03 Eylül 2013

TAM İLMİHAL'DEN ...26 — SOSYAL ADÂLET, SOSYALIZM, KAPITALIZM


26—SOSYAL ADÂLET, SOSYALIZM, KAPITALIZM

Sosyal adâlet kelimesini, sosyalizm ve sosyalist kelimeleri ile karısdırmamalıdır.
Söylemesi birbirine benzeyen bu iki kelimenin ma’nâları, birbirinden çok
uzakdır. Hattâ birbirinin zıddıdır, tersidir. Meselâ, bir kimse için, sözünde saglamdır
veyâ sözde saglamdır demege benzer ki, birincisi hep dogru söyler demek, ikincisi
ise, dogru sözlü degildir demekdir. Bunun gibi, sosyal adâlet demek, herkes çalısdıgının
karsılıgına kavusur, alın terinin, bileginin emegini alır, baskaları tarafından
sömürülemez demekdir. Ni’met, külfet mukâbilidir. Memleketin bütün gelir
kaynakları isletilir, çok çalısan, çok kazanır ve kazanmak için, çok çalısılır demekdir.
Islâm ekonomisi, sosyal adâlet üzerine kurulmusdur. Özel tesebbüse, herkesin
diledigi isi yapmasına genis yer verilmisdir. Alın teri ile kazanılan bir kazanca
kimsenin müdâhale hakkı yokdur. Islâmiyyet tasarruf ve temellük hakkı tanır.
Kimse kimsenin malına, mülküne el uzatmaz, gasb etmez. Hattâ baskasının malını,
mülkünü muhâfaza etmegi emr eder. Bu adâletin zedelenmesi, çalısanların haklarının,
kazanclarının tenbel, açıkgöz bir zümre tarafından sömürülmesi, iki dürlü
olur: Sosyalizm ve kapitalizm.
1– Sömürücülügün birinci kısmı, sosyalizmdir. Arabcası, (El-istirâkiyye)dir. Sosyalizm,
devlet kapitalizmi demekdir. Sosyalistlerde bütün gelir kaynakları, teknik,
zirâ’at, ticâret, kültür devletlesdirilmisdir. Sahsî tesebbüs yasakdır. Herkes, kapitalist
devletin verecegi isi yapmaga, gösterdigi yerde çalısmaga mecbûrdur. Kazancları,
emeklerin karsılıgı, devlete verilir. Devleti, hükûmeti ele geçiren mutlu bir azınlık,
milletin, alın teri ile kazandıgını elinden alır. Millete, en kötü sartlarda yasayacak
kadar, yiyecek, içecek, giyecek verir. Belirli bir zümre, milleti sömürür. Bu
azınlıgın isi, millete baskı, iskence, yalan, iftirâ ve propagandadır. Bütün kazançlar,
bu zümrenin olaganüstü zevk ve sefâhet sürmesine, plânlarının yürütülmesine
sarf edilir.
Sosyalizm ile idâre edilen Rusya, dünyânın en büyük kapitalizm ülkesi idi.
Rusyanın bütün servetleri, gelirleri, biricik komünist partisine kaydlı bes milyon
komünistin elinde idi. Geriye kalan ikiyüzmilyondan ziyâde insan, dünyânın en geri
milletlerinin hayât standardından dahâ geri bir hayât sürerken, komünist partisinin
üyeleri, Amerikalı milyonerlerden dahâ konforlu, zevk ve sefâhet içinde yasadılar.
Rusya devleti 362 [m. 972] de tesekkül etdi.
Sosyalizm baslıca iki kısma ayrılır: Birincisi, (Demokratik sosyalizm) olup,
serbest seçimle hükûmeti ele geçirirler. Yeni bir seçimle, iktidârdan gidebilirler.
Sosyalizmin ikinci kısmı, (Ihtilâlci sosyalizm)dir. Ihtilâlci sosyalizme (Komünizm)
denir.
[m. 1848] senesinde Karl Marks, arkadası Engelsle birlikde, Komünist Beyânnâmesini
nesr etdi. Bu beyânnâmede, bütün dünyâ isçileri birlesmege çagrılıyor
ve birlesen isçilerden, kapitalist iktisâdî nizâma, ihtilâlle son vermeleri isteniyordu.
Marks ve arkadasları, bu gâyeyi tahakkuk etdirmek için, [m. 1863] de ilk
Isçi Enternasyonalini kurdular. Bu tesekkül, [m. 1876] yılında, birçok iç mücâdeleler
netîcesinde ortadan kalkdı. [m. 1880] senesinde Avrupadaki sosyalist partiler
birleserek, ikinci Enternasyonali kurmuslardır. Avrupa sosyalist partileri arasındaki
bu birlik hâlen devâm etmekdedir.
Karl Marksın fikrleri, sosyalist hareketlerin ana prensiplerini teskîl etmisdir.
Bunlar, mevcûd rejimi, zor kullanarak, ihtilâl ile bertaraf etmek ve yerine “isçi diktatoryası”
kurmakdır. Kapitalist iktisâdî düzeni ortadan kaldıracak olan sosyal ihtilâl,
Marksın aksine olarak, ileri derecede sanâyı’lesmis batı Avrupa memleketlerinde
degil, fekat ekonomisi çok genis ölçüde zirâ’ate dayanan Rusyada vukû’
buldu. Rusyada [m. 1898] de kurulan Rus sosyal demokrat isçi partisi, [m. 1903]
de çogunluk ma’nâsına gelen (Bolsevik) ve azınlık ma’nâsına gelen (Mensevik) ola-
– 523 –
rak ikiye ayrıldı. Çarlık idâresine karsı patlak veren [m. 1917] Subat ihtilâlini, sosyalist,
liberal ve halkçı partiler müstereken yapmıslardı. Fekat, sonradan, aynı senenin
Ekim ayında, Leninin liderligindeki bolsevikler, silâhlı bir ayaklanma yaparak,
iktidârı tek baslarına ele geçirdiler. Lenin ve arkadasları, komünist cem’ıyyete
derhâl geçilemiyecegini söyliyerek, iktisâdî yönden “kollektivist” olan ve siyâsî
sekl olarak “isçi diktatoryasına” dayanan bir geçici rejim kurduklarını söylediler.
Rejimlerini büyük bir terör içinde yerlesdirmege basladılar. Bu terörün netîcesi
olarak onbesmilyon insan öldürüldü. Bunlardan, birmilyonyediyüzaltmısbinini
[m. 1917] ile [m. 1923] arasında i’dâm edilenler teskîl ediyordu. Bu zulm ve
i’dâmlar, [m. 1924] yılında, Stalinin Sovyet Rusyanın basına geçmesinden sonra,
dahâ siddetlendi. Merkezi Moskovada olmak üzere, üçüncü Enternasyonal kuruldu.
Marksist doktrine baglı olarak bütün dünyâdaki proleterlerin müstereken
bir ihtilâl yapmasına çalısıldı. Ikinci Cihân harbinde, Rusyanın batılı demokratik
devletlerden yardım istemesi mecbûriyyeti, Stalini [m. 1943] yılında, Üçüncü Enternasyonali
ortadan kaldırmak zarûretinde bırakdı. Stalinin [m. 1953] de ölmesinden
bir müddet sonra, Krutçef, siddet usûllerini gevseterek, Marksist-Leninist
sosyalizmin, kapitalist âlemle komünistlerin birlikde yasadıkları bir dünyâda,
kendiliginden hâkim olacagı görüsünü ileri sürdü. Stalinin ta’kîb etmis oldugu insâfsız
siyâsetin takbîhi, komünist Çinin hücûmuna sebeb oldu. Komünist Çin,
Sovyet Rusya idârecilerini, Marksist-Leninist doktrine ihânet etmekle ithâm etdiler.
[m. 1964] de Krutçefin iktidârdan uzaklasdırılmasıyla, Kosigin ve Brejnev
gibi yeni Sovyet liderleri komünistlerin parçalanmasını durdurmaga çalısdılar. Fekat,
bu gayretleri netîcesiz kaldı. Rusyada komünizm yıkıldı.
Ihtilâlci sosyalizm, ihtilâllerle karısıklıklar çıkartılarak, umûmî grevler yaparak,
gerilla muhârebeleriyle, ülkenin yabancı komünist kuvvetler tarafından isgâl edilmesiyle
veyâ baskın seklinde hükûmet darbeleri ile, iktidâra hâkim olmaga çalısmakda
ve iktidârı ele geçirince, totaliter bir rejim kurmakdadır. Diger sosyal iktisâdî
ve fikrî grupları tasfiye etmekde ve parlamenter rejimi yıkarak, tek parti diktatöryası
kurmakdadır.
Sosyalist cereyânlar, sanâyı’lesmenin gelismesi ile basladı. Iktisâden geri kalmıs
Rusya ve Çin gibi memleketlerde, ihtilâlci ve totaliter bir karakter kazanarak,
komünizm sekliyle iktidârı ele geçirdi. Fasizm ve nasyonal sosyalizmde, istihsâl vâsıtaları
üzerinde, husûsî mülkiyet hakkı tanınmakdadır. Sosyalizm fikrlerini ortaya
koyan Karl Marx, sosyalist cem’ıyyetin ne seklde olacagını anlatmamısdır.
Ihtilâlci sosyalistler, ya’nî komünistler, bu devletlesdirmegi, yalnız ekonomik,
ya’nî, iktisâdî sâhada bırakmıyor, politik (siyâsî), kültürel (me’ârif) alana da yayıyorlar
ve din, ahlâk, vicdân ve âile hürriyyetlerini de yok ediyorlar. Insanı, düsünce
ve îmân hakkından mahrûm bırakıyorlar. Komünistler, bütün dinlere düsmandır.
Çünki, onların isledigi zulm, iskence ve cinâyetleri, yalan ve iftirâları
hiçbir din kabûl etmemekdedir. Islâmiyyetden baska bütün dinler, bozuk oldugu,
zarârlı, yanlıs yerleri bulundugu için, bu dinlerde bulunan insanları, yalan, propaganda
ve va’dler ile aldatmak kolay olmakda, dinleri yok edilmekdedir. Fekat, islâm
dîni, her kemâli, olgunlugu, üstünlügü, her se’âdeti içinde tasıdıgı için, dînini
dogru ögrenmis olan müslimânları, bu ulvî dinden sogutmaga, ayırmaga, hiçbir
yalan, hiçbir propaganda muvaffak olamamakdadır. Müslimân olan, ya’nî müslimânlıgı
bilen ve benimseyen bir kimse, komünist olamaz. Komünistler, müslimânı
aldatamaz. Müslimânlıkda komünistlik yokdur. Komünist partisi reîsi olan Lenin,
(Her millet komünist olabilir. Fekat, müslimân komünist yapılamaz. Çünki,
müslimânda tevekkül, Allaha güvenmek vardır. Allaha güvenen, Allaha sıgınan
kimse, komünist yapılamaz) demisdir. Müslimânları komünist yapabilmek için, önce,
onların dînini, îmânını almaga, müslimân çocuklarını dinsiz, îmânsız yapmaga
ugrasırlar. Bunun için, müslimânlara, görülmemis eziyyet, iskence yaparlar. Din
– 524 –
adamlarını sehîd, din bilgilerini, iskence ve ölüm cezâsı ile yasak ederler. Din kitâblarını
yok ederek, islâmiyyeti söndürmege, çocukları din bilgisinden habersiz
yetisdirmege çalısırlar.
Komünist memleketlerde Tanrısızlar [ateistler] dernekleri kurarak, yalanlar ve
igrenç iftirâlarla islâmiyyeti kötülemege ugrasıyorlardı. Buna karsılık, müslimânlara
söz hakkı tanımıyorlardı. Cevâb vermegi, islâmiyyetin kudsiyyetini, yüceligini
ve târîh boyunca medeniyyete ısık tutdugunu, vesîkalarla bildirmegi yasak
ederlerdi. Böyle davranısları, akl, ilm ve adâlet karsısında haksız olduklarını gösteren
en degerli bir vesîkadır. Moskovada yayınlanan bir mecmû’ada, (Câhil insanları
Allahlara tapdırmak ve Allahların adedlerini azaltarak üçe, nihâyet bire
indirmek, siyâsetin bir oyunudur. Allah yaratan degil, siyâsi sebeblerle insanların
yaratdıgı bir fikrdir. Âhıret, Cennet, Cehennem laflarını da, Mısrdaki Fir’avnların
papasları ortaya çıkardı. Muhammed “aleyhisselâm” Peygamber olarak ortaya
çıkmadı. Bu fikri senelerce mücâdeleden sonra, kendisinde hâsıl olmusdu.
Kur’ân, Onun dînî düsüncelerini bildiren bir kitâbdır) diyor. Komünistlerin bu yalan
ve iftirâlarının din ve târîh bilgilerine uymadıgı meydândadır. Tek Allah dînini,
ilk Peygamber olan Âdem aleyhisselâm getirdi. Çok tanrı ve putlara tapınmak,
Idrîs aleyhisselâmdan sonra meydâna çıkdıgı Eyyûb Sabri Pâsanın (Mir’ât-ül-
Haremeyn) kitâbında uzun yazılıdır. Âhırete, Cennete, Cehenneme îmân etmek,
Mısrlılardan asrlarca evvel, tâ Âdem ve Nûh ve diger Peygamberlerin zemânlarında
vardı. Muhammed aleyhisselâm, ilk olarak Peygamber oldugunu bildirdi ve insanları
bir Allaha inanmaga da’vet etdi. Aklı ve bilgisi olan herkes, islâm düsmanlarının
böyle câhilce ve ahmakca saçmalarına ancak güler.
Müslimân, canını verir. Fekat, dînini, îmânını, aslâ vermez. Bunu 1986 Efgan fâci’asında
ruslar da iyi anladı. Yüzbinlerce kızıl askerler, füze ve tayyârelerle saldırarak,
köylüleri, kadınları öldürdüler. Müslimân çocuklarını dinsiz yapmak için
Moskovaya götürdüler. Câmi’leri, mektebleri, evleri, gıda maddelerini yakdılar.
1979 dan 1986 ya kadar akıtdıkları müslimân kanı bir milyonu geçdi. Fekat müslimân
mücâhidler, binlerle sehîd verip, dinsizlere esîr olmadı. Ruslar, bu vahsetlerini
islâm milletlerinden saklamak için, Rusyada din hürriyyeti oldugunu, islâm
ilmlerinin ve ibâdetlerin serbest oldugunu anlatan kitâblar hâzırlayıp, islâm memleketlerinde
parasız dagıtdılar. Bu kitâblardan, Rusyadaki müslimânların haberleri
bile olmadı. Çünki bunlar, yalnız dıs memleketlere gönderildi. Rusyada dagıtılması
yasak idi. Komünizme hiyânet etmek olurdu. Bu kitâblardan 1986 da, Cezâirde
halka dagıtılanlardan bir kısmı elimize geçdi. Ekstra kâgıda basılmıs, parlak
cildli. Devlet tarafından ofsetle basılmıs, arabî kitâblar. Üzerlerinde 1400
hicrî târîhi ve Taskend yazılı. Içlerinde, sarık ve cübbe giydirilmis, dinsiz birkaç komünistin
resmleri, müftî, imâm ve din idâresi reîsi gibi ismlerle teshîr ediliyor. Efganistânda,
müslimânlara yapılan Rus zulmü ile zıd bir komünist propagandası. Öyle
kurnazca hâzırlanmıs ki, islâm dînini ve komünizmin iç yüzünü bilmiyen, bu hîleye
ve yalanlara çabuk aldanır. Azılı islâm düsmânını dost sanarak, sonsuz felâkete
sürüklenir.
Komünistlik, bir ilm, bir fikr degildir. Diktatör, zâlim bir devlet seklidir. Bunlarda,
tek komünist partisi vardır. Bütün millet, bu parti programını kabûl etmege,
bunun gibi düsünmege, bunun istedigi gibi konusmaga ve herseyden önce, dinsiz
olmaga mecbûrdur. Böyle olmıyanlar, ölmege, fırına atılmaga, iskence ile öldürülmege
mahkûmdur. Orada, hiç kimse canından emîn degildir. Herkes, her ân
öldürülebilir. Zındana atılabilir. Milleti, partinin açıkgöz bir komitesi, dikta ile, zulm
ile idâre etmekdedir. Bütün idâreciler, kumandanlar, bu komitenin yardakcısı, çanak
yalayıcısıdır. Hepsi birbirinden korkmakda, herbiri, bir iftirâya kurban gidecegi
günü düsünerek, korku içinde yasamakdadır.
Emperyalistlerin, ya’nî dünyânın her yerine yayılmak sevdâsında olanların, her
– 525 –
memleketde adamları, câsûsları vardır. Bunlar, bir tarafdan komünistlik propagandası
yapar. Bir tarafdan da, bol para vererek, zevk ve sefâhet yollarını açarak, câhilleri,
issizleri avlarlar. Âile terbiyesi görmemis serseriler, din bilgisi olmıyanlar,
bunların tuzaklarına çabuk yakalanır. Bir anarsist, eskıyâ toplulugu kurarlar. Irgat
partisi, emekçi partisi, isçiler partisi gibi câzib ismler altında siyâsî parti kurarak
ortaya çıkmaga, meclisde söz sâhibi olmaga ve hükûmeti ele geçirmege ugrasırlar.
Isçiyi, köylüyü kıskırtıcı gazete, mecmû’a çıkararak, müslimânlıkla, din
adamları ile, tüccâr ile, alın teri dökerek is yeri açanlar ile alay eder, bunları kötülerler.
Devlet nizâmını bozmaga, liberal hükûmetleri devirmege, hâsılı milleti birbirine,
kardesi kardese düsman etmege, ihtilâl, iç harb çıkarmaga çalısırlar. Ilk öldürecekleri
din adamlarını, milliyetci, anti komünist aydınları tesbît etmislerdir.
Komünist câsûsları ve bunlara satılmıs yerli usakları, ordu ile, din adamları ile isbirligi
yapamaz. Çünki subaylar, kültürlü, nâmuslu, olgun, vatansever insanlardır.
Komünistlerin alçak emellerine âlet olmazlar. Bunun için, er ve yedek subay olarak
orduya sızmaga çalısırlar. Komünistligi, her hürriyyeti, serbestligi veren Cennet
hayâtı gibi göstermege çalısırlar. Karl Marx doktrininin ilk tatbîkcisi olan
Lenin, (Hep yalan söyleyiniz! Binde birine inanılsa, büyük kazancımız olur. Beyâz
dıvara hep çamur atınız! Yapısmaz, düserse de, zarârı yokdur. Hiç olmazsa, dıvarda
leke bırakır) demisdir. Bunun için, hep yalan söylediler. Komünist Cenneti
dediler. Hâlbuki, kızıl Rusyada bütün toprak devletin idi. Komünist peyklerinde,
sömürgelerinde de, böyle yapıldı, halkın tepkileri ile karsılasıldı. [m. 1917] de
ilk komünist ihtilâlinde ve diger komünist hareketlerde, köylüye toprak verecegiz
denilmisdi. Ihtilâl kazanılınca, zirâ’at kollektiflesdirildi. Leninin, Rus köylülerine
(Müjiklerine) çarlıgın genis topraklarını taksîm edecegini va’d etmesi, ihtilâlden
sonra, (Bütün mahsûllerinizi, hubûbâtınızı teslîm ediniz!) seklini almısdı.
Erkek ve kadın, bütün köylü, zorla kollektif çiftlik, ya’nî Kolhozlara ve devlet çiftligine,
ya’nî Sovhozlara sokuldu. Kadınlar da, erkek gibi, en agır islerde, erkek seflerin
baskısı altında, insâfsızca çalısdırıldı. Parti adamları ise, hiçbir emek ve hizmeti
olmadan, hakkı geçmeden kurulmus olan villalara, apartmanlara yerlesip, zevk
ve safâ sürmekde idi. Sâhiblerini öldürdükleri malların, mülklerin üzerine oturmuslardı.
Bunları gören halk, kıtlık ve açlık karsısında ayaklandı. Binlerle zevallı, kursuna
dizildi ise de, halkın mukâvemeti önlenemedi. [m. 1921] de çiftçiye küçük bir
bagçe vermege mecbûr oldular. Fekat Stalin [m. 1932] de zulm ile, bunları yine geri
aldı. Rusyadaki toprakların yüzde doksanyedisi, kollektif çiftlikler ve devlet çiftlikleri
hâlinde idi. Bu toprakların ihtilâlden önceki sâhibleri, buralarda, devlet için,
bugaz tokluguna çalısdılar. Parlak va’dlerle ihtilâle sürüklenen çiftçi, dolap beygiri
gibi, bir üretim vâsıtası yapıldı. Bu durumdaki millet, zorla çalısıp, devlet malına
acımadı. [m. 1959] Aralık ayında, Dogu Almanya komünist partisi merkez komitesine
verilen bir raporda, kollektif çiftliklerde kundaklama ve sabotajların
yayıldıgı bildirilmisdir. [m. 1959] Temmuz, Agustos ve Eylül aylarında, bu çiftliklerde,
dokuzyüzden fazla kundaklama olmus, dokuz ayda, gayrı menkûl tahrîbâtı
dörtmilyon doları bulmusdur. Baskı ile yapılan çalısdırmada, istihsâl düsmüs,
plânlama uygulanamamısdır. 8 Agustos 1953 de Malenkovun Sovyet yüksek sûrâsındaki
açıklamasına göre, [m. 1929-1952] yılları arası yatırımlara ayrılan dokuzyüzdoksanyedimilyar
rublenin, yalnız yüzde dokuzu zirâ’atde kullanılmıs, yüzde
altmısdördü ise, agır sanâyı’a yatırılmısdır. Bu sartlar altında, Rusyada, 1382 [m.
1963] de kıtlık basladı. Rusya, Avrupadan ve Amerikadan bugday satın almak zorunda
kaldı. Bu krize, en çok, zirâ’atde sahsî tesebbüsün yasak edilmesi, milletin
kazancının zorla elinden alınması sebeb olmusdur. Hayvancılıkda ise, çarlık zemânının
rakamlarına bile ulasılamamısdır. Zirâ’î gücün azalması, soguk harbe ve yaldızlı
propagandalara dayanan komünist diktatörlügünü açlıga ve sefâlete sürükledi.
Onun netîcesi de, rejim yıkıldı. Târîhin bu en kanlı, din düsmanı, zulm, vahset
ve yalan diktatoryası ortadan kalkdı.
– 526 –
Moskovada çıkan Pravda gazetesinin Bagirof imzâsı ile yayınladıgı yazısına göre,
yalnız Azerbaycanda, komünist idâresine karsı, ellialtı siddetli ısyân olmusdur.
Millet, bu davranısları ile, komünist rejime karsı besledikleri derin kin ve nefretlerini
göstermislerdir. Komünist emperyalizmi altında inleyen bütün esîr milletlerin
yapdıkları kurtulus savasları, Rus ordusu tarafından, kanla, atesle basdırılmısdır.
Fekat (Ârızî sıfatlarda esâs olan ademdir). Bu gâsıbların, zâlimlerin, hâinlerin
saltanatları da geçmis, onlar da devrilmisler, mahv ve perîsan olmuslardır.
Çünki, dînimiz (Zulm pâyidâr olamaz) buyuruyor.
2 — Sosyal adâleti kaldıran, insan haklarını sömüren ikinci ekonomik sistem,
(Kapitalizm)dir. Burada, her ne kadar sahsî tesebbüs varsa da, bu ancak sınırlı bir
sayıdaki yüksek sermâye sâhibleri içindir. Bu kapitalistler, üretim kaynaklarını ellerine
almıs, fakîr halkı istedikleri gibi çalısdırmakda, onların kazanclarını sömürmekdedirler.
Kapital sâhibi olan mutlu azınlık ile fakîr isçi arasındaki geçim farkı,
korkunç bir uçurum hâlindedir. Sosyal adâletin ismi vardır. Sınıf farkı ise, almıs
yürümüsdür. Fakîr isçi, kapitalistlerin emri, keyfi altında ezilmekde, kendi emeginin
mükâfâtından az birsey eline geçirebilmek için, magrûr efendisinin karsısında
ezilip büzülmekdedir. Kapital sâhiblerinin çogu yehûdî oldugu için, kapitalist
devletlerde islâm düsmanlıgı hükm sürmekde, siyonizm ve misyoner tesekkülleri,
islâmiyyeti yıkmak için milyarlar sarf etmekdedir.
Islâmiyyet, kapital hâkimiyyetini önlemis, isçi ile patron arasındaki uçurumu kaldırmak
için, isçinin, sermâyeye ve kâra ortak olmasını saglamısdır. Herkes parasını,
bir isletmeye yatırabilir. Fazla kâr alır. Böylece, bankaya para yatırılmaz. Bankalar,
fâizle milleti sömüremez. Bundan baska, zenginlerin, fakîrlere zekât vermesini
emr buyurmusdur. Iste sosyal adâletin temelini bu teskil eder. Zekât, malının
kırkda birini, müstehak olana vermek demekdir. Islâm dîninde, eli, ayagı tutup da
çalısabilenlerin dilenmesi harâmdır. Zekât, çalısamıyacak derecede hasta ve sakat
olanlara ve çalısıp da, güç geçinenlere verilir. Allahü teâlâ, böyle fakîrleri, milletin
içinde kırkda bir olarak yaratmısdır. Bunlara zekât veren zengin bir müslimân,
hem dînî ibâdetini yaparak, Allahü teâlânın rızâsını kazanır, hem de, sosyal yardım
yapmıs olur. Hem de, malını, servetini fakîrlerin haklarından ve tecâvüzlerinden
korumus olur. Millî serveti hesâb edip, kırkda birini muhtâclara verecek
olursak, hiçbir müslimân memleketinde komünizm tehlükesi bas kaldıramaz. Bas
kaldırmasına sebeb de kalmaz. Zekât, usr ve sadakalar, hep sosyal yardım olup,
ekonomik felâketleri önlemek için emr olunmus, ilâhî tedbîrlerdir. Bunlara ne kadar
çok ri’âyet edilirse, komünizm felâketi, o kadar önlenmis olur.
Islâm dîni, bundan baska, ticâret ahlâkını da koyarak, sınıf mücâdelesini kaldırmısdır.
Adâlet karsısında, devlet reîsi de, çoban da, esit haklara mâlikdir ve esit
mes’ûliyyetleri tasır. Haksızlık yok, kardeslik vardır. Zekât ile toplanan mu’azzam
servet, (Beyt-ül-mâl) müessesesini kurmus, fakîrligin, açlıgın önü alınmısdır. Böylece,
patron ile isçi yerine, ortaklık, sirket üyeligi meydâna gelmisdir. Herkes seve
seve çalısmakda, her emek sâhibi, emeginin karsılıgını bulmakdadır. Hadîs-i serîfde,
(Isçiye, alnının teri kurumadan hakkını veriniz) emr buyurulmakdadır. Hiç
kimse, baskasından zorla birsey alamaz. Milletin malı olan Beyt-ül-mâlı, hakkı olanlardan
baska kimse kullanamaz. Sosyal adâleti, her asrda, her yeni çagda gerçeklesdirecek
biricik çâre, islâm dîninin gösterdigi âdil ve serbest iktisâd yoludur. Islâm
dîni, sosyal adâleti tam tecellî etdirir. Sosyalizme, komünizme ve kapitalizme
aslâ yer ve fırsat vermez. Hakların sömürülmesini kesin olarak yok eder.
Dînin ve islâm ahlâkının, dogru olarak ögrenilmesi ve milletin din yobazlarının,
fen yobazlarının igfâllerinden, tuzaklarından kurtulması, kuvvetli bir devletin
yardımı ve himâyesi ile olur. (Din, kılınçların gölgeleri altındadır) hadîs-i serîfi, bu
hakîkati açık olarak ifâde etmekdedir. O hâlde, bütün gücümüz ile, her fırsatda,
devletimizin varlıgına ve kuvvetli olmasına çalısmalıyız. Kuvvetli bir devletin hi-
– 527 –
mâyesinde yasıyan müslimânların komünist tehdîd ve tasallutundan emîn olabilecegi,
devlet za’îf olursa, vatanın ve milletin komünist ihtilâline sürüklenerek, kardesin
kardese saldıracagı, evlerimizin, is yerlerimizin, kadınlarımızın, kızlarımızın
elimizden alınacagı iyi bilinmelidir. Bunun için, gaflet ve tenbellik morfini ile
uyutulmamaga dikkat etmeli, devletimize her zemân yardımcı olmalıyız!
Komünistligi ilk çıkaran Mejdek adında bir Îrânlıdır. Peygamber oldugunu
söylerdi. Zerdüstün kurmus oldugu (Mecûsî) dîninde idi. Herkesin malı ve kadını
ortakdır dedi. Îrân sâhı Kubâd, buna inandı ise de, oglu Nûsirvân, bunu seksenbin
adamı ile birlikde öldürdü. Bunlar (Burhân-ı kâtı’) lügat kitâbında yazılıdır.
Ahmed Cevdet pâsa “rahmetullahi teâlâ aleyh”, onbes sahîfelik bir kitâbında, komünistligin
Avrupaya, Asyaya yayılacagını, müslimânların bu belâdan kurtulacagını
yazmakdadır.
27 — ISLÂM DÎNI
(Râbıta-i serîfe) kitâbının elliyedinci sahîfesi açıklanarak asagıda yazılmısdır:
Islâm dîni, Allahü teâlânın, Cebrâîl ismindeki melek vâsıtası ile, sevgili Peygamberi
Muhammed aleyhisselâma gönderdigi, insanların, dünyâda ve âhıretde râhat
ve mes’ûd olmalarını saglıyan, üsûl ve kâidelerdir. Bütün üstünlükler, fâideli seyler,
islâmiyyetin içindedir. Eski dinlerin, görünür, görünmez bütün iyiliklerini, islâmiyyet,
kendinde toplamısdır. Bütün se’âdetler, muvaffakıyyetler ondadır. Yanılmıyan,
sasırmıyan aklların kabûl edecegi esâslardan ve ahlâkdan ibâretdir.
Yaratılısında kusûrsuz olanlar, onu red etmez ve nefret etmez. Islâmiyyetin içinde
hiçbir zarâr yokdur. Islâmiyyetin dısında hiçbir menfe’at yokdur ve olamaz. Islâmiyyetin
hâricinde bir menfe’at düsünmek, serâbdan serâb beklemek gibidir.
Islâmiyyet, insanların sevismelerini, yardımlasmalarını, kardesce yasamalarını,
memleketleri i’mâr, insanları terfîh etmegi emr eylemekde, Allahü teâlânın emrlerine
saygı göstermegi ve mahlûklara merhameti, topragını, bayragını sevmegi,
kanûnlara itâ’at etmegi, vergilerini vaktinde ve dürüst olarak ödemegi istemekdedir.
Her mahlûka karsı mes’ûliyyet tasımakdadır. Nefsin temizlenmesini te’mîn
etmekde, kötü huyları, iyi huylardan ayırmakdadır. Iyi huylu olmagı emr edip, kötü
huyları, siddet ile red ve yasak eder. Gayr-ı müslim vatandaslarla, bid’at sâhibleri
ile ve baska mezhebden olanlar ile iyi geçinmegi, her cihetden iffeti ve hayâyı
emr eder. Tâm sıhhatli olmaga cebr eder. Tenbelligi, bos vakt geçirmegi red ve
men’ eder. Zirâ’ati, ticâreti ve san’ati, kat’î olarak emr eder. Ilme, fenne, teknige,
endüstriye, lâyık oldugu üzere, ehemmiyyet verir. Insanların yardımlasmasını,
birbirlerine hizmet etmesini ehemmiyyet ile istemekdedir. Dîni, vatanı, mezhebi
ve inanısı baska olanların, canlarını, mallarını ve nâmûslarını korumaga
cebr edip, bunlara saldırmagı, herhangi bir örgüt kurmayı, siyâsete, devlet islerine
karısmagı kesinlikle men’ eder. Herkese karsı bir hak ve mes’ûliyyet gözetmekdedir.
(Se’âdet-i dâreyn)i, ya’nî dünyâ ve âhıret se’adetini câmi’dir.
Baska dinler, böyle degildir. Baska dinlerin hepsi bozulmus, ilâhî hükmler yerine,
insan kafasından çıkan fikrler, düsünceler yer almısdır. Bunun için, lâyetegayyer
olamamıs, ilerliyen, degisen hayât karsısında, sekller ve ölü kelimeler hâlinde
kalmıslardır. Allahü teâlâ, islâm dînini, hayâtın yürümesini, ihtiyâcların degismesini
karsılıyacak, terakkîleri saglıyacak esâslar üzerine kurmusdur. Islâmiyyete,
orta çagın ihtiyâcları üzerine kurulmus, degismez hükmlerdir demek, islâm
dînine iftirâ etmekdir.
[13 Hazîran 1962 Çarsamba günü Istanbuldaki sabâh gazeteleri söyle yazıyordu:
[m. 1953] yılında, Afrikanın 215 milyon nüfûsunun 105 milyonu müslimândı. Bu
sayı, bugün, çok dahâ fazla artmıs bulunmakdadır. Islâm dîni, ırk, milliyet, siyâsî
inanç, lisân ve tahsîl seviyesi ayırd etmeksizin, her insanın seref ve i’tibârına hurmet
etdigi için, büyük basarı saglamakdadır.
– 528 –
Bugün dünyâda, Allahü teâlânın varlıgına inanan üç büyük din vardır: Yehûdîlik,
Hıristiyanlık ve Islâmiyyet. Dünyâda tahmînen 900 milyon hıristiyan, 600 milyon
müslimân ve 15 milyon yehûdî bulundugu, 1979 senesi milletlerarası istatistiklerinde
yazılıdır. Geriye kalan insanlar [2 milyardan fazla] ya Allah mefhûmu
bilmeyen Buda, Hindû, Brahman ve benzeri dinlere mensûb bulunmakda veyâ putlara,
atese, günese tapmakda, yâhud hiç bir dîni kabûl etmemekdedir. Son günlerde,
Amerikan nesriyyâtında, müslimânların 600 milyon degil, 900 milyon oldugu
bildirilmekdedir. Nihâyet Romada bulunan CESI [Centro Editoriale Studi Islamici
= Islâm Teharriyatı ve Nesriyyâtı Merkezi]nin 1980 yılındaki nesriyyâtına göre,
dünyâda: Asyada 592,3 milyon, Afrikada 245,5 milyon, Avrupada 21 milyon,
Amerika ve Kanadada 6 milyon, Avustralyada 0,5 milyon olmak üzere 865,3 milyon
müslimân bulunmakdadır. (The Muslim Educational Trust) islâm merkezinin
1984 senesindeki ingilizce nesr etdigi (Islâm) kitâbında, dünyâdaki müslimânların
mikdârının bir milyarelliyedimilyon oldugu bildirilmekde, kırkaltı islâm devletinde
ve diger dünyâ devletlerindeki müslimânların mikdârları verilmekdedir.
Bu mikdârın her sene artmakda oldugunu istatistikler göstermekdedir. Nüfûsunun
% 50’sinden fazlası müslimân olan devletlerin sayısı ise 57 yi bulmakdadır.]
28 — NEFS VE AKL
(Tefsîr-i Azîzî)de, Fâtiha sûresini açıklarken, (Sırât-ı müstekîm)i uzun bildirmekdedir.
Çok kısaltılmısı söyledir: Allahü teâlâ, insanların ve hayvanların, yasayabilmeleri
ve üremeleri için, onlarda iki kuvvet yaratdı. Biri, muhtâc oldukları,
lezzet aldıkları seyleri istemek, onlara kavusmak kuvvetidir. Bu kuvvete, (Sehvet)
denir. Ikincisi, yasamalarına zarârlı olan, canlarını yakan seylerden kaçmak, bunlara
karsı savunmak kuvvetidir. Bu kuvvete, (Gadab) denir. Allahü teâlâ, insanların
ve hayvanların yasamaları, üremeleri için muhtâc oldukları seyleri her tarafda,
bol bol yaratmıs, bunlara kolayca kavusmalarını ve bulduklarını kolayca kullanabilmelerini
ihsân etmisdir.
Allahü teâlâ, insanlarda sehvet ve gadab kuvvetlerini yaratmıs, insanların muhtâc
oldukları seylere kavusmaları için ve bulduklarını kullanabilmeleri için ve
korkduklarına karsı savunabilmeleri için, bu iki kuvveti ihsân etmisdir. En lüzûmlu
olan havayı her yerde yaratmıs, cigerlerine kadar kolayca girmesini ihsân etmis,
ikinci derecede lüzûmlu olan suyu, her yerde bulmalarını ve kolayca içmelerini de
ihsân etmisdir. Ihtiyâc maddelerini elde etmeleri ve elde etdiklerini kullanabilecekleri
hâle çevirmeleri için, insanları çalısmaga mecbûr kılmısdır. Insanlar çalısmazlarsa,
muhtâc oldukları, gıdâ, elbise, mesken, silâh, ilâc gibi seylere kavusamazlar.
Yasamaları, üremeleri çok güç olur. Bir insan, muhtâc oldugu bu çesidli maddeleri
yalnız basına yapamayacagı için, birlikde yasamaga, is bölümü yapmaga mecbûr
olmuslardır. Allahü teâlâ, insanlara merhamet ederek, seve seve çalısabilmeleri,
çalısmakdan usanmamaları için, insanlarda üçüncü bir kuvvet dahâ yaratdı.
Bu kuvvet, (Nefs-i emmâre) kuvvetidir. Bu kuvvet, sehvetlere kavusmak ve gadab
edilenlerle dögüsmek için insanı zorlar. Fekat insanın nefsi, bu isinde bir sınır tanımaz.
Yapdıgı isler, hep asırı, hep zarârlı olur. Meselâ hayvan susayınca, temiz suyu
kolayca bulur, içer. Doyunca, artık içmez. Insanın nefsi, doydukdan sonra da içirir.
Sıgır aç olunca, çayırda otlar. Doyunca, yatar, uyur. Insan aç olunca, çayırda otlayamaz.
Buldugu otlar arasında seçim yapması, seçdigini soyup, temizleyip, pisirmesi
lâzımdır. Nefs, bu yorucu, usandırıcı isleri seve seve yapdırır. Fekat, hosuna
gideni, doydukdan sonra da yidirir. Allahü teâlânın merhameti sonsuz oldugundan,
nefsin insanı felâkete sürüklemesine mâni’ olmak istedi. Hem nefsin arzûlarına
uymagı sınırlıyan, hem de nefsi temizleyip emmârelikden ya’nî asırı, taskın olmakdan
kurtaran emrler ve yasaklar gönderdi. Peygamberleri “aleyhimüssalevâtü
vetteslîmât” ile gönderdigi bu emr ve yasakların toplamına, (Ilâhî din)ler veyâ
(Islâmiyyet) denir. Bir insan, islerini yaparken, islâm dînine uyarsa, nefsi, emmâ-
– 529 – Se’âdet-i Ebediyye 2-F:34
relikden kurtulup, (mutmainne) olur. Bu zemân, sehveti ve gadabı fâideli olarak
çalısdırır. Kitâbımızın üçüncü kısmının ellibirinci maddesinde yazılı olan, (Mektûbât)
ın üçüncü cildinin yüzyirmibirinci mektûbunda, nefsin temizlenmesi bildirilmekdedir.
Nefs-i emmâre, sehveti ve gadabı asırı çalısdırdıgı için, buna uymak
insana tatlı gelir. Islâmiyyete uymak ise, bu arzûları frenledigi, tahdîd etdigi için,
insana acı, zor gelmekdedir. Bunun için insan, islâmiyyete uymak istemez. Nefse
uymak ister. Se’âdete kavusmak istemez. Felâkete sürüklenmek ister. Allahü teâlânın
merhameti sonsuz oldugundan, insanlarda, se’âdeti felâketden, dogruyu igriden
ve fâideliyi zarârlıdan ayırabilen bir kuvvet de yaratdı. Bu çok kıymetli
kuvvet, (Akl)dır. Sasmıyan, yanılmıyan akla (Akl-ı selîm) denir. Akl-ı selîm sâhibi
olan kimse nefsine uymaz. Islâm dînine uyar. Aklı dinlemiyen kimse ise, nefsine
uyar. Islâm dînine uymak istemez. Islâm dînine uyana, (Müslimân) denir.
Müslimân olmak için evvelâ (Îmân) etmek lâzımdır.
Allahü teâlâ, bütün insanlara, îmân etmelerini emr etdi. Insanlar arasından dilediklerine
merhamet edip, bunların akla uyarak îmân etmelerini nasîb eyledi. Bu
kullarının kalblerini îmân ile doldurdu. (Yûnüs) sûresinin yirmibesinci âyetinde
meâlen, (Allahü teâlâ kullarını, selâmet, se’âdet yeri olan Cennetine da’vet ediyor.
Diledigini bu yola kavusdurur) buyuruldu. Akl-ı selîm sâhibi olan, bu mes’ûd
insanlara (Sâbikûn) denir. Peygamberler, Evliyâlar, mezheb imâmları ve bütün
müctehidler böyledirler “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în”. Akllarına uymayıp,
nefslerine uyarak, Allahü teâlânın da’vetini kabûl etmiyenlerden, dilediklerini
kendi taskın, azgın hâllerinde bırakmakda, dilediklerini de, yine ihsân ederek,
diledigi zemânda hidâyete kavusdurmakda, kalblerini îmân ile doldurmakdadır.
Kendi hâllerinde bırakdıklarından, gafletden uyanarak dogru yolu arayanları
da, merhamet ederek hidâyete kavusduracagını va’d etmekdedir. (Ankebût)
sûresinin son âyetinde meâlen, (Nefslerine uyanlardan, dogru yolu arayanları,
se’âdete ulasdıran yollara kavusdururuz) buyuruldu. Dogru yolu aramayıp,
nefslerine uyarak îmân etmiyenleri, azıp can yakanları, Cehennemde sonsuz olarak
yakacagını haber veriyor. Islâmiyyeti isitmiyen çok kimse vardır ki, akl-ı selîmleri
oldugu için, bozulmus, uydurulmus dinlerin adamlarına aldanmamıslar, astronomide
ve fen bilgilerinde ve bilhâssa tıb ilminde gördükleri nizâmlı hâdiselerin
birbirlerine baglantılarını düsünerek, hilkatin sırlarını, bu hesâblı düzenin hakîkatini
anlamak istemislerdir. Bunlar yine akl-ı selîmleri sâyesinde, islâmiyyetin
bildirdigi güzel ahlâkın birçogunu bulup, müslimân gibi yasamıs, kendilerine
ve baskalarına fâideli olmuslardır. Allahü teâlânın, (Ankebût) sûresinde va’d etdigi
üzere, bunları îmân etmege sebeb olan rehberlere, kitâblara kavusduracagı,
(Rûh-ul-beyân) tefsîrinde, altıncı cüz son âyetinde yazılıdır. Böyle tâli’li mes’ud
bir kimse anlar ki, herseyi halk eden, yaratan, yok olmakdan, zarârlardan koruyan
bir Allah vardır. Allah herseyi görür, bilir, isitir. Herseye gücü yeter. Gücü,
kuvveti sonsuzdur. Herseyi, eceli, zemânı gelince yok etmekdedir. Insanları tekrâr
diriltecegini, hesâba çekecegini, îmân etmis olanlara Cennetde sonsuz ni’metler
verecegini, îmânı olmayanları, kâfirleri Cehennemde sonsuz yakacagını bildiriyor.
Onun yapmak istedigini kimse durduramaz. Onun isine kimse karısamaz.
Onun emrlerine uymakdan, rızâsını, sevgisini kazanmakdan baska kurtulus ve
se’âdet yolu yokdur. Insanların hiçbiri îmân etmese, inanmasa, onun büyüklügünde,
kuvvetinde, kudretinde hiç noksanlık olmaz. Teknikde çok ilerliyen, elektronik
âletler ve lazer ısınları ile tabî’atin nice sırlarını çözen ba’zı milletlerin baslarındaki
azılı kâfirler, zâlimler, Ona hiçbir zarâr yapamaz. Bu dinsizler, ancak kendilerine
zarâr yapıyorlar. Muhakkak ölecekler. Kabrde çürüyüp, bir avuç toprak
olacaklar. Sonra tekrâr diriltilip, Cehennemde çok acı azâb çekeceklerdir. Allahü
teâlâ isteseydi, herkesi mü’min yapar, herkesi Cennete sokardı. Yâhud, herkesi
kâfir yapar, herkesi Cehennemde yakardı. Fekat, ba’zılarının mü’min olmasını,
ba’zılarının da kâfir olmasını diledi. Onun diledigi olur. Onun diledigini
– 530 –
hiçbir mahlûk degisdiremez.
[Her müslimânın birinci vazîfesi nefsine uymamakdır. Nefs, insanın en büyük
düsmanıdır. Insanın îmânını yok etmek ister. Bundan zevk alır. Allahü teâlânın
ve Peygamber efendimizin emrlerinden ve yasaklarından birisinin bile dogru, fâideli
oldugunda sübhe edenin îmânı gider, kâfir olur. Kâfir, Cehennemde sonsuz
yanacakdır. Sonsuz yanmak ne demek, insan bunu düsünse, korkudan uykusu kaçar,
yimekden, içmekden kesilir. Hiçbir dünyâ zevki gözüne görünmez. Küfrün
cezâsı çok agır, çok korkunc ise de, küfrden ve günâhlardan kurtulmak çok kolaydır.
Bunun biricik çâresi, îmânını tâzelemekdir. Bunun da en kolay yolu, her
aksam yatarken, üç kerre (Estagfirullahel’azîm) okumakdır. Ma’nâsını düsünerek
okumak lâzımdır. Ma’nâsı, (Yâ Rabbî, beni afv et)dir. Allahü teâlâ, tevbeleri
kabûl edecegini va’d etmisdir. Yalnız, tevbenin kabûl olması için, nemâz borcu
ve kul hakkı olmamak lâzımdır. Bir nemâz borcu olan, bunu kazâ etmedikce,
tevbesi kabûl olmaz. Cehennemde yanmakdan kurtulmak için, ölmeden evvel nemâz
borcundan ve kul hakkından kurtulmak lâzımdır. Hiçbir hayrlı is insanı bu
azâbdan kurtaramaz. Ibni Teymiyyenin kurtarır demesine aldanmamalıdır.]
Hakîkat Kitâbevi
Sabâh olmus, kuslar ötüyor,
her taraf süslenmis Bayram gibi.
câmi’den gelen tekbîr sesleri,
rûhları açıyor, Kur’ân gibi.
Müezzin efendi, ezân okuyor,
sesi çok güzel, bülbül gibi.
Imâm efendi yesil cübbe giymis,
siyâh saçlar arasında parlayan zümrüd gibi.
Câmi’den (Estagfirullah) sesleri geliyor,
Söyliyenlerin kalbleri olmus nûr gibi.
Kosdum, onlara ben de katıldım,
çok sükr, oldum melek gibi.
Yâ Rabbî! Türk vatanı çok mübârek yerdir,
her kösesinde, ecdâdımızın rûhları sesleniyor:
Muhammed aleyhisselâma tâbi’ olun, bizler gibi,
Onun yolundan ayrılmayın, Eshâb gibi.
Yâ Rabbî! Bizi bu vatandan ayırma!
tâ, bu vatana hizmet ederken verelim cân!
Yâ Rabbî! Bu vatanı koruyan kumandanlara yardım et!
Her birinin vatana hizmet etmesini nasîb et!
Iki yüzlüler çogaldı, simdi,
nutuk çekiyorlar, kahraman gibi.
Londrada masonların dagıtdıgı diplomalarla,
islâma saldırıyorlar saklaban gibi.
Bu hücûmlardan korunmak için,
Muhammed aleyhisselâma uymalıdır.
hiçbir sey kalbi temizleyemez,
bu yüce Peygambere uymak gibi.
Bu hakîkati her yere yayan (Hakîkat Kitâbevi)dir,
Bu Kitâbevi insanlara Hakkın büyük ni’metidir.
(Hakîkat Kitâbevi), hakîkatleri yayıyor,
onlarınki ise, hep iftirâ ve yalan.
– 531 –

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...