HIRİSTİYANLARI HİDAYET VE GERÇEK KURTULUŞA DAVET
(Bu broşür; İslâm’da Allah inancını, Hazret-i İsa’nın durumunu
kısaca özetlemek ve hıristiyanları hidayet ve gerçek kurtuluşa davet etmek
amacıyla hazırlanmıştır.)
AZİZ VE CELİL OLAN ALLAH-U TEÂLÂ
KUR’AN-I KERİM’İNDE ŞÖYLE BUYURUYOR:
“DE Kİ: O ALLAH BİR TEKTİR.” (İHLÂS: 1)
HIRİSTİYANLAR İSE: “BABA, OĞUL, KUTSAL RUH”
DİYEREK ÜÇ İLÂH KABUL EDİYORLAR.
BU NE BÜYÜK BİR SAPMIŞLIKTIR.
KUR’AN-I KERİM’İNDE ŞÖYLE BUYURUYOR:
“DE Kİ: O ALLAH BİR TEKTİR.” (İHLÂS: 1)
HIRİSTİYANLAR İSE: “BABA, OĞUL, KUTSAL RUH”
DİYEREK ÜÇ İLÂH KABUL EDİYORLAR.
BU NE BÜYÜK BİR SAPMIŞLIKTIR.
ALLAH-U TEÂLÂ İHLÂS SÛRE-İ ŞERİF’İNDE
KESİN OLARAK BEYAN BUYURMAKTADIR:
“DOĞURMAMIŞ, DOĞURULMAMIŞTIR.” (İHLÂS: 3)
HIRİSTİYANLAR İSE: “İSA MESİH ALLAH’IN OĞLU” DİYORLAR.
BUNDAN BÜYÜK CEHALET Mİ OLUR?
KESİN OLARAK BEYAN BUYURMAKTADIR:
“DOĞURMAMIŞ, DOĞURULMAMIŞTIR.” (İHLÂS: 3)
HIRİSTİYANLAR İSE: “İSA MESİH ALLAH’IN OĞLU” DİYORLAR.
BUNDAN BÜYÜK CEHALET Mİ OLUR?
HALBUKİ İSA ALEYHİSSELÂM KUR’AN-I KERİM’DE HABER VERİLDİĞİNE
GÖRE ŞÖYLE SÖYLEMİŞTİR:
“BEN ALLAH’IN KULUYUM. O BANA KİTAP VERDİ
VE BENİ PEYGAMBER YAPTI.” (MERYEM: 30)
HIRİSTİYANLAR İSE İSA ALEYHİSSELÂM’I İLÂHLAŞTIRDILAR.
BU NE BÜYÜK DALÂLETTİR.
“BEN ALLAH’IN KULUYUM. O BANA KİTAP VERDİ
VE BENİ PEYGAMBER YAPTI.” (MERYEM: 30)
HIRİSTİYANLAR İSE İSA ALEYHİSSELÂM’I İLÂHLAŞTIRDILAR.
BU NE BÜYÜK DALÂLETTİR.
ALLAH-U TEÂLÂ KEHF SÛRE-İ ŞERİF’İNİN 4-5.
ÂYET-İ KERİME’LERİNDE ŞÖYLE BUYURUYOR:
“VE ‘ALLAH ÇOCUK EDİNDİ.’ DİYENLERİ UYARMAK İÇİN.
BU HUSUSTA NE ONLARIN NE DE ATALARININ BİR BİLGİSİ VARDIR.
AĞIZLARINDAN NE BÜYÜK SÖZ ÇIKIYOR! ONLAR YALNIZ VE
YALNIZ YALAN SÖYLERLER.”
HIRİSTİYANLAR, HAZRET-İ ALLAH’A EVLÂT İSNAT EDİYORLAR.
BU NE BÜYÜK AYMAZLIKTIR.
ÂYET-İ KERİME’LERİNDE ŞÖYLE BUYURUYOR:
“VE ‘ALLAH ÇOCUK EDİNDİ.’ DİYENLERİ UYARMAK İÇİN.
BU HUSUSTA NE ONLARIN NE DE ATALARININ BİR BİLGİSİ VARDIR.
AĞIZLARINDAN NE BÜYÜK SÖZ ÇIKIYOR! ONLAR YALNIZ VE
YALNIZ YALAN SÖYLERLER.”
HIRİSTİYANLAR, HAZRET-İ ALLAH’A EVLÂT İSNAT EDİYORLAR.
BU NE BÜYÜK AYMAZLIKTIR.
ALLAH-U TEÂLÂ ÂYET-İ KERİME’SİNDE BUYURUR Kİ:
“MUHAMMED İÇİNİZDEN HERHANGİ BİR ADAMIN BABASI DEĞİL, FAKAT
O ALLAH’IN RESUL’Ü VE PEYGAMBERLERİN SONUNCUSUDUR.” (AHZÂB: 40)
HIRİSTİYANLAR İSE İNCİL’DE HABER VERİLMESİNE RAĞMEN:
“BİZ İSA’DAN ÖTESİNİ TANIMIYORUZ.” DİYORLAR.
BUNLAR KENDİ KİTAPLARINA DAHİ İNANMIYORLAR.
BU NASIL BİR DİN ANLAYIŞIDIR?
“MUHAMMED İÇİNİZDEN HERHANGİ BİR ADAMIN BABASI DEĞİL, FAKAT
O ALLAH’IN RESUL’Ü VE PEYGAMBERLERİN SONUNCUSUDUR.” (AHZÂB: 40)
HIRİSTİYANLAR İSE İNCİL’DE HABER VERİLMESİNE RAĞMEN:
“BİZ İSA’DAN ÖTESİNİ TANIMIYORUZ.” DİYORLAR.
BUNLAR KENDİ KİTAPLARINA DAHİ İNANMIYORLAR.
BU NASIL BİR DİN ANLAYIŞIDIR?
Peygamberlere ve İsa Aleyhisselâm’a iman etmek İslâm dininin
iman esaslarındandır. Biz Allah-u Teâlâ’nın gönderdiği bütün peygamberlere ve
kitaplara inanırız.
“Hepsi Allah’a, meleklerine, Kitaplar’ına ve peygamberlerine
iman ettiler. “O’nun peygamberlerinden hiçbirini diğerinden ayırmayız...”
derler.” (Kur’an, Bakara: 285)
Allah-u Teâlâ bize böyle beyan buyuruyor. Biz İsa
Aleyhisselâm’a ve ona indirilen bozulmamış İncil’e ve Allah’ın gönderdiği diğer
bütün peygamberlere iman ederiz. İslam inancına göre İsa Aleyhisselâm Hazret-i
Allah’ın büyük peygamberlerinden birisidir. Bakire Meryem’den babasız olarak
dünyaya gelmiştir. Adem Aleyhisselâm nasıl ki babasız olarak yaratılmışsa İsa
Aleyhisselâm’ın yaratılması da bu şekildedir. Nitekim bugünkü tıp ilminin
ulaştığı seviye bu durumun kavranmasını daha kolay kılmaktadır. Hazret-i Allah
beşeri sıfatlardan ve çocuk sahibi olmaktan münezzehtir.
Bu hakikatleri anlamak ve kabul etmek istemeyen yahudiler, İsa
Aleyhisselâm hakkında, babasız dünyaya geldiğini bahane ederek “zina
çocuğudur” dediler, iftira ettiler, hıristiyanların bir kısmı “ilâh”
dediler, bir kısmı “ilâhın oğlu”, bir başka fırka da “üçten
biridir” dediler. Oysa hakikat Kur’an-ı kerim’de bildirildiği gibidir:
“Hiç şüphe yok ki, İsa’nın babasız dünyaya gelişi de Allah
nezdinde Âdem’in durumu gibidir. Allah Âdem’i topraktan yarattı, sonra ona “Ol!”
dedi, o da oluverdi.” (Âl-i imrân: 59)
Allah-u Teâlâ’nın Meryem Vâlidemiz hakkındaki beyân-ı ilâhisi
de şudur:
“Irzını korumuş olan İmrân kızı Meryem de bir misaldir. Biz
ona ruhumuzdan üflemiştik. Rabb’inin sözlerini ve Kitaplar’ını tasdik etmişti. O
bize gönülden itaat edenlerdendi.” (Tahrim: 12)
Hıristiyanlar “Allah üçtür: Baba, oğul, ruhul kuds; Üç esas,
üç şahıs olarak tek esastır.” diyerek “Üç ilâh” anlayışına sapmışlardır.
Bunun hangisi Allah’tır? Bu bâtıl bir zihniyet değil mi? Bu doğru mudur?
“Sizin için hayırlı olmak üzere bundan vazgeçin. Şüphesiz ki
Allah ancak bir tek ilâhtır. O, çocuk sahibi olmaktan münezzehtir. Göklerde ve
yerde olanların hepsi O’nundur. Vekil olarak Allah yeter.” (Nisâ: 171)
İslâm dininin hak din olduğunu, Hazret-i Kur’an’ın Allah-u
Teâlâ’nın indirdiği son kitabı olduğunu, Muhammed Aleyhisselâm’ın da Allah-u
Teâlâ tarafından gönderilmiş hak ve son bir peygamber olduğunu biliyorsunuz,
ancak inkâr etmekte inat ediyorsunuz.
“Ey ehl-i kitap! Niçin hakkı bâtıla karıştırıyor ve bile
bile hakkı gizliyorsunuz?” (Âl-i imrân: 71) Allah-u Teâlâ size sesleniyor.
Ey okuyucu! Bile bile hakkı, hakikati gizleme. Hidayete
gözlerini kapama. İnkârda inat etme.
Allah-u Teâlâ Kur’an-ı kerim’inde, Nisâ sûre-i şerif’inde yine
size sesleniyor:
“Allah’a ve peygamberlerine inanın. (Allah) üçtür
demeyin!” (Nisâ: 171)
Allah’ın bir olduğuna, her türlü beşeri sıfattan münezzeh
olduğuna iman edin. Allah-u Teâlâ’ya çocuk isnad etmek çok büyük bir zulümdür,
büyük bir inkârdır:
“‘Rahman çocuk edindi’ dediler. Andolsun ki siz, pek çirkin
bir şey ortaya attınız. Onlar o Rahman olan Allah’a çocuk iddia ettiler diye, bu
sözden dolayı neredeyse gökler parçalanacak, yer yarılacak, dağlar dağılıp
çökecekti. Halbuki Rahman olan Allah’a çocuk isnat etmek aslâ yakışmaz.”
(Meryem: 88-92)
Yaratma ile üretme arasındaki farkı anlayamıyor musunuz?
Doğurma ve doğmanın, her şeyden önce bir yaratmaya bağlı olduğunu düşünemiyor
musunuz? Gözleriniz bu kadar kör mü?
Halbuki Kur’an-ı kerim’de beyan buyurulduğuna göre İsa
Aleyhisselâm şöyle söylemişti:
“Allah benim de Rabb’imdir, sizin de Rabb’inizdir. Artık ona
kulluk edin, bu doğru yoldur.” (Zuhruf: 64)
İsa Aleyhisselâm böyle buyuruyor, hıristiyanlar ise onu Allah
yerine koyuyorlar, ilâh kabul ediyorlar. Bu iftiranız karşısında İsa
Aleyhisselâm size sahip çıkar mı? Allah-u Teâlâ’nın huzuruna hangi yüzle
çıkacaksınız? Mahlûktan Allah olur mu? Ne kadar sapmış olduğunuzu görmüyor
musunuz?
“Halbuki Mesih onlara demişti ki:
Ey İsrâiloğulları, benim de Rabb’im sizin de Rabbiniz olan
Allah’a kulluk edin.
Kim Allah’a ortak koşarsa, muhakkak ki Allah ona cenneti haram
kılar.
Varacağı yer ateştir, zâlimlerin yardımcıları yoktur.”
(Mâide: 72)
İsa Aleyhisselâm size hitap ediyor, Allah’a ortak koşmaya devam
ederseniz, cehennemde ebedi kalacağınızı söylüyor. Hala uyanmayacak mısınız?
Allah-u Teâlâ İsa Aleyhisselâm’ın bir diğer beyanını Kur’an-ı
kerim’de bize şöyle haber veriyor:
“Ben Allah’ın kuluyum. O bana Kitap verdi ve beni peygamber
yaptı.” (Meryem: 30)
Hıristiyanlar ise hâşâ İsa Aleyhisselâm’ı Allah olarak kabul
ediyorlar. İsa Aleyhisselâm; “Ben Allah’ın oğlu değilim, kuluyum. Ben Allah
değilim, O’nun peygamberiyim, elçisiyim.” diyor. Hıristiyanlar bir mahlûku
Allah yaparak kayıyor, bu mübarek peygambere iftira atıyor, yoldan çıkıyorlar.
Hâşâ insandan Allah olur mu? Bu ne kadar büyük bir inkârdır.
İsa Aleyhisselâm’a uluhiyet isnad edenler hakkında Allah-u
Teâlâ Âyet-i kerime’lerinde şöyle buyuruyor:
“‘Allah, Meryemoğlu Mesih’tir.’ diyenler gerçekten kâfir
olmuşlardır.” (Mâide: 72)
“Andolsun ki: ‘Allah üç ilâhtan üçüncüsüdür.’ diyenler kâfir
olmuşlardır.” (Mâide: 73)
“Allah üç ilâhtan üçüncüsüdür.” demek, hem “Üç”
kelimesi, hem de “Üçüncü” kelimesi itibariyle olmak üzere iki yönden
katıksız şirktir. Bir ilâhtan başka ilâh olmadığı halde üç ilâh farzetmek, bir
olan Allah’ın hakkını inkârdır, zulümdür. “Allah üç” demek gibi bir
çelişkidir.
“Oysa bir tek ilâhtan başka ilâh yoktur. Eğer bu dediklerinden
vazgeçmezlerse elbette onlardan inkâr edenlere çok acıklı bir azap
dokunacaktır.” (Mâide: 73)
Bu gibi sözlerden ve teslis inancından vazgeçmeyenlere Allah-u
Teâlâ açıkça küfür damgası vurmuştur. Onlar en şiddetli bir azapla azaba
uğrayacaklardır.
“Meryem oğlu Mesih ancak bir peygamberdir.” (Mâide:
75)
İlâh değildir. Ancak Allah-u Teâlâ’nın delil ve fermanı ile
gönderdiği bir elçi, bir tebliğci, bir peygamberdir. Allah-u Teâlâ hususi olarak
bazı peygamberlere mucizeler verdiği gibi, ona da doğruluğunu göstermek için
apaçık bazı mucizeler vermiştir. Eğer Allah-u Teâlâ İsa Aleyhisselâm vasıtası
ile ölüleri diriltti ise, şüphesiz ki Musa Aleyhisselâm vasıtasıyla âsâya can
verdi ve âsâ sürünen bir yılan oldu. Bu ötekinden daha hayret vericidir. Eğer
İsa Aleyhisselâm babasız yaratıldıysa, şüphesiz Âdem Aleyhisselâm hem anasız hem
babasız yaratılmıştır. Bu daha şaşırtıcıdır. Bunların hepsi Allah katındandır.
Musa Aleyhisselâm ve İsa Aleyhisselâm ancak Allah-u Teâlâ’nın yaratıcı
kudretinin tecelli yerleri ve vasıtalarıdır.
İsa Aleyhisselâm ilk olarak gelmiş bir peygamber de
değildir:
“Ondan önce de nice peygamberler gelip geçmiştir. Annesi de
sıddîka (çok doğru) bir kadındı. Her ikisi de yemek yerlerdi.” (Mâide:
75)
Allah-u Teâlâ İsa Aleyhisselâm ve Meryem Validemiz hakkında
“yemek yerlerdi” buyuruyor. Yani İsa Peygamber yerdi, içerdi, gezerdi,
bir insandı çünkü. Böyle bir kimse Allah olur mu? Allah öyle bir Allah ki ne
evveli var, ne de sonu var.
Allah-u Teâlâ İsa Aleyhisselâm hakkında gerçek dışı beyan ve
inançlarda ısrar eden ehl-i kitabın bu müfrit telâkkilerini reddeder.
Hıristiyanların Allah’ı bırakıp İsa Aleyhisselâm’a tapacak kadar onun hakkında
aşırı tazimde bulunmak suretiyle düştükleri sapmışlıklarını anlatarak şöyle
buyurur:
“Ey Ehl-i kitap! Dininizde taşkınlık etmeyin. Allah hakkında
ancak gerçeği söyleyin.” (Nisâ: 171)
Onu ancak yüksek sıfatlarıyla, güzel isimleri ile nitelendirin.
O’na bir eş ve bir çocuk veya buna benzer zatına yakışmayan şeyleri nisbet
etmeyin.
“Meryem oğlu İsa Mesih, Allah’ın peygamberidir.” (Nisâ:
171)
O sadece Allah-u Teâlâ’nın seçkin peygamberlerinden bir
peygamberdir, sizin iddia ettiğiniz gibi Allah’ın oğlu değildir.
“Meryem’e ulaştırdığı kelimesidir.” (Nisâ: 171)
O’nun taraf-ı izzetinden tecelli eden bir emirdir. “Ol”
emr-i şerifiyle var olmuştur.
“Ve O’ndan bir ruhtur.” (Nisâ: 171)
Kendisinin yaratmasıyla meydana gelen bir ruhtur. O’nun
“Kün” emri ile bir mucize olarak vücuda getirdiği için kendisine bir
şeref olmak üzere “Kelimetullah” denilmiştir. Bu ruhun Allah-u Teâlâ’ya
izafe edilmesi şerefini yükseltmek içindir. Allah-u Teâlâ onunla birçok ölü
kalplere hayat vermiştir.
Şu halde;
“Allah’a ve peygamberlerine inanın. (Allah) üçtür demeyin.
Sizin için hayırlı olmak üzere bundan vazgeçin. Şüphesiz ki Allah ancak bir tek
ilâhtır. O, çocuk sahibi olmaktan münezzehtir. Göklerde ve yerde olanların hepsi
O’nundur. Vekil olarak Allah yeter.” (Nisâ: 171)
İsa Aleyhisselâm kendisine insan olmanın dışında bir sıfat
yakıştırmak isteyenlere kul olduğunu hatırlatmak ihtiyacı duymuş ve:
“Ben ancak Allah’ın kuluyum.” buyurmuştur. (Meryem:
30)
Muhataplarına: “Beni ilâh edinin.” dememiş, bilakis:
“Şüphesiz ki Allah benim de Rabb’im, sizin de
Rabbinizdir. O’na kulluk edin. İşte doğru yol budur.” diye nasihatte
bulunmuştur. (Meryem: 36)
Allah-u Teâlâ Tevhid akidesini temelinden yıkan Üç İlâh
(Teslis) inancının doğuracağı elim akıbeti haber vermektedir. Allah’tan başka
iki ilâh edinenlerle İsa Aleyhisselâm ilâhî huzurda yüz yüze getirilecekler,
Allah’a ve Peygamber’ine iftira edenler hak ettikleri cezayı göreceklerdir.
Allah-u Teâlâ, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-
Efendimize hitap ederek bir Âyet-i kerime’sinde şöyle buyurmaktadır:
“De ki: Rahman’ın çocuğu olsaydı, ona kulluk edenlerin ilki
elbette ben olurdum.
Göklerin ve yerin Rabbi, arşın da Rabbi olan Allah, onların
vasıflandırdıkları noksan sıfatlardan münezzehtir.
Bırak onları! Kendilerine vaad edilen günlerine kavuşuncaya
kadar dalsınlar, oynayıp dursunlar.” (Zuhruf: 81-82-83)
•
Allah-u Teâlâ bir Âyet-i kerime’sinde Zât-ı akdes’ine
kullarından bir parça isnad edenler hakkında şöyle buyurmaktadır:
“Kullarından bir kısmı, O’nun bir cüz’ü kıldılar. İnsan
gerçekten apaçık bir nankördür.” (Zuhruf: 15)
•
Kur’an-ı kerim’de Allah-u Teâlâ’nın çocuğu olmaktan münezzeh
olduğuna dair beyanlar sık sık ifade buyurulmaktadır:
“Allah çocuk edindi dediler. Hâşâ! O yücedir. Göklerde ve
yerde olanların hepsi O’nundur. Hepsi O’na boyun eğmişlerdir.” (Bakara:
116)
Allah-u Teâlâ’nın çocuk edindiğini söylemek, O’nun insanlara
benzediğini söylemek mânâsına gelir. O halde hiçbir şeyin kendisine benzemediği
Zât-ı Ecell-ü A’lâ’nın çocuk edinmesi aslâ düşünülemez. O, başlangıcı ve sonu
bulunmayan yegâne yaratıcıdır.
“Elinizde O’nun çocuk edindiğine dair hiçbir delil yoktur.
Allah hakkında bilmediğiniz bir şey mi söylüyorsunuz?” (Yunus: 68)
Allah-u Teâlâ onların ileri sürdükleri iddiâlardan ne kadar
uzaktır! Çocuğu olduğunu haber vermediğine veya bu mânâya gelebilecek bir beyan
Zât-ı Akdes’inden sâdır olmadığına göre, bu gibi kimseler kuru bir zanna isnat
etmektedirler.
“De ki: Allah’a karşı yalan uyduranlar aslâ iflâh olmazlar.”
(Yunus: 69)
Korktuklarından emin, umduklarına nâil olamayacaklar,
cennete değil cehenneme sevkedileceklerdir.
“Bak! Nasıl da Allah’a yalan yere iftira ediyorlar. Apaçık bir
günah olarak bu yeter!” (Nisâ: 50)
Bundan başka hiçbir günahları olmasa bile, bu iftiraları
onların hepsini gölgede bırakan büyük bir günah olur.
“O hiçbir çocuk edinmemiştir. Mülkünde hiçbir ortağı yoktur.
Her şeyi yaratmış, ona bir düzen vermiş, mukadderatını tayin etmiştir.”
(Furkan: 2)
Her şey bütün mukadderatı ile O’nun kudret eli altındadır. Her
şeyin bir sınırı ve ölçüsü vardır ki, kul onu aslâ aşamaz. O’nun kudretine ise
sınır ve son yoktur. Bunun içindir ki hiçbir şey, yaratılmış olma sınırını aşıp
da O’na ortak olmaya güç yetiremez.
“Yahudiler: ‘Üzeyir Allah’ın oğludur.’ dediler.” (Tevbe:
30)
Bu sapmışlıkları ile hıristiyanların: “Mesih Allah’ın oğludur.”
sözüne bir kapı açmış oldular.
“Hıristiyanlar da: ‘Mesih (İsa) Allah’ın oğludur’ dediler.”
(Tevbe: 30)
Başlangıçta bunu söyleyenler bir kısım hıristiyanlar ise
de, sonradan hemen hepsi böyle söylemeye başladılar, hatta böyle söylemeyenleri
kâfirlikle itham ettiler.
“Bu, daha önce inkâr edenlerin sözlerine benzeterek
geveledikleri sözlerdir.” (Tevbe: 30)
Bunlar ehl-i kitaptan olmakla beraber müşriklere benzerler
ve müşrik sayılırlar.
“Allah onları kahretsin! Nasıl da uyduruyorlar?” (Tevbe:
30)
Bu iftiralarından dolayı Allah-u Teâlâ’nın ilâhî gadabına
maruz kalmışlardır.
Hıristiyanlar o ilk günahtan kurtulmak için aklı ve nefsi bu
teslis inancına feda etmek gerektiğini ve bu fedâkârlığı yapmanın bu imanın
şartı ve kurtuluş sebebi olduğunu iddiâ ederler ki, bütün bunlar Allah inancını
hafife almaktan başka bir şey değildir. Büyük bir saygısızlıktır.
Teslis inancı, hıristiyanlığın kaynağından gelen bir inanç
değildir. Tahriften kaynaklanan bâtıl inancıdır.
İsa Aleyhisselâm’dan sonra ilk yazılan Markos incilidir. Bu
incilde İsa Aleyhisselâm’a “Sen Mesih’sin.” (8/29) denilirken, Luka’da
“Sen Tanrının Mesihisin.” (9/20) geçmekte, Matta’da ise “Tanrının oğlu
Mesih’sin.” (16/16) ibaresi yazmaktadır. Halbuki Matta ve Luka birçok
alıntıyı Markos’tan yapmıştır. Yuhanna ve Pavlusun mektuplarında da teslis
inancı mevcuttur. Hıristiyanlığa bugünkü teslis inancının sokan ve Hazret-i
İsa’ya uluhiyet isnad eden fikirlerin babası Pavlus’tur.
Bugün hıristiyanların ilahi kitap olarak sahip çıktıkları
İncil’in yaklaşık yarısı yahudi dönmesi Pavlus’un mektuplarından
müteşekkildir.
“Yahudi dönmesi Pavlus Romalı bir hahamdı ve Hıristiyan
olmadan önce bir çok Hıristiyana zulmetmişti. Hıristiyan olduktan sonra kiliseye
yazdığı mektuplar İncil’in 27 kitabının hemen hemen yarısını oluşturuyordu.
‘Tanrının oğlu’ ve ‘haç’ Pavlus’un öğretilerinin temelini oluşturuyordu.”
(Us News and World Report, 20 Nisan 1992, sf. 70)
Hıristiyanlıktan dönme eski bir pastörün (papazın) dediği gibi
“Pavlus’un cin fikirli mektupları iftiracılık, dedikoduculuk, kıskançlık,
ispiyonculuk, casusluk öğretir.” Özellikle bu mektuplar birçok tenakuz ve
takiyyecilikle doludur.
“Hıristiyanlığa üçlemeyi sokan Aziz Pavlus, asıl adı Saul
olan Tarsuslu bir yahudidir. Aziz Pavlus, ‘İsa bana inerek üçlemeyi öğretti’
diyerek ortaya çıkmadan önce de Kudüs’te Kabbala öğretimi yapmaktaydı.” (The
Concised Atlas of the Bible, sf. 124)
“Kilise Anadolu’ya yayıldıkça İsa Mesih ‘Tanrının oğlu’
olarak geçmeye başladı ki, bu Pavlus’un mektuplarının başlıca konusuydu.”
(A.g.e, sf 70)
•
Allah-u Teâlâ hıristiyanları uyarmak, gittikleri yolun
yanlışlığını onlara duyurmak için Âyet-i kerime’lerinde şöyle buyurmaktadır:
“De ki: Allah’ı bırakıp da, size ne bir zarar ne de bir
fayda vermeye gücü yetmeyen şeylere mi tapıyorsunuz?” (Mâide: 76)
Hepsi de mahiyetleri itibariyle Allah-u Teâlâ’nın
yaratıklarıdır. Hiçbir fayda ve hiçbir zarar verme imkânına sahip
değildirler.
“Oysa Allah işitendir, bilendir.” (Mâide: 76)
Kullarının kendisine karşı ibadet ve duâlarını işittiği gibi,
kalplerde gizlenen ve saklanan şeyleri de bilir. Dolayısıyla herkese hakettiğini
verecektir.
“De ki: ‘Ey ehl-i kitap! Dininizde haksız yere taşkınlık
yapıp sınırı aşmayın.” (Mâide: 77)
Ey hıristiyanlar! Siz Mesih’in hak olan peygamberliğini geçip
de onu ilâhlık mertebesine çıkarmayınız.
Ey yahudiler! Siz de onun peygamberliğini inkâr ederek değerini
düşürmeye cüret etmeyiniz.
“Daha önce hem kendileri sapmış, hem de birçoklarını saptırarak
doğru yoldan ayrılmış bir topluluğun hevâ ve heveslerine uymayın.” (Mâide:
77)
Burada sapan ve saptıranlardan maksat, yahudi ve
hıristiyanların ileri gelenlerinden sapkınlıkta çığır açan ve o yolda
yürüyenlerdir. Bunlar dinlerinde hakkı hedef edinmemişler, bu sebeple haksız
yere aşırı giderek geçmişlerini körü körüne taklit etmişlerdir.
“Nefislerinin kendileri için öne sürdüğü şey ne kötüdür.”
(Mâide: 80)
Bu inançlarının, bu sapkınlıklarının vahim neticelerini
ahirette elbette göreceklerdir.
•
İslâm dini ilk insan ve ilk peygamber Hazret-i Âdem Aleyhisselâm ile
başlamış, zamanın akışı içerisinde ve her peygamber gelişinde en mükemmele doğru
daima bir gelişme kaydetmiştir. Hazret-i Musâ Aleyhisselâm’a indirilen İslâm,
Hazret-i Nuh Aleyhisselâm’a indirilen İslâm’dan daha geniş ve daha mükemmeldi.
Hazret-i İsâ Aleyhisselâm’a gönderilen İslâm, Hazret-i Musa Aleyhisselâm’a
indirilen İslâm’dan daha şümullü ve daha mükemmeldi. Muhammed Aleyhisselâm
gelince de kemâlini buldu ve son şeklini aldı.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:
“Bugün sizin dininizi kemâle erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve
size din olarak İslâm’ı beğendim.” buyuruyor. (Mâide: 3)
Artık İslâm’dan sonra kıyamete kadar yeni bir din, yeni bir
peygamber gelmeyecektir.
Bir Âyet-i kerime’de ise şöyle buyuruluyor:
“Allah katında din İslâm’dır.” (Âl-i İmran: 19)
Çağlar boyunca insanlığın maddî mânevî bütün ihtiyaçlarına
cevap verebilecek bir özelliğe sahiptir.
İslâm dururken eski dinlere uymak, gündüz gökte yıldız aramak
gibidir.
Tahrif Edilmiş İncil Dahi İsa Aleyhisselâm’ın
Kulluğuna ve Peygamberliğine Dair İfadelerle Doludur:
Kulluğuna ve Peygamberliğine Dair İfadelerle Doludur:
Yuhanna İncili’nde (6/14) “Gerçekten, dünyaya gelecek
peygamber budur.” Luka İncili’nde (7/16) “Aramızda büyük bir peygamber
ortaya çıktı.” Matta İncili’nde (13/57) “Bir peygamber, kendi
memleketinden ve evinden başka yerde itibarsız değildir.” cümlesi ve buna
benzer birçok beyan İsa Aleyhisselâm’ın açıkça resül, elçi ve gönderilmiş bir
peygamber olduğunu gösterir. Diğer taraftan bütün bu ifadeler “Allah’ın
oğlu.” tabirleri (Luka: 9/35, Matta: 3/17, Markos: 1/11, Yuhanna: 1/18) ile
tenakuza düşmektedir. İsa Aleyhisselâm için bir yerde “Peygamber” başka
bir yerde “Allah’ın oğlu” diyorlar. Böyle bir durum ilâhi bir kitapta ve
dinde olmaz. Bu, İncil’in tahrif edildiğini gösterir.
Kur’an-ı kerim İsa Aleyhisselâm’ın durumunu sarih bir şekilde
beyan eder.
“Hani havarilere, ‘Bana ve peygamberime iman edin’ diye
ilham etmiştim. Onlar (da), ‘İman ettik, bizim Allah’a teslim olmuş kimseler
(müslümanlar) olduğumuza sen de şahit ol’ demişlerdi.” (Mâide: 111)
“Mesih de, Allah’a yaklaştırılmış mukarreb melekler de,
Allah’a kul olmaktan aslâ çekinmezler.
Kim O’na kulluktan çekinir ve büyüklük taslarsa, bilsin ki O,
hepsini huzuruna toplayacaktır.” (Nisâ: 172)
“O, sadece kendisine nimet verdiğimiz ve İsrâiloğullarına
numune kıldığımız bir kuldur.” (Zuhruf: 59)
İsa Aleyhisselâm bir beşerdir, insanlara hidayet yolunu
göstermek için Allah tarafından gönderilmiş bir peygamberdir. Peygamberlik
vazifesi ise halkı Allah’ın birliğine ve yalnız O’na kulluk yapmaya dâvet
etmekten ibarettir.
İlahi Kitap Kuran-ı Kerim
ve Bugünkü İncil:
ve Bugünkü İncil:
Kur’an-ı kerim son peygamber Hazret-i Muhammed -sallallahu
aleyhi ve sellem- zamanında Allah tarafından kendisine indirilmiş ve kayda
geçirilmiştir. Daha sonra müslümanlar tarafından çoğaltılarak yayılmıştır. Bugün
yeryüzündeki milyonlarca Kur’an-ı kerim nüshası arasında hiçbir harf farkı dahi
yoktur. Kur’an-ı kerim’e iftira atarak eksikliğini iddia edenler dahi ikinci bir
nüsha gösterememektedirler. Zira böyle bir şey söz konusu bile değildir. Nitekim
Almanlar 2. Dünya Savaşı yıllarında çeşitli yüzyıllarda yazılmış binlerce
nüshayı karşılaştırmışlar ve farklı bir Kur’an bulamamışlardır. İlk yıllardaki
Kur’an ile bugünkü Kur’an nüshalarının aynı olduğunu rapor etmişlerdir.
Oysa bugünkü İncil dört farklı kişinin kaleminden çıkmadır. Ve
daha saklanan birçok İncil nüshalardan bahsedilir. İçinde Hazret-i Allah’a ve
İsa Aleyhisselâm’a ait olmayan beyanlar, kişilerin hikâyeleri, mektupları ilave
edilmiştir. Bu sebeple tenakuzlar, çelişkiler sayılamayacak kadar çoktur.
Protestan papazı (Ordained Methodist Minister) C. Leslie Mitton
Jesus: The Pact Behind the Faith (William B. Eerdmans Publishing Company Grand
Rapids, Michigan, 1974 U.S.A, sh: 10) isimli kitabında şunları rapor ediyor:
“İsa’ya saygıyla itibar edenler arasında bile, Kilisenin
onun Tanrı’nın eşsiz oğlu olduğu iddiasını ciddiye almayan, fakat onu çok
harikulade bir insan olarak değerlendiren pek çok insan vardır. Kitab-ı Mukaddes
bile artık her sözü gerçekten doğru olan bir Tanrısal kitap olarak kabul
görmemektedir, fakat diğer insanlar kadar hataya ve cehalete maruz kalabilen
insanlar tarafından üretilmiş bir yazılar koleksiyonu olarak itibar görmektedir.
‘İsa hakkında neyi bilebiliriz?’ sorusuna cevap olarak basit bir şekilde,
Kilisenin resmi öğretisini veya ayet sözlerini aktarmak artık mümkün değildir.
Çünkü hemen ardından daha fazla sorular yöneltilmektedir. ‘Kilisenin veya
Kitab-ı Mukaddes’in öğrettiği şeylerin güvenilir olduğunu nasıl bilebiliriz’ İsa
hakkındaki İncil kayıtları ne dereceye kadar gerçek addedilebilir, ya da ne
dereceye kadar dindar İncil yazıcılarının hayal gücü tarafından değiştirilmiştir
ve süslenmiştir ve hatta yaratılmıştır?”
Fransız Katolik papazı Roguet’in itiraflarını ise Prof. Dr.
Maurice Bucaille’in kaleminden okuyalım:
“İncil okuyucularının pek çoğu İncil’lerdeki belirli bazı
itirafların manaları hakkında düşündükleri zaman utanırlar, hatta yüzleri de
kızarır. Bu durum onlar çeşitli İncil’lerde aynı olayı anlatan değişik
rivayetleri karşılaştırdıkları zaman da gerçekleşir. Bu gözlem papaz Roguet
tarafından, yazdığı İncil’lere giriş isimli eserde açıklanmıştır. Haftalık bir
Katolik dergisinde uzun yıllar (dini konularda) huzursuz okurlara cevap vermekle
kazandığı geniş tecrübeyle, onların (Kitab-ı Mukaddes’den) okumuş oldukları
şeylerden ne kadar çok endişelendiklerini ölçebilmektedir. Ona müracaat edenler
geniş yelpazede sosyal ve kültürel kesimlerdendir. Papaz Roguet, onların
anlaşılması güç, kavranamaz, hatta çelişkili veya skandallı olarak tanımlanan
metinler hakkında açıklama talebinde olduklarını belirtmektedir. ... Bu tespit
hayli yakın bir tarihe aittir. Papaz Roguet’in kitabı 1973’de yayınlandı. Pek
uzun olmayan bir zamana kadar Hıristiyanların çoğunluğu İncil’lerin sadece
ayinlerde okunduğu veya vaazlarda yorumlandığı kadarını biliyordu. Protestanlar
hariç, İncil’lerin tamamını okumak adet değildi. ...Şunda hiç kuşku yok ki,
İncil’lerin tamamının okunması Hiristiyanları rahatsız edecek gibidir.” (The
Bible, The Kur’an and Science, sh: 61, Paris)
Görüldüğü gibi İncil tahrif edilmiştir. Akıl yürüten bir
hıristiyanın şüphe ve kararsızlığa düşmemesi mümkün değildir. Bu sebeple kimi
hıristiyan teologlar İsa Aleyhisselâm’a indirilmiş bir kitap olmadığını,
İncil’in İsevî taraftarlarca kaleme alındığını söylemek zorunda kalmışlardır.
İslâm inancına göre ise Hazret-i Allah dört büyük kitap göndermiştir. Bunlar
Zebur, Tevrat, İncil ve Kur’an’dır.
Ey hıristiyan! İlahi özelliği tahrif edilmiş bir kitaba iman
mümkün müdür? Böyle bir kitap üzerine bina edilen bir inancın ilâhi olduğunu
kabul etmek mümkün müdür? Ahir zaman peygamberi Muhammed Aleyhisselâm’ı hangi
delile dayanarak inkâr ediyorsunuz. Halbuki o İsa Aleyhisselâm’ı yüceltmiş ve
olması gerektiği gibi bütün inananlara tanıtmıştır.
Son Peygamber Muhammed Aleyhisselâm’ın
İncil’de Haber Verilmesi:
İncil’de Haber Verilmesi:
Allah-u Teâlâ tarafından Hazret-i İsa Aleyhisselâm’a verilen
İncil’in asılları, daha sonraları insan sözü ile karıştırılıp tahrif edilmesine
rağmen şu anda mevcut olan nüshalarda Peygamberimiz Muhammed Mustafa -sallallahu
aleyhi ve sellem- Efendimiz’in geleceğine dair bazı işaretlere
rastlanmaktadır.
“Bununla beraber ben size hakikati söylüyorum; benim gitmem
sizin için hayırlıdır. Çünkü gitmezsem Tecellici size gelmez. Fakat gidersem onu
size gönderirim. Ve o geldiği zaman günah için ve hüküm için dünyayı ilzam
edecektir.” (Yuhanna: 16/7-8)
“Size söyleyecek daha çok şeyim var, fakat şimdi
dayanamazsınız. Ama o Hakikat ruhu gelince, size her hakikate yol gösterecek,
çünkü kendiliğinden söylemeyecektir. Fakat her ne işitirse söyleyecek ve gelecek
şeyleri size bildirecektir.” (Yuhanna: 16/12-13)
“Eğer beni seviyorsanız, emirlerimi tutarsınız ben de babaya
yalvaracağım ve O size başka bir tecellici, hakikat ruhunu, verecektir; ta ki,
daima sizinle beraber olsun.” (Yuhanna: 14/15-16)
“Fakat benim ismimle babanın göndereceği tecellici,
ruhul-kudüs, O size her şeyi öğretecek ve size söylediği herşeyi hatırınıza
getirecektir.” (Yuhanna: 14/26)
“Babadan size göndereceğim tecellici, babadan çıkan hakikat
ruhu, geldiği zaman, benim için o şehâdet edecektir.” (Yuhanna: 15/26)
Bunlar İsa Aleyhisselâm’ın hıristiyanların bugün ellerinde
bulunan İncil’deki bizzat kendi ifadeleridir. İsâ Aleyhisselâm yakınlarına
kendinden çok daha faziletli bir peygamberin geleceğini ve ona iman etmeleri
gerektiğini bildiriyor. Aynı zamanda onun fazilet ve meziyetinin yüksek olduğunu
haber veriyor.
İsâ Aleyhisselâm onun hakkında böyle buyururken, Resulullah
-sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz de onun hakkında şöyle
buyuruyorlar:
“İnsanlar arasında Meryem oğlu İsa’ya dünyada ve ahirette en
yakın olan benim. Bütün peygamberler kardeştir, bir babanın ayrı kadınlardan
doğmuş evlatları gibidir. Dinleri birdir.” (Buhârî, Tecrid-i sarih:
1403)
Yani birbirlerini tasdik eden, birbirlerini doğrulayan,
birbirlerini metheden ve Hazret-i Allah’ın yanındaki yüksek âli derecelerini
belirten bir hitaptır.
İsa’nın, geleceğini haber verdiği Yunanca Paraklit ile, Latince
Paraklitos, Arapça tam olarak Ahmed kelimesinin karşılığıdır. Bundan da maksat,
bizim Peygamberimiz Hazret-i Muhammed Aleyhisselâm’dır.
Paraklit lafzı hıristiyanlarca “Hamdedici” veya
“Kurtarıcı” anlamında kullanılmaktadır ve bu lafız “İnsanları küfürden
kurtaran” Peygamberimize uygun düşmektedir.
Matta İncili’nin ve Luka İncili’nin “Göklerin melekûtunun
yakın olduğu” şeklindeki ifadeleri (Matta: 13/31-32) Hazret-i Muhammed
Aleyhisselâm içindir.
“Göklerin melekûtu, bir adamın alıp tarlasına ektiği bir
hardal tanesine benzer. O tane ki, bütün tohumların gerçi en küçüğüdür; fakat
büyüyünce, sebzelerden daha büyüktür ve ağaç olur; şöyle ki, göğün kuşları gelip
onun dallarında yerleşirler.” (Matta: 13/31-32)
Çünkü son nebi Muhammed Aleyhisselâm’ın getirdiği İslâm,
bidayette zayıftı fakat daha sonra çok kuvvetli hale gelmiştir.
İsa Aleyhisselâm Hazret-i Allah’ın indinde çok âlî bir
peygamberdir. Allah-u Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri onları çok sevdirdiği için
onlar da seviyorlar. Yani bizim Enbiyâ-i İzam Hazerâtına sonsuz bir sevgi ile
bağlılığımız ve onların fazilet ve meziyetini ortaya koymada kuvve-i beşeriyenin
haricinde durumumuz var. Zira o peygamberdir.
“Ey İsrâiloğulları! Doğrusu ben, benden önce gelmiş Tevrat’ı
tasdik edip doğrulayan, benden sonra gelecek ve ismi Ahmed olacak bir peygamberi
müjdeleyen Allah’ın size gönderilmiş bir peygamberiyim.” (Saf: 6)
İşte buradan da anlaşılıyor ki birbirlerine karşı bağlılıkları,
muhabbetleri, kaynaşmaları artmış, kardeşliğin özü husule gelmiştir. Aynı
zamanda Muhammed Aleyhisselâm, İsa Aleyhisselâm’ın bütün sır ve esrarını
Hazret-i Allah’ın izni ve emri ile hiç kimseden çekinmeden açık açık
arzedecektir.
“O beni taziz edecektir. Çünkü benimkinden alacak ve
size bildirecektir.” (Yuhanna: 16/14)
Gerçekten demek istiyor ki:
“Allah-u Teâlâ’nın bana bahşettiği birçok fazilet ve
meziyetler var. Ben size bunları açıklamayacağım. Amma benim size duyurmadığımı,
benim içyüzümü size olduğu gibi arzedecek. Allah-u Teâlâ’nın bana
bahşettiklerini o size ifşa edecek.”
Bu sebepledir ki, ehl-i kitap âlimlerinden bazıları, beklenen
peygamber geliverince hemen iman ettiler.
“Kendilerine kitap verdiklerimiz (Peygamber’i), kendi
oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Kendilerini hüsrana uğratanlara gelince,
onlar iman etmezler.” (En’am: 20)
Hazret-i Muhammed Aleyhisselâm İsa Aleyhisselâm’ın yeryüzüne
tekrar geleceğini haber vermiştir:
“Hayatım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki; çok sürmez
Meryem oğlu İsa âdil bir hakem olarak inecek, haçı kıracak, domuzu öldürecek,
cizye vergisini kaldıracak ve mal o kadar çoğalacak ki, onu kabul eden kimse
bulunmayacaktır.” (Buhâri, Tecrid-i sarih: 1018)
“Vallahi Meryem oğlu İsa âdil bir hakem olarak mutlaka inecek
ve haçı kıracak, domuzu öldürecek, cizye vergisini kaldıracak, genç dişi develer
başıboş bırakılarak onlara rağbet edilmeyecek, bütün düşmanlıklar, küsüşmeler ve
hasetlikler muhakkak surette kalkacak.
(İsa Aleyhisselâm) İnsanları mala dâvet edecek, fakat malı hiç
kimse kabul etmeyecektir.” (Müslim: 155)
•
İsâ Aleyhisselâm İsrâiloğulları peygamberlerinin sonuncusudur.
Kendi zamanına kadar gelen dini hayatı tazelemiş, kendisinden
sonra gelecek olan Ahmed-i Muhtar’ı açıkça ismiyle duyurmuş, fikir ve kanaatleri
Hâtem-ül enbiyâ Muhammed Aleyhisselâm’a meylettirmiştir.
İsâ Aleyhisselâm’ın Tevrat’ı tasdik etmesi, haber verme
itibariyledir. Zira Tevrat’ta hem İsâ Aleyhisselâm’a hem de son peygamber
Muhammed Aleyhisselâm’a dair haberler vardı. Bu sebepledir ki İsâ Aleyhisselâm,
Ahmed Aleyhisselâm’ın gelmesinin yakın olduğunu müjdelemek suretiyle bu
husustaki haberlerin doğru olduğunu ispatlamıştır.
Ahmed; Allah-u Teâlâ’nın en çok methini yapan kişi mânâsına
geldiği gibi, en çok methedilen veya kullar arasında en çok övülen kişi mânâsına
da gelir.
Tevrat’ta İsâ Aleyhisselâm’ın gönderilmesine dair verilen
müjde, onun gelişiyle gerçekleşmiş oldu. Muhammed Aleyhisselâm’ın geleceğine
dair Tevrat’ın verdiği müjdeyi İsâ Aleyhisselâm tasdik ederek onun geleceğini
müjdelemiş ve onun öncüsü olduğunu belirtmişti.
Bu, İsâ Aleyhisselâm’ın peygamberlik vazifelerinden birisi
idi.
Ne gariptir ki; böyle söylediği halde, İsrâiloğulları’nın çoğu
onu dinlemediği gibi, hıristiyanlardan birçoğu da bu hakikati gizlediler, tevil
ve tahrif ettiler.
Yahudiler bir peygamberin geleceğini beklemekteydiler. Bu
peygamberin kendilerinden olmasını istiyorlardı. Hıristiyan rahiplerinin birçoğu
da yeni gelecek peygamberi bekleşmekteydiler.
Kendi kitaplarında müjdelenen peygamber, İsmail Aleyhisselâm’ın
soyundan geliverince; çeşitli hilelerle, ithamlarla, düşmanlıklarla muhalefet
ettiler.
Âyet-i kerime’nin devamında şöyle buyuruluyor:
“Müjdelenen peygamber onlara delillerle mucizelerle gelince
‘Bu apaçık bir sihirdir.’ dediler.” (Saf: 6)
Gerek yahudiler gerek hıristiyanlar Hazret-i Allah’a iman
ederek değil de kendi arzularına uyarak bu peygamberin kendi nesillerinden
gönderilmesini bekliyorlardı.
Vaktaki İsmail Aleyhisselâm’ın neslinden gönderildi. Onun
apaçık bir peygamber olduğunu hakkıyla bildikleri halde yüz çevirdiler ve inkâra
kalktılar.
İşte ırkçılığın insanlara bu kadar zararı ve tahribatı oluyor,
ebedi azaba maruz bırakıyor. Gerek yahudi gerekse hıristiyanlardan ancak iman
edenler kurtulmuştur.
Ey yahudi ve hıristiyanlar!
Siz bugün de Allah’ın huzurunda bulunduğunuzu düşününüz.
Elinizi vicdanınıza koyup bir düşünürseniz o peygamber henüz bize gelmedi
diyemezsiniz. Fetret devrinde kalanlar gibi bir mazeret göstermeye de
kalkışamazsınız.
Allah-u Teâlâ size bütün hakikatleri açıklayan bir peygamber
gönderdi. Siz bunu duydunuz ve bildiniz. Şimdi ne yüzle itiraz ediyorsunuz? Siz
ilâhî hükmü arkaya attınız, nefsinizin arzusunu ilâh edindiniz. Kendi azabınızı
kendi eliniz ve kendi isteğinizle bile bile hazırlamış oldunuz.
Bush, Yusuf İslâm’ı Niçin ABD’ye
Koymak İstemedi?
Koymak İstemedi?
İslâm dininin hak din olduğunu, Hazret-i Kur’an’ın Allah-u
Teâlâ’nın indirdiği son kitabı olduğunu, Muhammed Aleyhisselâm’ın da Allah-u
Teâlâ tarafından gönderilmiş hak ve son bir peygamber olduğunu onlar
biliyorlar.
“Ey ehl-i kitap! Niçin hakkı bâtıla karıştırıyor ve bile
bile hakkı gizliyorsunuz?” (Âl-i imrân: 71)
Fakat hidayete ermediklerinden ötürü küfürlerinde inat
ediyorlar.
“Allah kime nur vermemişse onun nuru yoktur.” (Nûr:
40)
Bunların cezası nedir?
Hiç kimsenin görmediği azabı bunlar görecek. Zira hakikati
göstermemeye çalıştıklarından, dalâleti hak yerine kabul etmek istediklerinden,
ilâhi hükümleri inkâr etmekten azapları şöyledir:
Cehennemin ortasına çekilecekler ve cehennemin ortasında iken
başlarına kaynar su dökülecek. O kaynar suyun düştüğü her yer eriyecek.
“Tutun onu! Cehennemin ortasına sürükleyin! Sonra başının
üzerine kaynar su azabından dökün! Tat bakalım! Hani sen kendince çok üstün, çok
şerefli bir kimse idin. Bu, işte o şüphe edip durduğun şeydir.” (Duhân:
47-50)
Ve onlara denilecek ki; “Hani sen milletin yanında şöhretli
idin? Fakat yaratıcı olan Allah-u Teâlâ’ya karşı nankördün.”
“İnsan bizim kendisini nutfeden (kerih bir sudan)
yarattığımızı görmez mi ki, şimdi o apaçık bir hasım kesilmektedir.” (Yâsin:
77)
O ise bir nutfeden yaratmıştı, nimetlerle donatmıştı. Bu kadar
ihsana karşı seni aldatan ne idi?Hak ettiğin, müstehak olduğun azabı böylece
çek! Ebedî olarak çek...
Bu hitap her önderedir. Her münkir öndere böyle azap edilecek.
Bu azap tattırılacak.
(Y.Şafak, 23 Eylül 2004)
Artistten reis olursa bu kadar
olur.
Yusuf İslâm’ı haçlı zihniyeti ile sırf müslüman olduğu için
Amerika’ya sokmamaları alenen kötü ve art niyetli İslâm düşmanlığıdır.
Ve fakat bu durum onların çok aleyhlerinde olacak. Orada birkaç
kişiyle görüşecekti. Oysa bu mevzuat dünyaya yayıldı.
Yusuf İslâm’ın topu yoktu, tüfeği yoktu, tayyaresi yoktu.
Amerika ondan neden korktu?Çünkü hepsinin fevkinde onda iman vardır.
“Ey iman edenler! Siz kendi nefislerinizi ıslah etmeye
bakın. Siz doğru yolda bulundukça yoldan sapanların size zararı olmaz. Hepinizin
dönüşü Allah’adır. O zaman yaptıklarınızı size haber verecektir.” (Mâide:
105)
Onlar çok iyi biliyorlar ki şu anda ellerinde bulunan kitapları
tahrif edilmiştir.
Çünkü Allah-u Teâlâ bize şöyle buyuruyor ve duyuruyor:
“Onlar kelimelerin yerlerini değiştirirler ve kendilerine
belletilenlerin bir kısmını unuttular.” (Mâide: 13)
İncil’in tahrif edildiğini, tahrip edildiğini hepsini gördüler.
Niçin bu hakikati gizliyorlar? Hakikatleri örtmek istedikleri için.
Oysa Yusuf İslâm da daha önce hıristiyandı, şöhret sahibi idi,
fakat iman şerefiyle müşerref olduğu için her şeyi ayak altına aldı. Hazret-i
Allah’a, Kitabullah’a, Resulullah’a iman etti ve kurtuldu.
“Allah bir kimsenin kalbini müslümanlık için açarsa, o
Rabb’inden verilen bir nur üzerinde değil midir? Kalpleri Allah’ı zikretmeye
kaskatı olan kimselere ise yazıklar olsun! Onlar apaçık dalâlet
içindedirler.” (Zümer: 22)
Bunlar kurtulanlar, onlar tutulanlar.
Bundan da mı ibret almıyorsunuz?
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde şöyle buyuruyor:
“Allah katında din İslâm’dır.” (Âl-i imrân: 19)
İman nurunun yayılmaması için, bunu örtbas yapmak için ondan
korktular.
Size bir temsil getirelim:
Pürsilâh (silahlı) bir hırsız eve girer. Evin çocuğu: “Baba!”
dediği zaman hemen kaçar. Niçin?Hırsız o evin sahibi olmadığı için.
Bunlar da gerçek dinden mahrum oldukları için, ilâhi nurun
yayılmaması için önlem alıyorlar. Ve fakat korktukları başlarına gelecek.
İsrâ sûre-i şerif’inin 58. Âyet-i kerime’si onlara da hitap
eder.
“Hiçbir memleket hariç olmamak üzere, biz onu kıyamet
gününden önce ya helâk ederiz veya onu şiddetli bir azapla cezalandırırız. Bu,
Kitap’ta (Levh-i mahfuz’da) yazılıdır.”
•
Ey Hıristiyanlar!
Sizi Hazret-i Allah’ın bir olduğuna, ondan başka ilah
olmadığına, onun bütün beşerî sıfatlardan münezzeh olduğuna, doğmadığına,
doğurulmadığına; Allah’ın bütün peygamberlerine, Hazret-i Muhammed ve Hazret-i
İsa Aleyhimüsselâm’ın onun kulu ve resulü olduğuna; Zebur, Tevrat, İncil ve
Kur’an’ın Allah’ın peygamberlerine indirdiği hak kitaplar olduğuna iman etmeye
davet ediyoruz.
Hakikat budur, gerçek kurtuluş buradadır.
“Selâm olsun hidayete tâbi olanlara!”
(Tâhâ: 47)
“Selâm olsun O’nun beğenip seçtiği kullarına!”
(Neml:
59)
•••