03 Eylül 2013

TAM İLMİHAL'DEN....33 — ATOM BOMBASI


33 — ATOM BOMBASI
Bugün bilinen yüzbes dürlü atomdan her birinin ortasında bir nüve, ya’nî çekirdek
bulundugunu ve çekirdek etrâfında elektronların döndügünü bildirmisdik. En
küçük atom, hidrogen gazının atomu olup bir elektronu vardır. Dahâ büyük atomların
elektronları içiçe muhtelif halkalarda döner. Meselâ, uranium ismindeki bir
basît cismin atomunun yedi halkası üzerinde dönen doksaniki elektronu vardır.
Hidrogen atomunun çekirdegi, artık bölünemiyen mini mini bir dânecikdir. Bu
hidrogen çekirdegine, (Proton) denir. Protonlar, bir müsbet elektrik tasır. Diger
bütün atomların çekirdeklerinde protonlar ile birlikde, (Nötron) denilen elektriksiz
dânecikler de bulunur. Ya’nî, her çekirdek, protonlar ve nötronlardan yapılmısdır.
Proton adedi, çekirdek etrâfında dönen elektron adedi kadardır. Nötronun
agırlıgı, proton agırlıgı kadardır. Nötronlar çekirdekden dısarı fırlayabilir ve
maddelerden kolay geçer ve baska çekirdekler tarafından yutularak, yeni çekirdek
meydâna gelir. Proton ile nötronların ikisine de, (Nükleon) denir.
Atom etrâfında dönen elektron gayb olup kuvvet hâline dönebilir.
Ba’zı büyük atomların çekirdekleri saglam degildir. Böyle çekirdekler, kendiliklerinden
patlayarak, etrâfa enerji, kudret nesr ediyorlar. Böyle enerji saçan cismlere
(Radio-aktif) cism denir. Mu’ayyen bir radioaktif elementin, meselâ radiumun,
atomları arasında, sâniyede mu’ayyen bir mikdâr kendiliginden patlıyor. Etrâfa saçdıgı
enerjiye, radioaktif suâ’lar denir. Bu suâ’lar görülmez. Radioaktif cismler, suâ’
nesr ederek, baska maddeye dönüyor. Ya’nî atom degisip baska atom oluyor.
Kimyâ, atomların birbirlerine te’sîrlerini tedkîk eden bir ilmdir. Günesde atomlar
birbirlerine te’sîr etmeyip ayrı ayrı uçdukları için, günesde kimyâ yokdur.
Günes gaz hâlindedir, katı degildir. Günesin ve diger sâbit yıldızların sıcaklıgı kırkmilyon
derece civârında olup bu sıcaklıkda, atomlar elektronlarını gayb etmisdir.
Çıplak çekirdekler uçusur. Atomların birbiri üzerine yapdıkları te’sîrler, yalnız dıs
halkalarında dönen elektronların adedini degisdirir. Ya’nî, iki elemanın atomlarının
elektron alıs verisine kimyâ tepkimesi (reaksiyon simik) diyoruz. Yanma hareketleri
ve bütün enerji degismeleri bu elektron mübâdelesinden meydâna geliyor.
Kimyâ kanûnları, atomun iç halkalarına ve hele çekirdegine giremiyor, karısamıyor.
Atom bombasının enerjisi, kuvveti ise, atomun çekirdeginin degismesinden
meydâna geliyor. Atom bombası yerine, çekirdek bombası demek dahâ dogrudur.
Atom çekirdeginde mu’azzam kuvvetlerin saklanmıs oldugu, ilk olarak radioaktif
cismleri tedkîk ederken meydâna çıkdı. Bu cismlerin, asrlar zarfında, nesr etdikleri
enerjiyi bir ânda çıkarmakla, atom bombası yapıldı.
Çekirdeklerde sıkısmıs olan protonlar hep müsbet (pozitif) elektrikli oldugundan,
birbirlerini itip, çekirdegin dagılması lâzım iken, çekirdeklerin dagılmamasına
sebeb, protonlar arasındaki mu’azzam bir câzibe kuvvetidir. Buna (Nükleon
kuvvetleri) denir. Bir çekirdege hâricden bir nükleon [proton veyâ nötron]
ilâve edilirse, çekirdekden mu’azzam kuvvet çıkar. Bu sırada, çekirdekden bir veyâ
birkaç nükleon atılır veyâ çekirdek büyük ise, ortadan ikiye yarılır. Her iki sûretde
de, baska atomlar meydâna gelir. Günesin ve diger sâbit yıldızların mu’azzam
sıcaklıgı, merkezlerinde hidrogen atomlarından Helium elemanı hâsıl olması
ile meydâna çıkan müdhis enerjidendir. Hidrojenden Helium tesekkül enerjisini
erdımızda da gerçeklesdirmek için, en az altı milyon derece sıcaklık lâzımdır.
Bu da, atom bombası ile te’mîn edilebilir.
[1939] senesinde, uraniuma, nötronlarla vuruldugu zemân, uranium çekirdeklerinin
bu kısmının, ortadan bölündügü ve bu esnâda uranium kütlesinin binde birinin
enerji (kudret) hâline döndügü ve çekirdekden nötron da atıldıgı anlasıldı.
Bu kudret, harâret seklinde ve gamma suâ’ları nesr ederek meydâna çıkıyor. Hâ-
– 560 –
sıl olan ilk yeni çekirdek de, beta radioaktif suâ’ları nesr ediyor. Bu kesfler Almanyada
yapıldı ise de, fen adamları Amerikada toplanarak, ilk atom bombası orada
yapıldı. Uranium cinsleri içinde parçalanabilen çekirdekler, binde yedi kadar az
bulunuyor ve bunlara uran 235 ismi veriliyor. Bir kilo uran 235, bir sâniyenin milyonda
biri kadar az zemânda parçalanarak, bir gram kadarı kudret hâline dönüyor.
Ya’nî yirmibin kerre milyon (kilo kalori) hâsıl ediyor. Bu sûretle uran bombası
yapıldı. [Hâlbuki, bir watt elektrik gücünden 0.24 küçük kalori hâsıl olmakdadır.]
Uran 235 çekirdeklerinin zincirleme parçalanmaga baslaması için, hâricden
nötronlarla çekirdegine vurmaga hâcet yokdur. Uranium, radioaktif oldugundan,
nötron da saçmakdadır. Bereket versin ki, çekirdegi parçalanabilen uran
235 cinsi, erdımızda sâf bulunmadıgı için ve saçılan nötronların sür’ati pek fazla
olup, diger çekirdeklere girmeden uzaklasdıkları için, kendiliklerinden patlamıyor.
Demek ki, bomba yapmak için, sâf uran 235 elde etmek lâzımdır ve sâniyede ikibin
kilometre sür’atle uçan nötronların komsu çekirdeklere tesâdüf edebilmesi için,
uran 235 sathı, asgarî bir mikdârdan az olmamalıdır. O hâlde, iki küçük sâf uran
235 parçası yan yana getirilirse (asgarî boy) hâsıl olup, hemen ânî olarak zincirleme
parçalanabilir. Bu asgarî boy için elli kilo sâf uran 235 lâzımdır [ki üç litre kadardır].
Ilk atom bombasında, üstüvâne seklinde sâf bir uran 235, bombada bulunan
bir topla, ikinci uran 235 parçasında bulunan aynı boydaki delik içine atıldı ve
elli gram kadar kudret, ya’nî bir milyon kerre milyon kilo kalori, milyonda bir sâniyede
meydâna geldi. Bu bomba ilk olarak [1945] de Japonyada Hirosima sehrine
atılarak, yetmisbin insanın ölümüne, bu kadar da yaralanmasına veyâ sakat kalmasına
sebeb oldu.
Ikinci atom bombası, plutonium bombasıdır. Bunun için, grafit kömüründen, kalın
bir levhada açılan üstüvâne [silindir] seklindeki bosluklara, sâf olmıyan uran
üstüvânecikleri yerlesdirilir. Buna, (uran pili) ismi verilmisdir. Kömür tabakası,
nötronların sür’atini azaltıyor. Uraniumdan çıkan nötronlar, yavasladıgından,
diger çekirdeklere girebiliyor ve uran 235 çekirdeklerini parçalıyarak, yeni nötronlar
saçıldıgı gibi, âdî uranium çekirdekleri de, bir sıra degismeden sonra, plutonium
atomu çekirdegi hâline dönüyor ki bu da, uran 235 gibi, bir nötron girmesi ile
ikiye bölünebilmekdedir ve müdhis kuvvet meydâna getirir. Meydâna gelen plutoniumlar,
diger maddelerden, kimyâ usûlleri ile kolayca ayrılarak, asgarî boyu iki
litrelik bombaları yapıldı ve ilk olarak [1945] de Japonyada Nagazâki sehrine
atıldı. Her iki bomba patlayınca, ölüm suâ’ları nesr ediyor ve etrâfdaki hava, milyonlarca
derece ısınıyor ve büyük bir tazyîk dalgası hâsıl oluyor. Ya’nî bomba patlayınca,
müdhis yakma ve yıkma te’sîri derhâl görülüyor. Gamma suâ’ları da, insanları
birkaç hafta sonra öldürüyor. Etrâfa yayılan plutonium zerreleri ise, radioaktif
zehrlenmesini aylarca icrâ ediyor. Japonyaya atılan iki atom bombasından
ölenlerin sayısı kesin bilinemedi. Yirmiyedisi Amerikan ve kırkdokuzu Japon
olan dokuzyüzaltmısaltı kisinin onbes sene çalısarak anladıgına göre Hirosimada
yüzkırkdörtbin, Nagazâkide ellibirbin besyüzyetmis kisi ölmüsdür.
Ikinci Cihân Harbinden sonra, atom çekirdeginin parçalanmasından meydâna
gelen kuvvetden istifâde ederek, yeni silâhlar yapıldı. Bu sûretle atom torpilleri,
roketleri ve güdümlü mermîleri, atom topu mermîsi ve mayınları meydâna geldi.
Atom silâhları patlayınca, hemen siddetli bir rüzgâr etrâfa yayılıyor. Bu rüzgâr
bes sâniye sürüyor. Sonra etrâfdan buraya, ikinci bir rüzgâr hâsıl oluyor. Bu rüzgârlar,
binâları, agaçları yıkıyor. Ancak kuvvetli çelik çerçevelerle takviye edilmis
beton binâlar, bunlara dayanabiliyor. Gamma suâ’ları, kandaki ak yuvarları [lökositleri]
tahrîb edip, al yuvarların [hematilerin] üremesini men’ ediyor. Hirosimada
bu suâ’larla dokuzbin kisi ölmüsdür ki, bu mikdâr, tekmil zâyi’âtın [% 15]
i kadardır. Patladıgı yerden i’tibâren birkaç kilometreye kadar siddetli te’sîri var-
– 561 – Se’âdet-i Ebediyye 2-F:36
dır. Otuzüç santimetre kalınlıgında çeligin, bir metre betonun, yüzaltmısyedi santimetre
topragın atom bombası te’sîrinden korudukları tesbît edilmisdir.
Üçüncü ve en tehlükeli atom bombası da (Hidrogen) bombasıdır. Bir kilo plutonium,
bir gram kudret verdigi hâlde, bir kilo hidrogen, yedibuçuk gram kudret
veriyor. Hidrogen bombası, âdî hidrogenle degil, agır hidrogenle isletilmekdedir.
Çünki, iki agır hidrogen çekirdegi, altı milyon derece sıcaklıkda, dahâ kolay birleserek
bir helium çekirdegi hâsıl ediyor.
Bugün, te’sîri dahâ fazla ve dahâ korkunç atom bombaları yapılmakdadır. Fekat,
simdi atom bombasından endise ve korku kalmamıs gibidir. Çünki, haber alma
merkezlerinde, radar ile düsmanın bomba tasıyan tayyâresinin harekete geçdigi
görülüyor. Yerden idâre edilen roket atılarak, tâm isâbet ile, bomba düsmanın
memleketi üzerinde patlatılacak, onun bombası ile, kendisi imhâ edilecekdir.
Radar merkezindeki odanın dıvarında düsman memleketlerinin, büyük bir harîtası
vardır. Herhangi bir sehrden, bir üsden kalkan tayyârenin, cinsi, yüksekligi,
hızı, uçus istikâmeti, her sâniye görülmekdedir. Kesf tayyâreleri ve gemiler, düsmanın,
binlerle kilometre uzakdaki hareketi, o ânda, perdede görülmekdedir.
Tâm isâbetli roket ve füzeler gönderilerek, düsmanın hareketi önlenmekdedir.
Bugün, Amerika, Rusya, Ingiltere, Fransa, Italya, Pâkistân, Mısr, Japonya ve
Almanya bu savunma vâsıtalarını kendileri yapmakdadır. Müttefik oldukları
memleketlerde de bu merkezler kurulmusdur. Zemân geçdikce, dahâ kuvvetlileri
yapılıp, öncekilerin ehemmiyyeti kalmamakdadır. Meselâ, Ingilterede orta
menzilli balistik füze üsleri insâ edildi. Fekat, Polarisin büyük inkisaf kayd etmesi
karsısında bunlar da, modası geçmis silâh sınıfına dâhil oldu.
Polaris füzeleri, nükleer yakıt ile müteharrik atom denizaltıları tarafından tasınmakda
ve su altından atılabilmekdedir. Istenilen küçük hedeflere, tâm isâbet
etdirilmekdedir. Herbir Polaris denizaltısında, onaltı füze vardır. A-1 modeli Polaris
füzesinin menzili binbesyüz, A-2 nin ise ikibinbesyüz kilometredir. Hâlen üzerinde
çalısılan A-3 modelinin dörtbin kilometrelik menzili olacakdır.
Kara üslerinde bulunan Jüpiter füzelerinin, düsman taarruzu karsısında, kolayca
isâbet alabilecek sâbit hedefler husûle getirdikleri uzun zemândan beri bilinmekde
idi. Bilhassa Türkiyedeki Jüpiter üsleri, Rusyanın Ortadogudaki hudutları
boyunda, NATO’nun nükleer gücünü teskîl etmislerdir.
SEYYÂH MERMÎLER: Amerika Birlesik Devletlerinin 1979 senesinde elde etdigi
seyyâh (Cruise) mermîleri, hedefi tıpkı mütehassıs bir pilot gibi arayıp bulan mekanik
beyin sistemi ile mücehhezdir. (Akllı füzeler) ismi de verilen bu mermîler, diger
füzeler gibi dogru bir mahrek üzerinde hareket etmiyor. Jet motoru ile techîz edilen
seyyâh mermîler, havadan, denizden veyâ zemînden, kara hedeflerine dogru fırlatılmakdadırlar.
Içinde bir pilot varmıs gibi, muhtelif irtifâ’lar alarak muhtelif istikametlerde
seyr ederek, radarlardan kaçmakda, arzû edilen uzak hedefine vâsıl olmakdadır.
Hangi hedefe gönderildigi anlasılamamakdadır. Çok inkisâf etmis bir
elektronik beyni vardır. Tercon ismi verilen elektronik tertîbâtı ile hedefini arayıp
bulmakdadır. Fırlatıldıgı andan i’tibâren uçus yoluna rastlıyan tabî’î mâni’a ve tesekkülleri,
mekanik müsâhede sistemi ile görerek, içinde bulunan yirmi kadar harîtalar
ile karsılasdırmakda ve istikâmetini ayârlamakdadır. On kilometrelik bir sâhayı
nezâret ederek gerekli cihete teveccüh edebilmekdedir. Tayyâreden atıldıkdan
sonra, yere paralel olarak, çesidli irtifâ’lardan uçabilmekde, bu sebeble radarlar tarafından
tesbît edilememekdedirler. Önlerine çıkan mâni’aların üstlerinden asarak
veyâ etrâfını dolasarak, arzû edilen hedefe vâsıl oluyorlar. Böylece tâm isâbet
te’mîn etmekdedirler. Amerika eski devlet reîsi Carter, basta Rusya olmak üzere,
bütün komünist memleketleri dehsete düsüren ve çok korkutan bu seyyâh mermîleri,
Avrupanın Sovyetlere karsı müdâfe’ası için NATO memleketlerine vermisdi.
– 562 –
[1957] senesinde Amerikada sekiz, Kanadada bir, Ingilterede iki uran pili isletilmekde
idi. Bunlar, harb için hâzırlandıkları gibi, kömür yerine dahâ ucuz ve dahâ
bol kuvvet bulmak, tıbda, tedâvî üsûlleri ele geçirmek için ugrasıyorlar.
[1956] senesinde memleketimize gelip, atomda saklı mu’azzam kudret hakkında
müteaddid konferanslar veren atom âlimi (W.Heisenberg), sözlerini söyle
bitirmisdi: (Bütün nutuklarımda, atomdaki enerjiden nasıl istifâde edilebilecegini
anlatdım. Simdi aklımıza, haklı olarak, su süâl gelmekdedir: Bu mu’azzam
kudreti, küçücük yere kim ve nasıl koydu? Buna ancak metafizik, ya’nî ilm-i kelâm
[ilâhiyyât] cevâb verecekdir). Adada kendisini gezdiren bir profesörümüz, bu
süâle, hangi dînin cevâb verecegini sordugu zemân, (Buna ancak islâm dîni cevâb
vermekdedir. Ben ve arkadasım atom âlimi Hahn bu fikrdeyiz) demisdir.
Fen adamlarının, islâmiyyetin yüksekligine, üstünlügüne hayrânlıklarını gösteren
bu canlı misâli, din kardeslerime arz etmegi lüzûmlu gördüm. Fen taklîdcileri,
her hakîkatin dısında kaldıkları gibi, sübhesiz bu sözüme dâhil degildir.
Internet dalgaları vâsıtası ile haberlesme: Fezâya, ya’nî her yere yayılmıs olan
elektro-manyetik dalgalarla haberlesme yapılmakdadır. Bir telden elektrik ceryânı
geçince, telin etrâfında miknâtis dalgaları hâsıl olur. Bu dalgalara (Elektro-manyetik
dalgalar) denir. Bu dalgalar fezâya yayılır. Bunlardan istifâde için, (Bilgisayar)
makineleri kullanılır. Bu makine, çocukların kitâb koydukları çanta gibi 2 cm.
kalınlıgında plastik bir kutudur. Kutunun kapagının iç yüzü parlak bir levhadır. Bu
levhaya (ekran) denir. Bilgisayarın içinde, avuç içi kadar bir pil vardır. Bu pil, sehr
ceryânından gelen kordonun fisi, bu pilin prizine takılarak doldurulur. Bu pil, bilgisayara
üç sâat kadar ceryân verir. Bilgisayarın içinde, bir altın lira kadar (Modem)
cihâzı vardır. Bilgisayarda okunan kitâblardan hâsıl olan resmlerin ve seslerin
havadaki dalgaları, bilgisayarda bulunan modem cihâzı vâsıtası ile miknâtis
dalgaları hâline çevirilip, telefon hattı vâsıtası ile ara merkeze ve oradan, özel cihâzlar
vâsıtası ile yayılan kendine mahsûs uzunlukdaki elektro-manyetik dalgalarla
birlikde fezâya gönderiliyor. Seslerden hâsıl olan miknâtis dalgaları, elektro-manyetik
dalgalarına yüklenmis oluyor. Internet adında bir merkez ve âlet yokdur. Ara
merkezlerde bulunan bilgisayar, ya’nî (computer)lerin bir uydu vâsıtası ile, semâya
gönderdikleri elektro-manyetik dalgaların fezâdaki topluluguna (Internet)
denir. Her merkez, baska merkezlerin fezâya gönderdikleri yüklü dalgalardan diledigini
fezâdan alarak, bilgisayarına veriyor. Yüklenmis olan elektro-manyetik
dalgalar, burada ses dalgalarına çevrilerek, ekranda okunuyor. Küçük bilgisayarlar
da muhtelîf ebâdlarda plâstik bir kutudur. Piyasada satılmakdadır. Kapagın
iç yüzündeki ara merkezden gelen yüklü dalgalardan, modem cihâzında elde
edilen yazılar ve kitâbdan okunan, ara merkeze gönderilecek yazılar ve bilgisayarın
daktilo gibi kısmında yazılanlar okunur ve hâsıl olan sesler dinlenir. Bunların
bir sûreti, bilgisayardaki mahâlline yerlesdirilmis olan bir hâfıza [harddisk] üzerine
mikro harflerle yazılır. Bir hâfıza [harddisk]da binlerce kitâb vardır. Bu
hâfıza [harddisk]daki, bilgiler bilgisayardaki ekranda okunur. Internete baglanmak
için, bir ara merkeze mürâceat edilir. Türkiyede birçok ara merkez vardır. Her
ara merkezin bir uyduya irtibâtı vardır. Meselâ (Ihlâs Net) ara merkezinin Hakîkat
kitâbevine verdigi adres (www.hakikatkitabevi.com)dır. Herhangi bir kimse,
bu adrese baglanırsa, kitâbevinin bütün kitâblarından diledigini, bilgisayarının ekranında
seçerek okur. Ihlâs Net, Türkiye gazetesinin Yesilköyde, Yenibosnadaki
binâsının üst katında bir odadadır.
Geçdi gençlik tatlı bir rüyâ gibi ey çesmim zâr! [agla!]
Beni mecnûn etdi girye, meskenim olsun mezâr!
– 563 –

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...