27 Şubat 2012

KÜRT AYIRIMCILIĞINDAN DİN AYIRIMCILIĞINA

KÜRT AYIRIMCILIĞINDAN DİN AYIRIMCILIĞINA

Cemşit Bender, diğer çoğu ayırımcılar gibi, Kürtlerin zorla müslüman yapıldığını öne sürenlerdendir.
Bu sebeple Zerdüştlük ve Yezidiliğe medhiyeler düzer!... Zaman zaman da ehven-i şer saydığı Alevilikten bahseder.
Bir defa, TÜRKLER geniş tarihleri boyunca Şamanizm'den Budizm'e kadar 8 büyük dine bağlanmışlardır... İSLAMİYET'ten önceki kendi öz dinleri ise tek tanrılı GÖK DİNİ idi.
PARTLAR ve bazı TÜRK boyları gibi, Kürt aşiretlerinden de bir kısmı, bir dönem Zerdüşt dinine bağlanmışlardır.
Ama MED kökenli olan bu dini, Kürt özelliği gibi göstermek; devrini tamamlamış, İran'da bile taraftarı tükenmiş Zerdüştlüğün reklâmını yapmak, çaresizlikten başka bir şey değildir!
Öte yandan Cemşid Bender gibileri Yezidiliği çok eski bir din zannederler, veya halkı buna inandırmaya çalışırlar.
Hatta Musa Anter adlı Yahudi Kürdü ayırımcı, bir yazısında "Yezidiliğin Yezdanilikten geldiğini" öne sürerek olmayan bir din yaratır!.. (Özgür Gündem Gazetesi, Temmuz 1992)
Yezdan kelimesi, Farsça ALLAH demektir, Mehter Marşı'na bile girmiş bir ifadedir. (KUR'AN'da zafer vaad ediyor HAZRET-İ YEZDAN!)... Ancak bu adda bir mezhep yok!..
Türkiye'de 5.000-10.000 kişi, bölgedeki diğer ülkelerde 200.000 kadar olduğu tahmin edilen Yezidiler'in hemen tümünün cahil kişiler olduğu, ve kendi dinleri hakkında bile fazla bir şey bilmedikleri, çeşitli gazetelerde yayınlanan ropörtajlarda açıkça görülmektedir...
Mezhepler ve Din Ansiklopedileri ise YEZİDİLİK hakkında şu bilgileri vermektedir:
Yezidiliğin kurucusu ŞEYH ADİY BİN MUSAFİR'dir. 1160 yılında vefat etmiştir, yani Alparslan'ın Malazgirt zaferinden 90 yıl sonra!..
Şeyh Adiy, Mervan'ın soyundandır, yani Emevidir!..
Bu gerçeği Cemşid Bender de kabul eder, ama arkasını getirmez.
Şeyh Adiy koyu bir SÜNNİ idi!.. Şiilere çatar, "Muaviye ve Yezid'in öyle kötü insanlar olmadıkları"nı savunurdu. Bu fikirlerini yaymak için Hakkâri civarında bir dergâh açmıştı.
Yani Yezidî adı aslında Hz. Hüseyin'i şehit ettiren Yezid'den gelir!..
Peki, bu kadar koyu sünni bir mezhep nasıl oldu da, Yezid'e sempati duymaktan Melek-i Tavus dedikleri şeytana tapma noktasına geldi?..
Bunu hiç bir Kürt ayırımcı, hatta hiç bir Yezidî bilmez!...
Şeyh Adiy'in ölümünden sonra oğlu Hasan'a bağlananlar, SÜNNİ anlayıştan iyice uzaklaşıp aşırıya gittiler.
Öyle ki, Yezid'i savunmak bir yana; ona insanüstü özellikler isnat ettiler! Bu yüzden de toplum tarafından gittikçe dışlandılar.
Öte yandan aynı tarihlerde Hasan Sabbah'ın Haşhaşîler'i, yani afyon çekip sahte cennet vaatleri ile kandırılmış aşırı Şii fedailer, ortalığı kasıp kavuruyordu.
Bunlar Selçuklu Sultanı Melikşah'ın değerli veziri Nizam-ül Mülk'ü bile şehit edecek siyasî suikastlere katılmışlardı. (1092)
Aynı Şiî-İsmailî Haşhaşîler bir süre sonra Haçlılar ile anlaşarak Kudüs'ü geri alan Selahaddin-i Eyyübi'nin çadırına kadar sokuldular ve ona da suikast yaptılar ama öldürmeyi başaramadılar. (1202)
Ömer Rıza Doğrul'un "Cennet Fedaileri" adlı kitabında anlattığına göre, bu saldırıyı planlamış olan Haşhaşîler'in reisi Şeyh-ül Cebel Sinan, Masyaf kalesinde Selahaddin Eyyübi'nin kumandanlarından Haldun tarafından kıstırıldı.
Durumun kötüye gittiğini gören Sinan'ın baş daisi Melek Tavus, Sinan'ı öldürerek Şeyh-ül Cebel oldu.
Ama muhasaradan kurtulmak için yapacak bir şey kalmamıştı...
Bunun üzerine Melek Tavus kaledeki kadınları, çocukları, fedailerini topladı. Hepsine, cennette buluşacakları vaadiyle, kalenin burçlarından atlamalarını emretti!...
Afyon çekmekten başı dönmüş müritleri tereddütsüz atladılar. En son da kendi atladı...veya atlamış göründü. Belki de kalenin gizli bir yerine saklanıp sonra melânetine başka yerde devam etti.
Selahaddin'in ordusu hiç bir mukavemetle karşılaşmadan kaleye girdi...(1204)
Ne var ki, Haşhaşîler'in kökünü kazımak, son barınakları Alamut kalesini fetheden Cengiz'in torunu Hülâgû'ya nasip oldu. (1256)
İşte bu süre zarfında, sağa sola dağılıp yeraltında saklanmak zorunda olan Haşhaşiler, Melek Tavus'u ilahlaştırdılar. Bu kişiler nasıl olduğunu tam bilemediğimiz bir şekilde, kendileri gibi dışlanmış ve saklanmak durumunda olan Yezidîler ile irtibata girdiler ve iki sapık inanç, bir bütün haline geldi.
Yezidîler'in tapındıkları, kudretinden korktukları, ve bir Mehdi gibi dirilip ortaya çıkmasını bekledikleri, Şeytan'ı temsil eden Melek-i Tavus; işte bu Haşhaşîler'in son Şeyh-ül Cebel'i Melek Tavus'tur!..
Kendisi gerçekten şeytana pabucu ters giydirecek tiynette bir adamdı!..
Yezidîler'in yegâne dinî kitapları olan KİTÂB-ÜL CİLVE ve MÜSHAF-I REŞ'in Şeyh Adiy ile alâkası yoktur!..
Bunlar çok sonradan kaleme alınmış tamamen uydurma, tutarsız yazılardan müteşekkil kitaplardır.
Şeyh Adiy'in elde bulunan tek eseri İTİKAD-Ü EHL-İ SÜNNE VEL CEMHA'dır. Üslûbu diğerlerinden tamamen farklı, değerli bir kitaptır.
Görüldüğü gibi Yezidîlik, müslümanlıktan kopma bir sünni, bir de şii iki mezhebin karışması ile meydana gelmiş, 700 yıllık, taraftarı az bir dindir. Bölgedeki diğer inançlardan da etkilenmiştir. Kürtler'e has bir din olmadığı gibi; savunulacak bir inanç sistemi de değildir!..
Ama Dr.(!) Bender, Türkler ile Kürtler'i birbirinden kopartmak için Yezidîliği bile çok makbul bir şeymiş gibi göstermekten kaçınmaz!.
(Teori, sayı 9)
Ancak daha sonra Kürt bölücüler, kelimenin iticiliğinden halkın rahatsız olduğunu farkederek, YEZİDÎ yerine EZİDÎ kelimesini kullanmaya başladılar. Hiç bir anlamı, kökü-kökeni, dayanağı yoktur!..


ALEVİLİĞİN ŞİİLİKTEN FARKI


Zerdüştlük ve Yezidiliği ayırımcılık için yeterli güçte bulmayan Çemşid Bender, bir yandan da Kürtlerin aleviliği üzerinde durur.
Bilmez ki, veya bizim bildiğimizi bilmez ki, Kürtler arasında Alevî azdır!.. Hatta Alevî lideri Prof. Dr. İzzettin Doğan'a göre, hiç yoktur!.. Kendisi, bütün alevi "kürt" aşiretlerini incelemiş ve bunların aslında TÜRKMEN aşireti olduğunu tesbit etmiştir. "Alevî Kürt" görünenlerin hepsi, sonradan Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu'nun keşfettiği gibi, ERMENİ'dir!.. 1915 yılında tehcirden kurtulmak için Kürtler arasına saklanan Ermenilerin soyundan gelmekte, ve hâlâ asıl kimliklerini saklamaktadırlar.
Alevilik sadece Tunceli bölgesinde yaygındır... Üstelik bu Aleviler kendilerini Kürt saymazlar!.. Çünkü bu kişilerin ekserisi, bölgeye 1500'lerde Yavuz Sultan Selim'in İran Şiiliğini önleme politikası ile getirilmiş olan Batı Anadolu Türkmenleridir!.. O yüzden Karakeçili Türkmen aşireti hem batıda Söğüt'te, hem de doğuda Siverek'te yer almıştır. (Özgür Gündem Gazetesi, 4.7.92) Bir kısmı da Zaza aşiretidir.
İslam ve Mezhepler Tarihi konusunda bilgisi kıt olan Cemşid Bender adlı bölücü, Aleviliği mezhep sayar. Esasında alevilik bir tarikattır... Orta Asya ŞAMANİZM'i ile İSLAMİYET'in karışımıdır.
Şamanizm'de dört cihet vardır: Doğu-Gök(mavi), Batı-Ak, Kuzey-Kara, Güney-Kızıl... Bu yüzden kuzeyimizdeki denizin adı Karadeniz, batımızda olanın Akdeniz, Selçuklu ve Osmanlı devletinin güneyindeki denizin adı Kızıl Deniz'dir. Mavi Deniz ise Hazar'dır.. Bu cihetlere Gökhan, Akhan, Karahan ve Kızılhan hükmeder.
Şamanizm'de dört kuş kutsaldır: Kartal, Şahin, Sungur, Çakır... Alevilikte bu kuşlardan ikisinin yerini Turna ve Güvercin almıştır.
Kapı ve eşik te kutsaldır. Bu yüzden devlet kapısı, tarikat kapısı, ağa kapısı gibi terimler hâlâ kullanılır.
Dokuz sayısı da kutsaldır. Dokuz Oğuz, "dokuz doğurdu" gibi ifadeler vardır.
GÖK TANRI, Kızılderililer'in MANİTU'su gibi, büyük ruhtur... "Erenler" kelimesi aslında GÖK TANRI'ya inananlar demektir. GÖKTÜRK İmparatorluğu diye bildiğimiz devlet, aslında GÖK-TÜRK yani ulu, ilâhi özelliklere sahip TÜRK'ün kurduğu "Ulu İmparatorluk" anlamına gelir. Bayrağı mavi, daha doğrusu TURKUAZ (TÜRK MAVİSİ) renginde idi. Mevlana türbesindeki kubbe de bu renktedir ve daha sonraları yeşile dönmüş olan bu renk kavramı tarikatlarda önemli yer tutar.
GÖKTÜRK yazıtlarında tek TENGRİ dışında "ıduk ötesi, koruyucu iye" olarak UMAY adı geçer... Tunceli'de bazı kişiler HUN TÜRKLERİ'nde olduğu gibi güneşin ilk ışıklarına karşı yükünürler...
En eski Bizans kroniklerinde sınırlara yerleşen OĞUZ TÜRKLERİ'ne "Güneşin Çocukları" denmekteydi.
Eski TÜRKLER'de çocuk 13-14 yaşına kadar kayda değer bir iş yapmamışsa adsız kalır, böyle anılırdı... Bu özellik Firdevsi'nin Şehname'sinde bile yer almıştır.
Şamanizm'de Tüz denilen ilahlarının bir kısmı da hayvan şeklinde yapılırdı. En yaygın şekil tavşandı... Anadolu alevilerinin tavşan yememesi Hz. Ali'nin tavrından filan değil, bu çok eski TÜRK âdetinden gelmedir... Yezidîlerin Melek-tavus dedikleri şeytan tanrılarını, horoz şeklinde tasvir etmeleri de bu âdete dayanır.
TÜRKLER'in Süryanî ve Nasturî hıristiyanlığına, Karaim museviliğine katkıları büyüktür. Tevratı TÜRKÇE'ye çevirmişlerdir. Musa Peygambere ÜLGEN demişlerdir. (Kaşgarlı, sf.36)
Anadolu'da Alevî, Tahtacı ve Kızılbaş olarak bilinen topluluklar TÜRKMEN boylarıdır.
Tahtacıların piri Dur Hasan'dır. Ocağı İzmir dolaylarındadır. "Yanın Yatır" adını taşır... Tahtacılar HORASAN TÜRKMENLERİ'ndendirler. Mezartaşlarında "kaz ayağı" simgesi bulunur. Bu Oğuzlar'dan Çebniler'in işaretidir.
Minorsky, ÇELEBİ sözünün SELÇUKLULAR'da 14. asırda görüldüğünü, bu kelimenin Kürtçe'den geldiğini, aslının Aram dilinde "tsalma" olduğunu iddia eder. Bu kelime "ikona, put" demektir... Marr'a göre ise Çeleb sözü Kafkasya (YAFETİK, TURANİ) menşelidir, TANRI anlamına gelir, çelebi ondan türemiştir. ÇALAB kelimesini Yunus Emre 1200'lerde kullanmıştı. Çelebi (Çalabî), "tanrısal, kutsal, soylu" anlamına gelir. Ayrıca "müzisyen, şarkıcı, ozan, kültürlü, bilgili, terbiyeli, şık, prens, küçük ağa" anlamında da kullanılmıştır.
Aleviliğin Balım Sultan tarafından (1500'ler) düzene sokulmuş şekli olan Bektaşilik, daha ziyade İstanbul ve Rumeli'de yaşıyanlar arasında görülür. Aradaki fark yine yerleşik ve göçebe olmakla ilgilidir. Aleviler Anadolu'nun her yerinde bulunur. Her bir grubun örf ve âdeti ayrıdır. Kars, Dersim, Elazığ, Mardin, Diyarbakır, Sivas önemli merkezlerdir. Bir kısmı OSMANLI döneminde misyonerlerin etkisi ile Süryanî olmuşlardır.
Bunlardan hiç haberi olmayan Cemşid Bender, 4 Mezheb'i de 4 halife ile başlatır. (Teori, sayı 13)
Halbuki 4 halifenin ömrü peygamberimizden sonra sadece 30 yıl sürmüştür. (632-662)
"4 Mezhep" imamları ise 699-755 yılları arasında faaliyet göstermişlerdir. Türkler'in bile kitle halinde İslamiyet'i kabul edişleri 900'lü yıllara rastlarken, Dr. Bender "müslümanlığa zorla sokuldular," dediği ve dağlarda dağınık halde yaşıyan Kürtler'e, çok daha önce tekke ve dergâh açtırır!..
Ve İran şiileşirken Kürt Aleviliğinin Anadolu'yu sardığını, sünniliğe direndiğini öne sürer!..
Cemşid Bender'in bilmediği husus, Ali Oğulları'nın, özellikle 12 İmam'ın, her ne kadar bazı Emevî ve Abbasî halifelerin saltanat hırsını tasvip etmeseler de, İslam Devleti'nin reisi olarak onlara başkaldırmadıkları ve ayaklananları hiç desteklemedikleridir!..
Bu imamlar hele hilafet peşinde hiç koşmamışlardır!.. 8. İmam Rıza, dönemin halifesi Memun'un bir kızını almış, Halife'nin öteki kızıyla da oğlu 9. İmam Muhammed Takiy'i evlendirmiş, ancak Halife Memun'un "kendinden sonra halife olma" teklifini kabul etmemiştir!.
Bu gerçeği hiç bir Kürt ayırımcı bilmez... Halifeler'e direnmeyi "alevilik ve 12 İmam'a bağlılık" sayarlar!
Zaten Alevilik ayrı bir din veya mezhep değildir... Ali'nin yolunda olmak demektir. Bir tarikattir, bir yoldur...
Namaz kılmamak, oruç tutmamakla da ilişkisi yoktur!.. 4. İmam Zeynel Abidin'in lâkabı "çok ibadet eden" anlamına gelir ve alnının secde etmekten nasır tuttuğu söylenir!..
Hanefî mezhebinini kurucusu sayılan Ebu Hanife, 6. İmam Cafer-üs Sadık'ın talebesidir!.. Demek ki o tarihlerde mezhep imamları ile Ali oğlu imamlar arasında hiç bir ayrılık yoktu!..
Gerçek ayrılık 7. İmam Musa-al Kâzım'ın yerine, kardeşi İsmail'in oğlunu geçirmek isteyen Meymun adlı kişiden kaynaklanmıştır. (Ölümü 797)
İsmailîye, Karmatîyye, Fatımîyye, Haşhaşîler hep bu adamın izinden gidenlerin meydana getirdiği Şii mezheplerdir.
O yüzden Türk aleviliği ile İran Şiiliği hiç bir zaman birbirine uymaz!...
Uymadığını da Humeyni'nin kadınları çarşafa sokmasından bellidir... Anadolu'da çarşaf giyen Alevî kadın yoktur!
Bu fark Türk alevilerin doğrudan Alioğlu imamlara, Seyyitlere bağlanmaları, Şiilerin ise daha çok siyasi iktidar peşinde koşmalarından kaynaklanır.
950 yıllarında Bağdat halifesini kontrole alan Şii Büveyhiler yüzünden, ayırımcılığı desteklemiyen Ali oğulları Horasan'a göçtüler... Bu muhterem kişilerin soyundan gelen gerçek Seyyitler, yıllarca Türk hakanlarının himayesinde faaliyet gösterdiler ve Türkler'in, özellikle Salçuk etrafında toplanan Oğuzlar'ın müslüman olmasını sağladılar.
Bu Oğuzlar İslamiyet'i kabul edince TÜRKMEN diye anılmaya başlamış ve o tarihlerden itibaren Anadolu'ya akmışlardır.
Öte yandan başta AHMED YESEVÎ, HACI BEKTAŞ olmak üzere pek çok Türk mutasavvıfın yetişmesi, imamların bu Orta Asya'ya göçü sayesinde olmuştur.
Cemşid Bender bunları hiç mi hiç bilmez!.. Hacı Bektaş'ın mürşidinin Ahmed Yesevî olamıyacağını, arada zaman farkı olduğunu söyler.
Zaman farkı doğrudur... Zaten kimse "Ahmed Yesevî hayatta iken Hacı Bektaş'ı yetiştirdi" diye bir iddiada bulunmuyor...
Hacı Bektaş'ın mürşidi, Ahmed Yesevî'nin halifesi Lokman Perende'dir. Bender'in Kürt olduğunu iddia ettiği Ebul Vefa değildir.
Olsa da bir şey değişmezdi!... Din ve ilim cihanşumüldür. Kaynağı değil, benimsenmesi önemlidir. Ancak halk arasında Kürt'ten evliya / Sokma avluya!" diye bir deyim vardır, doğrusunu Allah bilir ama, Kürtler'den gerçek bir şeyh, gerçek bir mürşit hiç bir zaman çıkmamıştır!
Zaten Hacı Bektaş'ın duru Türkçe ile yazılmış olan Makalât'ından aldığımız aşağıdaki sözleri, onun Kürtlükten hiç mi hiç etkilenmediğinin delilidir:
- "Pes imdi, şöyle bilmek gerek: Kem kendüyi arıtmayan, ayrukları arıtamaz."
- "Şeriat katında tene arı su değse, teni arıdur ve hem cenabatı giderür.
Kim ârifler katında ne ten arı olur ve ne cenabatı gider."
- "Pes imdi, adam gerek kim suya yaraya, su gerek kim abdasta yaraya,
ve abdast gerek kim namaza yaraya ve namaz gerek kim Çalab'a yaraya!.."
Ne dediğini kendisi de bilmeyen, daldan dala atlayan Cemşid Bender, böylece Bektaşilik'ten ümidi kesince, tekrar Aleviliğe döner ve Aleviliği Kürtler'e maleder!... Kullanılan tüm kelimelerin Kürtçe olduğunu öne sürer. (Teori, sayı 14)
Bir defa bu kelimeler sonra Osmanlıca diye adlandırılan ortak kelimelerdir... Ayrıca bütün alevî edebiyatı Türkçe'dir.
Eğer Kürtler 4 Halife'den bu yana Alevî olsalardı, 650'lerden itibaren tekke ve dergâh açmış olsalardı, Anadolu'da Aleviliğin önderliğini yapmış olsalardı, bütün Alevî literatürünün Kürtçe olması gerekmez miydi?.. İslam dini vasıtasıyla Arapça nasıl TÜRKLER'i etkilemişse; Alevilik vasıtasıyla da Kürtçe edebiyatımızın baş köşesine oturmuş olmaz mıydı?.. Üç kıtayı fetheden Osmanlı padişahları, Bektaşî yeniçeriler yerine,
Alevî (!) Kürt peşmergeleri tercih etmezler miydi?..
Bunların hiç biri varit değildir!.. Öyleyse Kürtlük ile Alevilik arasında hiç bir özel bağ yoktur!
Biz, eğer varsa, Kürtler'in Alevî olanlarına bir şey demiyoruz ama, Aleviliği bir Kürt özelliği gibi göstermeye karşıyız... Kürt bölücülerin sözümona "cem evleri" açıp oraları terör yuvası haline getirmelerine karşıyız!
Yani, Ali yolunda olmak sadece Kürtler'e mi ait?.. Kürt aleviler, eğer varsa, ve eğer aslında bir TÜRKMEN aşireti değillerse, aralarına göçerilmiş olan TÜRK alevilere özenerek bu yolu seçmişlerdir!.
Kaldı ki, TÜRKLER'in bu konuda da önderlik ettiği, Selçuk Sultanı TUĞRUL BEY'in 1069'da Bağdad'a girip, Büveyhiler'i kovup, halifeyi tekrar tahtına oturtması ile, Haçlılar'ı önlemesi ile ve nihayet YAVUZ SULTAN SELİM eliyle 1517'de halifeliği elde edip 1924'e kadar İSLÂM âlemine yön vermesi ile ortadadır.
Ali yolunda olanlar, Kâbe'yi basıp Hacer-i Esver'i çalan (930) Şii Ebu Tahir, suikat düzenliyen Hasan Sabbah gibi İSLÂM'a fesat sokup bölenler değil; İSLÂM'ı koruyan SELÇUKLU ve OSMANLILAR'dır.
Sadece Kürt diye lânse edilen Ebül Vefa ile İslamiyet, Alevilik olur mu?.. (Teori Sayı 13, 1991)
Kürt tarihçisi olduğunu iddia eden Bender diyor ki,"Ahmed Yesevî'nin Divan-ı Hikmet'inde TÜRK veya TÜRKMEN diye bir sözcüğe rastlamadık!"...
El insaf!... Bu zatın TÜRK olduğuna, dönemin makbul dilleri Arapça ve Farsça iken divanını öz-be-öz TÜRKÇE ile yazmasından daha iyi delil mi olur?..
Kaldı ki, Divan'ın 8. Hikmet 2. dörtlüğünde doğum yerinin TÜRKİSTAN olduğunu açık açık söyler:




Toğğan yirim ol mübarek TÜRKİSTAN'dan
Bağırımğa taşlar urup kildim muna
(Doğduğum yer o mübarek TÜRKİSTAN'dan
Bağrıma taşlar vurup geldim işte!.. )
TÜRKİSTAN demiş, "kürdistan" dememiş!..
Yine Dr.(!) Bender kadın-erkek semah olayının, alevî kültürüne Kürt dediği Ebül Vefa tarafından sokulduğunu iddia eder!.
Yani Türkler'in yüzyıllardır göçebe hayatı gereği kadın-erkek beraber faaliyet gösterdiklerini, hatta Asya Türk kültüründe tecavüze uğrayan kadının asla suçlanmadığını, çocuğu olursa evlât edinildiğini, ancak tecavüz eden erkeğin bacaklarından iki gergin ağaca bağlanarak parçalandığını unutur.
Büyük bir ihtimalle bilmiyordur da!.. Öte yandan şu menkıbeyi de bilmez:
Hace Ahmed Yesevî Hazretlerinin kadın-erkek bir arada sohbet ve zikir yapmalarından Horasan'ın mutaassıp kişileri rahatsız olmuşlar... Bunu duyan Ahmed Yesevî müritlerini toplamış. "Sağ eli buluğ çağından beri avret yerine değmemiş biri gelsin," demiş. Celal Ata adında bir derviş ortaya çıkmış. Ahmed Yesevî ona mühürlü bir hokka vermiş. "Al, bunu onlara götür," demiş... Horasanlı sofular dervişten hokkayı alıp açtıklarında içinde bir parça pamuk ile bir parça kor ateş olduğunu hayretle görmüşler... Hace bu kerametiyle onlara, "eğer kişiler nefislerine hâkim olmayı öğrenirlerse (EDEB), o zaman kadınla erkeğin bir arada bulunmasına mahzur yoktur," demek istemiş!..
Kürt ayırımcılar Bektaşiliğe çamur atmakla da yetinmez. İslam'ı ve Said-i Nursî, Necip Fazıl gibi belirli çevrelerde şöhreti olan kişileri istismar ederler.
Bunların arasında aşırı sünni görünüp, Kürtçülük adına Ermeniler'i bile savunan TARAF dergisi de vardır.
Deng Dergisi ise, "Said-i Nursî'nin aslında bir Kürt milliyetçisi olduğunu, Nurcuların onun eserlerini tahrif ettiklerini" öne sürer. (Sayı 16, 1991) Velhasıl, ne varsa Kürt ayırımcılığı için değerlendirilir.
Filhakika, asıl adı Said-i Kürdî olan bu kişi, bir dönem Kürtçülük yapmış, hatta Batılı emperyalistlere, Hıristiyanlar'a göz kırmış olsa da, sonunda zekâsıyla gerçeği sezmiş ve şöyle demiştir:
- "ALLAH-Ü ZÜLCELAL Hazretleri KUR'AN-I KERİM'de,
'Öyle bir kavim getireceğim ki, onlar ALLAH'ı severler, ALLAH ta onları sever,'
diye buyurmuştur. Bu kavmin, 1000 yıldan beri ÂLEM-İ İSLAM'ın bayraktarlığını yapan TÜRK MİLLETİ olduğunu anladım. BİR AKILSIZ KÜRT KAVMİYETÇİSİNİN PEŞİNDEN GİTMEM!.."
"BU MİLLETİ HEP TÜRKLER İDARE ETMİŞTİR. BUNDAN SONRA DA YİNE ONLAR İDARE EDECEKTİR!.."
(Risale-i Nur Külliyatı'ndan)
"Bediüzzaman Said-i Nursi" Yazarı: Necmettin Şahiner

Başka söze gerek var mı?..
***
CELALEDDİN HARZEMŞAH VE ZAZALAR
Kürtler ile ilgili temelsiz iddialara devam ediyoruz.
Cemşid Bender Kürtler'in bir kısmının HORASAN'dan (TÜRK diyarından) geldiğini kabul eder... Ama Kürtler'in HORASAN'da da ZAZACA konuştuklarını söyler!.. Hicri 700 yılını verir... (Teori, sayı 10)
Bu tarih tam olarak milâdî 1300 yılına denk gelir. Yani Osmanlı Devleti'nin kuruluş tarihi demektir.
Aslında yarım yamalak anlatmak istediği, 1220'lerde Cengiz Han'ın HARZEMŞAHLAR Devleti'ni yıkması sonucu, CELALEDDİN HARZEMŞAH'ın bölge Türkleri ile Anadolu'ya sığınmasıdır!..
Bender bu kişilere "Horasan Kürtleri" der ama, "Kardu Kürtleri"nin Zağros Dağlarında Milâd'dan önce kaybolup, 2000 yıl sonra Horasan yaylalarında nasıl ortaya çıktığı"nı bir türlü açıklamaz!...
Hemen ekliyelim: Harzemşahlar Devleti, BÜYÜK SELÇUKLU İMPARATORLUĞU'nun doğu parçası üzerine yöre valisi ADSIZ tarafından kurulmuş bir devlettir.
Ondan önce bölgede KARAHITAYLAR, SAMANLILAR, ALPTEKİNLER, SEVÜKTEKİNLER gibi hep Türk devletleri vardı.
Ahmed Yesevî, Hacı Bektaş, Mevlana da hep Harzem ülkesinde yaşıyorlardı...
Harzemşahlar ADSIZ, ANUŞTEKİN, TEKEŞ gibi adlar taşıyan hükümdarları ile, katıksız bir TÜRK devleti idi!..
1221'de Cengiz'in Harzem ülkesini istila etmesi sonucu, bu kişilerin torunu ve Terken Hatun'un oğlu olan CELÂLEDDİN HARZEMŞAH tahta geçemedi. Önce Hindistan'a kaçtı. CENGİZ'in ölümü üzerine de İran'a geçerek etrafına TÜRKLER'i ve İranlıları topladı.
Cengiz oğullarının takibine maruz kaldığı için önce Azerbeycan'a, sonra Anadolu'ya geldi. Binbir maceradan sonra Tunceli (Dersim) dağlarında bir Kürt köylüsü tarafından öldürüldü. (1231)
Ancak CELÂLEDDİN ile gelmiş olan HORASANLI TÜRKLER ve İranlılar bölgeye yerleştiler ve birbirleriyle karışarak bugünün ZAZA halkını oluşturdular.
Bu kişiler de kendilerini Kürt saymaz!..
Zaza kelimesi İslâm Ansiklopedisi'nde, Meydan Laorusse'da ayrı başlık olarak yer almaz!. Ancak bu konuda Rus ve Avrupalı yazarların ve TÜRK araştırmacıların tesbitleri vardır.
Rus araştırmacı V. MINORSKY, Holandalılar tarafından zamanın en ünlü otoritelerine hazırlatılmış, ve 30 yılda tamamlanmış olan İslâm Ansiklopedisi'nin İngilizce nüshasında, "Kürtler" bahsinde "20. yüzyılda Kürtler arasında KESİNLİKLE kürt olmayan bir unsurun tesbit edildiğini (Zazalar)" belirtir (sf. 1134) ve "bu grubun Kürtçe'den çok farklı kuzey-batı lehçesi konuştuğunu" (sf. 1152) yazar. Bununla da yetinmez!.. ZAZA kelimesinin geçtiği her yerde "gerçek Kürt olmayan" kaydını düşer!.. (sf. 1151)
Ayrıca konunun uzmanı sayılan O. MAN, DAVID McKENZIE, Prof. HADDANK hem Zazalar'ın, hem de Guran ve Hevramîler'in Kürtlüklerini KARARLILIK ve KESİNLİKLE reddederler!.. Hollandalı araştırmacı V.M. BRUINESSEN de "Ağa, Şeyh ve Devlet" isimli eserinde aynı görüşü paylaşır!.. Görüşlerini bir sayfada verdiğimiz Japon asıllı Prof. GOICIE KOJIMA, Zazaki'yi ayrı bir lehçe olaşarak sınıflandırır, ve "bir Kürt grubunun bulunmadığını, her bir lehçenin ayrı bir dil gibi olduğunu" belirtir!..
Ermeni tarihçi GARO SASUNİ, "Kürt Ulusal Hareketleri ve 15. Yüzyıldan Günümüze Ermeni-Kürt İlişkileri" adlı eserinde "Prof. THOMANSHEK, HEARTMAN ve NÖLDEKE'nin Dersim Zazaları'nı Kürt kabul etmediğini" yazar!
1937 yılında Tunceli-Dersim'de incelemelerden bulunan NAZMİ SEVGEN, bir çok yaşlının, "Biz HORASAN TÜRKMENLERİ'yiz" dediğini yazar!..
Kendisi de HORMAK aşiretine mensup bir ZAZA olan M. ŞERİF FIRAT, meşhur "Doğu İlleri ve Varto Tarihi" adlı eserinde, "Zazalar'ın bir kısmının İÇ ANADOLU'dan (muhtemelen Yavuz Selim zamanında), bir kısmının da daha eski tarihlerde HORASAN ve HARZEM'den geldiklerini" belirtmiştir!.. Aynı eserinde HORMAK aşiretinin kökeninin TÜRK olduğunu ortaya koyan ORHAN GAZİ ve SULTAN 1. MURAT tarafından onaylanmış 12 nesillik soy kütüğünü kanıt olarak yayınlamış ve Zaza bölgesindeki pek çok yer, aşiret, kişi, türbe isminin öz TÜRKÇE olduğunu da yazmıştır!.. (sf. 52-54) Bu muhterem zat, sırf "Kürtler'in ayrı bir ırktan olmadığını, TÜRK olduğunu" dile getirdiği için haince vurulup öldürülmüştür!.. İlk terör şehidimizdir!
1938 yılındaki TUNCELİ-DERSİM isyanının Alevî-Zaza lideri SEYYİT RIZA, Devlet'e yazdığı mektupta:
- "Şâyet Hükûmet hizmet ve sadakatimizden şüphe ederse, âbâ vu ecdâdımızın eskiden geldikleri YUKARI TÜRKİSTAN, HORASAN vilâyetine büün mensub-u aşiretimizle hicret etmeye himmet buyrulsun,"
diyerek ZAZALAR'ın anayurdunu açıkça ifade etmiştir!.
Ayrıca KOÇGİRİ aşiretinden olan ALİŞİR de bir şiirinde:
Ceddimiz Şeyh Hasan, Şâh-ı HORASAN
Saymakla bitmez!.. Ama devam edelim.
Kendisi de Zaza ve Pertekli olan, Tunceli-Dersim bölgesinde yıllarca Kaymakamlık yapmış bulunan M. ZÜLFÜ YOLGA (1880-1959) "Dersim Tarihi" adlı kitabında, "Zazalar'ın, Timur'un HORASAN'ı ele geçirmesinden sonra, büyük bir topluluğun oradan ANADOLU'ya geldiklerini" yazar... İki ihtimal vardır. Ya Cengiz istilâsı (1200'ler) ile Timur'un fetihlerini (1400'ler) karıştırmaktadır... Ya da her ikisi de Moğol olan hem Cengiz ve hem de Timur dönemlerinde iki büyük göç olmuştur!. Ama Zazalar'ın büyük kısmının HORASAN'dan geldiği kesindir.
Yine kendisi de bir Zaza Alevisi olan CEMAL ŞENER, "Aleviliğin Etnik Kimliği" adlı eserinde "Hem Alevî Zazalar'ın, hem de Alevî Kürtler'in köken olarak TÜRKMEN olduklarını" TARTIŞILMAZ bir biçimde ortaya koyar!..
CEMAL ŞENER bu gerçeği şöyle ifade ediyor:
- "Son on yıldır, Alevî olup ta Kürtçe ya da Zazaca konuştukları halde, kendilerini TÜRK olarak ifade eden Alevî yerleşmelerinin %75'ini gezmiş biriyim... Bu köylerde yaklaşık 1500 civarında insan ile görüştüm. Buna İstanbul'da Şahkulu ve Karacaahmet dergâhlarında rastladığım TUNCELİLİ, ANTEPLİ, MARAŞLI Alevî yaşlıları da ekleyince, 3000 kişiyi buldu... (sf. 36)"
- "Kendileri Zazaca veya Kürtçe'yi bildikleri halde, hatta TÜRKÇE'yi bozuk bir şive ile konuştukları halde, bugün yaşı 60'ın üstünde olan ve KENDİSİNİ KÜRT YA DA ZAZA DİYE İFADE EDEN (yani TÜRK olmadığını ifade eden) BİR TEK ALEVİ'YE RASTLAMADIM!.. Kendisini Kürt veya Zaza olarak ifade eden kesim ise, son yıllarda veya radikal sol rüzgârdan etkilenen azınlık bir gençlik kesimidir. Bu da tarihsel değil, siyâsî bir kimlik olarak kabul edilebilir." (sf. 37)
CEMAL ŞENER ayrıca:
- "Alevilikte DEDELİK, ocak geleneği ile yaşar...DEDE OCAKLARI'nın tümü, kendilerinin HORASAN'dan gelen TÜRKMEN aşireti olduğunu savunur!"
der... (sf. 25)
Araştırmacı MARTIN VAN BRUINESSEN de "Alevî Kürtleri Etkin Kimliği Üzerine Tartışma" başlıklı yazısında, "Ritüel (âyin, ibadet) dili olarak neredeyse tamamen yalnız TÜRKÇE kullanan ve hatta çoğu TÜRKÇE aşiret adlarına sahip olan Kürtçe ve Zazaca konuşan Aleviler'in varlığı bir çok yazarı meşgul etmiş bir vakıadır," der ve "Dersimliler'in Kürtleştirilmiş ya da Zazalaştırılmış KIZILBAŞ TÜRK AŞİRETİ olduğu... Bu varsayım o kadar mantıklı görünür ki, bazı Batılı akademisyenlerce de hiç sorgulanmadan kabul edilmiştir. Örneğin MELİKOF (1982)"
Türkolog IRENE MELINKOF da Kormançça ve Zazaca konuşan KOÇGIRI aşiretinin TÜRK olduğunu, şu sözlerle ifade eder:
- "Araştırmalarım beni KIRMANÇ denen ve Kürtler olarak tanınan insanlar arasında kalmaya götürdü. TÖRELERİ, ORTAASYA'YA KADAR UZANAN TÜRK TÖRELERİ İDİ!.. Ölümle ilgili âdetler, albastı inanışı, TÜRKLER'in 12 hayvanlı takvimleri, eski yeni yıl bayramları olan HIZIR bayramının kutlanması vb. sorduğumda, kaynaklarımdan birisi bana 'SOY OLARAK BİZ KÜRT DEĞİLİZ. fakat (Alevî) inançlarımız dolayısıyla çok ezâ gördük. Dağlara sığındık, Kürtler'e karıştık ve Kürtler olarak adlandırıldık,'demişti."
IRENE MELINKOF aynı eserinde bu tesbitine şunu da ekliyor: "Bunu söyleyen bir çok ayaklanmada etkinliği bulunan tanınmış 'kürt' aşireti KOÇGIRI'lardandı. ÖMER LÜTFİ BARKAN'a şüphelerimden söz ettiğim zaman, bana KOÇGIRI adının TÜRKÇE olduğunu ve AKKOYUNLU, KARAKOYUNLU ve benzeri adlandırmalarla karşılaştırılabileceğini işaret etti."
Gerçekten de KOÇGIR kelimesi ORTAASYA'da halen de kullanılmakta ve KOÇ anlamına gelmektedir... Böylece KOÇGIRÎ aslında KOÇGIRLI, yani KOÇLU demektir Kİ, tıpkı KARAKOYUNLU, KARAKEÇİLİ gibi KOÇGIRLI-KOÇLU aşireti de bir TÜRK aşireti olur.
Sultan 2. MAHMUD döneminde TÜRKİYE'de uzman olarak görev yapmış olan FELDMAREŞAL HELMUT VON MOLTKE de "Mektuplar" adlı eserinde MARAŞ ve yöresi için şöyle diyor:
- "PAZARCIK ovasını geçtik. Bu ovada üç TÜRKMEN kabilesi ATMALI, KILIÇLI, SİNEMİLİLER konaklamıştı."
MOLTKE'nin 200 yıl kadar öncesinden bahsettiği bu TÜRKMEN kabileler, RİŞVAN aşiretine bağlı olup bugün ADIYAMAN, MARAŞve GAZİANTEP'te yaşamaktadırlar. Küçük bir bölümü de ANKARA-HAYMANA ve BÂLÂ ilçelerindedir... Dr. MAHMUT RİŞVANOĞLU'nun araştırmasına göre RİŞVANLAR, OĞUZ boyundan ÇEPNİ ve ÇİĞİL TÜRKMENLERİ'dir!.. ATMALI aşiretinin MARAŞ ve ADIYAMAN köylerinin adları hiç değişmemiştir ve TÜRKÇE'dir: Tilkiler, Haydarlı, Sadakalar, Karahasanlar, Ağcalar, Kabalar, Kizirli, Kızkapanlı, Ketiler, Karalar, Turuçlu, Mahkanlı...
Kendisi de Zaza olan Eski DERSİM MEB'USU HASAN HAYRİ BEY, 1921 yılında T.B.M.Meclisi'nde yaptığı konuşmada, "HARZEM'den gelen ve TÜRKÇE konuşan atalarına Selçuklu Sultanı ALÂADDİN KEYKUBAT'ın yerleşme izni verdiğini, YAVUZ SULTAN SELİM zamanında Alevî TÜRKLER'in DERSİM dağlarına çekilmek zorunda kaldıklarını, kendilerini gizlemek için Kürtçe öğrendiklerini, süreç içinde TÜRKÇE'den uzaklaştıklarını" anlatmıştır.
Araştırmacı ALİ KAYA, "Dersim Tarihi" adlı eserinde bu ifadeyi doğruluyor:
- "İBN-İ BATUTA, 1333-1334 yıllarında Kuzey Dersim'e uğradığında, iki TÜRKMEN kabilesi KARAKOYUNLU ve AKKOYUNLU aşiretleri birlikte Moğollar ile sürekli savaştıklarını belirtir... (s1. 125) Bu aşiretlerden kalanları, Dersim yöresindeki mezar taşlarındaki KOÇ resimlerinde görmek mümkün."
- "ALÂADDİN KEYKUBAT, Bağın'ı ziyaretinde ŞEYH MANSUR'a bir şecere vermiştir. Bu şecere ŞÖBEK köyünde SEYYİT CAFER oğullarının evinde muhafaza edilmektedir. Bu şecerede 12 aşiretin TÜRK olduğu belirtilmektedir."
Bahsi geçen HARZEM kökenli 12 aşiretten 9'u şunlardır:
HAYDARAN, HORMEK, BALABAN, ÇARIK, BULAN, BAHTİYAR, İZOLU, HİRAN, KOÇGIRI
Alevî dedesi PİR AHMET DİKME, 1999 yılında yayınladığı "Haykırıp Duyuramadıklarım" adlı kitabında şu bilgileri vermektedir:
- "(CENGİZ HAN) Moğollarının baskılarına dayanamayarak yurdunu terketmek zorunda kalan MUHAMMED oğlu CELÂLEDDİN HARZEMŞAH yer yer çarpışarak batıya doğru ilerler, ve bir çarpışmada yaralanır. Yaralı olarak dostu olan ŞEYH HASAN'ın yanına gelir ve orada bir Kürt tarafından öldürülür... Beraberindeki oğlu MEHMET'i ŞEYH HASAN'a emanet eder. ŞEYH HASAN dostu CELÂLEDDİN'in nâşını götürüp DOJİK DAĞI'nın zirvesine defneder. Mehmet'i kendi himayesine alır, 3-4 yıl sonra kendi kızıyla evlendirir."
HARZEM Şahı CELÂLEDDİN HARZEMŞAH'ın sözü edilen mezarı, hem Dersim Alevileri hem de Zazalar arasında yatır muamelesi gören SULTAN BABA TÜRBESİ oldu! (Rıza Nur, Türk Tarihi, cilt 2)
Cemşid Bender'in ve tüm Kürt ayırımcıların gözlerden sakladığı gerçek şudur ki, Herat ile Gazne arasındaki diyara GUR ülkesi denir!.. Firdevsi'ye Şehnâme'yi yazdıracak kadar hoşgörülü TÜRK hakanı Gazneli Mahmud'un valisi Muhammed, burada GURLULAR devletini kurmuş; MUHAMMED GUR HAN adını almıştı. (1187)
1300'lere kadar varlığını sürdüren bu GUR halkının bir kısmı, CELÂLEDDİN HARZEMŞAH ile birlikte Anadolu'ya gelmişti.
İşte Cemşid Bender'in "Horasan Kürtleri" ile kastettiği bu HORASAN GURLARI'dır!... GURAN diye bilinen Kürt aşiretleri de aslında GUR TÜRKLERİ'dir!.. GUR-GURAN, TUR-TURAN gibi çoğul ifade eder!
V. MINORSKY, Zazalar'la ilişkilendirilen ve "kürt" addedilen GÜRANLAR aşiretlerinin de Kürtlüklerini KESİNLİKLE reddeder!.. GÜRANLAR bir TÜRK boyudur, ve GORANÎ LEHÇESİ, ZAZAKİ LEHÇESİNİN en yakın olduğu dildir. Birini konuşanlar TÜRK ise, diğeri de TÜRK'tür!
Prof. Y. HİKMET BAYUR, meşhur "Hint Tarihi" adlı eserinde, GUR TÜRKLERİ hakkında şu bilgiyi verir:
- "EL UTKİ'nin 'Kitab-ül Yemini'nde KALAÇLAR'ın Hindikuş (dağlarının) güneyinde yerleşmiş olduklarını, ve Orta Asya'dan gelen diğer TÜRKLER'in Hindistan'ı fethetmelerinde çok önemli rol oynadıklarını yazarken, GÜR Devleti hükümdarı ALÂÜDDİN CİHANSUZUN, SELÇUKLU SULTANI SANCAR tarafından esir edildiğini belirtir."
- "Orta Asya'da TÜRK urukları arasında bulunan GÜRLER oldukça önemli bir yer tutar. Nitekim OĞUZ Kağan Destanı'nda, OĞUZ HAN'ın Hindistan seferinde GÜRLER Ülkesine girip, buradan (sonra) Doğu Avrupa'ya, BULGAR ülkesine hareket ettiği, seferden sonra GÜRLER'in reisinin kendisini SEMERKANT'ta karşıladığı anlatılır. GÜRAN TÜRKMAN taifesinden bahsedilir."
- "İran'daki GÜRANLAR, menşe itibariyle GÜRLER, yani TÜRKLER'dir... ŞEYH SÂDİ, ünlü 'Bostan' adlı eserinde bir İranlı köylünün GÜR hükümdarına 'Ey, TÜRK' diye hitap etmesi de GÜRLER'in TÜRK olduğuna başka bir kanıttır."
Yine tekrarlıyoruz: UR-GUR-TUR-UZ-GUZ-OĞUZ farkı olmadığı gibi, bunların incelmişi ve çoğulu olan KÜR-T ile TÜR-K arasında da fark yoktur!..
Bu yüzdendir ki, Güneydoğu'daki Kürtler'e ek olarak Orta Asya'da bir Kürt oymağı, Macarlar arasında da yine bir Kürt oymağı vardır.
Bunların hepsi birbiri ile akrabadır. HORASAN GURLARI, halis OĞUZ TÜRKLERİ'ndendir!
PİR AHMET DİKME şöyle devam ediyor:
- "MUNZUR DAĞI'nın güney yakasında bir tek Kürt yoktur!.. Orada yaşayan ŞEYH HASAN aşireti tamamen HORASAN kökenli TÜRKMENLER'dir. PÜLÜMÜR'e doğru gelindiğinde ARELİ, LOLANLI, ŞAHVELANLI, KEMANLI, ÇEREKANLI ve daha bir çok aşiret oturmaktadır. BU AŞİRETLERDEN HİÇ BİRİ KÜRT DEĞİLDİR! Tamamı TÜRK kökenli aşiretlerdir. Ben bu konuyu her platformda tartışmaya hazırım!"
Doç. Dr. İBRAHİM YILMAZÇELİK "19. Yüzyılın İkinci Yarısında Dersim Sancağı" adlı eserine göre, Dersim Mutasarrıfı ARİF BEY'in 1903 yılı raporunda:
- "DERSİM öteden beri ŞÂYİ ve ZAN OLUNDUĞU GİBİ umumen KÜRT DEĞİLDİR!.. ÇEMİŞKEZEK ve ÇARSANCAK kazaları kâmilen TÜRK'tür!.. HOZAT kasabası ile, İNCEAĞA kariyesi ve TOROT aşireti halkı TÜRK'tür!.. FAKAT İHTİLAFLAR NETİCESİNDE KÜRTLEŞİYORLAR... MAZGİRT kasabası ile, OVACIK kazasının ova köyleri halkı neslen TÜRK'tür. Ve halen halkı lisan-ı Türkî üzerine mütekellimdirler. Yalnız OVACIK TÜRKLERİ hem Kürtleşmiş, hem de Şiileşmişlerdir... DERSİM Sancağı, TÜRKLER'in pek kadim mevasıdır. TÜRKLER'den gayrı hi ç bir neslin âsar ve hatıratına tesadüf olunmaz!"
diye yazdığını belirtir... Dersim Mutasarrıfı CELAL BEY de 1906 raporunda, "ERZİNCAN Sancağı merkezinin, KEMAH'ın, ERZURUM'un KIĞI, DİYARBAKIR'ın PULU, ELÂZIĞ'ın HARPUT ve EĞİN, DERSİM'in ÇEMİŞKEZEK ve ÇARSANCAK halkının TÜRK olduğunu" yazmıştır.
Yazdık, yazdık, bitmedi... Delil çok, karşı çıkan da yok!.. Devam edelim:
İBN-İ HALDUN, MUKADDİME adlı eserinde GURİLER'in TÜRK olduğunu KAT'İ-KESİN bir şekilde ifade eder... MÜNECCİMBAŞI da GURİLER'in HOTA(HİTA) TÜRKLERİ'nden olduğunu kabul eder.
Dr. MAHMUT RİŞVANOĞLU, "Doğu Aşiretleri ve Emperyalizm" adlı eserinde:
- "Orta Çağ'da AFGAN ve bugünkü TABERİSTAN ve YENİ DELHİ'ye kadar geniş bir imparatorluk kurmuş olan GAZNELİLER yıkılınca, yerlerine GUR-LUĞ adlı yeni bir TÜRK uruğu geçmiştir. GURİLER (GURLULAR) devletini kurmuşlardır. (1284-1304)"
- "Ayrıca, 1526-1830 arasında BABÜR ŞAH'tan sonraki Babüriğ hakanların devam ettirdiği GURKANİYE devleti de, bunun devamı idi."
- "KİKİLER ve KALAÇLAR birleşik uruğlar olarak GURİLER'dir... 'Tabakat-ı Nasiri'de Bengal fatihi Melik'ül GAZİ İHTİYARÜDDİN MUHAMMED'in GÜR ve KALAÇLAR'dan olduğu yazar ki, bundan GURLU ve KALAÇLAR'ın bir arada bulunduğunu (ve bir sayıldığını) anlamaktayız."
- "Bugün BİNGÖL, TUNCELİ ve SİVEREK'te bulunan ve ZAZA, ÇEREKLİ, DERSİMLİ diye adlandırılan oymaklar, işte bu GURLU (GURAN) ile gelenlerdir."
- "Bugün Doğu Anadolu'da hem Kürmanç, hem de Zaza lehçeleriyle konuşan bu TÜRKLER; GURÂNÎ TÜRKLERİ ile beraber AFGANİSTAN'da, ve kuzeyinde KARLUK TÜRK devletinin yıkılmasıyla HAZAR' ın kuzeyinden ve güneyinden Anadolu'ya gelmişlerdir."
Bu yüzdendir ki, Zazalar'ı iki grupta incelemek mümkündür:
1) TUNCELİ, ERZİNCAN ve yakın iller... Kuzey Zazaları... Bunların çoğu alevidir.
2) URFA-SİVEREK, DİYARBAKIR, ELÂZIĞ PALU... Güney Zazaları... Bunların çoğu sünnidir... Siverek Zazaları 5 kola ayrılır: KARANLI, BUCAK, KIRVAR, HASERAN ve BAPVİRAN.
Bunlardan KARANLILAR (aslı KARAHANLILAR) KARLUK TÜRKLERİ'nin iki kolu olan YAĞIZA ve ÇİĞİL oymaklarındandır. KARAHANLILAR bazı kaynaklarda ELİKHANLAR diye anılır... KARANLI köylerinin isimleri tümden TÜRKÇE'dir: KARAHAN, KEPİRKUYU, GÜVERCİN, DİNDAR, HAMAMVİRAN, ŞİRAN gibi... (Prof. Dr. Mehmet Eröz, Doğu Anadolu'nun Türklüğü, sf. 125)
HASERANLAR öz-be-öz TÜRKMEN'dir. Köy adlarının hepsi TÜRKÇE'dir. KARAKAYA, DOĞAN, KONAKLI, HOYA, KARAMUSALAR, DERDERE, HİNDİBABA, ŞEYHANDEDE, AHİRMAT, SARSAP, BUDARAN gibi...
BUCAKLAR boyu tamamen TÜRK'tür. PKK'ya karşı devletin yanında yer olmış, çarpışmıştır. Köy isimleri de TÜRKÇE'dir. GÜNGÖRMEZ, BAHÇE, MEZRA, BİTİK, KALEMLİ, DARALIK, ÇEFTALİ, KALE, SEPETVİRAN, ÇAMURLU gibi...
KIRVAR boyu da TÜRK'tür. ODABAŞILAR'dan gelmedir.
SİVEREK'te kalabalık ayşiretlerden biri de KARAKEÇİLİLER'dir. OĞUZ'un KAYI boyundan olduğu sanılmaktadır. Damgaları gene OĞUZ boyu olan AVŞAR damgasıdır. 60-70 kadar KARAKEÇİLİ köyü vardır. Adları hep TÜRKÇE'dir. AĞAÖREN, DELİKTAŞ, KARAYÜK (KARAHÖYÜK), KURT-İNİ, KARADİBEK, BOZKUYU, KAPAKLI, BÖĞDÜK, GÖLLÜ, PAYAMLI (BADEMLİ), TORU, SALUCA, ÇİPİNİ gibi... KARAKEÇİLİLER yakın zamana kadar Kürtçe konuşurlar, kendilerini Kürt sanırlardı. Ancak Anadolu'nun başka yörelerinde, BURSA, BİLECİK, ESKİŞEHİR,BALIKESİR, ADAPAZARI, KIRIKKALE, GAZİANTEP'te akrabaları olduğunu öğrendiler, TÜRK olduklarını farkettiler!
Darısı kendini TÜRKLER'den ayrı ve farklı gören bütün Kürt ve Zaza aşiretlerinin başına!.. İnşallah kısa zamanda onlar da ruhlarındaki ve damarlarındaki TÜRK özelliğini hisseder, örf ve âdetlerini koruyarak TÜRK gibi, TÜRKLER'le her bakımdan kaynaşmış bir halde yaşarlar.
mısraı ile bu aşiretin de ORTA ASYA kökenli TÜRK olduğunu dile getirmiştir.
Darısı kendini TÜRKLER'den ayrı ve farklı gören bütün Kürt ve Zaza aşiretlerinin başına!.. İnşallah kısa zamanda onlar da ruhlarındaki ve damarlarındaki TÜRK özelliğini hisseder, örf ve âdetlerini koruyarak TÜRK gibi, TÜRKLER'le her bakımdan kaynaşmış bir halde yaşarlar.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...