Herkes Kürt ayırımcılara DIŞ ÜLKELERİN DESTEĞİ'nden söz ediyor!..
Doğrudur!.. Yıllarca Hıristiyan Batı bölgedeki petrole hâkim olmak için, İran yöreyi şiileştirip kontrolüne almak için, Irak su için, Suriye Hatay için Kürtler'i kışkırtıp kışkırtıp üzerimize saldı!.. Hâlâ Avrupa Birliği ülkeleri ile A.B.D. bu yöndeki faaliyetlerine devam ediyor.
Önce bu gerçeği tabii sayarak kabullenmek gerekir!...
Uluslararası siyasette her ülke eline geçen kozu kullanır!.. Biz ise bütün fırsatları kaçırdığımız bir yana, İngiltere'nin, Almanya'nın, hatta Yunanistan'ın böyle davrandığını duyduğumuzda, sanki "bir dostumuzdan kazık yemiş gibi" hayret ediyoruz!..
Bu saflıktan vazgeçmeli, hasımlarımızın niyetlerini iyi anlamalı,davranışlarını dikkatle takip etmeliyiz!..
Sonra da misliyle karşılık vermeliyiz!..
Mesela Fransa Kürtler'i mi destekliyor?.. Biz de KORSİKA AYIRIMCILARI'nı destekleriz!..
Bayan Mitterant Güneydoğu'yu "teftiş"e mi gelmek istiyor?.. Biz daha büyük bir heyeti, ondan önce Korsika'ya gönderip, ada halkına "çektikleri sıkıntının en kısa zamanda son bulması için onların yanında olduğumuzu" belirtir; üstelik "Korsika'daki İnsan Hakları İhlalleri" ile ilgili uzun bir rapor yayınlayabiliriz!..
Adada sürekli "gözlemci" bulundururuz!.. Bunlar orada kuş uçsa bize haber verirler.
ALLAH aşkına bir ülkenin DIŞİŞLERİ TEŞKİLATI, İSTİHBARAT ÖRGÜTLERİ, SİYASİ DANIŞMANLARI, hatta POLİTİKA YAZARLARI bundan başka ne işe yarar ki?..
Mesela ABD Türkiye'ye Cyrus Vence, Abramoviç gibi CIA ajanlarını "Büyük Elçi" diye atayıp, casuslarını "tarihi araştırmalar" yapmak üzere bizim Güneydoğu'ya mı gönderiyor?..
Biz de önce onları tuvalete kadar takibe alır, bölgeye sokmaz; sonra da "Amerikan tarihine meraklı ve kızılderili hayranı" elemanlarımızı ABD'nin dört bir tarafına yollayıp zencisi, İspanyolu, kızılderilisi, ABD hükümeti hakkında ne gibi "iyiniyetler" besliyor öğrenebiliriz!...
Mesela İngiltere Arabistan üzerindeki etkisini devam ettirebilmek için Şeyh Said, Ağrı, Dersim isyanlarından sonra Şırnak'ı mı kışkırtıyor?..
Biz de İrlandalı katoliklerin ne büyük sıkıntılar yaşadığını dünyaya ilan ettiğimiz gibi, Kaddafi misali "insanî" yardımlar ile bu yarayı kaşıyabiliriz!.. İrlanda'ya NGO (Sivil Toplum Kuruluşları" göndeririz!..
Almanya dünyaya 50 yıl önce çektirdiklerini unutup, süper devlet olmaya özenirken TÜRKLER'i harcama hevesine mi kapılmış?..
Almanya'daki 2 milyon TÜRK'ün bütün müslüman yabancıların önderliğini üstlenmesini sağlar, Almanlara kan kusturabiliriz.
Doğu Almanlar'ı Batı, Batı Almanlar'ı da Doğu Almanlar üzerine kışkırtırız!...
Yakıp yıkan nazileri yalnız bırakmaz, hatta onlardan fazlasını yapabilecek çetelerin "ihtiyacı"nı karşılıyabiliriz!..
Almanya'ya çok bağımlı ihracatımızı başka yönlere çevirdikten sonra, ithalatımızı kısabiliriz.
İtalya Artin Apo'yu geri vermiyor, üstelik serbest bırakmaya mı kalkıyor? Onu idamdan kurtardılar, şimdi kurtarmaya hapisten mi kurtarmaya çalışıyorlar?
Biz de onların mallarına boykot uygularız!.. Kuzey İtalya'daki onların bölücüleri irtibata geçer, kendilerini desteklediğimizi söyleriz!..
Maalesef bunları hükümet yapmıyor!.. Ama halk bir seferinde ne güzel boykot uyguladı!.. İtalyanlar'ı tir tir titretti!..
Birleşmiş Milletler, Avrupa Parlamentosu, AB gibi uluslararası arenalarda kürsüye çıkıp ta aleyhimize laf etmeye kalkan her ülke için geçmişte Afrikalılar'a, Kızılderililer'e, Cezayirliler'e, zencilere, Çinliler'e, müslümanlara, hatta kendi halklarına neler yaptıkları hakkında dosya tutup, gerektiğinde fazlasıyla mukabele edebilmeliyiz!..
Avrupa Birliği'nin en kıytırık ülkeleri bile r bize vize mi uyguluyor?.. A.b.D. bizim kırmızı pasahortlu Bakanlarımızı bile sınır kapılarında mı süründürüyor?.. Biz de onların bütün temsilcilerini donlarına kadar arar, saatlerce kuyrukta bekletir, sonra da girdikleri tuvalete kadar kamera koyar, takip ederiz!..
Profumo'dan farkı olmıyan HER ülke politikacılarını izler, metreslerini, homoseksüel ilişkilerini, rüşvet alış-verişlerini tespit edip, fazla konuştukları takdirde siyasi hayatlarını söndürecek "malzeme"yi arada bir kendilerine gösterebilmeliyiz!...
Dünyada siyaset böyle yürüyor!... Biz de öğrenmeliyiz!..
Irak'ta Kürtler bizim arzumuz dışında palazlanıyorsa, biz de TÜRKMENLER'i daha güçlendiririz!..
Elin gavuru ta Almanya'dan teröristlere "sıhhi malzeme" diye roketler, füzeler gönderirken, ABD çekiç gücü "yanlışlıkla" PKK'a yiyecek-giyecek paketleri atarken, bizim burnumuzun dibindeki TÜRKMEN kardeşlerimizi yalnız bırakmamız, ancak gaflet ile vasıflandırılabilir!..
Hele o kendine toprak bulamamış, paçalarını bile toparlamayı beceremiyen Filistinliler, eskiden yaptıkları gibi, Kürt ayırımcıları bir desteklemeye kalksınlar!..
Hiç bir toplantıda bir tek oy bile alamıyacaklarını, TÜRKİYE'de "temsilcilik" ne kelime, vizeyle bile bulunamıyacaklarını, lider bozuntularının kulaklarını çekerek hatırlatırız!...
Burada hemen belirtelim: Bizim beceriksiz politikacılarımız Talabani, Barzani ile resmi ilişkilere girirken, Yaser Arafat'ı "Devlet Reisi" protokolü ile ağırlarken; daha dünün devleti ÖZBEKİSTAN, bu fare suratlı herifi sadece "Filistin Kurtuluş Örgütü'nün başkanı" olarak kabul etmiş, ve bir Dışişleri "memuru" ile karşılamıştır!.. (1994)
İsrail'e gelince, politikasından çok şey öğrenebileceğimiz bu ülke, bir şey almadan karşılığını vermez!..
İsrail'in PKK'yı ve Kuzey Irak'taki Kürt devletini desteklediği kesindir. Çünkü İsrail'de 150.000'den fazla Yahudi Kürdü vardır. Bunların arasından bakanlar bile çıkmıştır. Barzani aslında bir Yahudi Kürdü'dür. Peşmergelerini israil ajanları eğitir... Bu ajanlar zaman zaman TÜRKMEN liderlere suikatler düzenlerler. Ayrıca Irak bir daha güçlenip te İsrail'e saldırmasın diye 2003 Amerikan işgâlinden sonra 150'den fazla pilot, 200'den fazla profesör ve 150 kadar dinî lider öldürmüşlerdir!.. Yahudiler gerçekten çok zalim insanlardır!..
Ancak gerektiğinde zalimler, mazlumlardan daha çok işe yarar. İsrail'e TÜRKİYE ile dost olmanın Kürtler'le birlik olmaktan daha çok işlerine yarayacağını, tersine Kürt bölücülere yakınlaşmalarının onları TÜRKİYE'nin dostluğunu kaybettireceğini hissettirirsek, değil desteklemek, liderlerini vurmayı bile üstlenebilirler!..
Nitekim Artin Apo'nun yakalanmasında CIA ve Mossad'ın en azından bilgi desteği olduğu anlaşılmıştır!
Unutmamak gerekir ki, İsrail politikası dünyanın en tutarlı, MOSSAD da dünyanın en güçlü istihbarat örgütüdür.
İsrail zaten bu sayede sadece 100 milyon Arab'a, 1 milyar müslümana değil; bütün dünyaya kafa tutabilmektedir... Ama onun da derdi "Arab'a karşı destek"tir!..
Ülkenin güvenliği için, gerekirse o destek dahi verilebilir!..
Son zamanlarda İsrail ile yakınlaşma, bu belirtiğimiz açıdan olmak yerine, Amerikan çıkarlarına, Kürt bölücülüğüne hizmet edecek tarzda olmuştur. Yine de lehimize çevirmek kaabildir.
Velhasıl herkesin bir zayıf noktasını bulup oraya bir dokunmakla, pek çok şeyi halledebiliriz.
Ama bu son derece planlı ve devamlı bir çalışmayı, çok iyi bir tarih ve siyaset eğitimini gerektirir.
PKK lideri Artin Apo'nun yakalanmış olması bizi gevşetmemelidir!.. Bu durum meseleyi çözmek yerine, bizi daha zora sokabilir. Nitekim soktu da!.. Bir defa idam ne kelime, herifi zengin turist gibi 5 yıldızlı otel tarzı bir binada koca bir adayı boşaltarak ağırlamak durumunda kaldık!. Ayrıca Batılılar, "İşte istediğiniz APO'yu verdik. Eh, şimdi siz de Kürtler'e toprak verin!" diye kapımıza dayandılar!
Sadece Kürtler'e mi?.. Kıbrıs'tan sonra, Ermeniler'e Doğu Anadolu'yu, Rumlar'a Doğu Karadeniz'i, ve patrik bozuntusu Bartalameos'a da İstanbul'u vermeye, verdirmeye hazırlanıyorlar!..
Bu da yetmiyormuş gibi, terörü tekrar hızlandırmak için çeşitli baskılarla olağanüstü hal uygulamasını kaldırdılar, terör timlerini dağıttılar, hatta bunların öndegelenlerinin tutuklanmasını sağladılar.
Arkasından af üstüne af çıkarttılar. Ceza ve infaz yasalarını değiştirtiler. Pişmanlık yasası ile içrde olan teröristleri sokağa sandılar. Bunları sadece Avrupa Birliği'Rne girmek için vatanı bile satmaya hazır Tayyip Erdoğan gibi politikacılar değil; Ecevit, Bahçeli sözde sosyalist ve milliyetçi politikacılar yaptılar.
Neticede ne oldu?.. 2005 yılında terör tekrar hortladı. Mayınlar patladı, yollar kesildi ve yüzden fazla güvenlik mensubu şehit oldu.
Bu konuda uyanık ve hazırlık olmak gerekir!.. Asla gevşememek, taviz vermemek şarttır! Türkiye artık her türlü haksız talebe HAYIR demeyi öğrenmelidir!
Öte yandan yurt içinde yapılacak işler de vardır ve bunlar oldukça basittir.
İlk önce terörün tek kaynağının PKK olmadığı bilinmeli, THKP-C başta olmak üzere bütün diğer Kürt bölücü örgütler ile kıyasıya mücadele edilmeli, bunların hapishanelerdeki lider kadrosu mutlaka bertaraf edilmelidir!
Bunun için yasalar tersyüz edilmeli, eskisinden daha da ağır hale getirilmelidir. A.B.D. ve Avrupa'da yeni terör yasaları çıkartılırken, uçaklara çakmak bile sokmak yasaklanırken, bizlerin böyle zıpır yasalarla halkımızı huzur sağlamamız mümkün değildir!.
Şu kaatil APO sür'atle ve adam öldürmüş bütün idam mahkûmu diğer teröristlerle birlikte asılmalıdır!
Türkiye Batı âlemine ve dünyaya güçlü olduğunu ancak böyle kanıtlıyabilir. Bu konuda hiç bir baskı kabul edilmemelidir!
TERÖR "CAN KAYBI" DEMEKTİR!.. DÜZENİN BOZULMASI, HUZURUN KAÇMASI, HERKESİ KORKU SARMASI DEMEKTİR!..
EĞER CAN KAYBEDİLECEKSE, BU MUHAKKAK TERÖRİSTİN CANI OLMALIDIR!..
HALK EVİNİ TERKEDECEĞİNE, TERÖR YANDAŞLARI SÜRGÜN EDİLMELİDİR!...
HALK KORKUSUNDAN SESİNİ KISACAĞINA; TERÖRÜ DESTEKLİYEN YAZAR, ÇİZER, POLİTİKACININ SESİ KESİLMELİDİR!...
BİRİ HAKLARINDAN MAHRUM KALACAKSA; BU, VATANDAŞ DEĞİL, TERÖRİST OLMALIDIR!..
VE NİHAYET SİLAH TAŞIYANLAR TERÖRİSTLER DEĞİL; ASKER, POLİS, DEVLET MEMURU VE KORUCULAR OLMALIDIR!.. HAKİME, SAVCIYA, ÖĞRETMENE, DOĞUDA İŞ YAPAN MÜTEAHHİDE SİLAHI DEVLET VERMELİDİR!.. HEM DE PARASIZ!..
SAKIN OLA Kİ, "NASIL?" DEMESİNLER!.. BUNCA YAKALANAN SİLAH, DEPOLARDA ÇÜRÜYECEĞİNE, MASUMLARIN CANINI KORUMAK İÇİN DAĞITILMALI, TERÖRÜ DESTEKLİYENE TIRNAK ÇAKISI BİLE TAŞITILMAMALIDIR!..
NE 1 MAYISLARDA, NE DE NEVRUZ GÜNLERİNDE ORTALIKTA ÜNİFORMA İLE DOLAŞAN, DÜKKANLARI, OTOMOBİLLERİ TAHRİP EDEN KİMSE KALMAMALIDIR!..
BÖLÜCÜLER DEĞİL İNSANLARA SALDIRMAK: YÜKSEK SESLE KONUŞMAYA BİLE CESARET EDEMEZ HALE GETİRİLMELİDİRLER!
Bu sıraladığımız tedbirlerin 1984-2001 yılları arasında alınması gerekirdi.. Alınmadı!.. Sonuç malum!.. 30.000 yakın insanımız öldü. 100.000 insanımız yaralı, ve ruhen rahatsız bir şekilde olaylardan etkilendi, 1.000.000 insan evinden barkından, işinden aşından oldu. Milyarlarca dolar milli gelir terör uğruna harcandı.
Bunları, ve buna benzer tedbirleri, güneydoğuda yapılan hataları Binbaşı Ahmet Cem Ersever, Tümgeneral Osman Pamukoğlu defalarca dile getirmelerine rağmen politikacılara, hatta kendi üstlerine dinletemediler!..
Hiç değilse bundan sonra gerekenler yapılsın!... Yasalar düzeltilsin...
Ve EĞİTİM!.. Gerçek TARİH, DİL ve SOSYOLOJİ eğitimi!
Yazımızın sonunda KÜRT SOY, BOY, OYMAK ve AŞİRETLER'ini gösteren bir liste vardır.
Bu listede "TÜRKMAN" ve "YÖRÜKAN" olarak yer almış olanlar, her bakımdan TÜRK'türler!.. İhmalden ve coğrafi özelliklerden kürtleşmişlerdir. Bu kişileri kazanmak çok kolaydır.
Aynı şekilde listede olsun olmasın, her türlü DERSİMLİ, ZAZA ve GURMANÇLAR da TÜRK'türler!.. Onlara benliklerini yeniden kazandırmak gerekir. Bunu sağlamak ise o kadar zor değildir.
TÜRK TARİH KURUMU Başkana Prof. Dr. YUSUF HALAÇOĞLU'nun açıklamasına göre, 50 binden fazla aşiretten sadece 2300'ü Kürt, geri kalanı TÜRKMEN aşireti çıkmıştır!.. Bu aşiretler en kısa zamanda açıklanmalı ve herkes gerçek kimliğine kavuşmalı, "kürt" propogandası yapan kişilerin ağzının payı verilmelidir!
Osmanlıca, Türkçe, Sosyoloji, Tarih bölümlerinden mezun olmuş üniversiteli gençlerden hevesli olanları, özel eğitime tabi tutularak 4-5 kişilik ekipler halinde Doğu ve Güneydoğu'ya gönderilmelidirler!..
Bu ekiplerin her biri bir boy veya aşiret üzerinde uzmanlaşmalı; o aşiretin nereden, hangi şartlar altında Doğu'ya gelip yerleştiğini, bütün tarihini, geçmişteki önderlerini, soy-sop ilişkilerini iyice öğrenmelidirler!.. Bu bilgileri o aşiretin içinde yaşıyarak, aşiret mensuplarına sabırla aktarmalı ve inandırmalıdırlar.
Sonra onlara TÜRKÇE eğitim vermelidirler.
Böylece son 500 yılda kürtleşmiş bu insanlar, belki önümüzdeki 50 yıl içinde tekrar Türklüklerini hatırlayıp ayırımcıların hedefi olmaktan kurtulacaklardır!.. Bugün delikanlı olanların torunları dahi kendilerinin TÜRK olduğunu şüphe götürmez bir biçimde öğrenecekler ve bir daha unutmıyacaklardır!
Sabırla, yılmadan, bıkmadan uğraşmak şarttır.
Elbetteki bu 50 yıl içinde ekipler değişecek, yenileri görevlerine daha inançla, daha tecrübeli olarak sarılacaklardır.
Bu gibi konularda "silahsız muhataplar" ile sağlanacak "çözüm" işte ancak böyle olur!..
Yoksa başkalarının silahla almak istedikleri hakkı onlara çarpışmadan vermek, "siyasi çözüm" falan değildir!.. O kişileri daha arsız, daha saldırgan, daha küstah yapar!..
Osmanlı Devleti her isteneni verdiği halde batmaktan kurtulamamıştır. Bundan ders almak gerekir!..
BU KONUDA DEMOKRASİ SÖKMEZ!.. ELİNE TABANCA ALMIŞ BİRİNE, FİKİRLE LAFLA KARŞI KOYAMAZSIN!..
SENİN SİLAHIN MUTLAKA ONUNKİNDEN GÜÇLÜ OLMALI, VE MUTLAKA ONUNKİNDEN ÖNCE PATLAMALIDIR!..
SENİN OYUNUN ONUNKİNDEN BASKIN ÇIKMALIDIR!..
GÜÇLÜ DEVLET ÖYLE YAPAR!.. TERÖRÜ DE ANCAK GÜÇLÜ DEVLET ÖNLER!..
GERİSİ LÂF-U GÜZAFTIR!..
Özal'dan itibaren süregelen (SHP, ANAP, ve AKP) o ihanet dolu politikasını hararetle destekliyen Batılılar da, onlara âlet olan Kürt ayırımcılar da BOŞUNA HEVESLENİYORLAR!..
TÜRKİYE'den değil toprak, yaprak koparmaları bile mümkün değil!..
Bir düşünün... Türkiye'den kopup ta daha iyi duruma gelebilen, Türkiye'den kopup savaşa girmeyen, Türkiye'den kopup ta bize sığınmayan, ayrıldığına gizli de olsa pişmanlık duymayan ülke var mı?..
Bulgaristan, Yunanistan, Romanya, Suriye, Irak, Arabistan, Lübnan, Filistin, Ürdün hep bizden kopmanın ızdırabını en az bir harp daha yaşıyarak tattılar... Bizden ayrıldılar ama hep başkalarının uşağı oldular.
Hele Yugoslavya ile Arnavutluk?.. Kendi içinde, birbirleriyle savaşıp perişan olmadılar mı? Bütün bu ülkelerdeki sütü bozuklar kendi soyundan kızları kaçırıp başka ülkelere seks kölesi olarak satmadılar mı?
TÜRKLER'in yanısıra, Kürt asıllı kardeşlerimiz de bu gerçeği görerek, aralarına sızan yabancı uşaklarına bölgeyi SÖMÜRGE yapma imkânını asla vermemeleri gerekir!
Aslında Abdullah Öcalan takma adlı ARTİN AGOPYAN'ın yakalanmış olması, örgütün dağıtılması, terörün tam olarak durdurulması için büyük fırsattı.
Yapılması gereken sadece onun ağzından hangi yabancı ülkelerden nasıl destek gördüğünü, ülke içinde kimlerle işbirliği yaptığını öğrenmek değildi!..
Örgütün bütün mâlî kaynaklarına el konularak yurda getirilmesini sağlamaktı.
Tamamen Apo Agopyan'ın kontrolünde bulunan, büyük kısmının İsviçre bankalarında olduğunu tahmin ettiğimiz örgütün para stoğunun kendisinden şifreler alınarak yurda getirilmesi, örgüte Apo'nun yakalanmasından daha büyük bir darbe indirecekti.
Ama iş orada bitmeyecekti!... bitmez!..
Pek çok kimsenin sandığı gibi, terör sadece Apo'dan kaynaklanmamaktadır. Türkiye'deki Kürt aşiretleri birbirinden farklı olduğu için her birinin ayrı örgütü vardır.
Mesela Tunceli havalisi THKP-C'ye bağlıdır... Ve bu örgüt PKK'dan daha eğitimlidir. İstanbul'da yuvalanmıştır. Her 1 Mayıs'ta üniformalar giyerek gösteriler, yürüyüşler düzenler. Gaziosmanpaşa, Ümraniye gibi gecekondu semtlerini elinde tutar. Liderlerinin bir kısmı hapiste de olsa, medya ve aydınlarımız sayesinde kendilerine bir şey yapılamaz... ve bu caniler hapishaneden eylem planlarlar. Özdemir Sabancı'yı da böyle öldürmüşlerdir.
Bu konuda yapılması gereken, Ömer Topal gibi kumarhaneci ve bölücü heriflerin kaatillerinin peşine düşmek değil; Asala'yı tepelemiş kişileri, özel tim mensuplarını deşifre etmek değil; bu canileri tümünü bertaraf etmektir!..
Artin Apo'nun yakalanmasından sonra dağdaki, bağdaki, şehirlerdeki teröristlere son bir "teslim ol" hakkı tanınmalı, teslim olanların dışındaki bütün teröristler yok edilmeli idi! Terör ancak o zaman önlenmiş olurdu! Bu yapılmadı!.. Yakalananlar asılmalı idi, bu da yapılmadı!.. Destek verenlerin elleri kolları kırılmalı, bütün imkânları elinden alınmalı idi, bu da yapılmadı! Tersine, sanki her şey yolunda imiş gibi, tamamen suçlular lehine kararlar çıkartıldı, hasiphaneler 5 yıldızlı otel seviyesine çıkarılıp bu canilere tahsis edildi.
Şunu kabul etmek gerekir ki, terörü önlemenin ilk şartı , idam cezalarının sür'atle uygulamaya konmasıdır!..
Masumları kurşunlamak, sonra getirip elektrik direğine asmak, Çetinkaya mağazasında olduğu gibi çoluk çocuğun üzerine benzin döküp yakmak, kalabalık yerlere bomba koyup topu katliam yapmak, ayırımcı teröristlerin göz korkutma metodudur.
Teröristlerin gözünü korkutmanın yolu ise, suçlulara verilecek olan İDAM cezasıdır!..
Öyleyse Özal'ın beklettiklerinden başlıyarak verilmiş olan tüm İDAM CEZALARI en kısa zamanda UYGULANMALIDIR!..
ADAM ÖLDÜREN CANİLERE MUTLAKA İDAM CEZASI VERİLMELİDİR!..
DEVLET GÜÇLERİNE SİLAHLA KARŞI KOYANLAR, İSE ANINDA İMHA EDİLMELİDİR!..
Bu İDAM CEZASI konusunda bizim "aydın"larımız çifte standart uygular. Sivas olaylarında 39 kişinin ölmesine rağmen suçlular 15 yıla mahkûm oldu diye çok sinirlendiler ve idam edilmeleri için gösteri yaptılar.
Bizce haklı idiler!..
Ancak aynı kişiler Çetinkaya mağazasında çoluk çocuğu yakan teröristlerin idamı istenince, "idam cezasının çağdışı" olduğundan dem vurmuşlardı!.. Hatta "genel af" istediler... Hâlâ isterler!..
Yani anlayış "onları asalım, bizimkileri salalım"dır!..
Biz cana kıyan, vatana hiyanet eden ve çocuklara tecavüz eden herkesin idamını savunuruz... Kendi oğlumuz dahi olsa!..
Öte yandan, İSLAMİYET'te intihar eden kişi ile, yol kesen eşkiyanın cenaze namazı kılınmaz!..
Bütün tavırları ile dine karşı çıkan, yol kesen, araç soyan, adam öldüren bu eşkiyaların cesetleri ailelerine asla verilmemelidir!..
Böylece bu dinsiz teröristlerin, kılınmaması gereken "cenaze namazı"nı bahane ederek, propoganda ve gösteri yapmaları önlenmelidir.
Ayrıca şimdiye kadar belirli yerlere gömülmüş olan ve bir ziyaretgâh haline getirilmeye çalışılan cani mezarları, bilinmeyen yerlere nakledilerek bu oyun da boşa çıkarılmalıdır!..
Şehitlerine doğru dürüst ziyaretgâh yapamamış hükûmetimizin, eşkiyaya bu imkânı tanıması, yüzkarasıdır!..
Hayatta iken bedenlerini bu ülkenin ekmeği ile besledikleri halde, halkına kan kusturan, etmediği kötülüğü bırakmıyan ve bir nebze dahi hayrı dokunmamış olan bu canilerin, hiç değilse cesetlerinden yararlanmalıdır!...
Hastalar organ bekliyor, Devlet organ bağışını teşvik için akla gelen her yolu deniyor. Doktorlar ihtiyaçları olduğu için hastanede ölen masum vatandaşların kornealarını, böbreklerini çalıyor... Bu canilerin bedenlerinden yararlanmak hiç kimsenin aklına gelmiyor!..
Olmaz böyle şey!
Bu teröristlerin şehirde veya dağda vurulanlarından göz, kalp, böbrek, karaciğer, damar, ilik, kemik gibi işe yarar organlar alınmalı ve ihtiyacı olan kişilere nakil amacıyla kullanılmalıdır!..
Geriye kalan leşleri ise bilinmeyen yerlere topluca gömülmelidir!.
Böylece bu teröristler hiç değilse öldükleri zaman bir işe yarıyacak; TÜRK Devleti'ne, milletine ve ülkesine olan borçlarının bir kısmını ödemiş olacaklardır!
Aynı derecede caydırıcı bir tedbir de okul, ev, araç yakarak Devlet'e ve kişilere zarar veren militanları; verdikleri zararı da ödemeye mahkûm etmektir. Eğer kendi malları bu zararı karşılamaya yetmiyorsa, aile mallarına el konmalıdır!..
Yine yetmiyorsa hapis cezası arttırılmalı, bu süre sırasında ağır işlerde çalıştırılmalıdırlar!.. Ağır hapis ile hapis arasında mutlaka bariz bir fark olmalıdır!
Dünyanın hiç bir ülkesinde mahkûmlar millet kesesinden beslenmez!.. Mutlaka çalıştırılır, en azından masrafları çıkartılır!..
Aksi takdirde hapis cezası lüks otelde tatile dönüşür!.. Bizde maalesef o hale gelmiştir. Bu durum mutlaka değişmelidir!..
Ayrıca soyguncu ve kaatil militanları kesin bir tavırla lânetlemiyen aileleri, bütün fertleri ile birlikte sürgün, hatta sınırdışı edilmelidir!.. Büyük şehirlerde olay çıkaranların gecekonduları yıkılmalı, aileleri köylerine, bir daha ayrılmamak ve her gün jandarmaya tekmil vermek kaydıyla sürgün edilmelidir! Bunların mallarına el konulmalı, ve terör olaylarından zarar gören, yakını ölen, kendisi yaralanan, malı mülkü zarar görmüş olanlara dağıtılmalıdır.
Bu ve buna benzer tedbirler, halk arasında yarattığı dehşet ve terörle "destekleniyormuş" görünümü veren bütün bölücü örgütlerin, hiç de desteklenmediğini gösterecektir.
1969-1980, 1984-1993, 1997-2007 arasında cereyan eden olaylar bir ayaklanma değil; terörist hareketlerdir. Halkın dışında o il ve ilçeden olmayan kişilerin yürüttüğü saldırı ve sabotaj eylemleri olarak ortaya çıkmıştır.
Burada itiraz etmek istediğimiz bir husus var... Bundan 100 yıl önce Sultan Abdülhamit, doğulu aşiretlerden oluşturduğu alaylara Kafkas kiyafetleri giydirerek görevlendirmiştir... Halbuki günümüzde DEVLET'in maaş ödediği korucular "Kürt askeri peşmerge" intibaını verecek kıyafetler taşımaktadır.
Bu kişiler göreve alınırken bu mahalli giysilerden arındırılmamaktadırlar... Bu tuhaf kılık, onların Anadolu'nun diğer insanlarıyla kaynaşmasına engel teşkil etmektedir.
Aslında 1988'den itibaren ülkemize sığınan Kuzey Iraklıların bu kıyafetlerden arındırılması, liderlerinin geri plana çekilip TÜRK yetkililerin denetimine verilmesi gerekirdi!.. Bu yapılmadığı için yardım ettiğimiz bu kişiler Kürt meselesinin daha büyümesine yol açmışlardır. Doğuda bir kısım insanların "kürt" diye nitelenebilecek bir kıyafete bürünmesine, Iraklı peşmergelere benzemesine izin verilmemelidir.
Her halükarda DEVLET otorite ve gücünün, teröristinkinden daha etkili olması şarttır!.. Halkın da bunun böyle olduğunu hissetmesi şarttır!
VE YİNE KESİN OLARAK BELİRTELİM Kİ, HİÇ BİR YABANCI DEVLET VEYA KURULUŞUN BİZİM MAHKEME KARARLARIMIZI ELEŞTİRMESİ, HAPİSHANELERİMİZİ TEFTİŞE GELMESİ, BÖLÜCÜ KURULUŞLARLA TEMASA GEÇMESİ, PARA YARDIMINDA BULUNMASI KABUL EDİLEMEZ!.. BUNLARA ASLA FIRSAT VERİLMEMELİDİR!..
TERÖR ANCAK GÜÇLÜ DEVLET İLE, KARARLI TEDBİRLER İLE ÖNLENİR!..
YABANCILARIN NASİHATLERİ, ONLARA YARANMAK İÇİN ALINAN "KİBAR" TEDBİRLER İLE DEĞİL!
Kürt ayırımcılık faaliyetini hezimete uğratacak tutum şöyle olmalıdır:
- Bölgede görev yapacak devlet elemanları hassasiyetle seçilmeli ve mutlaka 3 aylık yoğun bir kurstan geçirilerek "Kürt meselesi"nin gerçekte "Şark Meselesi" olduğu anlatılmalı, bölge halkının içinden kendini Kürt saymıyanların çoğunluğu oluşturduğu belirtilmeli, kendini kürt sayanların da düştüğü yanılgılar konusunda bilgi verilmelidir. Validen odacıya kadar her Devlet memuru, generalinden onbaşısına kadar her asker, muhatabına Kürt ve TÜRK ayırımının sun'i olduğunu anlatacak düzeyde eğitilmelidir.
- Ayrıca bu kişiler yeni düşmanlıklara yol açmamak için TÜRK Devleti'ne gönülden bağlı, tarafsız, korkudan susan veya teröriste yardım etmek zorunda kalanlar ile, gerçek terörist ve destekçilerini ayırd edebilecek duruma getirilmelidirler. Birinci gruptan bir tek fert bile fire vermemek için, son derece dikkatli davranmanın yanısıra, ikinci hasım gruptan taraftar kazanmak için her türlü çaba gösterilmelidir.
Bundan kastımız şudur: Bölge halkının neredeyse tümü, "haysiyet kırıcı, aşağılayan davranışlar"dan şikâyet etmektedir!.. Bir insanı aşağıladınız mı, onu karşı tarafa itersiniz. Kendini sizden saymaz!.. O yüzden teröriste bile, "Yahu, sen bizdensin. Nasıl oldu da, böyle ayrı düştün?" tarzında yaklaşılmalıdır. İflâh olmazsa, o başka!..
- Öte yandan eli silahlı, gözü dönmüş, câni ruhlu militanlar ile, iflah olmaz destekçilerine karşı sert tavır alınmalı, militanlar yok edilmeli, destekçiler ise ülke dışına sürülmelidir.
Halbuki şimdi tam tersi yapılmatadır. Avrupa Birliği ve Amerika'dan gelen baskılar ile silahlı militanlar misafir gibi ağırlanmakta, terör destekçilerinin her türlü hainliğine göz yumulmakta; ama arada kalan masum halk ezilmektedir. Bundan mutlaka vazgeçilmelidir.
- Şehirleşme, Kürtlüğün sonudur!.. Göçebe ve köy hayatı sona erince, Kürtlük de kaybolacaktır. Bu yüzden bölgede şehirleşmiş Gaziantep, Elazığ, Diyarbakır gibi nisbeten düzenli şehir hayatı olan yörelerin halkı, Kürtçülükten uzak durmaya müsaittir. Onları kışkırtan sürekli ziyaret edip bölücülere para dağıtan Batılılar ile, hain ruhlu politikacılardır. Mesut Yılmaz gider, "Avrupa Birliği'nin yolu Diyarbakır'dan geçer," der.... Ne demek bu?.. Niye Muğla'dan, Afyon'dan, Denizli'den, Erzurum'dan değil de, Diyarbakır'dan geçiyormuş?.. Tayyip Erdoğan gider, "Kürt sorunu benim sorunum," der... Demekki TÜRK sorunu beyimizin sorunu değil!.. Kıbrıs sorunu, Ege sorunu, milletin ekmek sorunu beyimizin sorunu değil; ama Kürt sorunu onun sorunu imiş!.. İşte bunlar Diyarbakır halkının zihnini karıştırmaktadır.
Aşağıdaki tedbirler terörün il ve ilçelerde etkili olduğu, devlet binalarının saldırıya uğradığı 1984-1994 dönemi için yazılmıştır. Benzer olaylar yaşandığı takdirde göz önünde tutulması, uygulanması gerekir:
- Batman, Şırnak, Hakkâri gibi, "adı il, kendi köy" bölgelerde terör ve Kürtçülük için alabildiğine açık alanlardır. Ayrıca buraların nüfusu sürekli çevre köylerden terör sebebiyle göç edenler ile artmakta, yeni gelenler militanların pençesine düşmekte, onların dediklerini korku belâsına yapmak zorunda kalmaktadırlar.
- Bu durum önlenmelidir!.. Yeni yerleşim birimleri düzenli kurulmalı, devlet denetimi ve karakol savunması içine alınmalı, gerekirse çevresi duvar veya tel örgü ile sarılarak giriş çıkışlar kontrola alınmalıdır. Köy koruculuğu iyi bir sistemdir ama islah edilmelidir. Silahlı kişilerin zulüm yapmasına, birbirleriyle çatışmasına ve haraç almasına izin verilmemelidir. Ayrıca tüm devlet memurları, müteahhitler silahlandırılmalı, bunların ve korucuların dışında kalanların tümünden silah toplanmalı; yalnız ve yalnız Devlet safında olduğunu ispat edenlere bu hak tanınmalıdır. Okul, Devlet dairesi, fabrika, depo gibi tesisler bir araya toplanmalı, yüksek ve kalın duvarlar ile taciz atışlarından, tel örgülerle sızma ve saldırılardan, nöbetçiler ile de âni baskınlardan korunmalıdır.
- Yörede işsizlik olduğu bir vakıadır. İşsizlerin arasında Devlet'e hizmete hazır olanlar mutlaka tesbit edilip, işler onlara verilmeli, koruma görevine alınmalıdır. Böylece tereddüt içinde olan kesim de bu imkânlardan yararlanmak için safını belli edecek, ayrıca tehditlerden korunabilecektir. Gerekirse şehir ve kasabalarda mahalle içinde istimlâk veya müsadere yoluyla olay çıkarmaya yatkın olanlar uzaklaştırılmalı, sükünet içinde yaşamak isteyenler bir araya toplanmalıdır. Destekçi ve potansiyel militanların aileleri de bir araya toplanarak denetim altına alınmalı, sık sık arama, görevden uzaklaştırma, gözaltına alma ile gözü yıldırılmalıdır. Olaylara karışanlar, aileleri ile birlikte göç ettikleri köylere geri gönderilmeli, ve orada her gün jandarmaya tekmil verme zorunluğuna tâbi tutulmalıdır!
- Terörden kaçan Kürt nüfusun boşaltığı yerlere ülkemize göç eden BALKAN ve RUSYA TÜRKLERİ, bilhassa MESKETLER ile AFGAN TÜRKLERİ yerleştirilmeli ve onlara silah vererek kendilerini korumaları sağlanmalıdır. Böylece Kürdistan iddiası da Ermenistan, Kilikya, Pontus devleti iddiaları gibi ortadan kalkacaktır. Bu iskân Yunan ve Bulgarlar'ın yaptığı gibi zorla değil, göçeden insanların boşalttığı bölgelere yapılacağından halkın ve dış dünyanın tepkisini çekme ihtimali de yoktur.
- Ayırımcıların Kürtlere izafe ettiği Alevilik, Yezidilik, Süryanilik, Keldanilik, Asurilik, Zaza, Kırmanç, Nevruz, Kawa, Cemşid, Feridun, Eba
Müslim-i Horasani, Selahaddin Eyyübi, İdris Bitlisi gibi kavram ve kişilerin esas niteliğini ortaya koymak ve artık bu tartışmalara son vermek gerekir... Biz bunları uzun uzun anlattık. Doğu'da bu bilgilere vakıf kişiler görev almalı ve bölge halkını bu konularda eğitmelidir.
Müslim-i Horasani, Selahaddin Eyyübi, İdris Bitlisi gibi kavram ve kişilerin esas niteliğini ortaya koymak ve artık bu tartışmalara son vermek gerekir... Biz bunları uzun uzun anlattık. Doğu'da bu bilgilere vakıf kişiler görev almalı ve bölge halkını bu konularda eğitmelidir.
- Sadece asker ve polisler değil, eşkiyaya karşı silah kuşanan, hatta direnip evini barkını terketmiyen kişiler de hayatlarını feda ettiklerinde ŞEHİT sayılır. Bu böylece kabul edilmeli, ve ölenlerin arkada bıraktıklarına mutlaka sahip çıkılmalı, gerekirse eşkiya ve destekçi ailelerin müsadere edilen malları bu kişilere dağıtılmalıdır. Ayrıca, bölücüler tarafından tehdit edilen, saldırıya uğrayan kişiler ile onlarla çarpışmaya giren polis, jandarma ve askerler hiç bir şekilde mahkemelerde süründürülmemeli, hepsi "nefsi müdafaa"dan derhal beraat etmeli veya dava dahi açılmamalıdır!
Kürtçe'nin bir dil olduğu, Hint-Avrupai özellikler taşıdığı, Fars dili ile akrabalığı son asırda Batılı ve Rus yazarlar tarafından ortaya atılmış bir iddiadır... 1980'den sonra da Kürtçe'nin müstakil bir dil olduğu öne sürülmeye başlanmıştır... Halbuki 15-18. asırda bilhassa Batılı seyyahlarca yazılan eserlerde Kürtçe'nin TÜRKÇE-Arapça-Farsça kelimelerin yığılmasıyla meydana gelmiş, tutarlı dil kuralları olmayan bir ağız olduğu belirtilmekteydi. Bu görüşü savunan tarafsız ve önyargısız Batılı dilciler hâlâ da vardır.
Doğudaki aşiret ağızlarının Kürtçe'nin lehçeleri olduğu yolunda çalışmalar yapılmakta, Kürtçe'yi bir eğitim dili haline getirmek için sözlükler yayınlanmakta, hatta ilkokul kitapları basılmaktadır. Ancak Zazaca'nın dil yapısı ve kelime haznesinin çok farklı oluşu, Kürt ayırımcıların önündeki en büyük engeldir. Bunun dışındaki aşiret ağızlarını birleştirmekte büyük gayret sarfetmektedirler. Zazalar ise Kırmançlar'dan sonraki en kalabalık gruptur. Ayırımcılar Zazalar olmadıkça Kürt birliğinin sağlanamıyacağını biliyorlar.
Bütün bu çalışmalara rağmen hâlâ hiç bir TÜRKİYE Kürdü, TÜRKÇE'den yararlanmadan mektup dahi yazamaz. Kürtçü dergiler dahi seslendikleri kesime Kürtçe ders verme ihtiyacı duyar. Ne tuhaftır ki, bölücü ve ayırımcı Kürtçülük üzerine yazılan bütün kitap ve makaleler TÜRKÇE'dir.
Aslında TÜRKÇE ile doğu aşiret ağızları arasındaki uçurum, İnönü döneminde azgınlaşan "öz Türkçeleştirme" akımı ile meydana gelmiştir. Doğu ve Batı TÜRKİYE'nin ortak dilini meydana getiren OSMANLI TÜRKÇESİ'ndeki Arapça ve Farsça kelimelerin yerine uyduruk ve Batı kökenli kelimeler konunca, eğitilmiş ve eğitilmemiş halkın dili birbirinden kopmuştur.
Batılıların ülkemizdeki uşaklarına benimsettikleri bu yozlaştırma akımının sonucu, sadece Doğu insanımızla aramıza mesafe girmesi değil; Orta Asya'daki soydaşlarımızdan tamamen kopmamız olmuştur. 1940'larda Nurullah Ataç'ın başını çektiği bu akımın, 50 yıl sonra bağımsız olan ASYA TÜRKLERİ'nin dilini anlayamadığımız görülünce, "öz Türkçecilik" olmadığı, bize benliğimizi kaybettirdiği ortaya çıkmıştır!
ASYA TÜRKLERİ ile anlaşabilmek için bizim tekrar o eski kelimelere önem vermemizin büyük yararı olacak, böylece müşterek bir edebiyat doğacaktır. Bu gelişme bizim Doğu insanımızla da yakınlaşmamızı sağlıyacaktır. Çünkü doğulu TÜRK te, Kürt te, sözde aydınlarımızın gevelediklerini anlamakta zorlanmakta, hele Edebiyat diye yutturulmaya çalışılan roman, hikâye ve şiirler adeta yabancı bir dil gibi görünmektedir.
Doğu'daki Kürt olduğu söylenen aşiretlerin dili, kelime haznesi itibariyle İran ve Irak'takilerden büyük farklılık gösterir. Bunlar diğer ülkelerdeki kendi uzantılarından da farklı bir dil kullanırlar. Bu farklılık dört büyük lehçe diye sayılan Soranı, Kurmançi, Luri ve Zazaki'nin getirdiği farklılıklarla ilgili bir husus olarak ta kalmaz. Elazığ'da oturan ve Ankara'da okuyan bir üniversite öğrencisinin çok doğru olarak belirttiği gibi, "yanyana iki köy bile bazen birbirini anlamaz".
Bugün ayırımcı Kürt teorisyenler, Anadolu Kürtçesi'ndeki çoğunluğu teşkil eden TÜRKÇE kelimeleri atarak, yerine daha çok Arapça'ya dayalı Süryanice kelimeler koymaktadırlar. Bu, Anadolu'nun dağlı aşiretleri arasına daha büyük farklılıklar getirecek, onları geçmişlerinden koparacaktır. Halbuki Anadolu insanının hangi aşiretten olursa olsun, ortak anlaşma aracı TÜRKÇE olmuştur. Bu gerçek diğer ASYA TÜRKLERİ içinde varittir. 1980'lerden sonra sıklaşan ASYA TÜRKLERİ kongre, seminer, sempozyumlarında Kırgızca, Kazakça, Azerice, Uygurca konuşanlar birbirlerini anlıyamazken; ANADOLU TÜRKÇESİ konuşulduğunda hepsi anlıyabilmektedir. Çoğu toplantıda bu tercih edilmekte ve bütün delegeler Anadolu ağzıyla konuşmaktadır.
Kürt ağzını dejenere etmek, bilhassa Avrupa'ya yerleşmiş ve Batılı devletlerin teşviki ve dernek-enstitü gibi sözde bilimsel kurumlar aracılığıyla yürütülmektedir. Bu ülkelerde yaşıyan ve kendini Kürt sayan genç nesil, oturduğu ülkenin dili ile bu uydurma Kürtçe arasında bocalamakta ve gittikçe meramını anlatamaz hale gelmektedir. Hem onları, hem de ülkemizdeki "sen Kürt'sün" denilerek bizden kopartılmak istenen insanları kurtarmak için dil ve tarih uzmanlarımız "Kürt" ağızları üzerine çalışmalar yapmalı ve gerçeği ortaya çıkarmalıdırlar. Bun konuda Türk Tarih ve Dil Kurumu'nda önemli çalışmalar yapılmış ve yayınlanmıştır. Ancak yeterli değildir.
Hem Orta Asya, hem de Macaristan'da geçmişte bir Kürt oymağı yaşamasına rağmen, oralarda bir Kürt dili görmüyoruz. Demek ki, bu insanlar bağlı bulundukları TURANÎ ırkın dilini konuşuyorlardı.
Batılılar, bir yandan Kürtlerin TÜRKLER'den ayrı bir ırk olduğunu yaymaya çalışırken, bir yandan da ilerde kullanmak amacıyla, Zazaların ayrı bir millet olduğunu öne süren teoriler geliştirmektedirler. Kürtçe'nin TÜRKÇE'den farklı olduğu iddialarının yanısıra, Zazaca'nın da Kürtçe'den farklı olduğunu ortaya koyan çalışmalar içindedirler. Amaç Kürtler'i ayrı bir devlet olarak TÜRKİYE'den kopardıktan sonra, onu da Kürtler ve Zazalar diye bölmektir.
Böylece bölgeyi daha kolay idare edebileceklerini, TÜRKLER'i, Kürtleri, Zazaları, bölgenin diğer insanları olan Acem ve Arapları birbirleri ile yumurta gibi tokuşturarak zayıflatacaklarını düşünüyorlar.
Daha şimdiden Kürt olmadıklarını ifade eden ve Zazacılık güden Ayre ve Piya adlı dergiler vardır.
Bölücülerin tüm iddiaların rağmen kendini Kürt sayan vatandaşlarımızın nüfusa oranı %6'yı, bunların arasında hiç TÜRKÇE bilmeyenlerin oranı
%1'i bile bulmaz. Ayrıca tümüne Kürt denen bölge insanlarının büyük çoğunluğu (4000 Süryani, 2000 Yezidi, ve Ermeni'nin dışında hepsi) müslümandır. Doğu'daki TÜRK boylarının çoğu Sünni Hanefi, Kürt sayılanların büyük çoğunluğu da sünni Şafi'dir. Tunceli ve Diyarbakır'da kendilerinin Kürt olduğunu kabul etmeyen alevi yurttaşlarımız vardır ki, onları da TİKKO adlı ayırımcı terörist örgüt Kürt grubuna dahil etmeye çalışmaktadır.
%1'i bile bulmaz. Ayrıca tümüne Kürt denen bölge insanlarının büyük çoğunluğu (4000 Süryani, 2000 Yezidi, ve Ermeni'nin dışında hepsi) müslümandır. Doğu'daki TÜRK boylarının çoğu Sünni Hanefi, Kürt sayılanların büyük çoğunluğu da sünni Şafi'dir. Tunceli ve Diyarbakır'da kendilerinin Kürt olduğunu kabul etmeyen alevi yurttaşlarımız vardır ki, onları da TİKKO adlı ayırımcı terörist örgüt Kürt grubuna dahil etmeye çalışmaktadır.
Ne var ki, ne alevilik, ne de Şafilik Kürt özelliğidir. Anadolu'nun hemen her yerinde aleviler olduğu gibi, aleviler kendilerini hep Ahmed Yesevi, Hacı Bektaşı Veli, Pir Sultan Abdal gibi TÜRK liderlere bağlarlar. Zaza alevilerinden TÜRKÇE bilmeyenleri dahi, TÜRKÇE dua ederler. Şafiliğe gelince, ÇEÇEN boyu TÜRKLER de Şafidir.
Doğu Anadolu alevilerinin Kur'an'dan ve ibadetlerden uzaklaşmış olmasının sebebi de, İnönü döneminden beri bölgenin dini ve milli eğitiminin ihmal edimiş olmasıdır.
Batılılar bu farklılıkları ve cahilliği kullanarak hem ayırımcılık hem de hıristiyanlık propogandası yapmaktadırlar. Bölgede 1989'da çıkmaya başlıyan Yeni Yaklaşım dergisi ile ücretsiz dağıtılan "İsa Kürtleri Çağırıyor" broşürü, hep bu amacı gütmektedir. Mardin'de, Diyarbakır'da kiliseler açılmış, misyonerler fing atmaktadırlar!. Yabancı vakıflar "kürt" belediyelere kesenin ağzını açmış, paralar dağıtmaktadırlar.
Bir başka tehlikede İslamcılık maskesi altında yapılan ayırımcı Kürtçülüktür. Görünüşe göre en etkili olan PİK (Kürdistan İslam Partisi)dir. Ayrıca İran etkisinde olduğu söylenen Hizbullah, ve kendini "dünyanın tek gerçek İslami grubu" sayan fanatik İBDA-C vardır. PİK'in yayın organı Cudi dergisi, Hizbullah'ınki Yeryüzü, İBDA-C'ninki ise Taraf ve Ak-Zuhur dergileridir.
Müslüman geçinen bütün bu gruplar bira satan tekel büfelerine, Ramazan'da oruç yiyenlere saldırırlar ama; uyuşturucu kaçakçılığı, zorla haraç almak en büyük mali kaynaklarını teşkil eder. Aslında müslümanlara eziyet eden eşkiyadan başka şey değillerdir!..
Bölgede okur-yazarlık oranı %70'nin altındadır. Kadınların büyük çoğunluğu okuma yazma bilmez. Konuşulan TÜRKÇE'yi anlamalarında zorluk çekmelerinin temelinde bu yatar. Onun için okulda, camide, radyo ve televizyonda konuşulanları tam anlıyamazlar. Ancak bu durum süratle değişmektedir. TÜRKÇE'nin bölgede yaygınlaşması, halkın hoşlandığı türkü ve arabesk parçalar ile filmlerin yayınının arttırılması ile önlenemez hale gelecektir.
Bölgeye milyarlar sarfedilerek okul ve devlet dairesi yapılmış, ancak terör dolayısiyle bunlar ya yakılmış, ya da kapatılmak zorunda kalmıştır. Özellikle okullar yerleşim merkezlerine yakın, ancak ayrı yerlerde yatılı olarak kurulmalı, askeri birliklerce korunmalı ve öğrencilere TÜRK milli görüşünü benimsetecek bir eğitim, hatta bir meslek kazandırılmalıdır. Art niyetli öğrencilerin bunların arasına karışıp hem öğrenciyi, hem de öğretmeni tehdit ederek ayırımcı militan yetiştirmeleri, müfredatı bir kenara bırakıp Kürtçülük eğitimi yapmaları mutlaka önlenmelidir.
Bu arada sağlık problemi, su ve tuvalet ihtiyacının karşılanması ile çözülmelidir. Okulların %50'sinde tuvalet yoktur. Akar su yoktur. Dolayısiyle bulaşıcı hastalık tehlikesi çoktur.
Din dersleri programlanına Şafi ve Alevi prensipler de konulmalı, mezhepleri birbirine yaklaştırıcı noktalar işlenmelidir. Kürt medreseleri diye bilinen, veyeraltında faaliyet gösteren irtica yuvalarının ocağına mutlaka incir ağacı dikilmelidir. Bunlar tamamen ortadan kaldırılmalıdır. Sadece doğuda değil, bütün okullarda halkın inançlarına ters düşebilecek konular ölçülü işlenmelidir. Mesela Darvin nazariyesi bilimsel bir gerçek gibi değil, bir teori gibi, Âdem inancının yanısıra anlatılmalı, böylece devlete yönebilecek tepkiler önlenebilmelidir. Laik devlet, "dinsiz devlet" hatta "kâfir devlet" ithamlarını azaltacak bir tavır benimsenmelidir.
Doğuya gönderilecek görevliler mutlaka inançlı, istekli, dürüst ve iyi eğitilmiş olmalıdır. Bu kişiler önceden planlı bir şekilde 3-6 ay süreli kurslar ile yetiştirilmeli, dini, tarihi konular yanısıra dil açısından da eğitilmelidir. Böylece TÜRKÇE götürecekleri devlet hizmetini, etraflarında ve arkalarından konuşulan Kürtçe'yi de anlıyarak ve gerektiğinde teröristlerin yaptığı propogandanın karşıtını Kürtçe yaparak desteklemelidirler. Çok iyi bir silah eğitimi görmeli, ve mutlaka biri evlerinde olmak üzere çifte silah taşımalıdırlar. Bu kişilere ayrıca ilk yardım, yangın söndürme eğitimi ve malzemesi de verilmeli, kaldıkları lojman ve evleri gerektiğinde birer kale haline getirmeleri için gerekli malzeme sağlanmalıdır. Devlet mutlaka doğuda terkedilen yerler ve gerekli gördüğü stratejik mevkiler için istimlâka gitmeli ve devlet binalarının lojman ve okullarının etrafında güvenlik mesafesi bırakacak tedbirleri almalıdır.
TÜRKİYE Cumhuriyeti ve onu kuran halkın kültürü, munhasıran herhangi bir TÜRK boyuna ait değildir. TÜRK soyuna aittir. Bu açıdan kendini Kürt sayanların da payı ve hakkı vardır. Ancak başka hiç bir TÜRK boyu kendi payını alıp ayrılamıyacağı gibi, Kürtler de bu hakkı sadece TÜRKİYE Cumhuriyeti'nin bir parçası oldukları takdirde kullanabilirler. Kürtler bu birlik içinde yer aldıkları takdirde, şerefli bir mevkileri vardır. Bu birlikten kopmaya kalkıştıkları takdirde, kendi başlarına hareket ettikleri takdirde, TÜRKİYE insanına cephe almış olurlar ki, bu da onları bizim hasmımız yapar. Bundan da en çok zararı yine Kürtler görür