ANTONIO MACHADO hayatı ve şiirleri
İspanyol şair Antonio Machado y Ruiz 26 Temmuz 1875'te Sevilla'da doğdu, 21 Şubat 1939'da Colliuse'da öldü. Madrid'te Institucion Libre de Ensenanza'da ve Paris'te Sorbonne Üniversitesi'nde edebiyat üzerine öğrenim gördü. Çevirmenlik ve öğretmenlik yaptı. İç Savaş sırasında Cumhuriyetçilerin safındaydı, 1939'da annesiyle birlikte başka mültecilerle sınırı geçip Fransa'ya sığındığı yıl öldü.İspanyol edebiyatında döneminin umutla umutsuzluk arasındaki gerilimini yansıtan ürünler vermiş,1898 Kuşağı denilen hareketin önemli temsilcilerindendir.
SEVGİLİM MELTEMDİR SÖYLEYEN
Sevgilim, meltemdir söyleyen
fırsatının bembeyazlığını...
Gözlerim seni görmeyecek;
bekliyor seni yüreğim!
Rüzgâr getirdi bana
adını sabah alacasında;
dağ tekrarlıyor
ayak seslerinin yankısını...
Gözlerim seni görmeyecek;
bekliyor seni yüreğim!
Kuytu çan kulelerinde
alabildiğine çalıyor çanlar...
Gözlerim seni görmeyecek;
bekliyor seni yüreğim!
Çekiç sesleri
anlatıyor tabutun kasvetini;
küreğin sesi de
mezar yerini...
Gözlerim seni görmeyecek;
bekliyor seni yüreğim!
------------------------------
CİNAYET GIRNATA'DA İŞLENDİ
CİNAYET
Tüfekler arasında yürürken görüldü o,
Uzun bir sokaktan
Çıktı soğuk kıra,
Gün doğarken daha
Şafakta, yıldızların altında
Öldürdüler Federico'yu.
Cellâtların mangası
Bakamıyordu yüzüne.
Kapadılar hepsi gözlerini.
Dua ettiler: Tanrı bile kurtarmayacak seni!
Düşüp öldü Federico
- Alnında kan, kurşun barsaklarında. -
Cinayet Gırnata'da işlendi.
Biliyorsunuz, - zavallı Gırnata'da. -
Onun Gırnata'sında.
SEVGİLİM MELTEMDİR SÖYLEYEN
Sevgilim, meltemdir söyleyen
fırsatının bembeyazlığını...
Gözlerim seni görmeyecek;
bekliyor seni yüreğim!
Rüzgâr getirdi bana
adını sabah alacasında;
dağ tekrarlıyor
ayak seslerinin yankısını...
Gözlerim seni görmeyecek;
bekliyor seni yüreğim!
Kuytu çan kulelerinde
alabildiğine çalıyor çanlar...
Gözlerim seni görmeyecek;
bekliyor seni yüreğim!
Çekiç sesleri
anlatıyor tabutun kasvetini;
küreğin sesi de
mezar yerini...
Gözlerim seni görmeyecek;
bekliyor seni yüreğim!
------------------------------
CİNAYET GIRNATA'DA İŞLENDİ
CİNAYET
Tüfekler arasında yürürken görüldü o,
Uzun bir sokaktan
Çıktı soğuk kıra,
Gün doğarken daha
Şafakta, yıldızların altında
Öldürdüler Federico'yu.
Cellâtların mangası
Bakamıyordu yüzüne.
Kapadılar hepsi gözlerini.
Dua ettiler: Tanrı bile kurtarmayacak seni!
Düşüp öldü Federico
- Alnında kan, kurşun barsaklarında. -
Cinayet Gırnata'da işlendi.
Biliyorsunuz, - zavallı Gırnata'da. -
Onun Gırnata'sında.
-------------------------------------
OZAN VE ÖLÜM
Ölümle başbaşa yürürken görüldü o,
Korkmadan tırpanından.
- Gene de kuleden kuleye güneş
Çekiçler örste, örste, demirci ocaklarının örsünde.
Konuşuyordu Federico
Okşayarak, ölümle. Ölüm dinliyordu onu.
"Daha dün mısralarımda can yoldaşım,
Kuru avuçların şaklıyordu senin
Daha dün mısralarımda,
Daha dün kırağını verdin şarkıma
Ve ağlatı'ma gümüş tırpan keskinliğini,
Seni şakıyacağım, sende artık kalmayan eti,
Olmayan gözlerini,
Rüzgârın dağıttığı saçlarını şakıyacağım
O öpülen kırmızı dudaklarını...
Ölüm, güzel çingenem, ölümümsün dün de bugün de,
İçime çekerken Gırnata'nın havasını, Benim Gırnata'mın."
Yürürken görüldüler onlar...
Bir mezar yontun bana dostlarım
Ozan için
Taştan ve düşten, -Elhamra'da,
Suyun ağladığı bir çeşme üstüne,
Sonsuza kadar desin o:
Cinayet Gırnata'da işlendi! Onun Gırnata'sında!
----------------------------------------
DAĞ KELEBEĞİ
Platero ile Ben adlı kitabı için Juan Ramon Jimenez'e
Sen değil misin, kelebek,
şu kimsesiz dağların canı,
derin uçurumları ile
sivri tepelerinin?
Sen doğabilesin diye
büyülü değneğiyle
taş fırtınalarına, emretti bir gün
durup susmalarını bir peri
ve zincirlendi o dağlar birbirine
sen uçabilesin diye.
Portakallı karalı,
esmer ve altın rengi,
dağ kelebeği,yabangülü üstünde
kat kat kanatçıkların, ya konar kalkarsın
oynaşarak güneşle, ya da bir günışını
üstünde çarmıha gerilmiş.
Dağ kelebeği,
kırların tepelerin kelebeği,
rengini resme dökemez kimse senin; yaşarsın
onu ancak sen ve kanatların
havada, güneşte, yabangülünde,
öylesine özgür ve öyle tatlısın ki
Juan Ramon Jimenez Fransisken lirinin tellerini
senin için okşar usul usul.
-----------------------------------------
DÜŞÜMDE GÖRDÜM Kİ
Düşümde gördüm ki alıp götürüyorsun beni
beyaz bir patika üzeri
yemyeşil kırlar ortasında
mavi tepelere
dingin bir sabah vakti.
Hissettim ellerini ellerimde,
senin dost elini,
ve kız çocuğu sesin çaldı kulaklarımda
yeni bir çan gibi,
baharın şafağından
bakire bir çan gibi.
Ordaydılar, sesin ve ellerin,
düşümde, nasıl da gerçektiler!...
Sen yaşa, ey umut: Kim der ki
toprak aldı sinesine seni.
-----------------------------------
SAVAŞ
Kinden garazdan bir elle, ey canım İspanya
-Denizler arası, denize inen, enli lir-
Çizildi üstüne savaş bölgeleri bir bir,
En yığılı dağlar ovalar, siper her kaya.
Garaz bir fırtına, alçaklık bir toz bir duman
Dalmış öz meşeliklerine elinde balta
Senin altın salkımlarından şarap sıkmakta
Toprağının tohumudur kaldırdığı harman
Bir kez daha - bir kez daha! - Ey gamlı İspanya,
Nen varsa rüzgâr taşan, denizle yıkanır ya
Hıyanete kurban, tüm kırdı geçirdi fesat
Nen varsa kutsal kirletildi unutularak
Tüm ne kaldıysa arıtmış bağrında toprak
Sunuldu bir yağmaya, satıldı haraç mezat!
OZAN VE ÖLÜM
Ölümle başbaşa yürürken görüldü o,
Korkmadan tırpanından.
- Gene de kuleden kuleye güneş
Çekiçler örste, örste, demirci ocaklarının örsünde.
Konuşuyordu Federico
Okşayarak, ölümle. Ölüm dinliyordu onu.
"Daha dün mısralarımda can yoldaşım,
Kuru avuçların şaklıyordu senin
Daha dün mısralarımda,
Daha dün kırağını verdin şarkıma
Ve ağlatı'ma gümüş tırpan keskinliğini,
Seni şakıyacağım, sende artık kalmayan eti,
Olmayan gözlerini,
Rüzgârın dağıttığı saçlarını şakıyacağım
O öpülen kırmızı dudaklarını...
Ölüm, güzel çingenem, ölümümsün dün de bugün de,
İçime çekerken Gırnata'nın havasını, Benim Gırnata'mın."
Yürürken görüldüler onlar...
Bir mezar yontun bana dostlarım
Ozan için
Taştan ve düşten, -Elhamra'da,
Suyun ağladığı bir çeşme üstüne,
Sonsuza kadar desin o:
Cinayet Gırnata'da işlendi! Onun Gırnata'sında!
----------------------------------------
DAĞ KELEBEĞİ
Platero ile Ben adlı kitabı için Juan Ramon Jimenez'e
Sen değil misin, kelebek,
şu kimsesiz dağların canı,
derin uçurumları ile
sivri tepelerinin?
Sen doğabilesin diye
büyülü değneğiyle
taş fırtınalarına, emretti bir gün
durup susmalarını bir peri
ve zincirlendi o dağlar birbirine
sen uçabilesin diye.
Portakallı karalı,
esmer ve altın rengi,
dağ kelebeği,yabangülü üstünde
kat kat kanatçıkların, ya konar kalkarsın
oynaşarak güneşle, ya da bir günışını
üstünde çarmıha gerilmiş.
Dağ kelebeği,
kırların tepelerin kelebeği,
rengini resme dökemez kimse senin; yaşarsın
onu ancak sen ve kanatların
havada, güneşte, yabangülünde,
öylesine özgür ve öyle tatlısın ki
Juan Ramon Jimenez Fransisken lirinin tellerini
senin için okşar usul usul.
-----------------------------------------
DÜŞÜMDE GÖRDÜM Kİ
Düşümde gördüm ki alıp götürüyorsun beni
beyaz bir patika üzeri
yemyeşil kırlar ortasında
mavi tepelere
dingin bir sabah vakti.
Hissettim ellerini ellerimde,
senin dost elini,
ve kız çocuğu sesin çaldı kulaklarımda
yeni bir çan gibi,
baharın şafağından
bakire bir çan gibi.
Ordaydılar, sesin ve ellerin,
düşümde, nasıl da gerçektiler!...
Sen yaşa, ey umut: Kim der ki
toprak aldı sinesine seni.
-----------------------------------
SAVAŞ
Kinden garazdan bir elle, ey canım İspanya
-Denizler arası, denize inen, enli lir-
Çizildi üstüne savaş bölgeleri bir bir,
En yığılı dağlar ovalar, siper her kaya.
Garaz bir fırtına, alçaklık bir toz bir duman
Dalmış öz meşeliklerine elinde balta
Senin altın salkımlarından şarap sıkmakta
Toprağının tohumudur kaldırdığı harman
Bir kez daha - bir kez daha! - Ey gamlı İspanya,
Nen varsa rüzgâr taşan, denizle yıkanır ya
Hıyanete kurban, tüm kırdı geçirdi fesat
Nen varsa kutsal kirletildi unutularak
Tüm ne kaldıysa arıtmış bağrında toprak
Sunuldu bir yağmaya, satıldı haraç mezat!