Ergenekon Operasyonu..
Gökçe Fırat
Ergenekon Tertibi Ergenekon Operasyonu Amerika Kürdistan’ı Kurduğu Gün Biter 12 Mart’tan 12 Eylül’den Beter Bir Korku Terörü “İlk önce geldiler komünistleri alıp götürdüler ben sesimi çıkarmadım. Sonra Yahudileri aldılar toplama kamplarına, işkenceye götürdüler. Ben yine sesimi çıkarmadım çünkü bana göre bir şey yoktu. Sonra sosyal demokratları vurmaya, hapse atmaya, toplama kamplarına götürmeye başladılar ben yine sesimi çıkarmadım çünkü bana dokunan yoktu. Bir gün kapım çalındı, beni alıp toplama kampına götürdüler; işkenceye, hiç kimse ses çıkarmadı çünkü ses çıkaracak kimse kalmamıştı.” Bu sözlerin sahibi bir profesör. Almanya’da Hitler iktidara gelirken sıra en son profesörlere gelmişti. Profesörler de daha doğrusu o dönemin ilericileri de sıranın hiçbir zaman kendisine gelmeyeceğine sanıyorlardı. Ergenekon operasyonu 2007’nin Temmuz ayında başladı. Ümraniye’de işte bir kısım bombalar bulduk dediler, ondan önce ise bir Danıştay saldırısı vardı. Muzaffer Tekin adlı yüzbaşıyı tutukladılar sonra serbest bıraktılar. Ama 2008’in Şubat ayında ilk büyük operasyon gerçekleşti. Kimse daha o günden buralara kadar geleceğini tahmin bile etmiyordu. Ne olacak diyorlardı, Ergenekon diye bir şey var, bir kısım suçlu var demek ki ortalıkta, devlet de işte ilk defa bunlarla mücadeleye girişiyor. Ama bir yıl geçti üzerinden 2008 Şubatıyla şu an arasında tam bir yıl var. Şu an Türkiye’de gözaltına alınmama, tutuklanmama riski taşıyan hiç kimse yok. En son dün Rauf Denktaş KKTC’nin kurucusu, eski Cumhurbaşkanı diyor ki beni de dahil edecekler. Genel Kurmay eski Başkanlarımızdan Kıvrıkoğlu’na soruyorlar. Diyor ki kapım her an çalınabilir. Ondan önceki Genel Kurmay Başkanımız Karadayı yine aynı şekilde. Akla kim gelirse gelsin artık diyor ki her an kapım çalınabilir, her an biz de alınabiliriz. Hatta sırf hani böyle çok üst düzeylere çıkmış etkili isimler değil, sıradan her vatandaş da Türkiye’de şu korkuyu yaşıyor: Kapım çalınacak beni de Ergenekon’a dahil edecekler. Okuduğunuz gazete TÜRKSOLU’ysa korkmaya başlıyorsunuz… Herhangi bir mitinge toplantıya katıldıysanız korkmaya başlıyorsunuz… Hatta öyle bir durum ki hiçbir şeyle hiçbir ilgisi olmayan insanlar bile korkuyor… Çünkü içeriye atılan insanların üzerine de herhangi bir delil yok. Atıyorlar ondan sonra diyorlar ki biz size bir iddianame hazırlayacağız bekleyin. Ne kadar bekleyeceksiniz? Bir buçuk yıl, iki yıl daha ne kadar uzarsa… Şimdi Türkiye’de çok büyük bir korku terörü var. 12 Eylül’ü yaşayanlar vardır, 12 Mart’ı yaşayanlar vardır. Darbe olduğu zaman önünüzü görürsünüz ne olacağını, saklanacaksanız saklanırsınız, kaçak olacaksanız kaçarsınız ya da gider teslim olursunuz. Çünkü ne olacağı bilinir. Ama Türkiye ne 12 Mart döneminde ne de 12 Eylül döneminde böyle bir korku atmosferine girdi. Yani şu an mitinglere katılan insanlara kadar çok sıradan insanlar herkes korku içerisinde. Şimdi bu korku aslında Ergenekon operasyonuyla ulaşılmak istenen en önemli sonuçlardan birisi. Diyorlar ki kardeşim çıtınız çıkmayacak. Hiçbir şey düşünmeyeceksiniz. Hükümet aleyhinde konuşmayacaksınız. Hiçbir şey yapmayacaksınız. Yaparsınız ne olur? Yaparsanız bir gün sizin de kapınız çalınır. Türk Ordusu’na Darbe Davası Açacaklar Şimdi geriye dönelim bu operasyon başladığında 4 Şubat 2008 tarihinde biz TÜRKSOLU’nda ortaya bir bir komplo teorisi atalım dedik: “Bir komple teorisi: Bu iş Şemdinli de biter.” 2008 Şubatında henüz iddianame hazırlanmamıştı, henüz Silivri’deki mahkeme başlamamıştı. Biz sırayla neler olabileceğini yazdık: “2008 yaz ayları hararetli rejim tartışmalarıyla geçmektedir. Tam o sırada gece yarısı Terörle Mücadele ekiplerine bağlı seçilmiş polisler evlerinden alınır. Çok gizli operasyonda gidilecek adresler zarflarda yazılıdır. Sabah 09.00: Ajanslar büyük operasyon haberlerini geçer. Öğlen 15.00: Gözaltına alınanlarla ilgili ilk resmi açıklama İstanbul Emniyet Müdürlüğü tarafından yapılır. Buna göre bundan 1 yıl önce Ünraniye’de bir evde bulunan bombalarla ilgili soruşturmada uzun süredir teknik takipte bulunan savcılık sonunda yeterli delillere ulaşmıştır. Bu kapsamda daha önce Cumhuriyet gazetesinin bombalanması ve Danıştay saldırısı da içinde olmak üzere bir çok suçun bizzat örgütleyicisi olduğu savıyla Emekli Orgeneral Şener Eruygur ve Emekli Orgeneral Özden Örnek Ankara’da gözaltına alınmıştır. ... Aynı gün: Basın kuruluşları henüz yeterli bilgiye sahip değildir, ancak ADD ve ÇYDD’nin önemli yöneticileri, çeşitli şube yöneticileri gözaltına alınmıştır. Polis savcı gözetiminde şu anda Cumhuriyet gazetesi ve Kanaltürk yönetim merkezlerinde arama yapmaya başladı. Ankara’da Genelkurmay Karargahı sessizliğini korurken ATO ve TESK merkezinde polis ve savcılar belirir. Adliyeye çıkarılan sanıklardan Emekli Orgeneral Özden Örnek, Emekli Orgeneral Şener Eruygur, bazı üst düzey komutanlar, ATO Başkanı Sinan Aygün, Kanaltürk sahibi Tuncay Özkan, Cumhuriyet Gazetesi sahibi İlhan Selçuk, Cumhuriyet yazarlığı da yapan Emekli Orgeneral Doğu Silahçıoğlu, çıkarıldıkları mahkemece terör örgütü kurmak, darbe tezgahlamak ve halkı ve orduyu hükümete karşı isyana teşvik ettikleri savıyla tutuklanır.” Bunları yazdığımız tarih 2008’in Şubat ayı. Bu, tam tamına dediğimiz tarihte gerçekleşti. İlk operasyon olduğu zaman insanlar şaşkınlık içindeydi. Çünkü insanlar şunu sanıyorlar, diyorlar ki ne olacak orada iki üç tane küçük figüran buldular. Muzaffer Tekin’ler, işte bir iki tane astsubay bunlarla yetinirler. Ama düşmanımızın kim olduğunu ve hedefe neyi aldıklarını çok iyi bilmemiz gerekir. Yani bir tane onbaşıyla, bir tane astsubayla bunların yetinmeyecekleri meydandaydı. Yani o Cumhuriyet mitinglerinin hesabının sorulacağı da, o muhalefetin hesabının sorulacağı da, komutanların içeri alınacağı da son derece bariz bir şekilde ortadaydı. Şimdi bizim yazdığımızdan bir yıl sonra tüm bu bizim komplo teorisi dediğimiz şeylerin hepsi birer birer gerçekleşmiş oldu. Fakat hâlâ insanlar çok bilincinde değil. Şimdi şu Ergenekon operasyonu nedir dersek, herkes AKP’ye karşı çıkıyor, kimse inanmıyor belki, bu işin içerisinde Fethullahçılar vardır, şu vardır bu vardır diyorsunuz, 28 Şubat’ın öcü alınıyor vs. Ama Türkiye hâlâ bizim komplo teorisinde öngördüğümüz gerçekleri göremiyor. Ve maalesef sanıyorum 40-50 tane sanık mahkemede Silivri’de ifadelerini verdiler, savunmalarını yaptılar fakat Türkiye’yi şu tehlikeye karşı uyarmıyorlar. Diyoruz ki bu iş Şemdinli’de biter. Şemdinli dediğiniz şey başka bir olay. Şimdi Ergenekon’da herkes şunu görüyor. Diyorlar ki F tipi bir operasyon yürütülüyor. F tipi operasyon denilen şey, Fethullahçılar devletin her kademesine sızmış durumdalar. Polis teşkilatı ellerinde Milli İstihbarat Teşkilatı ellerinde, tüm güç ellerinde ve bu operasyonda savcı olarak atananlar da Fethullahçı. Şimdi insanlar şöyle bir muhalefet noktasına çekildiler, diyorlar ki Türkiye’de bir Ilımlı İslam rejimi tezgahlanıyor. Bu Ilımlı İslam rejiminin tepesinde Fethullah vardır, AKP vardır, bunlar da Türkiye’de Cumhuriyetçilerden, Atatürkçülerden hesap soracaklar. Doğru mu? Elbette doğru ama bu sadece son derece ufak bir hedef. Doğru, içeriye alınan tüm isimler Atatürkçü tüm isimler, ulusalcı güçlere dahil isimler, hele hele bakıyorsunuz seçtikleri komutanlara 28 Şubat’ın etkili isimleri bunlar. İşin içinde Fethullahçı tezgah olduğu çok bariz ortada. Yani kör gözüm parmağına ortada bir Fethullah operasyonu vardır. Buradan ortaya çıkan şey şudur, Türk Ordusu’nun komutanlarına bir darbe davası açacaklar! Yani Şener Eruygur’a ait olduğu iddia edilen birkaç tane darbe planı çıkarttılar ortaya. İşte Sarıkız, Ayışığı, Eldiven. Bunlar Taraf gazetesinde yayınlandı. Diyorlar ki üç tane darbe atlattı Türkiye. Şimdi Fethullahçılar bu sözde darbelerin hesabını sormak için bir dava açacaklar. Şimdi insanlar sanıyorlar ki bu Ergenekon iddianamesine darbe dahil edilmedi, darbe suçundan ancak askeri mahkemeler açabilir. Fakat yanılıyorlar, Türkiye’de hukuk çok değişti. Çok kısa bir süre içerisinde bu ikinci iddianameden sonra komutanlara bu darbe tezgahlama suçundan bir dava açılacak. Bu Türkiye’nin ilk darbe davası olacak 28 Şubat’ın hesabını bu şekilde alacaklar. Şimdi o dönemin Genel Kurmay Başkanı ne diyordu, merak etmeyin 28 Şubat 1.000 yıl sürer. 28 Şubat 1997’deydi. Ama Bülent Arınç diyor ki o 28 Şubat hayallerini geçin artık, bitti. Şimdi Türkiye bir süreci atlattı demek ki. 28 Şubat’ta Şeriatın önü kesilmişti, Fethullah yurtdışına kaçmak zorunda kalmıştı, Şeriatçılar iktidardan alaşağı edilmişti. Ama on yıldan sonra bir bakıyoruz Fethullahçılar ve Şeriatçılar tüm bunların hesabını sormuş durumdalar. Kürt Soykırımı Tezgahı Ama eğer hedefi bu kadar basit görürsek, Ergenekon denilen operasyonu bu kadar basitleştirirsek yine yanılırız. Çünkü bu operasyonlarda insanlara sorulan sorular, 28 Şubat, Fethullah falan değil. Başka şeyler soruyorlar. Diyorlar ki, bu bombaları nerden buldunuz, bu bombaları nerede kullandınız, nerelerde görev yaptınız, emirleri kimlerden alıyorsunuz, Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde görüştüğünüz insanlar kimlerdir. Şimdi Fethullahçılar bu işin ön koluydu ama arkada koskoca bir PKK durmaktadır. Şimdi savcı İbrahim Şahin’i ve diğerlerini sorguluyor. Sorduğu sorulara bakıyorsunuz, PKK’nın gazetesinde daha önce iddia edilen ne varsa bir Türk savcısı almış bunları sanıklara sormaya başlıyor. Diyor ki, kimleri nerede öldürdünüz, faili meçhul cinayetlerin yerini gösterin. En son işte biliyorsunuz Silopi’de ölüm kuyuları dedikleri asit kuyularını, Botaş’ın kuyularını açmaya kalkıyorlar. Ne bulacaklar orada? Öldürülen faili meçhul insanların kemiklerini bulacaklar. Ha şimdi şöyle de bakabilirsiniz bu olaya. Ya suçlu olan suçunu çeksin diyebilirsiniz değil mi? Madem bir kısım TSK mensubu, bir kısım komutan, bir kısım emniyet mensubu, diyelim ki PKK’yla mücadele için bile olsa yasadışı birkaç şey yaptıysa, bazı insanları sorgusuz sualsiz öldürüldüyse diyebilirsiniz ne var ki ya hesabı sorulsun. Ama öyle bir olay yok. Şimdi PKK burada son derece güçlü biçimde istediğini yaptırıyor. Şimdi gelmişler kuyuların açılması yönünde kararı almışlar. İnsanlar hâlâ saf saf kendini savunmakla meşgul. Buradan çıkacak tek bir sonuç vardır. Ergenekon’da falan görülmez o dava. Şimdi insanlar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gidiyorlar haklarını savunmak için. Bu dediğimiz şey eğer varsa, eğer ispatlarlarsa, en ufak bir kanıtını bulurlarsa Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne karşı dava açacaklar. Ahmet Türk ne diyordu, “Kürtlere karşı bir soykırım uygulandı.” Sözde Ermeni soykırımından sonra Türkiye’nin gündeminde çok ciddi bir şekilde Kürt soykırımı var. PKK var gücüyle bunun için uğraşıyor, şu kuyular açılsın, faili meçhullerin sahipleri bulunsun. Bulunduğu zaman orada bir tane komutanı yargılamayacaklar ki. Ama yargılayacakları yer Silivri değil, yani Türk hukuku bakamaz böyle bir şeye. En ufak bir başvuru anında Lahey Adalet Divanı soykırım suçlarına bakar. “İtalya’da da aynısı yapılmıştı” diyorlar, “Türk devleti de kendi faili meçhulleriyle yüzleşsin. Arjantin yaptı Şili yaptı, İtalya yaptı. Kontrgerilla Amerika tarafından örgütlendi ama hepsi hesabını verdi.” diyorlar. Türkiye’ye geldiğinde iş böyle değil. O insanlar belki darbe suçundan yargılandılar, katliam suçundan da yargılandılar ama onlara açılabilecek bir soykırım davası yoktu. Soykırım davası demek başka bir ırktan birisini bilinçli bir şekilde katletmeniz demektir. Şimdi Türkiye’nin önünde böyle bir durum var. Şili’de Şilililer başka bir ırkı yok etmekle, soykırıma uğratmakla suçlanmadı. Arjantin’de açtılar ölülerin kemikleri, darbe olduğu zaman toplanmış bir stadyuma doldurulmuş insanlar. Fakat soykırım davası açılmıyor, devlet kendi içinde hesaplaşıyor. Fakat bizim ülkemize geldiğimiz zaman öldürülen kimler? Kürtler! Öldüren kim? Türk Ordusu. Bu dava nerede görülür? Bu dava uluslararası camiada görülür, Lahey Adalet Divanı’nda görülür. Ve Türk Devleti ve o devletin yetkilileri de soykırımcılıkla suçlanır. Yaşar Büyükanıt’a Kadar Gidecekler Şimdi bu, işin soykırım kısmı, yani bize dayatılan esas tehlike gözükmüyor. Şimdi Fethullahçıların 28 Şubat hesabı, darbe hesabı falan bunların hiçbirinin hükmü yok. Birkaç insanı darbecilikten tutuklasan ne olur? Haksız yere tutuklasan ne olur? Hiçbir şey olmaz. Ama siz bu soykırım davasını uluslararası mahkemeye taşıdığınız zaman soykırıma uğrayan milletlerin kendi kaderini tayin hakkı vardır, uluslararası yardım isteme hakkı vardır. Birleşmiş Milletler hiç kimseye sormadan, karar dahi almadan müdahale etmek zorundadır. Kürtler konusunda böyle bir dava açıldığı zaman, olacak şey şudur: BM gelir Güneydoğuya müdahale eder, der ki burası artık benim denetimimde, ben bu soykırımı engelliyorum. Ondan sonra da derler ki uluslararası kuvvet toplayalım, artık burada kim kuracaksa tampon bölgeyi. Şimdi bizim askerlerimiz gidiyor seviniyoruz ya, Bosna’ya gitmişler seviniyoruz, ondan sonra Lübnan’a gittiler seviniyoruz. Başka ülkelerin askerleri de gelir mesela Çekoslovaklar, Macarlar falan Güneydoğu’ya yerleşirler, Türklerin Kürtlere bundan sonra soykırım uygulamaması için müdahale ederler. Bu son derece basit bir şey. Türkiye şunu da anlayamadı. Yerel seçimlere gidiyoruz. Bakın dün Diyarbakır’da Başbakana boykot örgütledi PKK. Başardı mı başardı. Hiçbir dükkanı açtırtmıyor. Tüm ajanslar o fotoğrafları geçiyor. Yani Diyarbakır’la bugün Kudüs arasında başka bir yer arasında herhangi bir fark yok, uluslararası camianın gözünde Şimdi bakıyorsunuz komutanlar suçlanıyor, neyle suçlanıyor. Güneydoğuda operasyon yapmış. Ne operasyonu yapmış. PKK’yla mücadele etmiş. Şimdi bu suç mu? Elbette suç değil. Şimdi Türkiye’de öyle bir şey yapıyorlar ki bir tane isim, mesela Levent Ersöz kimsenin tanımadığı biri. PKK’nın yayın organlarında ve Zaman gazetesinde aleyhinde yayınlar başladı. Diyorlar ki bu Şırnak’ın, Lice’nin kralıydı. Ne olmuş peki? Dediği şey şu, orada Tuğgeneral Bahtiyar Aydın öldürülmüş. En üst rütbeli şehidimizdir biliyorsunuz. Bir suikast silahıyla öldürüldü. Genelkurmay’ın açıklamalarına göre PKK’lılar öldürdü. Şimdi Ergenekon iddianamesinde ne diyorlar? Bahtiyar Aydın’ı öldüren Levent Ersöz’dür. Öldürdükten sonra ne yapmış peki? Hani Bahtiyar Aydın’ın hesabını sormak niyeti de yok. Öldürdükten sonra Türk Devleti Lice’ye girdi. Lice’de onlarca insan öldü. Alın size bir soykırım davası daha! Bunun gibi tüm örnekleri bulup çıkartıyorlar. Ama varacakları yer neresi? Varacakları yer Şemdinli. Şemdinli’de kim vardı? Şemdinli’deki komutan Yaşar Büyükanıt’tı. Demek ki orgeneral rütbelerinde falan kalmayacak, Türk Ordusu’nun Genel Kurmay Başkanlarına kadar uzanacak. Öcalan’ı Yakalayan Subaylar Hapsedilecek Ama PKK soykırım davasının ötesinde bir dava güdüyor. Okurduk fakat Abdullah Öcalan’ın saçmalamaları derdik. Bu terörist, uluslararası mahkemeye başvurdu ve Yunanistan devletini dava etti. Diyor ki “Bana uluslararası bir komplo kuruldu. Benim gözaltına alınıp Türkiye’ye getirilmem uluslararası yasalara aykırıdır.” Yasalara aykırı ama Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye getirilmesini kabul eden herhangi bir Türk kurumu yok. Türkiye biz getirdik diyor. Fakat hiç kimse üstlenmiyor. Kimler getirdi biliniyor mu? Hepsi gizli, bilinmiyor. Abdullah Öcalan yıllardır bir muhatap arıyor. Diyor ki ben bu davayı açacağım ve beni bırakmak zorunda kalacaklar. Şimdi Ergenekon’la Abdullah Öcalan’a bu fırsat verildi. Çünkü içeriye aldıkları yüzbaşı, binbaşı rütbesindeki isimlere bakıyorsunuz diyorlar ki bu insanlar Abdullah Öcalan’ı uçakla getiren insanlar. Bir değil, iki değil, hepsini içeriye aldılar. Şimdi sen kahraman diye övünebilirsin bununla, ama uluslararası hukuk kahraman mahraman tanımaz. Çıksa bir tanesi dese ki ben Abdullah Öcalan’ı getiren uçaktaydım, bu milletin kahramanıyım. Sen milletin kahramanı olursun ama Türk Devleti seni teslim etmek zorunda kalır. Çünkü böyle bir uluslararası operasyonda kullanılamazsın. Şuradan biliyoruz mesela: ASALA denilen terör örgütü. Milli İstihbarat Teşkilatı pek çok operasyon düzenledi bu operasyonlarda kullandığı isimler hiçbir zaman kabul etmediler. Çünkü sen gidip başkasının ülkesinde kimseyi öldüremezsin, kimseyi tutuklayamazsın, kimseyi paketleyip buraya falan getiremezsin. Türkiye bu tehlikeleri maalesef göremiyor. Amerika Türk Komutanlarından Hesap Soruyor Şimdi insanları zaten önemli olan içeriye bir kısım insanın alınması değil, alsınlar ne olacak, insanlar yatar da çıkar da, ya da yatmaz orada ölür. Hiç önemi yok. Ama koskoca bir devlet ve koskaca bir Güneydoğu Anadolu bölgesi var, Türkiye bunu kaybedecek bu Ergenekon davasının sonunda. Şimdi işbaşındaki komutanların hepsi de artık şu noktaya gelmiş durumda, en ufak bir kıpırdama alanları falan kalmadı. Ama kıpırdama alanlarının kalmaması Amerika’nın tabii çok daha büyük bir planının parçası yani Türk Devleti’ne soykırım davası açabilirsiniz, buraya Birleşmiş Milletler’i de davet edebilirsiniz, Amerika açıktan şunu söyleyebilir, ben Kürdistan’ı kuracağım burada diyebilir. Ama ya karşı çıkan olursa? Farz edelim Türk Genelkurmayı da dedi ki, Amerika buyur kurabilirsen kur, savaşırız! Bu, Amerika açısından bir risk değil mi? Amerika öyle bir operasyon düzenliyor ki bir taraftan Kürt devletinin temellerini atarken öbür taraftan buna karşı çıkabilecek kim varsa ekarte etmek zorunda. Amerika işini şansa bırakmaz. Ne olacak ben uluslararası hukuku ayağa kaldırırım, Türk Devleti’yle de savaşırım demez. Niye savaşsın? Eğer Türk Ordusu’nu pasifize etme gücü varsa elinde, o gücü kullanır. İşte o gücü kullanıyor Ergenekon operasyonuyla. Şimdi bakıyorsunuz Ergenekon’da suçlanan komutanlar listesi hepsi anti-Amerikancı. Hepsi Amerika’nın bu bölgedeki çıkarlarına taş koymuş isimler. Amerika şimdi şunun hesabını soruyor. 1990 Ağustos ayında Genel Kurmay Başkanı Necip Torumtay istifa etti. Niçin istifa etti? Amerika Irak’a bir savaş düzenleyecekti, saldıracaktı. Türkiye’de Özal’la anlaştılar, Türkiye kuzeyden kapıyı açacaktı, gireceklerdi Irak’ı işgal edeceklerdi. Genelkurmay dedi ki ben bu işte yokum. Necip Torumtay istifasını sundu. Şimdi Ergenekon’un kurucuları arasında ismi. Başka kim var? Karadayı var, Kıvrıkoğlu var. Bunlar kim? Bunlar da işte o dönemde Kuzey Irak’ta PKK’ya karşı mücadele eden, Amerika’yla uzlaşmayan isimler. Amerika öyle hesabını yarım bırakmaz. Bakın 100 yıl önceki Sevr sevdalarından vazgeçiyorlar mı? Vazgeçmiyorlar. Bakın biz Türkler çok şeyi unutabiliriz, Milli Dava gibi şeylerimiz olmayabilir. Ama Amerika’nın var. Amerika diyor ki ben bu bölgede Büyük İsrail, Büyük Ermenistan, Büyük Kürdistan kuracağım. Devletin 100 yıldır başkanları değişse de değişmeyen politikası bu. Peki başka bir politikası? ABD kendisine karşı çıkanlardan bir gün mutlaka hesabını sorar! Ey Necip Torumtay sen misin istifa eden? Amerika’ya kaç yıl kaybettirdi tavır? İşte 2003’te saldırdılar Irak’a, 13 yıl. Amerika, Türk Ordusu’ndan bu 13 yılın hesabını sormaz mı? 13 yıllık Amerika’nın petrol geliriyle çarpın. Çarpın kaç milyar dolar eder! Şimdi Torumtay’lara, Kıvrıkoğlu’lara, Karadayı’lara Amerika bu petrol faturasını ödetecek. Diyor ki, madem öyle buyurun bakalım şimdi siz de hapse girer bunun bedelini ödersiniz. Ergenekon Kürdistan Kurulduğu Gün Biter! Deseniz ki bir kısım komutan da girsin içeriye yatsın. Hayır, öyle değil, içeriye atıyorsa dışarıda askerler var, dışarıdaki askerler ne olacak? Dışarıdaki askerler şimdi olduğu gibi sus pus olacaklar! O zaman diyecek ki mevcut komuta kademesi ya bu adamlar 15 yıl öncesinin hesabını bile böyle soruyorlarsa kim bilir bizim başımıza ne gelir! Hilmi Özkök ne diyordu; en kötü seçenek Amerika’yla savaşmaktır, o yüzden dost olalım. Yani içeriye birkaç tane komutan attığınız zaman arkadaşlar içerdekilere bir korku salamazsınız, içerde korksa ne olur korkmasa ne olur; zaten artık içerde… Ama dışarıdakilere korku salarsınız. Dersiniz ki mevcut komuta kademesine; aynı şey senin de başına gelir! Ne yapacaksın peki o zaman ? Amerika’nın Ortadoğu’daki planlarına evet diyeceksiniz. Büyük Ortadoğu Projesi mi? Bırak Tayyip’i, sen eşbaşkan ol! Kuzey Irak’ta Kürt devleti mi kurulacak? Türk Ordusu yardımcı olsun! Olmazsa ne olur? Olmazsa Amerika’yla savaşırsınız. Şimdi Ergenekon operasyonunda şu anda dışarıdakilerin yani mevcut komuta kademesinin namusunu sınıyorlar. Bakalım diyorlar ses edebilecekler mi edemiyecekler mi? Ses edemezse bu komuta kademesi mevcut operasyona, diyecek ki Amerika ben bunlarla işimi görürüm. Yeni Hilmi Özkök’leri buldum, ben bunlarla istediğim planı programı uygularım. Şimdi büyük bir çarpışma var. Şimdi bu konuda Amerika ne ölçüde başardı operasyonu bilmiyoruz. Şimdi Türk Ordusu’nun ve kuvvet kademesinin maalesef sinirlerini tahrip ettiler. Hiçbir müdahalede bulunamıyorlar, ne yapacak ne edecek bilmiyorlar. Nerede durur bu operasyon? Ergenekon’un duracağı yer Kürdistan’dır. Kürdistan kurulduğu gün Ergenekon operasyonu bitecektir. Kürdistan’ın kurulması 10 yıl alırsa, operasyon 10 yıl sürer. 10 yılda 110 tane dalga yaparlar. Bilmem kaç kişiyi içeri alırlar… Sanıyorlar ki durulacak. Tayyip Faşizmi Yatışmaz Şimdi insanlar sanıyorlar ki bir AKP rejimiyle karşı karşıyayız. Tarihte sınanmıştır. Faşizmin teorisi tektir, uygulaması tektir. Figüranları değişebilir. Ha Tayyip olmuş ha Hitler olmuş pek bir şey fark etmez. Şimdi Türk Ordusu da, Türkiye’deki muhalif kesimler de karşısındaki kuvvetin faşizm olduğunu bilmiyor. Bilmedikleri için de sanıyorlar ki bir yerde duracak. İlk operasyonlar olduktan sonra İlhan Selçuk gözaltına alındıktan sonra çıktı, bir çağrı yaptı: “Sağduyulu olmak lazım.” Biz de sağduyu değil, mücadele etmek gerekir diye yazdık. Hürriyet gazetesi bir kampanya başlattı “Ortak akıl ayakta” diye. Sözde sivil toplum kuruluşlarını topladılar. Dediler ki herkes bir adım geri atsın. Herkes bir adım geri attı, Hürriyet gazetesine ne kadar vergi cezası geldi? Ha işte ne oldu Atatürkçülere bir adım geri attırmışlar oldular. Yani bunu sözde muhalif kesim yapıyor. AKP dese ki topluma hepiniz bir adım geri adım atın. Toplum geri adım atmaz değil mi? Ama kendi içinizde muhalif geçinen kesimler hadi arkadaşlar bir adım geri atalım da şu Tayyip’in siniri yatışsın derseniz işte Hitler gibi tepenize çıkar. Ve bunlarla mücadele etmek bunlar güçlendiği sürece de çok zor olur. Türk toplumuna sunulan muhalefet çizgisi şu: Bırakın Tayyip yatışsın nerede yatışacaksa. Adam diyor ki ben yatışmam. Ama bunu dediği halde şimdi sanılıyor ki bu operasyonlar bir yerde durur. Şimdi tabii meselemiz şu değil, bunların hepsini diyelim ki tespit ettik. Tespit etsen ne olacak? En fazla yazarsın çizersin bunun hiç kimseye faydası yok. Bir sıra herkesi ne diye uyutmuşlardı? 1 numaraya doğru gidiyoruz. Şimdi artık kimsenin 1 numara falan aradığı yok, kemik arıyorlar. Hani 1 numarayı arıyorlardı, şimdi ne oldu, niye kemiklerin peşine düştüler? Demek ki bir numaranın falan peşinde değillermiş, demek ki Kürt devletinin peşindelermiş. Şimdi gerçek amaçlarını zaten gizlemeden söylüyorlar. Ama bu operasyonda diyelim ki bizlerin yapabileceği şeyler var mı? Ne yapabiliriz ne edebiliriz diye baktığımız zaman şunu göreceksiniz hedef 1 numara falan değil. Hepimiziz. Canımızı Alabilirsiniz, Vatanımızı Asla! Toplumda ben Atatürkçüyüm, Türk Ordusu’nun yanındayım veya ben Kürt devletine karşıyım diyecek herkes hedef… Artık kaç numara verilebilirse… 70 milyonluk ülkede 60 milyon numara çıkar. Bu rakam sizi şaşırtmasın. Ya 60 milyon kişiyi hedef alabilir mi demeyin? Hitler döneminde 1940’larda 10 milyon insan yok edildi! Ergenekon’da içerde 100 kişi var. İnsanlar sanıyorlar ki bana sıra gelmez. Susarsanız, oturursanız elbette size sıra gelmez ama bu operasyonda zaten adamların hedeflediği şey şu, potansiyel tehlike olabilecek karşı çıkabilecek herkes hedefimiz diyor. 1 numaralı Türk’ü aramıyor, son numara kimdeyse 60 milyonuncu numarayı vereceksek birisine 60 milyonuncu insanı da alacaklar. Bizim şimdi onlara şunu gösterebilmemiz lazım… Bu iş 60 milyonuncu da olsak, tek de kalsak, istedikleri kadar savcılarıyla CIA’larıyla, Pentagon’larıyla gelsinler en fazla verecek bir tane canımız vardır Onu alabilirler, bu vatanı alamazlar! Bu yazı Gökçe Fırat’ın 22 Şubat 2009 tarihinde İstanbul-Bakırköy’de verdiği bir konferansın metnidir. (TÜRKSOLU, sayı 273, 10/03/2010) Bir Komplo Teorisi: Bu İş Şemdinli’de Biter 2008 Şubat: Savcı henüz iddianameyi bile hazırlamadığından Ergenekon operasyonu kapsamında tutuklanan sanıklar daha ilk mahkemeye bile çıkamadılar... 2008 Mart: Savcı henüz iddianameyi bile hazırlamadığından Ergenekon operasyonu kapsamında tutuklanan sanıklar daha ilk mahkemeye bile çıkamadılar... 2008 Nisan: Savcı henüz iddianameyi bile hazırlamadığından Ergenekon operasyonu kapsamında tutuklanan sanıklar daha ilk mahkemeye bile çıkamadılar... 2008 Mayıs: Savcı henüz iddianameyi bile hazırlamadığından Ergenekon operasyonu kapsamında tutuklanan sanıklar daha ilk mahkemeye bile çıkamadılar... 2008 Haziran: Savcı henüz iddianameyi bile hazırlamadığından Ergenekon operasyonu kapsamında tutuklanan sanıklar daha ilk mahkemeye bile çıkamadılar... ... 2008 yaz ayları hararetli rejim tartışmalarıyla geçmektedir. Tam o sırada gece yarısı Terörle Mücadele ekiplerine bağlı seçilmiş polisler evlerinden alınır. Çok gizli operasyonda gidilecek adresler zarflarda yazılıdır. Sabah 09.00: Ajanslar büyük operasyon haberlerini geçer. Öğlen 12.00: İstanbul’da gerçekleştirilen büyük operasyona ait ilk bilgiler basın tarafından duyurulmaya başlanır. Emniyet içindeki kaynaklardan alınan bilgilere göre İstanbul’da aralarında bazı üst düzey emekli subayların da aralarında bulunduğu bir kısım şahıs gözaltına alınmıştır. Öğlen 14.00: Gözaltına alınanlar içinde orgeneral rütbesinde bile emekli askerler olduğu bilgisi basın tarafından duyurulur. Operasyonun İstanbul’la sınırlı olmadığı Bodrum ve Ankara’da da eşzamanlı gözaltılar olduğu bilgisine ulaşılır. Öğlen 15.00: Gözaltına alınanlarla ilgili ilk resmi açıklama İstanbul Emniyet Müdürlüğü tarafından yapılır. Buna göre bundan 1 yıl önce Ünraniye’de bir evde bulunan bombalarla ilgili soruşturmada uzun süredir teknik takipte bulunan savcılık sonunda yeterli delillere ulaşmıştır. Bu kapsamda daha önce Cumhuriyet gazetesinin bombalanması ve Danıştay saldırısı da içinde olmak üzere bir çok suçun bizzat örgütleyicisi olduğu savıyla Emekli Orgeneral Şener Eruygur ve Emekli Orgeneral Özden Örnek Ankara’da gözaltına alınmıştır. ... Sabah erken saatlerden itibaren Ankara’da çok büyük bir gerginlik hakimdir. Genelkurmay Karargahında büyük bir sessizlik ve hareketlenme söz konusudur. ... Aynı gün akşama doğru tüm basın ve TV flaş gelişmeyi ve ayrıntılarını duyurmaya başlar. Emniyet ve savcılık kaynaklarına dayanılarak verilen haberlere göre, Danıştay saldırısından bu yana gerçekleşen çeşitli bombalama ve suikastlerle ilgili ipuçlarını takip eden savcılık, Ergenekon operasyonundan sonra tutuklanan Emekli Tuğgeneral Veli Küçük’ün geriye dönük faaliyetlerini mercek altına almıştır. Bu kapsamda AKP iktidarını yıkmaya yönelik bir darbe girişimine ait daha önce Nokta dergisinde yayınlanan darbe günlüklerinin orijinaline, bir istihbaratı değerlendiren polisler en sonunda bu adrese ulaşırlar. .... Ertesi gün tüm gazeteler: Korkunç darbe tezgahı! Ulusalcı çetenin darbe tezgahı! Tüm cinayetler ulusalcı darbe içinmiş! .... Aynı gün: Emniyet’in yeni gözaltılarının haberleri bomba gibi düşer: Ankara, İstanbul ve yurdun çeşitli yerlerinde yüzlerce kişi gözaltına alınmıştır. Emekli Orgeneral Şener Eruygur ve Özden Örnek’in ilişkilerini izleyen Emniyet, bir sene önce Cumhuriyet mitinglerini düzenleyen kurum ve kuruluşların da aynı darbe tezgahında etkin rol aldığını tespit etmiş ve bu kişilere yönelik gözaltı operasyonuna başlamıştır. Basın kuruluşları henüz yeterli bilgiye sahip değildir, ancak ADD ve ÇYDD’nin önemli yöneticileri, çeşitli şube yöneticileri gözaltına alınmıştır. Aynı anda bomba bir haberi televizyon kanalları vermeye başlar: İstanbul: Polis savcı gözetiminde şu anda Cumhuriyet gazetesi ve Kanaltürk yönetim merkezlerinde arama yapmaya başladı. Ankara: Ankara’da Genelkurmay Karargahı sessizliğini korurken ATO ve TESK merkezinde polis ve savcılar belirir. Aynı gün akşam saaatleri: Emniyet Genel Müdürlüğü adına yapılan açıklamada, vatandaşların sakin olmaları, herşeyin kanunlar çerçevesinde ve savcılık tarafından yürütüldüğü, sanıklar mahkemeye çıkarılana kadar olay hakkında basına haber yasağı getirildiği açıklanır. Başbakan Tayyip Erdoğan ülkede hiç kimsenin kanunlar üzerinde olmadığını, yargıya güvenmek gerektiğini söyler. Olayın TSK’ya karşı bir operasyon olmadığını ama bazı artniyetlilerin bunu böyle göstermeye çalışacağını söyler. Ertesi gün tüm gazeteler: Yeni bir 27 Mayıs atlatmışız! 4. günün sonunda: Adliyeye çıkarılan sanıklardan Emekli Orgeneral Özden Örnek, Emekli Orgeneral Şener Eruygur, bazı üst düzey komutanlar, ATO Başkanı Sinan Aygün, Kanaltürk sahibi Tuncay Özkan, Cumhuriyet Gazetesi sahibi İlhan Selçuk, Cumhuriyet yazarlığı da yapan Emekli Orgeneral Doğu Silahçıoğlu, çıkarıldıkları mahkemece terör örgütü kurmak, darbe tezgahlamak ve halkı ve orduyu hükümete karşı isyana teşvik ettikleri savıyla tutuklanır. ... 30 Ağustos 2008: Yeni Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ görevi Orgeneral Yaşar Büyükanıt’tan devralır. Yaşar Büyükanıt yaptığı açıklamada bundan sonra ailesi, çocukları ve torunlarıyla vakit geçireceğini, kitap yazmayacağını belirtir. 2008 Eylül: 2007 yılında tutuklanan Muzaffer Tekin’in dosyası Ergenekon dosyası ile birleştirildiğinden henüz iddianamesi hazırlanmamıştır ve 1.5 yıldır mahkemeye çıkmadan tututkludur. 2008 yılının başında tutuklanan Veli Küçük, Kemal Kerinçsiz ve arkadaşlarının dosyası 6 ay sonraki Sarıkız darbe dosyası ile birleştirildiğinden sanıklar 8 aydır mahkemeye çıkarılmadan tutukludur. 2008 yılı Haziran ayında tutuklanan Sarıkız darbe sanıkları Şener Eruygur ve arkadaşları iddianameleri henüz hazırlanmadığından mahkemeye çıkarılmamışlardır ve tutukludurlar. ... 2008 Eylül ayı: Türk Silahlı Kuvvetleri Kuzey Irak’a yönelik kara harekâtı başlatır. Başbakan Tayyip Erdoğan Türk Ordusu’nun olağanüstü kahramanlık ve başarılarını halka açıklar. 2008 kışı: Ülkede PKK terörü durmuştur... 2009 Ocak ayı: İki yıldır tutuklu bulunan Muzaffer Tekin, 1.5 yıldır tutuklu bulunan Veli Küçük ve Kemal Kerinçsiz, 7 aydır tutuklu bulunan Şener Eruygur, Özden Örnek, Doğu Silahçıoğlu, İlhan Selçuk, Tuncay Özkan ve Sinan Aygün avukatlarının yaptıkları tüm başvurulara rağmen hâla mahkemeye çıkarılmamışlardır. 2009 Ocak sonu: Sabah 05.00: Ankara’daki Zaman gazetesi istihbarat merkezi ile Roj TV’ye aynı anda bomba haber gelir: Polis az sonra Yaşar Büyükanıt’ı gözaltına alacaktır. Gazeteciler ortalığı telaşa vermeden Ankara’da bulunan emekli Paşanın evine gittiklerinde gerçekten de istihbaratın doğru olduğunu görürler: Savcı Paşaya gözaltı kağıdını gösterir.. Ve evden çıkarlar. 05.05: Genelkurmay Karargahı’nın ışıkları yanıktır. Aynı anda tüm komutanların arabaları karargaha giriş yapar. Başbakanlık’ın ışıkları yanmaktadır. Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nün ışıkları yanmaktadır. 07.00:
Ergenekon Tertibi Ergenekon Operasyonu Amerika Kürdistan’ı Kurduğu Gün Biter 12 Mart’tan 12 Eylül’den Beter Bir Korku Terörü “İlk önce geldiler komünistleri alıp götürdüler ben sesimi çıkarmadım. Sonra Yahudileri aldılar toplama kamplarına, işkenceye götürdüler. Ben yine sesimi çıkarmadım çünkü bana göre bir şey yoktu. Sonra sosyal demokratları vurmaya, hapse atmaya, toplama kamplarına götürmeye başladılar ben yine sesimi çıkarmadım çünkü bana dokunan yoktu. Bir gün kapım çalındı, beni alıp toplama kampına götürdüler; işkenceye, hiç kimse ses çıkarmadı çünkü ses çıkaracak kimse kalmamıştı.” Bu sözlerin sahibi bir profesör. Almanya’da Hitler iktidara gelirken sıra en son profesörlere gelmişti. Profesörler de daha doğrusu o dönemin ilericileri de sıranın hiçbir zaman kendisine gelmeyeceğine sanıyorlardı. Ergenekon operasyonu 2007’nin Temmuz ayında başladı. Ümraniye’de işte bir kısım bombalar bulduk dediler, ondan önce ise bir Danıştay saldırısı vardı. Muzaffer Tekin adlı yüzbaşıyı tutukladılar sonra serbest bıraktılar. Ama 2008’in Şubat ayında ilk büyük operasyon gerçekleşti. Kimse daha o günden buralara kadar geleceğini tahmin bile etmiyordu. Ne olacak diyorlardı, Ergenekon diye bir şey var, bir kısım suçlu var demek ki ortalıkta, devlet de işte ilk defa bunlarla mücadeleye girişiyor. Ama bir yıl geçti üzerinden 2008 Şubatıyla şu an arasında tam bir yıl var. Şu an Türkiye’de gözaltına alınmama, tutuklanmama riski taşıyan hiç kimse yok. En son dün Rauf Denktaş KKTC’nin kurucusu, eski Cumhurbaşkanı diyor ki beni de dahil edecekler. Genel Kurmay eski Başkanlarımızdan Kıvrıkoğlu’na soruyorlar. Diyor ki kapım her an çalınabilir. Ondan önceki Genel Kurmay Başkanımız Karadayı yine aynı şekilde. Akla kim gelirse gelsin artık diyor ki her an kapım çalınabilir, her an biz de alınabiliriz. Hatta sırf hani böyle çok üst düzeylere çıkmış etkili isimler değil, sıradan her vatandaş da Türkiye’de şu korkuyu yaşıyor: Kapım çalınacak beni de Ergenekon’a dahil edecekler. Okuduğunuz gazete TÜRKSOLU’ysa korkmaya başlıyorsunuz… Herhangi bir mitinge toplantıya katıldıysanız korkmaya başlıyorsunuz… Hatta öyle bir durum ki hiçbir şeyle hiçbir ilgisi olmayan insanlar bile korkuyor… Çünkü içeriye atılan insanların üzerine de herhangi bir delil yok. Atıyorlar ondan sonra diyorlar ki biz size bir iddianame hazırlayacağız bekleyin. Ne kadar bekleyeceksiniz? Bir buçuk yıl, iki yıl daha ne kadar uzarsa… Şimdi Türkiye’de çok büyük bir korku terörü var. 12 Eylül’ü yaşayanlar vardır, 12 Mart’ı yaşayanlar vardır. Darbe olduğu zaman önünüzü görürsünüz ne olacağını, saklanacaksanız saklanırsınız, kaçak olacaksanız kaçarsınız ya da gider teslim olursunuz. Çünkü ne olacağı bilinir. Ama Türkiye ne 12 Mart döneminde ne de 12 Eylül döneminde böyle bir korku atmosferine girdi. Yani şu an mitinglere katılan insanlara kadar çok sıradan insanlar herkes korku içerisinde. Şimdi bu korku aslında Ergenekon operasyonuyla ulaşılmak istenen en önemli sonuçlardan birisi. Diyorlar ki kardeşim çıtınız çıkmayacak. Hiçbir şey düşünmeyeceksiniz. Hükümet aleyhinde konuşmayacaksınız. Hiçbir şey yapmayacaksınız. Yaparsınız ne olur? Yaparsanız bir gün sizin de kapınız çalınır. Türk Ordusu’na Darbe Davası Açacaklar Şimdi geriye dönelim bu operasyon başladığında 4 Şubat 2008 tarihinde biz TÜRKSOLU’nda ortaya bir bir komplo teorisi atalım dedik: “Bir komple teorisi: Bu iş Şemdinli de biter.” 2008 Şubatında henüz iddianame hazırlanmamıştı, henüz Silivri’deki mahkeme başlamamıştı. Biz sırayla neler olabileceğini yazdık: “2008 yaz ayları hararetli rejim tartışmalarıyla geçmektedir. Tam o sırada gece yarısı Terörle Mücadele ekiplerine bağlı seçilmiş polisler evlerinden alınır. Çok gizli operasyonda gidilecek adresler zarflarda yazılıdır. Sabah 09.00: Ajanslar büyük operasyon haberlerini geçer. Öğlen 15.00: Gözaltına alınanlarla ilgili ilk resmi açıklama İstanbul Emniyet Müdürlüğü tarafından yapılır. Buna göre bundan 1 yıl önce Ünraniye’de bir evde bulunan bombalarla ilgili soruşturmada uzun süredir teknik takipte bulunan savcılık sonunda yeterli delillere ulaşmıştır. Bu kapsamda daha önce Cumhuriyet gazetesinin bombalanması ve Danıştay saldırısı da içinde olmak üzere bir çok suçun bizzat örgütleyicisi olduğu savıyla Emekli Orgeneral Şener Eruygur ve Emekli Orgeneral Özden Örnek Ankara’da gözaltına alınmıştır. ... Aynı gün: Basın kuruluşları henüz yeterli bilgiye sahip değildir, ancak ADD ve ÇYDD’nin önemli yöneticileri, çeşitli şube yöneticileri gözaltına alınmıştır. Polis savcı gözetiminde şu anda Cumhuriyet gazetesi ve Kanaltürk yönetim merkezlerinde arama yapmaya başladı. Ankara’da Genelkurmay Karargahı sessizliğini korurken ATO ve TESK merkezinde polis ve savcılar belirir. Adliyeye çıkarılan sanıklardan Emekli Orgeneral Özden Örnek, Emekli Orgeneral Şener Eruygur, bazı üst düzey komutanlar, ATO Başkanı Sinan Aygün, Kanaltürk sahibi Tuncay Özkan, Cumhuriyet Gazetesi sahibi İlhan Selçuk, Cumhuriyet yazarlığı da yapan Emekli Orgeneral Doğu Silahçıoğlu, çıkarıldıkları mahkemece terör örgütü kurmak, darbe tezgahlamak ve halkı ve orduyu hükümete karşı isyana teşvik ettikleri savıyla tutuklanır.” Bunları yazdığımız tarih 2008’in Şubat ayı. Bu, tam tamına dediğimiz tarihte gerçekleşti. İlk operasyon olduğu zaman insanlar şaşkınlık içindeydi. Çünkü insanlar şunu sanıyorlar, diyorlar ki ne olacak orada iki üç tane küçük figüran buldular. Muzaffer Tekin’ler, işte bir iki tane astsubay bunlarla yetinirler. Ama düşmanımızın kim olduğunu ve hedefe neyi aldıklarını çok iyi bilmemiz gerekir. Yani bir tane onbaşıyla, bir tane astsubayla bunların yetinmeyecekleri meydandaydı. Yani o Cumhuriyet mitinglerinin hesabının sorulacağı da, o muhalefetin hesabının sorulacağı da, komutanların içeri alınacağı da son derece bariz bir şekilde ortadaydı. Şimdi bizim yazdığımızdan bir yıl sonra tüm bu bizim komplo teorisi dediğimiz şeylerin hepsi birer birer gerçekleşmiş oldu. Fakat hâlâ insanlar çok bilincinde değil. Şimdi şu Ergenekon operasyonu nedir dersek, herkes AKP’ye karşı çıkıyor, kimse inanmıyor belki, bu işin içerisinde Fethullahçılar vardır, şu vardır bu vardır diyorsunuz, 28 Şubat’ın öcü alınıyor vs. Ama Türkiye hâlâ bizim komplo teorisinde öngördüğümüz gerçekleri göremiyor. Ve maalesef sanıyorum 40-50 tane sanık mahkemede Silivri’de ifadelerini verdiler, savunmalarını yaptılar fakat Türkiye’yi şu tehlikeye karşı uyarmıyorlar. Diyoruz ki bu iş Şemdinli’de biter. Şemdinli dediğiniz şey başka bir olay. Şimdi Ergenekon’da herkes şunu görüyor. Diyorlar ki F tipi bir operasyon yürütülüyor. F tipi operasyon denilen şey, Fethullahçılar devletin her kademesine sızmış durumdalar. Polis teşkilatı ellerinde Milli İstihbarat Teşkilatı ellerinde, tüm güç ellerinde ve bu operasyonda savcı olarak atananlar da Fethullahçı. Şimdi insanlar şöyle bir muhalefet noktasına çekildiler, diyorlar ki Türkiye’de bir Ilımlı İslam rejimi tezgahlanıyor. Bu Ilımlı İslam rejiminin tepesinde Fethullah vardır, AKP vardır, bunlar da Türkiye’de Cumhuriyetçilerden, Atatürkçülerden hesap soracaklar. Doğru mu? Elbette doğru ama bu sadece son derece ufak bir hedef. Doğru, içeriye alınan tüm isimler Atatürkçü tüm isimler, ulusalcı güçlere dahil isimler, hele hele bakıyorsunuz seçtikleri komutanlara 28 Şubat’ın etkili isimleri bunlar. İşin içinde Fethullahçı tezgah olduğu çok bariz ortada. Yani kör gözüm parmağına ortada bir Fethullah operasyonu vardır. Buradan ortaya çıkan şey şudur, Türk Ordusu’nun komutanlarına bir darbe davası açacaklar! Yani Şener Eruygur’a ait olduğu iddia edilen birkaç tane darbe planı çıkarttılar ortaya. İşte Sarıkız, Ayışığı, Eldiven. Bunlar Taraf gazetesinde yayınlandı. Diyorlar ki üç tane darbe atlattı Türkiye. Şimdi Fethullahçılar bu sözde darbelerin hesabını sormak için bir dava açacaklar. Şimdi insanlar sanıyorlar ki bu Ergenekon iddianamesine darbe dahil edilmedi, darbe suçundan ancak askeri mahkemeler açabilir. Fakat yanılıyorlar, Türkiye’de hukuk çok değişti. Çok kısa bir süre içerisinde bu ikinci iddianameden sonra komutanlara bu darbe tezgahlama suçundan bir dava açılacak. Bu Türkiye’nin ilk darbe davası olacak 28 Şubat’ın hesabını bu şekilde alacaklar. Şimdi o dönemin Genel Kurmay Başkanı ne diyordu, merak etmeyin 28 Şubat 1.000 yıl sürer. 28 Şubat 1997’deydi. Ama Bülent Arınç diyor ki o 28 Şubat hayallerini geçin artık, bitti. Şimdi Türkiye bir süreci atlattı demek ki. 28 Şubat’ta Şeriatın önü kesilmişti, Fethullah yurtdışına kaçmak zorunda kalmıştı, Şeriatçılar iktidardan alaşağı edilmişti. Ama on yıldan sonra bir bakıyoruz Fethullahçılar ve Şeriatçılar tüm bunların hesabını sormuş durumdalar. Kürt Soykırımı Tezgahı Ama eğer hedefi bu kadar basit görürsek, Ergenekon denilen operasyonu bu kadar basitleştirirsek yine yanılırız. Çünkü bu operasyonlarda insanlara sorulan sorular, 28 Şubat, Fethullah falan değil. Başka şeyler soruyorlar. Diyorlar ki, bu bombaları nerden buldunuz, bu bombaları nerede kullandınız, nerelerde görev yaptınız, emirleri kimlerden alıyorsunuz, Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde görüştüğünüz insanlar kimlerdir. Şimdi Fethullahçılar bu işin ön koluydu ama arkada koskoca bir PKK durmaktadır. Şimdi savcı İbrahim Şahin’i ve diğerlerini sorguluyor. Sorduğu sorulara bakıyorsunuz, PKK’nın gazetesinde daha önce iddia edilen ne varsa bir Türk savcısı almış bunları sanıklara sormaya başlıyor. Diyor ki, kimleri nerede öldürdünüz, faili meçhul cinayetlerin yerini gösterin. En son işte biliyorsunuz Silopi’de ölüm kuyuları dedikleri asit kuyularını, Botaş’ın kuyularını açmaya kalkıyorlar. Ne bulacaklar orada? Öldürülen faili meçhul insanların kemiklerini bulacaklar. Ha şimdi şöyle de bakabilirsiniz bu olaya. Ya suçlu olan suçunu çeksin diyebilirsiniz değil mi? Madem bir kısım TSK mensubu, bir kısım komutan, bir kısım emniyet mensubu, diyelim ki PKK’yla mücadele için bile olsa yasadışı birkaç şey yaptıysa, bazı insanları sorgusuz sualsiz öldürüldüyse diyebilirsiniz ne var ki ya hesabı sorulsun. Ama öyle bir olay yok. Şimdi PKK burada son derece güçlü biçimde istediğini yaptırıyor. Şimdi gelmişler kuyuların açılması yönünde kararı almışlar. İnsanlar hâlâ saf saf kendini savunmakla meşgul. Buradan çıkacak tek bir sonuç vardır. Ergenekon’da falan görülmez o dava. Şimdi insanlar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gidiyorlar haklarını savunmak için. Bu dediğimiz şey eğer varsa, eğer ispatlarlarsa, en ufak bir kanıtını bulurlarsa Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne karşı dava açacaklar. Ahmet Türk ne diyordu, “Kürtlere karşı bir soykırım uygulandı.” Sözde Ermeni soykırımından sonra Türkiye’nin gündeminde çok ciddi bir şekilde Kürt soykırımı var. PKK var gücüyle bunun için uğraşıyor, şu kuyular açılsın, faili meçhullerin sahipleri bulunsun. Bulunduğu zaman orada bir tane komutanı yargılamayacaklar ki. Ama yargılayacakları yer Silivri değil, yani Türk hukuku bakamaz böyle bir şeye. En ufak bir başvuru anında Lahey Adalet Divanı soykırım suçlarına bakar. “İtalya’da da aynısı yapılmıştı” diyorlar, “Türk devleti de kendi faili meçhulleriyle yüzleşsin. Arjantin yaptı Şili yaptı, İtalya yaptı. Kontrgerilla Amerika tarafından örgütlendi ama hepsi hesabını verdi.” diyorlar. Türkiye’ye geldiğinde iş böyle değil. O insanlar belki darbe suçundan yargılandılar, katliam suçundan da yargılandılar ama onlara açılabilecek bir soykırım davası yoktu. Soykırım davası demek başka bir ırktan birisini bilinçli bir şekilde katletmeniz demektir. Şimdi Türkiye’nin önünde böyle bir durum var. Şili’de Şilililer başka bir ırkı yok etmekle, soykırıma uğratmakla suçlanmadı. Arjantin’de açtılar ölülerin kemikleri, darbe olduğu zaman toplanmış bir stadyuma doldurulmuş insanlar. Fakat soykırım davası açılmıyor, devlet kendi içinde hesaplaşıyor. Fakat bizim ülkemize geldiğimiz zaman öldürülen kimler? Kürtler! Öldüren kim? Türk Ordusu. Bu dava nerede görülür? Bu dava uluslararası camiada görülür, Lahey Adalet Divanı’nda görülür. Ve Türk Devleti ve o devletin yetkilileri de soykırımcılıkla suçlanır. Yaşar Büyükanıt’a Kadar Gidecekler Şimdi bu, işin soykırım kısmı, yani bize dayatılan esas tehlike gözükmüyor. Şimdi Fethullahçıların 28 Şubat hesabı, darbe hesabı falan bunların hiçbirinin hükmü yok. Birkaç insanı darbecilikten tutuklasan ne olur? Haksız yere tutuklasan ne olur? Hiçbir şey olmaz. Ama siz bu soykırım davasını uluslararası mahkemeye taşıdığınız zaman soykırıma uğrayan milletlerin kendi kaderini tayin hakkı vardır, uluslararası yardım isteme hakkı vardır. Birleşmiş Milletler hiç kimseye sormadan, karar dahi almadan müdahale etmek zorundadır. Kürtler konusunda böyle bir dava açıldığı zaman, olacak şey şudur: BM gelir Güneydoğuya müdahale eder, der ki burası artık benim denetimimde, ben bu soykırımı engelliyorum. Ondan sonra da derler ki uluslararası kuvvet toplayalım, artık burada kim kuracaksa tampon bölgeyi. Şimdi bizim askerlerimiz gidiyor seviniyoruz ya, Bosna’ya gitmişler seviniyoruz, ondan sonra Lübnan’a gittiler seviniyoruz. Başka ülkelerin askerleri de gelir mesela Çekoslovaklar, Macarlar falan Güneydoğu’ya yerleşirler, Türklerin Kürtlere bundan sonra soykırım uygulamaması için müdahale ederler. Bu son derece basit bir şey. Türkiye şunu da anlayamadı. Yerel seçimlere gidiyoruz. Bakın dün Diyarbakır’da Başbakana boykot örgütledi PKK. Başardı mı başardı. Hiçbir dükkanı açtırtmıyor. Tüm ajanslar o fotoğrafları geçiyor. Yani Diyarbakır’la bugün Kudüs arasında başka bir yer arasında herhangi bir fark yok, uluslararası camianın gözünde Şimdi bakıyorsunuz komutanlar suçlanıyor, neyle suçlanıyor. Güneydoğuda operasyon yapmış. Ne operasyonu yapmış. PKK’yla mücadele etmiş. Şimdi bu suç mu? Elbette suç değil. Şimdi Türkiye’de öyle bir şey yapıyorlar ki bir tane isim, mesela Levent Ersöz kimsenin tanımadığı biri. PKK’nın yayın organlarında ve Zaman gazetesinde aleyhinde yayınlar başladı. Diyorlar ki bu Şırnak’ın, Lice’nin kralıydı. Ne olmuş peki? Dediği şey şu, orada Tuğgeneral Bahtiyar Aydın öldürülmüş. En üst rütbeli şehidimizdir biliyorsunuz. Bir suikast silahıyla öldürüldü. Genelkurmay’ın açıklamalarına göre PKK’lılar öldürdü. Şimdi Ergenekon iddianamesinde ne diyorlar? Bahtiyar Aydın’ı öldüren Levent Ersöz’dür. Öldürdükten sonra ne yapmış peki? Hani Bahtiyar Aydın’ın hesabını sormak niyeti de yok. Öldürdükten sonra Türk Devleti Lice’ye girdi. Lice’de onlarca insan öldü. Alın size bir soykırım davası daha! Bunun gibi tüm örnekleri bulup çıkartıyorlar. Ama varacakları yer neresi? Varacakları yer Şemdinli. Şemdinli’de kim vardı? Şemdinli’deki komutan Yaşar Büyükanıt’tı. Demek ki orgeneral rütbelerinde falan kalmayacak, Türk Ordusu’nun Genel Kurmay Başkanlarına kadar uzanacak. Öcalan’ı Yakalayan Subaylar Hapsedilecek Ama PKK soykırım davasının ötesinde bir dava güdüyor. Okurduk fakat Abdullah Öcalan’ın saçmalamaları derdik. Bu terörist, uluslararası mahkemeye başvurdu ve Yunanistan devletini dava etti. Diyor ki “Bana uluslararası bir komplo kuruldu. Benim gözaltına alınıp Türkiye’ye getirilmem uluslararası yasalara aykırıdır.” Yasalara aykırı ama Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye getirilmesini kabul eden herhangi bir Türk kurumu yok. Türkiye biz getirdik diyor. Fakat hiç kimse üstlenmiyor. Kimler getirdi biliniyor mu? Hepsi gizli, bilinmiyor. Abdullah Öcalan yıllardır bir muhatap arıyor. Diyor ki ben bu davayı açacağım ve beni bırakmak zorunda kalacaklar. Şimdi Ergenekon’la Abdullah Öcalan’a bu fırsat verildi. Çünkü içeriye aldıkları yüzbaşı, binbaşı rütbesindeki isimlere bakıyorsunuz diyorlar ki bu insanlar Abdullah Öcalan’ı uçakla getiren insanlar. Bir değil, iki değil, hepsini içeriye aldılar. Şimdi sen kahraman diye övünebilirsin bununla, ama uluslararası hukuk kahraman mahraman tanımaz. Çıksa bir tanesi dese ki ben Abdullah Öcalan’ı getiren uçaktaydım, bu milletin kahramanıyım. Sen milletin kahramanı olursun ama Türk Devleti seni teslim etmek zorunda kalır. Çünkü böyle bir uluslararası operasyonda kullanılamazsın. Şuradan biliyoruz mesela: ASALA denilen terör örgütü. Milli İstihbarat Teşkilatı pek çok operasyon düzenledi bu operasyonlarda kullandığı isimler hiçbir zaman kabul etmediler. Çünkü sen gidip başkasının ülkesinde kimseyi öldüremezsin, kimseyi tutuklayamazsın, kimseyi paketleyip buraya falan getiremezsin. Türkiye bu tehlikeleri maalesef göremiyor. Amerika Türk Komutanlarından Hesap Soruyor Şimdi insanları zaten önemli olan içeriye bir kısım insanın alınması değil, alsınlar ne olacak, insanlar yatar da çıkar da, ya da yatmaz orada ölür. Hiç önemi yok. Ama koskoca bir devlet ve koskaca bir Güneydoğu Anadolu bölgesi var, Türkiye bunu kaybedecek bu Ergenekon davasının sonunda. Şimdi işbaşındaki komutanların hepsi de artık şu noktaya gelmiş durumda, en ufak bir kıpırdama alanları falan kalmadı. Ama kıpırdama alanlarının kalmaması Amerika’nın tabii çok daha büyük bir planının parçası yani Türk Devleti’ne soykırım davası açabilirsiniz, buraya Birleşmiş Milletler’i de davet edebilirsiniz, Amerika açıktan şunu söyleyebilir, ben Kürdistan’ı kuracağım burada diyebilir. Ama ya karşı çıkan olursa? Farz edelim Türk Genelkurmayı da dedi ki, Amerika buyur kurabilirsen kur, savaşırız! Bu, Amerika açısından bir risk değil mi? Amerika öyle bir operasyon düzenliyor ki bir taraftan Kürt devletinin temellerini atarken öbür taraftan buna karşı çıkabilecek kim varsa ekarte etmek zorunda. Amerika işini şansa bırakmaz. Ne olacak ben uluslararası hukuku ayağa kaldırırım, Türk Devleti’yle de savaşırım demez. Niye savaşsın? Eğer Türk Ordusu’nu pasifize etme gücü varsa elinde, o gücü kullanır. İşte o gücü kullanıyor Ergenekon operasyonuyla. Şimdi bakıyorsunuz Ergenekon’da suçlanan komutanlar listesi hepsi anti-Amerikancı. Hepsi Amerika’nın bu bölgedeki çıkarlarına taş koymuş isimler. Amerika şimdi şunun hesabını soruyor. 1990 Ağustos ayında Genel Kurmay Başkanı Necip Torumtay istifa etti. Niçin istifa etti? Amerika Irak’a bir savaş düzenleyecekti, saldıracaktı. Türkiye’de Özal’la anlaştılar, Türkiye kuzeyden kapıyı açacaktı, gireceklerdi Irak’ı işgal edeceklerdi. Genelkurmay dedi ki ben bu işte yokum. Necip Torumtay istifasını sundu. Şimdi Ergenekon’un kurucuları arasında ismi. Başka kim var? Karadayı var, Kıvrıkoğlu var. Bunlar kim? Bunlar da işte o dönemde Kuzey Irak’ta PKK’ya karşı mücadele eden, Amerika’yla uzlaşmayan isimler. Amerika öyle hesabını yarım bırakmaz. Bakın 100 yıl önceki Sevr sevdalarından vazgeçiyorlar mı? Vazgeçmiyorlar. Bakın biz Türkler çok şeyi unutabiliriz, Milli Dava gibi şeylerimiz olmayabilir. Ama Amerika’nın var. Amerika diyor ki ben bu bölgede Büyük İsrail, Büyük Ermenistan, Büyük Kürdistan kuracağım. Devletin 100 yıldır başkanları değişse de değişmeyen politikası bu. Peki başka bir politikası? ABD kendisine karşı çıkanlardan bir gün mutlaka hesabını sorar! Ey Necip Torumtay sen misin istifa eden? Amerika’ya kaç yıl kaybettirdi tavır? İşte 2003’te saldırdılar Irak’a, 13 yıl. Amerika, Türk Ordusu’ndan bu 13 yılın hesabını sormaz mı? 13 yıllık Amerika’nın petrol geliriyle çarpın. Çarpın kaç milyar dolar eder! Şimdi Torumtay’lara, Kıvrıkoğlu’lara, Karadayı’lara Amerika bu petrol faturasını ödetecek. Diyor ki, madem öyle buyurun bakalım şimdi siz de hapse girer bunun bedelini ödersiniz. Ergenekon Kürdistan Kurulduğu Gün Biter! Deseniz ki bir kısım komutan da girsin içeriye yatsın. Hayır, öyle değil, içeriye atıyorsa dışarıda askerler var, dışarıdaki askerler ne olacak? Dışarıdaki askerler şimdi olduğu gibi sus pus olacaklar! O zaman diyecek ki mevcut komuta kademesi ya bu adamlar 15 yıl öncesinin hesabını bile böyle soruyorlarsa kim bilir bizim başımıza ne gelir! Hilmi Özkök ne diyordu; en kötü seçenek Amerika’yla savaşmaktır, o yüzden dost olalım. Yani içeriye birkaç tane komutan attığınız zaman arkadaşlar içerdekilere bir korku salamazsınız, içerde korksa ne olur korkmasa ne olur; zaten artık içerde… Ama dışarıdakilere korku salarsınız. Dersiniz ki mevcut komuta kademesine; aynı şey senin de başına gelir! Ne yapacaksın peki o zaman ? Amerika’nın Ortadoğu’daki planlarına evet diyeceksiniz. Büyük Ortadoğu Projesi mi? Bırak Tayyip’i, sen eşbaşkan ol! Kuzey Irak’ta Kürt devleti mi kurulacak? Türk Ordusu yardımcı olsun! Olmazsa ne olur? Olmazsa Amerika’yla savaşırsınız. Şimdi Ergenekon operasyonunda şu anda dışarıdakilerin yani mevcut komuta kademesinin namusunu sınıyorlar. Bakalım diyorlar ses edebilecekler mi edemiyecekler mi? Ses edemezse bu komuta kademesi mevcut operasyona, diyecek ki Amerika ben bunlarla işimi görürüm. Yeni Hilmi Özkök’leri buldum, ben bunlarla istediğim planı programı uygularım. Şimdi büyük bir çarpışma var. Şimdi bu konuda Amerika ne ölçüde başardı operasyonu bilmiyoruz. Şimdi Türk Ordusu’nun ve kuvvet kademesinin maalesef sinirlerini tahrip ettiler. Hiçbir müdahalede bulunamıyorlar, ne yapacak ne edecek bilmiyorlar. Nerede durur bu operasyon? Ergenekon’un duracağı yer Kürdistan’dır. Kürdistan kurulduğu gün Ergenekon operasyonu bitecektir. Kürdistan’ın kurulması 10 yıl alırsa, operasyon 10 yıl sürer. 10 yılda 110 tane dalga yaparlar. Bilmem kaç kişiyi içeri alırlar… Sanıyorlar ki durulacak. Tayyip Faşizmi Yatışmaz Şimdi insanlar sanıyorlar ki bir AKP rejimiyle karşı karşıyayız. Tarihte sınanmıştır. Faşizmin teorisi tektir, uygulaması tektir. Figüranları değişebilir. Ha Tayyip olmuş ha Hitler olmuş pek bir şey fark etmez. Şimdi Türk Ordusu da, Türkiye’deki muhalif kesimler de karşısındaki kuvvetin faşizm olduğunu bilmiyor. Bilmedikleri için de sanıyorlar ki bir yerde duracak. İlk operasyonlar olduktan sonra İlhan Selçuk gözaltına alındıktan sonra çıktı, bir çağrı yaptı: “Sağduyulu olmak lazım.” Biz de sağduyu değil, mücadele etmek gerekir diye yazdık. Hürriyet gazetesi bir kampanya başlattı “Ortak akıl ayakta” diye. Sözde sivil toplum kuruluşlarını topladılar. Dediler ki herkes bir adım geri atsın. Herkes bir adım geri attı, Hürriyet gazetesine ne kadar vergi cezası geldi? Ha işte ne oldu Atatürkçülere bir adım geri attırmışlar oldular. Yani bunu sözde muhalif kesim yapıyor. AKP dese ki topluma hepiniz bir adım geri adım atın. Toplum geri adım atmaz değil mi? Ama kendi içinizde muhalif geçinen kesimler hadi arkadaşlar bir adım geri atalım da şu Tayyip’in siniri yatışsın derseniz işte Hitler gibi tepenize çıkar. Ve bunlarla mücadele etmek bunlar güçlendiği sürece de çok zor olur. Türk toplumuna sunulan muhalefet çizgisi şu: Bırakın Tayyip yatışsın nerede yatışacaksa. Adam diyor ki ben yatışmam. Ama bunu dediği halde şimdi sanılıyor ki bu operasyonlar bir yerde durur. Şimdi tabii meselemiz şu değil, bunların hepsini diyelim ki tespit ettik. Tespit etsen ne olacak? En fazla yazarsın çizersin bunun hiç kimseye faydası yok. Bir sıra herkesi ne diye uyutmuşlardı? 1 numaraya doğru gidiyoruz. Şimdi artık kimsenin 1 numara falan aradığı yok, kemik arıyorlar. Hani 1 numarayı arıyorlardı, şimdi ne oldu, niye kemiklerin peşine düştüler? Demek ki bir numaranın falan peşinde değillermiş, demek ki Kürt devletinin peşindelermiş. Şimdi gerçek amaçlarını zaten gizlemeden söylüyorlar. Ama bu operasyonda diyelim ki bizlerin yapabileceği şeyler var mı? Ne yapabiliriz ne edebiliriz diye baktığımız zaman şunu göreceksiniz hedef 1 numara falan değil. Hepimiziz. Canımızı Alabilirsiniz, Vatanımızı Asla! Toplumda ben Atatürkçüyüm, Türk Ordusu’nun yanındayım veya ben Kürt devletine karşıyım diyecek herkes hedef… Artık kaç numara verilebilirse… 70 milyonluk ülkede 60 milyon numara çıkar. Bu rakam sizi şaşırtmasın. Ya 60 milyon kişiyi hedef alabilir mi demeyin? Hitler döneminde 1940’larda 10 milyon insan yok edildi! Ergenekon’da içerde 100 kişi var. İnsanlar sanıyorlar ki bana sıra gelmez. Susarsanız, oturursanız elbette size sıra gelmez ama bu operasyonda zaten adamların hedeflediği şey şu, potansiyel tehlike olabilecek karşı çıkabilecek herkes hedefimiz diyor. 1 numaralı Türk’ü aramıyor, son numara kimdeyse 60 milyonuncu numarayı vereceksek birisine 60 milyonuncu insanı da alacaklar. Bizim şimdi onlara şunu gösterebilmemiz lazım… Bu iş 60 milyonuncu da olsak, tek de kalsak, istedikleri kadar savcılarıyla CIA’larıyla, Pentagon’larıyla gelsinler en fazla verecek bir tane canımız vardır Onu alabilirler, bu vatanı alamazlar! Bu yazı Gökçe Fırat’ın 22 Şubat 2009 tarihinde İstanbul-Bakırköy’de verdiği bir konferansın metnidir. (TÜRKSOLU, sayı 273, 10/03/2010) Bir Komplo Teorisi: Bu İş Şemdinli’de Biter 2008 Şubat: Savcı henüz iddianameyi bile hazırlamadığından Ergenekon operasyonu kapsamında tutuklanan sanıklar daha ilk mahkemeye bile çıkamadılar... 2008 Mart: Savcı henüz iddianameyi bile hazırlamadığından Ergenekon operasyonu kapsamında tutuklanan sanıklar daha ilk mahkemeye bile çıkamadılar... 2008 Nisan: Savcı henüz iddianameyi bile hazırlamadığından Ergenekon operasyonu kapsamında tutuklanan sanıklar daha ilk mahkemeye bile çıkamadılar... 2008 Mayıs: Savcı henüz iddianameyi bile hazırlamadığından Ergenekon operasyonu kapsamında tutuklanan sanıklar daha ilk mahkemeye bile çıkamadılar... 2008 Haziran: Savcı henüz iddianameyi bile hazırlamadığından Ergenekon operasyonu kapsamında tutuklanan sanıklar daha ilk mahkemeye bile çıkamadılar... ... 2008 yaz ayları hararetli rejim tartışmalarıyla geçmektedir. Tam o sırada gece yarısı Terörle Mücadele ekiplerine bağlı seçilmiş polisler evlerinden alınır. Çok gizli operasyonda gidilecek adresler zarflarda yazılıdır. Sabah 09.00: Ajanslar büyük operasyon haberlerini geçer. Öğlen 12.00: İstanbul’da gerçekleştirilen büyük operasyona ait ilk bilgiler basın tarafından duyurulmaya başlanır. Emniyet içindeki kaynaklardan alınan bilgilere göre İstanbul’da aralarında bazı üst düzey emekli subayların da aralarında bulunduğu bir kısım şahıs gözaltına alınmıştır. Öğlen 14.00: Gözaltına alınanlar içinde orgeneral rütbesinde bile emekli askerler olduğu bilgisi basın tarafından duyurulur. Operasyonun İstanbul’la sınırlı olmadığı Bodrum ve Ankara’da da eşzamanlı gözaltılar olduğu bilgisine ulaşılır. Öğlen 15.00: Gözaltına alınanlarla ilgili ilk resmi açıklama İstanbul Emniyet Müdürlüğü tarafından yapılır. Buna göre bundan 1 yıl önce Ünraniye’de bir evde bulunan bombalarla ilgili soruşturmada uzun süredir teknik takipte bulunan savcılık sonunda yeterli delillere ulaşmıştır. Bu kapsamda daha önce Cumhuriyet gazetesinin bombalanması ve Danıştay saldırısı da içinde olmak üzere bir çok suçun bizzat örgütleyicisi olduğu savıyla Emekli Orgeneral Şener Eruygur ve Emekli Orgeneral Özden Örnek Ankara’da gözaltına alınmıştır. ... Sabah erken saatlerden itibaren Ankara’da çok büyük bir gerginlik hakimdir. Genelkurmay Karargahında büyük bir sessizlik ve hareketlenme söz konusudur. ... Aynı gün akşama doğru tüm basın ve TV flaş gelişmeyi ve ayrıntılarını duyurmaya başlar. Emniyet ve savcılık kaynaklarına dayanılarak verilen haberlere göre, Danıştay saldırısından bu yana gerçekleşen çeşitli bombalama ve suikastlerle ilgili ipuçlarını takip eden savcılık, Ergenekon operasyonundan sonra tutuklanan Emekli Tuğgeneral Veli Küçük’ün geriye dönük faaliyetlerini mercek altına almıştır. Bu kapsamda AKP iktidarını yıkmaya yönelik bir darbe girişimine ait daha önce Nokta dergisinde yayınlanan darbe günlüklerinin orijinaline, bir istihbaratı değerlendiren polisler en sonunda bu adrese ulaşırlar. .... Ertesi gün tüm gazeteler: Korkunç darbe tezgahı! Ulusalcı çetenin darbe tezgahı! Tüm cinayetler ulusalcı darbe içinmiş! .... Aynı gün: Emniyet’in yeni gözaltılarının haberleri bomba gibi düşer: Ankara, İstanbul ve yurdun çeşitli yerlerinde yüzlerce kişi gözaltına alınmıştır. Emekli Orgeneral Şener Eruygur ve Özden Örnek’in ilişkilerini izleyen Emniyet, bir sene önce Cumhuriyet mitinglerini düzenleyen kurum ve kuruluşların da aynı darbe tezgahında etkin rol aldığını tespit etmiş ve bu kişilere yönelik gözaltı operasyonuna başlamıştır. Basın kuruluşları henüz yeterli bilgiye sahip değildir, ancak ADD ve ÇYDD’nin önemli yöneticileri, çeşitli şube yöneticileri gözaltına alınmıştır. Aynı anda bomba bir haberi televizyon kanalları vermeye başlar: İstanbul: Polis savcı gözetiminde şu anda Cumhuriyet gazetesi ve Kanaltürk yönetim merkezlerinde arama yapmaya başladı. Ankara: Ankara’da Genelkurmay Karargahı sessizliğini korurken ATO ve TESK merkezinde polis ve savcılar belirir. Aynı gün akşam saaatleri: Emniyet Genel Müdürlüğü adına yapılan açıklamada, vatandaşların sakin olmaları, herşeyin kanunlar çerçevesinde ve savcılık tarafından yürütüldüğü, sanıklar mahkemeye çıkarılana kadar olay hakkında basına haber yasağı getirildiği açıklanır. Başbakan Tayyip Erdoğan ülkede hiç kimsenin kanunlar üzerinde olmadığını, yargıya güvenmek gerektiğini söyler. Olayın TSK’ya karşı bir operasyon olmadığını ama bazı artniyetlilerin bunu böyle göstermeye çalışacağını söyler. Ertesi gün tüm gazeteler: Yeni bir 27 Mayıs atlatmışız! 4. günün sonunda: Adliyeye çıkarılan sanıklardan Emekli Orgeneral Özden Örnek, Emekli Orgeneral Şener Eruygur, bazı üst düzey komutanlar, ATO Başkanı Sinan Aygün, Kanaltürk sahibi Tuncay Özkan, Cumhuriyet Gazetesi sahibi İlhan Selçuk, Cumhuriyet yazarlığı da yapan Emekli Orgeneral Doğu Silahçıoğlu, çıkarıldıkları mahkemece terör örgütü kurmak, darbe tezgahlamak ve halkı ve orduyu hükümete karşı isyana teşvik ettikleri savıyla tutuklanır. ... 30 Ağustos 2008: Yeni Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ görevi Orgeneral Yaşar Büyükanıt’tan devralır. Yaşar Büyükanıt yaptığı açıklamada bundan sonra ailesi, çocukları ve torunlarıyla vakit geçireceğini, kitap yazmayacağını belirtir. 2008 Eylül: 2007 yılında tutuklanan Muzaffer Tekin’in dosyası Ergenekon dosyası ile birleştirildiğinden henüz iddianamesi hazırlanmamıştır ve 1.5 yıldır mahkemeye çıkmadan tututkludur. 2008 yılının başında tutuklanan Veli Küçük, Kemal Kerinçsiz ve arkadaşlarının dosyası 6 ay sonraki Sarıkız darbe dosyası ile birleştirildiğinden sanıklar 8 aydır mahkemeye çıkarılmadan tutukludur. 2008 yılı Haziran ayında tutuklanan Sarıkız darbe sanıkları Şener Eruygur ve arkadaşları iddianameleri henüz hazırlanmadığından mahkemeye çıkarılmamışlardır ve tutukludurlar. ... 2008 Eylül ayı: Türk Silahlı Kuvvetleri Kuzey Irak’a yönelik kara harekâtı başlatır. Başbakan Tayyip Erdoğan Türk Ordusu’nun olağanüstü kahramanlık ve başarılarını halka açıklar. 2008 kışı: Ülkede PKK terörü durmuştur... 2009 Ocak ayı: İki yıldır tutuklu bulunan Muzaffer Tekin, 1.5 yıldır tutuklu bulunan Veli Küçük ve Kemal Kerinçsiz, 7 aydır tutuklu bulunan Şener Eruygur, Özden Örnek, Doğu Silahçıoğlu, İlhan Selçuk, Tuncay Özkan ve Sinan Aygün avukatlarının yaptıkları tüm başvurulara rağmen hâla mahkemeye çıkarılmamışlardır. 2009 Ocak sonu: Sabah 05.00: Ankara’daki Zaman gazetesi istihbarat merkezi ile Roj TV’ye aynı anda bomba haber gelir: Polis az sonra Yaşar Büyükanıt’ı gözaltına alacaktır. Gazeteciler ortalığı telaşa vermeden Ankara’da bulunan emekli Paşanın evine gittiklerinde gerçekten de istihbaratın doğru olduğunu görürler: Savcı Paşaya gözaltı kağıdını gösterir.. Ve evden çıkarlar. 05.05: Genelkurmay Karargahı’nın ışıkları yanıktır. Aynı anda tüm komutanların arabaları karargaha giriş yapar. Başbakanlık’ın ışıkları yanmaktadır. Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nün ışıkları yanmaktadır. 07.00: