28 Mart 2012

EVRENDE BENLİĞİMİZ..1HALİL CİBRAN


karanlık, ışığın yokluğu değil,engellenmesidir bilinç duvarlarıyla. ışık var olandır çünkü gerçeği olmayan ise karanlık... ve gölgen kadar izin verirsin karanlığın alanına... bu yol vaadlerle süslü değil ne oraya, ne buraya dair.
sen hesabını yapmadığında bedelsizcesine gelir ödülü.
ve tek sen, yalnız sen, anlarsın değerini ödül SEN'sindir çünkü, sana sunulan.. içe düşen bir gülümsemedir erinç hali söz bile suskun kalır, huşu içinde. ve susmak, en çok konuşmaktır aslında.
sessizlikte olmak...tüm seslerin rahminde, gürültüsüzce devindirmek bilgiyi.
ve kuytu bir huzur odağından dalga dalga yaymak sevgiyi... bir merdiven, ürkütürcesine yüksek bir merdiven, bir sonraya uzanan. yolcu yorgun, yolcu usanmış belkioysa her an, tek bir basamak tek bir adımlık güç, ona gerekli olan.bir tohum çatlar, zamanın sıfırlandığı bir anda.bir kilidin açılması misali çözülür kodlanmış şifre,eşsiz bir oluşum sergilenir, tezahürün mucizesinde.doğal ve emeksiz sanki, oysa öncesi sonsuzluktur.
sonsuzca bir birikim, sonsuzca bir hazırlık, bu açılım, bu doğuş adına... bir benzerler kümesi mi olmalı toplum, doğa çeşitliliği yaratırken durmaksızın?
yazık, insan zihnine tutsak, zihinse dışlanma korkusuna.
oysa yürek en yürekli, yürek, en özgür uçuşunda. birlik, ama farklılığın uyumunda, teklik, tekilliğin sonsuzluğunda... aynileşmek, ama özde ve özgünce üniformaları reddeden bir bilinçle. başöğretmen doğanın kürsüsündeöğrenmek yaşamı hece hece. her renk kendi yalnızlığında,
bütünleşmek, bir gökkuşağı güzelliğince. güzellik bir özlemdir tek özlemdir belki de.öncesiz ve sonrasız zamanların esin kaynağı,
en coşkun hazzı, en içkin acısı... bir koku, bir ses, bir nefes,farklı bir titreşim, bir renk, bir parıltı... ortak şartlanmalara teslim edilmezse eğer,
toplumsal bilincin defilesinde değilse yürekler,
güzellik de soyunur süslü libasını saf ve ayıpsız sergiler, eşsiz doğasını.
tıpkı bir çiçek misali, kendince, sadece ve özce... roller giyeriz kimlik adına ve rollerden ibaret kalır yaşamımız.
yaz günü kürk taşırcasına bunalır da içimizde gömülü kalan soyunmak ayıp gelir, günah gelir ve yükümüzle ağırlaşır adımlar. oysa ölüm zorla çıkarır giysimizi zamanın tutsakladığı bir evren zamansızlığa açılır, çırılçıplak. özbenimiz ölümde nefes alır. değişmeyen özlem, değişmez olana,
değişirken her bir şey değişmezin alanında.olanda olmayana öykünmeken büyük çelişki bu olsa gerek. karanlık gölgedir işıksa kaynak. gölgenin nedeni ise işığın dokunduğu varlık.form ne denli yoğunsa gölgesi o denli güçlü öyleyse karanlık bize bağlı ve biz denli suçlu.oysa incelmek var seyrelmek, şeffaflaşmak. ışığı kesmek yerine geçirgen, iletken olmak. tutarlılık denilir değişimi reddeden anlayışatekrarlayan kalıplara sıkışmış tekdüze algılayışa.oysa yaşam devinimdir durmayan dönüşümdür, iki nefes arasında sonsuzca değişimdir.kaya dikilir de suyun önünde kaskatı heybetiyle gururlusu sakin veya coşkulu iğıl ığıl işler yolunu. böyledir evrenin işi, sert yumuşar, direnç esner. form dağılır eninde sonunda akışkanın alanında. sorumlu ‘ben’im demek zor gelir ‘herşey bende’ demekse sıkıcı.içe değil, dışa dönüktür gözler uzakları tarar her düşünce zoraki bir anlam arayışında ‘ben’den ötelere tutunur eller.oysa içimizdeki evren o denli yakın o denli çözülmeyi bekleyen.kendi aynamızda yansırken birliğin binbir yüzükah cennet olur kah da cehennem tekil gerçeğin ta özü... ayık, uyanık olmalı varlık olanın farkında, ama ne çok ürkek, ne de şımarık.
gerek duyan ile gereken bir teğet noktasında buluştuğunda
eylem, çabasızdır doğal, uygun ve ve anlık. göreliyi taşıyan ama görece olmayan mutlak, her an, her yerde olan. sonlu ile tezahürdedeneyimi sonsuzlayan. en doğalın doğasında en olağanüstüyü sunan. mutlak, sabahımıza doğan ama gecemizde kaybolmayan. o ki her parçada aranan, o, aramadan bulunan.yandık da ışıdı mı ortalık? yandık da tükendi mi karanlık?yandık, hem de çığlıklarla yandık ama, beyhude mi acaba? küller kaldı, toz-duman etraf yolu bile seçemiyor gözlerim.
ve yalnız, ve yoksul, ve çok yabancı hali anlatamaz ki yaban sözlerim...
yeniden başlamak, yine ve defalarca kıvılcımı çakmak, hem de isteyerek.
ve yeniden onarmak her ne kaldıysa ola ki, can ateşine yeni kav gerek. her ‘merhaba’, ‘hoşcakal’dır aslında bu sonlara kurgulanmış süreçte.
her başlangıç ayrılığın tadında sonsuzluk çınlasa da bilinçte.
ama bir eşik var, hem çok yakın hem duyumlar-ötesio noktada çağır beni birliğe, sen-ben ertesi. söz istendiğince güzel sınırsız güçlü, kanatlı, yüce ve en acımasız, kişi çirkinleşince. söz, insan kadar değişken beyaz ile kara denli çelişen’yok’u var, ‘var’ı yok kılan usta çevirmen.söz vurur geçer de yüreği bir alemden diğerine müfteriyalan bile gerçek sanar kendini. ve, sus zamanı, şifa adına ne konuşan olsun, ne de dinleyen sessizliğin mesajı, duyulması gereken... ben de yandım Yunus gibi çareyi an'da buldum.bir gülümseme, borcum insana, ama cenneti bende buldum.gönlüm tende değil ki, sunabilem coşkusunu...sevgimse beni aşmış, sürüklemiş yolcusunu...erenlere selam olsun, kabul, yürek uzak dursun.sözler yansın, sözler kansın, kabul, gerçek hayal olsun... yağmur ayrımsızca düşüyorsa kile, kuma, kayaya,güneş ısıtıyor, ışıyorsa yansızca ve yönsüzce,ve rüzgar umursamıyorsa rengini, dokusunu savurduğu saçların, ve çiçek kokusunu,ve çocuk coşkusunu sakınmıyorsa o-bu-şu diye ve tek liyakat yürekteki sevgiyse,hangi ölçü tarta, biçe kim ola da yargılaya ve ne hakla sınıflaya bu ‘ben’ denen evreni normal, toplumun kurgus doğal ise doğanın çağrısı.normlarla kıskıvrak insanoğlu doğasını özler dolu dolu.ova ova uzanır dağ dağ tırmanır kendi içinde akan da kendisidir çağlayan da.baskıyla tuttuğu nefesini
salar gider rüzgara...birer prizmayız hepimiz gün ışığında nice rengi gösteren.sonsuz frekans kırılıyor kat kat bedenlerimizde,ve nice yansımalarla bir hologram oluşuyor.yankıyı benimsiyoruz
aslı unuttuğumuzda.ama kimlik perdeleri kalktıkça bir bir gölge oyunu sona eriyor.ve ışık kendiyle buluşuyor tek bir odak noktasında. yaradılış tek bilgiyi yankılar,hem parçada, hem bütünde.ayırmadan, kayırmadan
zerre denli sınıflamadan hem de.tek bir nefes, mucizenin tanığı,
kutsaldır yaşamın her bir an’ı.her olağan, olağan-üstüyaradan’ı sıradanda tanı. yüzmek suya güvenmek demek çırpınırsan batarsın.
su kendi doğasında, sen de uyumda uzlaşmak gerek. her başlangıç bir niyettir,bir akit, olacak olanla hazırsan, geç o eşiği
bilinmezin oyununda... varoluş, sonsuz olasılıklar bileşkesi,
denendikçe gerçek oluyor bazısı...geriye kalan yine sonsuz, hala boyutsuz,
sonlu kapsayabilir mi sonsuzu...? bir eşik vardır ya,geçildiği anda bir rezonans başlar,büyür titreşimler, sallar n-yılık duvarları.böyle çoğalmak ne güzel,sesde, sözde, öz-be-özde. asal keder uzak düşmektir
içimizdeki yolcudan...gelen geçer geçen yine gelir de hüzün kalır,
hep orada, üşüyen derinlerde bilinmez bir gerçekliğin uykusunda.öte seni komaz ki yalnız, ıpıssız sen kadar umursar seni
sen denli sever.vazgeçmez ki senden bir an bile, an içinde.
çağırır her zerrede duyarsın, kulağını tıkasan da. kaçtığın her yerde aynı hayal saklandığın her gecede aynı düş.zamana saklı geçmiş ve gelecekler
şimdiyi kutlarlar da garip bir akış içinde kayar giderler avucundan.
geçmiş de sen, gelecek de kendi attığın düğümleri çözdükçe bir bir
tüm çırpınışlar dinecek sen kalacaksın geriyeözgürce...ateş olup yandık hep
yanarken de yaktık hep...oysa su gibi olmak da var,
akışkan.veya hava denli geçirgen.ya da toprakca,üretken...herbir element her zerrede hepsi ortak bir devinimde...yine sorsam, ayıp mı ola,
illa da yanmak mı gerek bu yolda...? gölge silinir ışık vurduğunda peki gölgeler niye,işık nerede...? ve yanmak mı gerek illa...?
meş’ale mi olmalı tutuşan,yoksa tutuşturan kaynak mı...? salt yansıtanlarız ışığı kat kat zırhlarımızdan.erimedikçe kılıflar kalkmadıkça perde
iç ve dış ayrı kalacak akisler kendini asıl sanacak... O, hepsidir, hem de hiç biri...var'a yok,yok'a var olandır da,akis ile asıl arasında
sınır nerededir...?ayna sırla kaplıyken sirrı bilebilir mi hiç...?
öyle bir deniz ki baktıkça değişen bakan ile değişen...tanığa göre değişiyor gerçeklik gerçek ise değişmeyen tanıksız, tanımsız...mutlak asla ulaşılamıyan ise bu sisli hayal ülkesinde koşuş, kaçış nereye...?acaba nedir hedef,yoksa hedef yok mu ola?denizde dalga misali çarpa çarpa çırpına gidilen yer aslında kalınan yer mi ola...? bekle der sabır
ama beklentisizce...olacak olan, olacak sen sadece günü işle, sessizce... tohum ağaca gebe,doğum ise yaşama...başlangıçlar bitişi ilk, sonu taşır da yanında,bilgi saklı, bilgi yasaklı bu çizgisel anlayışta.ama sonlar baş olacak çember tamamlandığında...balık sudan ötesini merak edip durur da
sıçrar bazen, o bilinmez dünyaya.fazla kalamaz, sarsar onu bu yeni boyut
ama geçilmez sanılan sınırı zorlamıştır ya.hava ölüm değildir illa da
hep suda yaşayana.koşullar uygun olduğunda veya o, koşullara uyumlandığında.içiçedir nice gerçeklik fark denenendedir ancak.
rüya uyuyana gerçek,gerçek, uyananın olacak.ne ürkütücü bir vizyon!
bir son betimleniyor ama olmaması gerektiğince.hayır, süreç teslim olmadı daha son her an değişmede...işık ve gölge oyununda roller evrimleşmede...
nice mezarlar kazıyor zaman aydınlığın ortasında.ve nice yaşam can buluyor kapkaranlık rahimlerde.özgürlüğe açılsın kanatlar,
korku korksun, korkmayandan.çünkü, zamanın durduğu o an
akbabalar kendilerini gömecek ve son martıların olacak...yaşam sahnemdeki her kişi benim bir yüzüm aslında,
en güzel görünen,en sevdiğim yansımam.en sevimsiz görünense,
en kaçmak istediğim.hep aranan var yao da olmak istediğim.
ama hepsi ben bana dair ve beni bütünlemede.

istek, istenene kavuşana dek.her kavuşma, yeni istek ararmış.
tokluk, acıkırmış da hemen daha, daha diye fır dolanırmış.
doymamakmış adı yaşamın bu yüzdenmiş işte bütün tekrarlar.
yetmemiş hiçbir sey, yetemezmiş ki zaten...
aramak gereksizmis, bulmak, aramamakmış hepten..
.
kristalin yüzeyinde kırılır nice görüntü binlerce imge üşüşür birden.
insan denli çoktur aşk insan denli karmaşık boyutlarda,
anlaşılmaz, ve anlayışsız hem de. üşür, erimesi gereken anda
yanarken buz çöllerinde. çelişkiler yumağı gidiş-gelişlerde
azalırken çoğalır da artarken, yokoluverir duyumu.


ama çok değil, tekdir,tek istediğimiz tek olan aşk. iç denizimizde yüzmek gibi
dalgasıyla, girdabıyla, duyguların akıntısında sularda olmaktır, kan ter içinde...
nefes alış zorlanırken genizdeki tuz tadında
...
yaşadığını unuttuğun anda unuttuğunu hatırlacaktır yaşam.
ve biri bine sattığında bomboşluktur sende kalan.
gökyüzü ışıksız, deniz balıksız gizli bahçen ıhlamursuz kalır da,
sabahın muştusu bile susar, ah ile, vah ile acıya yattığında.
ama ki sen kendini bildiğinde 'ben' bildiğini yendiğinde,
bil dostum, kimse seni yenemez.bir kere duydum ve unutmadım
“Hak yolunda ‘üff’ denilmez!...”
ama geriye düşmemeli gözler öncesi, bugüne getirdi ya beni
hepsi bu anda saklı zaten ayak izleri zamana gömülmeli.
ve arayış beklenti değil kıpır kıpır bir sevinç olmalı
onca yakın olanı hissederek onca bence olanı bilerek
ve çok severek hep severek...
o hep orada, hep yorumlarda mekanı aynı, ama farklı konumlarda.
etrafında dolanana göre tesiri çok değişken oysa o ayrımda değil, hep kendince sevecen.
kimine fazla gelir ışığı, kimine sönük ve az kimi kış halini ister, kimi ise yaz.
dıştan gözlemde sevimli bir yuvarlak ama özünde kıpır kıpır ve hatta allak bullak.
yorgun, yaşlı yüreğinde sönmezken o kor sakin görünse de kanma, güneş’te patlamalar var..
bir nokta denli yalnızdır kişi, çizgilerde, düzlemlerde
ve nice n-boyutlarda birdiğeri ile buluşan. yalnız ve özgün
ama beraberce yazılır evrenlere. sonsuz sorumludur
farkında olmasa da. kaçış sandığı tutsaklığıdır aslında.
varış sandığı uzaklarda uzaklaşır yakınlardan.ve buluş bildiği
kayboluşudur özünde. her çözgü yeni bir düğüm yeni bağlara,
bu varoluş ağında. ve kurtuluş dediğimiz bu muhteşem döngüyü farketmek
ve bu oyunu sevmek mi acaba
...?
kapanmamış hesaplarla doluyuz zihnimiz, yüreğimiz, biz.
defalarca yaşarız aynı anları iyiye doyamadan, kötüye katlanamadan
gideni anlamadan, biteni algılayamadan değişime güceniriz, kızarız
akışı kabullenemeyiz ki biz. oysa anlık koşullarıyla yaşanır her deneyim.
ne bugünün kurgusunu hakeder ne de günün farklı yargısını.
bırakalım, geçen geçtiği yerdekalan kaldığı yerde huzur bulsun.
zamanın izleri, zamanda savrulsun da bu an saf, bu an yeni doğmuş olsun.
heplik ve hiçlik durmayan bir döngü içimizde en coşkun paradoksu yaşamın.
nice dokunuruz hiçlik sınırına bir bebeğin doğumunda bir günbatımı yangınında
nefesin tutulduğu bir güzellik anında içsel bir kahkahanın yankısında
veya gözyaşlarının ummanında. hiçlik ki, varoluşu açıklar varlığa
sonsuz çekimiyle çağırır seni. dokunursun da o noktaya sınırsız bir titreyişle,
ne kalınır orada ne geçilir o kapı ne de özlemi diner yaşadıkça
.
hiç yazılmamış sözü hiç çalınmamış sazı ve hiç resmedilmemiş beyazı
duyumsadığında, sen susarsın yaşam dile gelir içinde.
şiir olur, şarkı olur her nefes ve güzele boyanır evren bilinmezin fırçasında
.
bir “la” notası çınlar içinde en sakin, hem de en coşkulu bir ezgide
dağ, taş, yer, gök söyleşmeye başlar kocaman bir gülümseme açar yürekde.
iğıl ığıl akarsın, yaşam akarken sende sonsuz bir an’da asılı kalır zaman
kimlik duvarların erir de bedeninde can canlanır bu tümlenişte
.
çatıksa kaşların, kendi kavgandakapanmış, uzaksan, ben çırpınırken gözlerin sakındıysa sırrını benden bırak, artık bakmasan da olur...bir sözü esirgediysen, sevgiden,
an'ın depremini durduracak, gurursa, inatsa seni sus kılan artık konuşmasan da olur...
bir gün bile geciktiysen,ve acıysa yaşanan sana dair yokluğunsa isyanım bugünümde,
artık gelmesen de olur...güzellik an'da gerçek
güzellik, şimdiye dair...an'ın dışına düşersen, canım değil, anım olursun
ve yaşasın yorgun belleğim,unutulursun
.
can, canı terkedince sevgi şaşırır yolunu bir an toplanır bir acı noktada
dalga dalga döver burgu burgu deler iç duvarları. dayan can’ım, an gelir acı susar.
ve sürse de sancısı bir doğumu muştulayadır. can, canı terkedince
ol canın ölümünde yeni can doğmadadır
.
sen dursan da, yol durmaz geri düşersin, görecesinde değişimin. yorulsan da, yol yorulmaz
bir koşuya döner, dinlenişin. düşe-kalka, sapa-savrula ağlaya-güle, üşüye-kavrula
desteksiz, bastonsuz araçsız, hem de dostsuz kendi zirvene yolcusunşüphesiz bir inanç
ve beklentisizliğin sabrıyla
.
titredi boşluk...ilk hareket doğdu ve sonsuz devinimin odağı oldu. her ilk, sonun bilgisine gebe
her son da, sonrakilere. tüm yaratıcılık ilk an’da gizli‘sonra’ sadece anlamaya çalışmakta gizi
yarattığını sanarken, varolan dehlizi
.
gönül, boyutsuz bir umman içredir her çırpınışta ince ince incinir. hem sivrildim, hem yontuldum nicedir, canlandım mı, yıprandım mı, kim bilir..?bir dalga daha geçti üstümden,
peşi sıra daha, dahası gelir...bulandı masmavi sular aniden
arındım mı, kirlendim mi kim bilir...?
alışmamalısın be gülüm an gelir değişir herşey...alışmak beklentiyi tetikler,
beklenti, eşittir, acı...ama öyle tatlı sunar ki zehri yaşam,ne kadar dirensen o denli kışkırtıcı...
alışırsın...öyle kolay ki...hele de sana hoş gelene...ama sanki,alıştığın an’a dek sürer güzellik.
esaretin bağları sağlamdır artık hapsolduğun anda sevdiğin artık gardiyanın olur...
eskisi gibi olması için yalvarırsın... ama nafile! o uçar, sen kalırsın
..
.
insan, insanla yüklemiş teklik özlemini sürükleyip gider bağımlı öyküsünü.oysa o geçit ki
kıldan ince, kılıçtan keskin,ancak tek ayak, tek kanat ve tek yürek ölçüsünde.
tek yön yalnızlığadır özgürlüğün köprüsünde
.
karın doyar mı yemeğe ne de cebin maddeye...? beden hazza nefs izaza doyar mı...?
hangi sevgi nesnesi yeter yüreğe bir sınır var mı, aradığın özgürlüğe?
doyumun olmadığını kabulle başlar huzur ve bu paramparça arayış son bulur
.
insan, insanla öğrenir insanı öylesine içiçe, öylesine biteviye.
oysa insanı aşmak adınadır beraber yaşamak. bağımlılığın uyuşturucu keyfinde
bağların acısı vurduğunda, er ya da geç,bir sancı başlar özlemin rahminde
göbek kordonundan kopmaya hazır ve doğmaya sabırsız bebek güzelliğinde
.
kıyas, ki göreceliğin sınıflaması, kıyas ile alaşağı olmuş insanın gerçeği!
oysa çoğa bakıp ‘bir’i görmek,
çok içinde ‘tek’ olmak var.
zihin yüklü mü yüklü yoğun, yorgun, kalabalık.ve nice bilgi arasında kendi şifremiz kayıp!
ola ki bir ışık sızar ola ki aydınlanır o nokta derinliklerin örtüsü kalkar bilinç soyunur öz bilgiye
öylesine sade, öylesine kolay adım atarsın, kendine
.
boşluk, saf potansiyeldir,
ana rahmi, evrenin...olana gebe, olana sevgili sorgusuz ve yanıtsız ‘bilen’dir yalın gerçeği
.
adımını sayarsan çok çabuk yorulursun öne değil sona bakma, kaybolursun.yeter ki akış sürsün, az veya çok damlaya inanırsan, ummanı bulursun.
dolanırken bir realitede çekilirsin odağına coşkudur, yangındır, aşktır,erirsin bir noktada.
bir ölümdür yaşadığın ama bitiş değil, asla! bir çemberin merkezi
bir diğerinde çeperdedir de yeni bir öykü başlar yeni bir bilinçle ve bilginin sorumluluğunda.
düşünceler, su yüzündeki kıpırtılar misaliher tesirde değişen, eğleşen.karmakarışık bir seyirlik alanı
huzursuz, kuytusuz ve uykusuz.dur bir an ve dinle dinginliğin çağrısını.
dışarının sızmadığı derinlerde dinlenen bir ışık var sende
.
bir dalga gelir, bir dalga geçer yarın düne dönüşürken önce ve sonra öylesine içiçe
zamanın sana dokunduğu kapıda.sarsılırsın da her iniş ve çıkışta nedensellik ararsın bu sınırsız akışta sorgularsın olanı, olmayanı. ama çırpınış neye yarar?koşsan da, dursan da nafile
ne yakalarsın kaçanıne de durdurursunbiteviye kovalayanı.
bir dalga gelir, bir dalga geçer sıralarken sen zamanı.oysa deniz bir yere gitmez
onda bulursun an’ı farkedersin,değişmez olanı
.
korku pusuda hep sarsılmaya göresin süzülür iç alemine.dev gölgeleri oynaşır görünmeyen duvarlarda.aslı olmayan bir yansımavarlık bulamayan bir yankı sana tutunur, büyümek için.
sendeki karanlıkla beslenir seni tüketirken güçlenir...oysa korku, ki en korkak! aydınlıktan sakınır
saklanır kuytusuna...sevginin yıkadığı dehlizlerde korku, ölüm uykusunda.
bir koşu değildir yaşam ne kaçan vardır aslında,ne de seni kovalayan.herşey sence anlamlanır
iş sence, emek sence,yengi veya yenilgi, sence.oysa bir gezgince nefesi bilmektir asal başarı.
anlamak, çözdüğünü sanmak değil hissetmektir olanı.ve doğaca devinmek sorumsuzluk sanılmamalı
.
döngü süregelirken en küçükte, en büyükte en ilk, en sona benzer özde,çemberin kapanması misali.öyle bir gizem ki herşey, herşeyde gizlive her şey, herşeyle çelişkili.insan, şaşkınca izleryaşam denen paradoksu,evren, şakacı tekrarlarla olumlarken bu oluşu.çeşitlilik, nicesiz zıtlıklarla tanımlar varoluşu.
nice yüklensen de bilgini nice planlasan da stilini yüzmek için önce güven gerek denize
ana kucağına düşer misali suya teslim olmak, eşsizce.sevgidir, yolculuğun rotası ve sevgi,
devinimin engininde nicesiz çeşniyi anlamak değil,kabullenmektir iki nefes arası
.
herşey olana perde herşey olanın ifadesinde.evren ağız ağız konuşmada insanda
bakmada, görmede sayısız candasen, ben, o veya ‘biz’ misali değmede, dokunmada yaşama.
bir gerçeklik ki ömre bedel biz kadar rezil veya biz denli güzel
.
bir sıcak bakışta bir gülümseyişte,insanın çağrısını duydum.sözün sarhoşluğunda
gözlerde yolculukta derinlerin çağrısını duydum.güneşin doğuşunda göğün parlayışında
doğanın çağrısını duydum.bilinmez diyarlarda ışıklı karanlıklarda uzakların çağrısını duydum.
iğne deliğinden sızdı aydınlık uyandı yürek farklı bir hale.seslenen benimle ben kadar uzak
bir irkiliş, bir diriliş, bir an O'nun çağrısına uydum
.
geldin demek...ben tam gitmek üzereydim.heveslisin yolculuğa ben vazgeçmek üzereydim.
konuşmaya telaşlısın bense susmak üzereydim. durdun, dolandın, oyalandın
ki, yetişmek üzereydin.kum saati ters döndü tam can olmak üzereydin.o eşsiz an kayıp gitti
tam inanmak üzereydim
.
madde tükeniyor insan hala aç! ne azı, ne de çoğu doyurmuyor kimseyi.ötesini arayanlarsa
manayı sömürmede. insan ve tatminsizliği insanı yok etmede..
.
bir yolum ben yolun sonunda ise, kendim...benden olanı, bence olanı paylaşır yolcum
nice yakın, nice uzak duygularda.ve kalanla giden buluşur kısacık veya uzun bir yolculukta.
bir koşu yürekte, nefes nefese bilgisi birikir, bilinmese de.her adım ayrılışa doğru
ve bir garip hüzünle yüklü.her adım, acıyı çakarken yola sevinci üfler rüzgara, neşeli.
ve an gelir, yeter, biter paylaşım ne yetmez, ne de bitmezken sevgi.
aklın matriksinde parçalanmış bir dünya! anlaşmak adına mantıkla sınırlı anlamak adına kıyasla sınıflı.korunmak adına korkuya açık iş sevgiye gelince, karmakarışık.parsellenmiş madde parsellenmiş mana akıl bir köşe-kapmaca oyununda.ama bu oyun hiç bıkmaz ki,durup sorgulamak gerek.bütünü hissetmek için akıla yürek gerek.
inanma zamansız sözlere ‘hep’ diye başlayanlara ‘hiç’ ile direnenlere ve ‘mutlaka’ diyenlere.
inanma, söz veren sözlere süreklilik yeminlerine.‘ama’larla çınlasa da isyanın
‘ama olmalı, olabilir, mümkün’...özlemin sızlasa da değişmez olana,
‘değişmez’ değişimi seçmiş bir kere.yaşam dediğin noktasız, virgülsüz bir akış
sözler bunu bilmese de.inanma zamansız sözlere ne hiç var, ne de hep.arada bir yerlerdeyiz sınırlı, değişken,
şaşkın kendimizle.ne hiç var, ne de hep hele ‘daima’... asla!
su her yatakta farklı akar ve akarken de değiştirir yatağı.ilkten sona ve sonsuza ortak bir yaratı eyleminde. bilgi de akarken sende sen bilgice yaşarsın, bilgi de sence.
ilk, savunmasız ilk, yeni ve masum.ama ilk, yalnızlığı sevmez ilk adımdır alışkanlığa.
ilklere dikkat et dostum ilk, tek kalmaz,telaşlıdır çoğalmaya
.
arkadaş elinden tutar dost ise yüreğinden...ama elele uçamaz ki kuşlar, yükselemez ki yerin karanlığından birbirine tutunarak.ve elele göçülmez ki bir farklı aleme
o buluşma an'ında.olacaksa dost olsun
.
gizem, bilinmez kalandırnbilişe kapalıdır bu yüzden.onu var kılan arayışıdır insanın
buluşa yasaklıdır bu yüzden.ve biliş, bileni yok eder buluşta, bulan kaybolur.
olan, olmaya karışır ermiş, erimiştir ‘eriş’te
.
bilinen, bilinecek olan bilişin alanıdır bilinmezin değil.bilinmezin kucağında
tüm tanımlar yiter.ol halde ne bilen kalır ne de bilinen
.
soru ki, soranı sorguluyor her yanıt, yenisini kurguluyor.varoluş bilmecesi çözümsüz,
karanlık ışığını, gölge aslını arıyor.ben var isem, bu yokluk ne...?sen yar isen, bu boşluk ne...?
O dedik, bizden öte biz bir isek, bu çokluk ne...?
“ne sevgi, ne sevgili beş duyuya sığmaz ki...”zihin, sınırlarına sığdırmaya çalışmada
bir eşsiz yaşamı.ite-kaka, eğe-büke beş duyu kapılarından sokmaya uğraşmada
sonsuz uzamı...çağrışımlar ve eşleşmeler kıyaslar ve sınıflamalar
hepsi tanımlamak adına hepsi, anlayabilmek için varolanı,çabukca.ve nice çatırdamalar
nice sorular, sorgular,isyanlar, inkarlar, acılar duyuların ölçütüne mahkum oldukça.
çepeçevre su içinde buz tutmuş da su suyu yadsımış iç ve dış farklı sanmış.
ta ki güneş vurmuş üstüne form çözülmeye başlamış ilık ılık bir yangında bütün direnci yanmış.
öz, öze dönmüş yeniden zerre zerre karışmış işte bu tek aşkmış..
.
nice dosta sordum kimse bilmiyor.paylaşımın adı ne kimse koymuyor.herkes sevgi, sevgi diye
yazık, sevgili arıyor.beden sevgiye engel ne geçiş var, ne kalış.özlenen bütünlüğe
ne yarış var, ne varış.sevgi, yürekte suskun sevgi, yalnız, umutsuz.bu alemde yenildim
bir düş kaldı, tutuksuz
.
kısacık bir izin aldım yaşamdan sorandan, yorandan, sızlanıp durandan söz ile manayı zincire vurandan dostlukta zaafını pazarlayandan.sadece kendime gülümsemek adınabir kaçış, zorunluluklar-ötesine.bir vazgeçiş, insanın sunduğundan dopdolu bir yalnızlığı denemesine.
şenliğim oldu, gün-gece-gün upuzundu insanı durdurunca zaman da durdu.
yarışa, telaşa, hırsa kapanınca zihnimdeki saatler 'şimdi'ye vurdu.
deniz de bendim, kızgın güneş de
müzik içimde, en derin sessizliğimde.mekanım ne Çeşme, ne de Bodrum’du
tatilim öz evimde oldu
.
söz, gerçeği süsleme sanatıdır herkes de kendince bir sanatçı.kişi nice etkilense de
kendini katar resmine.her realitenin tuvalinde farklılaşır anlam ve yaşananla çeşitlenir
sözde çok, özde bir olan.kah gizem özleminde karmakarışık kah ise gün ışığı denli açık.
bazen bembeyazı lekeleyerek bazen de siyahı renklendirerek.ama hep çerçeveye sınırlı
hep sınırlardan geri dönerek olanı yansıtmaktan ziyade
.
her deneyimin sonu‘artık öğrendim!’ coşkusu ki, çoğunlukla acıyla vurgulu.ve ‘bu sefer başka olacak!’la yeniden gülümsemek bir başlangıca belki biraz tedirgin ve kuşkulu.
 motifler farklı her seferinde detaylar farklı, sen-ben farklı.farklı salıncaklarda ‘gel-git’ler
ama sallayan el aynı sanki.yaşanan, sonsuz çeşitlemesinde şaşırtan bir tekrar içinde.
her değişende öykü sensin çünkü öykü, senin planında tutuklu
.
nice erk ehli ki dünyayı fethetmiş ama aşka yenilmiş. nice tahtlara yerleşmiş
ama kendine erememiş.aklını yetkin kılana dahi denmiş duyguya hükmedene ise ermiş..
.
ayın soğuk yansıması, güneşin ışıltısı her damlada,ve dalgaların kıvranışı kendince esen rüzgarda,
ve yakamoz,en karanlık gecededuygusudur denizin etkileşirken evrenle.varoluşun her biçiminde
yaşam titrer duygunun penceresinde.ve yaradılış yankı bulur yaradılmış olanı her hissedişte
.
son var mı ki, sonuç olsun ? sonuç denen salt bir an yeni bir başlangıca açılan...
süreci sevmekten öte değil bu yaşamın öğretisi.bilgi sade ve öz, evet yeterince süslü ve çarpıcı değil.bu yüzden belki tüm arayışlar.bu yüzden belki tüm düş kırıklıkları
.
hep ‘sonra’ya çalışma hedefin anda olsun.her ne ise yaptığın gerçek ibadetin olsun.
çok usta bir heykeltraştır yaşam,eksiği doldurur, fazlayı törpüler.ne denli inatçı ise malzemeo denli sarsar darbeler.direnmek hüner değil kabullen, kaçınılmaz olanı form bulurken düşünce
ustaya güven duymalı.her yontuda daha ve daha sevince teslim olmalı
.
niyettir dağı deviren niyettir yaşamı devindiren.anda değilse bile günde niyet tazele.seni yenileyen güç hazır seni büyütmeye.
iz, karmadır,bellek yüküdür ‘önce’yi, ‘sonra’ya taşıyan ve ‘şimdi’yi ağırlaştıran.az ve daha az olmalı izi adım adım yaşananın,kişi farkına vardıkça yepyeniliğini her an’ın.
ilk nefes gibi tatmalı varolanı ciğerlerdeki kirli havadan azade stoklama çabası niye düne dair olanı...?
bir yüreğe girerken ne denli özenlidir kişi...bale pabuçlarıyla yürür misali parmak uçlarında, zarif ve kibar...ne olur, ne biter ne değişir süreçte bilinmez.ama ayrılığa yazdı mı yollar asker postalı geçirilir ayağa vura-parçalaya olur ol sevgilinin yürekten çıkışı acele, hantal ve kaba insanın sevgisi
bu denli zavallı mı acaba...?
sevgi bir yerlerde saklı değil ki bir yerlerde arayasın sevgiyi sende olanı sana mı satmalı birileri...?
ve ‘tüm’ senden öte değil ki bir adım bile ‘sen’ bildiğin parçaları reddettiğinde
.
kutsal, sevginin barınağıdır bu yüzden de ‘yer’sizdir.en sığda, en derinde en katı veya en akışkanda
en yerde, en gökde hem çirkinde, hem güzelde ve hep seninle, hep sende sevgice hissettiğinde.
değişimin ritmini duyumsa.her şey nabız gibi atmakta.yaşamın döngüleri içiçeşaşmaz bir zamanlama içinde.çekiş, itiş, dengeleyiş doğuş, sönüş, yenileniş geliş, gidiş, tekrarlayış.
sonsuz bir yürekle besleniyor akış...ne diren ne de reddet sadece farket.
hissettiğince kolaylaşır uyum uyumlandığınca güzelleşir yolun
.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...