03 Mart 2012

ERGENEKON TERTİBİ YILANLARIN ÖCÜ...

Ergenekon tertibi devam ediyor ve tutuklamalar peşpeşe geliyor. Kimilerini şaşırtan operasyonu biraz daha yakından  mercek altına alarak, kimin ne yapmaya çalıştığına daha yakından bakalım.
Ergenekon tertibi bir kaç farklı hedefe yöneliyor ve bu hedefler etrafında da geniş bir tertipçi ağı yaratıyor. Tertibin başında her nekadar Fethullahçılar varmış gibi gözükse de PKK da işin içinde ve Fethullahçılardan çok daha fazla etkin, hepsinin tepesinde ise ABD ve CIA bulunuyor.
Ergenekon tertibinin seyrini günümüzden geriye doğru izlediğimizde halka halka tertipçiler açığa çıkmaktadır.
2004 yılındaki Danıştay saldırısı ile birlikte başlayan Ergenekon tertibi ilk başta sözde “hükümete karşı isyan” eden bir yapılanmayı hedef belirlemişti.
Muzaffer Tekin ismi ile simgeleşen Ergenekon tertibi bu şekilde başladı.
Fakat işin boyutu geniş tutuldu, mesele Danıştay’a saldırı değildi, Danıştay’a saldırı sözde örgütün sadece bir tane faaliyetiydi. Oysa sözde örgüt “hükümeti ortadan kıldırmak için” pek çok faaliyette bulunmuştu.
Bu faaliyetlerin odağında ise Cumhuriyet Mitingleri vardı. Bu mitinglere milyonlarca insan katılmıştı ve AKP karşıtı tepkinin doruk noktasıydı. Mitingleri organize eden ADD Genel Başkanı ve eski Jandarma Genel Komutanlarımızdan Orgeneral Şener Eruygur bu nedenle Ergenekon tertibinde ikinci isim oldu.
Tertipçiler böylelikle yasal mitingleri de suç kapsamına yerleştirmiş oldular. Daha komiği ise ortada hükümeti yıkmak için hareket eden bir örgüt vardı sözde ama ne hikmetse milyonları sokağa toplayan bu örgüt hükümeti yıkmaya girişmemişti!
Fakat Şener Eruygur ismi ile birlikte başka bir senaryo imal edildi. Buna göre Türk Ordusu’nda komuta kademesini çiğneyerek darbe yapmak isteyen bir ekip hep mevcut olmuştu. Şener Eruygur da bunlardan en istekli olanıydı. Sarıkız, Ayışığı ve Eldiven kod adları ile üç darbe planlamıştı. Ve ne gariptir ki hiçbirine girişmemişti bile!
Bu noktada Ergenekon tertibinin ilk büyük hedefini görmekteyiz, bu tertip Türk Ordusu içinde bir kısım emekli komutana ve belki de şu an görevde olan komutanlara açılacak bir darbe davasının ilk adımıdır.
Şimdilik iddianamede darbe teşebbüsü geçmemektedir ancak varılmak istenen yer burasıdır. Ergenekon’la birlikte Türkiye’de ilk kez bir darbe yargılaması yapılacaktır.
Tabi işin garibi bu ülkede 12 Eylül’de bir darbe yapılmıştır yani öyle girişim değil, tasarım değil, darbe hayali değil, gerçekleşmiş bir darbe!
Peki bunun üzerine giden var mı?
Elbette yok, çünkü maksat darbecilerden hesap sormak değil. demokrasiye geçmek hiç değil, mesele Amerikan planı dışında birşeyler yapmaya çalışmak.
Ancak darbe davasının tek hedefi Şener Eruygur da değil, daha gerilere gidilirse burada karşımıza 28 Şubat çıkacaktır. Nitekim son operasyonlarda 28 Şubat dönemine doğru bir gidiş görülmektedir.
Bu açılardan baktığımızda Ergenekon tertibi ile Türk Ordusu’na darbeci damgası vurulmak istenmekte ve 28 Şubat’ın intikamı alınmak istenmektedir.
Bu intikamı almak isteyen ise elbette en başta Fethullahçılardır. 28 Şubat’ta Türkiye’den kaçan Fethullah bu şekilde Türkiye’ye intikamı alarak dönecektir.
Fethullahçıların hayali 28 Şubat’ta etkin olan komutanların hapse tıkıldığı, Fethullah’ın ise dini otorite olduğu bir Türkiye’dir. Ergenekon’a bu kadar sarılmalarının nedeni budur.
Ergenekon tertibinin bu yönü yani Fethullahçıların etkin olduğu yönü yanlış bir algılamaya yol açmaktadır. Ergenekon Atatürkçülere, orduya ve tüm muhaliflere yönelmektedir ve bu işin başında da Fethullahçı bir yapılanma bulunmaktadır. Özellikle tertibin savcılığına soyunanların Fethullahçı geçmişleri ortadadır.
Ancak burada gözden kaçmaması gereken bir nokta bulunmaktadır. Fethullahçılar bu operasyonda öncü birliktir, hatta daha ziyade operasyon köpeklerini anımsatmaktadırlar.
Operasyon alanına ilkönce eğitimli polis köpekleri götürülür, bunlar koklayarak ve sezerek aranan şeyleri bulmaya çalışır. Operasyon eğer patlayıcı madde ve bomba için düzenlenmişse polis köpekleri bomba ararlar, bulduklarında sahiplerini çağırırlar ve hemen bir uzman bomba imha ekibi gelir. Danıştay’dan bu yana cephanelik, bomba vb peşinde koşah Fethullahçılar işte bu operasyonun uzman köpekleridir.
PKK’nın öcü: Şemdinli, Yaşar Paşa ve Kenya
Ama bulunan bu bombalardan gidilmek istenen yer çok farklıdır. Ki bu da operasyonun daha üst seviyesi demektir. O seviye Fethullahçıları aşmaktadır, orada PKK bulunmaktadır.
Ümraniye bombaları belki Fethullahçılar için ve elbette AKP için son derece önemliydi. Çünkü o bombalar onların sonu değil kurtarıcısıdır. AKP ve Fethullah o bombalar sayesinde ayakta durmaktadır.
Ancak asıl bombalara yeni yeni ulaşılmaktadır. Bu bombalar ise “Susurluk” bombalarıdır.
Ergenekon tertibinde son operasyonların hedefi PKK ile mücadele dönemidir. Denilmektedir ki bu ülkede Kürtlere karşı faili meçhul cinayetler işlendi, insanlar yok edildi ve kuyulara atıldı.
Burada öne çıkan isim ise Veli Küçük Olmaktadır. Eekli Tuğgeneral Veli Küçük Jandarmadaki görevi sırasında PKK ile mücadelede etkin olmuş bir isim. Kendisinin JITEM’in kurucusu olduğu iddia edilmektedir.
JITEM’e saldıran ise PKK’dır. Çünkü JTEM PKK’nın faaliyetlerine büyük darbe vurmuştur. Fakat önemli olan PKK’nın JITEM’le mücadelesi de değildir. PKK en fazla geçmişin öcünü almak istemektedir.
Çok daha önemli bir plan vardır gözlerden kaçan. Şimdi devlet sokakları kazıp silah ve bomba arıyor. Bir süre sonra ise kuyular kazılacak ve ceset aranacak: Faili meçhullerin cesetleri.
Kimileri ne güzel işte temizleniyoruz,İtalya’da da aynısı oldu, Arjantin kendi cuntasını yargıladı ve toplu mezarları açtı, aynısını Şili de yaptı diyebilir. Ama örnekleme hiç de benzer değil. Arjantin’de, Şili’de toplu mezarlar açıldığında Arjantinli ve Şilililerin cesetleri çıkmıştı. Yani suç insanlığa karşı bur suçtu, darbe suçuydu aynı zamanda. Ama iş Türkiye’ye gelince durum değişecek, çünkü Türk Ordusu’nun gömdüğü Kürt cesetleri olmuş olacak! Bu ise bir darbe ve insanlığa karşı suç kapsamını aşarak soykırım suçuna girecektir.
Ergenekon tertibinin en önemli amacı da budur, Türk devletini Kürtlere soykırım yapan bir devlet konumuna düşürüp yargılamaktadırlar. Bu ise bizim uzunca bir süredir söylediğimiz Güney Afrika modelidir. Güney Afrika’da da aynısı yapılmış, zencilerin toplu mezarları açılmıştı. Devlet zencilerden özür dilemişti. Şimdi Türk devleti Kürtlerden özür dileyecektir.
Bu ise Türkiye’nin bölünmesinin en önemli adımıdır. Bir yandan Ermeniler’le soykırım meselesinde boğuştuğumuz yetmezmiş gibi bir de Kürt soykırımı gelmektedir.
Görüldüğü gibi Fethullahçılarınki küçük hesaptır büyük hesabı PKK sormaktadır. Ama PKK’nın bu tertipteki rolü ve kazancı çok daha büyüktür.
En son operasyonlarda enteresan bir gelişme yaşandı. Antalya’da bir özel harekatçı polis gözaltına alındı. Bu polisin İbrahim Şahin’e bağlı olduğu iddia ediliyor. Ancak asıl önemlisi bu polisin Şemdinli’deki kitabevi bombalaması sırasında o bölgenin özel harekat müdürü olması!
Bakın siz derin bağlantıya. Şemdinli olduğunda “Evet bu İkinci Susurluk” demiştik. Gerçekten de ilk Susurluk’ta tasfiye edilen İbrahim Şahin’le ona bağlı olduğu iddia edilen Şemdinli’nin özel harekatçısı arasında bir bağ kurulmaktadır.
Şemdinli önemli bir simge. Çünkü bu simgenin ardında başka bir iddianame var ve orada da büyük bir isim: Yaşar Büyükanıt! Demek ki tertip Şemdinli’ye doğru yol alacaktır ve burada da Yaşar Paşa’ya gelecektir sıra.
PKK açısından çok daha önemli bir kazanç vardır bu operasyonda. Gözaltına alınan ve tutuklanan muvazzaf ya da emekli subaylara bakalım. Kamuoyunun pek tanımadığı isimler bunlar. Zaten genellikle rütbeleri de binbaşı, yarbay ve albay. Kimdir bu insanlar diye bakıyorsunuz, ne alakaları olabilir, neden tutuklanıyorlar. Sonra karşınıza son derece ürkütücü bir gerçek çıkıyor, bu insanların tümü Abdullah Öcalan’ı Kenya’da uçağa bindirip Türkiye’ye getiren isimler!
Görüyormusunuz Apo’nun öcünü siz... Apo’yu teslim alan Türk subaylarını bugün Ergenekon’da PKK teslim almakta ve cezaevine tıkmaktadır. Bu bambaşka bir dönüşümün habercisidir. Ve tertibin boyutlarını gözler önüne sermektedir.
ABD’nin öcü: 1991’in ve Avrasyacılığın hesabı
Tertibin en üst katmanında ise ABD ve CIA bulunmaktadır. ABD Türk Ordusu’ndan intikam almaktadır.
1991 yılında ABD Irak’a müdahale etti. Hedef Saddam’ı devirmek ve Kürt devletini kurmaktı. Bu plana Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Turgut Özal da ikna olmuştu. O Kürtlerin hamisi rolüne soyunalım diyordu.
Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı. ABD Irak’a saldırmadan Türk Genelkurmay’ı buna tavır aldı ve saldırıya dahil olmadı. O dönemin Genelkurmay Başkanı Necip Torumtay istifa etti. Bu beklenmedik bir gelişmeydi.
Türkiye’nin Irak’a saldırıya dahil olmamasının bedeli son derece büyüktü ABD için. Çünkü Kuzey’den yani Türkiye’den cephe açamayan ABD Saddam’ın ordusunu Güney’de yıkmıştı ama Saddam da Kuzeye yönelmiş ve ve Kürtleri dağıtmıştı. Türkiye’nin hamilik yapacağı Kürtler Türkiye’ye doğru kaçmaya başlıyordu.
Şimdi bir de planı Türkiye’yi de içine katıp yapalım. Özal’ın dediği olsa ve Türkiye de Irak’a Kuzey’den girseydi ne olacaktı? Irak daha o zaman yani 1991 yılında bitirilmiş ve Kürt devleti kurulmuş olacaktı. ABD o dönem Türk Ordusu’nun direnci nedeniyle bu planı uygulayamadı ancak 2003 yılında Irak’a saldırdı ve bu defa başarılı da oldu.
1991 ile 2003 yılları arasında tam 12 yıl geçti. ABD bu 12 yılın hesabını Türk Ordusu’ndan ve kendi planına taş koyan komutanlardan sormaktadır, işte Ergenekon bunun davasıdır.
1991 ile 2002 yılları arasında Türk Ordusu ABD ekseninden çıkarak bağımsız bir çizgiye yönelmişti. Hatta zaman zaman Avrasyacı bir eğilim bile belirdi komuta kademesinde ve Türk Ordusu’nda, yani NATO Ordusu’nda Türkiye’nin NATO’dan çıkarak Avrasya bloğuna dahil olmasını savunanlar bile çıktı.
Ergenekon’da içeri alınan ya da adı geçen komutanlara bir bakın, hepsinin de Avrasyacı olduğu görülecektir. ABD NATO çizgisinin dışına çıkan, Avrasyacılığa yönelen komutanlardan bunun da hesabını sormaktadır Ergenekon’la!
Tutuklanacak 800 kişi daha var
Tüm boyutlarıyla baktığımızda görülmektedir ki Ergenekon öyle ufak bir F tipi operasyon değildir, içinde Fethullahçıların ancak tetikçi düzeyinde kullanıldığı büyük bir Amerikancı komplodur.
Bu komploda ulaşılacak yer Türk Ordusu’nun tam teslim alınması, Türk devletine özür dilettirilmesi ve Kürdistan’ın kabullenilmesidir. Bu nedenle Ergenekon ilerlesin, sonuna kadır gidilsin tavsiyeleri tek bir amaca hizmet eder: Büyük Kürdistan’a.
Burada durup bir değerlendirme yapmak gerekir.
Yılanlar Türkiye’den, Türk Ordusu’ndan, Cumhuriyet’ten, Atatürk’ten öc alırken, Ergenekon’a karşı tavır ne olmalıdır?
1- En önemli tavır merkezi Türk Silahlı Kuvvetleri’dir. TSK, kendi içindeki Avrasyacıların tasfiyesini kabul etti ve buna ses çıkartmıyorsa büyük yanlış yapar. Çünkü bu Türkiye’ye sadece Amerikancı değil aynı zamanda Kürtçü ve Fethullahçı bir ordu dayatmasını beraberinde getirir.
ABD istedi diye kendi içinde temizlik yapan bir Ordu, bir süre sonra bu Ordu’dan Atatürkçüleri de temizlemeye başlamak zorunda kalır. Bir bakmışsınız Ordu’nun tepesine Fethullahçılar ve Kürtçüler çöreklenmiş.
Olmaz olmaz demeyin. Hilmi Özkök’ün siyasi  yönünün ne olduğu ortaya çıktı.
TSK en son intihar eden subayının cenazesinde saf tutarak bir duruş sergilemiştir. Ancak bu haliyle sadece intihar eden askerlerinin cenazesinde saf tutan ve içeri alınan emekli mensuplarını ziyaret eden bir ordu olacaktır. Bu ise hiç de düzgün bir duruş kabul edilemez.
2- Bugün Ergenekon operasyonlarında tutuklanan ve tutuksuz yargılanan çok sayıda farklı kesimden insan var.
Herkes Tuncay Güney’den bahsediyor, Tuncay Güney’in ifadeleri, tv konuşmaları en büyük gündem. Kimileri bunların saçma sapan şeyler olduğunu söyliyebilir. Ama önemli olan Tuncay Güney’in pekçok kesimin içine sızmış olmasıdır.
Ancak bu çaptaki bir operasyonun sadece Tuncay Güney istihbaratıyla yapıldığını düşünmek saflık olur. Önemli olan hala deşifre olmamış ve içerde kahramanları oynayan Tuncay Günneylerin tespit edilmesidir.
Bu hareketin içindeki ajanlar kimlerdir?
Evet bu soru acilen yanıtlanmalı ve bir tedbir alınmalıdır.
3- Dışarda kalanlar açısından korkmanın, sinmenin hele hele “Ben Amerikancıyım” diye yalvarmanın bir anlamı yoktur. ABD sizi hedef almışsa istediğiniz kadar Amerikancı olun farketmez.
Bugün bazı eski komutanlar dahil pekçok kesim son derece yanlış bir özür çizgisine girmektedir. Bu kabul edilemez, çünkü operasyon genişleyecektir.
Bu operasyonun ne kadar genişleyeceğini ise Fethullah Gülen’in en yakın adamı olarak bilinen ve Zaman gazetesinde “yazarlık” da yapan Hüseyin Gülerce şöyle açıklıyor:
“İtalya örneğini hatırlayalım. İtalya'da Gladyo adında aynen bizde olduğu gibi devlet içinde yuvalanmış, devletliler tarafından korunmuş, kollanmış, kullanılmış çetenin tasfiyesinde hiç saygın maygın demeden kimleri tutukladılar ve mahkûm ettiler, hatırlayalım. Bir defa beyin takımı olarak P2 Mason Locası çıktı. Bütün masonlar zaten saygın isimlerdir, öyle değil mi? Sonra 30 general, bir eski başbakan, 4 bakan, istihbarat örgütü şefleri, gazete ve TV editörleri, medya patronları, işadamları, bankerler, 19 yüksek yargı mensubu ve 58 profesör... Hepsi itibarlı, hepsi İtalya'nın güzide ve mümtaz evlatları... Yine ünlü Corriere della Sera Gazetesi'nin genel yayın yönetmeni ve grubun patronu da örgütün üyeleri arasında çıktı. İtalya'da örgütle bağlantılı tam 900 kişi tutuklandı. Terör örgütünün başında, istihbarat şefi ile birlikte 10 yıl ceza alan İçişleri Bakanı Jose Barrionuevo vardı. Sosyalist Parti Genel Başkanı ve eski Başbakan Bettino Craxi çetenin lideri olarak tespit edildi ve 12 eski bakan ve milletvekili arkadaşıyla yargı önüne çıkarıldı. Craxi, mahkûm olduğunda Tunus'taydı ve İtalya'ya dönmedi.”
Demek ki eski başbakanlardan kuvvet komutanlarına pek çok kişi Ergenekon’a dahil edilecektir.
Şu an 100 kişilik bir Ergenekon sanığı olduğuna göre daha 800 kişi alınacak demektir ki bu da yıllar alır... 
PKK.açısından çok daha önemli bir kazanç vardır bu operasyonda. Gözaltına alınan ve tutuklanan muvazzaf ya da emekli subaylara bakalım. Kamuoyunun pek tanımadığı isimler bunlar. Zaten genellikle rütbeleri de binbaşı, yarbay ve albay. Kimdir bu insanlar diye bakıyorsunuz, ne alakaları olabilir, neden tutuklanıyorlar. Sonra karşınıza son derece ürkütücü bir gerçek çıkıyor, bu insanların tümü Abdullah Öcalan’ı Kenya’da uçağa bindirip Türkiye’ye getiren isimler!
Görüyormusunuz Apo’nun öcünü siz... Apo’yu teslim alan Türk subaylarını bugün Ergenekon’da PKK teslim almakta ve cezaevine tıkmaktadır

Evet, İkinci Şemdinli Operasyonu
Bu İş Şemdinli'de Biter
En son operasyonlarda enteresan bir gelişme yaşandı. Antalya’da bir özel harekatçı polis gözaltına alındı. Bu polisin İbrahim Şahin’e bağlı olduğu iddia ediliyor. Ancak asıl önemlisi bu polisin Şemdinli’deki kitabevi bombalaması sırasında o bölgenin özel harekat müdürü olması!
Bakın siz derin bağlantıya. Şemdinli olduğunda “Evet bu İkinci Susurluk” demiştik. Gerçekten de ilk Susurluk’ta tasfiye edilen İbrahim Şahin’le ona bağlı olduğu iddia edilen Şemdinli’nin özel harekatçısı arasında bir bağ kurulmaktadır.
Şemdinli önemli bir simge. Çünkü bu simgenin ardında başka bir iddianame var ve orada da büyük bir isim: Yaşar Büyükanıt! Demek ki tertip Şemdinli’ye doğru yol alacaktır ve burada da Yaşar Paşa’ya gelecek sıra
Sıra Yaşar Paşa'da mı?Susma Sustukça sıra Sana GelecekSakıncalı Piyadeden Sakıncalı Orgenerallare
Ergenekon’a karşı
Demirci Kawa operasyonu
Ergenekon operasyonunun amacı
Ergenekon operasyonu bir taraftan insanları içeri atarken diğer taraftan da dışarıdakileri denetim altına alıyor. Eğer mesele sadece suçluları yakalamak ve adalete teslim etmek olsaydı, bir yıldır Ergenekon’la ilgili bu kadar yoğun ve sürekli bir bilgi servisine ihtiyaç olmazdı.
Bilgi servisi bu kadar yoğun olduğuna göre demek ki dışarıdakilerin yönlendirilmesi bu operasyonun önemli hedeflerinden birisidir, yani operasyon bir taraftan da halkın bilincini ele geçirmek için yapılmaktadır.
Bu noktada operasyonun nasıl değerlendirileceği önem kazanmaktadır ve görünen o ki operasyona uğrayanlar bile aslında yanlış değerlendirme içindeler, kaldı ki operasyonu uygulayanlar bile gerçek amaçları tümüyle bilemiyorlar.
Bu açıdan operasyonun hedeflerini teker teker ele almakta fayda var.
Operasyon iki açıdan ele alınabilir, birincisi ABD’nin Türkiye’yi ve Türk Ordusu’nu teslim alma operasyonudur, ikincisi ise mevcut iktidarın yani AKP’nin toplumsal muhalefeti sindirmesi operasyonudur.
Ancak operasyonun bu iki yanı arasındaki bağlantı bir türlü tam netlikte kurulamamaktadır. Önemli olansa bu bağlantıyı kurmaktır.
Çok uzun yıllardır Türkiye’de yükselen bir Amerikan karşıtlığı var. Öyle ki Türkiye, bir NATO üyesi olmasına karşın dünyada Amerika’dan en fazla nefret edilen ülke olma ünvanını taşıyor.
Bu durum kimilerine son derece garip geliyor ama bunun elbette önemli bir nedeni var. Normalde Şeriatçı rejimlerde yüksek olması beklenen Amerikan karşıtlığı nedense laik Türkiye’de yüksek.
Garip ama bir o kadar da mantıklı bir durum, çünkü Amerikan karşıtlığı özünde antiemperyalizmdir, doğru ve güçlü bir antiemperyalizm ise ancak ulus bilinci yüksek bir toplumda ortaya çıkabilir.
Bu nedenle Türkiye’nin önemi ortaya çıkmaktadır, Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesinde yapılacak tüm düzenlemelerde ABD’ye en büyük engel Türkiye’dir. ABD de bu durumu bilmekte ve ve bunu aşmak için çareler düşünmektedir.

Ordu’ya ilk operasyon
Türkiye’deki parlamenter sistem ABD’nin en büyük güvencesidir. Sonuçta bu sistem içinde ABD karşıtı bir seçenek çıkmaz. Bizim ülkemizde siyasi partilerin yasal denetimini Anayasa Mahkemesi yapar ama asıl denetçi ABD’dir. ABD’nin çıkarlarına karşı çıkacak bir partiye izin vermezler.
Aynı şeyin Türk Ordusu için de geçerli olması gerekirdi normalde. Üstelik Türk Ordusu NATO üyesi olduğu için zaten ABD tarafından denetlenmenin ötesinde ABD tarafından biçimlendirilmektedir. Ama burada da garip bir durum ortaya çıkmıştır Türk Ordusu ile ABD arasında bir çelişki ortaya çıkmıştır.
Demek ki Türk Ordusu, Türk halkı ve ABD arasındaki ilişki ve mücadeleler üzerine eğilmemiz gerekmektedir.
Geçtiğimiz yıl Cumhurbaşkanlığı seçimleri sürecinde AKP karşıtı muhalefet sokağa dökülmüştü. Milyonluk mitingler düzenlenirken hedefte AKP vardı. Ancak o mitinglerin asıl ruhu tam bağımsızlık ve Amerikan karşıtlığıydı. Üstelik Türk Ordusu da mitinglerin arkasındaki güç olarak görülüyordu.
ABD açısından o dönemde başlayan bir operasyonu tespit etmemiz gerekir. Türkiye böylesi bir ortamda seçime giderken ABD Büyükelçisi hemen devreye girdi ve tüm siyasi partilerle bir hizaya sokma görüşmesi yaptı. O zamana kadar sanki ABD’ye muhalif gibi duran CHP ve MHP o görüşmelerle birlikte teslim alındı ve seçimlere giderken Amerikan karşıtlığını bırakıp Amerikan dostluğu politikası izlediler.
Bu şekilde halkın Amerikan karşıtı tepkisini Meclis’e taşıyabilmesinin imkânı ortadan kaldırılmış oldu.
Ancak seçimlerden sonra da operasyon devam etti. Seçim sonuçları AKP’nin zaferi idi. Bu, muhalefetin yenilgisi demekti. Ama yenilen kuvvet olarak CHP ve MHP gibi muhalif partiler değil Ordu görülüyordu.
ABD burada ikinci hamlesini yaptı ve Türk Ordusu ile görüşmelere başlayarak sınırötesi operasyon tuzağı kurdu. Sınırötesi içerde yenilmiş Ordu’nun bir dış zafer ihtiyacı olarak işlev gördü ama bu operasyonla birlikte Türk Ordusu Amerikancılığa çekilmiş oldu.
Böylelikle Türk halkı Amerikan karşıtlığında tek başına kalmıştı.
Fakat Türk Ordusu’nun bu kadar kolay bir şekilde Amerikan planına teslim olması da sadece görünürdeydi. ABD açısından Türk Ordusu yine de güvenilmez unsurlar içeriyordu. İşte son operasyon burada önem kazanmaktadır.
Ergenekon operasyonunda gözle görülen olgu Amerikan karşıtı paşaların hedef alınmasıdır. Bu açıdan bakıldığında Ordu içinde bir temizlik harekatından sözedilebilir. Nitekim operasyon düzenlenen paşalar ve son dönemde bir şekilde emekliye sevkedilenler, Türk Ordusu içinde de Amerikan karşıtlarına yönelik bir temizlik harekatı olduğunu göstermektedir.
Bu ise kısa vadede Amerikancı bir Ordu ve komuta kademesi demektir. Türk Ordusu’nun bu şekilde Amerikancı cepheye dahil edilmesinin sonucu ise Türk halkının yapayalnız kalması demektir.
ABD’yi laikliğe ikna etmek mi!
Yoğun bilgi bombardımanı ise doğrudan halka yöneliktir. Bu şekilde halkın ne şekilde düşüneceği ve neler düşüneceği belirlenmektedir. Siyasi partiler, medya ve komplo teorileri de bu noktada devreye girmektedir.
Siyasette başarılı olmanın tek yolunnu ABD desteğine olan ihtiyaç olduğunu düşünen güçler, ABD’yi ikna etmeye çalışmaktadır. Bu gibilerin kafasında ABD’nin AKP’den vazgeçip onları seçmesi vardır. Mesela CHP ve MHP’nin pozisyonu tam olarak budur.
Ama çok daha vahim olanı antiemperyalistmiş gibi görünenlerin, hatta son operasyonda hedef olanların bir kısmının bile ABD’yi ikna etmeye çalışmasıdır. Cumhuriyet gazetesinin durumu budur. Onlara göre ABD’nin bu bölgede laik güçlerle ittifak yapması daha makuldur.
Kimileri ise laik Ordu’nun ABD ile anlaşmasını ve AKP’yi bu şekilde dışlamasını istemektedir.
Ama tüm bu istekler, laik Türkiye’nin emperyalist ABD ile uyumu üzerine kurulu tezlerdir. Şeriatçı kesimin klasik Kemalizm ve Cumhuriyet eleştirisinin temeli de budur. Ama bu temel gerçekten temelsizdir.
Türkiye en laik dönemlerinde, yani Cumhuriyet’in ilk yıllarında en antiemperyalist dönemini yaşamıştır ama aynı zamanda Ortadoğu’nun müslüman halkları ile de en yakın ittifakı kurmuştur.
Türkiye’nin Amerikancı tarihi ise sağcıların laiklikten taviz ve Ilımlı İslam dönemlerinin gerçeğidir. Yani Şeriatçıların içinde oldukları hükümetler ABD ve İsrail ile dost olmuş ama Ortadaoğu’nun müslüman halklarına karşı konumlanmışlardır.
ABD bu gerçeği, yani laikliğin antiemperyalist özünü çok iyi bildiği için bizim ülkemizde hiçbir dönem laiklerle ittifak yapmamıştır, hep sağcı ve Şeriatçılarla ittifak yapmıştır.
Ama geçmişin ötesinde yakın gelecekte de ABD planları belirlenmiştir ve o planlarda Türkiye’nin laik güçlerine yer yoktur.
ABD’nin Türkiye’ye biçtiği rolün Ilımlı İslam olduğunu düşünen kimileri, en azından kendi içlerinde tutarlı olacaklarsa, Amerika’ya karşı çıkmaları gerekir. Halbuki ABD’yi laikliğe ikna etmeye çalışmaktadırlar!
Ilımlı İslam değil Kürt-İslam
Sindirme Operasyonu
Asıl tehlike Cumhuriyet mitinglerinde meydana çıkan Türkiye’nin ulusal, milliyetçi ve Atatürkçü potansiyelidir. Bu potansiyel, Türkiye’nin faşizme direnme gücünü ve olanakları göstermektedir. Bu potansiyelin sindirilmesi AKP açısından esas hedeftir.
O nedenle bir hayali ulusalcı çete düşmanı yaratılmıştır. Şimdi o hayali çeteye operasyon düzenlenmektedir ve insanlara şu mesaj verilmektedir: Sakın ha örgütlenmeyin! Eğer örgütlenecek olursanız, yarın siz de bu çete davalarının içine dahil edilirsiniz.
Bu yolla ulusal güçler ve halk sindirilirken ikinci bir mesaj daha verilmektedir: Sizi savunacak kimsenin çıkacağını da asla ummayın!
Burası oldukça önemli kısmı sindirme operasyonunun.
Birincisi ulusal duruşu olan, hükümetle uğraşan, terör örgütleriyle uğraşan avukatlar, bu operasyonlarda çete kapsamına alınmaktadır. Böylelikle vatandaşa şu mesaj verilmektedir; sizi savunacak avukatlar bile içerde olacak, o nedenle sessiz oturun.
İkincisi, sizi savunacak herhangi bir parti veya kitle örgütü olmayacaktır. Bakın MHP’ye kendi eski adamlarını savunuyor mu? Ya da bakın CHP’ye bu kadar hukuksuz bir operasyon karşısında çıtı çıkıyor mu


Üçüncüsü, Ordu’ya hele hiç güvenmeyin. Bakın yüzbaşıdan başladık tuğgenerale kadar geldik. Ama ne eski yüzbaşıyı ne de eski tuğgenerali savunan bir Ordu yok. O nedenle ayağınızı denk alın.
İşte böylesi bir sindirme operasyonu ile karşı karşıyayız. AKP’nin hedefini çok iyi bilmeliyiz. Bunların derdi çete değil ulusal güçlerdir. Çünkü demokratik siyaset yoluyla var olan her tür ulusal örgütlenmeye de karşıdırlar. Onlar kendi işbirlikçiliklerinin karşısına dikilecek her tür ulusal güce bu nedenle çete muamelesi yapmaktadırlar.
Burada kritik nokta ise örgütlenmektir. Aslında faşistler toplumun kendi karşısında örgütlenmesine karşıdırlar. Onlar suskun toplum, sindirilmiş toplum istemektedirler. Toplum susacaktır, örgütlenmeyecektir ki faşizmi rahat rahat getirebilsinler.
Ama bu sindirme operasyonunun bir de ters etkisi var. Yine tecrübeyle sabittir ki faşist uygulamalar toplumun örgütlenmesine engel olmaz aksine örgütlenmeyi zorunluluk haline getirir.
AKP’liler istiyorlarsa örnek aldıkları faşist rejimlerin nasıl yıkıldığına bir baksınlar, toplum susmuş mu!..
TÜRKSOLU, Sayı 171, 28.01.2008, Başyazı, Sindirme Operasyonu

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...