Sadakam olsun sana yasamak..
İyi
bir gün olabilirdi. Belki eskiye nazaran iyi, daha iyi. Kendimi
kandırmayı bırakıp hayata gözlerimi açabilirdim. Eğer ki şartlar daha
başka olsaydı bunu yapabilirdim. Gözlerimi güneşe çevirip bende ‘Hayat
Güzeldir’ diye bağırabilirdim gökyüzüne doğru. Göçmen kuşları
göçlerinden alı koyabilirdim, yılanları deliklerinden çıkarabilirdim.
Okulumu bitirip diplomamı dükkanıma asabilirdim. Yabancı dilimi
geliştirip yut dışına bile işe giderdim. Herşey daha iyi olabilirdi.
Kim bilir belki bende istemiyorum işlerin iyi gitmesini. Hergün aynı
şeyleri yaşamayı beklemekten hoşlanıyorumdur belkide. Her akşam yatağa
düşüncelerimi taşımayı seviyorum, sabah kalktığımda yarım yamalak
uykunun verdiği dingilliği seviyorum. Her akşam aynı saatte biten bir
sigara paketinin yerine yenisini almayı seviyorum.
Sevmek mi? İyi olmak mı? Mutluluk mu?
İşte yine başladı kendimi kandırmalarım. Kasvetli günlerde yaptığım gibi
yine olayı saptırmaya başladım. Halbuki bu bir intihar mektubu
olacaktı. Kendimi acındırmaya çalılşıyorum yine, bundan nefret ettğim
halde. Oysa bu yüzden seçmemişmiydim intiharı, birilerinin bana
acımasından bıktığım için ölmicekmiydim.
Her şeyin bir sınav olduğunu ne çabuk unutmuştum ki en zorlusunda
bulunduğum şu anda, sınavı erken terk etmek için düşüncelerimden kaçmaya
çalıştığım şu anda. Her şeyi geciktirmeye çalışıyorum. Oysa ki çok
acele çıkmıştım işten, hatta on beş dakika erken çıkmıştım sırf ölümü
bekletmemek için.
Ama yine olmadı. Yine başaramadım, Zaten amacım başarmak, başarılı olmak
değildi. Hayatımda ilk defa başladığım bir işi yarısından öteye
götürmek istemiştim. Ciğerlerim şiştiği için yarıda bıraktığım maçların
vicdan azabını teneşir taşının üstünde bırakmak istemiştim. Günlerce
ulaşmayı beklediğim, ulaştığımdaysa susup kaldığım kişinin
yalnızlığından kurtulmak istemiştim. Artık maddesel acının ne olduğunu
öğrenmek istemiştim. Beynimin karanlık dehlizlerindeki düşüncelerin,
kanla birlikte gün ışığına çıkmasını istemiştim.
Çok mu şey istemiştim?
Bir elimde kalemle, diğer elimde ki silahın vücudumda yaptığı
dengesizliğe bir çözüm bulmak gerekliydi. İkisinden birini bıraksam,
herhangi bir tanesi daha yarıda kalacaktı. Tıpkı romanlarım gibi.
Hepsinin sonu aynı hazinlikteydi. Kalemi bıraktığım anda romanda
biterdi. Şimdi olmazdı.
Biraz daha sabretmeliydi. Biraz da çabalamalıydı. Silahı tamamiyle
doldurmuştum, hatta bir tanede namluya almıştım, emniyet açık, horoz
kalkık bekliyordum. Aslında silah bekliyordu, parmağımın tetikte
yapacağı baskıya, merminin beynimde yapacağı baskıyla karşılık vermeyi
bekliyordu. Beklesinde, bende çok beklemiştim. Olmayan sevgiyi, mutlu
günleri, aile şefkatini, borçların bittiğini haber veren davetiyeyi,
tebrik mektuplarını, ölümün hafifliğini, kısacası kısa yaşadığım
hayatımın uzun soluklu acılarının bitmesini. Sigaramı bitirmiştim, yirmi
taneydi. Ya on beş kurşun nasıl biterdi. Veya bir hayatın bitişi
nasıldı.
Yine başlıyordum. Bırak girsin, beyninin içindeki damarları parçalasın
kurşunlar. Anılarını duvarlara yapıştırsın bir resim gibi.
Cesaretsizliğin yüzünde, köşelerde kalmış düşünceleri bırak açığa
çıkarsın. Bırak herkes görsün beynindeki pislikleri, bırak.
Sadece nefes al, verme onları. Hayatında ilk defa olarak kendine yap
bunu. İlk defa olarak bir şeyi sahiplen. Hayatın bir şeyleri daha
elinden almasına izin verme. Senden aldıklarına karşı bir defalığına
isyan et. Hayır verme nefesini.
Bir sefer olsun yap bunu!!!
Yapki.....Sadakam olsun sana yasamak..
|
|
|
|
|
|
|
|