20 Şubat 2012

Camiu`s-Sagir 1.cilt 2 nci Bölüm ALLAH DOSTLARI

KONU: ALLAH'IN HAKİKİ DOSTLARI

1- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Bu ümmetin (her asırda bulunan ) otuz tane “ abdalı” vardır. Kalbleri İbrahim Peygamberin kalbi gibi tertemiz ve nuramidir. Bunlardan bir tanesi Allah'ın rahmetine kavuşunca, Yüce Allah onun yerine başka birisini geçiririr.”[65]
Bir veli, bir beldeden çıktı veya çıkarıldı mı yahut katlolundu mu o beldeye mutlaka bir bela gelir. Zira, veliyullah siperi sa'ika gibidirler. Kendilerine sığınanları kalkan gibi korurlar. Allahu sübhanehu ve Teala, Habib-i edibine hita­ben: (Aralarında sen de bulunduğun için, Allahu zül-celal onlara azap etmez.) buyurmuşlardır:
2- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ümmetim arasında (her asırda) otuz tane abdal bulunur. Onların sayesinde yer (deprem gibi afetlerden korunuyor.) yaşıyor. Semadan yağmur yağıyor. Ve yine sizlere onların hürmetine Allah'ın yardımları oluyor.”[66]
3- “Şam da (küçük olmak üzere ) kırk tane abdal ( veli) vardır. Bunlardan bir tanesi ölünce Allah yerine başka birisini geçirir. Onla­rın hürmetine bol bereketli yağmurlar yağar, imanlıların düşmanlarına karşı galibiyet kazanmalarına ve Şamlılardan azabların hafiflemesine yardımcı olurlar.”
4- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Velilerin ( öylesine tertemiz ve nurani kıyafetleri vardır ki ) göründükleri yerde (herkesin) aklına Allah Teala hazretleri gelir.”
5- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kıyafeti bozuk, halleri perişan, saçları dağınık, başkalarının kapılarından kovularak saygı gör­meyen, öyle veliler vardır ki, yeminle Allah'tan herhangi bir şey dilerlerse, dilekleri yerine getirilir.”[67]
6- “Saçları dağınık ve tozlu, elbiseleri yırtık ve yamalı, başkalarının gözünde hor ve hakir görünen, Allah'ın öylesine kulları vardır ki, yemin ve ısrarla Allah'tan her hangi bir şey diledikleri vakit, Hz. Allah onların dileklerini yerine getirir.”
7- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki;
“Üç şey vardır ki, hak ve doğru olduğuna yemin ederim:
a) İslamda hissesi olan, hissesi olmayanla eşit değildir. İslam'da önemli olan hisselerde üçtür: Namaz, oruç, zekat'tır.
b) Hz. Allah dünyada dost olduğu bir kulunu, kıyamette başkasına dost yapmaz. (yani, dünyada dostu olan kulunu, kıyamette de kendisine dost yapar.)
c) Kişi dünyada kimi seviyorsa, Hz. Allah onu ahirette de o kimse ile hasreder. Dördüncü olan da odur ki, doğru olduğuna yemin edersem umarım ki, günahkar olmam; Hz. Allah dünyada iken bir kulun işlediği günahı yüzüne vurmayıp, onu rezîl etmeden gizli tutarsa, ahirette de günahını gizli tutup o kulu affeder.”[68]
“(Ya Muhammedi Sen aralarında iken, Allahu Teala onlara azap edecek değildir.)”
Evliya'ullah, aleyhissalatü vesselam efendimizin varisleri bulunduklarından, onların bulundukları yere azap inmez. Onlar, o diyardan çekildiler mi, nasıl ki siper-i saika kaldırılınca yıldırımlar etrafa düşerler ve kalkan muharibin elinden alınınca da mızraklar vücuduna saplanırsa, belalar ve musibetler de yağmağa başlar, Netekim, Somuncu Baba'nın ayrılmasından kısa bir müddet sonra, Bursa Timurlenk'in istilalsına uğramış ve halk azabın tadını tatmıştı.
Buna bir başka misal daha verelim: Sultan-ül-ulema da Belh şehrinden sultana gücenerek çekildikten sonra, henüz Bağdad'a vasıl olduğu sırada Belh şehrini Moğollar istila etmişler ve bu şehir halkını bir bela-i asümani halinde kırıp geçirmişlerdi.
Ey ehl-i iyman:
Velileri, Hakkın bir nimeti uzması bilmeli, gerek onlara ve gerekse alimlere saygı göstermelidir. Zira, velisini ve alimini sefil eden milletin, haritayı alemden silineceği ve kal­kacağı muhakkaktır.[69]

KONU: ALLAH'IN MURAKABESİ

1- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“ Tam iyilik ve Allah'a karşı bağlılık, Allah'ı görür gibi ibadet etmenizdir. Her ne kadar sen O’nu göremezsen O seni görür.”[82]
2- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sana tavsiyem şudur; Mensubu bulunduğun bir milletin salih bir liderinden utandığın gibi Allah’tan da utanmalısın.”[83]

KONU: AMELDE NİFAK
1- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah (hadisi kutside) buyuruyor ki: İnsanları yaratan benim. Onların dilleri baldan daha tatlı, kalbleri ise zehirden daha acıdır. Zatıma yemin ederim ki, (yaptıkları kötülüklerden ötürü ) onları hayret içinde bırakacak fitneleri başlarına getireceğim. Yaptığım iyiliklere aldanarak bana cü­rette mi bulunuyorlar?”[84]
2- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Muhakkak ki Hz. Allah, benim rızamı kazanmak gayesiyle, halisane olarak lailahe illah diyenleri cehennem ateşine haram kılmıştır.”[85]
3- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Cenab-ı Hak, sığırların, ot otlamak için dilleriyle otları ağızlarıyla topladıkları gibi, ağız yapan lafçıları sevmez.”[86]
4- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Cenab-ı Hak, kıyamet gü­nü bilginleri affetmediği konularda mektep görmeyenleri (okuma-yazma bilmeyenleri) affedecektir.”[87]
5- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hakikatte bütün kalpler Allah'ın iki parmağı arasındadır. Onları dilediği yöne çevirebilir.”[88]
6- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ümmetimin hakkında en çok korktuğum sapık devlet adamlarıdır.”[89]
7- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ümmetimin akibeti husu­sunda en çok korktuğum kimseler, dili ile bilgili ( edebiyatçı) müna­fıklardır.”[90]
8- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ben ümmetim hakkında ne mü’minden ne de müşrikten korkmam. Çünkü mü'mini imam fena­lık yapmaktan, müşrik ise onun küfrü açık olduğundan müslümanlar, ondan sakınırlar. Ama, benim en çok korktuğum münafıklardır, zira onlar göründükleri gibi inanmazlar onlar, sizin iyi gördüğünüz gibi konuşurlar, tasvip etmediğiniz tarzda amel ederler, sizi dilleriyle aldatırlar.”[91]
Allahü Teala İçin Ameli Tanımak: Allahü Teala’nın, kendi­sine bir takım işleri emir ve bir kısım şeyleri de yasak ettiğini kulun bilmesidir. Allahü Teala’nın yapmasını emreylediği şeylere Taat, yasak et­tikleri ise Ma'sıyyet, ya'nî günahdır. Allahü Teala gerek emrinin yapılma­sında, gerek yasaklarından sakınmada kula ihlas üzere olmağı Kur'an-ı kerim ve sünnet-i seniyyenin yolundan gitmeği, hidayet ve doğru yolu istemeği emreylemiştir. Bunun için her işi yaparken, kulun kalbinde Al­lahü Teala’dan gayrisi olmamalıdır. Kul görünen günahları terk edip, gizli ve kalbe ait günahlardan sakınmayanlardan da olmamalıdır. Çünkü kal­be ait ve görünmeyen günahlar, günahların aslı ve anasıdır. Çünkü Al­lahü Teala aşikar günahları terk edip, kalbe ait günahları terk etmeyenlere mağfireti va'detmedi. Bunun için kul, bozuk rüyyet ve sakat irade ile za­hirî ibadetlerle uğraşmamalıdır. Bu halde onun taatinin hepsi, günaha döner de, bedenin zahmeti, arzuların azlığı, şehvet ve lezzetleri terkle be­raber, dünya ve ahiret cezasına çarpılır. Dünya ve ahirette zarar eder. Ancak taatini ihlas, takva ve vera'la ve niyyetini sıdk ile süslemeli, ira­desini muhasebe ile korumalıdır. Kulun kasdı, doğru niyyeti istemek, azmi de söz. hareket ve hallerinin hepsinde taate ve günahlardan yüz çe­virmeğe başlayıp, ihlas ve tevhidi istemesidir. Böylece ameli tanımak elde edildiği gibi, niyyeti tanımak, bilmek de sabit olur. Kul için layık olan şeytanın onu aldatmasından, tuzağına düşürmesinden, hile ve aldat­masına tutkun eylemesinden sakınmalıdır. Çünkü şeytanın kulların kalbinde yayılmış, açılmış bir takım alet ve vasıtaları leziz kutuları vardır. Cahil onu nur ve yakîn zanneder. Halbuki onlar şübhe ve zulmettiler. İblis kula taatten yüz kapı açar, onunla kulu en aşağı dereceye düşür­mek, onunla amelini mahvetmek ister. Kaçının! Sakının! Çok sakının! Ey mü'minsen onun tuzak ve çeşit çeşit hile ve desiselerinden çok sa­kın! İnsan Kur'an-ı kerîmi öğrendiği gibi, şeytanın hilelerini de öğrenebilirse öğrenmelidir. Allahü Teala kula böyle emreylemiştir. Bunun için kul günah dan sakındığı gibi, Hakka taatte de şeytanın aldatma ve hile­lerinden kaçınmalıdır. Eğer kulun kalbine bir şey gelirse, yahut nefsi onu bir şey'e çağırır veya bir şekilde tahrik ederse, hakikatini bilmek, ilmi olmadan o işte acele etmeyip, dikkatli davranmalı, mecburen alimlere başvurmalı, Allahü Teala’yı, emir ve yasaklarını bilen fakîhler ile bir ara­da bulunmalıdır. Böylece fakîhler onlara doğru yolu göstermelidir. Kal­bine gelen şey'i kendilerine bildirmelidir. Kulun Allah için halis olan ameli bilmeden, çok namaz kılmak, oruç tutmak ve çok nafile ibadetler yapmağa aldanmaması lazımdır. Kul, kendi fi'lini nefsini, rabbini ve düş­manını tanımakla beraber görürse, fi'li düzgün ve sahîh olur. Bu halat kul ilim ve fıkha varis olur.
9- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz, ümmetim hak­kında en çok korktuğum şey şirktir. Yani, Allah'a ortak koşmaktır. Bununla, sizin güneşe, aya veya puta tapacağını söylemek istemiyorum. Fakat Allah' tan başkasına ibadet edeceğinizi ve gizli şehevi arzularınıza tapacağınızı söylüyorum.”[92]
10- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ümmetimden bazı kimseler dine ait fıkhi bilgilerle mücehhez olacaklar ve Kur'an-ı Kerimi okuyacaklar, bu kimseler, kendi zuurnlarınca şöyle diyeceklerdir: Biz amirlerin yanına yaklaşalım, hem dünyalık nasibimizi onlardan alırız, hem de onları dinimize döndürürüz. Ancak durum hiç de onların zan ve tahminleri gibi çıkmayacaktır. Çünkü: Çalıdan, di­kenden başka bir şey kopmadığı gibi, ümeraya yaklaşmaktan da hatadan başka bir şey elde edilmeyecektir.”[93]
11- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Cennet ehlinden bir kısmı ( ahirette ) cehennem ehlinden bir takım kimselerin halini görür­ler ve onlara neden cehenneme girdiklerini ve and olsun ki, biz cennete sizden öğrendiklerimizle girdik, derler. Cehennemdekiler de: Biz de söylerdik ama kendimiz amel etmezdik, diye cevap verir­ler.”[94]
12- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kulun kalbinde gizlediği kombinezona göre, ulu Allah kıyamet günü ona bir elbise giydirir; kalbinde taşıdığı inanç iyi ise, iyi bir gömlek, kötü ise kötü bir göm­lek giydirilir.”[95]
13- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kim, halkı Allah'ın hoşu­na gitmeyen ( Haram ve günah olan ) şeyler ile memnun etmeye çalışırsa yüce mevla onu insanlara terk eder. Her kim de Allah'ın razı olduğu yaptığından dolayı (cahil) kimseleri kızdırırsa Ulu Allah’ın insanlardan gelecek eza ve cefaya karşı o kimseyi korumayı üzerine alır.”[96]
14- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“İsrail oğulları, ne zaman emri ilahiye imtisali bırakıp tarihleri ile meşgul oldular, hikaye ve efsanelerin tesirinde kaldılar, helak oldular.”[97]
15- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Adem oğlunun kalbi, dal­dan dala konan güvercin gibidir, günde yedi yön değişir.”[98]
16- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Adem oğlunun kalbinde bü­yük vadiler ve o vadilerin içinde de dereler vardır. Her kim bu kal­binin muhtelif derelerine (İyi-kötü) dalarsa Allah o kimsenin bu vadilerde ölmesi ile ilgilenmez; kim Allah'a tevekkül ederse Allah ona yeter.”[99]
17- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Adem oğullarının kalplerinin hepsi, Rahman olan Allah'ın parmaklarından, yani kuvvet ve kudretinden iki parmağının arasında bir kalp gibidir; o kalbi istediği tarafa yöneltir.”[100]
18- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kıyamet gününde Allah nezdinde insanların derece bakımından en aşağısı, ahiretini dünya için yok eden kuldur.”[101]
19- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Allah’ın haram kıldığını iş­leyenlere karşı, gayret ve hamiyet sahibi olmak imandan, günahkarlara karşı boyun eğmek münafıklıktandır.” Yani: Dini haysiyet ve şah­siyete sahip olup, dini ahkamın tezyif ve tahkirine karşı tepki göstermek imanın alameti olduğu gibi, dine karşı yapılan çirkin davranışlara boyun eğmek, tavizkar davranmak nifak alameti sayılmıştır.”[102]
20- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Gadredenlerin, yani: Sö­zünde durmayarak başkalar mazulm ve haksızlıkta bulunanların, kıyamet gününde onları terzil için bulundukları yere bir bayrak asılır ve bu falan gaddarın alametidir diye yaptığı kötülükler herkese duyurulur.”[103]
21- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ölmeden kıyamete kalan­lar ve onu görenler en kötülerinizdendir.”[104]

KONU: DİLİN AFETLERİ
1- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“İnsan oğlu sabah kalktığında vücudun bütün uzuvları (el, ayak, göz, kulak gibi) dile şöyle der­ler: Başımıza gelecek bütün felaketler senin yüzünden olacaktır. Öy­leyse Allah'tan kork ve bizi felakete sürükleme. Çünkü: Sen doğru ha­reket edersen biz de selamete çıkarız; eğri yollara saparsan biz de saparız.”[105]
1. Dil. Hak Teala'nın yarattığı şaşılacak şey’lerdendir. Görünüşte bir et parçasıdır; amma hakikatte varlıkta olan her şey onun tasarrufu altında­dır. Hatta olmayan şey'ler bile ondadır. Çünkü o, hem yokluktan, hem de varlıktan ibarettir. Belki aklın vekilidir. Aklın haricinde ise bir şey yok­tur. Akla, vehme ve hayale gelen her şey'i, dil söyler. Diğer uzuvlar böy­le değildir. Mesela göz, renkten ve şekilden başkasını anlamaz. Kulak ise, yalnız ses duyar. Beden ülkesindeki diğer uzuvlar da, ancak bir şey ile alakalıdır. Dilin ise kalp gibi, hepsiyle münasebeti vardır. Dil kalbin kar­şılığı olduğu, bütün suretleri kalpten alıp ve anlattığı gibi, suretler kal­be ulaşır ve söylediği her sözden kalpte bir sıfat meydana gelir. Mesela, dil ile yalvarır, ağlar, sızlar ve böyle sözler söylerse, ağlama sesleri çıka­rırsa, kalp bundan bir incelik, yanma ve üzülme sıfatı edinir. Böylece kalbdeki ateşin alevi beyni kaplar ve gözlerden dışarı çıkmaya başlar. Çalgı aletlerinin sesleri ve güzelleri anlatan sözler söyleyince, kalbde sevinç ve neş'e hareketi meydana gelmeye başlar, şehvet kamçılanır. Bunun gibi di­lin söylediği her sözden kalbde ona uygun bir sıfat zuhur eder. Kötü söz­ler söylerse kalb kararır; doğru ve iyi şey'ler konuşursa kalb nurlanmaya, parlamaya başlar. Yalan ve eğrî-büğrü konuşursa, kalb de eğri olur. Hat­ta şey'leri doğru görmez. Eğik ayna gibi olur. Bu sebeble, şairlerin ve ya­lan söyleyenlerin rüyaları doğru çıkmazlar. Çünkü kalbleri yatan ve bozuk sözlerden eğrilmiştir. Doğru konuşmayı ve doğru olmayı adet edenin, rüyaları da doğru olur. Bunun gibi doğru rüya görmeyenler, ahirete gidin­ce, bütün lezzetlerin en üstünü olan Allahü Teala'yı görmesi de, kalbine eğri olur ve olduğu gibi görmez. O lezzetin, saadetinden mahrum ka­lır. Güzel bir yüz, eğik bir aynada eğri ve yamuk-yumuk olur. Nitekim kılıcın üzerindeki ayna gibi parlak, fakat yüksek ve alçak olan yerlere bakınca, bir güzel yüze bakmanın lezzetini bulamaz. Ahiretteki ve Allahü Teala hakkındaki işler de böyledir. O halde kalbin doğruluğu ve eğriliği, dilin doğru ve eğriliğine bağlıdır. Bunun için Resulüllah (Sallallahü aley­hi ve sellem): “Kalb doğru olmayınca, îman doğru ve müstakim olmaz. Dil doğru olmayınca, kalb de doğru olmaz”, buyurdu.
2- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“(Ey ümmetim), şüphesiz Hz. Allah size annelerinize asi olmayı, kız çocuklarını diri diri toprağa gömmenizi ve başkalarının malına el uzatmayı haram kılmıştır. Keza, sizler için dedikoduyu, lüzumsuz konuşma ve soru sormayı ve malınızı haram yollarda harcamayı çirkin (mekruh) kılmıştır.”[106]
3- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Allah, her sözün hesabını soracaktır; o halde herkes Allah'tan korksun ve sözüne dikkat etsin.”[107]
4- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kişi, Allah’ın razı olacağı bir kelime söylerse, onun tahmin etmeyeceği şekilde bu kelimenin sevabı kıyamete kadar yazılır.
Ve yine bir kişi de Allah'ın gazabını gerektiren bir kelime sarf ederse onun zannedemeyeceği şekilde cenab-ı Hak o kimseye kıya­mete kadar günah yazar.”[108]
5- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Fasık için gıybet olmaz: Yani, içki, kumar gibi günahları açıktan işleyen kimsenin bu hareket­lerinin başkasını söylemek gıybet sayılmaz.”[109]
6- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kim, din kardeşinin ırz ve namusunu arkasından müdafaa ederse, Allah'ın o kimseyi cehennem­den koruması bir hak olur.”[110]
7- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kim, bir kimsenin ayıplan­ması maksadı ile onda olmayan bir şeyi ona isnad ederse söylerse, Cenab-ı Hak, söylediğini isbat edinceye kadar o kimseyi cehenneme hapseder.”[111]
8- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kim, başkasında bulunan bir şeyi söylerse o kimseyi gıybet etmiş olur.”[112]
9- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Dünyada ikiyüzlü olanın, kıyamet günü ateşten iki dili olacaktır.”[113]
10- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Çok konuşanın yanlışı da çok olur; çok yanlış yapanın günahı da çok olur; günahı çok olanın ise cehennem ateşi gerektir.”[114]
11- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şahitlik için çağırıldığın­da inkar eden (Doğruyu söylemekten çekinen) kimse, yalancı şahitlik yapmış gibidir.”[115]
12- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Toplantı yerleri birer emanettir. Yani: Bir yerde oturulup, bir şey konuşulduğunda o söz orada kalmalı, başkasına ihbar veya ifşa edilmemelidir. Ancak üç meclis bundan müstesnadır:
a) İnsan kanından bahsedilen meclis: Bir mecliste oturulduğunda, bir insanın öldürüleceği veya bir insanın öldürüldüğü söylenirse,
b) Haram olan bir zinanın yapıldığı veya yapılacağı anlatılırsa,
c) Haksız yere bir malın gasbından bahsedilen meclis.
Bu meclislerde bulunan ve bu üç keyfiyeti duyan kimsenin mey­dana gelmiş veya gelecek olan bir haksızlık ve günahı haber vermek ve ifşada bulunması gerekir.”[116]
13- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Lisanını kötü sözden men edemeyen kul, imanın hakikatına eremez.”[117]
14- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hikmet on kısımdır: Bu­nun dokuzu bir şeye karışmamakta, biri de susmaktadır.”[118]
15- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ümmetimin hayırlısı o kimselerdir ki, görüldükleri zaman yanlarında Allah zikredilenlerdir şerlileri ise, koğuculuk yapan ve böylece sevenlerin arasını açan, başkalarına kusur takmak için koşan kimselerdir.”[119]
16- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Müslümanlara sövmek fasıklık: (Allah'ın emirlerine karşı gelmek), müslümanlar ile dövüş­mek küfürdür, müslümanların malları da, kanları gibi haramdır.”[120]
17- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
(Hayırlı sözün dışında) “Susmak ibadetlerin en yükseğidir”[121]
18- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Susmak abidin süsü, sahi­lin örtüsüdür.”[122]
19- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sükkut, ahlakın en güzeli­dir; şaka yapmak ise, sahibini küçültür.”[123]
20- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki;
“Dünyada iki yüzlülük eden kimse, kıyamet günü ateşten iki yüzü olarak kalkacaktır.”[124]
21- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Dilini islah edip, güzel söz söyleyene Allah rahmet eder.”[125]
22- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Konuşarak kazanan, (Fay­dalı söz ve zikir edenler gibi), ya da susunca selamete eren kişiye Allah rahmet eder.”[126]
23- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ölülere söven kimse, ken­dini felaket uçurumuna atmış gibidir.”[127]
24- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Mü'mine söven kimse ken­disini ölüm uçurumuna atmış gibidir.”[128]

KONU: İLK YARATILIŞ
1- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Yüce Allah, Adem Peygamberi “Cabiye” toprağını cennet suyuyla yoğurup, bu iki maddede yaratmıştır.”[4]
2- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz.Allah, Adem Peygam­beri altmış zira uzunluğunda yarattıktan sonra ona şöyle emretmiştir: Git oturmakta olan şu meleklere selam ver. Onların (selamı almadaki ) saygı değer sözlerini dinle. Onların selamları, senin ve zürriyetinin saygı değer sözleri olacaktır. Bunun üzerine Adam Peygamber yürüdü ve karşılaştığı meleklere şöyle dedi: “ Esselamu aleyküm” Bunun üzerine melekler; “ Esselamu aleyke ve rahmetullahi” dediler. Cennete girecek olanlar Adem Peygamberin, kıyafetinde ve boyunun uzunluğunda olarak gireceklerdir.(Adem Peygamberin uzunluğu otuz metre idi.) Fakat onun sulbünden gelen nesil azar azar kısalmaya başladı ve şimdiki kısalığa kadar geldiler.”[5]
3- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah toprağı cumartesi günü, dağları pazar, ovaları pazartesi, kötülükleri salı, nuru çarşamba, hayvanları perşembe, Adem Peygemberi de cuma günü ikin di ile akşam arasında yaratmıştır.”[6]
1.“Sizin kendi varlık aleminizde bir çok ilahî hikmet ve hakikatler vardır. Siz bunları hala göremeyecek misiniz?”
Ayette de belirtildiği gibi insanlık adına üzülerek söylemek gerekiri ki, insan kendi varlık hakikati dışında birtakım yalan, sahte ve ani hakikatler peşine ve sevdasına düşmüş, boyuna kendisini oyalanmaktadır. Bu kötü durumun daha ne zamana kadar böyle sürüp gideceğini, ancak ulu Allah bilir. Evet, insan önce kendi varlığını, kendi hakikatini öğrenmek zorundadır. Neden meydana gelmiş, nasıl var olmuştur, var eden kimdir, hulasa, mahiyeti nedir? İşte öğrenmemiz gereken ilk şey budur. Şimdi bu soruların cevabını vermeye devam edelim:
4- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah Adem Peygamberi yarattıktan sonra kudretiyle sağ omzuna vurup süt gibi bembeyaz ümmeti çıkarır, sonra sol omzuna vurup, simsiyah dinsiz zürriyeti oradan çıkarıp sonra şöyle buyurdu: Bunlar cennetlik, bunlar da ( siyah olanlar ) cehennemliktir. Bu hiç kimseye zulüm değil, belki herkesin niyyetine göre bir hükümdür.”[7]
5- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah Zekeriya oğlu Yahya peygamberi anasının rahminde iken mü'min, fravunu da anasının karnında kafir olarak yaratmıştır.”[8]
6- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Melekler nurdan, cinler ateşin parçalarından, Adem Peygamber de size tavsif edilen topraktan yaratılmıştır.”[9] 7- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki :
“Yeryüzünde yaratılan kıta kabenin yeri, ondan da yeryüzü büyütülüp yaratılmıştır. İlk olarak yaratılan dağ, Ebu kubeys dağıdır. Diğer bütün dağlar bu dağdan türetilmiştir.”[10]
8- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz Hz. Allah bütün insanlığı karanlığın içerisinde attıktan sonra iman nurunu üzerlerine saçmıştır. O nur kime isabet etmişse o hidayete ermiş, kime de isabet etmemişse o da küfür karanlığı içerisinde kalmıştır.”[11]
İnsan önce bir damla su idi. Bu su bir an dışarıda bırakılsa, hemen bozulur ve pis bir su haline gelir. -Evet, insan bu kadar basit, nazik bir nesneden meydana gelmiştir. Biz tekrar sorularımıza devam edelim.
Yetiştiricilerin yetiştiricisi yüce Allah, alınan gıdaların hülasası olan meniyi erkeğin belinden, kadının göğsünden nasıl çıkartıyor?
Sıcak sevginin kopmaz bağları ile kadın ve erkeği bir araya nasıl getiriyor, neden nefret değilde şehvet zinciri kadın ve erkeği olanca, gücü ile cinsi temasta bulunmaya doğru çekiyor? Münasebet esnasında erkeğin belinden gelen meni, niçin büyük bir heyecan ile çıkıyor? Ve me­ni neden cinsi birleşme esnasında dökülüyor? Ana rahminde yatan ço­cuk bir göbek bağı ile anasının hayız kanını bir besin olarak nasıl alı­yor? Bu sorulan istediğiniz kadar çoğaltabilirsiniz, ama hem lüzumsuz ve hem de daima hep aynı cevabı alacağınızdan uzatmakta mana yok. Sorulara hemen cevap verelim ki, her şeyin yaratıcısı, ezelî ve ebedî gü­cün sahibi ulu Allah, basit bir damla su olan meniyi yaratıyor, rahime düşen meni hayız kanı ile besleniyor, bembeyaz olan meni, belirli bir zaman sonra kıpkırmızı kan pıhtısı haline geliyor ve müddetini dolduran kan pıhtısı, ete dönüyor. Bu safhalardan sonra belirli parçalar halinde et, kemik, sinir, damar, saç ve tırnak gibi bölümlerin teşekkül ettiğini görüyoruz. Birbirine zıt olan bütün bu oluşlar hep meniden hasıl oluyor. Kemiklerin, etlerin, sinirlerin, dokuların ye damarların birleşmesinden sonra, bir de bakıyorsunuz ki her azası yerli yerince, tam teşekküllü canlı bir insan dünyaya geliyor.[12]

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...