SEVGİ KİM BİLİR HANGİ DİLLERDE SAKIZ
Sevgi.. kim bilir hangi dillerde sakız, hangi dillerde ağıt ve hangi gönüllerde sancı oldu şimdiye kadar. Hangi yürekleri ağlattı, hangi dudakları büktü..
Bütün şiirlerim bir ağıttı yiten sevgilinin ardından yazılan, bütün şiirlerim bir sancıydı onun olduğu yerden vurulan yürekte.. ama hiçbir zaman sakız olmadı cesaretsizlerin, kahrolası ihanetlerin dilinde.. Bir hayattı.. Bir candı yüreklere.. Bedeli oldu bu yüreğin ve yine gömüldü bir daha dirilmemek ve bir daha can olmamak üzere ruhsuz bedenlere, anılar sepetinin en dibine..
Varolan tüm gücü ile haykırdı gül’e sevdasını... Yağmur olup yağdı çaresizliğine rağmen üzerine.. Güneş oldu doğdu, gece oldu sardı.. bir vefasız eline düştü.. umarsızca harcandı yokuşlarda.. her şeye rağmen avuçladı dikenlerini gül’ünün. Elleri yırtıldı.. avuçları kanadı.. yılmadı.. gücü vardı hala.. gözlerindeki yaşlarla büyüttü avuçladığı dikenli gül’ünü. Büyüttü, büyüttü, büyüttü.. her şey çok güzel gidiyordu.. sevdiceği gerçek bir sevgiyle bağlanmıştı ona… derken günlerden bir gün, izin istedi sevdiceğinden gül’ü.. “bırak beni.. gideyim, göreyim sevdiklerimi.. senden başka sevdiğim yok biliyorsun ama bırak göreyim beni bekleyenleri.. söyleyeyim sana olan sevdamı..”. bıraktı avuçlarından usulca.. ellerinden bir damla kan damladı gül’ünün gözbebeklerine.. gül’ü kanadı.. bir yara açıldı göğüs kafesinin tam ortasında. Yara kanadı, kanadı.. ama her şeye rağmen gitmek, bekleyenlerini görmek istiyordu. “Tamam” dedi gül’e sevdalı genç.. “Git.. dönme istersen bir daha.. ama bekleyeceğim ben seni, ellerim kan içinde, yüreğim hasretinle dolu bekleyeceğim” dedi. “Ölümümle, yaşamımla bekleyeceğim..” “unutma” dedi dikenli gül, “sen benim için yaşamayı göze almıştın bir zamanlar.. ben de senin için ölümü göze alarak döneceğim sana.. aşıp engin denizleri, avuçlayıp dikenlerini güllerin, yüreğimdeki hasretinle, avuçlarımdaki kanlarla sarılacağım boynuna..” dedi ve gitti..
………….
………….
Aradan günler geçti.. haftalar.. tam 1 ay sonra sevdiceğine kavuşmak için hareket edecekti dikenli gül.. ertesi gün yola çıkacaktı.. Aylardan Ağustos.. Günlerden Salı, 17’si.. Yıl 1999.
Çıkamadı yola..
…………..
Günler günleri, haftalar haftaları kovaladı. Elleri yırtık, avuçları kan içinde bekleyen genç dayanamadı.. Gitmek istedi sevdiceğinin yanına.. Ve düştü yollara.. Yokuşlar tırmandı.. Avuçları kanadı durmadan.. Sordu karşılaştığı her yüreği yaralıya.. Sevdiceğinin ailesi ile görüştü.. “Gördünüz mü dikenli gül’ümü, rastladınız mı bir pınarın başında ya da bir haber bıraktı mı ?..” Parmakla gösterdiler yerini.. “İşte, şurada.. İçeride, sor söylerler” dedi kalınca bir ses. Delikanlı ilerledi.. Gözlerini dikti.. Karşıda bir tabela.. “Eyüp Mezarlığı”.. Delikanlı şok olmuştu.. Devam etti.. İçeri girdi.. “………’i görmek istiyorum” dedi.. “Bir dakika bekle” dediler.. Bekledi.. Kayıtlara bakıldı. Yeri gösterildi. “13. Ada’da” dediler. İlerledi ne olacağını bilmeden sevdalı genç.. 13. Ada’ya geldiğinde bakınmaya başladı sağına soluna.. Koca bir çınarın altında bir mezar dikkatini çekti.. Mezar taşında “Sesim gelmiyorsa da, gözyaşlarım da ayaklarını ıslatmadı mı hal''.. Nerdesin sevdiceğim?” yazılı bir mezar duruyordu.. Yaklaştı.. Mezar taşına dikkatlice baktı.. “Olamaz” dedi kendi kendine.. “….. - D: 1982 Ö: 17.08.1999” yazısını da görünce birden dizleri üzerine çöktü.. Gözyaşlarına hakim olamıyordu.. “Eğer sevgilim, bir gün ölürsem karanlık odamdaki yatağımda sensiz, sakın ağlama olur mu?” deyişini hatırladı dikenli gül’ünün.. Kollarıyla sildi gözyaşlarını.. Ardından mezarın üzerindeki kanlı kağıdı gördü.. Sürekli şok etkisi yapan olaylardan birisi idi bu. Titreyen elleri ile açtı kağıdı.. Ve okumaya başladı :
“ Sevdiceğime;
Sana kavuşabilmek için sem''ya kaldırıp ellerimi, kaçıncı dua edişim yaratıcıya, bilmiyorum. Seninle başlıyorum her günüme, seninle devam ediyorum yaşama ve seninle bitiriyorum günümü.. Özlüyorum birtanem, ağlamak istiyorum.. Sözümüz geliyor aklıma, ağlayamıyorum.. “Ağlamak yok.. Gözyaşların bu kirli dünyaya akmamalı. Onlar cennetin ırmakları olmalı. Söz ver bana ağlamayacaksın tamam mı?” deyişlerin geliyor aklıma.. Ağlamayacağım diyorum kendi kendime. Bu kirli dünyaya gözyaşlarımı akıtmak istemiyorum.. Sonra düşünüyorum.. Kirli dünyayı arındırmak için ağlamak gerekli belki de.. Sen de ağla sevdalım.. Ben tutamıyorum, engel olamıyorum gözlerime. Sana gelmek istiyorum her an.. Senin yanında olmak.. Sana kavuşmak.. Seninle bulmak istiyorum “son”lunun içinde “sonsuz”luğu.. Seninle yaşamak istiyorum sevginin dehlizlerinde.. Ağlamak istiyorum. Öncü olmak istiyorum arındırmak için kirli dünyayı, ağlayanlara.
Yatmıştım.. Uyuyordum.. Bir martı çığlığı böldü uykumu.. Korktum.. Etrafıma baktım.. Hiçbirşey yoktu ortalıklarda.. Uyumaya çalıştım, başaramadım.. Sen geldin aklıma.. Gözlerimdeki utangaç duyguyu sevdim o an.. Sana olan hasretimi dile getirmek istedim.. Ve şimdi yazıyorum.. Aslında bir şeyler karalıyorum.. Sözcüklerden oluşturduğum bir köprüyle sana ulaşmaya çalışıyorum belki de.. Fırtınalar yüklü, bulutlar taşıyan gökler gibiyim, sevdiceğim.
Saat 03:20.. Ne yazacağımı da bilmiyorum.. Deniyorum.. Senin yazdıkların kadar güzel, senin yazdıkların kadar anlamlı şeyler yazamıyorum. Sen yazınca kelimelere döktüğün ruhun, benim bedenimde canlanıyordu.. Ama ben yazamıyorum işte.. Sanki ölümün soğukluğunu hissediyorum ensemde.. Ne oluyor bana birtanem.. Sana olan hasretimi dile getirirken neden titriyorum?..
Anlatamadığım gibi belki yaşayamıyorum da.. Oysa yaşamayı ne çok istiyorum o engin denizlerdeki sevdayı.. Artık ırmak olmaktan çıkıp, denizlere açılmak istiyorum sevginle.. Annemlere anlattım seni. Çok merak ettiler.. Seni uzun zamandır görmüyorlardı. Kaç sene oldu kim bilir seni görmeyeli.. “Neden gelmedi?” diye sordular.. “Beni bekliyor anne. Sizleri de özlemişti aslında ama gelemedi” diyebildim ancak. Sonra annem şaka mahiyetiyle “Eee.. Düğün ne zaman?” diye sordu.. Yanaklarım kıpkırmızı oldu.. Utandım şimdi. Onlar da seviyor seni.. Benim seni sevdiğim gibi.. Benimkisi daha öte bir sevgi.. Tarif bile edemiyorum. Anneme ne dedim biliyor musun bugün ? “Anne” dedim.. “Eğer ölürsem Sevdiceğime kavuşmadan, mezar taşıma bir şey yazmanızı istiyorum..” “O nasıl söz güzel kızım.. Ağzından yel alsın.. Allah gecinden versin.” dedi.. “Olsun. Ecel bu anne, söz dinlemez ki.. Kimin ne zaman öleceği belli mi olur?” dedim. “Kızım neler söylüyorsun öyle.. Töbe töbe” dedi.. “Sesim gelmiyorsa da, gözyaşlarım da ayaklarını ıslatmadı mı hal''.. Nerdesin sevdiceğim?” “diye yazdırın mezar taşıma..”” dedim. Kızdı ama söylemiş bulundum bir kez..
İşte böyle sevdiceğim.. Gelemezsem yanına bil ki beni ancak ölüm engellemiştir.. Neyse gene ölümden söz ettim.. Karamsarlığa başladım.. Kusura bakma birtanem. Ama biliyorsun ki yalnız ölüm kesindir.. Dönüşümüz O’nadır.
Sana her şeyin en güzelini, her yüreğin söyleyeceği en güzel iki kelimeyi, umuda açılan yollarda destan yazan o iki kelimeyi söylemek belki de tüm bu anlatmaya çalıştığım şeyleri özetleyecek..
İşte söylüyorum.. “Seni Seviyorum”
Yarım kalmıştı mektubu. Galiba tam o anda olmuştu deprem.. O an alıp götürmüştü dikenli gül’ünü.. “Lanet olsun” diyerek toprağa vurdu yumruğunu.. “Hani birlikte ölecektik, birlikte yaşadığımız gibi..” Gözlerinden dökülen damlalar sarmıştı bedenini.. Ağlıyordu.. “Bu benim ikinci ölümüm” dedi kendi kendine.. “Bu benim ikinci ölümüm.. İlki senin geri dönmek üzere gittiğin gündü.. İkincisi bugün.. Yani bir daha dönmemek üzere gidişin.. Bitiyorum birtanem, bitiyorum.. Çünkü bu benim ikinci ölümüm..” dedi.. Yavaşça doğruldu.. Önce kollarıyla sildi gözyaşlarını.. Yavaşça eğilerek bir avuç toprak aldı.. Cebine koydu usulca.. “Seni Seviyorum canözüm” diyerek tamamladı dikenli gül’ünün yarım bırakmak zorunda kaldığı cümleyi.. Hareket etti.. Belli ki yorulmuştu.. Dayanmaya gücü de yoktu.. Yüreğindeki sancı, parmak uçlarına da işlemişti.. Gitmek istemiyordu.. Onunla kalmak, o olmasa bile mezarına sarılarak kalmak istiyordu.. Gitmek zorunda olduğunu da biliyordu.. Yavaşça uzaklaşıyordu mezarlıktan.. Son bir kez baktı ve:
“ sen yoksan
bir köşesi eksik kalır cennetin
sen yoksan
bir köşesi yara alır kalbimin”
dedi ve kayboldu gölgesi, batan güneşin bıraktığı kızıllıklar ardında..