ALLAH MERHAMETİNİN YAYGINLIĞI
1- “Şüphesiz Hz Allah (c.c) kainatı yarattığı zaman, rahmetini de yüz kısım olarak yaratmıştır. Doksan dokuzunu yanında tutarak yalnız bir tek kısmını bütün canlı varlıkların arasına indirmiştir.
Kafirler Allah'ın yanında tutulan rahmetin bu kadar bol olduğunu bilselerdi cennete girmekten umutlarını kesmezlerdi. Müminlerde Allah'ın azabının çok şiddetli olduğunu bilselerdi, cehenneme girmeyeceğiz diye o kadar umutlanmazlardı.”[32]
2- “Şüphesiz Hz. Allah (c.c) göğü ve yeri yarattığı zaman, rahmetini de yüz kısım olarak yaratmıştır.
O, yüz rahmetin her biri yerle semanın arasını dolduracak büyüklüktedir. O, yüz rahmetten bir tanesini yerdeki canlı varlıkların arasına indirmiştir. İşte bu bir tek rahmet sayesinde anneler yavrularına, vahşi hayvanlar eşlerine, kuşlar da, birbirlerine karşı merhamet ederler.
Hz Allah geriye kalan doksan dokuz rahmetini ise yanında tuttu. Kıyamet günü canlılara karşı doksan dokuz rahmetini yüze tamamlayıp muamele eder.”[33]
3- “Ey müminler! Sevininiz... Ve samimi bir yürekle “Lailahe İllallah” cümlesini söyleyen herkişi cennete gireceğine dair müjdeleyiniz.” [34]
4- Allah’ın birliğine inananlar işledikleri günahlar yüzünden cehenneme atılırken fazla ateş acısı çekmesinler diye canlarını alır. Fakat cefaları bittikten sonra, cehennemden çıkarılırken az bir zaman için o azabın acısı tattırılır. [35]
5- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor:
“Hz. Allah kişinin (günahları işlemek ve ibadet etmemek için göstereceği) özür ve sebebini, o ömrünü uzatıp yaşını altmışa çıkarmakla reddeder.”[36]
6- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz Tüce Allah şabanın on beşinci gecesinde mü’min kullarına yaklaşır. Zina eden, haksız olan ile hakim arasında rüşvet aracılığı yayanların dışında samimi bir yürekle istiğfar eden herkesin günahlarını affeder.”[37]
7- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz yüce Allah kıyamet günü mü'min kuluna yaklaşır ve onu (kimse görmesin diye) rahmet örtüsünün altına alarak, dünyada iken yapmış olduğu günahlarını teker, teker hatırlatıp ikrar ettirmek için şöyle der:( filan yerde falan saatte yaptın ) falanca şu, bu günahlarını hatırlıyor musun?”
Kul: Hatırlıyorum, ey Rabbim der. Ve böylece yapmış olduğu günahlarını ikrar ederek helak olacağını zanneder. Mernamet sahibi olan yüce Allah şöyle seslenir:
Ey kulum, Ben dünyada iken yaptığı günahları yüzüne vurup seni rezil etmedim. Bu günde günahlarını affediyorum. Sonra iyiliklerini yazan amel defterini sağ eline verdikleri zaman mü’min kurtulur.
Kafirlerle, münafıkları görecek mahşer ehli şöyle derler:
İşte bu dünyada iken Allah’ın ayetlerini yalanlayan kimselere lanet olsun.”[38]
8- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Mü'minler Allah'ın azabının ne kadar şiddetli olduğunu bilmiş olsalardı, cennete gireceklerine dair hiçbir ümit beslemezlerdi. Kafirler de Allah’ın rahmetinin ne kadar bol olduğunu bilselerdi, cennete girmekten ümitlerini kesmezlerdi.”[39]
9- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz şeytan şöyle dedi: Ey Rabbim, büyüklüğüne yemin ve kasem ederim ki, mü’min kullarının ruhları cesetlerinde bulunduğu müddetçe çıkarıp kötü yola saptırmaya çalışırım. Yüce Allah şöyle dedi: Ben de azametime yemin ederim ki, onlarla istiğfar ettikleri müddetçe bütün günahlarını affederim.”[40]
Selam) niçin senden ayırdığımı, biliyor musun? Sen dedin ki, korkarım onu kurt yer. Kurttan korktun ve bana güvenmedi , ümid etmedin. Kardeşlerinin dalgınlığından korktun, benim korumamı, aklına getirmedin”
10- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz (kıyamette bana verilecek olan havuzun genişliği) Adn şehriyle, Ammar şehrinin arasındaki genişlik kadardır. Suyu sütten beyaz, baldan tatlıdır. Kadehlerinin sayısı yıldızlar kadar çoktur. Onun suyundan bir defa içen ebediyyen susuzluk ihtiyacı duymayacaktır. İlk olarak oraya giren muhacirlerin fakirleri olacaktır. Bunlar saçları kıvırcık, elbiseleri kirli, (fakat kalpleri imanla dolu) hanımlarla evlenemeyen, kendileri için evlerinin kapısı açılmayarak saygı görmeyen, başkalarının hakkını verip, kendi haklarını alamayan (nurlu, seçkin) kişilerdir.”[41]
11- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Öylesine üç şey vardır ki bunlar kimde bulunmazsa, Yüce Allah o kişinin günahlarını affeder:
a) Allah'a şirk koşmadan ölenler.
b) Sihir (büyücülük) yapmadan ölenler.
c) Din kardeşinin kötülüğünü istemeden ölenler.”[42]
12- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Allah'ın rahmetine kavuşmanın hüsnü zannında bulunmak, Allah için yapılan kulluğun iyi olmasından doğar.”[43]
13- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz Hz. Allah, Allah'tan başka hiç bir kimsenin günahlarını affedemiyeceğini bilip inandığı halde, “ey Rabbim, günahlarımı affet diye” dua ederek yalvaran kulundan hoşlanır.”[44]
Ali (radıyullahü anh) günahlarının çokluğu sebebiyle ümîdsiz olan birini gördü. “Ümîdsiz olma, O'nun rahmeti, senin günahından büyüktür”, buyurdu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki:
“Allahü Teala kıyamet günü, kuluna: Kötülük görünce, niçin nehy-i münker yapmadın der. Eğer Allahü Teala onun diline hüccet verirse ve insanlardan korktum, rahmetine güvendim, derse ona rahmet eder.” Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir gün buyurdu ki:
“Benim bildiğimi siz bilseniz, az güler, çok ağlardınız. Sahraya çıkar, elinizle göğsünüze vurur, inlerdiniz” Bunun üzerine Cebrail aleyhîsselam geldi ve Allahü Teala buyuruyor ki:
“Kullarımı, rahmetimden niçin ümitsiz ediyorsun” dedi. Tekrar dışarı çıktı ve Allahü Teala'nın rahmet ve fazlından uzun uzun bahsetti, insanlara ümîd verdi. Allahü Teala, Davûd aleyhisselama vahiy gönderdi:
“Beni sev ve kullarımın kalbinde beni sevgili eyle”, buyurdu. Seni nasıl sevdireyim, ya Rabbi? Deyince:
“Onlara nîmet ve ihsanlarımı hatırlat ki, benden iyilikten başka bir şey görmediler”, buyurdu.
14- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:”
“Şüphesiz Hz. Allah için her gün altı bin adet azat edilen kimseler vardır. O kimseler cehemnem ateşine atılmayı hak etmiş olsalar dahi Yüce Allah yine (isterse) azat eder.”[45]
15- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“İçinizden her hangi birisi ölmesin. Ancak Allah'ın rahmetine kavuşacağına inanıp hüsnü zannın da bulunarak ölsün.”[46]
16- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah kendisine mahsus bir şekilde gülümseyerek kıyamette biz mü'münlere cemalini gösterir.”[47]
17- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sadaka olarak verilen her hangi bir şey elden ele yüz kişinin arasında dolaşır. En son olarak o sadakayı alıp veren bir kimse, ilk olarak malından vermiş bulunan kimsenin kazandığı sevap kadar sevap kazanır.”[48]
18- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kişinin ailesine, çocuklarına, malına ve kendisine karşı işlediği kötülüklerin kefareti, kıldığı namaz, tuttuğu oruç, verdiği sadaka ve başkalarına iyilikleri emretmek, kötülüklerden nehyetmekle olur.”[49]
19- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah ( hadisi kutside) şöyle buyurur: Şüphesiz mü'minler hayırlı ve faydalı olan her şeye layıktırlar. (Çünkü Allah'tan gelen her şeyi sabır ve şükürle karşılarlar.) Zira ben ruhunu teslim almama karşılık bana hamdü sena ederek tatlı canını teslim eder.”[50]
20- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah (hadisi kutside) şöyle buyuruyor: Ey Adem oğlu, bana kulluk edip, rahmetimden umudunu kesmediğin ve şerik koşmadığın müddetçe, senden sadir olan her türlü günahlarını affederim.
Ey kulum, yerle semayı dolduracak kadar günahla birlikte bana yönelirsen, ben de sema ile dolu olan mağfiretimle sana yönelirim. Ve yapmış olduğun günahlarının da çokluğuna bakmam.”[51]
21- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah (hadisi kutside) şöyle buyurur: Kulum (dünyadaki iyi veya kötü ameline göre ) beni, nasıl zannederse benden onu görecektir. Beni kendisinin affedeceğini zannederse, onu görecek, şayet kötülük göreceğini zannederse, kötülük görecektir.”[52]
22- Adamın birisi, falanca kimse (öylesine bir günah işlemiş ki) Hz. Allah onu affetmez, dedi. Ve böylece kendi kafasından bir hüküm vermişti. Bunun üzerine Yüce Allah o zamanda yaşayan peygamberlerden birisine şöyle vahyetti: “Günah işleyen kişi, yaptığı günaha karşılık iyi amel yapsın.[53]”
23- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Cebrail (a.s.) bir gün bana gelerek şöyle dedi: Ya Muhammed, ümmetinden kim Allaha şerik koşmadan ölürse mutlaka cennete girecektir.” Ben dedim ki:
“Hırsızlık ve zina yapsa, yine cennete girecek mi?”
“Evet, hırsızlık ve zina yapsa da yine girecektir,” diye cevap verdi.[54]
24- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah (hadisi kutside) buyuruyor ki: Kim, günahları affetmeye kadir olduğuma inanıyorsa, günahlarını affederim. Bana şirk koşmadığı müddetçe de günahlarının çokluğuna bakmam.”[55]
25- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah (kutsi hadiste) buyuruyor ki: Ey Adem oğlu, bana çağırdığın, affımı umduğun müddetçe günahlarının çokluğuna bakmayarak affederim. Ey adem oğlu, günahların semaya kadar ulaşsa bile, benim mağfiretimi dilediğin müddetçe çokluğuna bakmayarak affederim. Ey Adem oğlu, bana şirk koşmadan yer dolusu kadar günahlarla huzuruma gelsen, yere dolu su mağfiretimle seni karşılarım.”[56]
26- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Rabbiniz olan Allah, bir varlığı yaratmazdan evvel, kudret eliyle şunu yazmıştır: Beni rahmetim gazabımdan daha yaygın ve daha evveldir.”[57]
27- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hiç bir kimse işittiği ve gördüğü eza ve cefalara karşı yüce Allah'tan daha sabırlı değildir. Çünkü (bir kısım insanlar Allah'ın nimetlerini kullanıp, başkalarına kulluk yapıyor ve ) yüce Allah'a çocuk isnat ederek şirk koşuyor. Buna rağmen Hz. Allah, (türlü türlü nimetleriyle ) besleyip vücutlarına sıhhat, afiyet ve sağlık verdiği gibi üstelik rızıklarını da kesmez.”[58]
28- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Dünyada işlediği günahın cezasını dünyada çektikten sonra, ahirette de çekmesi Yüce Allah' m adaletine aykırıdır.
Yine kulun işlemiş olduğu günahı açığa çıkarmayıp yüzüne vurmayan Hz. Allah'ın onu ahirette tazip etmesi cömertliğine aykırıdır.”[59]
29- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“İnsanların amelleri her hafta, pazartesi ve perşembe günü Yüce Allah'a arz edilir. Hz. Allah, aralarında kin ve buğuz bulunan türdeşlerin dışında her mü'minin günahını affeder. Ve onların ( kardeşlerin ) hakkında şöyle denilir: Onları bu kinlerinden vazgeçinceye kadar kendi hallerine bırakınız.”[60]
30- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah (hadisi kutside) buyuruyor ki: Ben kulumun sevgilisi olan iki gözünü aldığım zaman eğer sabır ederse, kendisine cennette daha iyileri verilir.”[61]
İki hasta hariç, bu ilaca kimsenin ihtiyacı yoktur. Biri, günahlarının çokluğundan ümitsizliğe kapılmış, tevbe etmiyor ve tevbem kabul olmaz eliyor. Diğeri, uğraşma ve taatin çokluğundan kendini helak ediyor ve dayanamayacağı sıkıntı ve mahrumiyetlere katlanıyor. Bu iki hastanın bir ilaca ihtiyacı vardır. Fakat gaflette olanlara bu, ilaç değil, öldürücü zehir olur. Ümit iki sebeble kuvvetlenir,
Birinci Sebeb: İbret almaktır. Dünyadaki şaşılacak şey'leri, bit kilerin, hayvanların ve çeşit çeşit nimetlerin yaratılmasını düşünür. Bunları şükür bahsinde anlatmıştık. Böylece kendinden uzakta olmayan bir rahmet bir inayet ve bir lütuf görür. Ztra kendine bakarsa ve kendine lazım olanların nasıl yaratıldığına dikkat ederse, kalb ve rûh gibi zarûrî olanları el ve ayak gibi zarurî olmayıp fakat kendisine lazım olanları, dudağın kırmızılığı, kaşın eğriliği, kirpiklerin siyah ve uzun olması gibi ihtiyaç olmayıp güzelliği arttıranların yaratılmasını düşünürse ve bu, rahmetin bütün canlılara ulaştığını, bir arıda bile kendi şekline göre, nice ince yaratılışlar, O'nun san'atları, kendi evini kendi yapma ihsanı, içinde bal toplaması ve arı beyine itaat etmesi ve arı beyinin onları nasıl idame ettiğini düşünen, kendi dış ve içindeki böyle şaşılacak şey'leri aklına getiren ve bütün mahlûkatı böyle bilen kimse rahmetin, ümitsizliğe kapılmaktan büyük olduğunu anlar. Yahut da korkunun fazla olması gerekir. Hatta havf ve reca beraber bulunmalıdır. Reca daha çok olursa yeri vardır. Halbuki Allahü Teala'nın her yarattığındaki rahmet ve lûtfu sayısızdır. Büyüklerden biri buyuruyor ki:
“Kur’an-ı Kerîm'de en uzun olan müdayene ayetinden (Bakara sûresinin 282. ayetidir.) daha ümîd verici ayet yoktur. Zîra Allahü Teala Kur'an-i Kerîm'de en uzun ayeti, malın korunması, saklanması ve zayi olmaması için nasıl borç verilmesi hakkında indirmiştir. Mağfiretimize sebeb olan böyle bir inayeti bize vermeseydi, bildirmeseydi, hepimiz Cehenneme giderdik. Reca elde etmek için bu, bir çaredir. Çok büyük ve sonsuzdur. Herkes bu dereceye kavuşamaz.
İkinci Sebeb: Reca ayet ve hadîslerini düşünmektir. Çünkü bunlar da sayılamayacak kadar çoktur. Nitekim Kur'an-ı Kerîm'de “Hiç biriniz benim rahmetimden ümîdsiz olmayın.” “Melekler sizin için afv diliyorlar” “Cehennem kafirlerin girmesi içindir. Amma sizi onunla korkuturlar” buyuruluyor. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve alihî ve sahbihî ve sellem) ümmeti için mağfiret dilemekten hiç boş kalmazdı.
“La ilahe illallah diyen Cennete girer. Son sözü bu olan kimseyi ateş görmez. Şirksiz olarak öbür dünyaya giden Cehennemde kalmaz”. Yine buyurdu: “Siz günah işlemezseniz, Allahü Teala başka mahlûklar yaratır, onlar günah işlerler, Allahü Teala da onlara merhamet ederdi”. Yine buyurdu: “Allahü Teala kuluna, şefkatli bir ananın çocuğuna acımasından daha çok acır”. Yine buyurdu: “Allahü Teala kıyamet günü, o kadar rahmet izhar eder ki, hiç kimsenin kalbinden o kadarı geçmiş değildir. Hatta şeytan bile merhamet olunacağını düşünerek başını kaldırır.” Yine buyurdu: “Allahü Teala'nın yüz rahmeti vardır. Doksan dokuzunu kıyamete ayırmış ve bu dünyaya bir rahmetten fazla ayırmamıştır. Bütün kalbler bu bir rahmetle, merhamet buluyor. Annenin çocuğuna merhameti, hayvanın yavrusunu koruması bu merhamettendir. Kıyamet günü bu rahmet, ö doksan dokuz rahmetle bir araya gelir ve insanlara saçılır. Her rahmet, göğün ve yerin tabakalarından defalarca büyüktür. O gün ezelde helak olanlar dışında, kimse helak olmaz”. Yine buyurdu: “Şefaatim, ümmetimden, büyük günahı olanlaradır, Zannederler ki mutîlere ve muttekîleredir. Belki günahlara, kötülüklere bulaşmış olanlaradır” Sa'd ibni Bilal der ki:
“İki kimseyi Cehennemden çıkarırlar. Allahü Teala: “Yaptıklarınızın karşılığını gördünüz. Çünkü ben kullarıma zulmetmem”, buyurur. Cehenneme götürmelerini buyurur. Biri zincirlerle ve bukağılarla acele acele yürür. Diğeri geride kalır. Her ikisi geri çevrilir ve niçin böyle yaptınız? Denir. Hızlı yürüyen der ki:
Emir dinlememenin ve kusur işlemenin neye mal olduğunu anladım. Şimdi ondan korktuğum için hızlı yürüdüm. Diğeri, Rabbime hüsn-i zan ettim. Cehennemden çıkarınca, bir daha beni Cehenneme sokmaz diye ümîd ettim,
der. Her ikisini de Cennete gönderir”.
nem) buyurdu: “Kıyamet günü bir ses der ki: “Ey ummet-i Muhammet üç gün farz namazları dışında evden dışarı çıkmadı. Dördüncü gün çıktı ve buyurdu ki: “Allahü Teala bana, ümmetimden yetmiş, kişiyi hesabsız afvedeceğini ve Cennete sokacağını vadetti. Ben bu üç günde daha fazlasını istedim. Allahü Teala'yı kerîm ve büyük buldum. Benim için bu yetmiş binin her birine yetmiş bin daha bağışladı. Ya Rabbî! Benim ümmetim bu kadar olur mu? Dedim. Bu sayıyı köylülerden, cahillerden tamamlarım, buyurdu”.
hayet: “Senin Rabbin insanların zulümlerini mağfiret edicidir” ayet-i kerîmesi geldi. “Rabbin sana o kadar bağışlar ki, razı olursun” ayet-i kerîmesi gelince: “Ümmetinden bir kişi Cehennemde olursa Muhammed (aleyhisselam) razı olmaz”, dedi. Böyle ayetler çoktur.
Hadîs-i şeriflere gelince: Resûlüllah (sallallahü. aleyhi ve sellem) buyuruyor ki: “Benim ümmetime merhamet olunmuştur. Onların azabı dünyada fitne ve zelzele olur. Kıyamet günü gelince, her birine bir kafir verilir ve Cehennem için bu sana feda olmuştur denir”
31- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah (hadisi kutside ) buyuruyor ki: Ey Adem oğlu, senin hiç bir yetkin olmadığı halde sana iki sevap vesilesi vardır.
a) Günahlarını arıtmak ve ruhunu temizlemek için, canını alırken (sadakayı cariye için) malının üçte birini vasiyet etme selahiyeti.
b) Ecelin gelip öldüğün vakit, müslümanların cenaze namazını kılmaları ve sevabını sana bağışlamalarıdır.”[62]
32- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz.Allah (hadisi kutside) buyuruyor ki: Ey Adem oğlu, sabah ve ikindi namazlarından sonra beni hatırlayınız ki, bu iki vaktin arasında gelmesi muhtemel olan her türlü belaları sizden def edeyim.”[63]
33- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah (hadisi kutside ) şöyle buyurur: Şayet benim kullarım emirlerime itaat ederek rızamı kazansalardı, geceleyin onlar uykudayken gökten yağmuru yağdırıp, feyzü bereketimi indirir, gündüz de faydalı olan güneşi doğdurur onlara yıldırım seslerini işittirmezdim.”
ALLAH'IN VARLIĞI
1- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz her şeyin mahiyetini açıklayacak cümle vardır. Allah'ın mahiyetini açıklayan cüm le ise “ihlas” süresidir.”[17]
2- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah (hadisi kutside ) şöyle buyurur: Adem oğlu hakkı ve yetkisi olmadığı halde bana küfür edip söverek beni yalanlar.
Küfür edişi: Ben tek bir Allah, bütün kainatın ihtiyacını sağlayan, doğmamış, doğrulmamış ve hiç bir benzerim olmadığı halde, senin oğlun var diye bana küfür etmiş oluyor. Beni yalanlaması: Allah beni yarattı ama, tekrar diriltecek mi? demesi. Halbuki her varlığın ilk olarak yaratılması, onu tekrar yaratıp iade etmekten daha kolay değildir.”[18]
3- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah (hadisi kutsi de ) şöyle buyurur: Adem oğlu ( karşılaştığı bir sıkıntıdan dolayı) zamana küfreder. Halbuki bütün zamanda tasarruf eden benim. Zamanın hiç bir ilgisi yoktur. Geceyi de, gündüzü de çevirip kavrayan benim.”[19]
4- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor:
“Her şey hakkında derin düşünebilirsiniz. Fakat Allah'ın varlığının mahiyeti hakkında düşünmeyiniz. Zira semanın yedinci katı ile kürsüsüne varıncaya kadar yedi bir nur perdesi vardır. Allah'ın hakimiyeti daha bunların üzerindedir. Ve bunlar da Allah'ın kuvvet ve kudret tasarrufunun altındadırlar.”[20]
5- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
Cebrail (a. s.) ma sordum:
“Allah'ı gördünüz mü?” Cebrail:
“Benimle Allah arasında yetmiş nurdan perde vardır. Bu perdelerin en zayıfını görsem yanıp kül olurum, dedi.”[21]
6- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Bütün varlıların hakiki efendisi Hz. Allahtır,”[22]
7- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz Allah için yüz on yedi adet faydalı ahlak vardır. Her kim bu ahlaklardan birisiyle dünyadan ayrılırsa cennete girecektir.”
8- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah (hadisi kutside) buyurur ki: Kibir benim cübbem, azamet ise benim i zarimdir. Bunların birisini kendisine mal etmekte kim benimle yarış ederse, onu tutup cehenneme atarım.”[23]
ALLAHÜ TEALA'YI ZİKİR
4- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“(Kıyamet gününde) Hz. Allah'ın yanında peygamber ve şehit olmayan öyle kimseler bulunacaktır ki, yüzlerindeki ilahi nur bakanların gözlerini kamaştıracaktır... Bunların mevki ve Allah'a olan yakınlıklarına peygamberler ve şehitler bile gıpta edeceklerdir.
Bu kimseler, her kabileden toplanıp Allah'ı zikredenlerdir. Hurmaların en iyisini seçip yiyenler gibi, bu zevat da Allah'ı tesbih seçerek hamd, sena ve zikreden kimselerdir.”[184]
5- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Cennete girmeleri için, en önce çağırılacak kimseler: Geniş ve sıkışık onlarında bile Allah'ı anmaya ve şükür etmeye devam eden kimseler olacaktır.”[185]
6- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Lahavle ve la kuvvete illa billahi, cümlesinin manasından sana bahsedeyim mi? Allah'ın haram kıldığı şeylerden uzak kalmak ancak onu koruması ile mümkündür. Allah'ın emirlerine itaat etmek gücü de ancak onun yardımı ile olur, ( Ey ashabım ) biraz önce Cibril bana gelerek böylece haber verdi.”[186]
7- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Allah'ı zikrin ( anmanın ) en üstünü ( La ilahe illallah) duaların en güzeli de ( Elhamdü lillah) cümleleri ile olur.”[187]
8- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Allah'ın güzel gördüğü şeyleri yapmak kişiyi her türlü kötülüklerden korur. Lailahi illallah, cümlesini okumaya devam eden kimseyi bu kelime 99 bela def eder ki bunların en küçüğü üzüntüdür.”[188]
9- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“ Zamanların en kıymetlisi, gecenin en son anıdır.”[189]
10- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kıyamet günü derece bakımından insanların en üstünü Allah'ı bol bol anan kimseler olacaktır.”[190]
11- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“İçinizden en faziletlisi görüldüğü zaman yüzündeki ilahi nurdan, Allah anılan kimselerdir.”[191]
12- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sübhanallahı-El Melıkıl Kuddusi - Rebbil Melaiketi Verruhi, cümlesini çokça oku. Bu dua okununca yer, gök izzet ve şerefle sallanır.”[192]
13- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Lahavle Ve La Kuvvete İlla Billahi cümlesini çok çok oku, çünkü bu dua cennet hazinelerindendir .''[193]
14- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Size mecnun denilinceye kadar Allah'ı çokça anınız.”[194]
15- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki;
“Allah (c.c.) sözlerden dört sözü seçmiştir. bu sözler, Subhanallah, Elhamdü Lillahi , Lailane Îllalahü, Ellahü Ekber dir.
Subhanallah diyenin kimsenin defterine 20 sevap yazılır ve defterinden 20 günahı silinir. Allah'ü ekber, diyene de aynı şey Lailahe illahü diyene öyle, içtenlikte Elhamdülillahi Rabbil-i Alemin, diyen kimsenin 30 hatası bağışlanır ve hesabına otuz sevap yazılır.”[195]
16- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah şöyle buyurur: Benim hakkıyle kulum o kuldur ki, cephede düşmanla savaştığı zaman beni anar.”[196]
17- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Yıldızlar, dünya sakinlerini aydınlattığı gibi, içinde Allah'ın anıldığı ev de, sema ehlini aydınlatır.”[197]
18- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Dünya ve içinde olanlar hiç makbul değildir. Ancak, Allah'ı zikretmek ve ilim öğrenmek, ilme sahip olmak suretiyle Allah dostu olmak bundan müstesnadır.”[198]
Bütün ibadetlerin özü ve aslı, Allahü Teala'yı hatırlamaktır. İs'lamın direği namazdır ve namazdan da maksat Allahü Teala'yı zikir ve anmaktır. Husûsen Allahü Teala buyurur:
“Muhakkak ki namaz İnsanı çirkin ve kötü şey'lerden uzaklaştırır ve muhakkak ki Allah'ı zikir daha büyüktür” Kur'an-ı Kerîm okumanın ibadetlerin en faziletlisi olmasının p sebebi, Allahü Teala'nın kelamı, sözü olması, Allahü Teala'yı hatırlatıcı olması ve içerisindekilerin hepsinin Allahü Teala'yı anmayı, hatırlamayı tazelemesi, yenilemesidir. Oruçtan maksat, şehvet ve arzuları kırmaktır. Böylece şehvet ve istek sıkıntılarından kurtulan kalb, temizlenir ve zikir edilecek yer olur. Kalb arzularla dolu olunca, zikir etmesi mümkün olmaz ve zikir ona te'sîr etmez. Beytullah'ı (Kabe'yi) ziyaret olan Hacdan maksat, hane (ev) sahibini hatırlamak ve O'nu görmeyi, O'nunla konuşmayı candan istemektir.
Demek ki, bütün ibadetlerin başı ve aslı zikirdir. Zaten müslüman olmak için La İlahe İllallah, Muhammedün Resûlüllah kelimesini söylemek lazımdır. Bu ise zikrin, Allahü Teala'yı anmanın ta kendisidir. Diğer bütün ibadetler bu zikri kuvvetlendirmek içindir. Allahü Teala'nın seni anması, senin O'nu anmanın neticesidir. Bunun için Allahü Teala: “Beni anınız ki, ben de sizi anayım”, buyuruyor. Bu ha tırlamak, devamlı olmalıdır. Devamlı olmazsa, ekseri hallerde olmalıdır. Çünkü kurtuluş buna bağlıdır. Bunun için Allahü Teala:
“Kurtulmak istiyorsanız, Allahü Teala'vı çok zikrediniz”, buyuruyor. Kurtuluş ümîdinin anahtarı; az değil çok zikretmek, az halde değil, bir çok hallerde zikretmektir. Yine bunun için buyurdu:
“Ayakta, otururken ve yanları üzerinde yatarken Allahü Teala'yı zikredenler.” Bu ayet-i kerime, ayakta iken, otururken ve yatarken Allahü Teala'yı hiç unutmayan insanları övmektedir. Allahü Teala buyurdu:
“Rabbiru, kendinde tazarrû ve korkarak, ses ile olmaksızın, sabah ve akşam zikret, hiçbir zaman O'ndan gaafil olma”.
Peygamber efendimize (Sallallahü aleyhi ve sellem), işlerden hangisi faziletlidir? Diye sordular. Buyurdu ki: “Öldüğü zaman dilinin, Allahü Teala'nın zikri ile yaş olmasıdır”
Kalb zikir nuru ile süslenince saadetin en büyüğü ele geçmiş demektir. Bu dünyada görülmezse, öldükten sonra görülür. Kalbi Allahü Teala ile bulundurmak için onu daima murakebe etmelidir. Hiç unutmamalıdır. Çünkü devamlı Allahü Teala'yı zikretmek, hatırlamak Allahü Teala'nın melekûtundaki şaşılacak hallerin anahtarıdır. Peygamber efendimizin (Saltallahü aleyhi ve sellem:
“Cennet bahçelerinde durup seyretmek isteyen, Allahü Teala'yı çok zikretmelidir”, Hadîs-i Şerîfi'nin manası budur.
Kısaca bu anlattıklarımızdan, bütün ibadetlerin özünün zikir olduğu anlaşıldı. Hakîki zikir, bir emir veya yasakla karşılaştığı zaman Allahü Teala'yı hatırlamaktır. Günah ise elini çekmeli, emir ise, yapmalıdır. Eğer zikri bunu yaptırmıyorsa, hayaldir ve işin aslını anlamamıştır.[199]
CAMİU’S-SAĞİR VE TERCEMESİ-II
Bunlar hangileridir diye sordum. İşlerine sihir, büyü, dağlamak, fal karıştırmayıp, Allahü Teala'dan başkasına tevekkül ve îtimad etmeyenlerdir, buyuruldu”. Dinleyenler arasında Ukaşe (radıyallahü anh) ayağa kalkıp:
“Ya Resûlallah, dua buyur da onlardan olayım”, deyince:
“Ya Rabbi, bunu onlardan eyle”, buyurdu. Biri daha kalkıp aynı duayı isteyince:
“Ukaşe senden çabuk davrandı” buyurdu. Bir hadîs-i şerifte:
“Allahü Teala'ya tam tevekkül etseydiniz, kuşların rızkını verdiği gibi, size de gönderirdi. Kuşlar sabahleyin mideleri boş, aç gider. Akşam mideleri dolmuş, doymuş olarak dönerler” buyurdu. Yine buyurdu:
“Bir kimse Allahü Teala'ya sığınırsa, Allahü Teala onun her işine yetişir. Hiç ummadığı yerden ona rızk verir. Her kim dünyaya güvenirse, onu dünyada bırakır”
İbrahim aleyhisselamı mancınığa koyup, ateşe atarken:
“Bana Allah'ım yetişir. O iyi vekil, yardımcıdır”, dedi. Ateşe düşerken Cebrail aleyhisselam gelip, bir dileğin var mı? Dedikçe:
“Var amma, sana değil”, dedi. Böylece: “Hasbiyallah=Bana Allah yetişir”, sözünün eri olduğunu gösterdi. Bunun için Vennecmi sûresinde:
“Sözünün eri olan İbrahim” diye medh buyuruldu. Allahü Teala, Davûd aleyhisselama buyurdu ki:
“Bir kimse her şey'den ümid kesip, yalnız bana güvenirse, yerde ve göklerde bulunanların hepsi, ona zarar yapmağa, aldatmağa uğraşsalar, onu elbette kurtarırım”. Saîd ibn Cübeyr diyor ki, elimi akrep sokmuştu. Annem, elini uzat da efsun etsinler (uydurma şey'ler okusunlar) diye and verdi. Diğer elimi uzattım. Saîd elini okutmadı. Çünkü Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):
“Efsun yapan ve ateş ile dağlayan kimse, Allahü Teala'ya tevekkül etmemiş olur”, buyurmuştur.[1]
ALLAH'IN VARLIĞI
1- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz her şeyin mahiyetini açıklayacak cümle vardır. Allah'ın mahiyetini açıklayan cüm le ise “ihlas” süresidir.”[17]
2- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah (hadisi kutside ) şöyle buyurur: Adem oğlu hakkı ve yetkisi olmadığı halde bana küfür edip söverek beni yalanlar.
Küfür edişi: Ben tek bir Allah, bütün kainatın ihtiyacını sağlayan, doğmamış, doğrulmamış ve hiç bir benzerim olmadığı halde, senin oğlun var diye bana küfür etmiş oluyor. Beni yalanlaması: Allah beni yarattı ama, tekrar diriltecek mi? demesi. Halbuki her varlığın ilk olarak yaratılması, onu tekrar yaratıp iade etmekten daha kolay değildir.”[18]
3- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah (hadisi kutsi de ) şöyle buyurur: Adem oğlu ( karşılaştığı bir sıkıntıdan dolayı) zamana küfreder. Halbuki bütün zamanda tasarruf eden benim. Zamanın hiç bir ilgisi yoktur. Geceyi de, gündüzü de çevirip kavrayan benim.”[19]
4- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor:
“Her şey hakkında derin düşünebilirsiniz. Fakat Allah'ın varlığının mahiyeti hakkında düşünmeyiniz. Zira semanın yedinci katı ile kürsüsüne varıncaya kadar yedi bir nur perdesi vardır. Allah'ın hakimiyeti daha bunların üzerindedir. Ve bunlar da Allah'ın kuvvet ve kudret tasarrufunun altındadırlar.”[20]
5- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
Cebrail (a. s.) ma sordum:
“Allah'ı gördünüz mü?” Cebrail:
“Benimle Allah arasında yetmiş nurdan perde vardır. Bu perdelerin en zayıfını görsem yanıp kül olurum, dedi.”[21]
6- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Bütün varlıların hakiki efendisi Hz. Allahtır,”[22]
7- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz Allah için yüz on yedi adet faydalı ahlak vardır. Her kim bu ahlaklardan birisiyle dünyadan ayrılırsa cennete girecektir.”
8- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah (hadisi kutside) buyurur ki: Kibir benim cübbem, azamet ise benim i zarimdir. Bunların birisini kendisine mal etmekte kim benimle yarış ederse, onu tutup cehenneme atarım.”[23]
ALLAHÜ TEALA'YI ZİKİR
4- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“(Kıyamet gününde) Hz. Allah'ın yanında peygamber ve şehit olmayan öyle kimseler bulunacaktır ki, yüzlerindeki ilahi nur bakanların gözlerini kamaştıracaktır... Bunların mevki ve Allah'a olan yakınlıklarına peygamberler ve şehitler bile gıpta edeceklerdir.
Bu kimseler, her kabileden toplanıp Allah'ı zikredenlerdir. Hurmaların en iyisini seçip yiyenler gibi, bu zevat da Allah'ı tesbih seçerek hamd, sena ve zikreden kimselerdir.”[184]
5- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Cennete girmeleri için, en önce çağırılacak kimseler: Geniş ve sıkışık onlarında bile Allah'ı anmaya ve şükür etmeye devam eden kimseler olacaktır.”[185]
6- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Lahavle ve la kuvvete illa billahi, cümlesinin manasından sana bahsedeyim mi? Allah'ın haram kıldığı şeylerden uzak kalmak ancak onu koruması ile mümkündür. Allah'ın emirlerine itaat etmek gücü de ancak onun yardımı ile olur, ( Ey ashabım ) biraz önce Cibril bana gelerek böylece haber verdi.”[186]
7- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Allah'ı zikrin ( anmanın ) en üstünü ( La ilahe illallah) duaların en güzeli de ( Elhamdü lillah) cümleleri ile olur.”[187]
8- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Allah'ın güzel gördüğü şeyleri yapmak kişiyi her türlü kötülüklerden korur. Lailahi illallah, cümlesini okumaya devam eden kimseyi bu kelime 99 bela def eder ki bunların en küçüğü üzüntüdür.”[188]
9- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“ Zamanların en kıymetlisi, gecenin en son anıdır.”[189]
10- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kıyamet günü derece bakımından insanların en üstünü Allah'ı bol bol anan kimseler olacaktır.”[190]
11- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“İçinizden en faziletlisi görüldüğü zaman yüzündeki ilahi nurdan, Allah anılan kimselerdir.”[191]
12- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sübhanallahı-El Melıkıl Kuddusi - Rebbil Melaiketi Verruhi, cümlesini çokça oku. Bu dua okununca yer, gök izzet ve şerefle sallanır.”[192]
13- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Lahavle Ve La Kuvvete İlla Billahi cümlesini çok çok oku, çünkü bu dua cennet hazinelerindendir .''[193]
14- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Size mecnun denilinceye kadar Allah'ı çokça anınız.”[194]
15- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki;
“Allah (c.c.) sözlerden dört sözü seçmiştir. bu sözler, Subhanallah, Elhamdü Lillahi , Lailane Îllalahü, Ellahü Ekber dir.
Subhanallah diyenin kimsenin defterine 20 sevap yazılır ve defterinden 20 günahı silinir. Allah'ü ekber, diyene de aynı şey Lailahe illahü diyene öyle, içtenlikte Elhamdülillahi Rabbil-i Alemin, diyen kimsenin 30 hatası bağışlanır ve hesabına otuz sevap yazılır.”[195]
16- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah şöyle buyurur: Benim hakkıyle kulum o kuldur ki, cephede düşmanla savaştığı zaman beni anar.”[196]
17- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Yıldızlar, dünya sakinlerini aydınlattığı gibi, içinde Allah'ın anıldığı ev de, sema ehlini aydınlatır.”[197]
18- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Dünya ve içinde olanlar hiç makbul değildir. Ancak, Allah'ı zikretmek ve ilim öğrenmek, ilme sahip olmak suretiyle Allah dostu olmak bundan müstesnadır.”[198]
Bütün ibadetlerin özü ve aslı, Allahü Teala'yı hatırlamaktır. İs'lamın direği namazdır ve namazdan da maksat Allahü Teala'yı zikir ve anmaktır. Husûsen Allahü Teala buyurur:
“Muhakkak ki namaz İnsanı çirkin ve kötü şey'lerden uzaklaştırır ve muhakkak ki Allah'ı zikir daha büyüktür” Kur'an-ı Kerîm okumanın ibadetlerin en faziletlisi olmasının p sebebi, Allahü Teala'nın kelamı, sözü olması, Allahü Teala'yı hatırlatıcı olması ve içerisindekilerin hepsinin Allahü Teala'yı anmayı, hatırlamayı tazelemesi, yenilemesidir. Oruçtan maksat, şehvet ve arzuları kırmaktır. Böylece şehvet ve istek sıkıntılarından kurtulan kalb, temizlenir ve zikir edilecek yer olur. Kalb arzularla dolu olunca, zikir etmesi mümkün olmaz ve zikir ona te'sîr etmez. Beytullah'ı (Kabe'yi) ziyaret olan Hacdan maksat, hane (ev) sahibini hatırlamak ve O'nu görmeyi, O'nunla konuşmayı candan istemektir.
Demek ki, bütün ibadetlerin başı ve aslı zikirdir. Zaten müslüman olmak için La İlahe İllallah, Muhammedün Resûlüllah kelimesini söylemek lazımdır. Bu ise zikrin, Allahü Teala'yı anmanın ta kendisidir. Diğer bütün ibadetler bu zikri kuvvetlendirmek içindir. Allahü Teala'nın seni anması, senin O'nu anmanın neticesidir. Bunun için Allahü Teala: “Beni anınız ki, ben de sizi anayım”, buyuruyor. Bu ha tırlamak, devamlı olmalıdır. Devamlı olmazsa, ekseri hallerde olmalıdır. Çünkü kurtuluş buna bağlıdır. Bunun için Allahü Teala:
“Kurtulmak istiyorsanız, Allahü Teala'vı çok zikrediniz”, buyuruyor. Kurtuluş ümîdinin anahtarı; az değil çok zikretmek, az halde değil, bir çok hallerde zikretmektir. Yine bunun için buyurdu:
“Ayakta, otururken ve yanları üzerinde yatarken Allahü Teala'yı zikredenler.” Bu ayet-i kerime, ayakta iken, otururken ve yatarken Allahü Teala'yı hiç unutmayan insanları övmektedir. Allahü Teala buyurdu:
“Rabbiru, kendinde tazarrû ve korkarak, ses ile olmaksızın, sabah ve akşam zikret, hiçbir zaman O'ndan gaafil olma”.
Peygamber efendimize (Sallallahü aleyhi ve sellem), işlerden hangisi faziletlidir? Diye sordular. Buyurdu ki: “Öldüğü zaman dilinin, Allahü Teala'nın zikri ile yaş olmasıdır”
Kalb zikir nuru ile süslenince saadetin en büyüğü ele geçmiş demektir. Bu dünyada görülmezse, öldükten sonra görülür. Kalbi Allahü Teala ile bulundurmak için onu daima murakebe etmelidir. Hiç unutmamalıdır. Çünkü devamlı Allahü Teala'yı zikretmek, hatırlamak Allahü Teala'nın melekûtundaki şaşılacak hallerin anahtarıdır. Peygamber efendimizin (Saltallahü aleyhi ve sellem:
“Cennet bahçelerinde durup seyretmek isteyen, Allahü Teala'yı çok zikretmelidir”, Hadîs-i Şerîfi'nin manası budur.
Kısaca bu anlattıklarımızdan, bütün ibadetlerin özünün zikir olduğu anlaşıldı. Hakîki zikir, bir emir veya yasakla karşılaştığı zaman Allahü Teala'yı hatırlamaktır. Günah ise elini çekmeli, emir ise, yapmalıdır. Eğer zikri bunu yaptırmıyorsa, hayaldir ve işin aslını anlamamıştır.[199]
CAMİU’S-SAĞİR VE TERCEMESİ-II
Bunlar hangileridir diye sordum. İşlerine sihir, büyü, dağlamak, fal karıştırmayıp, Allahü Teala'dan başkasına tevekkül ve îtimad etmeyenlerdir, buyuruldu”. Dinleyenler arasında Ukaşe (radıyallahü anh) ayağa kalkıp:
“Ya Resûlallah, dua buyur da onlardan olayım”, deyince:
“Ya Rabbi, bunu onlardan eyle”, buyurdu. Biri daha kalkıp aynı duayı isteyince:
“Ukaşe senden çabuk davrandı” buyurdu. Bir hadîs-i şerifte:
“Allahü Teala'ya tam tevekkül etseydiniz, kuşların rızkını verdiği gibi, size de gönderirdi. Kuşlar sabahleyin mideleri boş, aç gider. Akşam mideleri dolmuş, doymuş olarak dönerler” buyurdu. Yine buyurdu:
“Bir kimse Allahü Teala'ya sığınırsa, Allahü Teala onun her işine yetişir. Hiç ummadığı yerden ona rızk verir. Her kim dünyaya güvenirse, onu dünyada bırakır”
İbrahim aleyhisselamı mancınığa koyup, ateşe atarken:
“Bana Allah'ım yetişir. O iyi vekil, yardımcıdır”, dedi. Ateşe düşerken Cebrail aleyhisselam gelip, bir dileğin var mı? Dedikçe:
“Var amma, sana değil”, dedi. Böylece: “Hasbiyallah=Bana Allah yetişir”, sözünün eri olduğunu gösterdi. Bunun için Vennecmi sûresinde:
“Sözünün eri olan İbrahim” diye medh buyuruldu. Allahü Teala, Davûd aleyhisselama buyurdu ki:
“Bir kimse her şey'den ümid kesip, yalnız bana güvenirse, yerde ve göklerde bulunanların hepsi, ona zarar yapmağa, aldatmağa uğraşsalar, onu elbette kurtarırım”. Saîd ibn Cübeyr diyor ki, elimi akrep sokmuştu. Annem, elini uzat da efsun etsinler (uydurma şey'ler okusunlar) diye and verdi. Diğer elimi uzattım. Saîd elini okutmadı. Çünkü Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):
“Efsun yapan ve ateş ile dağlayan kimse, Allahü Teala'ya tevekkül etmemiş olur”, buyurmuştur.[1]