09 Ekim 2012

HİBE KİTABI...PRATİK BİR MESELE:


PRATİK BİR MESELE:
Vakfeden kişi bir yer hibe etmiş olsa ve onun değiştirilmesini ivazı şart kılmadan şart koşsa, bu
hibe caiz değildir. Ama eğer ivazı şart kılarsa satım akdi gibi olur. Nesihî bunu zikretmiştir.
Mecmâ adlı eserde de, «İmam Muhammed, babanın çocuğunun ma-lını eşit bir ivazla bir diğerine
hibe etmesinin cevazına hükmetmiştir. İmam-ı Azam ile Ebû Yusuf ise caiz olmadığı
görüşündedirler» denilmiştir.
Ben derim ki: İmam-ı Azam ile Ebû Yusuf'un görüşüne göre vakfedi-len şey ile çocuğun malı
arasında fark vardır.
İZAH
«Hibe edilen şeyin helaki ilh...» Hibe edilen şeyin kendiliğinden he-lak olması. Hibe edilen kişinin
hibe edileni helak etmesi de hibeden rücûa engeldir. Nitekim, açık olan da ancak budur. Fetâvâ
sahipleri de bunu açıkça zikretmişlerdir. Remlî.
Ben derim ki: Bezzâziyye'de şöyle denilir: «Eğer hibe edilen kişi, hi-be olunan şeyin bir kısmını
helak etmiş olsa, hibe eden kişi geri kalan kısmından rücû edebilir.»
«Nesebin sebeb olacağı malı iddia etmektedir ilh...» Yani neseb yoluyla gerekecek malı taleb
etmiştir. Zaten kastı da nesebin isbatı değil malın isbatıdır. Minah.
«Sahih değildir ilh...» Kâdıhân şöyle demiştir: «Birisi diğerine bir elbise hibe etmiş olsa. sonra da o
elbiseyi ondan alsa ve helak etse. hi-be edilen kişiye helak ettiği elbisenin kıymetini tazmin eder.
Zira hi-beden rücû ancak hâkimin hükmü veya tarafların rızasıyla olur.» Sâyıhânî.
«Hâkimin hükmüyle ilh...» Hibe eden kişi hibe ettiği kimsenin ölüm hastalığında hâkimin hükmü
olmadan hibeden rücû ederse, rücû hakkı hibe edilen kimsenin malının ya hepsinden veya üçte
birinden alınır. Bu meselede iki rivayet vardır.
İbni Sem'a, «Kıyasa göre üçte birinden değil malının hepsinden alı-nır» demiştir. Haniye.
«Geri vermediği takdirde ilh...» Yani taleb edildiği halde geri verme-miş olsa bu durum tecavüz
sayıldığından tazmin ettirilir. Öyleyse, rücû ile hükmedilmezden önce, köleyi azad etmiş olsa, azadı
geçerlidir. Âmâ eğer hükümden önce taleb edildiği halde vermese, hibe edilen şey ken-diliğinden
helak olmuş olsa, hibe edilen kişinin mülkiyet hakkı mevcut olduğundan zamin olmaz. Hükümden
sonra zayi olsa, yine zamin olmaz. Çünkü kabzın başlangıcında zaminiyet yoktur. Bu da kabzın
devamıdır. Bahır.
«Hibe etmek değildir ilh...» Nitekim İmam Züfer hibeden rücûda hi-be edilen şeyin hibe edene
verildiğinde, onun hibe edilen kişi tarafından evvelce ona hibe eden kişiye hibe olduğu
görüşündedir.
«Şayi olan birşeyde ilh...» Meselâ, hibe ettiği birşeyin bazısında rücû etmesi gibi. Çünkü bu
takdirde hibe edilen mal ortak mülk haline gelir.
«Satın aldığı kimseye geri verebilir ilh...» Zira hibe etmezden önce malın ayıbını bilmediği için
hibeden sonra malını geri aldığı takdirde ayı-bını görmesiyle, ayıplı malın ayıbı eski bir ayıp ise,
muhayyerlik hakkına sahip olduğu için o malı aldığı kimseye geri verebilir. Ebussuud.
«Salim olması ilh...» Hatta aldığı mal ayıplı olsa, aldıktan sonra bu ayıp kendiliğinden yok olsa, artık
geri veremez.
(*) İkale; Bir mal satılıp teslim edildikten sonra, karşılıklı rıza ile satın aktini bozmak anlamına gelir.
Satıcı parayı, alıcı malı iade eder.
«İkâle de hibedir ilh...» Bezzâziye'nin ifadesi şöyledir: «Sadaka verilen kişinin sadaka ile ikâle(*)
edilmesi istense, o da ikâle yapmış olsa, kabzedene kadar ikâlesi caiz olmaz. Çünkü ikâle kendi
başına bir hibedir. Yine bunun gibi, hibe eğer mahrem olan bir hısımına yapılırsa, ondan da rücû


ancak ittifakla olur. Herhangi bir şey ki tarafların hâkime müracaat-ları ile hâkim o şeyi feshetse, o
şeyin feshinin hükmü ancak tarafların ittifakı ile olur.» Bu meselenin tamamı Bezzâziyye'dedir.
«Herhangi birşey ki, taraflar hâkime müracaat ettiklerinde hâkim fesheder ilh...» Bazı âlimler
demiştir ki: «Açık olan burada, «la» kelime-sinin düşmesidir. Asıl olan, ifade hâkimin feshettiği
değil de, hâkimin feshedemeyeceği anlamına gelir. Nitekim Hâniye'de de bu şekilde be-lirtilmiştir.
İşte bu düzeltme ile yukarıdaki ifadenin mânâsı acık olur. O zaman o ifadeden anlaşılan, genel
olarak mahrem hısımlar ile diğerlerine yapı-lan hibeden rücûu hâkimin hükmiyle değil ancak
tarafların karşılıklı an-laşmasıyla olur.
«Eğer borç, borçlunun çocuğuna hibe edilirse ilh...» Aşağıda, dayanılan görüşün borçlunun
çocuğuna yapılan hibenin geçerli ve caiz olduğu gelecektir. Sâyıhânî.
«Rücû hakkı döner ilh...» Musannıfın bu sözü, önceden Haniye'den naklettiğine dayanır.
Kûhistânî'de bu söze itimad etmiştir. Lâkin şu ka-darı var ki Musannifin oradaki, sözünde bu
Hâniye'den nakledilenin ak-sine itimad etmeye işaret vardır. Yani engel ortadan kalkarsa da rücû
hakkı dönmez.
Ben derim ki: Dürer'in buradaki mutlak ifadesinde bir görüş vardır. Şöyle ki: Rücûa engel olan
sebeb bazen hibe edilen şeyin mülkiyetinden çıkmasıdır. Sonra aynı şey yeni bir sebeble tekrar
hibe edenin eline geç-miş olsa, bunda rücû hakkı sabit olmaz. Bazen de rücûa engel sebeb evlilik
olur. Bu evlilik sonradan ortadan kalksa bile hibeden rücû hakkı dönmez. Meselâ bir kimse evli iken
karısına birşey hibe etse, evlilik devam ettikçe o hibe ettiği şeyi ondan geri alamaz. Onu boşamış
olsa yine ala-maz. Çünkü hanımına hibede bulunduğu sırada evlilik akdi mevcuttur. Nitekim bunu
fakihler açıkça zikretmişlerdir. Ancak bu arada şu noktayı da belirtmişlerdir: Meselâ, bir kimse hibe
edilen bir binaya bir oda ilâve etse, sonra o oda yıkılsa o binada rücû hakkı avdet eder. Veya hibe
edilen şeyi bir diğerine hibâ etmiş olsa, sonra da rücû edip aynı şeyi geri alsa onda rüçû hakkı
avdet eder. Öyleyse engelin kalkmasından kast olunan, ârizi engeldir. O halde hibe edilen mal
elden çıktıktan sonra, yeni bir sebeble hibe edilen kişinin eline geçse ilk hibe eden tarafından
verilen değil, sonradan meydana gelen bir mülk gibidir. O halde ikinci bir sebeble hibe edilen şeyin
hibe edilen kişinin eline dönmesi bunun aksinedir. Bundan dönülebilir. Benim tesbit edebildiğim
noktalar bun-lardır.
«Karşılıklı kabz şarttır ilh...» Taraflar akit meclisinde bulununca kar-şılıklı kabz şarttır. Akit
meclisinden sonra ise. tarafların izni ile olur. Eğer karşılıklı kabz olmasa her ikisi de hibesinden
dönebilir. Veya yalnız birisi kabzetse, yine kabzedenle kabzetmeyen eşit olduklarından yaptık-ları
akitten rücû edebilirler. Gâyetü'l-Beyân.
«Sonucu bakımından satım akdidir ilh...» Yani ivaz şartı ile yapılan hibede her iki ivazda
kabzedilirse o zaman sonucu bakımından satım akdi olur. Gâyetü'l-Beyân. Şu kadarı var ki, ivazın
miktarında ihtilâf ederler-se, taraflara yemin gerekmez. Çünkü Makdisî'de Zahire adlı eserden
naklen şu ifade vardır: «Taraflar yapılan hibenin ivazlı olduğunda ittifak etseler, sonra ivazın
miktarında hibe eden kişinin kabzından önce ihti-lâfa düşseler hibe edilen şey mevcut ise hibe
eden kişi hibe edilen ki-şiyi tasdik etmekte veya hibeden rücûunda veya helak olmuşsa onun
kıymetini almakta muhayyerdir. Ama eğer ivazın aslında ihtilâf ederlerse o zaman makbul olan söz,
ivazı inkâr etmekte hibe edilen kişinindir. Eğer hibe edilen şey mevcutsa hibe eden kişi rücû
edebilir. Ama eğer hibe edilen şey hibe edilen kişi tarafından tüketilmişse hibe edene hiç bir şey
yoktur. Eğer hibe eden kişi hibeden rücû etmek istediğinde hibe edilen kişi, «Ben senin
kardeşinim» veya «ben ona ivaz verdim» veya «Sen onu bana tasadduk ettin» dese o zaman
makbul olan söz istihsânen hibe eden kişinindir.» Özetle alınmıştır.
«Fark vardır ilh...» Babam Şeyh şöyle demiştir: «Çocuk ile vakfede-nin arasında fark vardır. Şöyle
ki: Vakfeden kişi, araziyi vakfettiğinde de-ğiştirilmeyi şart kılarsa o değiştirme karşılıklı ivaz ifade
edecek bir akitle meydana gelir. Bu akit de vakfedenin şartına dahildir. Babanın çocuğun malını
hibe etmesi bunun aksinedir.» Remlî de, Minâh'ın haşi-yesinde böyle demiştir. Medenî.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...