Allah seni kem gözlerden,nazardan esirgesin!
Allah seni kem gözlerden, nazardan esirgesin!
Kapat gözlerini cânım! Kapat kimse görmesin!
&
Vakit gece yarısını geçti. Herkes yumdu gözlerini. Bedenler uyudu, ruhlar dolaşıyor. İşte tam da bu demler, yazmanın vaktidir. Madem öyle, pek eski bir taş plaktan yükselen tambur sesi eşliğinde, yanık bir kahve gelsin yoldaşlığa! Zaten uyku dediğin, ancak sevgili bir dostla beraberken kaçar. Madem uyku kaçmıştır, gözlere şöyle simsiyah bir sürme çekmeli ve bakmalıdır artık. Nereye? Ötelere... Ama gidebildiğince, alabildiğince, uzanabildiğince öteye...
O halde şimdi, sevdiğinsem, arkadaş ol bana. Çoğunun uyuyup kaldığı şu sırada, kapatma da gözlerini, seyret... Aşığın şifâsı, mâşukunun yüzüdür. Maşukun safâsı, aşığının bakışıdır, neylesin. Diğer yandan, kıskanırım, “kapat gözlerini, kimse görmesin!”.
&
Sandılar ki yüz, bir çift gözden, dudaktan, yanaktan ibaret. Halbuki onların hepsi, sadece kabuktan ibaret. Yüzü güzel kılan özdü. Bilen bildi, bilmeyen yoluna gitti. Sandılar ki sadece karşısındayken seyredilir yüz. Hayır değil! Yemenden seyreden Karâni gibi, kimileri uzaktan seyre dalar da dibindekinin göremediği güzelliklerin tadıyla sarhoş olup dolanır.
Şimdi, kıymetlinsem, kapatma gözlerini! Perdeleri inse de, açık kalsın penceren! Seyret... Zira aşığın devası maşukunun yolunu gözlemektir. Maşuka safâ olur, yeter ki aşığı “gözüm yollarda” desin. Diğer yandan, sakınırım, ”kapat gözlerini, kimse görmesin!”
&
“Candan ötem” oradan, tam karşıdan, bana doğru yürüyüp gelirken dedim ki: “Mâşaallah! Subhânallah! Bârekallah! Bu ne güzellik! Bu ne heybet! Bu ne letafet!” Sonra içimden geçti ki: “Acep o da bana bakar da içinden aynılarını geçirir mi?” Hani, “Rabbim!” diyene, “Kulum!” dediği gibi Hakk’ın; acep dedim, karşılık bulmakta mıdır yangınım? “Bu ne biçim soru!?” dedi sonra gönlüm.
Şüphesiz onun sevgisidir, senin diline vuran. O halde ey sen, her yanı nur olmuş bir halde, sağımda solumda, önümde ardımda, -bütün yönlerden ve mesafelerden azad- ille de kalbimde duran! İyi bil ki senin için duâdayım. Baktım ki meğer kendim için ettiğim dualar pek eksikmiş. Oymuş benim damarımda akan. Oymuş bana canlılık katan. Onun ağrısı, yorgunluğu ve –Allah korusun!- eksikliği, en yakıcı azapmış. “Eğer duanın tamamını bana salat ederek tamamlarsan, bu daha hayırlıdır” buyuran Habibullah, şüphesiz her zamanki gibi isabet etmiş ya, bu şekilde dua etmenin, âlemlere dua etmek olduğunu bu kafacık, daha yeni yeni fark etmiş. Bundan böyle, “önce kendim için” ve hatta “sonrasında da kendim için” istemekten hayâ ederim.
Şimdi, sana olan muhtaçlığımı bil de, kapatma gözlerini! Seyret... Zira aşığın ilacı, maşukunun gözü önünde olmaktır. Maşukun bağrına kuvvet veren, aşığını huzurunda bulmaktır, bilesin. Diğer yandan... Sen sadece beni yak! “Kapat gözlerini kimse görmesin!”
&
Belki de diyeceksin ki, neye açacağım gözlerimi? Onu bilmeyecek ne var a canım! Ağyâre değil, Yâr’e açacaksın elbet! Helâle, güzele, güne, güneşe açacaksın! Sakın deme ki “benim gözlerimin harcı değil bu bakış!” Sen yeter ki teslim ol, zaten, gücünü aşan, içini sızlatan yerde, “kuvvetine halel, teslimiyetine zaaf gelmesin” diye, gözlerine mendili bağlamasını da bilir sevenlerin. Dediğimi anlamadıysan, İbrahim aleyhisselâmın, oğlu İsmail’i kurban edeceği sırada yaptıklarını düşün. Kavi ol! Cesur ol! Rızaya ermek yolunda canın yanıp dursa da, canan bildiklerini kurban vermek, yolunun tam önünde, şart olarak dursa da, tereddütsüz muti ol!
Şimdi, gel bak şu Hak dostlarının çektiği zorluklara da, kapatma gözlerini! Seyret... Sevenler sıkıntı örtüsünü nasıl da bürünüyor gör! Sevdim diyen, nasıl da çeşit çeşit imtihanla sınanıyor, bak! Sen bakışı ilaca benzeyensin. Diğer yandan, kıyamam ki, “kapat gözlerini kimse görmesin!”
&
O benim “Candan ötem” yüzüme baktığında, şâd olurum. Nasıl bakılacağını gel, ondan öğren. Öyle bir bakış bak ki, tekrar tekrar dirilsin ölü yanlarım. Keskin, derin, devamlı bir bakışla, cihanımı doldur sen! Sen diyorum, zira bu saatten sonra, başkasının bakışını istemem! Bana bakarken siyahtır gözleri, başkasına ne renk bakar hiç bilmem. Siyah, bütün renkleri içinde toplayan bir renkmiş. Acep, rengârenklikten kurtulup da safiyyeye erememiş nefsimin, o güzeldeki yansıması mı bu siyahlık, bana meçhul… Açıklaması ne olursa olsun, sen yeter ki onun gibi bak! Yeter ki bakışını esirgeme benden! İyice gör beni. O kadar ki, bakışın içime işlesin. Nazarın, bir incecik nakış gibi ruhuma dolduğunda bile esirgeme ki, umudumu kaybetmeyeyim.
Gözünde perde olduğum vakit, ne yana baksan beni görürsün. İşte o vakit dilersen kapat, dilersen aç, fark etmez; fakat bakışmanın tadından da mahrum etme ki, maşukun şenliği, aşığıyla bakışmaktır. Bakışalım, boş ver aman! Eller ne derse desin! Diğer yandan, yüreğime dert olur, “kapat gözlerini, kimse görmesin!”
&
Gün batıyor, gün doğuyor. De ki kime bu güneşin cilvesi? Dünya, ay ve güneş arasındaki bu muhabbet neyin nesi? Sanki diyorum, biz dünyayız, “candan ötemiz” mehtap, Habibullah -aleyhissalatu vesselam- güneşlerin güneşi! O halde dönmek lazım! Hacılar Kâbe’yi tavaf ededursun, bize, o Hak dostunun etrafında dönmek lazım! O, ayın on dördü gibi nur saçan güzel, çok şükür ki bize pervane olmuştur. O halde bize de, onun aydınlığında yollar aşmak lazım!
Dünyanın fıtratıdır: Kendi etrafında dönüp durur. Ve Allah’ın lutfudur: O kadar döner de, yine de başı dönüp yıkılmaz. İçinde ateşler yanar, göğünde fırtınalar kopar, yerinde nice fitne cirit atar da, vazifesini bırakmaz dünya.
Öyleyse gel, sen de kapatma gözlerini! Zira görecek nice ibret var. Seyrine dalıp tebessüm edilecek nice nimet var. Diğer yandan, yorulmasın isterim, şimdi biraz dinlensin, “kapat gözlerini, kimse görmesin!”
&
Gerçi, bunca zaman sonra bulmuşum, işin ne yahu, biraz daha bak! Sevmişken biraz daha açık kalsın gözlerin. Yol göstereceğimiz çocuklarımız var. Onlara anlatılacak hikayelerimiz ve her birinin içine işleyecek nazarlarımız var. O nazarlar ki, rahmanın merhametinden birer cüz olarak, yavrularımıza cömertçe sunacağımız tebessüm yüklü bakışlardır. Onlar, bu bakışlarla huzur içinde büyüyecekler. Daha çok işimiz var kapatma gözlerini! Bak dolunay bize gülümsüyor. “Üzülmeyin, uzakta da olsanız, beraberce bana bakıyorsunuz ya, bu ne güzel” diyor. Sabretmemizi öğütlüyor.
Mavi karanlıklar bir gün, elbette sıcacık ve apaydınlık günlerle yer değiştirecek. Kapatma gözlerini! O gün geldiğinde, renk renk çiçeklerle bezeli bembeyaz bir evimiz olacak. Hayır! Ölmeden önce olacak bunlar. Burada tadacağız iç huzurunu. Zaten, burada tadamazsak, acep orada yakalayabilir miyiz ki? Aslında, “ahiret” denilen yer, dünyada ektiğimiz ürünü alma yeri değil mi? O sebeple değil mi, ölmeden önce ölenlerin yaşayıp durmaları? Ölemiyorsak da, ölmüş taklidi yapacağız beraber! Düşmanlarından, ölmüş gibi yaparak kurtulan kuşlar kadar bile olamazsak, kabre nasıl sığacağız?! Olmadan, kapatma gözlerini! Ölmeden kapatma gözlerini! Birçokları “kuş akıllı” deyip küçümsese de, sen bilirsin ki onlar tefekkür edilesi pek özel mahluklardır. Hani, sırat da burada ya. O, zaman zaman çok zorlayan imtihanlar sıratında nasıl gittiğimiz değil mi zaten asıl mevzu da?
O halde, daha dur! Kapatma gözlerini! Zira yaşadığım birçok hayal kırıklığı sebebiyle, bazen hayal etmekten bile korkar oldum. Bana cesaret, bana kuvvet, bana omuz ver! Bak ki her bir bakışına muhtacım! Diğer yandan, başkası korkarım zayi eder, etmesin, “kapat gözlerini, kimse görmesin!”
&
Aşk bitmez. Gezer, tozar, yön değiştirir, jön değiştirir, ama bitmez! Döner dolaşır, yine gönle gelir. Aşksa gelir! Dilerim aşkın Hakk’a, şefkatin de “maşukun hürmetine bana ve tüm mahlukata” olsun. Beni aşığı olduğun Allah için sev! Zira ancak o zaman, hakkıyla sevmeye güç yetirebilirsin. İstemem! Kör olma! Yanlışa düşersem, kapatma gözlerini! Gör ve ellerimden tutup beni doğruya götür. Gör ve yüreğimden tutup beni güvene taşı! Gör ve göre göre sev! Rabbimin beni sevdiği gibi sev… Yani? Yani kusur ve günahlarımı affetmeye, hayırlarımı kabule ve her halukarda yanımda olmaya azmede ede sev. Zayıflığımı kuvvetinle telafi ede ede sev!
Ve böyle sevmişken, sırası değil, lütfen, kapatma gözlerini! Bilirsin ya, ben kahvesiz duramam. Şimdi, ey benim “yanık kahvem”! Dualarında yakar ki, bu can sana daha fazla hasret çekmesin. Bilirim, şimdi sen dua ederken gözlerin dolar, temelli güzelleşirsin. Allah kem gözden korusun, nazardan esirgesin, “kapat gözlerini kapat! Kapat kimse görmesin!”Neslihan Nur TÜRK
Kapat gözlerini cânım! Kapat kimse görmesin!
&
Vakit gece yarısını geçti. Herkes yumdu gözlerini. Bedenler uyudu, ruhlar dolaşıyor. İşte tam da bu demler, yazmanın vaktidir. Madem öyle, pek eski bir taş plaktan yükselen tambur sesi eşliğinde, yanık bir kahve gelsin yoldaşlığa! Zaten uyku dediğin, ancak sevgili bir dostla beraberken kaçar. Madem uyku kaçmıştır, gözlere şöyle simsiyah bir sürme çekmeli ve bakmalıdır artık. Nereye? Ötelere... Ama gidebildiğince, alabildiğince, uzanabildiğince öteye...
O halde şimdi, sevdiğinsem, arkadaş ol bana. Çoğunun uyuyup kaldığı şu sırada, kapatma da gözlerini, seyret... Aşığın şifâsı, mâşukunun yüzüdür. Maşukun safâsı, aşığının bakışıdır, neylesin. Diğer yandan, kıskanırım, “kapat gözlerini, kimse görmesin!”.
&
Sandılar ki yüz, bir çift gözden, dudaktan, yanaktan ibaret. Halbuki onların hepsi, sadece kabuktan ibaret. Yüzü güzel kılan özdü. Bilen bildi, bilmeyen yoluna gitti. Sandılar ki sadece karşısındayken seyredilir yüz. Hayır değil! Yemenden seyreden Karâni gibi, kimileri uzaktan seyre dalar da dibindekinin göremediği güzelliklerin tadıyla sarhoş olup dolanır.
Şimdi, kıymetlinsem, kapatma gözlerini! Perdeleri inse de, açık kalsın penceren! Seyret... Zira aşığın devası maşukunun yolunu gözlemektir. Maşuka safâ olur, yeter ki aşığı “gözüm yollarda” desin. Diğer yandan, sakınırım, ”kapat gözlerini, kimse görmesin!”
&
“Candan ötem” oradan, tam karşıdan, bana doğru yürüyüp gelirken dedim ki: “Mâşaallah! Subhânallah! Bârekallah! Bu ne güzellik! Bu ne heybet! Bu ne letafet!” Sonra içimden geçti ki: “Acep o da bana bakar da içinden aynılarını geçirir mi?” Hani, “Rabbim!” diyene, “Kulum!” dediği gibi Hakk’ın; acep dedim, karşılık bulmakta mıdır yangınım? “Bu ne biçim soru!?” dedi sonra gönlüm.
Şüphesiz onun sevgisidir, senin diline vuran. O halde ey sen, her yanı nur olmuş bir halde, sağımda solumda, önümde ardımda, -bütün yönlerden ve mesafelerden azad- ille de kalbimde duran! İyi bil ki senin için duâdayım. Baktım ki meğer kendim için ettiğim dualar pek eksikmiş. Oymuş benim damarımda akan. Oymuş bana canlılık katan. Onun ağrısı, yorgunluğu ve –Allah korusun!- eksikliği, en yakıcı azapmış. “Eğer duanın tamamını bana salat ederek tamamlarsan, bu daha hayırlıdır” buyuran Habibullah, şüphesiz her zamanki gibi isabet etmiş ya, bu şekilde dua etmenin, âlemlere dua etmek olduğunu bu kafacık, daha yeni yeni fark etmiş. Bundan böyle, “önce kendim için” ve hatta “sonrasında da kendim için” istemekten hayâ ederim.
Şimdi, sana olan muhtaçlığımı bil de, kapatma gözlerini! Seyret... Zira aşığın ilacı, maşukunun gözü önünde olmaktır. Maşukun bağrına kuvvet veren, aşığını huzurunda bulmaktır, bilesin. Diğer yandan... Sen sadece beni yak! “Kapat gözlerini kimse görmesin!”
&
Belki de diyeceksin ki, neye açacağım gözlerimi? Onu bilmeyecek ne var a canım! Ağyâre değil, Yâr’e açacaksın elbet! Helâle, güzele, güne, güneşe açacaksın! Sakın deme ki “benim gözlerimin harcı değil bu bakış!” Sen yeter ki teslim ol, zaten, gücünü aşan, içini sızlatan yerde, “kuvvetine halel, teslimiyetine zaaf gelmesin” diye, gözlerine mendili bağlamasını da bilir sevenlerin. Dediğimi anlamadıysan, İbrahim aleyhisselâmın, oğlu İsmail’i kurban edeceği sırada yaptıklarını düşün. Kavi ol! Cesur ol! Rızaya ermek yolunda canın yanıp dursa da, canan bildiklerini kurban vermek, yolunun tam önünde, şart olarak dursa da, tereddütsüz muti ol!
Şimdi, gel bak şu Hak dostlarının çektiği zorluklara da, kapatma gözlerini! Seyret... Sevenler sıkıntı örtüsünü nasıl da bürünüyor gör! Sevdim diyen, nasıl da çeşit çeşit imtihanla sınanıyor, bak! Sen bakışı ilaca benzeyensin. Diğer yandan, kıyamam ki, “kapat gözlerini kimse görmesin!”
&
O benim “Candan ötem” yüzüme baktığında, şâd olurum. Nasıl bakılacağını gel, ondan öğren. Öyle bir bakış bak ki, tekrar tekrar dirilsin ölü yanlarım. Keskin, derin, devamlı bir bakışla, cihanımı doldur sen! Sen diyorum, zira bu saatten sonra, başkasının bakışını istemem! Bana bakarken siyahtır gözleri, başkasına ne renk bakar hiç bilmem. Siyah, bütün renkleri içinde toplayan bir renkmiş. Acep, rengârenklikten kurtulup da safiyyeye erememiş nefsimin, o güzeldeki yansıması mı bu siyahlık, bana meçhul… Açıklaması ne olursa olsun, sen yeter ki onun gibi bak! Yeter ki bakışını esirgeme benden! İyice gör beni. O kadar ki, bakışın içime işlesin. Nazarın, bir incecik nakış gibi ruhuma dolduğunda bile esirgeme ki, umudumu kaybetmeyeyim.
Gözünde perde olduğum vakit, ne yana baksan beni görürsün. İşte o vakit dilersen kapat, dilersen aç, fark etmez; fakat bakışmanın tadından da mahrum etme ki, maşukun şenliği, aşığıyla bakışmaktır. Bakışalım, boş ver aman! Eller ne derse desin! Diğer yandan, yüreğime dert olur, “kapat gözlerini, kimse görmesin!”
&
Gün batıyor, gün doğuyor. De ki kime bu güneşin cilvesi? Dünya, ay ve güneş arasındaki bu muhabbet neyin nesi? Sanki diyorum, biz dünyayız, “candan ötemiz” mehtap, Habibullah -aleyhissalatu vesselam- güneşlerin güneşi! O halde dönmek lazım! Hacılar Kâbe’yi tavaf ededursun, bize, o Hak dostunun etrafında dönmek lazım! O, ayın on dördü gibi nur saçan güzel, çok şükür ki bize pervane olmuştur. O halde bize de, onun aydınlığında yollar aşmak lazım!
Dünyanın fıtratıdır: Kendi etrafında dönüp durur. Ve Allah’ın lutfudur: O kadar döner de, yine de başı dönüp yıkılmaz. İçinde ateşler yanar, göğünde fırtınalar kopar, yerinde nice fitne cirit atar da, vazifesini bırakmaz dünya.
Öyleyse gel, sen de kapatma gözlerini! Zira görecek nice ibret var. Seyrine dalıp tebessüm edilecek nice nimet var. Diğer yandan, yorulmasın isterim, şimdi biraz dinlensin, “kapat gözlerini, kimse görmesin!”
&
Gerçi, bunca zaman sonra bulmuşum, işin ne yahu, biraz daha bak! Sevmişken biraz daha açık kalsın gözlerin. Yol göstereceğimiz çocuklarımız var. Onlara anlatılacak hikayelerimiz ve her birinin içine işleyecek nazarlarımız var. O nazarlar ki, rahmanın merhametinden birer cüz olarak, yavrularımıza cömertçe sunacağımız tebessüm yüklü bakışlardır. Onlar, bu bakışlarla huzur içinde büyüyecekler. Daha çok işimiz var kapatma gözlerini! Bak dolunay bize gülümsüyor. “Üzülmeyin, uzakta da olsanız, beraberce bana bakıyorsunuz ya, bu ne güzel” diyor. Sabretmemizi öğütlüyor.
Mavi karanlıklar bir gün, elbette sıcacık ve apaydınlık günlerle yer değiştirecek. Kapatma gözlerini! O gün geldiğinde, renk renk çiçeklerle bezeli bembeyaz bir evimiz olacak. Hayır! Ölmeden önce olacak bunlar. Burada tadacağız iç huzurunu. Zaten, burada tadamazsak, acep orada yakalayabilir miyiz ki? Aslında, “ahiret” denilen yer, dünyada ektiğimiz ürünü alma yeri değil mi? O sebeple değil mi, ölmeden önce ölenlerin yaşayıp durmaları? Ölemiyorsak da, ölmüş taklidi yapacağız beraber! Düşmanlarından, ölmüş gibi yaparak kurtulan kuşlar kadar bile olamazsak, kabre nasıl sığacağız?! Olmadan, kapatma gözlerini! Ölmeden kapatma gözlerini! Birçokları “kuş akıllı” deyip küçümsese de, sen bilirsin ki onlar tefekkür edilesi pek özel mahluklardır. Hani, sırat da burada ya. O, zaman zaman çok zorlayan imtihanlar sıratında nasıl gittiğimiz değil mi zaten asıl mevzu da?
O halde, daha dur! Kapatma gözlerini! Zira yaşadığım birçok hayal kırıklığı sebebiyle, bazen hayal etmekten bile korkar oldum. Bana cesaret, bana kuvvet, bana omuz ver! Bak ki her bir bakışına muhtacım! Diğer yandan, başkası korkarım zayi eder, etmesin, “kapat gözlerini, kimse görmesin!”
&
Aşk bitmez. Gezer, tozar, yön değiştirir, jön değiştirir, ama bitmez! Döner dolaşır, yine gönle gelir. Aşksa gelir! Dilerim aşkın Hakk’a, şefkatin de “maşukun hürmetine bana ve tüm mahlukata” olsun. Beni aşığı olduğun Allah için sev! Zira ancak o zaman, hakkıyla sevmeye güç yetirebilirsin. İstemem! Kör olma! Yanlışa düşersem, kapatma gözlerini! Gör ve ellerimden tutup beni doğruya götür. Gör ve yüreğimden tutup beni güvene taşı! Gör ve göre göre sev! Rabbimin beni sevdiği gibi sev… Yani? Yani kusur ve günahlarımı affetmeye, hayırlarımı kabule ve her halukarda yanımda olmaya azmede ede sev. Zayıflığımı kuvvetinle telafi ede ede sev!
Ve böyle sevmişken, sırası değil, lütfen, kapatma gözlerini! Bilirsin ya, ben kahvesiz duramam. Şimdi, ey benim “yanık kahvem”! Dualarında yakar ki, bu can sana daha fazla hasret çekmesin. Bilirim, şimdi sen dua ederken gözlerin dolar, temelli güzelleşirsin. Allah kem gözden korusun, nazardan esirgesin, “kapat gözlerini kapat! Kapat kimse görmesin!”Neslihan Nur TÜRK