28 Kasım 2012

Gerçek Sevgi ve Saygı


Gerçek Sevgi ve Saygı

• Gerçek sevgi nasıl kazanılır?
• Gerçek sevgi için neden saygı gerekir?

Sevgi, her insanın isteyeceği, Allah’ın çok büyük bir nimetidir. Ahlakı, kişiliği, inancı, kültürü, yaşam tarzı her ne olursa olsun, her insan çevresindeki insanlarda sevgiyi arar.
Ancak sevgiyi bu kadar önemli gören insanların yalnızca çok az bir kısmı saygının da, en az sevgi kadar önemli bir duygu olduğunun farkındadır.
Oysaki sevgi ne kadar güzel bir nimet olursa olsun, saygı olmadan bu duygunun tam anlamıyla ve sürekli olarak yaşanabilmesi mümkün olmaz. Saygı olmadığında sevgi çok ilkel bir düzeyde kalır. Bir insana duyulan sevginin “gerçek sevgi” olabilmesi için, bu kişiye saygı duyulması da şarttır. 

Ruh Sahibi Olduğu İçin İnsana 
Derin Sevgi ve Saygı Duyulabilir
Bir insan hayatında pek çok şeyi sevebilir. Kedilere, köpeklere, çiçeklere, yiyeceklere, evlere, arabalara ve bunlar gibi daha pek çok şeye tutku derecesinde bir ilgi ve sevgi duyabilir. Ama tüm bunlar, bir insana duyulan sevgi derinliğinin ve bu derinliğin insan ruhunda oluşturduğu güzelliğin hazzıyla asla kıyaslanamaz.
Allah insanı, tüm diğer varlıklardan farklı şekilde, ‘ruh sahibi’ olarak yaratmıştır. Dolayısıyla bir insanın, ruhundaki zenginlik nedeniyle karşı tarafta oluşturacağı etki de aynı şekilde farklıdır. Her insan, ruhunun güzelliği oranında sevgiyi yaşar. Kendisinde ne kadar çok sevilecek ve saygı duyulacak özellik varsa, insanlar onu bu oranda sevip sayarlar. Aynı şekilde o da insanlardaki güzellikleri görüp onlara o oranda sevgi ve saygı duyabilir.
İşte insan, dünyadaki tüm varlıklara sevgi besleyebilir, ama derin sevgiyi ve bunun getireceği 

saygıyı ancak ruh sahibi olan insana duyabilir.

Allah’a Olan Derin Sevgi, Onun Tecellilerine Olan Sevgi ve Saygıyı da Arttırır 
“İnsanlar içinde, Allah’tan başkasını ‘eş ve ortak’ tutanlar vardır ki, onlar (bunları), Allah’ı sever gibi severler. İman edenlerin ise Allah’a olan sevgileri daha güçlüdür...” (Bakara Suresi, 165) ayetinde bazı insanların sevgiyi ararken yanlış bir yola saptıkları ve sevgilerini Allah’a değil, Allah’ın tecellilerine yönelttikleri haber verilir. İşte bu insanların sevgiyi tam yaşayamamalarının temel sebeplerinden biridir. Bu yanılgıya kapılan kişiler, gerçek sevgiyi yaşadıklarını zannederlerken, bir anda aslında aldatıcı, gelip geçici ve sahte bir sevgi anlayışı içinde olduklarını anlarlar. 
Çözümü din ahlakından uzak yaşayan toplumların batıl yöntemleri içerisinde arayan kimseler, gerçek sevgiyi ve saygıyı yaşayabilmenin sırrına hiçbir zaman için ulaşamazlar. İman edenler için ise tam tersine bir durum söz konusudur: Onlar için samimi sevgiyi en yüksek noktasında doyasıya yaşayabilmenin yolu sonuna kadar açıktır. Çünkü iman sahiplerinin sevgilerinin temelinde Allah’a karşı duydukları kayıtsız şartsız, derin ve teslimiyetli sevgi vardır. İman edenler, dünyada var olan canlı cansız herşeyi yaratanın; tüm insanlara, tüm olaylara hükmedenin yalnızca Rabbimiz olduğunu bilirler. Bu yüzden yaşadıkları her an için, çevrelerindeki tüm nimetler, güzellikler için yalnızca Rabbimiz’e şükreder ve O’na sevgi duyarlar. Allah’ın sonsuz güzel ahlaklı, sonsuz adaletli, sonsuz merhametli ve kullarını sonsuz seven olduğunu bilirler. Allah’a kayıtsız şartsız, kesin bir güven ile güvenirler. Allah ne yaratırsa, bunda gördükleri ya da göremedikleri pek çok hayır ve hikmet olduğuna gönülden iman ederler.
Müminlerin insanlara olan sevgileri de işte Allah’a olan bu güçlü, samimi ve içten sevgilerinden kaynaklanmaktadır. O insandaki tüm güzellikleri yaratanın yalnızca Allah olduğunu bilerek o kişiyi severler. O kişinin kaderini yaratanın da Yüce Rabbimiz olduğunu bilirler. Bu nedenle onun yaptığı bir hataya, bunu kaderinde yaptığını bilerek, imandan kaynaklanan bir şefkat, merhamet, anlayış ve affedicilik ile yaklaşırlar. Ne iyilik ve güzellikleri, ne de eksiklik ve hataları bu kişinin kendisinden bilmedikleri için, onu Kuran ahlakının gerektirdiği bakış açısıyla değerlendirebilir, Kuran ahlakının kazandırdığı sevgi ve şefkati sürekli olarak gösterebilirler.
Din ahlakına göre yaşamayan insanların sık sık karşılaştıkları ve “sevginin bitmesi” olarak adlandırdıkları gibi bir durumun, temeli karşılıklı olarak imana dayalı olan bir sevgide yaşanması söz konusu değildir. Mümin, Allah için sevdiği bir kişiyi -o kişi de Allah sevgisinden kaynaklanan bir sevgi anlayışı içerisinde olduğu sürece- dünyada ve ahirette kesintisiz olarak ve sürekli de artan bir sevgiyle sevmeye devam eder. 
Bu Yüce Rabbimiz’in yalnızca iman edenlere lütfettiği bir nimetidir. Allah, Kendisi’ni çok derin bir saygı ve sevgiyle seven samimi kullarına, hem dünya hayatında hem de ahirette sevginin en güzel ve en mükemmel şeklini yaşatmaktadır. Kuran’da Allah’ın sevgiyi müminlere bir nimet olarak verdiği şöyle haber verilmektedir:
“İman edenler ve salih amellerde bulunanlar ise, 
Rahman (olan Allah), onlar için bir sevgi kılacaktır.(Meryem Suresi, 96)
Kuran’da Müminlere Bildirilen Güzel Ahlak ve Saygı Onların Gerçek Sevgiyi Kazanmalarına da Vesile Olur
Gerçek sevgide, derin saygı vardır. Sarsılmaz bir sadakat vardır. Ölene kadar sürecek bir sırdaşlık vardır. O kişiye karşı hiçbir şüphe duymayacak kadar kesin bir güven vardır. Bu sevgiyi yaşayan insan, karşısındaki kişiyi, ona zarar verebilecek küçük büyük herşeyden sakınır. Allah rızası için üzerine titrer. Her şartta; en zor anda bile onu koruyup kollamada müthiş titizdir. Allah rızası için, gerektiğinde hiç düşünmeden kendi nefsini ezip, o kişiyi tercih edecek bir kararlılığı vardır.
Ancak elbette ki bu saygı, insanlar arasına resmiyet ve uzaklık getiren, birbirlerine karşı mesafeli olmalarına neden olan bir saygı şekli değildir. Bu saygıda, kişiler birbirleriyle alabildiğine samimi, yakın ve rahat bir dostluk içindedirler. Ama aynı zamanda da, karşılıklı olarak birbirlerine çok ciddi şekilde değer vermelerinden dolayı, attıkları her adımı, söyledikleri her sözü, gösterdikleri her tavrı düşünerek, ince ince eleyerek, sakınan ve titizlenen bir ahlak içerisindedirler. Dolayısıyla bu saygı anlayışı, insanların sevgideki coşkularını, derinliklerini, yakınlıklarını ve birbirlerine olan güvenlerini artıran bir güzellik şeklindedir.

Gerçek Sevgi ve Saygı Anlayışının Kazanılmasında
 Tek Ölçü İmandır
Sevgi. Allah’ın insanlar için yarattığı, nefsin hem dünyada hem ahirette en çok hoşuna gidecek nimetlerden biridir. Sevgiyi arayan ve bunu en güzel şekliyle yaşamak isteyen her insanın, saygının önemini de kavraması gerekir. Saygı olmadan dostluk, arkadaşlık, sırdaşlık, sadakat, güven gibi özelliklerin tam olarak yaşanması mümkün olmaz. Böyle bir sevgi ve saygıyı insanlara kazandırabilecek olan özellik ise, yalnızca ‘iman’dır. Derin Allah sevgisi, Allah korkusu, Kuran ahlakını yaşamadaki kararlılık insanların birbirlerine “gerçek bir sevgi ve saygı” duymalarını sağlar. İman olmadan, insanların birbirlerine gösterecekleri saygı ve sevgi yalnızca fiziksel özelliklerine, maddi imkanlarına ve dünyevi konumlarına bağlı olur. Bunlardan herhangi birindeki eksiklik ise, sevgi ve saygı sanılan duyguların da anında ortadan yok olmasına yol açar. İmandan kaynaklanan sevgi ve saygıda ise, Allah’ın izniyle insanların hayatlarının sonuna kadar sürecek bir nimetin kapısı açılmış olur.
Allah Kuran’da sevgi nimetini iman edenler için yarattığını şöyle bildirmektedir:
“İman edenler ve salih amellerde bulunanlar ise, Rahman (olan Allah), onlar için bir sevgi kılacaktır.”(Meryem Suresi, 96)

Gerçek Sevgi Niçin Saygı Gerektirir?
Allah korkusundan ve sevgisinden kaynaklanan saygı olmazsa, insan karşısındaki kişiyi ne kadar sevdiğini iddia ederse etsin herhangi bir durum oluştuğunda, kendi nefsini sevdiği kişiye tercih etmekten çekinmez ki bu da gerçek sevginin yaşanmadığını gösterir.
Böyle bir kişi kendi gururunu ve itibarını korumak için karşısındakini kolaylıkla gözden çıkarabilir. Kendi düşüncelerini, kararlarını, hayata bakış açısını onunkilerden üstte tutabilir. Kendisi ona inanmaktansa, onun kendisine inanmasını bekler. Kendisi o kişinin fikirlerini kabul etmektense, onun kendisinin fikirlerini kabul etmesini ister. Kendisi onu haklı çıkarmaktansa, her zaman mutlaka ve öncelikle kendisine haklılık payı verilmesi gerektiğine inanır. Kendisi sabır, hoşgörü, anlayış ve olgunluk göstermektense, her zaman karşı tarafın kendisine tahammül etmesini ister. Her zaman önce kendi rahatının ve isteklerinin ön planda tutulması beklentisi içinde olur. “Nasıl olsa seviyorum ve bu da biliniyor” gibi bir düşünceye kapılarak, karşı tarafa ne kadar sıkıntı verirse versin, istediği gibi davranmakta hiçbir sakınca görmez. Kısacası, kendisi o kişiye değer verdiğini tüm tavırlarıyla göstermeye çalışmaktansa, bunları karşı taraftan bekler.
Bu ahlaktaki kimseler, sevgiyi yaşayabilecekleri zemini kendi elleriyle yıpratmış hatta tamamen ortadan kaldırmış olurlar. Bunun sonucunda da insanlar birbirlerine yalnızca tahammül etme gözüyle bakmaya başlar ve zamanla bütün dostlarını kaybederler.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...