BARZANİ VE ZANA'NIN TEMELSİZ İDDİALARI
Bir eşkiya başı ve aşiret lideri olmaktan öteye geçemeyen, ancak Amerikalılar'a sadık bir köpek gibi hizmet ettiği için sözde Kürdistan federasyonunun başkanı olan Barzani, sıkıştı mı, TÜRKİYE'ye ve TÜRKLER'e çatarak durumunu kurtarmaya çalışır!.
Nisan 2007'de gene ağzını kocaman açtı ve,
- "Eğer TÜRKİYE KERKÜK'e müdahale ederse, biz de DİYARBAKIR'a ederiz. TÜRKİYE'de 30 milyon Kürt var, onları kışkırtırız,"
dedi... ve "Talabani ve Barzani'yle de görüşürüm, ne olmuş yani?" diyen, kendisi gibi Amerikan uşağı olan, 24 müslüman ülkeyi bölüp parçalamayı amaçlayan "Genişletilmiş Büyük Ortadoğu Projesi"nin sözde "eşbaşkanı" Tayyip Erdoğan'ı da müşgül durumda bıraktı!..
Değil TÜRKİYE'de, DÜNYA'da 30 milyon Kürt yok!..
Biz bu siteyi hazırladığımız 1997 yılında GİRİŞ sayfasında şöyle demiştik:
- "1990'da 20 milyon, 1991 Körfez savaşı sırasında 25 milyon olduğu öne sürülen "Kürt" topluluğunun, bugünlerde 50 milyona çıktığını öğreniyoruz!.. Tabii son bir değişiklikle 75 milyon olmadılarsa!... Çin'in nüfusu bile bu kadar sür'atle artmaz!"
Gerçek şu ki, elmalarla armutlar toplanmaz!.. Ayrıca 4 ana grup ve yüzlerce aşiret halinde yaşıyan, birbirine yabancı bu insanların, son yıllarda yapılmış hiç bir nüfus sayımı yoktur!.. Sadece bir gerçek vardır: Kuzey Irak'ta Batılılar'ın oluşturduğu "Kürdistan" denilen bölgede, yardımla yaşamak zorunda bırakılanların sayısı, Birleşmiş Milletler raporlarına göre, TÜRKMEN'i, Kürd'ü, muhalif Arab'ı, Süryani'si dahil, 761.474 kişi idi!.. (1993)
Yani iddia edildiği gibi, Irak Kürtleri'nin 4 milyon olması şöyle dursun; MUSUL-KERKÜK bölgesinde yaşıyan TÜRKMENLER'in yarısı kadar bile değildir!..
Şimdi iddiamızı tekrarlıyoruz!.. Gelin, hem TÜRKİYE'de, hem de IRAK'ta sayım yapalım!..
Eğer TÜRKİYE'nin DOĞU ve GÜNEYDOĞU bölgesindeki 20 ilde, 5 milyon Kürt çıkarsa, ve bütün TÜRKİYE'de (göçü bahane edecekleri için)
7 milyondan bir tane fazla Kürt çıkarsa, Barzani'nin iddiasını doğru sayıp özür dileyeceğiz!..
7 milyondan bir tane fazla Kürt çıkarsa, Barzani'nin iddiasını doğru sayıp özür dileyeceğiz!..
Yine nüfusu fazla göndermek için boyuna TÜRKİYE'den Kürt getirtmelerine rağmen, bütün IRAK'ta Kürt nüfus, TÜRKMEN-TÜRK nüfustan bir tane fazla çıkarsa, gene Barzani'nin iddiasını doğru sayıp özür dileyeceğiz!..
IRAK'taki gerçek Kürt nüfus bir milyon bile değildir!.. Ama MUSUL-KERKÜK bölgesinden (Kuzey Irak) TÜRKMENLER'i zulümle, Amerikan desteğiyle kovmuşlar, ve sözümona çoğunluğu sağlamışlardır.
MUSUL-KERKÜK 1000 yıldır TÜRK bölgesidir. SELÇUKLU, AKKOYUNLU, KARAKOYUNLU, SAFEVÎ TÜRKMEN DEVLETLERİ ile OSMANLI DEVLETİ'nin has toprağı idi, TÜRKİYE CUMHURİYETİ'nin de MİSÂK-I MİLLÎ sınırları içindedir!.. IRAK devletine emanet edilmiştir. IRAK sahip çıkamazsa, biz gider alırız!..
Yakında Amerikalılar çekip gidecektir!.. Şimdiden kendilerine uşaklık edenleri aileleri ile birlikte Amerika'ya nakletmeye başlamışlardır. Tıpkı Körfez Savaşı sırasında 250O Kürt haini kaçırdıkları gibi!.. Kendilerinin de kuyruklarını bacaklarının arasına sıkıştırıp kaçmaları yakındır!.. İşte o zaman Araplar, TÜRKMENLER ve Barzani ile Talabani'nin ezdiği diğer Kürt aşiretleri, Barzani ve Talabani Kürtleri'den hem ihanetlerinin intikamını alacak, Talabani ve Barzani eşkiyalarının hesabını göreceklertir!
Gelelim, Mehdi Zana'nın Tempo ve Aksiyon dergisindeki ipe sapa gelmez iddialarına!..
Bu adam 1980 öncesindeki belediye seçimlerinde diğer bütün adayları tehdit ederek devre dışı bırakmış, ve DİYARBAKIR gibi büyük bir şehirde sadece 3000 oy ile belediye başkanı seçilmişti!.. 12 Eylül'den sonra uzun süre ‘Kürtçülük ve bölücülük’ suçundan cezaevinde yatmıştı. Ondan daha kötüsü, 2005 seçimlerinde Osman Baydemir olarak karşımıza çıktı. Ama merak etmeyin, gün gelir, her ihanetin hesabı sorulur!..
Mehdi Zana, geçenlerde (1977) Tempo Dergisi'ne verdiği mülâkatta, "Kürtler İslamiyet'i kabul ettiklerinde kaybetti," ifadesini kullanmış, Kürtler'in nasıl Müslüman olduğunu ise şöyle anlatmıştı:
- "Kürtler yanlışlıkla Müslüman oldu. Kılıçla, tüfekle üstümüze geldiler, 'Kelime-i şehadet getir' dediler, dedelerimiz de şehadet getirerek Müslüman oldular."
Kürtlerin asıl dininin Zerdüştlük olduğunu ifade eden Mehdi Zana, sonradan Yezidi, Yahudi, Keldani ve Hıristiyanlığı kabul edenlerin olduğunu kaydetti. Zana'ya göre, İslamiyet'ten sonra zorla Müslüman yapıldıkları için şu anda maalesef en fazla "Müslüman Kürt" var!. Yani, Kürtler'in müslüman olmasına üzüldüğünü belirtti!..
Kürt aydınlardan gelen tepki üzerine yanlış anlaşıldığını savunarak, kökeninin Silvan şeyhlerine dayandığını belirtti ve "Ben de Müslüman'ım," açıklamasını yaptı, yani tükürdüğü balgamı, tekrar yerden yaladı!..
Çünkü bizim Kürt kökenli yurttaşlarımız müslümandır ve hiç bir zaman İSLAM'dan şikâyetleri olmamıştır!.. Sırf bölücülük uğruna Kürt halkına geçmişin Zerdüşt dinini lâyık görmek, ancak Mehdi Zana gibilerinin yapacağı iştir!..
Kaldı ki, hiç bir tarihî kaynak Zerdüşt dinini Kürtler'le bağlantılı göstermez!.. Zerdüştlük İran dinidir. Kürtler'in İSLAM'la tanışana kadar doğru-dürüst bir dini olmadığı, ŞEHNÂME'de şöyle dile getirilir:
- "Dehhak her gece ister halktan olsun, ister yiğit soyundan, iki delikanlıyı sarayına getirtir, ahçı bunları öldürür, beyinlerini çıkartır, yılanlara yiyecek yapardı." (MEB Yayınları, Şehnâme Cilt 1, sf. 104-106)
- "Memlekette Ermayil ve Kermayil adında iki dindar adam vardı. Bunlar öldürülen iki kişiden hiç olmazsa birini kurtarmak için saraya ahçı olarak girdiler. Kapıcıların yakaladıkları İKİ KİŞİDEN birini öldürüp BİRİNİ KAÇIRDILAR. Sonra bir koyun beynini ölen gencin beyniyle karıştırıp yılana yedirdiler."(sf. 107)
- "Bu suretle her ay 30 genç kurtarıyorlardı... ZAMANLA KİMİN NESLİ OLDUKLARI BELLİ OLMIYAN BU GENÇLERİN SAYISI 200'Ü BULDU!..
- "İŞTE BUGÜNKÜ KÜRT KAVMİNİN ASLI BUNLARDAN TÜREMİŞTİR Kİ, BUNLAR MAMUR ŞEHİR NEDİR BİLMEZLER!... BUNLARIN EVLERİ ÇÖLLERDE KURULMUŞ ÇADIRLARDAN İBARETTİR. KALPLERİNDE HİÇ TANRI KORKUSU YOKTUR!"
(sf. l08)
(sf. l08)
Kürt bölücüler hiç bir zaman iddialarına kaynak gösteremezler. Daha doğrusu, bir takım iddialarda bulunurlar, bu iddiaların kil tabletlerde, Avesta'da, Şehname'de yer aldığını söylerler ama, hiç biri ne Avesta'dan, ne Şehnâme'den bir tek cümle alıntı yapmazlar. Yapamazlar!..
Biz AVESTA'DA TÜRKLER yazısını hazırlarken bütün interneti taradık... Avesta tercümesi veren, hatta Avesta'dan bahseden bir tek TÜRKÇE sayfa bile bulamadık!.. Bu gayet normal, çünkü Avesta'yı okuyunca, bölücü Kürt iddialarının hepsinin yalan olduğunu görüyorsunuz!
ŞEHNÂME de öyle!.. Ne Kawa efsânesi, ne Nevruz, ne sarı-yeşil-kırmızı "kürt" bayrağı bölücülerin iddia ettiği şekilde!.. Okuyun görün!..
ŞEREFNÂME de Kürtler'den çok TÜRKLER'den bahsediyor ve Kürtlerin TÜRK olduğunu belirtiyor!
Aksiyon dergisinde Mehdi Zana, Türkler'in Anadolu'ya girişinin Kürtler'in yardımı ile gerçekleştiğini iddiasını şöyle dile getiriyor:
Soru - "Alparslan’ın ordusunda Kürtler mi vardı?"
Cevap - "Kürtler Selçuklulara yardım olsun diye 14 bin askeri TÜRK ordusuna veriyorlar. Bunlar birlikte savaşıp Malazgirt’te kazanıyorlar. Anadolu’nun kapılarını Kürtler ve Türkler birlikte açıyor. Bu, İbnu’l Ezrak’ın Mervani Kürtleri Tarihi’nde yazılıdır. Merak edenler gidip bunu okusun. Orijinali Londra Müzesi’ndedir. Bu tarihte Kürtlerin geleceği ve geçmişi var. O dönemde 14 bin asker çok büyük bir rakam demektir. Ordunun neredeyse yarısına tekabül etmektedir."
Sahi mi?... Peki, nasıl olmuş bu?.. Asya'dan gelip BAĞDAT'ı Büveyhliler'in baskısından kurtaran, HALİFE'yi tekrar tahtına oturtan SELÇUKLU Sultanı TUĞRUL BEY'den sonra koca bir imparatorluğa dönüşen devletin Sultanı ALPARSLAN, dağlarda dağınık halde yaşayan Kürtler'e başvurup "Aman, bana yardım edin," mi demiş?.. Yoksa Kürtler kendi aralarındaki aşiret sürtüşmelerini bırakıp koca bir ordu oluşturup, "Biz Bizans'tan bıktık, gelin birlikte onları yenelim," mi demiş?.. Nasıl olmuş? Kürtler'in başında komutan olarak kim varmış?.. Bu soruların hiç birinin cevabı olmadığı gibi, "Kürtler'in 14.000 muntazam askeri oluşturup ta Selçuklu ordusuna yardım olsun diye verdiklerini" ifade eden bir tek Arap, Bizans, Ermeni kaynağı yok!.. Olması da mümkün değil!.. Çünkü bugün bile Irak'taki Kürtler doğru-dürüst asker toplayıp ordu oluşturamıyorlar! Sadece "peşmerge" denen eşkiya ile etrafa zulüm ve dehşet saçıyorlar.
Öte yandan Batı literatürü, hatta İslam Ansiklopedisi, 894 tarihinde Güney Anadolu'da kurulan Mervani Beyliği'ni, Kürt devleti olarak gösterir... Ancak 1903'de British Museum'da bulunup yayınlanan İbn-al Azrak al Fariki'nin Mayarfariki kenti üzerine yazdığı metin, bu beyliğin İslam halifesine bağlı diğer beyliklerden farklı olmadığını ortaya koyuyor!.. Yani biz de aynı kaynağa atıfta bulunuyoruz ama, kaynağın verdiği bilgiler Mehdi Zana'nın iddiasına uymuyor!...
Sonra bu eser madem bu kadar önemli, niye hiç bir Kürt aydını fotokopisini alıp tercüme edip tıpkıbakımı ile birlikte yayınlamamış ki???
Ayrıca beyliği kuran Abu Ali bin Mercan bin DUSTAK'ın adı üzerinde durmak gerekir... ORTAASYA TÜRKLERİ'nde hâlâ Dustak-Durak-Tutak gibi isimler hâlâ yaşamaktadır.
Nikitine bunu farketmiş olacak ki, eserinin 182. sayfasında "Mervan Beyliği'nde Kürt niteliği aramak beyhudedir," der!.. Anti-TÜRK Rus yazar Nikitine başka bir yerde "savaşçı Kürt beylerinin Arap uygarlığında yerlerinin büyük olduğu"nu öne sürmesine rağmen, "Halk tabakası Kürt değil TÜRK'tür. Çünkü Kürtler'e en yakın etnik toplum TÜRKLER'di," demektedir!.. (sf.163) Yani bir Kürt beyi asker toplayıp yardıma gitmeye kalksaydı bile, götürdüğü askerler TÜRK olacaktı!... Kısacası Mehdi Zana'nın bu "kaynağı" bize hiç tatmin edici gelmedi!
İyisi mi, biz MALAZGİRT Savaşı'nı şöyle bir ağız tadıyla anlatalım. Görelim bakalım bölgede sözü geçer bir Kürt beyliği ve onun toplayıp gönderdiği Kürt birliği var mıymış!.. Yalnız savaşa geçmeden önce kısaca o dönemi anlatalım:
SELÇUKLU Sultanı TUĞRUL BEY, 1050 yılında BAĞDAT'a girerek Büveyhî hakimiyetini ortadan kaldırdı, HALİFE'yi tekrar tahtına oturttu. 1063 yılında ölünce, yerine yeğeni ALPARSLAN geçti. O tarihte BÜYÜK SELÇUKLU DEVLETİ'nin merkezi İran'daki REY şehri idi.
ALPARSLAN önce Ermenistan'a bir sefer düzenledi. (1064) Urmiye'nin kuzeyine geldiğinde Rum diyarına (Bizans) sık sık gaza yapmış olan TÜRKMEN Beyi TUĞTEKİN kalabalık aşiretiyle kendisine katıldı!.. (Prof. Dr. Mehmet Altay Öymen, Alparslan ve Zamanı I-II, Ankara Üniversitesi, Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Yayınları No. 341, 1983, Cilt I, sf. 28) TUĞTEKİN elbetti ki Kürt değil.
Ordunun bir kısmı Gürcistan'a doğru ilerlerken, esas ordu oğlu MELİKŞAH komutasında bizans hudut kalelerine yöneldi... ALPARSLAN önce Ermeniler'in Kangarni eyaletine yürüdü. Sonra Şavşat, Klarcet'i geçti. Gürcistan kralı Bargat'ı az kalsın yakalayacaktı, kral kuzeye kaçarak kurtuldu. Ardahan yakınlarındaki AHILKELEK kalesini hücumla aldı. Ermeni kralı David'in oğlu Klurike'nin kızını istedi. Buna karşılık kralin Puli şehrine dönüp vasal olarak hüküm sürmesine izin verdi. Bu arada MELİKŞAH ta SÜRMELİ ve MARMARAŞİN şehirlerini fethetti.
Daha sonra ALPARSLAN Kars yakınlarındaki müstahkem ANİ şehrini kuşattı ve sonunda aldı.
1065 yılında Doğu'dan HAZAR taraflarına ALAN istilâsı oldu. ALANLAR da bir TÜRk boyudurlar ama müslüman değildiler. ERRAN'ı aldılar. ALPARSLAN istilacılar üzerine ve Gürcistan'a akınlar başlattı. (1067) Öncü komutanı SAVTEKİN idi... O da Kürt değildir, adından belli!.. Melik AHASTAN'ın payitahtına geldi, AHASTAN kelime-yi şahadet getirip müslüman oldu. Ama bu zâtın da Kürt olduğuna dair hiç bir delil yoktur.
ALPARSLAN arkasından Tiflis'e girdi. Sürkeli iki yüzlü davranan ve fırsat buldukça ihanet eden Gürcü kralı 4. Bagrat'ı cezalandırdı. Sonra REY kentine döndü. (1068)
ALPARSLAN doğuda bunlarla meşgul iken kumandanları ANADOLU'nun fethine devam ettiler. Bunlardan Sâlâr-ı Horasan ünvanını taşıyan TÜRK komutanı URFA bölgesine geldi, SİVEREK ve NUSAYBİN'i yağmaladı. (1065-1066)
Ertesi yıl GÜMÜŞTEKİN maiyetinde AFŞİN ve AHMETŞAH gibi komutanlar olduğu halde, TULHUM, NUSAYBİN ve ADIYAMAN bölgelerini yağmaladı. AFŞİN, GAZİANTEP civarındaki TÜLÜK'ü zaptetti, ANTALYA'ya kadar indi, sonra KAYSERİ'yi tahrip etti, KARAMAN bölgesine de akınlar yaptıktan sonra ADANA civarına indi. Sonra üssü olan HALEB'e döndü.
Bütün bu akınlara son vermek isteyen Bizans imparatoru ROMANUS DİOGENES (1067-1071) bizzat kendisi ordusuyla TÜRKLER'in üzerine yürüdü. (1068) DİVRİĞİ'de TÜRK ordusu ile karşılaştı ve onları çekilmeye mecbur etti. HALEB'e kadar indi. Bu sırada AFŞİN, AHMETŞAH ile birlikte AHLAT'tan başlayarak Orta Anadolu'ya akınlar yaptı. EMİRDAĞ civarındaki AMURİYYE'yi zapt ve tahrip etti. İmparator AFŞİN'in yolunu kesmek istediyse de başamadı, İSTANBUL'a döndü.
1069'da gene SELÇUKLU kumandanları AFŞİN, AHMETŞAH ve SANDUK üç yönden ANADOLU'ya akınlar yapmaya başladılar. İmparator bir ordu gönderdiyse de, o ordu bozuldu. Bunun üzerine kendisi KAYSERİ'ye kadar ordusuyla gelerek akıncı TÜRKLER'i geri çekilmeye mecbur etti. Fırat nehrine kadar ilerledi. HARPUT'a geldiği sırada SELÇUKLU ordu MALATYA'ya hücum ederek İmparator'un orada bırakmış olduğu Filaretos ve ordusunu mağlup ettiler. İmparator PALU'ya geldiği zaman SELÇULULAR'ın KARAMAN eyaletine girdiklerini ve KONYA'yı yağma ettiklerini öğrendi. TÜRKLER'in ricat yolunu kesmek isterken, onlar çoktan ADANA çevresine inmişlerdi. İmparator çaresiz, Manuel Komenos'u ANADOLU'da bırakıp İSTANBUL'a döndü... Bu arada SANDUK, büyük bir ordu ile HALEB'e girip kışı geçirdikten sonra tekrar ANADOLU'ya hareket etmişti. (1070)
Ancak o yıl tahta hak iddia eden KURTÇU adlı bir SELÇUKLU prensi isyan edip ANADOLU'ya kaçtı. KURTÇU, ALPARSLAN'ın eniştesi oluyordu. Manuel ordusuyla KURTÇU'nun yolunu kesmek istedi, ama mağlup oldu ve esir düştü. Bu arada AFŞİN bir orduyla KURTÇU'nun peşine düşmüştü. KAPADOKYA şehirlerini aldıktan sonra FRİGYA bölgesine, yani DENİZLİ civarına kadar gidip yağmaladı. Sonra MARMARA'ya yöneldi. Böylece ORTAASYA'dan gelip te denize ilk ulaşan TÜRK komutanı oldu!..
Bu sırada bir FATIMÎ devlet adamı tarafından MISIR'ı fethetmesi için çağrılan ALPARSLAN, AZERBEYCAN üzerinden ANADOLU'ya girmiş, amcası TUĞRUL BEY'in alamadığı MALAZGİRT'i fethetmişti!.. (1070) (sf. 46) Böylece ANİ'den sonra doğunun üç büyük müstahkem mevkiinden ikincisi de eline geçmiş oldu. Sonra ERCİŞ'i aldı. SİVEREK ve TİHUM kalelerini zaptetti. Ancak URFA'yı zaptedemedi. Bunun üzerine SURİYE'ye indi. HALEB'i aldı... Bizans İmparatoru Diogenes'in üzerine gelmekte olduğunu öğrenince, HALEB'te oğlunu bıraktı, MISIR'ın fethine de vasalı MİRDASOĞLU MAHMUD'u memur etti. Sür'atle ANADOLU' ya hareket etti.
Ancak Fırat'ı geçerken atlarından çoğu boğuldu. Iraklı askerlerin çoğu dağıldı. Bu dağılanlar Arap mı, Kürt mü bilinmez!.. Âdeta ordusuz kaldı!.. Bu arada Bizans İmparatoru MALAZGİRT önlerine gelmiş, şehrin müslüman halkı kaçıp yardım istemek için yollara düşmüştü.
SULTAN ALPARSLAN, ordu toplamak amacıyla AZERBEYCAN'a döndü. HOY şehrini merkez yapıp hazırlıklara başladı. Emrindeki 4.000 gulam (köle) ile oradan topladığı 10.000 tam teçhizatlı askerle AHLAT'a doğru yola çıktı. Hiç bir kaynakta bu "tam teçhizatlı AZERBEYCANLI askerler"in "kürt" olduğuna dair bir kayıt yoktur!.. Zaten bunca yazıyı da ortalıkta hiç "kürt" görünmediğini belgelemek için yazdık. (sf.48)
Öte yandan bütün kaynaklarını kullanarak büyük bir ordu meydana getiren İmparator Diogenes, 3. defa ANADOLU'ya sefere çıktı. ERZURUM'da karargâh kurdu... Şimdi bundan sonrası çok önemli... Dikkatle takip edelim!..
Romanos Diogenes, ordusundan ayırdığı 12.000 kişilik bir kuvveti, erzak tedariki amacıyla ABAZALAR ülkesine (GÜRCİSTAN) gönderdi... KIPÇAK, UZ ve FRANK kuvvetlerinden oluşan 30.000 orduyu da NORMAN RUSSEL'ın komutasında öncü kuvvet olarak AHLAT'a gönderdi... SELÇUKLULAR yaklaştığını öğrenince de, bu kuvvetlere yardım için TARCHANİOTES komutasında yeni kuvvetler yolladı. Kendisi de MALAZGİRT'i zaptetti. Ancak şehirdeki SELÇUKLU kıt'aları, bir yolunu bulup kaçtılar. Şehir halkının bir kısmı da fidye vererek canını kurtardı.
AHLAT'a ilerleyen SELÇUKLU öncü kuvvetleri komutanı SANDUK, Bizanslılar'ın ağırlıklarına baskın yaptı, ele geçirdi. İmparator Ermeni Vasilakes komutasında bir kuvvet gönderdiyse de, işe yaramadı. Vasilakes, SARDUK'a esir düştü. SULTAN'ın geldiğini öğrenen Tarchaniotes de MALATYA'ya doğru kaçtı!.. Esas Bizans ordusu da akşam üzeri ansızın kendisini SELÇUKLU ordusunun karşısında buldu!.. Onlar ALPARSLAN'ın daha uzakta olduğunu sanıyorlardı, çok şaşırdılar ve geri çekildiler. Bir nevi rehin olarak beraberlerinde getirdikleri MALAZGİRTLİ müslümanlar bu şaşkınlıktan istifade edip kaçtılar!..
Bizans ordusu 100.000 kişi idi. ALPARSLAN'ın AZERBEYCAN'da toparlayabildiği ordu ise ancak 40.000 kişiden ibaretti!.. Öyle toplanıp gelen 14.000 "kürt" askeri de yoktu ortalarda!. Yalnız TÜRKLER bütün gece trampet ve davul çalarak Bizans askerlerinin moralini bozdular, uyutmadılar. SELÇUKLULAR, ordugâhtan ayrılma gafletini gösteren her Bizans askerini hemen yakalıyorlardı!.
24 Ağustos 1071 Çarşamba sabahı şafakla beraber ALPARSLAN rdusuyla Bizans birliklerinin bir fersah kadar yakınına geldi. İki taraf ta savaşı başlatmak için uygun ânı bekliyordu. Karşılıklı elçi heyetleri gönderildi. TÜRK heyetinde meşhur komutan SAVTEKİN de vardı... HALİFE de zafer için dualarını taşıyan bir mektup göndermişti. Nihayet 26 Ağustos günü ALPARSLAN askerlerine şöyle hitap etti:
- "Biz ne kadar az olursak olalım, onlar ne kadar çok olurlarsa olsunlar, bütün müslümanların minberlerinden bizim için dua ettikleri şu saatte, kendimi düşman üzerine atmak istiyorum!.. Ya muzaffer olur gayeme ulaşırım, ya şehit olur Cennet'e giderim! Sizlerden beni takip etmeyi tercih edenler, takip etsin!.. Ayrılmayı tercih edenler gitsinler! Burada emreden Sultan, ve emredilen asker yoktur! Zira bugün ben ancak sizden biriyim!"
CUMA NAMAZI'nı askerleri ile beraber kıldıktan sonra, yay ve oklarını fırlatıp attı. TÜRK âdeti gereğince atının kuyruğunu kendi bağladı, eline kılıcını ve gürzünü aldı. Beyaz bir elbise giymişti, "Öldürülürsem, kefenim budur," dedi. Sonra bir nâra atarak ileri atıldı. Ordusu onunla birlikte nâralar atarak saldırdı.
Öte yandan Bizans ordusunda karışıklık vardı. İkisi de hıristiyan olan Ermeniler ve Rumlar birbirine şüphe ile bakıyorlardı. Bizans ordusunda Rum, Rus, HAZAR, ALAN, UZ, PEÇENEK, KIPÇAK, Gürcü ve Frank askerleri vardı. Burada da hiç "kürt" askerinden bahis yok!.. (sf.62)
Sağ cenaha, emrinde UZLAR olduğu halde Kapadokyalı general ALYATTES kumanda ediyordu. Sol cenaha, emrinde PEÇENEKLER ve diğerleri olduğu halde general BRYENNİOS kumanda ediyordu. Merkezde bizzat İmparator DİOGENES vardı. İhtiyat kuvvetlerine de oğlu ANDRONİKOS kumanda ediyordu.
ALPARSLAN ise ordusunu iki kısma ayırmıştı. Kendisi düşman karşısında yer alırken, daha büyük bir kuvvet Bizans kaynaklarının TARANGES dediği (TARANK) adlı komutanın emrine pusu kurmakla görevlendirilmişti.
TARANK kuvvetlerini dörde ayırdı. Her birini bir tepenin ardına gizledi.... Bizans süvarileri saldırıya geçince SELÇUKLULAR onları ok yağmuruna tuttular. Bizans ordusu, daha ziyade piyadeleri, onları savunmak için ilerleyince, SELÇUKLULAR kaçar gibi dağıldılar ve geri çekildiler. Takip eden Bizans kuvvetleri de pusudaki TÜRK birliklerinin hücumu ile ağır zayiat verdi. Bu esnada Bizans ordusundaki UZLAR, daha sonra da PEÇENEKLER karşılarında kendileri gibi OĞUZ boyundan TÜRKLER'le karşılaşınca onları kıyafetlerinden, nâralarından tanıyıp daha savaşın başında SELÇUKLU tarafına geçtiler!..
İşte akşama kadar süren savaşın kazanılmasında, bu olayın büyük etkisi olmuştur. Yoksa, 14.000 "kürt" askeri gelip te "biz yardım edelim de bari, savaşı kazanın," falan dememişlerdir!.. Sonra niye 14.000 de, 10.000 veya 15.000 değil??? Kim saymış?..
Gördüğünüz gibi, savaşta her iki tarafın komutanlarının adını dahi tek tek verdik. Ortalıkta hiç Kürt askeri birliği yok!..
Ha, şu olabilir: SULTAN ALPARSLAN ordusuyla HOY'dan gelirken yolda asker toplamaya devam etmiş, ve o civardaki ovaya inmiş Kürt aşiretlerinden 3-500 Kürt'ü ordusuna almış olabilir... Ama çoğu dağlarda yaşayan Kürt aşiretleri, 500 yıl sonra bile YAVUZ SULTAN SELİM'e İDRİS BİTLİSÎ'nin gayretlerine rağmen muntazam birlikler verememişken, 1071'de hem de BİZANS İŞGÂLİ altında nasıl ve nerede organize olup ta 14.000 kişilik bir ordu toplayacak ve SELÇUKLU SULTANI'na yardıma gidecekler??? Aklın, mantığın dışında bir iddia!.. Hiç delili de yok!
Bölücü hain, aynı zamanda dinsiz-imansız Mehdi Zana'nın ikinci uçuk iddiası da şu:
- "Bir diğer konu ise Sümerler ile ilgili."
Soru - "Yoksa Sümerler de Kürt mü?"
Cevap - "Evet... Sümerler Kürt’tür. Türk değildir. Ama bu konuyu da çarpıtmışlar ve yanlış bilgilendirmeye gitmişler. Dünyada aşiretten devlete ilk geçen Sümerler'dir. Mezopotamya boşuna medeniyetlerin beşiği olmamıştır. Mezopotamya’da da Kürtler her zaman önemli bir halk olmuşlardır. Büyük bir tarih oluşturup yaşamışlar. Bu yüzden Mezopotamya’da etkili olan Sümerler, Kürt’tür."
Peki, SÜMERLER'in "kürt" olduğunun delili nerede?..
Biz SÜMERLER sayfasında, ve SÜMER LİNLERİ'nde SÜMERLER'in URAL-ALTAY kökenli dillerini, kelime benzerliklerini gösterdik, hatta KUZEY AMERİKA' ya BERİNG BOĞAZI'ndan geçmiş ASYA kökenli KIZILDERİLİ HOPİ KABİLESİ'nin dilinin SÜMERCE ile yakınlığını gösteren yazıları koyduk. SÜMERLER'in TANRI'ya DİNGİR-TENGRİ dediklerini, bu kelimenin hâlâ ORTA ASYA'da kullanıldığını gösterdik... Senin delilin ne? İlk devleti kuran, ilk yazıyı bulan SÜMERLER "kürt"se, niye 5000 yıldır ortalıkta bir tek Kürt eseri, bir tek Kürtçe tablet, dikili taş yok???
Buna cevap olarak Mehdi Zana bir şeyler gevelemiş ama boş:
Soru - "Daha sonra Kürtler nasıl bir duruma geldiler?"
Cevap - "OSMANLILAR, İranlılar ve Arapların fetihleri Kürtler'e çok zarar verdi. Bir bütün hâlinde yaşayan Kürtler dağınık hâle geldi. Ondan sonra da doğru düzgün bir devlet olamadılar. Ben bu yüzden Irak Kürdistan’ındaki Kürt devletini çok anlamlı buluyorum. Bu, Kürtlerin yeniden dirilişi ve zafer kazanması demektir. Ve Kürtler bu zaferi sonuna getirmeyi başarmışlardır. Artık orada bir Kürt devleti var."
Yahu, SÜMERLER'den Araplar'a 4000 yıl, OSMANLILAR'a 5000 yıl var arada!.. Araplar ve OSMANLILAR "Kürtler'e zarar veren"e kadar Kürtler ne yapmışlar o 4-5000 yılda?.. Hangi devleti kurmuşlar?. Hangi binayı yapmış, hangi dikili taşı bırakmışlar?.. Sonra Kürtler ne zaman "bir bütün" halinde yaşamışlar?.. Adları bile "DAĞLIK ve KARLI yerde yaşayanlar" anlamında hangi ovada "bir bütün" olarak yaşamışlar?
Ortalıkla "kürt" eseri yok, ama DOĞU ve GÜNEYDOĞU dağlarında, mağaralarında 10.000 yıllık TÜRK TAMĞALARI var!.. Hem de ORTAASYA'dakilerle tıpatıp aynı!..
işte ispatı, ANADOLU :
ve ASYA :
Artık sıkıldık!.. Bundan sonrasını sizlerin değerlendirmesine bırakıyoruz... Bir tek SELÂHADDİN EYYUBÎ'nin "kürt" olduğu iddiasına cevap vermekle yetineceğiz.
Soru - "Bir söyleşinizde ‘Kürtler İslamiyet’i kabul ettiklerinde kaybettiler’ dediniz. Bu söylediğinizi nasıl anlamak gerekir?"
Cevap - "Aslında tam olarak öyle demek istemedim. Doğrudur, Kürtlerin İslamiyet’e geçmesiyle birlikte önemli kayıpları oldu. Ama bunun sebebi dinde değildi. Dini yozlaştıran kişilerin Kürtleri kullanmasındaydı. Müslüman bir aileden geliyorum, Silvan şeyhlerinin torunuyum. Ama öncesinde benim de dedelerim Müslüman değildi. Kürtler yanlışlıkla Müslüman oldu. Kılıçla, tüfekle üstümüze geldiler, ‘Kelime-i şehadet getir’ dediler, dedelerimiz de şehadet getirerek Müslüman oldu. Kürtlerin Müslümanlığı böyledir."
Soru - "Kürt olduğu söylenen Salahaddin Eyyubi de kılıç zoruyla mı Müslüman oldu?"
- "O kendisini delice İslamiyet’e adamış biriydi. Kürt ve âdil bir hükümdardı. Ordusunda her dinden ve milletten insanlar vardı. Avrupa onun fetihlerinden rahatsız oldu. Hâlâ rahatsızlar. Ama o öldüğünde cebinde çok az bir parası vardı. Halkına hizmet etmişti."
SELÂHADDİN EYYUBÎ, Selçuklu TÜRK Hakanına bağlı bir bey idi. Öz-be-öz TÜRK'tü!... Ağabeyinin adı TURANŞAH, kardeşlerinin adı TUĞTEKİN ve BÖRİ idi!.. Dayısının adı Şahabeddin Mahmud bin TÜKÜŞ idi!.. Annesinin TÜRK olduğu TÜKÜŞ adından anlaşılır!.. Eşlerinden biri Unar Bey'in kızı Amine TÜRK'tü... İki eniştesi de Türk'tü!.. Biri Unaroğlu Sadeddin Mesut, diğeri Muzafferüddin GÖKBÖRÜ idi!... Acem diyarında yaşamalarına, İslam etkisinde olmalarına rağmen, adları TÜRK damgası taşırdı!..
(S. Ahmet Arvasi, Doğu Anadolu Gerçeği, TÜRK Kültürü Araştırma Enstitüsü, 1983... Bu kitabın yazarı da, ayırımcılara göre Kürttür. Bizce ülkemizdeki DEVLET'e bağlı herkes gibi TÜRK'tür.)
(S. Ahmet Arvasi, Doğu Anadolu Gerçeği, TÜRK Kültürü Araştırma Enstitüsü, 1983... Bu kitabın yazarı da, ayırımcılara göre Kürttür. Bizce ülkemizdeki DEVLET'e bağlı herkes gibi TÜRK'tür.)
Kürt Teavün Cemiyeti'nin kurucusu ve Kürtçülüğün baş savunucularından Dr. M. Şükrü Sekban, 1933'de Paris'te yayınladığı "La Question Kurde" adlı kitabında, bu adı verdiği toplulukların TURANÎ yani TÜRK kökenli olduğunu itiraf etmek zorunda kalmıştır!.. (M. Şükrü Sekban, Kürt Meselesi, 1979 sf.17) O öyle dedikten sonra, Barzani ve Zana'ya ve bütün bölücülere halt etmek düşer!..
Soru - "Kürtler en çok hangi dine mensuplar?"
- "Din sonradan gelmiş. İnsanlar birbirinden ayrılmış. İnsanları din ayırdı; Ermeniler'i, Hıristiyanlar'ı, Yahudiler'i. İnsan olana hürmet etmek lâzım. Dinine saygı duymak gerekir. Kürtler önceden en çok Zerdüşt’tü. Yezidi, Yahudi, Keldani, Hıristiyan olanları da vardı. Ama İslamiyet’le Müslüman oldular ve şu anda en çok Müslüman Kürt var. Yalnız şunu da söylemek gerekir; Kürtlerin asıl dinleri Zerdüşt’tür.
Soru - "Kürtler'de siyasi anlamda bir bölünmüşlük var. Ve her fraksiyon farklı bir görüşü savunuyor. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Cevap - "Ne kadar çok parti olursa o kadar iyidir. İnsanın özgürce siyaset yapması, aralarında tatlı rekabet yapmaları çok güzel olur. Ancak kavim, ırk anlamında ortak hareket etmeleri gerekir. Bu şekilde çok daha iyi. Ben Diyarbakır belediye başkanıydım, halka hizmet etmek istedim; bunda da öteki arkadaşlarımın etkisi oldu. Onlar hizmet edince ben de hizmet etmek zorunda kaldım. Bir rekabetin içine girdik; ama onlar çok iyi şeyler yaptı, ben yapamadım."
Soru -"Bölgede kullanılan oylar DTP’nin seçim barajını aşmasına yetmiyor. Halkın tercihi çok farklı partilere dağılmış durumda. Bu neden kaynaklanıyor?
Cevap - "Bu bizim yanlışımız. Bu nüfusa rağmen Meclis’e girilemiyorsa bunu bölge siyasetçilerinin oturup düşünmesi gerekir. Halkın çektiği sefaleti görmüyor, onun sorunlarına eğilmiyorlar. Ama çok iyi siyaset yapıyorlar. DTP de bunu yapıyor, ötekiler de. Halkın karşısına çıkıp ‘iyi günler, nasılsınız’ diye sormakla mesele çözülmüyor. İnsanlar orada onları alkışlıyor; ama sonradan lânet okuyor. Çünkü herkesin sorunu var."
Soru - "Bahsettiğiniz siyasetçiler halkın sorunlarını bilmiyor mu?"
Cevap - "Halkın ekonomik, sosyal sorunları nedir bilmiyorlar. Sadece siyaset yapıyorlar. Orda halka hizmet için olduklarını unutuyorlar. Kendi halkına hizmet etmeyi çok görüyorlar. Aynı hatayı ben de yaptım. Halkın karşısına çıkıp ‘Ben Kürdüm’ dedim, halk beni alkışladı, destekledi. Öteki arkadaşlarım iş yaptılar, ben baktım. Ama her sabah çıkıp ‘Ben Kürdüm’ diyordum. Kürtçe konuştuğum için insanlar beni desteklediler."
Mehdi Zana burada büyük bir gerçeği dile getiriyor. Güneydoğu'daki halk PKK'yı, terörü, bölünmeyi desteklediği için değil; sırf "kürt" olduğu için bazı kişilere ve DTP'ye oy veriyor!.. Aslında halkın bu tavrı; yense de, yenilse de Fenerbahçe'yi tutan fnatik taraftar tavrı! Tunceli'de (Dersim) Zazalar bile kürt olmadıkları halde, Zaza partisi olmadığı için "kürt" partisi DTP'ye oy veriyor!.. Adayın iyi mi, kötü mü olduğuna bakmıyor! Mehdi Zana'yı bile o yüzden desteklemiş!
Soru - "Tekrar siyasete girecek misiniz?"
Cevap - "Devlet beni sevmez. Siyasetçiler de. Siyasete girsem gelip liderliğimizi elimizden alacak diye korkarlar. Eğer siyasete girersem halkın lider olarak beni görmek isteyeceğinden eminim. Bu yüzden ben huzur bozulmasın diye siyasete girmeyi düşünmüyorum. Leyla benim adıma siyaseti yapıyor ve benim iznimle benim desteğimle."
Çok üzüldük!.. Mehdi Zana siyasete girse, TÜRKİYE'yi de Kürtler'i kurtaracak, ama fedakârlık yapıp, "huzur bozulmasın" diye girmiyormuş!.. Vah, vah!.. Keşke girseydi! Belki gene 3000 oyla milletvekili seçilirdi!..