Yasa
büründü tüm geceler. Gök kubbe, yıldızlı ihtişamıyla çöktü aşkımın
üstüne, aşkın içinde biçare ruhum enkazında kaldı. Senin varlığınla
kurduğum ne kadar toz pembe hayal varsa, üzerine siyah boya kutusu ters
gelmişçesine siyaha boyandı. Bir an kaçmayı denedim buralardan,
sensizlik alıştığım bir durumdu, sensizliğimde hayalin bir avuntu. Şimdi
annesinin en sevdiği vazoyu kırmış bir çocuk gibi suçlu hissediyorum
kendimi; seni sevdiğimi söylemekte keşkelerim olmasaydı derken kendi
kendime, içim buruluyor. Düşünmeden yapamıyorum; bütün servetlerini
ayaklarının altına dökerek sana sahip olmayı düşünen insanlar, sırf
kendi egolarını tatmin etmek uğruna her şeyi yapmayı göze alanlar, sana
mutluluğu da satın alabilirler mi? Gözlerin cezbedici zenginliğin
rengarenk görüntüsüyle boyanır, sen ideallerinden vazgeçip, aşkını üç
kuruşa satabilir misin ya da sattırırlar mı? Nasıl canım yanıyor
bilemezsin, çakıl taşlarıyla dolu bir alanda top oynarken düşen bir
çocuğun derisi yüzülen diz kapağından akan kan gibi yüreğim kanıyor.
Yakamozlu gecelerde bir başka hayal ederdim seni, yakamozlu geceler bile
şaşkın halime, hayallerim siyahı kadife gibi emdi, korkularım aydınlığa
kavuştu, bu gece yarısı sabah olmak bilmez. Olsa ne değişir ki sevgili,
sensiz olan her sabah sensizliğin üstüne doğan her güneş, ay benim için.
Başlamadan son bulacak sanırım bu aşk hikayesi... Tamamlanamamış bir
beste, yarım kalmış bir şiir gibi olmasından iyidir sevgili, başlamadan
bitmesi belki her ikimiz içinde en hayırlısıdır. Bunları ben söylüyorum.
Savaşmadan yenilgiyi kabul etmeyen bir adamdım halbuki, maneviyatın
maddiyata yenilmesine izin vermezdim ben, bana ne oldu böyle
bilemiyorum. Bu belirsizlik her geçen gün, yüreğimde daha da şiddetlenen
fırtınanın benden bir şeyleri koparıp ***ürmesine sebep oluyor. Senden,
varlığından, gerçekliğinden ve beni hayata bağlayıp, hayallerde seni
yaşamamı sağlayan bakışlarından birazcık cesaret alsam belirsizliğe
sebep olan bulutları, karanlık dünyanın üstüne güneş gibi doğan o
gülüşünle dağıtsan, canımı bile ortaya ko***** savaşacağım ama yoksun
işte ve yaşananlardan bihabersin. Şu an yorgun bedeninle masum bir çocuk
gibi, melekler gibi uykudasındır, rüya görüyorsun belki de, merak
ediyorum sevgili, sende rüyalarında yer veriyor musun naçiz siluetime,
sende sevmelerinin en yücesini, aşkların en temizini yaşıyor musun?
Seninle yalnız kaldığım o an söyleyebilseydim seni sevdiğimi, sonunun
yıkım olacağını bile bile söyleseydim, şimdi böylesine seni kaybetmekten
korkuyor olmazdım sevgili. Düşlerime giriyor kaç zamandır; ellerinde
paradan oraklarıyla yüreğimde aşkının can suyuyla yeşeren sarı saçlı
başaklarındaki her tanesinde aşkımızı gösteren ekinlerimizi yoluyorlar,
ikimizi karşılıklı bağlayıp; sıcaklığını bile bilmediğim o pamuk
ellerine tütünden bulaşan kolaları alıp gözlerime sürüyorlar, resmen
seni bir daha görmemen için gözlerimi dağlıyorlar sevgili.
Ben seni olduğun gibi seviyorum, bu insanlarsa bedenini, ruhunu bir eşya
misali satın almak için çaba sarfediyor, bunları gördükçe canım acıyor,
tüm bu yaşananlardan habersiz olduğunu düşündükçe, boğazıma düğümlenen
ne kadar asi kelime varsa haykırmak istiyorum. Senin ağırlığınca altın
verebilirler. Ya ben? Kalbimi, yüreğimin sınırlarına sığmayıp beni
biçare eden aşkımı, sana hasret sevgimi verebilirim şu an ki
sefaletimle...Seni koluna takıp bir süs eşyası gibi taşımayı düşünen bu
zenginler gibi paraya boğamam belki ama sevgiye doymanı, aşkla sarhoş
olmanı, aşk ateşiyle yanmanı sağlayabileceğim gibi o ateşte seninle
yanmayı göze alırım sevgili.
Yoruldum, biliyor musun? Zemheri ayazında kalmışçasına üşüyorum
sensizliğimde... Bir tarafım para değer vermeyeceğini söylüyor, bir
tarafımda fırtınalar koparıyor isimsiz korkularım ve sen hiç birini
bilmiyorsun. Dayanması en güç acı bu; evladını yitirmiş bir anne gibi
feryat edesim geliyor içimden, acısını yüreğine gömen bir baba gibi
sessizce ağlıyorum, damla damla sen düşüyorsun gözlerimden, incinirsin
diye korkuyorum.
Meydan okurum tek başıma,
Kuşatılsa, aşkımı barındıran yüreğim,
Kafa tutarım tüm dünyaya,
Ölüm gelse keskin kılıcıyla üzerime,
Güler geçerim, sen yanımda oldukça,
Kalemimden kan damlıyor sanki sensizliğimde seni ölümsüzleştirdiğim
şiirlerdeki kelimeler ok olup yüreğime saplanıyor yokluğunda ve ben seni
öylesine çok özledim ki, ne zaman özlemimi yazmaya kalksam kelimeler
kifayetsizleşiyor. Tıpkı sensiz hayatın kifayetsizleştiği gibi.
Hayallere bakarsan sevgili; zaman vuslata beş varı gösteriyor,
gerçeklere bakarsan vuslatımız imkânsızlaşıp, aşkımız efsaneleşiyor ve
şu an ben sensizliğimde; hayalinle, yalnızlığımla, aşkımla gece
yarılarının zifiriliğini yaşıyorum. Bir hücrede mahkum nasıl hasretse
güneşe, bende gerçekliğine öyle hasretim sevgili. Ne olur gittiğin o
uzun yollardan geri dön ve seni göreyim gün yüzüyle, daha fazla
sensizliğe dayanamayacak bu yürek...
Dayanamıyorum, yüreğime gömmek istemiyorum seni, gerçekliğinin başka
birine ait olduğunu ve kendini onlara sunduğunu düşünmek istemiyorum.
Eğer ki maddiyatı seçerse o yüreğin, işte yıkım o an olur benim için, o
an aşkın enkazının altından cesedim çıkar, yatalak olur biçare ruhum,
sensizliğimde değil ama bir eşya değerinde başka birine aidiyetinde ben,
sen var oldukça yok olurum sevgili. Sessiz feryatlarımı duy gece yarısı,
ikimizde uyanığız bak, rüzgar kokunu getiriyor bana, çığlıklarımı da
sana getirsin ve yağmur yağsın yarın sevgili, belki o yağmurla bana
gelirsin. Seni seviyorum.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|