24 Mart 2012

EY CAN ÖZÜM, EY GÖNÜL GÖZÜM


Ey can özüm!
Ey gönül gözüm!
Ey söylenmemiş sözüm!
Ey eski başkentin sultanı Türkü Gözlüm!
Nasılsın? Bak her zamanki gibi sıradan basit bir nasılsın sorusunun ardına gizliyorum
aşkımı hasretimi ve o koca sevdamı.
Nasılsın bahar sözlüm?
Nasılsın ay yüzlüm?
Nasılsın Türkü Gözlüm?

Sensizliğin katran karası vakitlerinde yokluğunun öldürücü suskunluğunda; kat kat ve rengârenk perdelerle örttüğün gönlünden gönlüme düşen ışıkla aydınlanan bir vakitte gene sana sesleniyorum. Bilesin!

Tarihin talihsiz sevdalarında figüran olmak yerine; tarihin mirasını da talihin yükünü de omuzlayıp sevda yorgunu gönlüne derman olayım diye sesleniyorum. Bilesin!

Ama sevda cümlelerimin gizli öznesi olan Türkü Gözlü Güzel olduğunu bir ben bileceğim bir de sen. Bilesin!

İki günlük nefsanî arzularına
aşk adını verip AŞK’ın adını kirletenlere inat onca hasrete onca sevdaya rağmen yan yana gelince birbirinin gözlerine bakmaktan ellerini tutmaktan hayâ eden edepli nezih sevdaların bu çağda da var olduğu bilinsin diye sana sesleniyorum. Bembeyaz bir sevda benimkisi arabesk şairlere siyah-beyaz Türk filmlerine 21. y.y’ın gündelik sevdalarına inat bembeyaz bir isyandır bu. Bilesin!

Bazen sen bile anlamakta zorlanıyorsun bu çağda böyle
aşk olmaz diyorsun. Acabalar sarıyor zihnini oysa senden öğrendim karşılıksız sevmeyi beklemeyi ve dua etmeyi… Seven kişi sevdiğine sitem etmez sevdiğini suçlamaz kendinden ziyade sevdiğinin mutluluğunu düşünür; Canına canan değil cananına can diler mevladan. Biz aşkı bu çağın şehvet ihanet rezalet üçgeninde değil çağlar öncesinden kalma sadakat Letafet zarafet üçgeninde yaşıyoruz. Bilesin!

Çünkü sevda dediğin; Hz. Yakup gibi beklemek; bekleye bekleye gözden olmaktır. Ondan gayrısını görmemektir. Hani şair diyor ya; "Sensizlik ışık olacaksa gözlerime ben karanlığa razıyım Varsın güneş hiç doğmasın sevdiğim"

Gözlerinin içine bakarak şimdiki zaman çekiminde senli cümleler kurmak dururken boğazımın dokuz boğumuna dizilen sevda sözleri yerine havadan sudan konuşmak ölümün diğer adıdır. Sensiz cümlelerim yetim kaldı suskunluğa vurdum kendimi terk ettim cümlelerin cümlesini… Bilesin!

Her sabah aynanın karşısında adını Türkü koyduğum gözlerinle göz göze gelince yüreğinin derinlerinden bir sevda alır başını yürür yaş olur damla damla gözlerinden süzülür. Ve sen seher vakitlerinde ağlıyorsundur gene. Harf harf damlıyordur gözyaşların kâğıda. O damlalar şiir olur nâme olur gelir yüreğimin orta yerinden beni vurur. Bilesin!
Sen İbrahim misali yangınlardasın. Ben ateşi söndürmek için su taşıyan karınca misali dua taşıyorum sana. Biliyorum bu su bu ateşi söndürmez. Ama sevdamız belli olur. Çünkü bu bir hikâyedir bu hikâye di'li geçmiş zaman rivayetlerinden ziyade şimdiki zaman çekiminde geçmektedir. Bilesin!

Keşkeler sarıldı boğazıma nefes alamıyorum ne beni sana ne seni sana anlatamıyorum diye çırpınırken ve yokluğunun hüznüyle biten gün hayalinle aydınlanan geceye devrederken kendini bir türkü çalınır kulağıma. “Ellerini çekip benden /Yârim bu Gün gider oldu. /Hem sever hem sevilirken /Bu ayrılık neden oldu”
“Ama senden ayrı gezen. / Yürek değil beden oldu.” Bilesin!

Ve bir hikâye düşer hatırıma gene bülbül ve beyaz güle dair;

“Gülün yüzünde hep bir hüzün vardı. Nicedir uzaktan onu seyretmekte olan bülbül gülü böyle görünce içinin yandığını hissederdi. Gül neden böyleydi ki? Etrafında nice kuş pervane oluyor ve bakanlar hayranlıklarını gizleyemiyorken… Böylesine gözde ve güzelken neden bu kadar hüzünlüydü? Herkes gidince yalnız kalan ve gözyaşları yapraklarından süzülen gülün dalına kondu…

“-Ah güzeller güzeli niçin ağlıyorsun?” dedi fısıltı gibi bir ötüşle… İnilti gibi bir sesle cevapladı gül:

“-Dikenlerimin acısıyla yanmayacak ve dikenimin batmasıyla şu ipek yaprağımın okşamasını bir görecek olanın hasretindeyim. Dikenimin de yaprağım kadar rahmet olduğunu sezecek… Ve canını yaktığı için dikenimin varlığına şükredecek olanın hasretini çekmedeyim… Bülbüller ipeksi yapraklarıma şiirler yazdılar; kokumla mest olup tavafıma durdular. Nice serenat dinledim nice
aşk îlanına muhatap oldum. Fakat ne vakit o âşıklık iddia edenlerden birine dikenimi değdirecek oldum canının derdine düştü de çekip gitti. «Senin için ölürüm!..» diyenlerin daha tenlerini çizmeme bile dayanamadıklarını ve yalancı olduklarını görmek beni böyle mahzun etti.”

Bülbül gülün söylediklerini duyunca hiçbir şeyin göründüğünden ibaret olmadığını anladı. Sonra bir an kendi duygularını sınadı. Acaba dedi ben de diğerleri gibi miyim? Gülü sevdiğimi zannederken yoksa canımın sevgilisi miyim?

Gül gözlerindeki ağlamaklı bakışla uzun uzun daldı önce. Sonra devamla dedi ki:

“-Ağlamayı sevmeyenler gülmeyi de sevemezler…”

Bir bülbüle hasretim ki dikenim kanadını yırtıp geçtiği hâlde kanadının derdine düşmeyip yine gözlerimin içine aşkla bakmaya devam etsin… Oysa bakıyorum öncesinde rengim ve kokumla güya sarhoşa dönenler canlarını azıcık yaktığımda gaflete düşüp yüzüme bakmaz oluyorlar…

Böylece devam etti gül anlatmaya gül anlattı bülbül dinledi saatlerce. Bülbül sadece hayranlıkla gülün gözlerine baktı… Cevap vermedi… Tam o sırada gülün nicedir gülmeyen yüzünde tatlı bir gülümseme belirdi. Bu gülümsemeyl etrafa öylesine güzel bir koku yayıldı ki duyan bilir…

Bülbül gülünün gülmesiyle gönlü temelli coşarak ve gülümseyerek sordu:

“-Nasıl da yakıştı gülmek sana… Hele deyiver neye güldün gülüm!?”

Gül hiçbir şey söylemedi… Bir yandan gülen bir yandan yaşlar akan gözleriyl sadece başını eğdi… O vakit bülbül gülün dalına geçmiş olan tırnaklarını ve dikenlere takıldığı için saatlerdir kanamakta olan kanadını ve kanıyla beyaz gülün kırmızıya döndüğünü fark etti.”

Hele deyiver sen neye güldün Türkü Gözlüm?

Canım canında kaderim duanda yazılıdır. Halim ruhunda tecelli ruhun kalbime aynadır. Şimdi;
Sensizim sessizim kimsesizim.
Gözlerinin
Sözlerinin
Gönlünün
Hatırına
Ya bırak beni düşeyim uçuruma
Ya da çekiver yanına…

Ben her şeye rağmen sana geliyorum… Ardımda bırakıp sensiz geçmişi gönlünde yeniden dirilmek için. Yiğit düştüğü yerden kalkar Türkü Gözlüm! Asırlar önce düştüğüm gönlünden şimdi kıyama kalkıyorum. Bilesin!

“Seni ben gönlüme sultan beni kurban bilirim.
Seni beklerken ağarmış nice tan bilirim.
Seni pençesi kandır canavardır dediler
Seni gene de canıma can derdime derman bilirim.”
Dörtlüğünden

“Cânı kim cananı içün sevse cânânın sever
Cânı içün kim ki cânânın sever cânın sever” beytine kadar tüm zamanlar boyu senin için yazılmış en güzel şiirleri ve sözleri bilirim ama ben gene ve sadece;

Bir seni hep seni tek seni sevdiğimi
Bir sana hep sana tek sana seslenerek;

Şiir diye yüreğimi sunuyorum yüreğine… Bilesin!

Her ne kadar sürçü lisan etti isem

AŞK OLSUN!

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...