09 Ekim 2012

HİBE KİTABI...MÜTEFERRİK MESELELER FASLI


MÜTEFERRİK MESELELER FASLI

METİN
Bir kimse cariyesini hibe etse, ama karnındaki çocuğu hibe etmese veya cariyeyi karnındaki
çocuğu iade etmesi şartıyla hibe etse veya hibe etse ve «Cariyeyi bana reddetmen şartıyla hibe
ediyorum» dese, veya cari-yeyi azad edilme şartı ile hibe etse veya onun ümmü'l-veled edilmesi
şar-tıyla hibe etse, veya üçte biri ya da dörtte biri gibi muayyen bir kısmının geri verilmesi şartıyla
bir bina hibe etse veya bir kısmının ivaz olarak geri verilmesi şartıyla birşeyi hibe veya tasadduk
etse, hibe geçerlidir. Fakat birinci durumda istisna, diğer durumlarda da şartlar bâtıldır. Çün-kü
istisna veya şart kılınan şey, hibe edilenin ya bir bölümüdür ya da belirsizdir. Hibe ise şartlarla bâtıl
olmaz. Ancak yukarıda da açıklandığı gibi hibenin karşılığındaki ivazın bilinmesinin şart olduğunu
unutmayınız.
Bir kimse cariyenin hamlini (karnındaki çocuğu) azat etse, sonra da o cariyeyi hibe etse, hibe
geçerlidir. Ama eğer cariyenin hamlini tedbir yapsa yan, «ben öldükten sonra o hürdür» dese,
sonra da cariyeyi hibe etse, bu hibe geçerli değildir. Zira o hami bu kimsenin mülkiyetinde devam
etmekte ve onun mülkünden cariyeyi işgal etmektedir. Fakat bi-rincisi bunun aksinedir. Nitekim
insanın sırf bir şartla borçlusunu borç-tan ibra etmesi geçerli değildir.
Meselâ, bir kimse borçlusuna, «Yarın gelirse veya sen ölürsen ba-na olan borcundan berisin» veya
«Bu hastalığından ölürsen berisin» ve-ya kadın kocasına, «Bu hastalıktan ölürsem mehrimi sana
helâl ettim» dese, bu durumların hepsinde ibra bâtıldır. Zira burada tehlikeye sok-ma ve şarta
bağlama vardır. Ancak olacak bir şarta bağlanırsa geçerli olması için meselâ borçlusuna, «Eğer
senin üzerinde alacağım varsa ben seni o alacağımdan ibra ettim» dese geçerli olur.
Yine bir kimse, «Eğer ben ölürsem benim alacağımdan berisin veya onu sana helâl ettim» dese.
caiz olur. Yapmış olduğu bu ibra vasiyet yerine geçer. Haniye.
Bir şeyi ömür boyu şartıyla hibe etse geçerli olur. O mülk hibe eden kişinin hayatı boyunca
onundur. Hibe edilen kişi öldüğü takdirde de onun vârislerine geçer. Çünkü şartı bâtıldır.
Fakat, «Ben senden önce ölürsem mal senin, sen önce ölürsen be-nimdir» şeklinde yapılan hibe
anlamına gelen rukbâ caiz değildir. Çün-kü rukbâ korkuyla talik ediliyor. Bu rükbâ geçerli olmadığı
gibi verilen :şey ariyet olur. Şümnî. Zira İmam Ahmet ve diğer muhaddislerin, Resûlullah (S.A.V.)
dan rivayet ettikleri: «Her kim ki kendi hayatı kayyla bi-risine bir şeyi hibe ederse, hibe edilen şey
hayatı boyunca verilen kim-senin, sonra da vârislerinindir. Siz rukbâ şeklinde hibe yapmayınız.
Kim, «Ben senden önce ölürsem mal senindir. Eğer sen önce ölürsen benim» diyerek rukbâ akdi
yaparsa, rukbâ yapılan şey yine verilen kimsenin vâ-rislerinin olur.» hadisine binâen rukbâ caiz
değildir.
İZAH
«Karnındaki çocuğa hibe etmese ilh...» Hâmli istisna etmek üç kıs-ma ayrılır. Bir kısmında hâmilde
tasarruf etmek caiz ve onu istisna etmek bâtıldır. Hâmlî hibe etmek, nikâhta mehir, muhâlea'da
bedel yapmak ve kasten öldürülen kimsenin sulhüne suhl bedeli olarak vermek gibi. Bir kısmında
ise tasarrufu caiz değildir. Onu satmak, kiraya veya rehin ola-rak vermek gibi. Çünkü bu akitler
şartlarla bâtıl olduğu gibi hamlin istis-nası ile de bâtıldır. Bir kısmında da hem tasarruf, hem de
istisna caiz olur. Vasiyet gibi. Çünkü hamli vasiyet etmek caizdir. O halde onu istis­na etmek de
caizdir. Yakûbiye.
«Bir kısmının ivaz olarak geri verilmesi ilh...» Yani hibe vesadakadan bilinmeyen bir şeyin ivaz
kılınması yledir.
«Bir bölümüdür ilh...» Metinde yukarıda geçtiği gibi ivazın hibe edi-len şeyin bir bölümü olmaması
şarttır. Bu yapılan şekillerde ise ivaz hi-benin bir bölümü olmaktadır. Onun için bu şart bâtıldır.
«Veya meçhuldür ilh...» Bir bölümü binanın hibe edilme durumuna râci olduğu gibi ikinci olan
bilinmezlik de sadaka ve hibedeki ivaza râcidir. O zaman bu gerekçe birincisinin dışındaki üç şekli
içine almamakta-dır. Öyleyse burada uygun olan Hidâye'nin bu şartların bâtıl olduğuna dair yapmış
olduğu açıklamadır. Şöyle ki, bu şartlar aktin muktezasına aykırıdır. O halde, bu şartlar fasit
olduğundan hibe bunlarla bâtıl olmaz. Ancak burada, «Hibe şartlarla bâtıl olmaz.» sözü illetin
tamamlayıcısı yapılırsa o zaman şerh ve metindeki şartların fasit olmasının illeti ta-mamlanmış olur.
«Unutma ilh...» Musannıf burada bu karine ile Zeylâî'nin, Nihâye'ye uyarak söylediği, «bir kısmının
ivaz olarak verilmesi şartıyla birşeyi hibe veya tasadduk etse» sözünde kapalılık olduğunu def için
işaret etmiştir. Zira eğer Musannıf burada bu sözüyle hibenin ivaz şartıyla yapılmasını istemişse, o


zaman hibe de, şart da caizdir. Ancak o zaman da Musannıfın, «şart bâtıldır» sözü doğru olmaz.
Ama eğer Musannıfın bu sözden, .kastı, hibe edilen şeyden bir bölümünü ivaz yapmak ise, o zaman
Musannıfın «Hibe edilen şeyin bazısını ivaz etmek» sözü tekrar olur. Zira Musannıfın «Hibe edilen
şeyden bir kısmını geri vermek şartıyla yapılan hibe» sözü buna da şâmil gelir.
Zeylâî'nin, Nihâye'ye uyarak, «Bu sözde kapalılık vardır» sözünün definin özeti şudur: Musannıf bu
sözü ile hibenin ivaz şartıyla yapılma-sını kasdetmiştir. Ancak burada şartın bâtıl olması da ivazın
meçhul olma-sındandır. İşte Bahır'dayle ifade edilmiştir. Sonra ben Sadrı Şerîa'nın da bunu açık
olarak zikrettiğini gördüm.
Sadrı Şerîa şöyle demiştir: «Fakihlerin bu sözden maksatları, eğer ivaz meçhul olursa, fakat bilinen
bir ivaz şart kılınırsa. o zaman şart geçerli olur.»
«Sırf bu şartla ilh... »
PRATİK MESELELER:
Bir kadın kocasının üzerinde olan mehrini kocasına, kendisinden son-ra her evleneceği kadını
boşama yetkisini kendisine vermesi şartıyla hibe etse, koca bunu kabul etmese, bazı âlimlere göre
kocanın borçlu olduğu mehirden bu sözle ibra olunmaz. Ancak tercih edilen görüşe göre borçlu
kabul etmese bile alacaklı alacağını hibe etse geçerli olur.
Koca, hanımının bu isteğine uyarak, daha sonra evleneceği herhangi bir kadını boşama yetkisini
ona vermiş olsa, mehirden ibra geçerli olur. Eğer mehirden ibrayı kabul edip de hanımına boşama
yetkisi vermese bazı âlimlere göre bu ibra yine geçerlidir. Tercih edilen görüşe göre eğer
ev-leneceği kadının koşama yetkisini ona vermese kadının mehri yine avdet eder.
Yine bunun gibi, kadın kocasına, «Beni bundan sonra, dövmezsen veya sert muamele yapmazsan
veya şu şeyi bana hibe edersen ben seni kalan mehrimden ibra ettim.» dese, hüküm yine
yukarıdaki mesele gi-bidir. Her ne kadar bu şartlar hibenin şartlarından değilse de yine ka-dının
mehri avdet etmez.
Bir kimse karısına, «Mehrini bana hibe edene kadar babanın evine gidemezsin.» dese ve kadın
mehrini hibe etse, bu hibe bâtıldır. Çünkü burada kadın mükreh gibidir. Şemsü'l-İslâm da koca
karısını mehrini hi-be etmesi için dövmekle korkutsa, eğer erkek dövmeye kadir bir kimse ise o
korkutmanın da ikrah olduğunu zikretmiştir. Bahır'da böyle bir korkutma ile karısı mehrini hibe etse
mehir düşer denmiştir.
Hibeyi şarta bağlama kabul edilemez. Nitekim, bir kadın kocasına, «Eğer şunu yaparsan mehrimden
berisin» dese, bu geçerli olmaz.
Bir kimse borçlusuna, «Ölene kadar senden malımı alamazsam sa-na helâl olsun» dese bu şart
bâtıldır. Çünkü şarta bağlamadır. Zimmet-ten berâet de şarta bağlama sayılır. Bezzâziyye.
«Tehlikeye sokma ilh...» Çünkü, «Yarın veya ölürsen» sözleri ala-caklının yarından önce veya
borçludan önce ölmesi ihtimalini taşır. Çün-kü, «sen ölürsen» sözünün anlamı ise, «yarın gelirse
borç senin üzerin-dedir» demektir. Bu her iki durumda da yarından veya borçludan önce alacaklının
ölmesi ihtimali de vardır. Bu sebeble iki durumda da muhatara vardır. Şeyhimiz böyle saymıştır.
Ben diyorum ki: Açık olan, ancak maksat, «Sen eğer şu hastalığın-dan ölürsen» sözü muhataradır.
Yani ölmesinde yararı olan kimse onun ölümünü ister. Yarın gelirse sözü de taliktir. İbranın da ne
talike ne de muhataraya ihtimali vardır. Olan şarttan murad da ibra hâlinde mev-cut olan şarttır.
Fakat, «Eğer ben ölürsem, borçtan berisin» sözü, şarta bağlama da-hi olmuş olsa geçerlidir. Çünkü
bu söz vasiyettir. Vasiyet de şarta bağ-lama sayılır.
Bu meselenin açıklaması Müteferrikâtü'l-Büyû bahsinin, «şart bâtıl-dır.» sözünde geçmiştir.
«Ömür boyu ilh...» Hâmiş'te, «Ömür boyunun anlamı şudur: Evimi bi-risine kendisinin yaşadığı
sürece vermesidir, öldüğünde onun varislerine verilmesidir» denilmiştir.
«Rukbâ caiz değildir ilh...» Rukbâ birisinin diğerine, «Eğer ben sen- den önce ölürsem falan şey
senindir» demesidir. Bunun caiz olmadığını da Ahmed b. Hanbel, Ebû Davud ve Nesâî'nin merfû
olarak rivayet ettik-leri hadis ifade etmektedir. Rukbâ babında Hâkîm-i Şehîd'in, Kâfî adlı ese-rinin
hamişinde de böyledir.
Bir kimse ölüme götüren baygınlık halinde, «Bu binam vakıftır» de-miş olsa, o vakıf olmaz, yine
miras olur. Yine ölüm hastalığında, «Bu evim benden sonra ölenin üzerine vakıftır» demiş olsa veya
rukbâ yoluy-la, «Evim vakıftır» dese bu sözler hiçbir şey ifade etmez.


Birisi, iki kişiye, «Şu kölem sizden en çok yaşayanındır» dese veya «Şu kölem sizden en çok
yaşayana vakıftır» dese bâtıldır. Çünkü bu rukbâdır.
Birisi diğerine, «Evim senin için hapistir» dese, yine bâtıldır.
Naklettiğimiz bu görüşler Ebû Hanîfe ile İmam Muhammed'in görüş-leridir. İmam Ebû Yusuf ise,
«Birisi diğerine, «Bu evim senin için hapis-tir» dese o adam onu kabzettiği an onun olur
görüşündeyim. «Hapis» sö-zü de bâtıldır. Yine bunun gibi rukbâ yoluyla, «Bu bina senindir» demesi
de bâtıldır» demiştir.
Yine Ebû Yusuf, «Adamın birisine, «Benim şu evim benim ömrüm bo-yunca senindir, onda otur»
dese bu hibe olur. Bu söz, «bu yemeğim sana-dır, ye» «şu elbisem sanadır, giy» sözleri
mesabesindedir. Eğer birisi di-ğerine, «Bu köleyi onun ve senin hayatınız boyunca sana hibe ettim»
de-se bu caiz olan bir hibedir. Fakat, «senin hayatın boyunca» sözü bâtıldır. Adam birisine, «Şu
binam hayatın boyunca sana umrâ ettim» dese yine hibe olur. Adam birisine, «Sana şunu hayatın
boyunca verdim. Ölürsen benimdir. Ben ölürsem de vârislerimindir» dese veya «Bu bana hibedir,
senden sonra da senden sonra ölenindir» veya bu evde seni hayatın boyunca oturttum. Senden
sonra da senden sonra ölenedir» dese, ariyet olur.
«Eğer, «Bu ev senindir, senden sonra da, senden sonra ölenedir» derse o ev hibe olur. «Senden
sonra» sözü de lâğvdır.» demiştir.
METİN
Karısına hediye olarak bir eşya gönderse, karısı da karşılığında ona bir hediye gönderse, kadın
ister açık olarak hediyenin hibenin ivazı olduğunu söylesin ister söylemesin, zifaftan sonra
ayrılsalar, koca ona gönderdiğini hibe olarak değil, ariyet olarak gönderdiğini iddia ve yemin etse
ve geri almak istese, kadın da göndermiş olduğunu geri almak is-tese, her ikisi de verdiklerinden
dönebilirler. Çünkü burada ne hibe ne de ivaz vardır.
Karı-kocadan birisi diğerinin gönderdiğini helak etmiş olsa. onu taz-min eder. Çünkü âriyeyi helak
eden kimse onu tazmin eder. Haniye.
Borçlunun alacağını hibe veya ibra etmiş olsa borçlusu kabul et-mese dahi o hibe veya ibra tamam
olur. Fakat eğer bu hibe veya ibra sarf veya selem aktinin feshini gerektirmiyorsa böyledir. Şu
kadar var ki, bunu mecliste ve meclisin dışında geri almak isterse, alabilir. Çünkü bunda düşürme
anlamı vardır.
Bazı âlimlere göre bu geri alma ancak mecliste olur. İnâye'de de böyledir. Şu kadarı var ki,
Seyrefî'de şöyle denilir: «Borçlu kabul etme-se ve ayrılıncaya kadar reddetmese birkaç gün sonra
reddetmek istese sahih kavle göre reddolmaz.»
Şu kadarı var ki Müctebâ'da «Sağlam olan görüşe göre hibe tem-liktir. İbra ise düşmektir. Hibe
kabule muhtaçtır, fakat düşürmek değil» denmiştir.
Üzerinde borç olmayan bir kimseye deyni temlik etmek bâtıldır. An-cak şu üç şeyde bâtıl değildir.
Havale, vasiyet ve temlik eden kimse deyni kabzetmesine borçludan başkasını musallat etmiş olsa
geçerli olur. İşte bu meseledendir ki, kadın oğluna babasının üzerinde olanı hibe etse, mutemed
olan o oğlanın babasının üzerindekini almaya mu-sallat edilmesinin sıhhatidir.
Metinde zikredilen bu asla göre şu meseleler çözüm bulur: Birisinin diğerine borcunu, adamın
kendisine borçlanması şartıyla ödese, bu vaiz değildir. Borcu ödeyen kimse, borçlunun satım akdi
için vekili olmuş olsa bile hüküm böyledir. Fusûleyn.
Şu mesele deynin temlikinden değildir: Mal sahibi (alacaklı), «Fa-lan borçlu falan kimseye
ödeyecektir ve benim ismim borç defterinde ariyet olarak yazılıdır.» dese, bu ikrar geçerlidir. Çünkü
bu ikrar temlik değil, ibradır. Hakkında ikrar olunan şahıs da o malı kabzedebilir. Bezzâziyye. Bu
konunun tamamı Eşbâh'ta deyn hükümleri bahsindedir.
Alacaklı, «Benim falan üzerinde olan param falan kimseye verile-cektir.» dese, yine geçerli olur.
Bezzâziyye ve diğerleri.
Ben derim ki: Bu son meselelerin sıhhati kapalıdır. Zira alacağı ken-di nefsine izafe ettiğinden
temlik olur. Borcu üzerinde olmayan kimseye temlik etmek de bâtıldır. Konu üzerinde düşününüz.
Eşbâh adlı eserde İmamın tasarrufu bahsinde Bezzâziyye'nin Sulh bahsine nisbetle şöyle
denilmektedir: «İki kişi, birisinin adına divan»a yazılması şartıyla anlaşsalar, atiyye divanda adı
yazılı olana ait olur.»
Sadaka da hibe gibidir. Çünkü ikisi de teberrudur. O halde kabzedilmeyen sadaka geçerli değildir.


Taksimi kabil olan bir ortak mal (muşa)da bir kısmını sadaka olarak vermek yine geçerli değildir.
Sadakada rücû
da yoktur. Bu sadaka zengine yapılsa da hüküm değişmez. Çünkü sa-dakada kastolunan ivaz değil,
sevâbtır.
Taraflar ihtilâf etseler, veren kimse, hibe olduğunu söylese alan ise sadakadır dese makbul olan
söz, hibe edenindir. Haniye.
İZAH
«Ne de ivaz ilh...» Çünkü kadın onu kocasına hibenin karşılığı ola-rak vermiştir. Kocanın ariyet
olduğunu iddia ederek dönmesi ile artık ivaza gerek kalmaz. O halde, kadın da vermiş olduğundan
dönebilir.
«Kabul etse dahi ilh...» Çünkü borcu hibe veya ibra etmekte düşür-mek anlamı vardır. O yüzden
kabul etmese de tamamlanır. H.
«Sarf veya selem akti ilh...» Çünkü sarf ve selem aktinde akit ka-bul etmeye bağlı bulunmaz. Çünkü
kabul onların her ikisinde de feshi ge-rektirir. Ama hibe de kabul ettim dese, hibe aktinde fesih
olmaz. Minâh.
«Şu kadarı var ki, alabilir ilh...» Yani bu akit her ne kadar kabulsüz tamamlanırsa da -ki onda
düşürme anlamı vardır- şu kadarı var ki, onda temlik anlamı olduğundan geri de alabilir. H.
Eşbâh'ta şöyle denilmiştir: «İbra reddi kabul eder. Ancak, birkaç mesele bunun dışındadır.
Bunlardan birincisi, havale kabul eden kişi, ona yapılan havaleyi ibra etmiş olsa, sonra da reddetse,
bunun reddi kabul edilmez. İkincisi, borçlu alacaklıya, «Sen beni ibra ettin» dese, alacaklı da tora
etmiş olsa, dönemez. Üçüncüsü, alacaklı kefili ibra et-miş olsa, bu ibrasından dönemez. Bazı
âlimlere göre de alacaklı kefili ibra etse de bu reddi kabul eder. Dördüncüsü, adam ibrayı kabul
etmiş olsa, sonra da reddetse reddi makbul değildir.»
«Düşürme ilh...» Bu söz genelleşmenin illetidir. Yani meclisin dışın-da da red geçerlidir. Çünkü
ibrada düşürme anlamı vardır. Zira sarf tem-likin reddi ancak mecliste olabilir. Bu görüş
Musannıfın, «geri almak isterse, alabilir» sözünün illeti değildir. Çünkü onun illeti temlik mana
olan bir şeydir. Burada da sadece temik anlamı yoktur, düşürme anlamı ihtimali vardır. Uyanık ol. H.
«Şu kadarı var ki, Mücteba da ilh...» Bu söz fakihlerin hibe ve ibra-nın bir yönüyle düşürme, bir
yönüyle temlik olduğu sözlerinden neşet eden temlikle düşürmenin birbirine benzemesini
düşündüren sözlerini defetmektedir. Bilindiği gibi bu defetme, meşhur olan görüşün muhalifi-dir.
«Temliktir ilh...» O halde hibe temlik olursa, kabule muhtaçtır. Hâmiş'te, «Herhangi bir kimse
hibenin temlîk olduğuna hükmetmişse o kim-se cevaba yani kabul etmeye muhtaçtır» denilmiştir.
Minâh.
«Düşürmek ilh...» Her kim ki hibe düşürmektir dese, kabule muhtaç değildir. Minâh. Hâmiş'te de
yledir.
«Kabzetmesine ilh...» Yani alacaklıdan başkasına deynin kabzını temlik etse, o da kabzetse, geçerli
olur. Câmiü'l-Fusûleyn'de, «Üzerinde borç olmayan kimseye borcu hibe etmek caiz değildir. Ancak
hibe eder ve kabzına izin verirse caiz olur. Sikke caiz değildir. Ancak borç üzerin-de olmayan
kimseyi deynin kabzına yetkili kılarsa, o zaman bu mesele, sanki o kabzettiği zaman ona hibe
edilmiş gibi olur. Bu da ancak kabzla geçerli olur.» denilmiştir. Uyanık ol. Remli.
Sâyıhânî de şöyle demiştir: «Üzerinde deyn olmayan kimseyi deynin kabzı için yetkili kıldığı zaman
o, kabzda yetki verenin vekili olur. Son­ra da kendi nefsi için kabzda asil olur.»
Bu ifade borcu kabz için yetki verilen borç üzerinde olmayan kimse­nin kabzdan önce azlinin
geçerli oluşunu gerektirir. Alacağını üzerinde borç olmayan kimseye hibe ve kabzı için yetkili kılsa
ve izin verse, o kimse de dirhemlerden olan alacak yerine dinarlar olsa, geçerli olur. Çünkü o hak
hibe edilen kişinin olur. Bu sebeble değiştirme hakkına da mâliktir. Bu alacağının kabzı için birisini
yetkili kılsa ve bu yetki verme-de de onun zekât olduğuna niyet etse, caiz olur ve o zekâtın yerine
geçer. Eşbâh'da olduğu gibi.
«Babasının üzerinde olsa ilh...» Yani kadın kocasının üzerinde olan alacak mehrini oğluna hibe etse
ve oğluna da kabzetmesi için emretse, geçerli olur. Bezzâziyye. Medenî.
«Yetkili kılınmasının ilh...» Yani kadın oğluna, kocasının üzerinde olan mehrî hibe etse ve
kabzetmek üzere yetkili kılsa. Nitekim bu açık-lamaya Musannifin meselenin başındaki, «Bu
meseledendir» demesi de işaret eder.


Hâniye'de, «Kadın kocasından olan oğluna, kocasının üzerindeki meh-rini hibe etse, geçerli olan
görüşe göre, bu hibe geçerli değildir. Ancak kadın bu oğlunu kabetmeye yetkili kılsa, bu hibe caiz
olur ve çocuk ba-basından kabzettiği zaman onun mülkü olur.» denilmiştir.
Sarihin, «yetkili kılar» sözünden maksat, Sâyıhânî ve diğerlerinin an-ladığı gibi hükmen yetkili kılma
değil, açık olarak yetkili kılmaktır. Şu kadarı var ki, eğer bu çocuk aklı ermeyecek bir çocuksa, o
zaman onu kabzetmek babasına ait olur. Burada acaba, çocuğa hibe edilen mehir miktarını kendi
malından ayırıp çocuğu için kabzetmek şart mıdır? Veya üzerinde borç olan adamın borç hibe
edildiği zaman yalnız kabulü yeter-li midir? Bu araştırılmalıdır.
«Satım akdi ile vekili de olmuş olsa ilh...» O halde eğer, müşteri-nin borcu karşılığında müvekkile
müşterini üzerinde' olan alacak para vekilin mülkü olması şartıyla verilmiş olsa, bu caiz değildir.
«Deynin temlikinden değildir ilh...» Yani şu gelecek mesele, üzerin-de borç olmayan kimseye deyn
temlik etmek meselesinden değildir.
«Düşününüz ilh...» Bu itiraza şöyle cevap vermek mümkündür. Mak-sat, dış görünüş bakımından
benim falan üzerindeki alacağım aslında benim değil, falanındır demektir. O halde artık bu
meselede kapalılık kal-maz. H.
Ben diyorum ki: Bu meselenin hilaf üzerine mebni olması mümkündür. Zira Kınye'de, Aliyyi Sadi'ye
isnaden şöyle denilmiştir: «Baba küçük oğluna kendi malından bir şeyi ikrar eder ve o ikrarında da
onu kendi nefsine izafe ederse, o zaman temlik etmiş olur. Eğer kendi nefsine iza-fe etmeyerek
mutlak şekilde söylerse, meselâ, «Evimin altında biri veya şu evin altında biri oğlumundur.» derse,
ikrar olur.»
Kınye adlı eserde daha sonra Necmü'l-Eimme Buhâriye'ye dayana-rak da, «Her iki halde de temlik
değil, ikrardır» denilmiştir.
Minâh'ın ikrar bahsinde de şöyle denilir: «Bu ifadeden anlaşıldığına göre, meselede hilaf vardır. Şu
kadarı var ki, zikredilen asıl ancak meş-hur olandır. Bu asil üzerine de Haniye ve diğer kitaplarda
fer'î meseleler vardır.»
Buna şöyle cevap verilir: Adamın, «Benim alacağım olan deyn» sö-zündeki izafe mülkiyet izafesi
değil, nisbet izafesidir. Nitekim sarih de ikrar bahsinde, «Benim evimde olan herşey falanındır» gibi
sözlerin ik-rar olduğu şeklinde cevap vermiştir. Fakihler de şöyle demiştir: «Benim olduğu kabul
edilen veya bana nisbet edilen herşey» sözleri ikrar ifade sözlerdendir.» Allah daha iyisini bilir.
Bu mesele hastanın ikrarı bahsinin hemen öncesinde geçmiştir. Biz orada bu itirazlara buradan
daha güzel şekilde cevap verdik.
«Kabzedilmeyen sadaka geçerli değildir ilh...» Yukarıda taksimi ka-bul olan birşeyin sadaka olarak
iki fakire verilmesi Musannıfın, «On dir-hemi iki fakire vermek» sözünde geçmişti.
Ben derim ki: Burada muşa (ortak mal) dan maksat, muşa olan bir şeyin bir bölümünü yalnız bir
kimseye vermektir. O halde müşâdan mak-sat, taksime ihtimali olan bir muşadır. İki fakire verilen
sadakada bunun aksine şüyu yoktur. Yukarıda geçtiği gibi. Bahır.
«Zengine de yapılsa ilh...» Hidâye'de yalnız bu tercih edilmiştir. Zi-ra zengine yapılan sadakadan da
aile fertlerinin çok olması hasebiyle, sevap kasdedilebilir. Bahır.
Bu görüş, Rücû babından hemen önce, «Zengine yapılan sadaka, hibedir» sözüne zıttır. Umulur ki,
bunların ikisi ayrı iki sözdür.
METİN
PRATİK MESELELER:
Bir kimse Devlet başkanına bir dilekçe yazarak belli bir toprağın temlikini istese, sultan da bu
konuda tapu senedi (berat) düzenlenme-sini emretse, katibi de «Onu sana mülk kıldım» diye yazsa,
bu akit mec-lisinde kabule muhtaç mıdır. Kıyasa göre, evet, şu kadarı var ki, adamın meclisine
ulaşması güç olduğundan onun dilekçe aracılığı ile istekte bu-lunması, onun orada hazır olmasının
yerine geçer.
Kadın kocasına, kocasının isteği üzerine kocasının rahat geçimini temin için bir mal verse, kocası
da o malı bazı borçlarına verse, bakılır: Eğer kadın onu kocasına hibe veya karz etmişse kadın artık
kocanın alacaklısından onu geri alamaz. Fakat kadın mülkiyet kendisinin olmak üzere kocasının
çalıştırması için vermişse, kocası değil, kadın o malı geri alabilir.
Bir kimse çalıştırması için çocuğuna bir mal verse, çocuk da onu çalıştırsa ve o mal çoğalmış olsa,


baba ölse, bakılır: Baba ona hibe ola-rak vermişse hepsi onundur. Yok eğer hibe etmemişse o mal
mirasa gi-rer. Bu konunun tamamı Cevâhirü'l-Fetâvâdadır.
Birisine bir kap içinde bir hediye gönderilse, eğer o hediye başka bir kaba aktarmakla lezzeti
gidecek cinsten ise, o kapta yemesi mubahtır. Eğer o cinsten değilse, bakılır: Eğer hediye eden ile
edilen arasında kar-şılıklı yemek yedirme varsa, yine mubahtır. Eğer ikisinin arasında yle, bir
olay yoksa o kaptan yemesi mubah değildir.
Birisi bir topluluğu yemeğe çağırsa, onlara ayrı ayrı sofralar kursa, bir sofrada oturan diğer
sofradan yemek alamaz. Sofrada oturan o yemekten isteyen, bir fakire, hizmetçiye, yabancı bir
kediye, ev sahibinin de olsa köpeğe veremez. Ancak yanık ekmeği verebilir. Çünkü âdeten on-da
izin vardır.
Eşbâh'ta, «Sılatta, yani zekât, kefaret ve nafaka benzeri şeylerde zorlama yoktur. Ancak sılâttan
dört şey müstesnadır: 1) Şüf'â, 2) Karının nafakası, 3) Vasiyet olunan şeyin ayn'ını vermek, 4)
Vakıftır. Sayılan bu dört şeyde vermediği takdirde zorlanır» denilmiştir.
Hakikaten ben Vehbâniye'nin beyitlerini Şurunbulâliye'nin Vehbâniye şerhindeki üslûba uygun
olarak yazdım ve şöyle dedim: Alacağını borç-lusuna hibe eden kimse mutlaka bu hibesinden rücû
edemez. Borcununun yarısından ibra etmek de geçerlidir. Yazıya uygun görüş de budur. Ka-dın
kocasına mehrini kendi yerine hac yapması için verirse veya zulmü terketmesi için mehrini ona
hibe ederse, her iki durumda da sözünü yerine getirmedikçe hüsrana uğrar ve mehirden de
kurtulamaz. Bir er-kek karısını boşama yetkisini mehrinden kendinin zimmetini ibra etmesi ve diğer
bir kadınla evlenmesine şarta bağlarsa yani, «Senin üzerine evlendiğim ve sen beni mehrinden ibra
ettiğin zaman boşsun» dese, ka-dın da ben, seni mehrimden ibra ettim dese, erkek, kadının bu
ibrasını reddetse, ikinci bir kadınla evlenmeye imkân bulur, boşamayı şarta bağ-lanan karısının
talâkı da vaki olmaz. Birisi sattığı malın bedelini kabzettikten sonra, müşteriyi malın semeninin
zimmetinden ibra etse, bu ibra geçerlidir. Müşteri satıcıya evvelce verdiği semene döner. Yani borç
gibi olur ki onu geri alır. Bu, alacaklı borçluyu ondan hakkını tamamen al-dıktan sonra ibra etse
yani, «Seni alacağımdan ibra ettim.» dese, bor-cunun dönüp ona verdiği parayı alması gibidir ve
daha acıktır. Bir kimse arsayı değil, üzerindeki binayı hibe etse, hibesi geçerli olur. Bana göre
bunda üzerinde durulacak bir nokta vardır. Düşününüz.»
Ben derim ki: Bu konuda duraksamanın açıklaması şudur: Fakihler Rehin kitabında, «Bir kimse, bir
arsayı değil binayı rehin etmiş olsa ve ya bunun aksine binayı değil, altındaki arsayı rehin etmiş
olsa, bu rehin geçerli olmaz. Çünkü bu ortak mal gibi olur. Şayi bir şey de rehin or-tak verilemez.»
demişlerdir.
Ben, Hâherzâde'den İmâdiye'de nakledilen, «Borcu hibe eden kimse rücû ederek onu geri alamaz.»
sözüne yukarıdaki beyitte, «daha acıktır» sözü ile işaret ettim. Bazı meşâyih de bunu tercih etmiştir.
Bir kimse, daha sonra evleneceği kadını boşama yetkisini ilk karısına vermiş olsa bile, ikinci
kadınla evlenebilir. İlk hanıma verilen boşama yetkisi, bir borçtan veya mehirden ibra karşılığında
olmuşsa, ikinci evlilikle bu ibra bâtıl olur. Koca bu evlilikle yemininden dönmüş sayılmaz.
İZAH
«Devlet başkanı emretse ilh...» Devlet başkanından dilekçe vererek bir toprağın temlikini istemek
ve buna karşılık Devlet başkanının iste-nilen yeri tapu senedi (berat) düzenleyerek temlik etmesi,
ancak sahipsiz yerde veya sultanın özel mülkünde mümkündür. Ama eğer sultan bu iki yerin
dışında buna bir yer temlik ederse, Devlet başkanı dilediği za-man o kimseyi o mülkten çıkarır.
Nitekim bu husus öşür ve haraç bah-sinde geçmiştir.
«Karz olarak vermişse ilh...» Bu bahis; koca, karısının malında ta-sarruf etse ve bu tasarrufun
karısının izni ile olduğunu iddia etse, konu-sunda gelecektir.
«Eğer hibe etmemişse o mal mirastır ilh...» Yani, babası ona malı verdiği zaman kendisi adına
çalıştırması için vermiştir ki, bu miras olur.
PRATİK MESELELER :
Birisi diğerine bir miktar dirhem vererek, «Bunları infak (istihlâk) et» dese o da bunu yapsa karz
olur.
Birisi diğerine bir elbise vererek, «Bunu giyin» dese, o da giyse hibe olur.
Dirhemle elbise arasındaki fark nedir ki, her ikisinde de temlik ol-duğu halde birisinde hibe,
diğerinde karz olmaktadır. İkisi arasındaki fark şudur: Temlik bazan bir karşılıkla yapılır. Bir şeyin
karşılığında bir şeyi temlik etmek ise bir menfaati temlik etmekten daha aşağıdır. İşte bu karşılıklı


temlik dirhemlerde mümkündür. Zira dirhemleri karzetmek ca­izdir. Fakat elbisenin temliki bunun
aksinedir. Zira elbise verilerek, «Bu-nu giyin» denildiği zaman, bundan örfen yalnız, hibe temliki
anlaşılır. Velcâlîciye.
Yine Velvâlîciye'de şöyle denilir: «Ortaklardan birisine mal mevcut iken «Kârdan olan hissemi sana
hibe ettim» dese, bu hibe geçerli olmaz. Çünkü bu, taksimi kabil olan birşeyi müşâen (ortak olarak)
hibe etmek olur ki, bu geçerli değildir. Fakat ortağın malı istihlâk etmesi halinde, «Kârdan olan
hissemi sana hibe ettim» dese, bu hibesi geçerlidir
Bir kimse ziynet eşyası olarak karısına verse, karısı da onları kulla-nırken ölse, öldükten sonra
kadının kocası ile vârisleri arasında ihtilâf çıksa, vârisler hibe olduğunu iddia ederken koca da
ariyet olarak ver-diğini iddia etse, makbul olan söz yeminle birlikte kocanın sözüdür. Zira koca
hibeyi reddetmektedir. Bu mesele daha iyi anlaşılması için hibe ki-tabının başında
Hizânetü'l-Fetâvâ'dan naklen yazdıklarımıza bakınız.
Remlî şöyle der: «İşte bu halkın (avamın) çoğunun, «Kadının cinsî yönlerinden yararlanmak kadına
verilen eşyanın temlikini gerektirir.» iddiasını açık olarak reddetmektedir. Şüphe yok ki avamın bu
iddiasının bozuk olduğunda şüphe yoktur.»
Bidâye'den yapılan bu naklin açık anlamı kadının giydiği elbisele-ri de kapsamına alır. Ancak bu
kapsama, kadının kocası üzerindeki farz olan elbisesinden fazlası girer. İşte bu görüşe hibe
kitabının baş tara-fında Musannıfın, «Çocuğuna elbise yaptırsa, çocukta bu elbiseyi giyse, baba
artık, giydirdiği zaman açık olarak ariyet olduğunu söylemese, ondan rücû edemez.» sözü de bu
yazılanlara delâlet eder. Bu duruma gö-re, bir kimse kendi çocuğuna yapmış olduğu farz olan
elbiseden rücû edemezse, karısına aldığı, kendisine farz olan elbiselerden de rücû ede-mez.
«Mutlaka ilh...» Yani borçlusuna alacağını hibe ettiği zaman, borç-lusu ister kabul etsin, ister
etmesin, rücû edemez. Bazı âlimler tarafından «Borçlunun hibeyi kabul etmesi, gerekir» denilmiştir.
İşte bu âlim-lerin sözünden Bahr adlı eserdeki ifadelere itiraz ortaya çıkar. Zira Bahir sahibi,
Hibeden rüçû babının baş tarafında şöyle demiştir. «Hibe eden kişi kayıtsız olarak hibe ederse bu
hibe, hibe edilen şeyin aynına yönelir. O halde alacaklı, borçlusuna alacağını hibe eder, o da bunu
kabul ederse dönemez. Ama kabulden önce bunun aksine, dönebilir. Çün­kü kabulden önce bu
hibe değil düşürmektir» Zannediyorum ki, Bahır sahibi red ile rücûu birbirine karıştırmıştır.
«Borcunun yarısından ibra etmek de sahihtir ilh...» Kâdıhân, «İki or-tak arasında müşterek bir
alacak olsa, ortaklardan birisi hissesini borç-luya hibe etse geçerli olur. Ama eğer hissesini değil
de borçlusuna bor-cun yarısını hibe etse, o zaman' bu hibe borcun dörtte birinde geçerlidir. Çünkü
mutlak alacağın yarısı yine her iki ortağındır. Nasıl kî bir kimse ortak kölesinin yarısını birisine hibe
etse, kölenin yarısı değil, dörtte bi-ri hibe edilmiş olur» demiştir. Hâmiş'te de yledir.
«Hac yapması için ilh...» Bu ifade, iki meseleyi içine alır. Birincisi, kadının mehrini kocasının hac
yapması için terketmesi halinde koca o para ile hac yapmasa, Muhammed bin Mukatil'e göre kadın
mehrini ko-casından geri alabilir. Çünkü kadın bu hibeyi bir karşılık şartıyla yap-mıştır. Bu karşılık
olmayınca, kadının hibeye rızası da yok olur. Rızasız bir hibe de geçerli değildir.
İkincisi, kadın kocasına mehrini kendisine zulmetmemesi .şartıyla hi-be etse, koca da kabul etse,
hibe geçerli olur. Sonra koca yine zulmetse, bu hibe yapılmış ve bitmiştir. Bazı âlimlere göre de
eğer koca hibeden sonra yine zulmederse, kadının hibesi geçerli değildir, çünkü şartı yerine
gelmemiştir. O halde kadının mehri devam eder. Hâmiş'te de böy-ledir.
«Şarta bağlarsa ilh...» Metinde nazım halindeki bu beyt Şurunbulâliye'den sorulan bir meselenin
cevabıdır. Şöyle ki, erkek karısına, «Se-nin üzerine ikinci bir kadınla evlendiğim ve sen beni
üzerimdeki mehrinden ibra ettiğin zaman sen boşsun.» dese sonra da karısının mehrinin tamamını
verdiğini, kendisini ibrayı gerektirecek birşey kalmadığını id-dia etse, kadın kocanın bu iddiasını
inkâr etse erkeğin iddiası her ne kadar kadının hakkının düşmesine bakılarak kabul edilmese de
erkeğin hâniş olmaması için şartın yarlığında ihtilâf ettiklerinde erkeğin sözü ka-bul edildiği gibi
burada da erkeğin sözü kabul edilir mi? Şurunbulâliye bu meseleye şöyle cevap vermiştir: «İbranın
reddi hânis olmayı gerek-tirmez. Zira kadın mehrinin varlığını iddia ederken, erkek de verdiğini
iddia ederek kadının iddiasını reddederse, erkeğin reddi hânis olmayı gerektiren ibranın geçersiz
oluşunda muteberdir. Ancak bu kimse ver-diğini iddia derse, o zaman reddi muteberdir. Nitekim
ileride geleceği gibi bir kimsenin deynini kabzetse, sonra da borçlusunu ibra etse, borç-luda o
ibrayı kabul etse, bu ibra geçerli olur ve borçlu alacaklının kabzettiğini de geri alır.» Özetle.
Bundan anlaşılan, eğer borçlu ibrayı kabul etmezse, ibra geçerli ol-maz. Ben bunu, mücerret
ibradan hânis olma zannını def için yazdım. Bu meselenin açıklamasını öğrenmek için sarihin


Talâkı şarta bağlama ba-bının sonuna bakılsın.
Hâmiş'te şöyle denilmiştir: «Adam karısının talâkını ikinci bir ka-dınla evlenmek ile birinci kadının
mehrinden ibrasına bağlasa, bu şar-ta bağlamadan sonra erkek ikinci bir kadınla evlense, kadın da
kocası-nı mehrinden ibra ettiğini iddia etse, erkek bu iddia karşısında mehrin tamamını verdiğini
iddia etse, makbul olan, hânis olmaması için kocanın sözüdür.»
Şu kadarı var ki Eşbâh'ta da, «Hükümden sonra ibra geçerlidir. Eğer erkek karısının talâkını
karısının mehrinden ibrası şartına bağlasa, sonra da mehrin karısının talâkını karısının mehrinden
ibrasını talik etse sonra da mehrin hepsini verse bu talik yine ibtal olmaz. İbra ettiği takdirde
dü-şürme yoluyla ibrası meydana gelir.» denilmiştir. Hâmiş'te de böyledir.
«Evlenmeye zafer bulur ilh...» Şurunbulâliye'nin ifadesi şöyledir: «Yani şarta rağmen karısına
zulmetmeye nail olur. Çünkü karısı ikinci eş ile birlikte onun nikâhında kalır. Zira şarta bağlanan
boşama ikinci kadının boşaması değil, birinci kadının boşaması idi. O da meydana gel-miştir.»
BİR FAYDA:
Yararlı bir açıklama:
Zâhidî, Kadı Abdülcebbâr'ın, Haviü'l-Mesâilü'l-Münye ismindeki kita-bının üstüne şunu yazmıştır:
«Düğünde gelinin üzerine yaslanacağı yas-tığı birisi kaçırsa ve satsa, eğer o yastık birisinin
kaçırması için oraya konulmuşsa, onun parasını yemesi helâldir.»
Ben diyorum ki: Buna kıyasla düğün ve mevlütlerdeki mumları almak da helâldir. Remli, Minâh
üzerine.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...