ŞİRK, BİR KUL HAKKI DEĞİL MİDİR?
BİREYSEL KUL HAKKI İLE EVRENSEL KUL HAKKINI AYIRT ETMEK GEREKMEZ Mİ?
BİREYSEL KUL HAKKI AFFEDİLMEYECEKSE NE AFFEDİLECEK?
KUL HAKKI VE ŞİRK
4Nisa/48,116-“ Şüphesiz
Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz. Bunun dışında kalan
(günah)ları ise dilediği kimseler için bağışlar. Allah’a şirk koşan
kimse, şüphesiz büyük bir günah işleyerek iftira etmiş olur.”
7-Hz. Peygamber buyurdular ki: “Bana Cebrâil gelerek “Ümmetinden
kim Allah’a herhangi bir şeyi ortak kılmadan (şirk koşmadan) ölürse
cennete gire(bili)r” müjdesini verdi” dedi. Ben (hayretle) “zina” ve
hırsızlık yapsa da mı?” diye sordum. “Hırsızlık da etse, zina da yapsa”
cevabını verdi. Ben tekrar: “Yani hırsızlık ve zina yapsa da ha!” dedim.
“Evet, dedi, hırsızlık da etse, zina da yapsa!” Hz. Peygamber dördüncü
keresinde ilâve etti: “Ebu Zerr patlasa da cennete girecektir“. Buhârî, Tevhid 33; Müslim, İman 153, (94); Tirmizî, İman 18, (2646).
KUL HAKKI İNSAN HAKKIDIR
İnsan hakları en fazla hangi ülkelerde çiğnenmektedir acaba?
Dini duyarlılığı olanlar, insan hakları konusunda ne ölçüde duyarlıdırlar acaba?
Yaşama,
kendini geliştirme, kaynaklardan yararlanma, beslenme, eğitim,
güvenlik, adalet, sağlık, seyahat etme, sosyal hayata katılma gibi
haklardan Müslümanlar ne ölçüde yararlanmaktadırlar?
Doğruları savunan insanlara haksızlık edenler acaba kul hakkını çiğnemiş olmazlar mı?
Çevrelerinde yaşanan olumsuzluklara ve yanlışlara göz yumanların hatası acaba kul hakkına girmez mi?
Din adına insanlara bilerek veya bilmeyerek yalan-yanlış şeyler öğretenlerin bu yaptıkları kul hakkına girmez mi?
Eğitici
ve öğreticilere kulak vermeyenler, onlara kulak tıkayanlar, onların söz
söyletmeyenler bu yaptıklarıyla kul hakkının kapsamına girmezler mi?
Din adına kadına zulmedenler, acaba kadınları kuldan saymazlar mı?
İslam’a
göre hayatta yapılabilecek en büyük günah, en büyük suç nedir diye
sorsanız birçok kişi size “kul hakkı” diye cevap verir. Peki, kul hakkı
nedir, kul nedir?
Kul
denilen şey özünde insandır. Bedeni vardır, canı vardır, malı vardır,
kişiliği vardır, aklı ve duyguları vardır, inancı vardır, yakın dostları
vardır… Bunlara verilen zararlar da kulun hakkına verilen zararlar
olarak kabul edilir. Bu tanıma göre bir insanı yaralamak, öldürmek, onun
malını gasp etmek, parasını çalmak, cinsel istismara maruz bırakmak kul
hakkı olduğu gibi, bir insana ters ters bakarak moralini bozmak, onu
azarlamak, 50 gr eksik tartarak mal satmak, arabayla yoldan geçerken
üzerine su sıçratmak da kul hakkı sınırları içine girer. Kısaca insana
verilecek en küçük rahatsızlıktan onun ölümüne neden olmaya kadar her
türlü kusur, kabahat ve suç bu kapsama girmektedir. Görüldüğü üzere kul
hakkının çok geniş bir kapsamı vardır. Kul hakkına girmeyen kusur,
kabahat ve suç neredeyse yok gibidir. Peki, tüm bunların telafisi var
mıdır veya tövbesi nasıldır diye sorarsanız önünüze tek bir seçenek sunarlar: Hakkını yediğiniz kişiden gidip helallik isteyerek ve onun da sizin helalliğinizi kabul etmesiyle. Bunun dışında ne yaparsanız yapın hiçbir işe yaramaz, hayattaki en büyük günahı işlemiş olarak yaşayıp gidersiniz.
Bu
iddialara sondan başlayarak cevap verecek olursak, yaygın inanca göre
kul hakkıyla ilgili bir suç işlediğinizde bağışlanmanız için tek bir
seçenek vardır. O da ilgili kulu yani ilgili insanı bulup ondan helallik
istemek ve onun da bu helalliği kabul etmesidir. Dikkat ederseniz
burada bağışlanma bir insanın tekeline bırakılmıştır.
Bir insan hakkından feragat edebilir, “tamam benim için sorun değil,
üzülme” diyebilir. Örneğin birinin evini soyan bir soyguncu, ev sahibi
tarafından affedilebilir. Ancak kamu davasından kurtulamaz. Çünkü kamuyu
(diğer tüm insanları) etkileyen bir suç işlemiştir. Birini yaralayan
suçlu da yaralı kişi tarafından affedilse bile hakkında kamu davası
açılır. İslam’da da suçlu, hak sahibi tarafından affedilse bile Allah’ın
onu affedip etmediğini bilemeyiz.
Hak
sahibinin suçluyu affetmesiyle, suçlunun Allah katında da mutlak olarak
bağışlandığını iddia etmek Allah’ın hak(kamu hakkı) ve yetkisine
müdahaledir. “Allah’ın affetme yetkisi, hak sahibinin affıyla
sınırlıdır” anlamına gelebilecek bir anlayış, Allah’ın yetkilerini de
sınırlandırır. “Benim bağışlamadığım birini Allah’ın da bağışlama hak ve
yetkisi yoktur, ben bağışlamazsam Allah da bağışlamaz” sözü Allah’ın
yetkisine müdahaledir, çok büyük bir cürettir. Böyle bir iddiada olan
insan, adeta bir ilah gibidir; bir insanın Allah katında bağışlanmasını
sağlayacak veya sağlamayacak; bir insanı cennete veya cehenneme
gönderecek. Ne kadar büyük bir yetki ve ne kadar büyük bir hak!… Oysa
mutlak anlamda bağışlama ve günahları affetme yetkisi sadece ve sadece
Allah’a ait değil midir?
Birkaç
örnek çerçevesinde düşünecek olursak konu daha iyi anlaşılır; farz edin
ki birisi başka birinin evini yaktı, sonra bu kişi, evi yanan kişiyle
helalleşti, evi yakan kundakçının kundaklama suçundan doğan günahı
affedilmiş midir? Ya da aynı kişi, birine attığı iftira sonucu, onun
eşinden boşanmasına neden oldu, daha sonra boşanan taraflar bu kişiyi
affettiler. Boşanmadan doğan sorumluluktan bu kişinin kurtulduğunu
söyleyebilir miyiz? Ya da bir kişi bir kadına tecavüz etti, daha sonra
kadın tecavüzcüyü affetti, bu af, yapılan hatayı bütünüyle ortadan
kaldırabilir mi? Elbette ki hayır. Ya da bir insana küçük bir haksızlık
yapıldı; örneğin yanında sigara içildi ve o da dumandan rahatsız oldu;
adamın gıcıklığı tuttu, bu hatayı affetmedi, yalvarma yakarmaya rağmen
affetmedi. Şimdi ne olacak, mahşerde onun peşine mi düşülecek? Diyelim
ki bu insan iyi bir insandı, ama bir kere yaptı böyle bir hatayı. Sırf o
küçük hatadan dolayı, muhatabı affetmedi diye cennete giremeyecek mi?
Ya da kul hakkı en büyük günah ise, hakkını helal etmediği zaman en
büyük günahı işlemiş olarak yaşayıp en büyük günahı işlemiş olarak mı
ölecek?
Görüldüğü
gibi bu tezin sonucunda Allah bir çeşit edilgenleşmekte, insana dünyada
da ahirette de ilahi bir nitelik olan mutlak bağışlama yetkisi
verilmektedir. Bu teze göre Allah mahşerde sadece insanların ibadetle
ilgili olaylarını yargılayacak, geri kalan kulların kişisel hiç bir
sorununa karışamayacaktır. Bu nasıl ilahi yargılama ki Allah yalnızca
namaz, oruç, zekat gibi birkaç konuda hüküm verecek diğer konularda ise
insanları sadece ödeştirmeye çalışacaktır? Hani Allah, “maliki
yevmu’d-din” idi? O, büyük duruşma gününde tek söz sahibi idi?
(1Fatiha/4) Bu iddiaya göre herkes az çok din gününün sahibi olmuyor mu?
Başka
bir örnek; diyelim ki siz kurşunlanarak yaralandınız. Bilindiği üzere
iki mahkeme vardır; birincisi dünyada resmi kurum olan mahkemenin
yaptığı yargılama, ikincisi ise ahirette Allah’ın yaptığı ilahi
yargılama. Siz suçluyu ilahi yargılama için affettiniz, dünyadaki
mahkeme için de şikâyetçi olmadınız. Şimdi yargı organları sırf siz
şikâyetçi olmadınız diye suçluyu görmezlikten mi gelecek? Asla. Suçlu
hakkında kamu davası açıp yargılayacak ve cezalandıracaktır. İnsanların
yargı organlarına tanıdığı hak ve yetkiyi ilahi yargılama konusunda
Allah’a vermemeleri bir paradoksu ortaya koymaz mı?
Kur’an’da,
“can, mal, namus, inanç, akıl, kişilik, vs” gibi kişinin bireysel
hakları güvence altına alınmıştır. Buna göre hiç kimse bir başkasına
asla adaletsizlik yapmamalıdır, haksızlık etmemelidir, zarar
vermemelidir, zorbalık etmemelidir. Eğer yaparsa hak sahibine hakkını
ödemelidir. Bu ödeşme bile onu Allah katında onu sorumluluktan
kurtarmayabilir. Öyle ya, eğer bu sorumluluk yoksa, mağduru ikna
edebileceğine inanan herkes istediği suçu işleyebilir. Evet, mağduru
ikna etseniz de Allah katındaki sorumluluktan kurtulamayabiliriz. Tövbe,
bağışlanma ve yardımlaşma bunun için vardır. İlahi yargılama bunun için
vardır. Dünyada insanlar haksızlıklara engel olmak için Allah’ın izin
verdiği ölçüde mücadele edeceklerdir, haklarını arayacaklardır. Ancak
ilahi bağışlama ise yalnızca Allah’ın tekelinde olacaktır.
“Bana
kul hakkı ile gelmede nasıl gelirsen gel” sözünün sağlam bir dayanağı
olmadığı gibi bu söz, insan için baştan bir kaybediştir. Bu sözle
istisnasız bütün insanlar cehenneme gidecek demektir. Böyle bir durumda
yetki, Allah’ın elinde değil, hak sahibinin elindedir. Hak sahibi ise
dilerse affeder, dilerse affetmez. Peygamberleri düşünün, insana karşı
küçük bir hata yaptılarsa, küçük bir hak yedilerse ve muhataplarından da
helallik almadılarsa ne olacak? Olamaz mı? Musa, kazara da olsa bir
insanın ölümüne neden olmamış mıydı? Bir insanın canından büyük bir
kayıp olabilir mi? Bu durumda klasik kul hakkı teorisine göre Musa
peygamber nasıl cennete gidebilir? Böyle iken kul hakkının da en büyük
günah olduğunu savunmaya devam ederler. Bu bir çelişki değil midir? Adam
öldüğü için Musa peygamberin ondan helallik alması mümkün değildir, ya
adam mahşerde de helallik vermezse ne olacak?
Eğer
helallik alma gibi bir tövbe şekli olsaydı, Kuran’da buna dair hükümler
olurdu, değil mi? Bakın, Kuran’da kazara adam öldürmenin tövbe yolu
nedir?
4Nisa/92: Yanlışlıkla olması dışında bir müminin bir mümini öldürmeye hakkı olamaz. Yanlışlıkla
bir mümini öldüren kimsenin, özgürlüğü elinden alınmış bir mümini
özgürlüğüne kavuşturması ve ölenin ailesine teslim edilecek bir diyet
vermesi gereklidir. Eğer ölünün ailesi o diyeti
bağışlamışlarsa(diyetten vazgeçmişlerse) başka. Eğer öldürülen mümin
olduğu halde, size düşman olan bir toplumdan ise özgürlüğü elinden alınmış bir mümini özgürlüğüne kavuşturması gereklidir. Eğer kendileriyle aranızda antlaşma bulunan bir toplumdan ise ailesine teslim edilecek bir diyet ve özgürlüğü elinden alınmış bir mümini özgürlüğüne kavuşturması gereklidir. Bunları bulamayan kimsenin, Allah tarafından tövbesinin kabulü için iki ay peş peşe oruç tutması gereklidir. Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir.
Ayete göre, kişinin tövbesinin kabul edilebilmesi için öncelikle verdiği zararı telafi etmeye uğraşması gerekir; özgürlüğü elinden alınmış bir mümini özgürlüğüne kavuşturmasının
yanı sıra ölen kişi artık öldüğüne ve dünyada bulunmadığına göre
yakınlarını teselli edebilecek bir diyet ödemesi gerekli görülmüştür.
Allah’ın hakkı olarak ölen kişi yerine bir başkasını özgürlüğe
kavuşturarak bir çeşit diriltilmesi ve kişi hakkı yerine onun çevresinin
öfkesinin dindirilmesi, huzur ve barış ortamını sağlamaya yöneliktir.
Eğer yakınları bu diyetten vazgeçerlerse, diyetin ödenmesi gerekmez.
Eğer kişinin buna gücü yetmiyorsa, Allah’ın tövbesini kabul edebilmesi
için aralıksız 2 ay oruç tutması gereklidir. Dikkat edilirse burada bağışlanma öldürülen kişinin kendisine veya ailesine endekslenmemiştir.
Ayette mahşerde helallik alma gibi bir şart da konmamıştır. Kişi
hatasını telafi etmeye çalışır ancak bağışlanmayı Allah’tan ister. Amaç
Allah’ın bağışlamasıdır.
Kul
hakkı perspektifinden bakan biri için kazara ölümüne neden olarak kul
hakkı yiyen kişinin bağışlanması, ölmüş olan kişinin mahşerde helallik
vermesine ve ailesinin helallik vermesine bağlıdır. Oysa Allah zararı
telafiye uğraşmanın dışında bağışlanmayı o kişiden ve aileden bağımsız
tutmuştur. Düşünün ki bir kişi yanlışlıkla başka bir kişiyi öldürdü. Bir
diyet ödemeye de çevresiyle birlikte bile gücü yetmiyor. Ancak
öldürülen kişinin ailesi mutlaka diyet istiyor ve diyet olmadıkça
kesinlikle hakkını helal etmiyor. Kul hakkı teorisine göre, aile hakkını
helal etmediğine göre kişinin bağışlanması imkânsızdır. Oysa Allah’a
göre diyete gücü yetmeyen birinin iki ay oruç tutması gereklidir.
Kuranda
affetmek “afv” kavramı ile bağışlama ise “mağfiret” kavramı ile ifade
edilir. Bu iki kavram, özne olarak, hem Allah için hem insanlar için
kullanılır. “Af” kavramı daha çok “cezasız bırakmak, ceza vermekten
vazgeçmek” anlamına gelirken, “mağfiret” kavramı ise daha çok “suçlu
veya kabahatli görmekten vazgeçip önceki değeri vermek” gibi bir çeşit
“iade-i itibar” anlamına gelmektedir. Allah hem dünyada hem ahirette
ceza verebilir veya hem dünya için hem ahiret için ceza vermekten
vazgeçebilir. Ama insanın ceza vermesi veya bağışlaması sadece dünya
içindir. Bir insan kendi hakkını gasp etmiş diğer bir insanı affedebilir
yani hakkından vazgeçer, cezalandırmaz, üstüne gitmez. Ya da
bağışlayabilir; önceki ilişkisini sürdürmeye devam eder, kalpten
duygusal olarak da bir olumsuzluk hissetmez, önceki değerini verir.
KUL HAKKI nedir? İnsan hakkı ve insan hakları…
Örnekleyelim:
1. İnsanları kula kul etmek kul hakkıdır.
2. Haksız yere özgürlükleri kısıtlamak kul hakkıdır.
3. Haksız yere yargılamak kul hakkıdır.
4. Cana kıymak, insan yaralamak kul hakkıdır.
5. Haksızlık, baskı-şiddet, zulüm, kavga ve savaş kul hakkıdır.
6. Çalmak, hırsızlık yapmak, yetim hakkı yemek kul hakkıdır.
7. Kendini beğenmişlik, gösteriş yapmak, kıskançlık kul hakkıdır.
8. Masum insanların aleyhinde konuşmak veya iftira atmak kul hakkıdır.
9. İnsanların kişilik haklarına saldırmak; onlara saygısızlık etmek, onlarla alay etmek, onları küçümsemek, onlara hakaret etmek kul hakkıdır.
10. Sorumlu olduğu insanları gözetmemek ve onlara haklarını vermemek kul hakkıdır.
11. Irkçılık ve ayrımcılık kul hakkıdır.
12. Anlaşmalara, verilen söze ve dostluklara bağlı kalmamak kul hakkıdır.
13. Kötülüklere seyirci kalmak kul hakkıdır.
14. İnsanları rahatsız etmek ve onlara zarar vermek bir kul hakkıdır.
15. Dürüst olmamak kul hakkıdır.
16. Ölçüye ve tartıya özen göstermemek kul hakkıdır.
17. Cimrilik ve israf etmek kul hakkıdır.
18. Adaletli davranmamak kul hakkıdır.
19. Tahrik, taciz ve teşhir gibi her türlü cinsel istismar kul hakkıdır.
20. İnsanları üzmek kul hakkıdır.
21. Başkalarının malını sahiplerinden izinsiz kullanmak kul hakkıdır.
22. İnsanları kandırmak, aldatmak ve onlara yalan söylemek kul hakkıdır.
23. Sıra kuyruğunda birisinin sırasını gasp etmek kul hakkıdır.
24. Başkasının üzerine çamur sıçratmak kul hakkıdır.
25. Başkasının yanında sigara içmek kul hakkıdır.
26. Rahatsız edici biçimde yüksek sesle konuşmak veya müzik dinlemek kul hakkıdır.
27. Vergi kaçırmak, zamanında ödememek, başka kullara hizmeti geciktirdiği için kul hakkıdır.
28. Kamu malını kötüye kullanmak kul hakkıdır.
29. Kamu arazisine gecekondu yapmak kul hakkıdır.
30. İşe zamanında gitmemek, derslere zamanında girmemek kul hakkıdır.
31. Sokakları, havayı ve çevreyi kirletmek kul hakkıdır.
32. Kesin bilmediğimiz konuda konuşmak ve yazı yazmak kul hakkıdır.
33. Anne-babayı, yakınları ve insanları üzmek kul hakkıdır.
34. Sevimsiz lakaplar takmak kul hakkıdır.
35. Bir başkasına su-i zan beslemek kul hakkıdır.
36. Kamu malını kötüye kullanmak kul hakkıdır.
37. Bize ait olmayan arsaya gecekondu yapmak kul hakkıdır.
38. Gıybet ve dedikodu yapmak kul hakkıdır.
39. İnsanları eleştirmek kul hakkıdır.
40. Muhtaç insanlara yardım etmemek kul hakkıdır.
41. Komşuların sorunlarıyla ilgilenmemek kul hakkıdır.
42. İnsanlar arasında adaletle hükmetmemek kul hakkıdır.
43. Şahitliği doğru yapmamak kul hakkıdır.
44. Sözünde durmamak kul hakkıdır.
45. Emaneti gözetmemek kul hakkıdır.
46. Ödemeleri zamanında yapmamak kul hakkıdır.
47. Borcu zamanında ödememek kul hakkıdır.
Daha örneklere devam edelim mi? Bunları yapmayan veya yapıp da tek tek helallik alan kaç kişi vardır? Bu durumda Allah hiç kimseyi affetmeyecek, affedemez. KUL HAKKI yemeyen bir vatandaş tanıyan var mı? O zaman herkesin adresi belli, öyle değil mi?
Görüldüğü gibi “kul hakkı”nın kapsamı oldukça geniştir. Hemen her şey kul hakkına
girmektedir. Yanınızdakini üzmekten tüm insanlara verilebilecek en
büyük zarara kadar. Günahları affettirme yeri, dünyadır. Hiç kimse,
Allah‘ın iradesinin önüne engel koyamaz. Kul hakkına girmeyenlere birkaç örnek:
1. Namaz kılmak
2. Oruç tutmak
3. Hacca gitmek
4. Dua etmek
Oysa
geleneksel dini teoriye göre özellikle namaz, oruç gibi dinsel
uygulamalar, dinin içinde yer almanın ön koşuludur. Bunları yerine
getirenler büyük ölçüde cenneti hak etmektedirler.
Evet, kulun mutlak bir hakkı yoktur
ancak sınırlı ve süreli hakları olabilir. Bu haklar bildiğimiz insan
haklarıdır, önemlidir, hem de çok önemlidir. Barış, huzur ve mutluluk
bunlara bağlıdır. Temel hakların dokunulmazlığı vardır, onları çiğnemek
kabul edilemez. İnsanlar temel hakları korunduğu ölçüde özgürdür. Temel
haklar kamu hakkıdır. Bundan dolayı muhatabı affetmekle suçlu sorumluluktan kurtulamaz.
İnsan kişisel hakkını isteyip arayabilir veya hakkından vazgeçebilir. Birisi sizin hakkınızı yediyse, gasp ettiyse, çiğnediyse, paranızı çaldı, sizi dolandırdıysa, bu hakkınızı istersiniz, adil yargılama gibi meşru zeminlerde yasal yollarla hakkınızı ararsınız. Hâlâ hakkınızı alamıyorsanız, gücünüzün ötesindeki durumlar için işi Allah’a havale edersiniz.
Gerçekte kula
karşı işlenen bir suç da, doğaya karşı işlenen bir suç da, hayvanlara
karşı işlenen bir suç da ve kişinin kendisine karşı işlediği bir suç da
Allah’a karşı işlenmiş suçlardır. Bu suçların büyüklük dereceleri de
Allah katında belirlidir. Herkese işlediği oranda günah yükü yüklenir ve
kimseye bir zerre ağırlığınca bile haksızlık yapılmaz. Yüklenen günah
yüklerinin miktarı da kesinlikle bir veya birkaç insanın inisiyatifine
göre değişmez.
Bu konudaki büyük sorunlardan biri ise kul hakkının en büyük günah olduğu iddiasıdır. Gerçekten kul hakkı en büyük günah mıdır? Peki, hangi kul hakkı en büyük günahtır? Adam öldürmekten bir insanı üzecek basit hatalara kadar yukarıda örneklerini saydığımız farklı çeşitleri olan kul haklarının hepsi mi en büyük günahtır? Bu soruya kimsenin “evet” diyeceğini sanmıyorum. O zaman problem ne? Ya kul hakkı denilen
şeyin ne olduğu bilinmiyor ya da İslam bilinmiyor. Doğrusu bu konuda
her ikisi de bilinmiyor. Allah ayetlerde en üst perdeden çok açık bir
biçimde, “Allah kendisine ortak(şirk) koşulmasını asla bağışlamaz, bundan alt seviyede olanları dilediğine bağışlar” derken en büyük günahın şirk olduğunu vurgulamıştır. Bundan sonra birileri kalkıp da, “En büyük günah, Allah’ın affetmeyeceği günah kul hakkıdır” diyebiliyorsa ya bu kişi hem İslam’ı hem de kul hakkının ne olduğunu bilmiyordur, ya da bir şeyler istismar etmek istiyordur.
4Nisa/48-Doğrusu Allah, kendisine şirk koşulmasını asla bağışlamaz. Bundan alt seviyede olanları dilediğine bağışlar. Kim Allah’a ortak koşarsa pek büyük bir günahı iftira atmıştır.
Kul hakkı derken, “İnsanlara verilecek zarar” biçiminde anlayacaksak bilmek gerekir ki en büyük kul hakkı ŞİRK’tir.