HAZRETİ MUHAMMEDİN ŞEMAİLİ ŞERİFİ (TAVSİRİ)
Hadis İlmi: Bu bir ilimdir ki, bununla Resulün söz, iş ve halleri bilinir. Bu ilmin gayesi iki dünyanın saadetini elde etmektir.
Resulüllahın şemaili de ahvalinden olunca bu da hadis ilminin konuları arasında yer almıştır, her ne kadar söz olmasa da...
Resullullah ( s. a.a.) in sıfat ve şemaili şöyle idi:
1- Resulullah efendimiz beyaz tenli idi. Kendisi ne şişman ne de zayıf, ne çok uzun, ne de kısa yani, orta boylu idi. [491]
2- Peygamberimiz (s.a.s.) o kadar beyaz tenli idi ki, sanki gümüşten yapılmış gibi idi. Saçları ne sert ne de çok yumuşaktı.[492]
Resûl-i Ekrem Sallallahu Aleyhi Ve Sellemîn Suret Ve Hilkati (Yaratılışı)
Resûl-i Ekrem ne çok uzun, ne de çok kısa boylu idi. Yalnız olarak yürüdüğü zaman “Orta boylu” denirdi. Bununla beraber halk arasında gezerken ondan da uzun denecek kimse yoktu. Resûl-i Ekrem hepsinden uzun gözükürdü. Hariçte uzun görünen iki kimse etrafına gelse, ancak omuzları hizasında görülürlerdi. Resûl-i Ekrem:
“İyiliğin hepsi ortada orta boyludadır.” buyurdu. Resûl-i Ekrem'in Rengi:
Resûl-i Ekrem'in rengi parlaktı; ne çok beyaz, ne de çok koyu idi buğday renginde yani esmer idi.
3- “Hz.Muhammedin vücudu, beyaz ve kırmızı karışımı bir renge sahipti. Göz bebekleri siyah ve kirpikleri uzun idi”[493]
4- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Onun ay ışığı gibi parlayan mübaret vücudu beyaz-kırmızı renkteydi. Başı büyükçe, parlak yüzlü ve iki kaşı arası açıktı. Kirpikleri uzundu.”[494]
5- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“O, yüz bakımından insanların en güzeli, keza ahlakı yönden de insanların en üstünü idi. Ne çok uzun ne de çok kısa idi.”[495]
6 - Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Huyca insanların en güzeli idi.”[496]
7- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Hz.Muhammed, İnsanların en güzeli, en çömerti ve en cesuru idi.”[497]
8- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“En güzel vasıfa sahip idi. Orta boylu, omuzları geniş, yanakları hafif sarkık, saçlarının rengi kuzguni siyah, gözleri sürmeli, kirpikleri uzundu. Ayaklarını yere bastığı zaman, tabanlarının tamamını yere basardı. Beli çok ince yapılı değildi. Elbiselerini çıkardığı zaman omuzları dökülmüş gümüş yuvarlağını andırıyordu. Güldüğü zaman inciler saçılıyordu. (Dişleri inci tanesi gibi görünüyorlardı.)”[498]
9- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Teri inci tanesi gibi parlak idi, yürüdüğü zaman mübarek vucuduyla beraber, toplu olarak yürürdü.”[499]
Amcası Ebû Talib onu şöyle tavsif eder:
“Öyle beyaz bir yüz ki, o yüzün suyu hürmetine bulutlardan yağmur istenir. Öyle bir kerem sahibi ki, yetimler onun eline bakar, dullar ve yoksullar ona güvenir.”
Bazıları, yüzünün, kırmızı ile beyaz karışımı olduğunu söylediler.[500]
10- Resulullah (s.a.v.) buyuruyorki:
“Perde arkasında duran bir gelinden daha hayalı idi.”[501]
11- Resulullah (s.a.v.) buyuruyorki:
“Ön dişlerinin arası açıktı. Konuştuğu zaman, dişleri nur gibi görünür ve kelimeler bu iki diş arasından çıkardı.”[502]
12- Resulullah (s.a.v.) buyuruyorki:
“Sakalının ön tarafı çok güzeldi.”[503]
13- Resulullah (s.a.v.) buyuruyorki:
“Mübarek sırtında güvercin yumurtasını andıran bir peygamberlik mührü bulunuyordu.”[504]
14- Resulullah (s.a.v.) buyuruyorki:
“Kavmin orta boylularındandı. Boyu ne çok uzun, ne de kısa idi. Nurlu yüzlü idi. Ne çok beyaz ne de esmer idi. Saçları ne çok sert netçok yumuşaktı.”[505]
15- Resulullah (s.a.v.) buyuruyorki:
“Mubaret saçları omuzlarına kadar uzanırdı. Kulak yumuşaklarr üzerinde idi.”[506]
16- Resulullah (s.a.v.) buyuruyorki:
“Saçlarının akı (ihtiyarlık çağında ) yirmi saç teli kadardı.”[507]
17- Resulullah (s.a.v.) buyuruyorki:
“Başı, kolları ve ayakları iri, dolgun idi.”[508]
18- Resulullah (s.a.v.) buyuruyorki:
“Mübarek ağzı genişçe, gözlerinin rengi ( Akı çok ak, siyahı çok siyah idi.) ökçeleri az etli idi.”.[509]
Terlediği zaman terleri yüzünden inci danesi gibi dökülür ve teri misk gibi kokardı. Saçı, erkek saçının en güzeli idi. Fazla kıvırcık olmadığı gibi fazla düz de değildi. Taradığı zaman adeta bükülmüş bir ip gibi tarak izleri saçında belli olurdu. Bazıları saçlarının omuz başlarına kadar indiğini söylerse de ekseriyet kulak yumuşaklarına kadar indiğini söyler. Saçlarını dörde böldüğünü de söyleyenler vardır. Çok kere saçlarını iki yanlarına böler ve zülüfleri yanlardan parlardı. Saç ve sakalında on yediyi geçmeyen beyaz tüy vardı.
Resûl-i Ekrem, insanların en güzel, en çok yüzü nurlu olanlardan biri idi. Onu anlatanlar; ayın on dördü gibi güzel, derlerdi. Onun neş'e ve üzüntüsü yüzünden belli olurdu. O, arkadaşı Ebû Bekir'in anlattığı gibidir, derlerdi. Ebû Bekir (r.a.) şöyle anlatırdı:[510]
19- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz.Peygamber, gürbüz ve iri yapılıydı. Yüzü ayın ondördü gibi ışik saçıyordu. Orta boydan uzun ve uzun boyludan da kısa boylu idi. Başı büyük ve saçı güzeldi. Saçları iki bölüğe ayrıldığı zaman, ikiye ayırırdı. Yoksa kendi haline bırakırdı. Saçlarının uzunluğu kulak memelerini geçmezdi. Rengi beyaz (nurlu) idi. Şakakları geniş, kaşları bitişmeden tam ve ince bir halde idi. İki kaşın arasında öfkelendiği zaman beliren bir damar vardı. Burnu uzun ve ucu ince orta kısmı tümseği andırıyordu. Çok koku alırdı. Sakalı gür, yanakları yumuşaktı. Mübarek ağzı geniş, dişleri beyaz ve seyrekti. Göğsündeki kıllar ince bir şerit halinde idi. Boynu, halis gümüş parlaklığında mermerden bir heykelin boynu gibi idi. Mutedil bir yaradılışa sahipti. Semizdi ve uzuvlarında gevşeklik denen bir hal yoktu. Göğüsü ve karnı aynı hizada idi. Göğüsü ve omuzları genişti. Mafsalları iri idi. Elbisenin dışında kalan vücut kısımları beyazdı. Göğüsünden göbeğine kadar kıllar bir hat teşkil ediyordu. Meme ve karın kılsızdı. Dirsekleri ve omuzları, göğüsün yüksek kısımları killi idi. Bilekleri uzundu. El ayaları genişti. Kemikleri düzdü. El ve ayakları iri idi. Ayak üzengileri yere değmezdi. Ayakları kalındı. Döndüğü zaman, vücudunun tamamı dönerdi. Salınmadan yürürdü. Kibarca yürürdü. Yukardan aşağı inercesine adımını rahat atardı. Yukarı bakmazdı. Yere bakışı göğe bakışından daha uzun sürerdi. Bakışları anlamlıydı. Ve sahabilerini idare ederdi. Karşılaştığı kimselere selam verirdi.”[511]
“Mustafa, hayra davet eden bir emin idi, ayın on dördü gibi karanlığı aydınlatırdı.”
Resûl-i Ekrem'in alnı geniş, kaşları ince ve uzun idi. iki kaşmın arası açık ve gümüş gibi parlaktı. Gözlerinin karası geniş idi. Biraz kızarıntı ile karışıktı. Kirpikleri birbirine karışacak kadar sıkışıkdı, burnu düz, dişleri seyrekdi. Güîümsediği zaman dişleri inci gibi parlardı. En güzel dudaklara sahip olup ağzı açık kalmazdı. Yanakları yumuşaktı ve sarkık değildi. Yüzü uzun olmadığı gibi sakal devirisi gibi parlak da değildi. Sakalını azad eder, bıyığının fazlasını keserdi. Boğazı ve boynu kısa olmadığı gibi fazla uzun da değildi. Boynundan açık kalıp güneş ve rüzgarın dövdüğü kısmı altun savatlı gümüş bardak gibi parlardı. Gömlek altında kapalı kalan kısmı ise ay gibi parlakdı.[512]
20- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Arı, duru konuşurdu.”[513]
21- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“(Peygamber efendimiz ) çok terlermiş.”[514]
22- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sözleri açık idi. Sözünü herkes anlardı.”[515]
23- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Yüzü yuvarlak ay ve güneş gibi idi.”[516]
24- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Onun nazarında en kötü huy yalancılıktı.”[517]
25- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“En çok sevdiği hurma olgun (Medine ) hurmalarıydı.”[518]
26- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“En çok sevdiği giysi gömlekti.” [519]
27- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Dini ibadetlerde devamlılığı severdi.”[520]
28- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kokulu çiçeklerden en çok kına çiçeğinin kokusunu ( Bu çiçeği ) severdi.”[521]
29- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“İçileceklerden (Meşrubattan ), en çok sevdiği ve içtiği süt idi.”[522]
Resûl-i Ekrem'in göğsü geniş olup etleri sarkmış deeildi. Ay gibi beyaz ve1 ayna gibi düz idi. Göğsü ile göbeği arası yukardan aşağı bir istikamette kıllı olup başka taraflarında tüy yoktu. Omuz kemikleri ve kemik başları büyüktü. Sırtı geniş olup iki omuzu arasında Nübüvvet mührü vardı ve sağ omuzu tarafında idi. Ortasında sanya meyyal siyah bir gül vardı. Et yelesine benzer şekilde etrafında bazı kıllar vardı. Kol ve bazıları irice idi. Bilekleri kaim ve elleri geniş idi. Parmakları uzunca ve parlaklıkta gümüş gibi ıcu. Avucu, parmaktan yumuşak ve misk gibi kokulu idi. Onunla musafaha eden kimse akşama kadar elinde güzel kokunun izlerini duyardı. Elini hangi çocuğun başına koyup da okşadıysa, akşama kadar o çocuğun başı güzel kokusu ile diğerlerinden ayrılırdı. Baldırları iri idi. Şişmanlığı orta derecede olup etleri sarkmamıştı.[523]
30- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Koyunun en çok ön tarafının etini yemeyi severdi.”[524]
31- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Aylardan en çok Şaban ayında oruç tutmasını severdi.”[525]
32- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“En çok sevdiği yemek tiritti. ( Et suyu ile ekmeğin bir araya gelmesinden meydana gelen bir nev'i yemek ) ve keş, yağ ve hurmadan yapılmış, Arapların Heys dediği yemekti.”[526]
33- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Koyunun ön kollarını yemeği çok severdi.”[527]
34- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Meyvalardan en çok sevdiği yaş hurma ile karpuzdu.”[528]
35- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Etlerden en çok sevdiği, kürek kemikleri arasındaki et idi.”[529]
36- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kaza’i hecete oturduğu zaman en çok onu tam gizleyecek bir tepe veya hurma ağaçları yığınları arkasında bulunmaktan hoşlanırdı.”[530]
37- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Cemaatle namaz kıldığı zaman herkesten çabuk kılardı, tek başına kendi için namaz kıldığı vakit ise namazı en uzun kılan o idi.”[531]
38- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Hastayı ziyarete gittiği veya yanına bir hasta getirildiği zaman şöyle dua ederdi:
“Ey insanların rabbı bu hastadan rahatsızlığı gider, şifa sahibi sensin, bunu şifaya kavuştur. Seri şifa verince artık hiç bir hastalık gelemez, çünkü gerçekjjifa senin verdiğin şifadır.”[532]
Resûl-i Ekrem'in yürümesine gelince; sanki bir kayadan çıkar veya bir çukurdan iner gibi adımlarını ağır ve çekinerek atar, yürürken sallanmaz ve adımlarını fazla açmazdı. Resûl-i Ekrem:
“İnsanlar içinde Adem Aleyhisselam'a en çok benzeyen benim. Gerek ahlak ve gerek yaratılış bakımından da bana en çok benzeyen İbrahim Aleyhisselam dır.” buyurdu.
Adem aleyhisselam, lihikmetillah memnu ağaçtan yiyince, cennetten çıkarıldı ve 300 sene:[533]
39- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Huzuruna insanların ruhuna uygun olmadığı için, sevmediği isimde birisi geldiği zaman onun adını hemen güzel bir isimle değiştirirdi.”[534]
40- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Zekat emvalini getiren kimseler için, Allahım sen falan insanın ailesine rahmet et, diyerek onları terviç ederdi.”[535]
41- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevincini mucip bir işle karşılaştığı zaman şöyle derdi:
“İyilikleri nimeti ile tamamlayan Allah'a hamdolsun; hoşuna gitmeyen bir işle karşılaştığın da: Her durumda Allah'a hamd olsun, derdi.”[536]
42- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ganimet geldiği zaman onu günü gününe heımen taksim ederdi, evlilere iki hisse, bekarlara bir hisse verirdi.”[537]
43- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kendisine yeni çıkan turfanda bir meyva getirildiği zaman onu önce gözünün üzerinde, sonra dudaklarının üzerinde koyarak, Allah'ım der ve sonra bu meyvayı çocuklara verirdi.”[538]
44- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Güzel bir koku getirildiği zaman önce ellerine sonra da saçlarına sürerdi.”[539]
45- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sütü gördüğü zaman, sütün bir bereket ( rahmet ) olduğunu, söylerdi.”[540]
46- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Bedir Savaşı'na ve ağaç altında yapılan bi'ata iştirak eden bir sahabenin cenazesi için 9 tekbir alırdı, bu iki olaydan yalnız birine iştirak edenlerin cenaze namazı için 7 tekbir alırdı. Bu iki olaydan birine katılmayanların cenazesi için de 4 tekbir getirirdi.”[541]
“Ya Rabbena, yani ey bizim Allahımız. Biz nefsimize zulmeyledik. Sana karşı bizden zelle zuhur etti. Eğer, sen bize rahnı edip bizi affetmezsen, biz hüsranda kalmışlardan oluruz”[542]
47- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Peygamber efendimiz, yatağına girdiği zaman elini yanağının altına koyarak: “Senin adınla dirildim ve senin isminle öleceğim derdi. Yatağından sabahleyin kalktığı zamanda: Ölümü andıran uykudan, bizi yeniden hayata kavuşturan Allah'a hamd ederim; diriliş ona olacaktır.”[543]
48- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Yatağına uzandığı zaman şöyle dua ederdi:
“Allah adı ile yatağıma uzandım. Allahım günahlarımı bağışla, şeytanı benden uzaklaştır. Sana olan borçlarımı, rehinimi çöz, hesap sevabını ağır getir ve beni sana en yakın yüceliğe erdir.”[544]
49- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Yatağına uzandığı zaman ( Kul ya Eyyühel Kafirun.. u sonuna kadar okurdu, yani: Kafirun suresini okurdu.”[545]
50- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sefere çıkacağı zaman hanımlarının arasında kur'a çekerdi. Hangisine kur'a isabet ederse onu beraberinde sefere götürürdü”[546]
51- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Birisine iyi davrandığını göstermek isterse, ona zemzem ikram ederdi.”[547]
52- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
Orduyu yola koyarken, uğurlarken dua ederdi. “Allah sizin dininizi, üzerinize aldığınızın ödevinizi ve amellerinizin sonucunu korusun. Yani bu hususlarda size yardım etsin, sizi Allah'a emanet ederim.”[548]
diyerek gözyaşı döküp feryad figan ile tevbe, istiğfar ederek yalvardı. Böylece gece gündüz demeyip nedamet eyledi. Bir gün tesbihi istiğfarında: “Yarabbi! Hamil olduğum nûr-u Muhammed hürmetine bizi af eyle” diye inlediğinde, Merhameti ilahî cûşu huruşa gelip: “Ya Adem, Muhammed'in hürmetine seni ve eşini affeyledim. Benim indimde Muhammedin mevkii sana ne öğretti?” deyince, “Yarabbi! Beni yaratıp, bana ruh verince gözümü açtım ki senin ismi şerifin ile Muhammedin ismini cennetin her yerinde müşahede ettim ve bildim ki mevcudat onun için yaratıldı. Onun için suçlular bağışlanacak.” dedi.[549]
53- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Savaşa çıkmak istediği zaman muammalı, yani sözleri delalet ettiği mananın gayriri ifade eder şekilde konuşurdu. (Bu onun bir taktiği idi.)[550]
54- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
Uyumak istediği zaman sağ elini yüzüne koyar ve sonra da şöyle derdi: “Kullarını dirilttikten sonra, senin azabından sana sığınırım. Bu duayı üç defa tekrarlardı.”[551]
55- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
Sefere çıktığı zaman şöyle dua ederdi: “Allahım, yardımınla düşmanla karşılaşır, düşmanı hezimete uğratırım ve yine senin yardımınla geri dönerim.”[552]
56- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Hz.Muhammed, yeni bir elbise aldığı zaman elbiselere başlık, gömlek ve entari gibi isimler verir sonra ( Allahım, hamd sana yaraşır, bu elbiseyi bana giyindiren sensin, bunun hayırlı olmasını senden niyaz ederim. Bu elbisenin yapıldığı iyi gayelerde kullanmamı nasip et, bu elbisenin şerrinde ve biçildiği kötü gayelerden de sana sığınırım.” derdi.[553]
57- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“(Resulullah ) üstüste bir kaç gece yemek yemeden yatarlardı, ev halkı da akşam yemek için bir şey bulamadığı olurdu. Onun en çok sevdiği gıda, arpa ekmeği idi.”[554]
58- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Hz.Muhammet (s.a.s.) sahabilerinin üzerinde ipek elbise gördüğü zaman onu çıkarttırırdı.”[555]
59- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Hanımlarının odalarında güzel koku arar ve eline geçtiği zaman da ondan sürünürdü. (Çünkü güzel kokuyu severdi.)[556]
60- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Resulullah, amcası Abbas'a bir evladın babasına gösterdiği saygıyı gösterirdi.”[557]
61- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Hz.Muhammed, yerde oturur, yere oturarak yemek yer, koyununu kendi sağar ve hizmetçisinin çağırması üzerine gelir arpa ekmeğini yerdi.”[558]
62- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sebbih İsme Rabbıkel A'la, süresini çok severdi.”[559]
63- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Resulullah, başından ve iki omuzunun arasından kan aldırırdı ve şöyle derdi: “Bu kanı aldıran bir kimse için başka tedaviye ihtiyaç yoktur.”[560]
64- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Peygamber efendimiz kabağı severdi.” [561]
65- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Helva ve balı çok severdi.”[562]
66- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Güzel kokulu bitkileri çok severdi. Elinden hiç eksik etmezdi.” [563]
67- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kaymak ve hurmayı severdi.”[564]
68- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Salatayı çok severdi.”[565]
69- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sözlerini öyle tane tane konuşurdu ki, dinleyenler isterlerse sözlerini sayabilirlerdi.”[566]
70- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Bazen arpa ekmeğine ve kolcusu ağırlaşmış yemekleri yemek üzere davet edilirdi.” [567]
71- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Süte ve hurmaya (iki temiz ) diye isim verirdi.”[568]
72- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ağız kokusundan çok nefret ederdi.”[569]
Allah celle hazretleri: “Ya Adem, bir kimsenin denizlerin katresi, güneşin zerresi kadar günahı olsa, Muhammet! hürmetine benden afüv taleb etse, affederim. Hem, ya Adem seni cennetten çıkardım. Onun ümmetini cennete koyup bir daha çıkarmam. Bir kimse bana ibadet eylese, ibadeti yerden semaya kadar olsa, Habibim Muhammed'e içinde muhabbet yok ise, o ibadeti kabul etmem.” buyurdu. Resulü Ekrem Efendimiz sabırlı ve halim idi. Uhud muharebesinde kafirler mübarek dişlerini şehid ettikleri zaman, eshabın bazıları (Ya Resûlallah, bu kafirlere beddua eyle) dediklerinde Efendimiz: “Ben alemlere rahmet olarak gönderildim. Beddua için gönderilmedim” buyurdular ve ilave ettiler.[570]
73- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Aç kaldığı zaman, kasığına tas bağlardı.”[571]
74- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kadınların elleri eldivenli iken tokalaşırdı.”[572]
75- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Çanaktaki suyu içmesi için kediye verirdi, kedi içtikten sonra artan su ile de abdest alırdı.”[573]
76- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ensarı (Medine yerlilerini ) ziyaret eder, çocuklarına dahi selam verip başlarını okşardı.”[574]
77- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Abdestinden artan su ile misvakini temizlerdi.”[575]
78- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Misk ve amberden mürekkep, hind kokuları ile kokulanırdı. Kafur ile de buhurdanlık ile kokulanırdı.”[576]
79- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Hanımlarının yanına, aynı saate gece ve gündüz uğrardı.”[577]
80- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Başlığını başına dolardı. Arkadan düğümler ve iki omuzu arasına sarkıtırdı.”[578]
ki: “Bugün bana karşı harb eden bu zavallılar içinde bana îman edecek çok kimseler görüyorum. Bunların eyladları Allah dinini şarka, garba yayacaklar. Allah için gaza edeceklerdir” buyurdu.
Resûl-i Ekrem Sallallahu Aleyhi Ve Sellem'in Şecaati (Kahramanlığı)
Resûl-i Ekrem insanların en bahadır, en cesur ve yüreklilerinden idi. Bu hususta Hz. Ali (r.a.) hatıralarını şöyle anlatıyor:
“Bedir gününde (bozguna uğradığımız sıkışık bir anda) Resûl-i Ekrem'e sığınıyorduk. O ise bizden önde ve düşmana daha yakın idi. O gün orada bulunanların en metini o idi. (1098) Yine Hz. Ali:
“İki saf birbirine karıştığı, harbin ateşli anlarında Resûl-i Ekrem'e iltica ediyorduk, düşmana en yakın olanımız da o idi.”[579]
81- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kurbanını kendi eliyle keserdi.”[580]
82- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Bineğinin arkasına, yani terkisine başkasını da alırdı. Yemeğini yere oturarak yerdi. Kölelerin dahi davetine icabet ederdi Eşşeğe binmek suretiyle tevazu hali gösterirdi.”[581]
83- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Merkebe biner, ayakkabılarına pençe vurdurur, gömleğini ya malatır, kaba yün elbiseler giyerdi. Ve bu benim sünnetimdir, sünnetimden ayrılan benden değildir, derdi,”[582]
84- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Hasır üzerinde namaz kılardı.”[583]
85- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Atı, sıcak ve kapalı yerde beslerdi ki, at şişmanlamadan be sinlensin ve harbe hazır hale gelsin.”[584]
86- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Rüyaları güzel veya güzel isimlere göre tabir ederdi.”[585]
87- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Güzel rüyalar onu hayrete düşürürdü. Böyle rüyaları severdi.”[586]
88- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kabın dibine süzülmüş olan, madde özlerini severdi.”[587]
89- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Bir iş için çıktığında, kendisine o işle ilgili anlam taşıyan ve sonucunun iyiliğine işaret sayılabilecek sözler söylenmesini severdi.”[588]
90- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Bütün hayvanları severdi.”[589]
91- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Soğutulmuş tatlıyı severdi.”[590]
92- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Güzel kokuyu çok severdi.” [591]
93- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Uğurlu sayılabilecek güzel sözleri severdi.(Yola çıkmakta olan insana uğurlar olsun demek gibi ) Ama, kuş uçmasından, tavşan rastlamasından uğursuzluk çıkarmayı hiç sevmezdi.”[592]
94- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Güzel koku kendisine yaklaşınca hemen anlardı.” [593]
95- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ev işlerini yapardı, en çok yaptığı ev işi de ip örmekti.” [594]
96- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ramazanda camide itikafta bulunmasına rağmen, hastayı ziyareti ihmal etmezdi.” [595]
97- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“İyi anlaşılsın diye ( icabında ) kelimeleri üç defa tekrarlardı. Bunu yapmaktan üşenmezdi.”[596]
98- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Elbiseleri bizzat kendisi katlar - kaldırır, koyununu kendisi sağar ve şahsi hizmetlerini kendisi yapardı.”[597]
99- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Çirkin ve anlamsız adları değiştirirdi.”[598]
100- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“En kötü insanları güler yüzü ve tatlı sözü ile yola getirirdi.”[599]
101- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Gecelerini hanımları arasında adilane bir şekilde taksim ederdi ve şöyle buyururdu: “Yarabbi, ben maliki bulunduğum kimseler üzerinde bu taksimi yaptım, adaletten aykılmadım. Benim sahip olmadığim hususlarda beni ayıplama. “[600]
102- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Bayram, sevinç ve meserret günlerinde yanında def çalınmasına müsaade ederdi.”[601]
103- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Canı sıkıldığı adama, yanları ve sırtı yere gelsin, derdi.”[602]
104- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Çok hediye gönderirdi.”[603]
105- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Allah'ı çok anardı, boş laf az söylerdi, namazı ( yalnız kılınca ) uzunca kılardı, hutbeyi kısa keserdi, yoksul ve dul kadınları ile kölelerle yürüyüp onların sorularını cevaplandırmaktan çok zevk alırdı.”[604]
106- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Bağıra çağıra konuşmayı, konuşulmasını sevmezdi ve alçak konuşulmasından hoşlanırdı.”[605]
107- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sırtında bulunan nübüvvet mührünü herkesin görmesini istemezdi.”[606]
108- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Lüzumsuz soru sorulmasını sevmez ve bunu yapanları ayıp lardı. Ashabdan Ebu Ruzeyne soru sorduğunda ona cevap verir ( çok faydalı ve lüzumlu sorular soran ) bu zatı severdi.”[607]
Denildi ki; Resûl-i Ekrem az söyler, az konuşurdu. Fakat harb ile emredeceği zaman bütün gücü ile harekete geçer ve çok şiddetli bir tavır takınırdı. Düşmana en yakın yerde bulunduğu için cesur muharibler ancak ona yaklaşırdı.
İmran b. Husayn diyor ki:
“Resûl-i Ekrem düşman askerleri ile karşılaştığı zaman, ilk vuran o olurdu. (Resûl-i Ekrem ilahî ahlak ile muttasıf olduğu için merhametten ayrılmamakla beraber harb meydanlarında) insanların en şiddetlisi idi. Huneyn çenginde müşrikleronu kuşattığı zaman atından inerek:
“Ben Peygamberim yalan yok, ben Abdülmuttalib'in oğlunun oğluyum,” dedi ve o gün ondan daha cesur ve daha metin kimse görülmedi.[608]
109- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kadınların ellerini kınasız ve boyasız görmeyi sevmezdi... (Kına veya ağaç kabuğu boyası ki, mücessem olmaz.)”[609]
110- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Savaşta bağırıp, çağırmayı sevmezdi.”[610]
111- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Oturduğu meclisten kalkınca, yüksek sesle yirmi defa (esteğfirullahe ) derdi.”[611]
112- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“(Hz.Muhammed ) gazadan, haç veya Umreden döndüğü zaman yüksek bir yere çıkarak üç defa tekbir getirir ve arkasından da şu duayı okurdu:
“Lailane İllallahü Vahdehu La Şerike Lehu, Lehül Mülkü Ve Lehül Hamdü Ve Hüve Ala Külli Şey1 in Kadir. Abidüne, Sacidüne Lirabbina Hamidun. Sadakallahü Ve'dehu Ve Nasara Abdehu Ve Hezeme Vahdehu.”[612]
113- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ashabı kiramdan birisi ile karşılaştığı zaman, onunla beraber olur ve o adam dönüp gitmedikçe o da gitmezdi. Birisi karşılaştığında elini Resulüllaha uzattığı zaman o sahabi elini çekmedikçe Hz. Peygamber (s.a.s.) çekmezdi. Keza, sahabileri ile karşılaştığı zaman o sahabi mübarek sözünü dinlemek istediği zaman Resullüllah onun sözünü kesmez ve o adam gidinceye kadar ona anlatmaktan usanmazdı.”[613]