeleri
iyi olur. Baska odadan sesini duyarlarsa, kadın odada yalnız ise, câiz olur. Nikâh
kıyılırken, velî veyâ vekîl sâhidlerin bildigi kadının yalnız ismini söyler. Sâhidlerin
tanımadıkları kadının, babasının ve dedesinin adını da söylemesi lâzımdır. Tanımak,
kimin kızı ve hangi kızı oldugunu bilmek demekdir. Sahsını, seklini bilmek
degildir. Küçük kızın babası, kızının nikâhını kıymak için, bir zâta emr eder. O vekîl
olan da, bir baskası yanında nikâh yaparsa, baba da hâzır bulundu ise, câiz olur.
– 572 –
Çünki, vekîlin nikâh yapması, babanın yerine olur. Kendi sâhid yerini tutar. Baba
hâzır bulunmazsa, câiz olmaz. Büyük [bâliga] kızın babası veyâ baska bir vekîli, bir
adam yanında, kızı nikâh yaparsa, kız da hâzır ise, câiz olur. Çünki, velînin ve vekîlin
sözünü, kız söylemis gibidir. Velî veyâ vekîl, sâhid yerine geçer. Bir adam bir
kimseye, (Kızını bana zevce olarak verdin mi?) dese, o da (Evet) veyâ (Zevce olarak
verdim) dese, nikâh olmaz. Birinci adamın tekrâr, (Kabûl etdim) demesi lâzımdır.
Çünki, önce sormusdu. Soru ile, süâl ile vekîl yapılmaz. (Kızını bana zevce olarak
ver!) deseydi, olurdu. Çünki, emr ile vekîl yapmıs olur. Bu vekîlin cevâbı, iki
taraf adına söylenmis olup, iki sâhid de varsa, nikâh temâm olur. Vekîl, kızın babasının
adını yanlıs söylerse, nikâh sahîh olmaz. Bir adam, birçok kimseyi, bir kızı
almak için gönderse, içlerinden biri, kızın babasına söyleyip, babası veyâ velîsi
verse, sahîh olur. Çünki, içlerinden söyliyen vekîl olmus, ötekiler sâhid olmusdur.
Bir adam, bir kimseyi (Filân kızı, bana su kadar altın mehr ile iste) diyerek vekîl
etse, vekîl, dahâ çok mehr söyliyerek istese ve böylece nikâh yapılsa, fazlasını
vermek lâzım gelmez. Adam, isterse fazlasını kabûl eder. Isterse nikâhı fesh eder.
Dügünden sonra haber alıp fesh ederse, (Mehr-i misl) vermesi lâzım olur. Allahü
teâlâ ve Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” sâhiddir diyerek yapılan nikâh
sahîh olmaz. Küfr olur diyenler de vardır.)
(Mecmû’a-i Zühdiyye)de diyor ki: Iki erkek sâhidin yanında, erkek, seni zevcelige
aldım diye bir kâgıda yazsa, kız da kabûl etdim diye yazsa, nikâh olmaz. Söylemeleri
lâzımdır. Bulunmıyan kimsenin, (Seni zevcelige aldım) yazısını, sâhidlere
okuyup da kabûl etdim derse, nikâh olur. Yazıyı okumayıp, yazılmıs oldugunu
söyleyip, kabûl etdim dese, nikâh yine olur. Bir erkek, zevce olması için, bir kıza,
biri ile haber gönderip, kız da, habercinin sözünü isiten iki sâhid yanında kabûl etdim
dese, nikâh olur. Nikâhda îcâb [ya’nî teklîf] ve kabûlün aynı meclisde [ya’nî
bulusmada] yapılması sart oldugu hâlde, baska yerdeki birinden gelen îcâb mektûbunu,
sâhidlere bir meclisde söyleyip, kabûl etdigini baska meclisde söylemek
câizdir. Bir kadın, kendisini bir adama zevce yapması için birini vekîl etse, vekîl,
bu kadının yanında ve iki kadın sâhid varken nikâh yapsa, sahîh olur. Baska nikâhlısı
olmadıgını söyliyerek nikâhlanan kimsenin, baska zevcesi de oldugu anlasılırsa,
nikâh bozulmaz. Yalan olan her sart da böyledir. Bir kadın, kendi üstüne câriye
tutmaması sartı ile, kendisini bir erkege nikâhlaması için birini vekîl etse, vekîl
bu sartı söylemeden nikâh etse veyâ kadının bildirdigi erkekden baskasına nikâh
etse, kadın nikâhı red edebilir. Küçük kızı, babası, ölüm hastalıgında, sâhidler
yanında bir erkege nikâh edebilir. Kendinden yakın velîsi bulunmıyan, amcasının
kızını, kız küçük ise, kızdan iznsiz, büyük ise, izn alarak, kendine nikâh
edebilir. Kızın izni ile babası, erkegin de vekîli, iki sâhid yanında nikâhlarını yapabilirler.
Bir kız, nisanlısı ile nikâhlanmaga zorlanamaz.
Âkıl ve bâlig olan kızın nikâhını yapmak için, velîsinin vekîl olması sart degil ise
de, müstehabdır. Bâlig olmıyan oglan ve kızın nikâhı için, velîsinin vekîl olması veyâ
izn vermesi lâzımdır. Velî, çocugun mîrâsını almaga hakkı olan asebedir. Velînin
yakınlık [kuvvet] sırası, Seyhayne göre “rahmetullahi teâlâ aleyhimâ” ogul, oglun
oglu, baba, dede, kardes, amca, amca ogludur. Büyük kızı, velîsi iznsiz nikâh etse,
kız isitince susarsa veyâ güler veyâ sessiz aglarsa, kabûl etdigi anlasılır. Nikâhdan
önce izn istemekde de böyledir. Izni nikâhdan önce istemek sünnetdir. Sâlih
olan baba ve büyük baba, küçük çocugu nikâha zorlayabilir ve nikâh sahîh olur. Bu
ikisinden baska erkek velîlerin yalnız mehr-i misl ile ve küfv olana sahîh olursa da,
bâlig olunca hâkime bozdurabilirler. Erkek velî yok ise, önce ana, sonra babanın
anası, sonra kızı, oglunun kızı velî olur. Yakın velî hayâtda iken, uzak velî nikâha
vekîl olamaz. Yakın velî, mehr-i misl ile ve küfv olana nikâh yapmaz ise, hâkim-i ser’
nikâhı yapar. Erkek velî, küfvü olmıyana varan kadının nikâhını hâkime bozdurabilir.
Bu nikâhın zâten sâhih olmadıgı, (Fetâvâ-i Hayriyye)de yazılıdır. (Küfv), er-
– 573 –
kegin soyda, malda, diyânâtda ve serefde kadına uygun olması demekdir.
(Ni’met-i islâm)da diyor ki, (Kefâet, kadının erkekde arayacagı seydir. Erkek
altı seyde kadından üstün veyâ müsâvî olmalıdır. Asagı san’atlı erkek, yukarı
san’atlı kadına küfv olamaz. Ma’âs, ücret ile çalısmak da böyledir. Fıskı yayılmıs
olmasa da, fâsık erkek, sâliha kıza, hattâ sâlih kimsenin kızına küfv olamaz. Zevcin,
mehr-i mu’acceli ve bir aylık nafakayı verecek iktidârda olması lâzımdır.
Böyle erkek, dahâ zengin kadına küfvdür. Bu sartlar, nikâh yaparken bulunmalıdır.
Sonra zâil olabilir. Köylü, sehrli kıza küfvdür. Mehr-i mislden az mehr ile nikâhlanan
kızın velîsi, mehri temâmlatabilir veyâ hâkime nikâhı fesh etdirir).
Vekîl olmıyan herhangi bir kimse, bir adamın nikâhını yapsa veyâ bunun zevcesini
bosasa, adamın isitince kabûl veyâ red etmesine bakılır. Kölenin zevcesini,
efendisi bosayamaz. Bir adam, zevcesini bosamak için, bizzat zevceyi veyâ baskasını
vekîl edebilir. Bu da üç dürlü olur: Birincisi, (Temlîk) olup, zevc zevcesine, talâk
niyyeti ile, (Sen nefsini ihtiyâr et) veyâ (Isin elinde olsun) yâhud niyyete lüzûm
olmadan (Kendini bosa) der ve vakt bildirmezse, kadın o meclisde, vakt de bildirdi
ise, o vakt içinde, kendini bosayabilir. 2. ve 3. cü için 36. cı maddeye bakınız!
Nikâhda bulunanlara, seker, meyve veyâ serbet gibi tatlı verilmesi, dügünde ise,
etli ve tatlı yemek vermek ve dügün ziyâfetine çagırılınca, yemege gitmek, def, davul
çalarak dügünü tanıdıklara duyurmak sünnetdir.
Nikâhda imâm bulunması, belli seyler okuması sart degildir. Bu, imâm nikâhı
degildir. Islâm nikâhıdır. Evlenecek bir müslimân, önce belediyede evlenme
me’mûrluguna basvurup, gerekli kanûnî muâmeleleri temâmlamalı, evlendigini nüfûs
cüzdanına yazdırmalıdır. Kanûna uygun isi bitirdikden sonra, dügünden önce,
islâm nikâhı da yapılır. Allahü teâlânın emri yerine getirilmis olur. Kanûna uygun
evlenmiyen, suç islemis olur. Islâm nikâhı yapmıyan, günâh islemis olur. Bunlara
aldırıs etmiyenin cezâsı, katkat çok olur. Müslimân, suç ve günâh islememelidir.
Suç isliyerek cezâya çarpılmak da günâhdır.
Osmânlılar zemânında, Istanbulda nikâh söyle yapılırdı:
Nikâh yapacak efendi, önce zevcenin adını, meselâ Fâtıma bint-i Ahmed yazar.
Sonra zevcenin vekîlini, meselâ Alî bin Zeyd yazar. Sonra iki erkek sâhidin adını yazar.
Sonra zevcin adını, meselâ Ömer bin Hüseyn diye yazar. Sonra, zevc yoksa zevcin
vekîlinin adını yazar. Sonra, iki tarafa sorarak, uyusdukları mehr-i müecceli yazar.
Sonra, istigfâr okur. E’ûzü Besmele okur. (Elhamdülillahillezî zevvecel ervâha
bil esbâh ve ehallennikâha ve harremessifâh. Vessalâtü vesselâmü alâ resûlinâ
Muhammedinillezî beyyene-l-harâme ve-l-mubâh ve alâ âlihi ve Eshâbi-hillezîne hüm
ehlüssalâhi velfelâh) der. E’ûzü Besmele çekip, Nûr sûresinin otuzikinci âyetini okur.
(Sadakallahül’azîm) deyip, kâle Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, (En-nikâhü
sünnetî femen ragibe an sünnetî feleyse minnî) sadaka Resûlullah. (Bismillâhi
ve alâ sünnet-i resûlillah). Allahü teâlânın emr-i serîfi ile ve Peygamberimiz hazret-
i Muhammeden-il Mustafâ efendimizin sünnet-i seniyyesi ile ve amelde mezhebimizin
imâmı, imâm-ı a’zam Ebû Hanîfe hazretlerinin ictihâdı ile ve hâzır olan müslimânların
sehâdetleri ile, vekîli oldugun Fâtıma bint-i Ahmedi, ...... lira mehr-i müeccel
ve aralarında ma’lûm olan mu’accel ile, tâlibi olan Ömer bin Hüseyne tezvîce,
[halâllıga vermege] vekâletin hasebi ile, verdin mi der. Sonra zevcin vekîline dönüp,
yine (Bismillâhi ve alâ)dan baslayıp okur. Sen dahî, Fâtıma bint-i Ahmedi, ......
lira mehr-i müeccel ve aralarında ma’lûm olan mehr-i mu’accel ile, vekîli oldugun
Ömer bin Hüseyne, vekâletin hasebi ile, aldın mı? der. Her ikisine üçer kerre sorar
ve cevâb alır. Ben dahî akd-i nikâh etdim der. Sonra, su düâyı okur:
(Allahümmec’al hâzel akde meymûnen mubâreken vec’al beyne-hümâ ülfeten
ve mehabbeten ve karârâ ve lâ tec’al beyne-hümâ nefreten ve fitneten ve firârâ.
Allahümme ellif beynehümâ kemâ ellefte beyne Âdeme ve Havvâ. Ve kemâ ellefte
beyne Muhammedin “sallallahü aleyhi ve sellem” ve Hadîce-tel-kübrâ ve Âi-
– 574 –
se-te ümm-il mü’minîne “radıyallahü anhümâ”. Ve beyne Alîyyin “radıyallahü anh”
ve Fâtıma-tez-zehrâ “radıyallahü anhâ”. Allahümme a’ti le-hümâ evlâden sâlihan
ve ömren tavîlen ve rızkan vâsi’an. Rabbenâ heb lenâ min ezvâcinâ ve zürriyyâtinâ
kurrete a’yünin vec’alnâ lil müttekîne imâmâ. Rabbenâ âtinâ fiddünyâ haseneten
ve fil âhıreti haseneten ve kına azâbennâr. Sübhâne rabbike...). Sonra Fâtiha
der. Bu düâyı Peygamber efendimiz ve bütün Âlimler, Velîler okudular. Bunu
okuyunca, zevc ve zevce arasında, ölünciye kadar muhabbet mevcûd olur.
Râhat ve huzûr içinde yasarlardı. Evlerinden bereket eksik olmazdı. Nikâh yapan
zât, zevc ve zevcenin nüfûs kâgıdını alıp, iki sâhid ile imâm efendiye gider. Imâm
efendinin verecegi (Nikâh vesîkası)nı doldurup, kendisi ve iki sâhid imzâlar.
Imâm efendi, vesîkaları tasdîk edip, bunları nüfûs kâgıdı ile âid oldugu nüfûs
me’mûrluguna gönderir. Nüfûs me’mûru vesîkadaki nikâh bilgisini kendi defterine
ve nüfûs kâgıdına kayd eder. Nüfûs kâgıdını imâm efendiye gönderir. Imâm efendi,
nüfûs kâgıdını zevcin kendisine ve zevcenin vekîline verir. Böylece, nikâh isi,
tescîl edilmis olur.
Nikâh eden kimsenin niyyeti, zinâdan, harâma bakmakdan korunmak olmalıdır.
Sâlih evlâd yetisdirmegi, Muhammed aleyhisselâmın ümmetinin çogalmasını
ve Onun nikâh sünnetine uymagı niyyet etmelidir. Evlendikden sonra, harâm
mâl toplamaga kalkısmak, harâm kazanmaga çoluk çocugu behâne etmek, nikâhın
sünnet üzere yapılmadıgını gösterir.
(Müt’a) nikâhı ve (Muvakkat nikâh), dört mezhebde de harâmdır. Müt’a nikâhı,
sâhidsiz olarak bir kadına belli para verip, belli zemân için berâber yasamagı
sözlesmek demekdir. Müt’a nikâhının harâm oldugunda bütün âlimlerin sözbirligi
bulundugu, (Mîzân-ül-kübrâ)da ve (Ibni Âbidîn)de yazılıdır ve (Imâm-ı Mâlik
câiz dedi) sözünde yanlıslık oldugunu bildirmekdedir. Muvakkat nikâh, yüz sene
olsa bile, belli bir zemân sonra bosamagı söyliyerek, bütün sartlarına uygun yapılan
nikâhdır. Söylemeyip, yalnız kalbinden geçirse, nikâh sahîh olur.
Hacca götürecek erkegi olmıyan bir kadının, hacca gidebilmek için, hacca gitmekde
olan bir erkek ile evlenmesi ve hacdan gelince bosanması da, muvakkat nikâh
oldugu için harâmdır. Kadınların, hacca yalnız gitmeleri de harâmdır. Ebedî
mahrem akrabâsından biri veyâ zevci yanında bulunmıyan kadının üç günlük yola
gitmesi câiz degildir. Imâm-ı a’zam Ebû Hanîfeden ve imâm-ı Ebû Yûsüfden
“rahmetullahi teâlâ aleyhimâ” gelen habere göre, hür kadının bir günlük yere mahremsiz
gitmesi mekrûhdur. Bir günden az mesâfeye sâlih erkekler arasında mahremsiz
gidebilecegi, (Fetâvâ-yı Hindiyye) besinci cildde yazılıdır.
(Ukûd-üd-dürriyye)de diyor ki, (Mehr olarak Kur’ân-ı kerîm ögretmegi söylemek
sahîhdır. Çünki, karsılıgında ücret alınması câiz olan seyi mehr yapmak câizdir.
Bir kimse, zevcesine nafakadan hâric birsey gönderince bunun mehr oldugunu
söylerse, yemîn edince sözü kabûl edilir. Mehr söylemeden nikâh edilen kadın,
halvet ve vaty olmadan önce bosanırsa, zevcin buna müt’a vermesi vâcib
olur. Müt’a, antârî, manto ve bas örtüsü olup, kıymeti mehr-i mislin yarısından fazla
olmaz. Zevci ölen kadın, mehr-i mu’accelin bir kısmını almadıgını söylerse, bunu
mîrâsdan alır. Mehr-i mu’accelin hepsini almadıgını söylerse, birsey verilmez.
Baba, kızına çehiz hâzırlayıp sıhhatde iken kendisine teslîm etdikden sonra ölse,
vârisler bundan hak istiyemez. Kızın akrabâsının kızı teslîm etmek için, baslık olarak
dâmâddan aldıkları seyler rüsvet olur. Dâmâda geri vermeleri lâzım olur.
Âkıl, bâlig olan kız, mehr-i misl ile küfvüne nikâhlanırsa, babası, anası ve hiç kimse,
buna mâni’ olamaz. Bâkire olarak aldıgı kızı, seyyibe [dul] buldugunu söyliyenin
sözü kabûl edilmez ve mehri geri verilmez. Iki bayram arasında nikâh yapmak
ve dügün yapmak câizdir.) (Hamza efendi risâlesi)nde ve (Fetâvel-hayriyye)de diyor
ki, (Nikâh yapmak için, kızın akrabâsının zevcden baslık olarak birsey istemesi
rüsvetdir. Alması harâmdır. Dâmâd da, va’d ederse, vermesi lâzım olmaz. Ver-
– 575 –
mis ise, geri alabilir). (Bahr-ül-fetâvâ)da diyor ki, (Kadın nikâhdan sonra, zevcin
cüzzam [miskin] hastası oldugunu anlasa, imâm-ı Muhammede göre nikâhını hâkime
fesh etdirebilir. Bir kimse, kızına çehiz verdikden sonra, âriyet olarak vermisdim
dese, iki sâhid gösteremese, sözü kabûl edilmez. Kızı ölürse, yemîn edince,
kabûl edilip, bunları dâmâddan geri alabilir). (Feyziyye) fetvâsında diyor ki,
(Mehr-i mu’accel, çehiz masrafı olarak dügünden önce verilir. Mangır [ya’nî fülûs]
râyic [geçer akça] iken, mehr olarak su kadar bin mangır diyerek nikâh yapdıkdan
sonra, mangır kâsid [geçmez] olsa, zevce vefât etse, vârislerine kesâd günü olan kıymetleri
kadar altın, gümüs kıymetleri verilir. Mangır adedince gümüs verilmez. [Kâgıd
lira da, fülûs demekdir.] Zevc, nikâhdan sonra gönderdigi esyâ için, mehr idi
dese, zevce de, hediyye idi dese, sâhidleri yok ise, zevcin sözü kabûl edilir).
Dünyâ geçicidir, burda kalınmaz,
ne kadar mal olsa, murâd alınmaz,
gâfil olma sakın, geri dönülmez!
Yürü dünyâ yürü, sonun virândır,
bin yılından sonra, âhır zemândır.
Hâlıkın dururken, mahlûka tapma,
seytâna uyup da, yolundan sapma,
harâmlara dalıp, dînini yıkma!
Yürü dünyâ yürü, sonun virândır,
bin yılından sonra, âhır zemândır!
Azık topladın mı yola çıkmaga?
Isık edindin mi aydınlanmaga?
Iki melek gelir süâl sormaga.
Yürü dünyâ yürü, sonun virândır,
bin yılından sonra, âhır zemândır!
Ölünce, çözerler belin, kusagın,
gözüne görünmez, oglun, usagın,
yakasız kefendir, örtün, dösegin.
Yürü dünyâ yürü, sonun virândır,
bin yılından sonra, âhır zemândır!
Paran, apartmanın arkada kalır,
ummadıgın gelir, hepsini alır,
gayrılar yer, içer, senden sorulur.
Yürü dünyâ yürü, sonun virândır,
bin yılından sonra, âhır zemândır!
Münker Nekir gelir, çınarlar gibi,
gözleri yanıyor, simsekler gibi,
sorguya çekerler, gök gürler gibi,
Yürü dünyâ yürü, sonun virândır,
bin yılından sonra, âhır zemândır!
Cehennemin, yedi dürlü yapısı,
herbirinin atesdendir kapısı,
seksen yıllık yoldan gelir kokusu.
Yürü dünyâ yürü, sonun virândır,
bin yılından sonra, âhır zemândır!
– 576 –

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...