10 Ekim 2012

İCARE KİTABI..BİRİNCİ BÖLÜM


İCARE KİTABI

METİN
Musannıf hibe bahsini icare bahsinden öne almıştır. Zira hibe; bizzat mal, icare ise malın menfaatini
temlik etmektir.
İcâre lügatta; ücret manasınadır. Hayırlı bir amelden dolayı hak edilen şeyin ismidir. Bundan dolayı
kelime ile dua da edilir. Mesela, «Allah senin ecrini büyük etsin.» denilir.
Şeriatte icare, bir karşılık mukabilinde maldan kast olunan menfaati temlik etmektir. Birisi
süslemek için elbise ve kapkacak, yedeğinde çekmek için bir at, oturmak için değil gösteriş için bir
konak. ihtiyacı olmadığı halde sırf «desinler» diye bir köle kiralasa, bu icarelerin tamamı fasittir.
Onun için ücret de yoktur. Çünkü bunlar; nesneden kast olunacak menfaat değillerdir. Bezzaziye.
Tafsilat ileride gelecektir.
Alış verişte semen, yani bedel olabilen her şey icarede de ücret olabilir. Zira ücret de menfaatin
bedelidir. Fakat bunun olduğu gibi aksi söylenemez. Yani alış verişte semen olmayan her şeyin
icârede de ücret olamayacağı söylenemez. Mesela, muhtelif oldukları takdirde bir menfaat diğer bir
menfaatin ücreti olabildiği halde satılan bir malın bedeli olamaz. Bu mesele ileride geniş bir şekilde
gelecektir.
Birisi diğerine. «Şu evi sana bir aylığına şu kadar lira karşılığında iyreti verdim dese, bu icare olur.
Çünkü bedel karşılığında iyreti vermek icâre olur. Ama bunun aksine «karşılıksız olarak kiraya
verdim» dese bu iare (iyreti vermek) olmaz.
Yine birisi diğerine, «Bu konağın menfaatini sana aylığı beş dirheme hibe ettim veya kiraya verdim»
dese, bu sözle de icare olur.
Musannıf; «Menfaatim bir karşılıkla temkil etmektir.» sözü ile icarenin rüknünün icap ve kabul
olduğunu ifade ve ima etmektedir.
İcarenin şartı, ücret ve menfaatin malum olmalarıdır. Çünkü bunların bilinmemesi nizaya sebep olur.
İcarenin hükmü, yani üzerine terettüb eden eseri ise, tarafların an be-an aldıkları şeylerin
mülkiyetine sahip olmalarıdır.
İcare de, alım-satım akdi gibi icap ve kabul olmaksızın bedelleri alıp vermek suretiyle de münakit
olur mu? Hülasa sahibinin sözlerinin zahirine göre; müddet malum olursa, olur. Yalnız bu ev ve
benzeri şeylerdedir. Bezzâziye'de ise, «Eğer icâre müddeti kısa olursa, sahih olur. Yoksa, sahih
olmaz.» denilmiştir.
Evde şu kadar müddet oturmak, tarlayı şu kadar müddet ekmek gibi. İcare müddetinin açıklanması
ile menfaat de açıklanmış olur. Müddet ister kısa olsun, fark etmez. «Ben sana şu mülkü veya şu
şeyi yarından itibaren icare verdim.» demesi gibi gelecek bir zamana izafe edilmesi de caizdir.
İcarenin gelecek bir zamana izafesi halinde izafe edilen günden önce kiraya verenin icarlanan şeyi
satması meşrudur. Bu durumda icare de batıl olur. Fetva da bu kavle göre verilir. Haniye.
Vakfa ait arazilerdeki kira süresi üç seneyi, konak ve dükkan gibi mallarda ise bir seneyi aşamaz.
Nitekim bu Vakıf bahsinde geçmiştir. Vakıf mütevellisi icare müddetini söz konusu sene fazlaya
çıkarmak isterse, bunun şer'î hilesi şudur: Her sene için icare ücretini tespit ederek ayrı ayrı
akitlerle her sene için akit yapılır. Bu durumda birinci akit bağlayıcıdır. Çünkü o hemen başlar.
Diğer akitler işe geleceğe izafe edildiğinden dolayı bağlayıcı değildir, mütevveli bu akitleri
feshedebilir. Haniye.
Yine Haniye'de şöyle denilir: «Vâkıf, vakıfta bir kira müddeti şart koşmuşsa, onun koymuş olduğu
şarta uyulur. Ancak o müddetten fazla kiraya vermekte daha fazla fayda varsa, mütevelli değil, kadı
daha fazla süre icare verebilir. Çünkü onun velâyeti umûmidir.
Ben derim ki: Vakıf bahsinde ifade ettiğimiz gibi: fetva, ayrı ayrı akitlerle de olsa uzun süreli
icarelerin batıl oluşu üzerinedir. Mesele yakında metin olarak gelecektir. Oraya müracaat edilerek
öğrenilmelidir.
O halde mütevelli, vakfı anılan müddetten daha uzun bir süre için kiraya verse, icaresi sahih
değildir. İcare, müddetlerin tamamında feshedilir. Çünkü akit bir kısmında feshedildiği zaman,
tamamında feshedilmiş olur. Feteva-yı Kariü'l-Hidaye. Enfeu'I Vesâil'de zikrolunduğuna göre
musannıf da bunu tercih etmiş ve vakfa veya yetime ait bağların müsâkat (ortaklık) yoluyla
tutulmalarının fasid olduğunu söylemiştir.


İZAH
Ben derim ki: Allame Abdülkadir Turi'nin Bahır Tekmilesinde, «Musannıf icare kelimesi yerine
el-îcar deseydi daha iyi olurdu. Zira tarif edilen; menfaatlerin satışı olan icaredir. «Ücret anlamına
gelen icaret değildir.» demiştir.
Kâdî zade de şöyle der: «Lügatta, icarenin mastar olduğu duyulmamıştır. âcerehü denildiği zaman
ücretini verdi anlaşılır
«Hibe nesnenin temliki... ilh...» Yani, malların kendisine ait konular menfaatlere takdim edilir. Ayrıca
hibe karşılıksızdır. İcare ise bir bedel karşılığı yapılan akittir. Her zaman yokluk varlıktan öncedir.
Sonra icarenin sadaka konusu ile özel bir münasebeti vardır: Her ikisi tarafları bağlayıcı olarak vaki
olurlar. Bunun için de icareyi sadakanın peşinde getirmiştir.
«Temlik ilh...» Bu kelime hem ayn, hem de menfaatin satışına şamil olan bir cins isimdir. Ayrıca
efrâdını cami olduğu gibi ağyarında da mani bir kelimedir. O halde, ariye de bu tarife girmektedir.
Çünkü o da bir menfaati temliktir. Nikah da bu ifadenin şumûlüne girer. Çünkü o da bir çeşit
temliktir.
«Menfaat ilh...» Bu kelime ile malın kendisinin temliki tariften çıkmaktadır. Musannıfın «karşılıkla»
demesi de tarifin tamamlayıcısıdır. Turî.
Minah'ta şöyle denilir: «Musannıfın buradaki icare tarifi fukahanın; «İcare, bilinen bir menfaati belli
bir karşılıkla temlik etmektir» sözünden daha kabule şayandır. Zira fukahanın tarifini sahih icarenin
tarifi saysak, fasit şart sebebiyle fasit olan icareye ve aslen şayi bir ortaklıkla ortakolan malın
icâresinde de şamil olacağı için ağyarını mânî olmaz. Bu sözü daha umumi bir tarif saysak, o
zaman menfaat ve ıvazın «mâlûm» ile kayıtlanması doğru olmaz. Bu muhtasarda Dürer'e uyularak
seçilen tarif genel bir tariftir. Ama bu uygun değildir. Zira, mezhep imamlarının tarif ettikleri icare
şer'î icaredir. O da ancak sahih olanıdır. Fasit ise onun zıddıdır. O halde tarif fasit icareyi içine
almaz.
Mebsut'ta şöyle denilmektedir: «İcare aktine konu olan şeyin kullanma müddeti, icâr mesafesi ve işi
açık bir şekilde nizâya meydan vermeyecek şekilde bildirilmesi gerekir. Bunları bildirmek nasıl
lazımsa akitte bedelin bildirilmesi de lazımdır. Eğer bunlar bildirilmezse, yapılan akit Bedayî'de
beyan edildiği üzere abes olur. Ayrıca bilinmeyen bir bedelle, temlik olmaz. Şurunbulâliye.
«Nesneden kastolunacak ilh...» Yani şeriata ve akıl sahiblerine göre. Ama musannıfın ileride
zikredeceği (süslenmek elbise kiralama v.s.) bunun hilafınadır. Çünkü her ne kadar müstecirin
maksadı bunlar ise de onda bir fayda yoktur ve şer'î maksatlardan değildir. Bu söz, başkası için
bile olsa maksût olan her şeye şamildir. Nitekim ileride, Bahır'dan «Sabah ve akşam istirahatı için
bir arazinin kiralanması caizdir. Çünkü onun asıl maksadı ziraattir.» kavli nakledilecektir. Bu, araziyi
ekmek mümkün olmadığı zaman, icârenin sahih olması için bir çaredir.
«Onun da elbisesi, konağı, atı, kölesi vardır ilh...» Bu meseleler metin olarak gelecek babta
zikredilecektir.
«Ücret de yoktur ilh...» Zikrettiğimiz şeyleri kullansa bile yine ücret yoktur. Fukahanın «fasit icarede
de faydalanmakla ücret gerekir» sözünün yeri menfaatin bizzat kasdedildiği hususlardadır. T.
Hülasa'da sayılan meselelerde ücretin gerekmemesi şu şekilde kaydedilmiştir: «Ancak, icarlanan
nesne bazen de ondan faydalanılsın diye icarlanırsa o zaman ücret vardır» Bu bahis daha geniş
olarak gelecektir.
«Alış verişte bedel ilh...» Bu söze aynlar da girer. (ayn da ücret olabilir.) Zira aynlar trampa yollu
satışda bedel olabildiği için icarede de ücret olabilir.
«Menfaatin semenidir ilh...» Yani menfaat. ayna tabidir. Asl'a bedel, olabilen teb'a da bedel olabilir.
«Bunun aksi söylenmez ilh...» Musannıfın burada «külli» ile kaydetmesinin sebebi: buradaki aksın
mantıkî akis değil, lügavi akis olduğunun anlaşılması içindir. Mantıkî akis, kaziye-i mucibe-i
külliyenin aksi mucibe-i cüz'iyedir. Zira ücret olmaya elverişli olan bazı şeyler, semen olmaya da
elverişli olur.
«İare ettim ilh...» Bu sözle ve sulh lâfzı ile de icare akti yapılabilir. Nitekim bunu Hulvanî de
zikretmiştir. Zahir olan görüşe göre; vakit tayin edilirse, bey'e (satmak) lafzı ile de icare aktedilir.
Bahır'da belirtildiğine göre; İmam Kerhi de bu görüşe dönmüştür. Şu kadar var ki
Şurunbulâliyye'de: Burhan isimli kitapta, icare aktinin bey'e lafzı ile yapılamayacağı söylenerek,
«Falan şeyin menfaatlerini sana sattım.» demek ile de icare akti yapılmaz, zira olmayan bir şeyin


satışı batıldır. O halde olmayan bir şeyi. «sattım», «aldım» kelimeleri ile temlik etmek sahih
değildir.» demiştir. Bunun benzeri Haniye'den de nakledilmiştir.
«Aksi bunun hilafınadır ilh...» Yani bedelsiz icare, iare olarak aktedilmez. Bezzâziye'de şöyle
denilmektedir: «Adam birisine, «Şu evimin menfaatlerini bir seneliğine karşılıksız olarak sana
kiraya verdim» dese, ariye değil, fasit bir icare olur.»
Minah'ta da Hâniye'den naklen şöyle denilir: «Adam, «Şu evi sana karşılıksız olarak kiraya verdim»
dese, bu ariye olmaz, fasit icare olur. Aynı şekilde bir kimse; «Şu nesneyi sana karşılıksız olarak
sattım.» derse hibe değil batıl veya fasit bey' (alım satım akdi) olur.
Bahır'ın ariye bahsinde Haniye'den nakledilen şu ifade Minah'daki yine Haniyeden nakledilen
ifadeye muhaliftir. «Şu evi sana karşılıksız olarak bir aylığına kiraya verdim» demiş olsa, o iare
(iyreti) vermek olur. Eğer «bir ay» kelimesini zikretmezse, iare olmaz.»
Tatarhaniye'de de şöyle denilmiştir: «Bu, fasit icare olur. Bunun aksi de söylenmiştir.» Daha önce
ariyet bahsinde anlattıklarımıza bakınız.
«Bu konağın menfaatini sana aylığı beş dirhem karşılığında hibe veya icar ettim ilh...» Metindeki
ibare Bahır'da da vardır. Ancak, Bahır'da bundan sonra şöyle denilmektedir: «Ben şu konağın
menfaatlerini sana bir aylığına şu kadar para ile kiraya verdim.» demek suretiyle akdi menfaatlere
izâfe ederse caiz olmaz. Ana akid, aynı malın kendisine izafe edilirse sahihtir.
Bahır'daki ifade ile metindeki ifade orasında bir çelişki var. Şu kadarı var ki, Remli, «Bezzaziye ve
birçok kitapda bu konuda iki görüş zikredilmiştir.» Şurunbulâliye'de de Bürhan'dan naklen şöyle
denilir: «Ben onun menfaatlerini icare verdim. dese akit yapılmaz. Çünkü menfaat, elde olmayan bir
şeydir. Aktin, ancak ayn üzerinde icare edilmesi caizdir. O da burada mevcut değildir. Bazı alimler
de. «Akit menfaate izafe edilse. de olur, zira icare aktini ayna izafe etmek, maksadı yerine getirmek
demektir. Zaten icareden de maksat, aynın menfaatleriyle menfaatlenmekdir.» derler.
Bu ifadeden anlaşılan; musannıf ve şarihin kabul ettiklerinin aksi tercih edilmiştir. Bunun için de
Zeylaî yalnız o görüşü zikretmiştir.
«Rüknün icab ve kabul ilh...» İcap ile kabulün kendileri ve vasıflan hakkında söylenecek şeyler
bey'deki icab ve kabul esnasında ylenenler gibidir. Bedaîc.
Turi'mn Tekmilesi'nde Tatarhaniye'den naklen şöyle denilmektedir: «İcare akdi sözle yapılabildiği
gibi sözsüz de yapılabilir. Meselâ adam bir seneliğine bir ev kiralasa, müddet dolduktan sonra mal
sahibi müstecire; «Bu gün evi boşaltacaksın. Eğer bugün boşaltmazsan aylığı bin liradır.» dese, o
zaman kiracı eşyasını taşıyabileceği kadar bir süre ecr-i misille oturur. Eğer çıkmazda bir ay daha
oturursa, O zaman ev sahibinin dediği meblağı vermek zorundadır.»
«Şartı ilh...» Bu şaıt birkaç çeşittir: Bazısı ini'kat şartı; bazısı geçerlilik şartı, bazısı sıhhat ve bazısı
da lüzum (bağlayıcılık) şartıdır. Bunların tafsilatı Bedai'de vardır. T.
«Ücret ve menfaatîn malum olmaları ilh...» Ücretin malum olması, «Şu kadar dinar veya dirhemle»
diye sarih olarak ifade edilmesidir. Buradaki dirhem ve dinar, memlekette kullanılan paradır. Eğer
bir memlekette çok çeşitli paralar kullanılıyorsa, o zaman bunlardan birisi açıklanmadıkça icare
fasit olur.
Eğer icare; tartılacak, ölçülecek veya sayılacak bir cins karşılığı yapılıyorsa, o zaman şart; bedelin
miktar ve sıfatının beyan edilmesidir. Eğer ücretin taşınması külfet ve masrafı gerektiriyorsa Ebû
Hanifeye göre ücreti teslim mahallinin de beyan edilmesi gerekir. Eğer taşınma külfeti
gerektirmiyorsa malın nerede verileceğini beyan etmeye ihtiyaç yoktur.
Eğer ücret elbise veya meta olursa, o zaman müddetin ve meblağın işaretle tayin edilmemişse
malın vasfının beyan edilmesi lâzımdır.
Ücret hayvan ise; ancak muayyen olduğu takdirde caizdir. Bahır. Özetle
Menfaatin malum olmasına gelince: Onun izahı metinde yakında gelecektir. Bu sebeple burada izah
etmiyeceğiz.
«An be an ilh...» Çünkü menfaat iki ayrı zamanda aynen kalmayan bir arazdır. Menfaatin oluşu bu
şekilde olduğu için adaleti sağlamak için ücrete de peyder pey sahip olunur. Mal sahibi, kiraya
verdiği malın kira bedelini hemen talep edemez. Ancak, kasdedilen menfaatten istifade edildiği
zaman ücret talep edebilir. Mesela, icarlanan bir toprak veya bir bina ise, bir gün dolduktan sonra,
binek ise bir merhaleyi geçtikten sonra ücreti talep edebilir. Tafsilatı ileride gelecektir.
«Teati (sözle icap kabul bulunmadan malı alıp, ücreti vermek suretiyle) ile münakit olur mu ilh...»


Vehbaniye'de «Fakihler çömleklerde teati ile akti caiz görmişlerdir.» denilmektedir.
Şurunbulaliye'de 'ise şöyle denilir: «Mesele Zahîriyye'de şu şekilde ifade edilmiştir: Adamın biri
diğerinden lâlettayin çömlekler kiralasa, bu icare caiz değildir. Çünkü çömlekler arasında yüklük
küçüklük farkı var-dır. Ama kiracı «Çömlekleri önceki ücretle kabul ediyorum.» dese, caizdir. Bu,
teati ile yeniden akdedilen bir icare olmuş olur. Vehbaniye'nin nazmında; «teati ile yapılan icarenin
çömleklere tahsis edilmesi nakle uymak içindir. Yoksa teati ile icare çömleğin dışındaki mallarda
da olur» denilmektedir. Bezzaziye'de de, «İcare, müddeti uzun olmazsa teati ile münakit olur. Uzun
olursa olmaz. Zira, müddet uzun olursa ücret bilinmez. Çünkü ücret senede bir danik {bir ölçü) veya
az yada daha çok olabilir.» denilmiştir.»
Tatarhaniye'de Tetimme'den naklen şöyle denilir: «Ben İmam Yusuf'a, «Adam gemiye biniyor,
yarasını yardırıyor, hacamat aleti ile kan aldırıyor veya hamama girip yıkanıyor yada sakadan su
içiyor sonra ücreti, suyun parasını veriyor, bu caiz midir?» diye sordum «İstihsanen caizdir. Daha
önceden bir akit yapmaya da ihtiyaç yoktur.» dedi.»
Ben derîm ki: Bizim yukarıda söylediğimiz «sözsüz olarak teati yoluyla icare akdi yapılır.» sözü
icârenin bu kısmını ifade etmektedir. Eşbah'tan naklen çeşitli meseleler bahsinde, «İcarede sükut
rıza ve kabuldür.» sözü gelecektir.
Zâhidi'nin Hâvisinde remz olarak şöyle denilmektedir: «Bir adam vakıf kayyumundan bir ev
kiralasa, ve orada otursa, sonra akti yenilemeden ikinci sene de otursa, kayyum ikinci sene için de
biraz ücret alsa, onunla yalnız aldığının hissesinde değil, senenin hepsinde icare akti yapılmış
olur.» Bunun benzeri Kınye'de: «İcarenin bitimi icare müddetinin bitimin-den sonradır ve akitsiz
olarak ücretin gerekli olacağı» babındadır. Hamidiye.
«Hülasa sahibinin sözünün zahirine göre evet ilh...» Hülâsa'nın ibaresi Bezzaziye'nin biraz önce
zikrolunan ibaresi gibidir. «Müddet malum olursa ilh...» Bunun doğrusu «müddet» değil, ücrettir.
Minah'ta, Hülasa'da ki ibâre nakledildikten sonra şöyle denilmektedir:
«Bunun ifade ettiği şudur: Eğer uzun süreli icârede müddet malum olursa. teati ile de münakit olur.
Zira onun münakid olmamasının illeti, ücretin belli olmayışı olarak kabul edilmiştir.»
«Bezzazîye'de ilh...» Bu söz; her ikisinin ibaresi aynı olduğu halde sanki Hülâsadaki ibarenin fark
olduğu intibaını veriyor. Uzun süreli icarede -ileride beyanı geleceği gibi- ücret malumdur. Yalnız
son senenin haricinde az bir şey karşılığında olmaktadır.
«İcare müddetinin ilh...» Zira müddet malum olduğu takdirde menfaatin miktarı da malum
olmaktadır.
«Uzun bile olsa ilh...» Yani icarede öyle uzun bir zaman konuşsalar ki, mucur ile müstecirin âdeten
o kadar yaşamaları mümkün olmasa bile, yine caizdir. Hassaf da bunu ihtiyâr etmiştir. Alimlerin
bazıları ise bu kadar uzun bir müddet konuşmaktan men etmişlerdir. Bahr. Metinlerdeki ifadelerde
herhangi bir kaydın bulunmayışı birinci görüşü tercih etmektedir.
«O gün batması meşrudur ilh...» Yani icare vakti gelmezden önce. Bir da icarenin bir zamana izafe
ile münakit, fakat bağlayıcı olmamasına binaendir. İşte bu da iki tashihten birisidir. Bu durumdaki
icârenin bağlayıcı olmadığını; «Fetva bu kavil üzeredir.» sözü teyid etmektedir. Nitekim çeşitli
meseleler bahsinde gelecektir.
Bezzaziye'de şöyle denilir: «Eğer ertesi güne izâfeten icâre edilip de, satılan mal, herhangi bir
sebepten dolayı malikin mülküne dönmüş olsa, icare avdet etmez. Ama eğer bir ayıp sebebiyle,
hâkimin hükmü ile reddolunmuş olsa veya sahibi hibe edip, hibeden dönse eğer bunlar izafe ettiği
gün gelmeden önce olursa avdet eder.»
«Vakıflarda ilh...» Cevhere'de beyan edildiği üzere yetim çocuğun tarlası da vakıf gibidir. Bahır
sahibi ve musannıf da bununla fetva vermişlerdir. Fukahanın sözlerinin ekserisine göre muhtar ve
müftabih olan da budur. Zira her ikisinde de illet aynıdır. Bu illet, uzun süreli icare ile her iki
toprağın mülkiyet iddiasından korunmasıdır. Hattâ bu daha evladır. Remli. Bunun benzeri
Haniye'den naklen de gelecektir.
Kâzrûnî'nin Feteva'sında, şeyhi Hanefiiddin el-Mürşidî den naklen şöyle denilmektedir «Hazine
arazisine gelince: fakihlerin her hangi bir kayıt koymayışı onun da kiraya verilmesinin caiz olmasını
gerektirir. Fukahanın, İmam'ın hazine arazisindeki iktâ ve satış gibi tasarruflarının cevazı
konusundaki müsamahaları hazine arazisinin kiraya verilmesinin de caiz olmasını ifade eder.
«Özetle şu kadarı var ki Remlî'nin haşiyesinde «hazine arazisi, yetim malı gibidir.» denilmiştir.
Hamidiye'de de uygun olanı Kazrunî'nin dediğidir.» denilir. Hayriye'de de, «Hazine arazisinde


müebbed vakıf hükmü cari olur.» denilmektedir.
«Üç seneyi ilh...» Yani vakıf arazisi üç seneden fazla kiraya verilemez. Bu, kiraya verenin vâkıfın
kendisi olmadığı takdirdedir. Ama vakf eden, kendisi kiraya verirse, üç seneden fazla bir müddet
için de verebilir.
Kınye'de şöyle denilir: «Vâkıf. vakfettiği araziyi on seneliğine kiraya verse ve beş sene geçtikten
sonra ölse. ondan sonra da o vakfın sarf yeri başka bir cihete intikal ederse, icare müddeti sona
ermiş olur. Daha evvelki kiracı geriye kalan beş senelik ücreti ölen vâkıfın terekesinden alır.» T.
Seriyüddin'den naklen.
Ben derim ki: Bu konuda söylenecek şeyler var, şarih fesih babının sonunda bunu zikredecektir.
«Vakıf babında geçmiştir ilh...» Yani Vakıf bahsinde metin olarak geçti. Şarih orada şöyle demişti:
«Eğer maslahat onun hilafına ise müstesnâ (o zaman konak ve hanı da bir seneden fazla bir
müddet için kiraya verebilir) Bu da zaman ve yere göre değişen şeylerdendir.
Musannıfın burada böyle blr istisnâ anmadan mutlak söylemesi metinlere uymak içindir. Hidaye'de
de muhtar olan budur.» denilmiştir.
Şarihin Vakıf bahsinde söylenene uyarak yaptığı yorum Sadru's Şehid'in verdiği fetvânın ta
kendisidir. Muhit'te de: «Bahırda da belirtildiği gibi fetva için seçilen görüş budur.» denilmiştir.
«Hilesi ilh...» Yani vakfın kayyumu vakfı uzun bir zaman için kiraya vermeye ihtiyaç duyduğu zaman.
«Müteferrik akitlerle ilh...» Haniye'nin ibaresi de bunun aynıdır. Haniye'de şöyle denilir: «Senede
şöyle yazılır: Falan oğlu falan şu tarlayı veya şu binayı otuz seneliğine otuz akit ile icarlamıştır. Her
senenin akti şu kadardır. Bunların bazısı bazısının şartı değildir.»
Bakılsın: Her sene için müstakil bir akit şart mıdır, yoksa «Ben otuz akitle otuz seneliğine icar
ettim.» sözü akdin tekrarı yerine kaim olur mu? Zahir olan, birinci görüştür. Yani her sene için ayrı
bir aktin yapılmasının şart olduğudur. Zira musannıf «Bunun hilesi, ayrı ayrı akitler yapılmasıdır.»
demiştir.
«Her sene için ilh...» Ben diyorum ki, musannıfın burada «sene» ile kaydetmesi hem arazide hem
de diğer mallarda sahih olması içindir. Yoksa mutlaka lüzumlu olduğu için değildir. Zira, arazide
her akti üç sene için yapması caizdir. Arazide dört veya daha fazla sene için arazinin dışındakilerde
ise bir seneden fazlası için akit yapılması sahih değildir. Zira o takdirde boş vurulan çare fayda
vermez.
«Diğer akitler ilh...» Bu söz, müfabih olan «İzafe lüzumlu değildir.» kavline göredir. Nitekim
musannıf bunu yukarıda zikretti, ileride de gelecektir.
«Vakıf bir müddet şart koşarsa uyulur ilh...» Yâni vâkıfın koymuş olduğu şarta uyulur.
«Ancak uzun süreli kiraya vermek daha faydalı ise ilh...» Yani halk, onu bir seneliğine kiralamak
istemezlerse bir seneden fazlasına kiraya verilmesi vakıf için daha hayırlı, fakirler için daha
menfaatli ise, o zaman mütevelli değil, Kadı onu icare verebilir. İs'af.
«Kadı icare verebilir ilh... » İs'af isimli eserde şöyle denilmiştir: «Bir kimse vakfettiği malın vakıf
senedinde; Ancak fakirlere daha menfaatli olursa bir seneden daha uzun müddet kiraya verilebilir.»
kaydını koymuşsa, o zaman vakıfın izni bulunduğundan, fakirlerin menfaati daha fazla ise, meseleyi
Kadı'ya götürmeden bir seneden fazlası için icare verilebilir.» Çünkü bu konuda vâkıfın izni vardır.
«Vekaleti umumi olduğundan iIh...» Zlra, Kadı fakirlerin, gaiblerin ve ölülerin hakkını gözetme
velayetine sahiptir. İs'af.
Zâhir olan şu ki; eğer Kadı mütevelliye izin verirse. sahih olur.
«Ben derim ki ilh...» BIr vakıf malını uzun süre için kiraya vermenin çaresi bir Hanbelînin hüküm
vermesidir. Nitekim zamanımızda da böyle yapılmaktadır.
«Müddetlerin tamamında feshedilir ilh...» Yani yalnız fazla olan senede değil.
«Çünkü akit bir kısmında fesh olursa, hepsinde münfesih olur ilh...» Bu kavil. Haniye'de üstün
görülen kavildir. Minah'ta da şöyle denilmektedir: «Kâdîhan'ın Fetevasında şöyle denilir: «Vasî,
yetimin toprağını üç sene gibi uzun bir müddet için kiraya verse veya yetimin malı ile yetime yine üç
seneliğine gibi uzun bir müddet için bir tarla kiralasa o icare caiz değildir. Küçük çocuğun babası
ve vakfın mütevellisi de vasi gibidirler. Zira, bu anlaşmada icare malından az bir şey ilk senelerin
çoğu ise son senelerin karşılığında kılınmaktadır. Yetimin veya vakfın tarlasını kiraya vermek,
birinci senelerde, ücret, ecr'i misilden az olduğu için câiz olmaz. Bura göre yetim veya vakıf için bir


yer icarlamış olsa, bu da son senelerin icare ûcreti ecr-i mislinden daha fazla olduğu için sahih
olmaz. Akit, müddetin bir kısmında fasit olduğu zaman, acaba yetim ve vakfa faydalı olan kısmında
sahih olabilir mi? Uzun süreli icareyi bir tek akit kabul edenlerin görüşüne göre sahih olmaz. Uzun
süreli icareyi bir kaç akit kabul edenlere göre ise yetim ve vakfa hayırlı olan kısmında sahih zararlı
olan kısmında ise sahih değildir. Bence doğrusu sayılan suretlerin hepsinde aktin fasit olmasıdır.»
Musannıfın «üç sene» sözünden maksat, her biri üçer sene olan akitlerdir. Sözün başı ve sonu
buna delalet etmektedir. Düşün.
«Musannıf Enfail Vesail'de ilh...» Yani, arazide üç seneden fazla olan, diğer vakıf mallarında da bir
seneden fazla olan müddetler feshedilir. Bunlar ister bir akitle, ister ayrı ayrı akitlerle yapılsın.
Hattâ, meselâ: bir arazi bir akitle dört seneden fazla bir sûre için icare verilse, üç senesinde
sahihtir. Kalanında ise fesh olur. Bu fesih vakıf nazırının talebine muhtaç mıdır, yoksa fazla
müddetin girişi ile kendi kendine münfesih olur mu? Zahir olan: nazırın talep etmesinin gerekli
oluşudur. Bu bahsin tamamı Enfail Vesail'dedir.
Ben derim ki Şu kadar var ki. Birî'nin şerhinde, Hizanetü'l-Ekmel'den naklen şöyle denilmektedir:
«Vakıf olan bir evi otuz seneliğine beher seneliği bir ölçek buğdayla icarlamış olsa, o icare sadece
bir sene için sahih, kalanında batıldır.» Bunun benzeri Ebû Cafer'e isnadla Telhisü'l-Kübra'da da
vardır. Bu ibarenin gereğine göre vakıf nazırı taleb etmese de bu icare akti bâtıldır.
«Fesadını ifade etmiştir ilh...» Yani musannıf. Haniye'nin ibaresinden sonra şöyle demiştir: «Ben
derim ki, bundan anlaşılan yapılan icare akti de fasittir...»
METİN
Adam vakıf arazisinin ağaçsız kısmını büyük bir meblağ ile icarlasa, sonrada, o yerin ağaçlarına
binde bir sehimle sulayıp baksa, onun icârede payı vardır. Müşâkât da değil. Bu, ifade ediyor ki,
müşâkât (ağaçların bakımı karşılığında meyvedeki ortaklık) fasittir. Çünkü bunların her birisi kendi
başına birer akittir.
Ben derim ki: Fukaha fasit alış verişler bâbında fesadın başka akitlere sirayet etmesini üzerinde
icma edilen kuvvetli fesat ile kayıtlamışlardır. Bu, köle ile hürrü birlikte satmaya benzer. Burada
hürrün satışının fasit oluşu kölenin satışına da sirayet eder. Ama zayıf fesad sadece kendi
mahalline mahsus kalır. Başkasına sirayet etmez. Meselâ, adam halis köle ile müdebber köleyi bir
akitle satmış olsa, müdebber kölenin satışının fesadı zayıf olduğundan yalnız kendisinde kalır, hâlis
kölenin satışını etkilemez. Düşün.
Yine fukaha bunu. sonradan meydana gelen fesaddan saymışlardır. Dikkatli ol.
Osmanlı ülkesinde yaygın olan şöyle bir uygulama var: Ölen Zeyd'in vasîsi Zeyd'in terekesinden bir
arsayı onun mülkü zannıyla, Zeyd'in borcunu ödemek üzere satsa, sonra da o arsanın bir kısmının
mescidin vakfı olduğu ortaya çıksa, kalan kısmın satışı sahih midir? Bazı alimlere göre, sahihtir.
Diğer bazılarına göre ise, sahih değildir. Bir alim de bu mesele hakkında bir risale telif etmiştir. Bu
risalanın hülasası, birinci kavlin tercihidir. Yani bu satış sahihtir.
Cevahirü'l-Feteva'da şöyle denilir: «Vakıf olan bir arsayı birinci üç seneliğine icarlasa ve, icare
senedinde «Birbiri arkasına olmak üzere otuz akitle icarladım.» yazsa, bu icare sahih değildir.
Sahih olan görüş budur, Evkafın korunması için fetva buna göre verilir.»
Cevahirü'l-Feteva'nın sahibi daha sonra da şöyle demektedir: «Eğer bir Kadı bu icarenin sıhhatine
hüküm verirse, bu hüküm caiz olur ve ihtilaf'da ortadan kalkar.»
Ben derim ki: İleride geleceği üzere; mütevelli ve vasi, vakfı veya yetim malını ecr-i mislinden az bir
fiyatla kiraya verseler, müstecirin ecr-i mislin tamamını vermesi gerekir ve vakfa en menfaatli olanı
yapar. Hâniye'nin sulh bahsinde şöyle denilir: Akde bitişik müfsidden dolayı kiralanan malın bir
kısmındaki akit fasit olursa. O malın tamamında da fasit olur.»
Menfaat (kiralanan malın menfaati) işin beyanı ile de bilinir, kuyumculuk, boyacılık, terzilik gibi
cehaleti kaldıran şeylerle menfaat bilinir.
Bir hayvanın binek için kiralanması halinde binilecek vaktin ve yerin beyan edilmesi de şarttır. O
halde, bu tür bir icârede yer ve vakit konuşulmazsa o icare fasit olur. Bezzâziye.
Menfaat işaret ile de bilinir. Mesela. şu buğdayı şuradan şuraya taşı denilmesi gibi.
Ücret, akit sebebiyle lazım olmaz. O halde ücretin hemen teslim edilmesi akitle gerekli değildir.
Ancak, müstecir isterse veya hemen başlayan geçerli icarede şart kılınırsa. o zaman ücret akitle
birlikte verilir. Gelecek senelere izafe edilen akitlerde ise ücret peşin verilmez. Mesela. yarından


itibaren icarlayacağı bir konağın icare ücretinin hemen verilmesi şartı koşulsa mal sahibi bu ücrete
mâlik olamaz.
Bazı alimler, uzun süreye bağlanan icâreyi bütün hükümlerde değişik akitler gibi saymışlardır.
Ancak, bit' rivayete göre bu icarede ihtiyacı için ücretin peşin verilmesinî şart koşarsa. ücreti
alabilir. Bu görüşle de fetva verilir. Şurunbulalî, Şerh-i Vehbaniye.
Ücretin peşin alınabilmesi için birde maldan faydalanmak veya faydalanmak imkanının olması
şarttır. .Ancak Eşbah'ta zikredilen üç mesele bundan müstesnâdır.
Musannıf «menfaat imkanı» sözüne binâ ederek şöyle demiştir: İnsan, kiralayıp da teslim aldığı
evde oturmasa dahi, kirayı vermesi gerekir. Çünkü faydalanması her zaman için mümkündür. Bu
hüküm sahih icareler içindir.
Fasit icareye gelince, onda ancak faydalanmakla ücret verilir. Nitekim İmadiye'de de bu
kasdedilmiştir.
Is'af'taki ibarenin zahiri ise, fasit icarede maldan faydalanmadan ücretinin verilmemesi hükmünden
vakfı istisnâ etmiştir. Vakıf malı kiraya verildiğinde icare fasit de olsa yararlanma imkânı oldukça
ücretini vermek gerekir. Eşbah'ta dayle denilmektedir.
İZAH
«Ağaçsız olan kısmını ilh...» Yani, tarlanın ağaç bulunmayan yerini. Yukarıda geçtiği üzere ağaçları
kiraya vermek sahih değildir. Çünkü icare, menfaati temliktir. O halde, bir malın kendisinin
tüketilmesi üzerine îcare batıl olur.
Remli: «Süt annesi kiralama bahsinde şöyle bir ifadenin geleceğini söyler: Nesnelerin istihlâki
üzerine yapılan icare akti; -bir ineği sütünü içmek için icar etmek gibi- sahih değildir. Bir bahçenin
meyvesini yemek için icarlamak da bunun gibidir.
Remlî, sözlerinin devamında da şöyle demektedir: «Bu naklettiğimle, çîftçilerin elinde bulunan arazi
ve köy gibi yerleri icarlamanın hükmü de bilinmiş olmaktadır. Bu arazilerden havacı mukasemeye
tabi olanlar bu hükümde değildir. İcarların batıl oluşunda şüphe yoktur. Ben, defalarca böyle fetva
verdim.»
«Büyük bir meblağ ilh...» Yani hem yerin ücretine hem de o ağaçların meyvesinin bedeline denk bir
miktar ile..
«Ağaçlarını müsâkat ortaklığına tutsa ilh...» Yani icare aktinden evvel ortağa verilmişse. Yok eğer
icare aktinden evvel olmazsa, zaten arazi başka birinin hakkı ile meşgul olur ki, bu zaten sahih
değildir. Nitekim ileride gelecektir.
Bezzaziye'nin, Süyü Meseleler bahsinde şöyle bir ifade vardır: «Adam içinde ağaç dikili bir tarlayı
kiralasa, veya ortağa ekmek için alsa, bakılır: Eğer ağaçlar tarlanın orta yerinde ise o icare caiz
değildir. Ancak orta yerinde büyük değil de bir veya iki yaşında iki ağaç bulunsa, caizdir. Ama bu iki
ağaç büyük olsalar, bunların bölgesi ve yaprakları yeri kapladığından dolayı arazinin icaresi caiz
olmaz. Bir veya iki yaşındaki küçük ağaçlara gelince, bunların ne doğru dürüst yaprağı, ne de
kökleri vardır. Ama ağaçlar; set ve arklar gibi tarlanın bir kenarında iseler o tarlayı icarlamak
caizdir. Çünkü bunlar tarlaya zarar vermezler.»
«Bir sehimle ilh...» Yani, binde birini yetime veya vakfa vererek diğerini amile (ağaçları ortak tutana)
verse.
«Bu ifade ediyor ki ilh...» Yani, musannıfın «İcare müddetlerin hepsinde fesholur.» sözünün ifade
ettiği mana. Biz yukarıda musannıfın bunu Haniye'nin sözlerinden istifade ile söylediğini yazmıştık.
Bundan şarihin böyle anladığı anlaşılır.
«Müşâkâtın fasid oluşu Evleviyetledir» Evleviyetin yönü şudur: Yetim için hem hayrı, hem de zararı
içine aldığı halde müddetin hepsinde akt fasit olduğuna göre ona sadece zarar getiren müstakil bir
aktin fasit olması daha evladır.
Bil ki, müsâkat akti fasid olunca icarlanan toprak da bir hakta meşgul olarak kalır. O zaman
icaredeki pay ve masrahat açık isede icare aktinin de fasit olması lazım gelir. Nitekim biz bunu
yukarıda söylemiştik. Bu inceliğe dikkat et.
Hanûtî'nin Fetevâ'sında özetle. «Ağaçsız yeri kiralamayı açıkça söylemesi; icarenin sahih olduğunu
göstermez. Çünkü icare akti, müşâkât aktinden evvel yapılmıştır. Ama eğer şartlarına uyularak
müşâkat akti evvel yapılırsa, Bezzâziye'de de belirtildiği gibi icare akti sahih olur. Eğer icare fasit
olursa, vakıf tarafı ücrete müstahık olmaz. Müstahık olan ancak ağacın meyvesi olur. Vakıf için az


bir bedel olduğundan müsâkat akdi fasit olduğu için işçi emeğinin ecr-i mislini alır. Bu hüküm
vakfa aittir. Mal sahibinin bahçesinin meyvesini bakımı karşılığında ortağa vermesine gelince; onda
maslahata bakılmaz. «Nitekim mal sahibi malını ecr-i misilden aşağı bir ücretle de kiraya verebilir.»
denilmiştir.
Hanutî'nin Feteva'sında musannıfın istifade ettiği ve bizim dikkat çektiğimiz konu açıkça ifade
edilmektedir.
«Ben derim ki ilh...» Musannıfın bu sözünü Enfail Vesail'deki kavli teyid etmektedir. H.
«Düşün ilh...» Musannıf bu sözüyle bu ifadenin muktezasının fesadın yalnız zait olan miktarda
olduğuna işaret etmektedir. Çünkü odam bu durumda caiz ile fasit aynı akitte birleştirmiş
olmaktadır. Ancak bu fesad kuvvetli bir fesad değildir. Çünkü bunun fasid olduğunda bütün alimler
ittifak etmemişlerdir. Zira mütekaddimîn fukaha icareyi bir müddetle sınırlamamışlardır.
«Bunu âriz olan fesad saydılar ilh...» Musannıfın bu sözü Enfail Ve-sail'deki kavle diğer bir
takviyedir. Yani fesadı arızî olduğundan diğerine sirayet etmemektedir. Bu konuda da düşünmek
gerek. T.
Ben derim ki: Fesadın ârizî oluşunun yönü o icarenin anbean münakit olmasındandır.
«Uyanık ol ilh...» Herhalde musannıf bu sözü ile bizim biraz önce söylediğimize işaret etmektedir.
«Osmanlı ülkesinde yaygın olan ilh...» Bu söz de Enfii'l Vesail'e diğer bir takviyedir. Zira, alış veriş
icareden daha kuvvetlidir, mülkte ve vakıfta aynı akitle yapılmıştır. O zaman mülkteki satış sahihtir.
T.
«Bu risalenin hülâsası, birinci kavlin tercihidir ilh...» Yâni, Nehir isimli eserin fasit bey' babından
naklen musannıfın, «Halis köleyi müdebber bir köleyle birlikte satması bunun hilafınadır.» sözünün
yanında birinci görüşü teyit edecek ifadeyi beyan etmiştik.
«Teemmül et ilh...» Musannıf bu sözüyle yine zaidin dışında olanlardaki icarenin sahih olduğuna
işaret etmektedir. Hatta yukarıda da geçtiği üzere bunun sahih olması evlâdır.
«Cevahirü'l-Feteva'da ilh...» Muhtemeldir ki bu söz «Eğer bir Kadı onun sıhhatine hükmederse,
caizdir.» sözünün dördüncü teyididir. Zira bu ifade ediyor ki; uzun süreli icare akti halis köle ile
hürrün bir akitte satılması gibi değil, hâlis köle ile müdebber kölenin satılması gibidir. O, zaman bu,
birinci teyidi teyid etmektedir. Zahir olan bu kavil, musannıfın ihtiyar ettiği görüşü teyide giriştir.
Zira musannıf bu akdin sahih olmadığını mutlak bir şekilde ifade etmiştir. O zaman birinci akid
geçerli olduğu halde bütün akitlere şamil olmaktadır. Musannıfın sözünün zahiri ise, birinci aktın de
sahih olmadığını göstermektedir. Bunun illeti; Velvaliciye'de de belirtildiği üzere şudur: Bu akit her
ne kadar manâ itibariyle birkaç akit olup bir kısmı hemen münakit olurken bir kısmı da gelecek
zamana izafe edilmekte ise de, şekil itibariyle tek bir akiddir. (Dolayısıyle bir kısmı fasid olunca
kalanı da fasid olur.)
«Üç seneliğine ilh...» Bu sözün doğrusu; «üç sene» değil, «otuz sene»dir. Nitekim Minah ve başka
kitaplarda da yledir. Ayrıca ben bazı nüshalarda da bunu düzeltilmiş olarak otuz yıl şeklinde
gördüm.
«Vakıfların korunması için ilh...» Yani uzun bir müddet için kiraya verildiği zaman kıracının vakfı
kendi mülkü olduğunu iddia etmesinden korumak içindir. Ama eğer bu ihtimal olmasa, delil, birinci
aktin sıhhatini gerektirir. Çünkü o, anında ve kesin, sonrakiler ise zamana dayalı akitlerdir. Bunun
bağlayıcı olup olmadığında da iki görüş vardır. Nitekim biz bunu yukarıda beyan ettik. Şu kadar var
ki,daha önce geçtiği gibi, bunun tamamının bir akit sayılması da, birinci aktin nâciz sayılması
içindir. İşte bundan ötürü müteahhirîn fukaha, mütekaddimin fukahaya muhalefet ederek vakıfta
icare müddetini bir veya üç sene ile takdir etmişlerdlr.
«Bir Kadı bu icarenin sıhhatine hüküm verirse ilh...» Yani kaza (hüküm) şartlarını tamamlayarak
hüküm vermiş olsa. Şu kadarı var ki bu hüküm, Hanefi Kadı'larının dışındakiler içindir. Hanefi
mezhebinin mutemed kavli ile hükmetmeye memur edilen zamanımız Kadı'larının bu şekilde hüküm
vermeleri ise sahih değildir.
«Ben derim ki: İleride gelecektir ki ilh...» Yani icare bahsinin sonlarında gelecektir. Bu da yine
musannıfın tercihini teyid etmektedir. Teyid yönü de şöyledir: Fesadın sirayet edip etmemesinde
görüşler muhtelif olduğu zamöan vakfa en menfaatli görüş tercih edilecektir. Bu da fesadın aktin
tümüne sirayet etmesidir. Çünkü bu durumda ikinci bir fesadın gelerek, sağlam akti fasid etmesi
önlenmiş olur.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...