03 Aralık 2012

Hz. Bahâüddîn Nakşibend'den Nasihatler





Bizim yolumuz, Allah Teâlâ'nın gösterdiği kurtuluş yoludur. Çünkü bu yol, sünnete uymak ve ashâb-ı kirama tabi olmaktır. Bu sebeple yolumuzda az zamanda çok kazanç elde edilir. Yolumuz, sohbet ve muhabbet yoludur. Sahabe-i kirâmın yolunun sohbet olduğu gibi... Hayır ve bereket, beraberliktedir; beraberlik de sohbetle olur. Yalnızlığa (inzivâya) çekilmekte şöhret tehlikesi de olabilir, şöhret ise âfettir. 

Bizim yolumuzda olan kimselerin şu üç şeye dikkat etmesi gerekir:

Birincisi; Allah Teâlâ'ya karşı edeptir. Yâni zâhiri ve bâtını ile tamamen kulluk içinde olmalı, Allâh Teâlâ'nın bütün emirlerini yerine getirip, yasaklarından sakınmalı, Allâh Teâlâ'dan başka her şeyi gönülden çıkarmalı ve nîmetleri Allâh yolunda seferber etmelidir.

İkincisi; Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'e karşı edeptir. Bu da; ibâdet, muâmelât ve bütün davranışlarda O'na muhabbetle uymaktır.

Üçüncüsü; seni irşat eden Hak dostuna karşı edeptir.

Yenilecek bir gıdâ, bir yiyecek, her ne olursa olsun gafletle, öfke ile veya istemeyerek hazırlanmış ve tedârik edilmişse, onda hayır ve bereket yoktur. Zira ona nefis ve şeytan yol bulmuştur. Böyle bir yiyeceği yiyen kimsede, mutlaka feyiz ve huzurunu bozacak bir netice meydana gelir. Gaflete dalmadan yapılan ve Allâh Teâlâ'yı düşünerek yenen helâl ve hâlis yiyeceklerden hayır meydana gelir. İnsanların halis ve sâlih ameller işlemeye muvaffak olamamalarının sebebi; yemede ve içmede harama, şüpheli şeylere ve kul haklarına dikkat etmemeleridir. Her ne hâl olursa olsun, bilhassa namazda huşû ve huzur hâlinde bulunmak, zevkle ve gözyaşı dökerek namaz kılabilmek; helâl lokma yemeye ve yemeği Allâh Teâlâ'yı hatırlayarak pişirip O'nun huzûrunda imiş gibi yemeye bağlıdır. Vücûdu haram lokma ile beslenmiş olan bir kimse, namazdan bir neşve duyamaz.

Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'in: "Namaz, müminin miracıdır." (Süyûtî, Şerhu İbn-i Mâce, I, 313) ifâdesinde hakîki namazın derecelerine işâret vardır. Namaza duran kimsenin, iftitâh tekbirini söylerken, Allah Teâlâ'nın azametini, yüceliğini düşünerek, huşû ve huzur hâlinde olması gerekir. Öyle ki, bu hâlini istiğrak, yâni kendinden geçme hâline eriştirmelidir. Bu hâlin zirvesi, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'dedir.

"Lâ ilâhe illallâh" kelimesini söylemenin hakikati, Allâh Teâlâ'dan başka ne varsa hiçbirini kalpte put hâline getirmemektir. İslâm dîninin hükümlerini îfâ etmek, yâni emirleri yapıp yasaklardan sakınmak; haramları, şüpheli şeyleri, hatta mübahların fazlasını terk etmek, ruhsatlardan uzak durmak, mübahları zaruret miktarınca kullanmak, tamâmen nûr ve safâdır. Aynı zamanda evliyâlık derecelerine kavuşturan bir vâsıtadır. Velâyet derecelerine bunlarla ulaşılır. Uzak kalanların hepsi, bunlara dikkat etmediklerinden uzak kalırlar ve kendi arzularına uyarlar. Yoksa Cenâb-ı Hakk'ın feyzi her an gelmektedir.

Bahâüddîn Nakşibend -kuddise sirruh- (d. 1318, v. 1389)

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...