KURÂN-ı KERÎM'in RESMİ
3. Hz. Nuh نوح aleyhi's-selâm.
3. Hz. Nuh نوح aleyhi's-selâm.
Okudukça Sûreleri Aklım Küçülüp Gidiyor
Her Âyette Aynı Soru : Bu; Bana, Bende Ne Diyor?
Doğum-Ölüm Arasında Bir Tatlı Oyunda İnsan
Hayat Uykusunda Akıl, Kendi Kendine Gidiyor..
Her Âyette Aynı Soru : Bu; Bana, Bende Ne Diyor?
Doğum-Ölüm Arasında Bir Tatlı Oyunda İnsan
Hayat Uykusunda Akıl, Kendi Kendine Gidiyor..
Fasıl : TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBÂB-I NUZULE DÂİR
Konu : Bakara Suresi
Râvi : Ebû Said
Hadis : Tirmizî'nin rivâyetinde şu ziyâde vardır: "(...Nuh kavmi): "Bize ne bir korkutucu, ne de başka biri, hiç kimse gelmedi " derler.
HadisNo : 455
أَلَمْ يَأْتِهِمْ نَبَأُ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ قَوْمِ نُوحٍ وَعَادٍ وَثَمُودَ وَقَوْمِ إِبْرَاهِيمَ وِأَصْحَابِ مَدْيَنَ وَالْمُؤْتَفِكَاتِ أَتَتْهُمْ رُسُلُهُم بِالْبَيِّنَاتِ فَمَا كَانَ اللّهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلَكِن كَانُواْ أَنفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ
1. e lem ye'ti-him : onlara gelmedi mi
2. nebeu : haber
3. ellezîne min kabli-him : onlardan önceki kimselerin
4. kavmi nuhin : Nuh kavmi
5. ve âdin : ve Ad (kavmi)
6. ve semûde : ve Semud (kavmi)
7. ve kavmi ibrâhîme : ve İbrâhîm kavmi
8. ve ashâbi medyene : ve Medyen halkı
9. ve el mu'tefikâti
(efeke) : ve çevrilmiş olanlar (altı üstüne çevrilen şehirler)
: (çevirdi)
10. etet-hum : onlara getirdi
11. rusulu-hum : onların (kendi) resûlleri
12. bi el beyyinati : delilleri ile (beyyineleri)
13. fe mâ kâne allâhu : o zaman Allah olmadı
14. li yazlime-hum : onlara zulmediyorlar
15. ve lâkin : ve fakat, lâkin
16. kânû : oldular
17. enfuse-hum : onlar nefslerine
18. yazlimûne : zulmediyor
---'' E lem ye’tihim nebeullezîne min kablihim kavmi nuhin ve âdn ve semûde ve kavmi ibrâhîme ve ashâbi medyene vel mu’tefikât(mu’tefikâti), etethum rusuluhum bil beyyinat(beyyinati), fe mâ kânallâhu li yazlimehum ve lâkin kânû enfusehum yazlimûn(yazlimûne).: Onlara, kendilerinden öncekilerin; Nuh Kavmi'nin, Âd'in, Semûd'un, İbrahim Kavmi'nin, Medyen Ashabı'nın ve o mü'tefikelerin haberi gelmedi mi? Onların hepsine peygamberleri delillerle gelmişlerdi. Demek ki Allah, onlara zulmetmiş değildi, lâkin onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı.’’
TEVBE:70 (Resmi:9/İniş:113/Alfabetik:104)
وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ نُوحٍ إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ يَا قَوْمِ إِن كَانَ كَبُرَ عَلَيْكُم مَّقَامِي وَتَذْكِيرِي بِآيَاتِ اللّهِ فَعَلَى اللّهِ تَوَكَّلْتُ فَأَجْمِعُواْ أَمْرَكُمْ وَشُرَكَاءكُمْ ثُمَّ لاَ يَكُنْ أَمْرُكُمْ عَلَيْكُمْ غُمَّةً ثُمَّ اقْضُواْ إِلَيَّ وَلاَ تُنظِرُونِ
1. vetlu : ve oku
2. aleyhim : onlara
3. nebe'e : haberi
4. nûhın : Nuh
5. iz kâle : dediği zaman, demişti
6. li kavmi-hi : kavmine
7. yâ kavmi : ey kavmim
8. in kâne : eğer ise
9. kebure : ağır geldi (büyük oldu)
10. aleykum : size
11. makâmî : makamım, bulunmam, durmam
12. ve tezkîrî : ve benim zikretmem
13. bi âyâti allâhi : Allah'ın âyetleri
14. fe alâllâhi (alâ allâhi) : artık Allah'a
15. tevekkeltu : ben tevekkül ettim, güvendim
16. fe ecmiû : artık, bundan sonra (toplanın)
karar verin (icma edin)
17. emre-kum : işinizi
18. ve şurekâe-kum : ve ortaklarınız
19. summe : sonra
20. lâ yekun : olmasın
21. emru-kum : işiniz
22. aleykum : sizin üzerinize
23. gummeten : bir gam, keder, belirsiz, gizli
24. summe akdû : sonra uygulayın (yerine getirin)
25. ileyye : bana
26. ve lâ tunzirûne : ve beklemeyin
---'' Vetlu aleyhim nebe'e nûh(nûhın), iz kâle li kavmihî yâ kavmi in kâne kebure aleykum makâmî ve tezkîrî bi âyâtillâhi fe alâllâhi tevekkeltu fe ecmiû emrekum ve şurekâekum summe lâ yekun emrukum aleykum gummeten summakdû ileyye ve lâ tunzirûn(tunzirûne). :Bir de onlara Nuh'un kıssasını oku: Hani o bir zamanlar kavmine demişti ki: «Ey kavmim, eğer benim aranızda duruşum ve Allah'ın âyetleriyle öğüt verişim size ağır geliyorsa, şunu bilin ki, ben yalnızca Allah'a dayanmışımdır, artık siz ve ortaklarınız her ne yapacaksanız toplanıp bütün gücünüzle karar veriniz. Sonra bu işiniz size dert olmasın. Sonra bana ne yapacaksanız yapın, bana mühlet de vermeyin».
YÛNUS:71 (Resmi:10/İniş:51/Alfabetik:109)
Konu : Bakara Suresi
Râvi : Ebû Said
Hadis : Tirmizî'nin rivâyetinde şu ziyâde vardır: "(...Nuh kavmi): "Bize ne bir korkutucu, ne de başka biri, hiç kimse gelmedi " derler.
HadisNo : 455
أَلَمْ يَأْتِهِمْ نَبَأُ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ قَوْمِ نُوحٍ وَعَادٍ وَثَمُودَ وَقَوْمِ إِبْرَاهِيمَ وِأَصْحَابِ مَدْيَنَ وَالْمُؤْتَفِكَاتِ أَتَتْهُمْ رُسُلُهُم بِالْبَيِّنَاتِ فَمَا كَانَ اللّهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلَكِن كَانُواْ أَنفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ
1. e lem ye'ti-him : onlara gelmedi mi
2. nebeu : haber
3. ellezîne min kabli-him : onlardan önceki kimselerin
4. kavmi nuhin : Nuh kavmi
5. ve âdin : ve Ad (kavmi)
6. ve semûde : ve Semud (kavmi)
7. ve kavmi ibrâhîme : ve İbrâhîm kavmi
8. ve ashâbi medyene : ve Medyen halkı
9. ve el mu'tefikâti
(efeke) : ve çevrilmiş olanlar (altı üstüne çevrilen şehirler)
: (çevirdi)
10. etet-hum : onlara getirdi
11. rusulu-hum : onların (kendi) resûlleri
12. bi el beyyinati : delilleri ile (beyyineleri)
13. fe mâ kâne allâhu : o zaman Allah olmadı
14. li yazlime-hum : onlara zulmediyorlar
15. ve lâkin : ve fakat, lâkin
16. kânû : oldular
17. enfuse-hum : onlar nefslerine
18. yazlimûne : zulmediyor
---'' E lem ye’tihim nebeullezîne min kablihim kavmi nuhin ve âdn ve semûde ve kavmi ibrâhîme ve ashâbi medyene vel mu’tefikât(mu’tefikâti), etethum rusuluhum bil beyyinat(beyyinati), fe mâ kânallâhu li yazlimehum ve lâkin kânû enfusehum yazlimûn(yazlimûne).: Onlara, kendilerinden öncekilerin; Nuh Kavmi'nin, Âd'in, Semûd'un, İbrahim Kavmi'nin, Medyen Ashabı'nın ve o mü'tefikelerin haberi gelmedi mi? Onların hepsine peygamberleri delillerle gelmişlerdi. Demek ki Allah, onlara zulmetmiş değildi, lâkin onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı.’’
TEVBE:70 (Resmi:9/İniş:113/Alfabetik:104)
وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ نُوحٍ إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ يَا قَوْمِ إِن كَانَ كَبُرَ عَلَيْكُم مَّقَامِي وَتَذْكِيرِي بِآيَاتِ اللّهِ فَعَلَى اللّهِ تَوَكَّلْتُ فَأَجْمِعُواْ أَمْرَكُمْ وَشُرَكَاءكُمْ ثُمَّ لاَ يَكُنْ أَمْرُكُمْ عَلَيْكُمْ غُمَّةً ثُمَّ اقْضُواْ إِلَيَّ وَلاَ تُنظِرُونِ
1. vetlu : ve oku
2. aleyhim : onlara
3. nebe'e : haberi
4. nûhın : Nuh
5. iz kâle : dediği zaman, demişti
6. li kavmi-hi : kavmine
7. yâ kavmi : ey kavmim
8. in kâne : eğer ise
9. kebure : ağır geldi (büyük oldu)
10. aleykum : size
11. makâmî : makamım, bulunmam, durmam
12. ve tezkîrî : ve benim zikretmem
13. bi âyâti allâhi : Allah'ın âyetleri
14. fe alâllâhi (alâ allâhi) : artık Allah'a
15. tevekkeltu : ben tevekkül ettim, güvendim
16. fe ecmiû : artık, bundan sonra (toplanın)
karar verin (icma edin)
17. emre-kum : işinizi
18. ve şurekâe-kum : ve ortaklarınız
19. summe : sonra
20. lâ yekun : olmasın
21. emru-kum : işiniz
22. aleykum : sizin üzerinize
23. gummeten : bir gam, keder, belirsiz, gizli
24. summe akdû : sonra uygulayın (yerine getirin)
25. ileyye : bana
26. ve lâ tunzirûne : ve beklemeyin
---'' Vetlu aleyhim nebe'e nûh(nûhın), iz kâle li kavmihî yâ kavmi in kâne kebure aleykum makâmî ve tezkîrî bi âyâtillâhi fe alâllâhi tevekkeltu fe ecmiû emrekum ve şurekâekum summe lâ yekun emrukum aleykum gummeten summakdû ileyye ve lâ tunzirûn(tunzirûne). :Bir de onlara Nuh'un kıssasını oku: Hani o bir zamanlar kavmine demişti ki: «Ey kavmim, eğer benim aranızda duruşum ve Allah'ın âyetleriyle öğüt verişim size ağır geliyorsa, şunu bilin ki, ben yalnızca Allah'a dayanmışımdır, artık siz ve ortaklarınız her ne yapacaksanız toplanıp bütün gücünüzle karar veriniz. Sonra bu işiniz size dert olmasın. Sonra bana ne yapacaksanız yapın, bana mühlet de vermeyin».
YÛNUS:71 (Resmi:10/İniş:51/Alfabetik:109)
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَى قَوْمِهِ إِنِّي لَكُمْ نَذِيرٌ مُّبِينٌ
1. ve lekad : ve andolsun ki
2. erselnâ : biz gönderdik
3. nûhan : Nuh'u
4. ilâ kavmi-hi : kendi (onun) kavmine
5. in-nî : muhakkak ben
6. lekum : sizin için, size
7. nezîrun : bir uyarıcıyım
8. mubînun
(ebâne) : ifadesi açık ve kesin olan, fasih konuşan, açıklayan, açıkça ifade eden kişi
: (açık konuştu, kesin ifade etti)
---''Ve lekad erselnâ nûhan ilâ kavmihî innî lekum nezîrun mubîn(mubînun).: Andolsun ki, vaktiyle Nuh'u da kavmine gönderdik, O, onlara şöyle dedi: «Ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım.»’’
HÛD:25 (Resmi:11/İniş:52/Alfabetik:38)
قَالُواْ يَا نُوحُ قَدْ جَادَلْتَنَا فَأَكْثَرْتَ جِدَالَنَا فَأْتَنِا بِمَا تَعِدُنَا إِن كُنتَ مِنَ الصَّادِقِينَ
1. kâlû : dediler
2. yâ nûhu : ey Nuh
3. kad : olmuştu
4. câdelte-nâ : sen bizimle çekiştin, mücâdele ettin
5. fe : öyle ki, hatta
6. ekserte : sen çok oldun, çok ileri gittin
7. cidâle-nâ : bizimle çekişmede, mücâdelede
8. fe'ti-nâ : artık bize getir
9. bi-mâ : şeyleri
10. teidu-nâ : bize vaadettiğin
11. in kunte : eğer isen
12. min es sâdikîne : sadıklardan, doğru sözlülerden
---'' Kâlû yâ nûhu kad câdeltenâ fe ekserte cidâlenâ fe’tinâ bi mâ teidunâ in kunte mines sâdikîn(sâdikîne).: Dediler ki; «Ey Nuh! Bizimle didişip durdun, didişmende de çok ileri gittin. Eğer doğru söylüyorsan, bizi tehdit ettiğin şu azabı getir de görelim.»’’
HÛD:32 (Resmi:11/İniş:52/Alfabetik:38 )
وَأُوحِيَ إِلَى نُوحٍ أَنَّهُ لَن يُؤْمِنَ مِن قَوْمِكَ إِلاَّ مَن قَدْ آمَنَ فَلاَ تَبْتَئِسْ بِمَا كَانُواْ يَفْعَلُونَ
---'' Ve ûhiye ilâ nûhın ennehu len yu’mine min kavmike illâ men kad âmene fe lâ tebteis bi mâ kânû yef’alûn(yef’alûne).: Ayrıca Nuh'a şöyle vahyettik: «Bil ki kavminden şimdiye kadar iman etmiş olanlardan başka artık kimse iman etmeyecektir. Onun için yaptıkları şeylerden dolayı kederlenme.»’’
HÛD:36 (Resmi:11/İniş:52/Alfabetik:38)
وَهِيَ تَجْرِي بِهِمْ فِي مَوْجٍ كَالْجِبَالِ وَنَادَى نُوحٌ ابْنَهُ وَكَانَ فِي مَعْزِلٍ يَا بُنَيَّ ارْكَب مَّعَنَا وَلاَ تَكُن مَّعَ الْكَافِرِينَ
---'' Ve hiye tecrî bihim fî mevcin kel cibâli ve nâdâ nûhunibnehu ve kâne fî ma'zilin yâ buneyyerkeb meanâ ve lâ tekun meal kâfirîn(kâfirîne).: Gemi içindekilerle birlikte, dağlar gibi dalgalar arasında akıp gidiyordu. Nuh ayrı bir yere çekilmiş olan oğluna bağırdı: «Yavrucuğum, gel, bizimle beraber bin! Kâfirlerle beraber olma!» ‘’
HÛD:42 (Resmi:11/İniş:52/Alfabetik:38)
وَنَادَى نُوحٌ رَّبَّهُ فَقَالَ رَبِّ إِنَّ ابُنِي مِنْ أَهْلِي وَإِنَّ وَعْدَكَ الْحَقُّ وَأَنتَ أَحْكَمُ الْحَاكِمِينَ
---'' Ve nâdâ nûhun rabbehu fe kâle rabbi innebnî min ehlî ve inne va'dekel hakku ve ente ahkemul hâkimîn(hâkimîne). : Nuh Rabbine niyaz edip dedi ki: «Ey Rabbim! Oğlum benim ehlimdendi senin vaadin de elbette haktır ve gerçektir. Ve sen hakimler hakimisin.» ‘’
HÛD:45 (Resmi:11/İniş:52/Alfabetik:38)
قَالَ يَا نُوحُ إِنَّهُ لَيْسَ مِنْ أَهْلِكَ إِنَّهُ عَمَلٌ غَيْرُ صَالِحٍ فَلاَ تَسْأَلْنِ مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ إِنِّي أَعِظُكَ أَن تَكُونَ مِنَ الْجَاهِلِينَ
---'' Kâle yâ nûhu innehu leyse min ehlik(ehlike), innehu amelun gayru salih(salihin), fe lâ tes'elni mâ leyse leke bihî ilm(ilmun), innî eızuke en tekûne minel câhilîn(câhilîne).: Allah: «Ey Nuh! O kesinlikle senin ehlin (âilen)'den değildir. Çünkü o salih olmayan bir amelin sahibidir. Hakkında bilgin olmayan bir şeyi benden isteme! Ben, seni, cahillerden olmaktan sakındırırım.»’’
HÛD:46 (Resmi:11/İniş:52/Alfabetik:38)
قِيلَ يَا نُوحُ اهْبِطْ بِسَلاَمٍ مِّنَّا وَبَركَاتٍ عَلَيْكَ وَعَلَى أُمَمٍ مِّمَّن مَّعَكَ وَأُمَمٌ سَنُمَتِّعُهُمْ ثُمَّ يَمَسُّهُم مِّنَّا عَذَابٌ أَلِيمٌ
---'' Kîle yâ nûhuhbıt bi selâmin minnâ ve berekâtin aleyke ve alâ umemin mimmen meâk(meâke), ve umemun se numettiuhum summe yemessuhum minnâ azâbun elîm(elîmun).:«Ey Nuh!» denildi, « Bizden bir selâm sana ve seninle birlikte olanlardan gelecek ümmetlere, kutluluk dileğiyle gemiden in. İlerde kendilerini bir çok nimetten faydalandıracağımız, sonra da bu yüzden kendilerine tarafımızdan acıklı bir azap dokunacak nice ümmetler olacaktır.» ‘’
HÛD:48 (Resmi:11/İniş:52/Alfabetik:38)
وَيَا قَوْمِ لاَ يَجْرِمَنَّكُمْ شِقَاقِي أَن يُصِيبَكُم مِّثْلُ مَا أَصَابَ قَوْمَ نُوحٍ أَوْ قَوْمَ هُودٍ أَوْ قَوْمَ صَالِحٍ وَمَا قَوْمُ لُوطٍ مِّنكُم بِبَعِيدٍ
---'' Ve yâ kavmi lâ yecrimennekum şikâkî en yusîbekum mislu mâ esâbe kavme nûhin ev kavme hûdin ev kavme sâlih(sâlihın), ve mâ kavmu lûtin minkum bi baîd(baîdin). :«Ey kavmim! Bana karşı gelmeniz sakın sizi, Nuh kavminin veya Hud kavminin veya Salih kavminin başlarına gelen musibetler gibi bir musibete uğratmasın. Lut kavmi de sizden uzak değildir.’’
HÛD:89 (Resmi:11/İniş:52/Alfabetik:38)
اَلَمْ يَاْتِكُمْ نَبَٶُا الَّذٖينَ مِنْ قَبْلِكُمْ قَوْمِ نُوحٍ وَعَادٍ وَثَمُودَ وَالَّذٖينَ مِنْ بَعْدِهِمْ لَا يَعْلَمُهُمْ اِلَّا اللّٰهُ جَاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَرَدُّوا اَيْدِيَهُمْ فٖى اَفْوَاهِهِمْ وَقَالُوا اِنَّا كَفَرْنَا بِمَا اُرْسِلْتُمْ بِهٖ وَاِنَّا لَفٖى شَكٍّ مِمَّا تَدْعُونَنَا اِلَيْهِ مُرٖيبٍ
---''E lem ye'tikum nebeullezine min kablikum kavmi nuhiv ve adiv ve semud, vellezine mim ba'dihim la ya'lemuhum ilellah, caethum rusuluhum bil beyyinati fe raddu eydiyehum fi efvahihim ve kalu inna kefarna bima ursiltum bihi ve inna le fi şekkim mimma ted'unena ileyhi murîb.:Sizden öncekilerin; Nuh, Âd ve Semûd kavimlerinin ve onlardan sonra gelenlerin haberleri size gelmedi mi? Onları, Allah'tan başkası bilmez. Peygamberleri onlara mucizeler getirdi de onlar ellerini ağızlarına koydular ve dediler ki: «Biz sizinle gönderileni inkâr ettik ve bizi çağırdığınız şeyden de şüphe ve endişe içindeyiz.»
(İBRÂHİM suresi 9. ayet) (Resmi: 14/İniş:72/Alfabetik:40)
ذُرِّيَّةَ مَنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍ اِنَّهُ كَانَ عَبْدًا شَكُورًا
---''Zurriyyete men hamelna mea nuh, innehu kane abden şekûra.:Ey Nuh'la beraber gemiye taşıyarak kurtardığımız kimselerin soyundan olanlar! Doğrusu o çok şükredici bir kuldu.’’
(İSRÂ suresi 3. ayet) (Resmi: 17/İniş:50/Alfabetik:46)
وَكَمْ اَهْلَكْنَا مِنَ الْقُرُونِ مِنْ بَعْدِ نُوحٍ وَكَفٰى بِرَبِّكَ بِذُنُوبِ عِبَادِهٖ خَبٖيرًا بَصٖيرًا
---''Ve kem ehlekna minel kuruni mim ba'di nuh, ve kefa bi rabbike bi zunubi ibadihi habiram besîra.:Hem Nuh'tan sonra nice nesilleri helak ettik. Kullarının günahlarını bilmek ve görmekte Rabbin yeter.’’
(İSRÂ suresi 17. ayet) (Resmi: 17/İniş:50/Alfabetik:46)
أُوْلَئِكَ الَّذِينَ أَنْعَمَ اللَّهُ عَلَيْهِم مِّنَ النَّبِيِّينَ مِن ذُرِّيَّةِ آدَمَ وَمِمَّنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍ وَمِن ذُرِّيَّةِ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْرَائِيلَ وَمِمَّنْ هَدَيْنَا وَاجْتَبَيْنَا إِذَا تُتْلَى عَلَيْهِمْ آيَاتُ الرَّحْمَن خَرُّوا سُجَّدًا وَبُكِيًّا*
---''Ulâikellezîne en’amallâhu aleyhim minen nebiyyîne min zurriyyeti âdeme ve mimmen hamelnâ mea nûhin ve min zurriyyeti ibrâhîme ve isrâîle ve mimmen hedeynâ vectebeynâ, izâ tutlâ aleyhim âyâtur rahmâni harrû succeden ve bukiyyâ(bukiyyen). (SECDE ÂYETİ)İşte bunlar, Âdem’in ve Nûh ile beraber (gemiye) bindirdiklerimizin soyundan, İbrahim’in, Yakub’un ve doğru yola iletip seçtiklerimizin soyundan kendilerine nimet verdiğimiz nebîlerdir. Kendilerine Rahmân’ın âyetleri okunduğu zaman ağlayarak secdeye kapanırlardı.''
(MERYEM suresi 58. ayet) (Resmi:19/İniş:44/Alfabetik:63)
وَنُوحًا اِذْ نَادٰى مِنْ قَبْلُ فَاسْتَجَبْنَا لَهُ فَنَجَّيْنَاهُ وَاَهْلَهُ مِنَ الْكَرْبِ الْعَظٖيمِ
---''Ve nuhan iz nada min kablu festecebna lehu fenecceynahu ve ehlehu minel kerbil azîm.:Nuh da daha önceleri bize yalvarmıştı; biz de onun duasını kabul ettik, kendisini ve ailesini büyük sıkıntıdan kurtardık.’’
(ENBİYÂ suresi 76. ayet) (Resmi: 21/İniş:73/Alfabetik:21)
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا نُوحًا اِلٰى قَوْمِهٖ فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُ اَفَلَا تَتَّقُونَ
---'' Ve le kad erselna nuhan ila kavmihi fe kale ya kavmi'budullahe ma lekum min ilahin ğayruh, e fe la tettekûn.:And olsun biz, Nûh'u kavmine gönderdik. «Ey kavmim dedi, Allah'a kulluk edin. O'ndan başka tanrınız yoktur. Hâlâ sakınmaz mısınız?»
(MÜ'MİNÛN suresi 23. ayet) (Resmi: 23/İniş:74/Alfabetik:70)
وَقَوْمَ نُوحٍ لَمَّا كَذَّبُوا الرُّسُلَ اَغْرَقْنَاهُمْ وَجَعَلْنَاهُمْ لِلنَّاسِ اٰيَةً وَاَعْتَدْنَا لِلظَّالِمٖينَ عَذَابًا اَلٖيمًا
--- ''Ve kavme nuhil lemma kezzebur rusule ağraknahum ve cealnahum lin nasi ayeh, ve a'tedna liz zalimine azaben elima.:Nuh kavmine gelince, Peygamberleri yalancılıkla itham ettiklerinde, onları suda boğduk ve kendilerini insanlar için bir ibret yaptık. Biz zalimler için acıklı bir azab hazırlamışızdır.’’
(FURKÂN suresi 37. ayet) (Resmi: 25/İniş:42/Alfabetik:29)
كَذَّبَتْ قَوْمُ نُوحٍ الْمُرْسَلٖينَ
--- ''Kezzebet kavmu nuhinil murselîn.:Nuh kavmi de peygamberleri yalancılıkla itham etti.''
(ŞUARA suresi 105. ayet) (Resmi: 26/İniş:47/Alfabetik:94)
اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ نُوحٌ اَلَا تَتَّقُونَ
--- ''İz kale lehum ehuhum nuhun ela tettekûn.:Hani kardeşleri Nuh onlara şöyle demişti: «Siz Allah'tan korkmaz mısınız?»
(ŞUARA suresi 106. ayet) (Resmi: 26/İniş:47/Alfabetik:94)
قَالُوا لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ يَا نُوحُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمَرْجُومٖينَ
--- ''Kalu le il lem tentehi ya nuhu le tekunenne minel mercumîn. :Dediler ki: «Ey Nuh! Eğer vazgeçmezsen, iyi bil ki, taşa tutulanlardan olacaksın!»
(ŞUARA suresi 116. ayet) (Resmi: 26/İniş:47/Alfabetik:94)
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا نُوحًا اِلٰى قَوْمِهٖ فَلَبِثَ فٖيهِمْ اَلْفَ سَنَةٍ اِلَّا خَمْسٖينَ عَامًا فَاَخَذَهُمُ الطُّوفَانُ وَهُمْ ظَالِمُونَ
---''Ve le kad erselna nuhan ila kavmihi fe lebise fihim elfe senetin illa hamsine ama, fe ehazehumut tufanu ve hum zalimûn.:Andolsun ki Nuh'u kendi kavmine gönderdik de, o dokuz yüz elli yıl onların arasında kaldı. Sonunda, onlar zulümlerini sürdürürken tufan kendilerini yakalayıverdi.''
(ANKEBÛT suresi 14. ayet) (Resmi: 29/İniş:85/Alfabetik:8)
وَإِذْ أَخَذْنَا مِنَ النَّبِيِّينَ مِيثَاقَهُمْ وَمِنكَ وَمِن نُّوحٍ وَإِبْرَاهِيمَ وَمُوسَى وَعِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ وَأَخَذْنَا مِنْهُم مِّيثَاقًا غَلِيظًا
---''Ve iz ehaznâ minen nebîyyîne mîsâkahum ve minke ve min nûhın ve ibrâhîme ve mûsâ ve îsebni meryeme ve ehaznâ minhum mîsâkan galîzâ(galîzan)..:Unutma o peygamberlerden mîsaklarını (kesin sözlerini) aldığımız vakti! Hele senden, Nuh, İbrahim, Musa ve Meryemoğlu İsa'dan ki onlardan ağır bir mîsak (sağlam bir söz) aldık.’’
(AHZÂB suresi 7. ayet) (Resmi: 33/İniş:97/Alfabetik:4)
Fasil : FEZAİL BÖLÜMÜ Konu : Ashabın Fazilet Ve Menkıbelerinin Yüceliği
Ravi : Said İbnu Zeyd
Hadis : Resulullah (sav)`ın şöyle söylediğini işittim: "Ebu Bekr cennetliktir, Ömer cennetliktir, Osman cennetliktir, Ali cennetliktir, Talha cennetliktir, Zübeyr cennetliktir, Sa`d İbnu Malik cennetliktir, Abdurrahman İbnu Avf cennetliktir, Ebu Ubeyde İbnu`l-Cerrah cennetliktir." (Ravi der ki: Zeyd) onuncu da sükut etti. Dinleyenler: "Onuncu kim?" diye sordular. (Bu taleb üzerine): "Said İbnu Zeyd!" dedi. Yani bu, kendisi idi. Zeyd sonra ilave etti: "Allah`a yemin ederim. Onlardan birinin Resulullah (sa} ile birlikte yüzü tozlanacak kadar bulunuvermesi, sizden birinin ömür boyu çalışmasından daha hayırlıdır, hatta ömrü, Hz. Nuh aleyhisselam`ın ömrü kadar uzun olsa bile."
HadisNo : 4369
Fasil : KIYAMET VE KIYAMETLE İLGİLİ MESELELER BÖLÜMÜ
Konu : Deccal Hakkında
Ravi : İbnu Ömer
Hadis : Resulullah (sav) Veda haccı sırasında (bir ara): "Halk susup dinlesin!" buyurdular. Sonra Allah`a hamd ve senada bulunup, arkadan Mesih ve Deccal`den uzun uzun söz ettiler ve buyurdular ki: "Allah`ın gönderdiği her peygamber, ümmetini onunla inzar etti. Nuh aleyhisselam ümmetini onunla inzar etti, ondan sonra gelen peygamberler de. O, sizin aranızda çıkacak. Onun hali sizden gizli kalmayacak. Rabbinizin tek gözlü olmadığı size kapalı değildir. O ise sağ gözü kör birisidir. Onun gözü sanki (salkımdan) dışa fırlamış bir üzüm danesi gibidir. [İki közünün arasında ke-fe-re yani kafir yazılmış olacaktır. Bunu her müslüman okuyacaktır.]
HadisNo : 5013
Fasil : KIYAMET VE KIYAMETLE İLGİLİ MESELELER BÖLÜMÜ
Konu : Şefaat Hakkında
Ravi : Ebu Hureyre
Hadis : Biz bir davette Resulullah ile beraberdik. Ona sofrada hayvanın ön budu(ndan bir parça) ikram edildi. Bud hoşuna giderdi. Ondan bir parça ısırdı ve: "Ben kıyamet günü ademoğlunun efendisiyim! Acaba bunun neden olduğunu biliyor musunuz? (Açıklayayım): "Allah o gün, öncekileri ve sonrakileri tek bir düzlükle toplar. Bakan onlara bakar, çağıran onları işitir. Güneş onlara yaklaşır. Gam ve sıkıntı, insanların tahammül edemeyecekleri ve takat getiremeyecekleri dereceye ulaşır. Öyle ki insanlar: "içinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musunuz, sizlere şefaat edecek birini görmüyor musunuz?" demeye başlarlar. Birbirlerine: "Babanız Adem var!" derler ve ona gelerek: "Ey Adem! Sen insanların babasısın. Allah seni kendi eliyle yarattı, kendi ruhundan sana üfledi. [Bütün isimleri sana öğretti]. Meleklerine senin önünde secde ettirdi. Seni cennete yerleştirdi. [Allah katında itibarın, makamın var.] Rabbin nezdinde bizim için şefaatte bulunmaz mısın? Bizim şu halimizi, başımıza şu geleni görmüyor musun?" derler. Adem aleyhisselam da: "Bugün Rabbim çok öfkelidir, daha önce bu kadar öfkelenmedi. Bundan sonra da böylesine öfkelenmeyecek. (Esasen şefaate benim yüzüm yok, çünkü, cennette iken, Allah) beni o ağaca yaklaşmaktan men etmişti. Ben, bu yasağa asi oldum. [Ben cennette iken işlediğim günah sebebiyle cennetten çıkarıldım. Bugün günahlarım affedilirse bu bana yeter]. Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin. Nuh aleyhisselam`a gidin!" diyecek. İnsanlar Nuh aleyhisselam`a gelecekler: "Ey Nuh! sen yeryüzü ahalisine gönderilen resullerin ilkisin. Allah seni çok şükreden bir kul (abden şeküra) diye isimlendirdi. İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musun? Başımıza gelenleri görmüyor musun? Rabbin nezdinde bizim için şefaatte bulunmaz mısın?" diyecekler. Nuh aleyhisselam da şöyle diyecek: "Bugün Rabbim çok öfkelidir. Daha önce hiç bu kadar öfkelenmedi, bundan sonra da böylesine öfkelenmeyecek! Benim bir dua hakkım vardı. Ben onu kavmimin aleyhine (beddua olarak) yaptım. Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin. İbrahim aleyhisselam`a gidin!" diyecek. İnsanlar İbrahim aleyhisselam`a gelecekler: "Ey İbrahim! Sen Allah`ın peygamberi ve arz ahalisi içinde yegane Halilisin. Bize Rabbin nezdinde şefaat et! İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musun?" diyecekler. İbrahim aleyhisselam onlara: "Rabbim bugün çok öfkeli. Bundan önce bu kadar öfkelenmemişti, bundan sonra da bu kadar öfkelenmeyecek. (Şefaat etmeye kendimde yüz de bulamıyorum. Çünkü ben) üç kere yalan söyledim!" deyip, bu yalanlarını birer birer sayacak. Sonra sözlerine şöyle devam edecek: "Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin! Musa aleyhisselam`a gidin!" İnsanlar, Hz. Musa aleyhisselam`a gelecekler ve: "Ey Musa! Sen Allah`ın peygamberisin. Allah seni, risaletiyle ve hususi kelamıyla insanlardan üstün kıldı. Bize Allah nezdinde şefaatte bulun! İçinde bulunduğumuz hali görmüyor musun?" diyecekler. Hz. Musa da: "Bugün Rabbim çok öfkelidir. Daha önce böylesine öfkelenmedi, bundan sonra da böylesine öfkelenmeyecek. (Esasen Rabbim nezdinde şefaate yüzüm de yok. Çünkü) ben, öldürülmesi ile emrolunmadığım bir cana kıydım. [...Bugün ben mağfirete mazhar olursam bu bana yeterlidir.] Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin! Hz. İsa aleyhisselam`a gidin!" diyecek. İnsanlar Hz. İsa`ya gelecekler ve: "Ey İsa, sen Allah`ın peygamberisin ve Meryem`e attığı bir kelamısın ve kendinden bir ruhsun. Üstelik sen beşikte iken insanlara konuşmuştun. Rabbin nezdinde bize şefaat et! İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musun?" diyecekler! Hz. İsa aleyhisselam da: "Bugün Rabbim çok öfkeli. Daha önce bu kadar öfkelenmedi, bundan böyle de hiç bu kadar öfkelenmeyecek!" diyecek. -Hz. İsa şahsıyla ilgili bir günah zikretmeksizin- ( Bir başka rivayette): ["Beni, Allah`tan ayrı bir ilah edindiler. Bugün bana mağfiret edilirse bu bana yeter."] Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin! Muhammed aleyhissalatı vesselam`a gidin!" diyecek. İnsanlar Muhammed (sav)`e gelecekler, bir diğer rivayette: "Bana gelirler!" denmiştir- ve: "Ey Muhammed! Sen Allah`ın peygamberisin, bütün peygamberlerin sonuncususun. Allah senin geçmiş, gelecek bütün günahlarını mağfiret buyurdu. Bize Rabbin nezdinde şefaatte bulun. Şu içinde bulunduğumuz hali görmüyor musun?" diyecekler. Bunun üzerine ben Arş`ın altına gideceğim. Rabbim için secdeye kapanacağım. Derken Allah, benden önce hiç kimseye açmadığı medh u senaları benim için açacak [Ben onlarla Rabbime medh u senalarda bulunacağım]. Sonra: "Ey Muhammed başını kaldır ve iste! (İstediğin) sana verilecek! Şefaat talep et! Şefaatin yerine getirilecek!" denilecek. Ben de başımı kaldıracağım ve: "Ey Rabbim ümmetim! Ey Rabbim ümmetim! Ey Rabbim ümmetim!" diyeceğim. Bunun üzerine: "Ey Muhammed! Ümmetinden, üzerinde hesap olmayanları cennet kapılarından sağdaki kapıdan içeri al! Esasen onlar diğer kapılarda da insanlara ortaktırlar!" denilecek." Resulullah sonra şöyle buyurdular: "Nefsim kudret elinde olan Zat-ı Zülcelal`e yemin olsun. Cennet kapısının kanatlarından iki kanadının arasındaki mesafe Mekke ile Hacer arasındaki veya Mekke ile Busra arasındaki mesafe kadardır." Hz. İbrahim aleyhisselam`ın kıssasıyla ilgili bir rivayette şu ziyade var: [Hz. İbrahim, (insanlar, şefaat etmesi için kendine geldikleri zaman, Allah`a şefaat talebinde bulunmasına mani olan üç günahı olarak yıldızlar hakkında sarfettiği "İşte bu Rabbim" (En`am 76) sözünü, atalarının putları hakkında sarfettiği "Belki de bu (putları kırma) işini onların en büyüğü yapmıştır" (Enbiya 63) sözünü ve bir de: "Ben gerçekten hastayım" (Saffat 89) sözünü zikretti."]
HadisNo : 5092
Fasil : FEZAİL BÖLÜMÜ
Konu : Ashabın Fazilet Ve Menkıbelerinin Yüceliği
Ravi : Said İbnu Zeyd
Hadis : Resulullah (sav)`ın şöyle söylediğini işittim: "Ebu Bekr cennetliktir, Ömer cennetliktir, Osman cennetliktir, Ali cennetliktir, Talha cennetliktir, Zübeyr cennetliktir, Sa`d İbnu Malik cennetliktir, Abdurrahman İbnu Avf cennetliktir, Ebu Ubeyde İbnu`l-Cerrah cennetliktir." (Ravi der ki: Zeyd) onuncu da sükut etti. Dinleyenler: "Onuncu kim?" diye sordular. (Bu taleb üzerine): "Said İbnu Zeyd!" dedi. Yani bu, kendisi idi. Zeyd sonra ilave etti: "Allah`a yemin ederim. Onlardan birinin Resulullah (sa} ile birlikte yüzü tozlanacak kadar bulunuvermesi, sizden birinin ömür boyu çalışmasından daha hayırlıdır, hatta ömrü, Hz. Nuh aleyhisselam`ın ömrü kadar uzun olsa bile."
Hadis No : 4369
_________________
وَلَقَدْ نَادَانَا نُوحٌ فَلَنِعْمَ الْمُجِيبُونَ
---''Ve lekad nâdânâ nûhun fe le ni’mel mucîbûn(mucîbûne).. Andolsun ki Nuh bize seslenip dua etmişti de biz de ne güzel kabul etmiştik.’’
(SÂFFÂT suresi 75. ayet) (Resmi: 37/İniş:56/Alfabetik:90)
وَنَجَّيْنَاهُ وَأَهْلَهُ مِنَ الْكَرْبِ الْعَظِيمِ
---''Ve necceynâhu ve ehlehu minel kerbil azîm(azîmi) .:Bütün âlemler içinde Nuh'a selam olsun.’’
(SÂFFÂT suresi 79. ayet) (Resmi: 37/İniş:56/Alfabetik:90) كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَعَادٌ وَفِرْعَوْنُ ذُو الْأَوْتَادِ
---''Kezzebet kablehum kavmu nûhın ve âdun ve fir’avnu zul evtâdi.:Onlardan önce Nuh kavmi, Âd kavmi ve saltanat sahibi Firavun da yalanlamışlardı.’’
(SÂD suresi 12. ayet) (Resmi: 38/İniş:38/Alfabetik:88)
كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَالْأَحْزَابُ مِن بَعْدِهِمْ وَهَمَّتْ كُلُّ أُمَّةٍ بِرَسُولِهِمْ لِيَأْخُذُوهُ وَجَادَلُوا بِالْبَاطِلِ لِيُدْحِضُوا بِهِ الْحَقَّ فَأَخَذْتُهُمْ فَكَيْفَ كَانَ عِقَابِ
---''Kezzebet kablehum kavmu nûhın vel ahzâbu min ba’dıhım ve hemmet kullu ummetin bi resûlihim li ye’huzûhu ve câdelû bil bâtılı li yudhıdû bihil hakka fe ehaztuhum, fe keyfe kâne ıkâb(ıkâbi).:Onlardan önce Nuh kavmi, arkalarından da çeşitli topluluklar yalanlamışlardı. Her ümmet, kendi peygamberlerini yakalamak kastında bulundu. Hakkı batılla gidermek için boşuna mücadele ettiler. Ben de onları tuttum, alıverdim. (Bak o zaman) azabım nasıl oldu?’’
(MÜ'MİN suresi 5. ayet) (Resmi: 40/İniş:60/Alfabetik:69)
مِثْلَ دَأْبِ قَوْمِ نُوحٍ وَعَادٍ وَثَمُودَ وَالَّذِينَ مِن بَعْدِهِمْ وَمَا اللَّهُ يُرِيدُ ظُلْمًا لِّلْعِبَادِ
---''Misle de’bi kavmi nûhın ve âdin ve semûde vellezîne min ba’dihim, ve mâllâhu yurîdu zulmen lil ibâd(ibâdi).: «Nuh Kavmi'nin, Âd'ın, Semud'un ve daha sonrakilerin maceraları gibi (bir günün geleceğinden korkuyorum). Allah, kulları için bir zulüm istemez.»
(MÜ'MİN suresi 31. ayet) (Resmi: 40/İniş:60/Alfabetik:69)
شَرَعَ لَكُم مِّنَ الدِّينِ مَا وَصَّى بِهِ نُوحًا وَالَّذِي أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ وَمَا وَصَّيْنَا بِهِ إِبْرَاهِيمَ وَمُوسَى وَعِيسَى أَنْ أَقِيمُوا الدِّينَ وَلَا تَتَفَرَّقُوا فِيهِ كَبُرَ عَلَى الْمُشْرِكِينَ مَا تَدْعُوهُمْ إِلَيْهِ اللَّهُ يَجْتَبِي إِلَيْهِ مَن يَشَاء وَيَهْدِي إِلَيْهِ مَن يُنِيبُ
---''Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).: Allah dinden Nuh'a tavsiye buyurduğu şeyi sizin için de bir kanun yaptı ve (Ey Muhammed!) sana vahyettiğimizi, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya tavsiye buyurduğumuzu da şeriat kıldı. Şöyle ki: Dini doğru tutun ve onda ayrılığa düşmeyin.
Fakat senin kendilerini davet ettiğin şey, müşriklere ağır geldi. Allah dilediğini kendine seçer ve kendisine yöneleni de doğru yola iletir.’’
(ŞÛRÂ suresi 13. ayet) (Resmi: 42/İniş:62/Alfabetik:95)
كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَأَصْحَابُ الرَّسِّ وَثَمُودُ
---''Kezzebet kablehum kavmu nûhın ve ashâbur ressi ve semûdu.:Onlardan önce Nuh'un kavmi, Ress halkı ve Semûd da yalanlamıştı.''
(KAF suresi 12. ayet) (Resmi: 50/İniş:34/Alfabetik:49)
وَقَوْمَ نُوحٍ مِّن قَبْلُ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَ
---'' Ve kavme nûhın min kabl(kablu), inne hum kânû kavmen fâsıkîn(fâsıkîne).: Daha önce de Nuh kavmini helâk etmiştik. Çünkü onlar yoldan çıkmış fâsık bir kavimdiler.’’
(ZÂRİYÂT suresi 46. ayet) (Resmi: 51/İniş:67/Alfabetik:111)
وَقَوْمَ نُوحٍ مِّن قَبْلُ إِنَّهُمْ كَانُوا هُمْ أَظْلَمَ وَأَطْغَى
---''Ve kavme nûhın min kabl(kablu), innehum kânû hum azleme ve atgâ.:Önceden de Nuh kavmini (helak etmişti), çünkü onlar zulmetmiş ve azmıştı.’’
(NECM suresi 52. ayet) (Resmi: 53/İniş:23/Alfabetik:80)
كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ فَكَذَّبُوا عَبْدَنَا وَقَالُوا مَجْنُونٌ وَازْدُجِرَ
---''Kezzebet kablehum kavmu nûhın fe kezzebu abdenâ ve kâlû mecnûnun vezducir(vezducire).: Onlardan önce Nuh'un kavmi de yalanlamıştı. Kulumuzu yalanladılar ve: «Cinlenmiştir.» dediler. Ve (Nuh davetten vazgeçmeye) zorlandı.’’
(KAMER suresi 9. ayet) (Resmi: 54/İniş:37/Alfabetik:52)
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا وَإِبْرَاهِيمَ وَجَعَلْنَا فِي ذُرِّيَّتِهِمَا النُّبُوَّةَ وَالْكِتَابَ فَمِنْهُم مُّهْتَدٍ وَكَثِيرٌ مِّنْهُمْ فَاسِقُونَ
---''Ve lekad erselnâ nûhan ve ibrâhîme ve cealnâ fî zurriyyetihimen nubuvvete vel kitâbe fe minhum muhted(muhtedin), ve kesîrun minhum fâsikûn(fâsikûne).: Andolsun, Nuh'u ve İbrahim'i elçi gönderdik, peygamberliği ve kitabı bunların zürriyetleri arasına koyduk. Onlardan yola gelen de vardı, ama onlardan çoğu yoldan çıkmışlardı.’’
(HADÎD suresi 26. ayet) (Resmi: 57/İniş:112/Alfabetik:33)
ضَرَبَ اللَّهُ مَثَلًا لِّلَّذِينَ كَفَرُوا اِمْرَأَةَ نُوحٍ وَاِمْرَأَةَ لُوطٍ كَانَتَا تَحْتَ عَبْدَيْنِ مِنْ عِبَادِنَا صَالِحَيْنِ فَخَانَتَاهُمَا فَلَمْ يُغْنِيَا عَنْهُمَا مِنَ اللَّهِ شَيْئًا وَقِيلَ ادْخُلَا النَّارَ مَعَ الدَّاخِلِينَ
---''Dareballâhu meselen lillezîne keferûmreete nûhın vemreete lût(lûtın), kânetâ tahte abdeyni min ibâdinâ sâlihayni fe hânetâhumâ fe lem yugniyâ anhumâ minallâhi şey’en ve kîledhulen nâre mead dâhılîn(dâhilîne).:Allah, inkâr edenlere, Nuh'un karısı ile Lut'un karısını misal verdi. Bu ikisi, kullarımızdan iki salih kulun (nikahı) altında idiler, onlara hıyanet ettiler. (Kocaları,) Allah'tan hiçbir şeyi onlardan savamadı. (Onlara): «Haydi girenlerle birlikte siz de ateşe girin!» denildi.’’
(TAHRÎM suresi 10. ayet) (Resmi: 66/İniş:106/Alfabetik:97)
إِنَّا أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَى قَوْمِهِ أَنْ أَنذِرْ قَوْمَكَ مِن قَبْلِ أَن يَأْتِيَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ
---''İnnâ erselnâ nûhan ilâ kavmihî en enzir kavmeke min kabli en ye’tiyehum azâbun elîm(elîmun).: Gerçekten biz Nûh'u kavmine gönderdik, «kavmine acı bir azap gelmezden önce onları uyar» diye.’’
(NÛH suresi 1. ayet) (Resmi: 71/İniş:71/Alfabetik:83)
قَالَ نُوحٌ رَّبِّ إِنَّهُمْ عَصَوْنِي وَاتَّبَعُوا مَن لَّمْ يَزِدْهُ مَالُهُ وَوَلَدُهُ إِلَّا خَسَارًا
---''Kâle nûhun rabbi innehum asavnî vettebeû men lem yezidhu mâluhu ve veleduhû illâ hasârâ(hasâran).Nûh dedi ki: «Ey Rabbim! Onlar bana isyan ettiler; malı ve çocuğu hüsrandan başka bir şeyini artırmayan kimsenin ardına düştüler.»
(NÛH suresi 21. ayet) (Resmi: 71/İniş:71/Alfabetik:83)
وَقَالَ نُوحٌ رَّبِّ لَا تَذَرْ عَلَى الْأَرْضِ مِنَ الْكَافِرِينَ دَيَّارًا
---''Ve kâle nûhun rabbi lâ tezer alel ardı minel kâfirîne deyyârâ(deyyâren).: Nûh dedi ki: «Yeryüzünde kafirlerden bir tek kişi bırakma.»
(NÛH suresi 26. ayet) (Resmi: 71/İniş:71/Alfabetik:83)
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم
Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedîn abdike (Muhammedîyyeti) ve nebîyyike (Mahmudîyyeti) ve Resûlike (Ahmedîyyeti) ve Nebîyyûl-ümmîyyi (Habibîyyeti) ve alâ âlihi ves-sahbihi ve Ehl-i Beytihi...
ALLAHu Zü'l-Celâl'imizin İZni ve İNAYETi ile RABB'ül Âleminimiz SÖZünü, RESÛLALLAH SALLallahu aleyhi ve sellem Efendimizin SESinden buyuruyor:
إِنَّا أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ كَمَا أَوْحَيْنَا إِلَى نُوحٍ وَالنَّبِيِّينَ مِن بَعْدِهِ وَأَوْحَيْنَا إِلَى إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإْسْحَقَ وَيَعْقُوبَ وَالأَسْبَاطِ وَعِيسَى وَأَيُّوبَ وَيُونُسَ وَهَارُونَ وَسُلَيْمَانَ وَآتَيْنَا دَاوُودَ زَبُورًا
1. innâ : muhakkak
2. evhaynâ : biz vahyettik
3. ileyke : sana
4. kemâ : gibi
5. evhaynâ : biz vahyettik
6. ilâ nûhin : Hz.Nuh'a
7. ve en nebiyyîne : ve nebiler, peygamberler
8. min ba'di-hî : ondan sonra
9. ve evhaynâ : ve biz vahyettik
10. ilâ ibrâhîme : Hz. İbrâhîm'e
11. ve ismâîle : ve Hz. İsmail
12. ve ishâka : ve Hz. İshak
13. ve ya'kûbe : ve Hz. Yakub
14. ve el esbâti : ve (oğullar), torunlar
15. ve îsâ : ve Hz. İsa'ya
16. ve eyyûbe : ve Hz. Eyyüb
17. ve yûnuse : ve Hz. Yunus
18. ve hârûne : ve Hz. Harun
19. ve suleymâne : ve Hz. Süleyman
20. ve âteynâ : ve biz verdik
21. dâvûde : Hz. Davud
22. zebûran : Zebur
---'' İnnâ evhaynâ ileyke kemâ evhaynâ ilâ nûhin ven nebiyyîne min ba’dih(ba’dihî), ve evhaynâ ilâ ibrâhîme ve ismâîle ve ishâka ve ya’kûbe vel esbâti ve îsâ ve eyyûbe ve yûnuse ve hârûne ve suleymân(suleymâne), ve âteynâ dâvûde zebûrâ(zebûran).: Muhakkak biz, Nuh'a ve ondan sonra gelen peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, torunlarına, İsa'ya, Eyyûb'a, Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a da vahyettik. Davud'a da Zebur'u verdik.’’
NİSA:163 (Resmi:4/İniş:98/Alfabetik:82)
وَوَهَبْنَا لَهُ إِسْحَقَ وَيَعْقُوبَ كُلاًّ هَدَيْنَا وَنُوحًا هَدَيْنَا مِن قَبْلُ وَمِن ذُرِّيَّتِهِ دَاوُودَ وَسُلَيْمَانَ وَأَيُّوبَ وَيُوسُفَ وَمُوسَى وَهَارُونَ وَكَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ
1. ve vehebnâ : ve biz hibe ettik (ihsanda bulunduk) bağışladık
2. lehu : ona
3. ishâka : İshak (A.S)
4. ve ya'kûbe : ve Yâkub (A.S)
5. kullen : hepsi
6. hedeynâ : hidayete erdirdik
7. ve nûhan : ve Nuh (A.S)
8. hedeynâ : biz hidayete erdirdik
9. min kablu : önceden
10. ve min zurriyyeti-hî : ve onun soyundan, zürriyetinden
11. dâvude : Davud (A.S)
12. ve suleymâne : ve Süleyman (A.S)
13. ve eyyûbe : ve Eyyub (A.S)
14. ve yûsufe : ve Yusuf (A.S)
15. ve mûsâ : ve Mûsâ (A.S)
16. ve hârûn : ve Hârun (A.S)
17. ve kezâlike : ve işte böylece
18. neczî el muhsinîne : muhsinleri mükâfatlandırırız
---'' Ve vehebnâ lehû ishâka ve ya’kûb(ya’kûbe), kullen hedeynâ ve nûhâ(nûhan) hedeynâ min kablu ve min zurriyyetihî dâvude ve suleymâne ve eyyûbe ve yûsufe ve mûsâ ve hârûn(hârûne) ve kezâlike neczîl muhsinîn(muhsinîne).: Biz ona İshak'ı ve Yakub'u da hediye ettik: Hepsine de doğru yolu gösterdik. Nitekim daha önce Nuh'a ve onun soyundan Davud'a, Süleyman'a, Eyyub'a, Yusuf'a, Musa'ya ve Harun'a da yol göstermiştik. Biz güzel davrananlara böyle karşılık veririz.’’
EN'ÂM:84 (Resmi:6/İniş:55/Alfabetik:20)
لَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَى قَوْمِهِ فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُواْ اللَّهَ مَا لَكُم مِّنْ إِلَهٍ غَيْرُهُ إِنِّيَ أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ
1. lekad : andolsun ki
2. ersel-nâ : biz gönderdik
3. nûhan : Nuh'u
4. ilâ kavmi-hî : kavmine
5. fe kâle : o zaman dedi
6. yâ kavmi : ey kavmim
7. a'budû allâhe : Allah'a kul olun
8. mâ lekum : sizin için yoktur
9. min ilâhin : bir ilâhtan
10. gayruhu : ondan başka
11. innî : muhakkak ki ben
12. ehâfu : korkuyorum
13. aley-kum : sizin üzerinize
14. azâbe : azap günü
15. yevmin azîmin : büyük gün
---'' Lekad erselnâ nûhan ilâ kavmihî fe kâle yâ kavmi’budûllâhe mâ lekum min ilâhin gayruh(gayruhu), innî ehâfu aleykum azâbe yevmin azîm(azîmin).: Andolsun ki Nûh'u elçi olarak kavmine gönderdik de dedi ki: «Ey kavmim! Allah'a kulluk edin sizin O'ndan başka bir ilâhınız yoktur. Doğrusu ben, üstünüze gelecek büyük bir günün azabından korkuyorum.» ‘’
A'RAF:59 (Resmi:7/İniş:39/Alfabetik:9)
أَوَعَجِبْتُمْ أَن جَاءكُمْ ذِكْرٌ مِّن رَّبِّكُمْ عَلَى رَجُلٍ مِّنكُمْ لِيُنذِرَكُمْ وَاذكُرُواْ إِذْ جَعَلَكُمْ خُلَفَاء مِن بَعْدِ قَوْمِ نُوحٍ وَزَادَكُمْ فِي الْخَلْقِ بَسْطَةً فَاذْكُرُواْ آلاء اللّهِ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
1. e ve acibtum : ve şaşırdınız mı
2. en câe-kum : size gelmesine
3. zikrun : bir zikir
4. min rabbi-kum : Rabbinizden
5. alâ raculin : bir adama
6. min-kum : sizden
7. li yunzire-kum : sizi uyarması için
8. ve uzkurû : ve hatırlayın
9. iz ceale-kum : sizi kıldığı zaman, sizi yaptığı
10. hulefâe : halifeler
11. min ba'di : sonrası
12. kavmi nûhın : Nuh kavmi
13. ve zâdekum : ve sizi arttırdı, güçlü yaptı
14. fi el halkı : yaratılışta
15. bastaten : gelişim, güç, kuvvet, beden
16. fe uzkurû : artık hatırlayın, zikredin
17. âlâe allâhi : Allah'ın (ni'metlerini) üzerinizdekileri
18. lealle-kum : umulur ki siz, böylece siz
19. tuflihûne : felâha erersiniz, kurtuluşa ulaşırsınız
---'' E ve acibtum en câekum zikrun min rabbikum alâ raculin minkum li yunzirekum, vezkurû iz cealekum hulefâe min ba'di kavmi nûhın ve zâdekum fil halkı bastaten, fezkurû âlâallahi leallekum tuflihûn(tuflihûne).:«Sizi uyarması için içinizden bir adam aracılığı ile, size bir zikir gelmesine şaştınız mı? Düşünün ki (Allah) sizi, Nûh kavminden sonra, onların yerine hâkimler yaptı ve yaratılışta sizi onlardan üstün kıldı. Allah'ın nimetlerini hatırlayın ki, kurtuluşa eresiniz.» ‘’
A'RAF:69 (Resmi:7/İniş:39/Alfabetik:9)
---Ebû Said el- Hudri (ra):
“Rasûlullah (sav):Kıyamet günü Nuh çağrılır: “Buyur emret Ey Rabb’im” der.
Allah: "Emir ve yasaklarımı tebliğ ettin mi ?" buyurur,
O da: “Evet” der.
Bunun arkasından Nûh’un ümmetine: “Size tebliğ etti mi?” denilir,
onlar da: “Bize hiçbir uyarıcı gelmedi” derler.
Bunun üzerine Allah: “Ey Nuh, sana kim şahitlik eder?” buyurur,
O da: “Muhammed ve ümmeti” der.
Bunun üzerine Muhammed ümmeti , onun görevini tebliğ ettiğine şahitlik eder, Rasûl de sizin üzerinize şahitlik eder.
Şanı yüce Allah’ın: "İşte böyle sizi, insanlara şahitlik yapmanız, Rasûl’un de sizin üzerinize şahit olması için orta bir ümmet
yaptık” sözü bu konuya delildir.” buyurdu demiştir.
(Buhârî)
(Hadisin İbni Mâce’deki devamında :
“Allah : “Nûh’un tebliğ ettiğini nereden biliyorsunuz” buyurur.
Onlar da: “Peygamberimiz bize, bütün Peygamberlerin tebliğ görevini yerine getirdiklerini bildirdi, biz de kendisini tasdik ettik.”
şeklindedir.)
(İbni Mâce, Zühd:34)
“Rasûlullah (sav):Kıyamet günü Nuh çağrılır: “Buyur emret Ey Rabb’im” der.
Allah: "Emir ve yasaklarımı tebliğ ettin mi ?" buyurur,
O da: “Evet” der.
Bunun arkasından Nûh’un ümmetine: “Size tebliğ etti mi?” denilir,
onlar da: “Bize hiçbir uyarıcı gelmedi” derler.
Bunun üzerine Allah: “Ey Nuh, sana kim şahitlik eder?” buyurur,
O da: “Muhammed ve ümmeti” der.
Bunun üzerine Muhammed ümmeti , onun görevini tebliğ ettiğine şahitlik eder, Rasûl de sizin üzerinize şahitlik eder.
Şanı yüce Allah’ın: "İşte böyle sizi, insanlara şahitlik yapmanız, Rasûl’un de sizin üzerinize şahit olması için orta bir ümmet
yaptık” sözü bu konuya delildir.” buyurdu demiştir.
(Buhârî)
(Hadisin İbni Mâce’deki devamında :
“Allah : “Nûh’un tebliğ ettiğini nereden biliyorsunuz” buyurur.
Onlar da: “Peygamberimiz bize, bütün Peygamberlerin tebliğ görevini yerine getirdiklerini bildirdi, biz de kendisini tasdik ettik.”
şeklindedir.)
(İbni Mâce, Zühd:34)
---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Receb büyük bir aydır. Allahü Teâlâ bu ayda hasenatı kat kat eder. Receb ayında bir gün oruç tutan, bir yıl oruç tutmuş gibi sevaba kavuşur. 7 gün oruç tutana, Cehennem kapıları kapanır. 8 gün oruç tutana Cennetin 8 kapısı açılır. On gün oruç tutana, Allahü teâlâ istediğini verir. 15 gün oruç tutana, bir münadi, "Geçmiş günahların affoldu” der. Receb ayında Allahü teâlâ Nuh aleyhisselamı gemiye bindirdi ve o da, Receb ayını oruçlu geçirdi. Yanındakilere de oruç tutmalarını emretti.”
ذُرِّيَّةَ مَنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍ إِنَّهُ كَانَ عَبْدًا شَكُورًا
1. zurriyyete : zürriyet, nesil
2. men hamelnâ : taşıdığımız kimse
3. mea : beraberinde, birlikte
4. nûhin : Nuh
5. inne-hu : muhakkak o, çünkü o
6. kâne : oldu, idi
7. abden : bir kul
8. şekûren : çok şükreden
---Zurriyyete men hamelnâ mea nûh(nûhin), innehu kâne abden şekûrâ(şekûren) : Ey Nuh ile beraber yüklediğimiz kimselerin zürriyyeti!, o doğrusu çok şükredici bir kul idi (İsrâ 17/3)
Sadakallâhu'l-azîm
Hz. Nuh aleyhi's-selâmın hayatıNuh Aleyhisselâmın Soyu:
Nuh bLemek (veya Lemk), bMettu Şelah, bAhnuh (veya Uhnuh) (Yani İdris Aleyhisselâm), bYerd (veya Yarid), bMehlâil, bKayn (veya Kaynarı), bEnuş, bŞis, bÂdem Aleyhisselâm[1]
Nuh Aleyhisselâmın Şekil Ve Şemaili:
Nuh Aleyhisselâm; uzun boylu[2], esmer, ince tenli, uzunca başlı, büyük göz-lü, uzun ve enli sakallı, iri vücudlu idi
Kendisinin kolları ve bacakları ince,uylukları etli idi [3]
Nuh Aleyhisselâmın Kavmine Peygamber Olarak Gönderilişi:
Nuh Aleyhisselâmın meskeni Irakta idi [4]
Vedd, Süva', Yağus, Yauk ve Nesr diye anılan putlara[5] tapan kavmini, başlarına gelecek azapla korkutmak, bir olan Allah'a ibadete davet etmek üzre, Peygamber olarak gönderildi [6]
Onlara:
"Ey kavmim! Allâh'a ibadet ediniz!
Sizin, Ondan başka hiç bir İlâhınız yoktur! [7]
"Şüphesiz ki, ben, sizi, Allanın azabından apaçık korkutan'im
Allah'dan başkasına tapmayınız
Ben, sizin başınıza acıklı bir azabın gelip çatmasından korkuyorum!" dedi [8]
Kavminden ileri gelenler:
"Biz, seni, hiç şüphesiz, apaçık bir sapkınlık içinde görüyoruz!" dediler
Nuh Aleyhisselâm:"Ey kavmim! Bende hiç bir sapkınlık yoktur
Fakat, ben, Âlemlerin Rabb'ı tarafından gönderilmiş bir Peygamberim!
Size, Rabb'ımın Vahy ettiklerini, tebliğ ediyorum
Sizin iyiliğinizi istiyorum
Ben, sizin bilmediklerinizi de, Allâh'dan (gelen Vahy ile) biliyorum
Size, o korkunç akıbeti haber vermek için, korunmanız için ve belki, böylelikle rahmete kavuşturulmanız için, kendinizden bir adam vâsıtasile Rabb'ınızdan, size bir ihtar geldi diye şaşıyor musunuz?!" dedi[9]
"Biz, seni, kendimiz gibi bir insandan başka olarak görmüyoruz
Basit, ve zahirî görüşe uyan en aşağı tabakalarımızdan başkasının sana tâbi olduğunu da, görmüyoruz
Sizin, bize karşı bir üstünlüğünüzü de, göremiyoruz Bilakis, sizi yalancılar sanıyoruz!" dediler Nuh Aleyhisselâm: "Ya ben, Rabb'ımdan gelen apaçık bir Burhan üzerinde isem?
O, bana, Kendi katından bir Rahmet vermiş de, bunlar, siz (in gözlerinizden gizli bırakılmışsa?
Söyleyiniz bana, ey kavmim! Sizi, istemediğiniz halde, ona zorlayacak mıyız?
Ey kavmim! Bundan (bu tebliğlerimden) dolayı, sizden hiç bir mal istemiyorum
Benim mükâfatım, Allâhdan başkasına aid değildir
Ben, iman edenleri, tard edici de, değilim!
Çünki, onlar, muhakkak ki, Rabblarına, kavuşanlardır
Ben, sizi, ancak cahillik eden bir kavm görüyorum!
Ey kavmim! Ben, onları kovarsam, Allâh'dan (Allâh'ın azabından) beni, kim kur-tara bilir? Bana, kim yardım edebilir hiç düşünmez misiniz?!
Ben, size (Allâh'ın hazineleri, benim yanımdadır!) demiyorum
Ben, gaybı da, bilmem!
Ben (hakikatta bir Melek'im!) de, demiyorum
Bununla beraber, gözlerinizin hor gördüğü o kimseler hakkında (Allah, onlara asla hayr vermeyecektir) de, diyemem!
Onların özlerindekini, en çok bilen, Allâh'dır
Aksi takdirde, hiç şüphesiz, ben, zâlimlerden olmuş olurum!" dedi
"Ey Nuh! Doğrusu, sen, bizimle uğraştın durdun!
Bizimle uğraşmanda aşırı da, gittin!
Eğer, sen, doğruculardan isen, bizi tehdid edip durduğun şeyi haydi getir bize!" dediler
Nuh (Aleyhisselâm):"Onu dilerse size, ancak, Allah, getirir
Siz, Allah'ı, bundan âciz bırakabilecek değilsiniz
Eğer, Allah, sizi helak etmek dilemişse, ben, sizin iyiliğinizi arzu etmiş olsam bile, bu hayrhâhlığım, size hiç bir yarar vermez
O, sizin Rabb'ınızdır ve nihayet, Ona döndürüleceksiniz [10]
Ben (gelecek tehlikelerle) korkutandan başka bir kimse değilim!" dedi
"Ey Nuh! Sen, (bu dediğinden) vaz geçmezsen, muhakkak, taşlanmışlardan olacaksın!" dediler [11]
Nuh (Aleyhisselâm):"Ey kavmim! Benim, aranızda duruşum, Allah'ın âyetleri ile öğüt verişim, size ağır geliyorsa, (ne diyeyim) ben, ancak, Allah'a dayanıp güvenmişimdir
Siz ve ortaklarınız da, artık, toplanıp ne yapacağınızı kararlaştırınız Bu yapacağınız, size, sonradan hiç bir tasa vermesin! Hattâ, bana, möhlet de, vermeyiniz
Eğer, (benim öğütlerimden) yüz çeviriyorsanız, ben, sizden (zâten bu hususta) hiç bir mükâfat istemedim
Benim mükâfatım, Allah'dan başkasına âid değildir
Ben (Onun hükmüne boyun eğen) Müslümanlardan olmakla emr olundum"
dedi [12]
Kavmi, onu, yalanladılar [13]Kâfirlerden bir takımları:
"Bu, sizin gibi bir insandan başka (bir şey) değildir
O, size karşı üstünlük sağlamak istiyor
Eğer, Allah, (Peygamber göndermek) dileseydi, elbette, bize Melekler indirirdi
Biz, önceki Atalarımızdan, bunu (Allâhı Birlemeyi) hiç duymadık
Bu, kendisinde bir delilik bulunan adamdan başkası değildir
Binâenaleyh, siz onu bir zamana gözetleyiniz!” dediler
Nuh (Aleyhisselâm) da:“Ey Rabb’ım ! Onların beni yalanlamalarına karşı sen bana yardım et!” dedi
“Biz de, ona (şöyle) Vahy ettik: Sen, bizim bizim nezaretimiz ve Vahyimizle gemi yap!
Nihayet (helaklerine emrimiz gelip te, o fırın kaynamağa başlayınca, ona her (nevi hayvanlardan erkek ve dişi) ikişer çift ile aileni alıp içerisine gir!
(Kavmının) içinden, aleyhlerine söz geçmiş (hüküm giymiş olanlar müstesna)
O zulm edenler(in kurtulması) hakkında bana hitapta bulunma
Çünki, onlar boğul(mağa mahkum ol)muşlardır
Artık sen mahiyetindekilerle birlikte, Geminin üstüne doğrulup yerleşince: Bizi o zalimler güruhundan selamete erdiren Allaha hamd olsun! de!
Rabb’ım! Beni bereketli bir menzile kondur!
Sen, konduranların en hayırlısısın! de!”[14]
Nuh Aleyhisselâmın Kavmini Tevhide Davet Edişi Ve Başına Gelenler:
Nuh Aleyhisselâm; halkın, heykellerinde , puthhanelerde bulundukları sırada, yanlarına varıp:“(Lâ ilâhe illallâh=Allâh’dan başka ilâh yoktur!) deyiniz
Ben , Allâh’ın Kul ve Resulüyüm!” dedikçe, işitmemek için halk, başlarını, elbiselerinin içine sokar, kulaklarını da parmakları ile tıkarlardı!
Yine bir gün onlara: (Lâ ilâhe illallâh=Allâh’dan başka ilâh yoktur!) dediği zaman, Sanemler yüzlerinin üzerine düşünce, kalktılar, Onu, yüzünün üzerine düşünceye kadar dövdüler
Kral Mahvil[15], bunu, haber alınca, Nuh Aleyhisselâmı huzuruna getirtti ve Ona :''Nedir su, senin hakkında işittiğim?!
Dinime ve Babanın oğullarının, üzerinde bulundukları şeye karşi davranışın?!
Nedir, Sanemleri kürsülerinden düşüren bu sihir?!
Bunu sana kim öğretti?” Dedi
Nuh Aleyhisselâm:“Onlar dediğin gibi birer ilah olsalardı, yüzlerinin üzerine düşmezlerdi
Ben Allahın Kulu ve Resulüyüm!
Sen, Yüce Allah’dan kork ve Ona, hiçbirşeyi şerik koşma!” dedi
Kral Mahvil; Sanemler Bayramı hazırlanıncaya kadar, Nuh Aleyhisselâmın tutuklanmasını ve Sanemlerin, tekrar Kürsülerine yerleştirilmelerini ve bozulan yerlerinin onarılmasını emr etti
Bayram gelince, toplanıp yapılan şeyleri görsünler diye halk'a nida ettirildi
Nuh Aleyhisselâm, Kral hakkında Allâh'a düa etti Kral, bir baş ağrısına tutuldu, aklını kaybetti Bir hafta sonra da, öldü
Ölüsü, altun şerir üzerine konulup Sanem heykellerinin içinde ağlanarak tavaf edildikten sonra, gömüldü
Nuh Aleyhisselâma, dilleri ile her kötülüğü yaptılar, sövdüler, saydılar[16]
Kral Mahvil'in ölümü üzerine, yerine geçen oğlu Dermesil, Nuh Aleyhisselâmı, serbest bıraktı
Halk, büyük Sanemlerden her birinin yanında senenin belli vakitlerinde topla-nıp bayram yaparlar, Sanemler için, kurban keserler ve onları tavaf ederlerdi
Yağus bayramı için de, halk, her taraftan gelip toplanmıştı
Nuh Aleyhisselâm, onların yanlarına vardı Ortalarında ayakta dikilip:
"Lâ ilahe illallah = Allâh'dan başka ilâh yoktur!" demeleri için, onlara seslendiği zaman, yine, başlarını, elbiselerinin altına soktular, parmaklarını da, kulaklarına tıkadılar!
Nuh Aleyhisselâmın seslenmesiyle, Sanemlerin Kürsülerinden yere düşmeleri, bir oldu!
Halk, yine üzerine yürüyüp Nuh Aleyhisselâmı dövdüler ve yüzünün üzerine düşürdüler
Başını da, yardılar
Kendisini, çeke çeke Kralın köşküne götürdüler, yanına, soktular
Kral, Nuh Aleyhisselâma:"İlâhlarla ilgili işlerden hiç bir şeye karışmamanı, sana, söylemedik mi? Seni, böyle şeylerden, men etmedim mi?!
Hattâ, onları, kürsülerine, şerefli yerlerine koydurduğumda, onlara, secde de, edeceksin diye sana, emir etmedim mi?
Bunu, sana kim öğretti?" diyerek çıkıştı
Nuh Aleyhisselâm; kanlara boyanmış bir halde, Krala: "Eğer, onlar, birer ilâh olsalardı, yerlere düşmezlerdi? Ey Dermesil! Allâh'dan kork! Allah'a, hiç bir şeyi şerik koşma! Çünki, O, seni görüyordur!" dedi
Dermesil:Sen, bana, böyle hitap etmek kudretini kendinde nasıl buluyorsun?" dedi
İkinci Sanem bayramı hazırlığı sonuna kadar habs edilmesini, Sanem için kurban kesilmesini ve yere düşen Sanemlerin kürsülerine tekrar konulmasını emretti
Emri, yerine getirildi
Kral Dermesil, Nuh Aleyhisselam hakkında korkunç bir rü'ya görüp:"Mecnundur! Yaptıklarından mes'ul değildir!" diyerek hapisten çıkarılmasını emretti
Zamanın Kâhin'i ise, Tufan işini ve zamanının yaklaştığını, halka bildirir ve Nuh Aleyhisselâmın öldürülmesini emr ederdi[17]
Babil Kralı Dermesil'e de, yazı yazarak Nuh Aleyhisselâmın öldürülmesini işaret etmişti
Dermesil; çevre halkına yazıp Nuh Aleyhisselâmın, Esnam ibadetini değiştirmek istediğini ve bir tek İlândan başka ilâh bulunmadığını iddia ettiğini anlattı ve "Siz, Sanemlerden başka İlahlar bulunduğunu biliyor musunuz?" diye sordu
Hepsi de, bunu, inkâr ettiler[18]
Nuh Aleyhisselâmın, Tevhid akidesini yaymasına engel oldular [19] Hattâ, bayılıncaya kadar, kendisinin boğazını sıktılar'[20] Öldü sandılar [21]
Nuh Aleyhisselâm, ayıldığı zaman: "Ey Allah'ım! Beni ve kavmimi, yarlığa! Çünkü, onlar, (ne yaptıklarını) bilmiyorlar!" dedi [22] Gusl edip tekrar yanlarına vardı Onları, Allah'a iman ve ibadete davet etti [23]
Nuh Aleyhisselâm, kendisine zulm etmekten geri durmayan kavminin arasında dokuz yüz elli yıl kaldı [24] Kendisi, çok sabırlı ve halîm idi [25]
Nuh Aleyhisselâmın Allâha İltica Ve Kavminin Helaki İçin Dua Edişi:
Nuh Aleyhisselâm; Tebliğ ve Davet vazifesini, gece, gündüz, gizli, açık yapmağa devam etti Fakat, kendisinin, bütün bu çabaları, onların, imandan kaçmalarından, küfürlemi artırmalarından başka bir işe yaramadı, boşa gitti[26] Bunun üzerine, Nuh Aleyhisselâm: "Ey Rabb'ım! Onlar, bana isyan ettiler
Malları ve evladları, kendilerinin hüsranlarından başkasını artırmayan kimselere
uydular
Onlar da, büyük büyük hileler yaptılar
(Halk tabakasına): Sakın! Taptıklarınızı, bırakmayınız
Hele, Vedd'den, Süva'dan, Yağus'dan, Yauk'danve Nesr'den vazgeçmeyiniz! dediler
Gerçekten, onlar, bir çok kimseleri, baştan çıkardılar
Sen, ey Rabb'ım! O zâlimlerin, şaşkınlıktan başkasını artırma[27]
Ben, artık, mağlûbum! Benim intikamımı al [28]
Benimle onlar arasındaki hükmü Sen ver de, beni ve beraberimdeki Mü'minleri kurtar [29]
Ey Rabb'ım! Yer yüzünde, kâfirlerden yurt tutan hiç bir kimse bırakma!
Çünkü, Sen, onları, bırakırsan, onlar, kullarını yoldan çıkarırlar, nankör ve fâcirden başka da, doğurmazlar!
Ey Rabb'ım! Beni, Anamı, Babamı, iman etmiş olarak evime girenleri, erkek Mü'minleri, kadın Mü'minleri yarlığa!
Zâlimlerin helakinden başka bir şeyini de, artırma!" diyerek düa etti [30]Tufan Gemisinin Hazırlanışı:
Yüce Allah, Nuh Aleyhisselâm'a, ağaç dikmesini emr etti O da, dikti
Nuh Aleyhisselâmın diktiği, Sac ağacı, kırk yılda büyüyüp yetişti ve boyu, üç yüz zira'ı buldu [31]
Sac ağacı: Hind ülkesinde yetişen kara ve büyük bir ağaç olup[32] bunun, Abanus ağacı olduğu da, söylenir [33]
Yüce Allah tarafından Nuh Aleyhisselâma şöyle Vahy olundu: "Kavminden, iman etmiş olanlardan başkası asla imana gelmeyecektir O halde, onların işlemekte oldukları şeylerden dolayı tasalanma!
Bizim nezaretimiz altında ve Vahyimiz (talimatımız) veçhile Gemi yap! Zulm edenler hakkında bana bir şey söyleme! Çünkü, onlar, suda boğulmağa mahkûmdurlar!"[34]
Yüce Allah, dikilmiş ve yetişmiş olan ağaçları kesip gemi yapımında kullanmasını Nuh Aleyhisselâma emretti [35]
Nuh Aleyhisselâm, Marangozdu [36]
Ağaçları, kesti [37]
Kuruttu [38]
Nuh Aleyhisselâm, Geminin nasıl yapılacağını bilmiyordu [39]
"Yâ Rabb! Yapılacak Gemiyi nasıl yapayım?" diye sordu
"Onu, üç suret üzerine, devrik yap:
Başını, horuz başı gibi,
Karnını, kuş karnı gibi,
Kuyruğunu, horoz kuyruğu gibi meyilli yap ve üç kat olarak yap!" buyuruldu [40]
Nuh Aleyhisselâm, gemiyi yapmaya başladı [41]
Kestiği[42] Sac[43] ağacından tahtalar biçti [44]
Üç yıl, bununla meşgul oldu [45]
Demirden çiviler yaptı
Gemi için gereken[46] zift vesair[47] her şeyi hazırladı [48]
Yapılacak şeylerin hepsini, kendisi yaptı, çattı [49]
Eline aldığı keseri, yapacağı şeyde hiç yanılmıyordu[50]
Nuh Aleyhisselâm; Gemiyi yapıp çatarken, kavminden, her hangi bir topluluk, yanından geçtikçe, alay etmek için:"Ey Nuh! Peygamberlikten sonra, Marangozluk yapıyorsun ha?! [51] Ne yapıyorsun sen?" diyorlar; Nuh Aleyhisselâm da: "Gemi yapıyorum!" deyince: 'Demek, karada gemi yapıyorsun ha?! Gemiyi, karada nasıl yüzdüreceksin?![52] Birbirlerine de:"Bakmıyormusunuz şu deliye? Su üzerinde seyr etmek için ev yapıyor! [53] "Hani ya, su, nerede?!" [54] diyerek gülüşüyor, alay ediyorlardı [55] Nuh Aleyhisselâm da:"Siz, nasıl bizimle eğleniyorsanız, biz de, sizin bu eğlenip durduğunuz gibi, sizinle eğleneceğiz!
(Âhirette de) daimî azabın kimin başına ineceğini, ileride görecek, bileceksinizdir!" diye cevap veriyordu [56]
Geminin yapılışı, iki yıl sürdü [57]
Daha fazla sürdüğü de, rivayet edilir [58]
Geminin Planı:
Geminin uzunluğu: Nuh Aleyhisselâmın Babasının Dedesinin Zira'i ile üç yüz Zira',
Geminin eni; elli Zira',
Geminin yüksekliği: otuz Zira' idi [59]
Geminin, uzunluğunun: altıyüz altmış,
Eninin: üçyüz otuz,
Yüksekliğinin: otuzüç Zira' olduğu rivayet edildiği gibi'[60]
Eninin: altıyüz, Zira' olduğu da, rivayet edilir [61]
(Zira: Dirseğin ucundan, orta parmağın ucuna kadar[62], veya Dirsekten, omuza kadar olan uzunluğa denir [63]
Gemi: alt kat, orta kat, üst kat olmak üzere[64], üç kattı [65] Geminin her katı, on Zira' yükseklikte idi [66] Bunlara, küçük birer ışık deliği (pencere) de, konulmuştu [67] Geminin, birbirinden aşağı olmak üzere [68], üç kapısı vardı [69]
Geminin üst katında, içilecek su için depolar ve yiyecekler için de, iki yanına tahtadan dolaplar yapılmıştı [70]
Geminin altı Zira'ı, su içinde idi [71]
Altı Zira' yerine, dört Zira' rivayeti de, vardır [72]
Yapılan geminin gövdesi: kuş göksü gibi[73], suyu, yaracak biçimde [74] meyilli, devrikti [75]
Geminin baş tarafı: horoz başı gibi, karnı: kuş karnı gibi, kuyruk tarafı da, horoz kuyruğu gibi meyilli idi [76]
Geminin kanadları da, vardı [77]
Geminin tahta levhaları, demir çivilerle çivilenip[78] berkitilmişti [79]
Çivilenen tahta levhaların arasından, içeriye su sızmaması için, Gemi, içinden ve dışından ziftlenmişti [80]
Gemiye Ne Zaman Binildiği? Kimlerin Bindiği Ve Binenlerin Sayısı:
Yüce Allah; Nuh Aleyhisselâma:'Nihayet, emrimiz gelip de, Fırın (tandır) kaynadığı zaman, her birinden (her bir levi'den erkek, dişi) ikişer çift ile -Aleyhlerinde söz geçmiş (helakleri kesinleşmiş) olanlar, müstesna olmak üzre- aileni ve iman edenleri (Geminin) içine yükle!" buyurdu
Zâten, onun maiyyetindeki az sayıdaki kimselerden başkası da, iman etmemişti
Bunun üzerine, Nuh (Aleyhisselâm), Gemiye binecek olanlara:"Bininiz içerisine!
Onun, akması da, durması da, Allanın ismiyledir,
Hiç şüphesiz, Rabb'ım, çok yarlıgayıcı, çok esirgeyicidir" dedi [81]
Nuh Aleyhisselâm; Gemi'ye, oğulları: Sam, Ham, Yâfes ve bunların zevceleri [82] ile kendisine iman etmiş bulunan altı kişiyi bindirdi
Oğlu Yam (Ken'an) ise, geri kaldı [83]
Çünki, o, kâfirdi [84]
Nuh Aleyhisselâmın karısı [85] Vâile de[86] kâfirdi
Halka, Nuh Aleyhisselâmın mecnun olduğunu söylerdi[87]
Kavmi gibi küfür üzerinde direnerek onlarla birlikte suda boğulup gitmiştir [88]
Gemiye binenlerin Nuh Aleyhisselâmla üç oğlu ve onların kadınlar ile birlikte sekiz kişi oldukları rivayet edildiği gibi[89], onbeş erkekle beş kadın [90] veya on erkekle on kadın oldukları da, rivayet edilir [91]
Hattâ, seksen kişiyi buldukları rivayeti de, vardır [92]
Âdem Aleyhisselâmın Tâbutunun Getirilip Gemiye Konulusu:
Âdem Aleyhisselâmın, Cebrail Aleyhisselâm tarafından getirilen [93] Tâbutu da, Gemiye alındı [94] ve erkeklerle kadınlar arasına konuldu [95]
Gemiye binildiği zaman, Receb ayından on gece geçmiş bulunuyordu [96]
Kral'ın Gemiyi Ve Gemidekileri Yakmak İçin Gelişi:
Nuh Aleyhisselâmın, Gemiye bindiği ve azığını Gemiye yüklediği haberini alınca, Kral Dermesil;"Onları, akıtıp taşıyacak su nerede?! diyerek Gemiyi yakmak üzere adamlarından bir takım süvarilerle birlikte Geminin bulunduğu yere kadar gitti
Nuh Aleyhisselâmın oğlu Yam da, Kralla birlikte gelenler arasında idi Kral, Nuh Aleyhisselâma seslenip
"Gemiyi, artacak su nerede?'" dedi
Nuh Aleyhisselâm:"O su, senin durduğun yerde, sana gelecektir!" dedi
Kral:"Bu, çok şaşılacak, hiç olmayacak şeydir!
Demek, sen, kuru toprakta şu Gemiyi yüzdürecek sular, seller olacağını söylüyorsun ha?!
Sen de, seninle birlikte bulunanlar da, onun içinden hemen ininiz!
Yoksa, hepinizi, yakarım!" dedi
Nuh Aleyhisselâm:"Allâha karşı, gururunu çoğaltma da, imana gelmekte acele et!
Yüce Allâha, eş, ortak koşmayı bırakıp Müslüman ol, doğru yolu bul!
Aksi takdirde, azabı, önünde hâzır bulacaksın!" dedi [97]
Tufan Haberi, İnkâr Ve Telaşlanış:
Nuh Aleyhisselâm, Kralla konuştuğu sırada, bir adam gelip bir kadının ekmek pişirdiği Tandırından su fışkırmağa başladığını, Krala haber verdi
Kral;"Tandırdan, su fışkırmış olamaz!" dedi
Nuh Aleyhisselâm; ona:"Yazıklar olsun sana! O, İlâhî gazabın geliş belirtisidir!
Rabb'ım, bana, bunu böyle vahy etti
Bu, bütün yer yüzünün delinip deşileceğine, atını, dikildiği yerden ayıracağına ve atının ayağının altından su fışkıracağına işarettir!" dedi
Kral, atını, durduğu yerden ayırınca, ayağının altından su fışkırdığını gördü, ve hemen atını, başka bir yere sürdü
Orada da, aynı hal, vuku buldu
Kralın, tahkik için gönderdiği adam dönüp suyun çoğaldığını ve kaynadığını, haber verince, Kral, ailesini ve oğlunu alıp kendisi için dağ başına yaptırmış olduğu Maakil'e [98] götürmek üzere, acele, evine döndü
Herkes, Tufan olacağını, anlıyor, fakat, vaktini bilmiyordu Bunun için, Kral da, Maakil'e, yiyecek doldurmuştu
Kral ve ev halkı, dağa çıkmak istedikleri zaman, dağın başından, kayaların başlarının üzerine atıldığını, yuvarlandığını gördüler
Nereye yönelip gideceklerini bilmiyorlardı
Yerden fışkıran sular, çok sıcak ve pis kokulu idi [99]
Tufanın Yaygınlanışı:
Göklerden boşanan yağmurların,yerlerden fışkıran suların selleri [100], bütün yer yüzünü tuttu ve dağları, kapladı [101]
Hattâ, dağların tepesinden on beş Zira' yükseldi [102]
Güneşin ve ay'ın ışığı, karardı
Dünya, karanlık içinde kaldı
Gece, gündüz bir oldu [103]
Yağış, kırk gün sürdü [104]
Seller; yer yüzünde taşmadık, aşmadık yer bırakmadı [105]
Beş Putun Dalgalarla Cidde'ye Sürüklenişi Ve Orada Toprağa Gömülüp Kalışı:
Tufan suları; vedd, Süva', Yağus, Yauk ve Nesr putlarını, Nevz dağından sürükleyip yere indirdi
Suların şiddetli akışları, onları, ülkeden ülkeye sürükledi
Nihayet, Cidde toprağına attı
Esen rüzgârlar, putların üzerlerine toprak yığdı [106]
Gemidekiler Dışındaki Halkın Tufanda Boğuluşu:
Tufan suyunda boğulacak olanlar, boğuldu [107]
Nuh Aleyhisselâm ile Gemidekilerden başka, yer yüzünde bulunanların hepsi Tufan suyunda boğulup helak oldu [108]
Dağın Tepesinde Bile Boğulmaktan Kurtulamayan Anne Ve Çocuk:
Hz Âişe'nin, Peygamberimiz Aleyhisselâmdan rivayetine göre:
Seller; yollarda ve sokaklarda çoğalınca; son derece sevdiği yavrusunun hayatı hak-kında korkuya düşen bir anne, hemen dağa doğru gidip dağın üçte birisine kadar çıktı
Su, oraya erişince, kadın, dağın ikinci üçte birisine çıktı Su, oraya da, ulaştı Kadın, dağın üzerine çıktı
Su, yükselip kadının boynuna ulaşınca, kadın, çocuğunu, elile başının üzerine kaldırdı ise de, su, nihayet, onları, alıp götürdü!
Eğer, Yüce Allah, Nuh kavminden, her hangi birisini, esirgeyecek olaydı, bu çocuğun annesini, esirgerdi!" buyrulmuştur [109]
Geminin Her Yeri Dolaşıp Cûdi Dağı Üzerine Oturuşu :
Nuh Aleyhisselâmın Gemisi, bütün dünyayı dolaştı [110]
Önce; sağ tarafa doğru gitmeye başlayıp Habeş ülkesine ulaştı
Sonra da, Cidde tarafına yöneldi
Sonra, Rum ülkesine doğru yol almağa başladı
Rum ülkesini geçince, geri dönüp Mukaddes Arz'a yöneldi [111] Mekke Haremine kadar gitti
Harem-i şerifin çevresinde yedi kerre dolaştı [112] Sonra da [113], Yemen'e doğru gitti. Oradan dönüp [114] Cûdi dağına ulaştı
Yüce Allah, sema'ya: Suyunu, tut!", yere de "Suyunu, yut!" emrini verip te, yağışlar, durduğu ve dağların üzerlerinden aşan suların seviyeleri düşmeğe başadığı zaman, Gemi, Cûdî dağının üzerine oturdu [115]
Geminin Su Üzerinde Ne Kadar Dolaştığı Ve Gemiden Ne Zaman İnildiği:
Nuh Aleyhisselâmın Gemisi, hiç durmadan altı ay su üzerinde [116] dağlar gibi dalgalar arasında akarak [117] dünyanın her tarafını dolaştı [118]
Yüz elli gün dolaştığı rivayeti de, vardır [119]
Nuh Aleyhisselâm, Cûdî dağında bir ay kalıp [120] sular, çekildiği ve yerler, kuruduğu zaman, yanındakilerle birlikte, Muharrem ayının onuncu günü, dağdan indi
O gün, Gemi halkı, Şükür Orucu tuttular [121]
Nuh Aleyhisselâm, Gemiden inerken, Gemisini kilitleyip Anahtarını oğlu Sâm'a verdi [122]
Semânin Şehrinin Kuruluşu:
Nuh Aleyhisselâm; Karda'da Semânîn diye anılan yerde, yanındakilerden her birisi için birer ev yaptı [123]
Semânîn: Musul'un üst tarafında, İbn Ömercezîresinin yakınındaki Cûdî dağlayanında bir beldeciktir [124]
IbnHabîb (vefatı: 245 Hicrî), İbnKuteybe (vefatı: 276 Hicrî), Taberî (vefatı: 310 -i crî), İbnEsîr (vefatı: 630 Hicrî); bu şehirciğin, kendi zamanlarına kadar (Sûk-ı Semânîn) adıyla [125]
Mes'ûdî (vefatı: 346 Hicrî) de, dağ eteğinde kurulmuş olan bu şehirciğin, kendi zamanına kadar sâdece (Semânîn) adıyla anıla geldiğini bildirir [126]
Yakut (vefatı: 626 Hicrfta göre: Nuh Aleyhisselâmın yapmış olduğu Mescid, el'an rada bulunmaktadır [127]
Nuh Aleyhisselâm; Semânîn'de yerleştikten sonra, ekin ekti, üzüm çubuğu, sıktı
Bulunduğu yeri, düzledi, onardı [128]
Bir müddet sonra, Semânîn halkı, Vebâ'ya tutuldu Nuh Aleyhisselâm ile oğullarından başka, hepsi öldü [129]
Cûdî Dağı Nerededir?:
Cûdî Dağı: Musul toprağında [130]
Musul'un Hısneyn [131] veya Hadıyd mevkiindedir [132]
Cezâre'de [133] , Musul yakınındaki Cezîre'dedir [134]
Musul beldelerinden İbnÖmer ceziresinde [135], Basuri'dedir [136]
İbnÖmer cezîresi, Musul'un üzerinde, üç günlük bir yerdir [137]
Basurin de, Dicle'nin doğusunda, Musul mülhakatından bir nahiyedir[138]
Cûdî Dağı: Cezîre'de[139], Karda nâhiyesindedir [140]
Cûdî Dağı: Karda ve Zebdi kariyelerinin dağıdır [141]
Karda: Cezîre'de, Cûdî Dağı yakınında bir kariye olup İbnÖmer Cezîresi yakınındaki Semânîn kariyesine de, yakındır [142]
Cûdî Dağı ile Dicle arası, sekiz Fersah'dır [143]
Fersah: on üç hâşimî Mili veya on iki veya on bin Zira'dır [144] Mil de: dört bin Zira'dır [145]
Yüce Allah'ın Şereflendirdiği Üç Dağ:
Yüce Allah; Dağlardan, üç dağı:
Cûdî Dağını, Nuh Aleyhisselâm ile,
Tûr-i Seynâ Dağını Mûsâ Aleyhisselâm ile,
Hıra (Nûr) Dağını, Muhammed Aleyhisselâm ile şereflendirdi [146]
Nuh Aleyhisselâmın Tufan Gemisi Ve Sonucu:
Yüce Allah; Nuh Aleyhisselâmın kavmini, zulme devam edip durdukları sırada, Tûfan sularında boğdu Nuh Aleyhisselâm ile gemi arkadaşlarını, selâmete erdirdi [147]
Gemisini de, Cezîre toprağında [148], Cezîre toprağından Karda'da[ 149], Karda kariyesinin dağı olan Cûdî Dağının [150] tepesinde insanlara bir ibret olmak üzere bıraktı [151]
Gemi, uzun zaman, orada kaldı [152]
Hattâ, Nuh Aleyhisselâmın ümmetinin öncekilerinden nice kimseler, varıp onu, seyr ve temâşâ ettikten sonra[153], Gemi, çürüyüp kül oldu [154]
Tefsir kitaplarımızdaki görüşler, böyle!
Acaba, Kamer sûresinin 15 âyetindeki mutlak beyana bakılarak Gemi'nin, Cûdî Dağı üzerinde, şu veya bu şekilde mesela taşlaşmış olarak ibretli bir Mucize hâ-inde el'an mevcudiyeti düşünülemez mi?
Ecnebî İlim ve Fen adamlarından bazılarının, Gemi'den bir kalıntı bulabilme ümidiyle ve Ahd-i Atîk'ın, Tekvin kitabının 8 babının 4 fıkrasındaki Ararat tâbirin-den mülhem olarak zaman zaman gelip Ağrı dağına tırmandıklarını ve her sefe-nnde de, elleri boş döndüklerini işitiyoruz
Tırmanıp Ağrı'nın başına, Yorma gel kendini boşuna Maksadın keşf ise Gemiyi Düş Cûdî dağında peşine [155]
Kur'ân-ı Kerimin Tûfan Hakkındaki Açıklaması:
Tûfan ve Sonucu, Kur'ân-ı kerimde şöyle açıklanır:
"Bunun üzerine, biz de, şarıl şarıl dökülen bir suya, gök kapılarını açtık
Yeri de, kaynaklar halinde (tamamıyla) fışkırttık da, (her iki su) takdir edilmiş bir emr üzerinde birleşiverdi [156]
"(Gemi), nankörlük edilmiş bulunan (o zâta) bir mükâfat olmak üzere, bizim gözlerimiz önünde akıp gidiyordu[157]
Nuh, ayrı bir yere çekilmiş olan oğluna bağırdı:
Oğulcağızım! (gel) bizim yanımıza sen de, bin! Kâfirlerden olma!
Oğlu ise:Bir dağa sığınırım!
O, beni, sudan, korur! dedi
Nuh:Bu gün, Allah'ın emrinden, esirgeyen, Kendisinden başka hiç bir kurtarıcı yok-tur! dedi
İkisinin arasına, dalga girdi
O da, derhal, boğulanlardan oldu [158]
Nuh, Rabb'ına dua ve nida edip:Ey Rabb'ım! Benim oğlum da, şüphesiz, benim âilemdendir
Senin (ailemi kurtaracağın hakkındaki) va'd'in, elbette hak'dır ve Sen, Hâkimle-rin Hâkimisin! dedi
(Allah):Ey Nuh!, O, kat'iyyen senin ailenden değildir!
Çünki, o(nun işlediği) sâlih olmayan (kötü) bir iştir (kâfirlik ve imansızlıktır)
O halde, bilmediğin bir şeyi benden isteme!
Seni, bilmezlerden olmaktan, bihakkın men ederim! buyurdu
Nuh:Ey Rabb'ım! Ben, bilmediğim şeyi, Senden istemekten, Sana, sığınırım!
Eğer, Sen, beni bağışlamazsan, esirgemezsen, hüsrana düşmüşlerden olurum! dedi [159]
Ey arz! Suyunu, yut!
Ey gök! Sen de, tut! denildi
Su, kesildi İş, olup bitirildi
(Gemi de) Cûdî (dağının) üzerinde durdu [160]
O zâlimler güruhuna:
Uzak olsunlar! Denildi [161]
Ey Nuh! Sana ve (Gemide) beraberinde bulunanlardan (gelecek Mü'min) üm-metlere bizden selâm (ve selâmet) ve bereketlerle in (Gemiden)!
(Onlardan türeyecek diğer kâfir) ümmetler de, vardır ki, biz, onları da (dünyada bol azıklarla) yararlandıracağız
Sonra ise (Âhirette) kendilerine bizden pek acıklı bir azab çarpacaktır! denildi [162]
And olsun ki: biz, Nuh'u, kavmine (Peygamber olarak) göndermişiz de, o, aralarında-elli yıl müstesna olmak üzre-bin yıl kalmıştır
Nihayet, onlar, zulümde devam edip dururlarken, kendilerini, Tufan, yakalayıp ermiştir
Fakat, biz, onu da, gemi arkadaşlarını da, selâmete erdirmiş ve bunu, âlemlere bir ibret yapmışızdır! [163]
And olsun ki: biz, bunu (Gemiyi) bir âyet olarak bırakmışızdır
O halde, düşünüp ibret alan var mı ki, benim azabım ve tehdidlerim nice imiş [164]
Bunlar, gayb haberlerindendir ki, sana, Vahy ediyoruz Bundan önce, ne sen biliyordun, ne de, kavmin biliyordu O halde, sen de, (Nuh gibi her cefaya) katlan Akıbet, hiç şüphesiz, takvaya erenlerindir "[165]
Nuh Aleyhisselâmın Oğullarına Tavsiyeleri Ve Vefatı:
Rivayete göre: Nuh Aleyhisselâm; Tufandan sonra, üç yüz elli yıl daha yaşamıştır [166]
Nuh Aleyhisselâm, vefatı yaklaştığı sırada, yerine, büyük oğlu Sâmı[167] vekil bıraktı [168]
Yanına toplanan oğulları: Sâm, Ham ve Yâfes ile bunların oğullarına, bir takım tavsiyelerde bulundu
Yüce Allah'a ibadete devam etmelerini, onlara emretti [169] Ayrıca, oğlu Sâm'a:"Ey oğulcağızım! dedi, kalbinde, zerre ağırlığınca şirk olduğu halde, kabre girme!
Çünki, Allah'ın huzuruna müşrik olarak gelen kimse için, bir delil yoktur Ey oğulcağızım! Kalbinde, zerre ağırlığınca, kibir bulunduğu halde, kabre girme! Çünki, Kibriya, Yüce Allah'ın Ridâ'sıdır
Ridâ'sı hakkında çekişen kimseye, Allah, gazab eder
Ey oğulcağızım! Kalbinde, zerre ağırlığınca, Rahmetten ümid kesmiş olarak kabre girme!
Çünki, dalâlete düşmüş kimseden başkası, Allah'ın rahmetinden ümid kesmez [170]
Ben, sana vasiyetimi söylüyorum: Sana, iki şeyi emr, ve seni, iki şeyden de, nehy ediyorum Sana (Lâ ilahe illallah) Kelime-i Tevhid'ini, emrediyorum Çünki, yedi kat göklerle yedi kat yerler, bir terazi kefesine ve Lâ ilahe illallah Kelimesi de, diğer bir kefeye konulsa, bu, onlardan ağır gelir
Eğer, yedi kat göklerle yedi kat yerler, uçsuz bucaksız bir çenber olsalar, Lâ ilahe illallah ve Sübhânallâhi ve bihamdihî Kelimeleri, onları kırar
Çünki, bunlar, her şeyin düasıdır ve halk, bunlarla rızıklanır Seni, şirkten ve kibirden nehy ediyorum [171]
Gücün yeterse, kalbinde, şirkten ve kibirden hiç bir şey bulundurmamağa çalış!" [172]
Rivayete göre: Nuh Aleyhisselâma, vefatı yaklaştığı sıralarda[173]
"Ey Ebülbeşer ve ey uzun ömürlü! [174]' Dünyayı, nasıl buldun?" diye sorulmuştu
Nuh Aleyhisselâm:"Onu, iki kapılı bir ev gibi buldum
Bir kapısından girdim, diğer kapısından çıktım!" demiştir'[175]
Nuh Aleyhisselâm, kamıştan bir kulübe edinmişti
"Keşke, bundan daha sağlam bir ev yapsaydın?" denilince:"Ölecek bir kimse için, bu bile çok!" demiştir'[176]
Rivayete göre: Peygamberlerden, ümmeti helak olan Peygamber, Mekke'ye gelir, orada, Allah'a, ibadete koyulur, kendisi ve yanında bulunanlar, vefatlarına kadar, orada kalırlardı
Nitekim, Nuh, Hûd, Salih ve Şuayb Aleyhisselâmlar da, Mekke'de vefat etmişlerdir
Bunların, kabirleri, Zemzem ile Hacerülesved Rüknü arasındadır[177]
Zemzem ile Rükün arasında yetmiş Peygamber [178] diğer rivayete göre: Hacca gelip vefat eden Peygamberlerden, orada doksan dokuz peygamber gömülüdür" [179]
Ona ve gönderilen bütün Peygamberlere Selâm Olsun!
Nuh Aleyhisselâm, bir şey yediği zaman: Elhamdü lillâh! derdi
Bir şey içtiği zaman: Elhamdü lillâh! derdi
giydiği zaman: Elhümdü lillâh! derdi
Bir şeye bindiği zaman: Elhamdü lillâh! derdi
Bir şey yediği zaman Elhamdü lillah derdi.
Bunun için, Yüce Allah, ona (Şükr edici bir kul) ismini vermiştir [180]
Nuh bLemek (veya Lemk), bMettu Şelah, bAhnuh (veya Uhnuh) (Yani İdris Aleyhisselâm), bYerd (veya Yarid), bMehlâil, bKayn (veya Kaynarı), bEnuş, bŞis, bÂdem Aleyhisselâm[1]
Nuh Aleyhisselâmın Şekil Ve Şemaili:
Nuh Aleyhisselâm; uzun boylu[2], esmer, ince tenli, uzunca başlı, büyük göz-lü, uzun ve enli sakallı, iri vücudlu idi
Kendisinin kolları ve bacakları ince,uylukları etli idi [3]
Nuh Aleyhisselâmın Kavmine Peygamber Olarak Gönderilişi:
Nuh Aleyhisselâmın meskeni Irakta idi [4]
Vedd, Süva', Yağus, Yauk ve Nesr diye anılan putlara[5] tapan kavmini, başlarına gelecek azapla korkutmak, bir olan Allah'a ibadete davet etmek üzre, Peygamber olarak gönderildi [6]
Onlara:
"Ey kavmim! Allâh'a ibadet ediniz!
Sizin, Ondan başka hiç bir İlâhınız yoktur! [7]
"Şüphesiz ki, ben, sizi, Allanın azabından apaçık korkutan'im
Allah'dan başkasına tapmayınız
Ben, sizin başınıza acıklı bir azabın gelip çatmasından korkuyorum!" dedi [8]
Kavminden ileri gelenler:
"Biz, seni, hiç şüphesiz, apaçık bir sapkınlık içinde görüyoruz!" dediler
Nuh Aleyhisselâm:"Ey kavmim! Bende hiç bir sapkınlık yoktur
Fakat, ben, Âlemlerin Rabb'ı tarafından gönderilmiş bir Peygamberim!
Size, Rabb'ımın Vahy ettiklerini, tebliğ ediyorum
Sizin iyiliğinizi istiyorum
Ben, sizin bilmediklerinizi de, Allâh'dan (gelen Vahy ile) biliyorum
Size, o korkunç akıbeti haber vermek için, korunmanız için ve belki, böylelikle rahmete kavuşturulmanız için, kendinizden bir adam vâsıtasile Rabb'ınızdan, size bir ihtar geldi diye şaşıyor musunuz?!" dedi[9]
"Biz, seni, kendimiz gibi bir insandan başka olarak görmüyoruz
Basit, ve zahirî görüşe uyan en aşağı tabakalarımızdan başkasının sana tâbi olduğunu da, görmüyoruz
Sizin, bize karşı bir üstünlüğünüzü de, göremiyoruz Bilakis, sizi yalancılar sanıyoruz!" dediler Nuh Aleyhisselâm: "Ya ben, Rabb'ımdan gelen apaçık bir Burhan üzerinde isem?
O, bana, Kendi katından bir Rahmet vermiş de, bunlar, siz (in gözlerinizden gizli bırakılmışsa?
Söyleyiniz bana, ey kavmim! Sizi, istemediğiniz halde, ona zorlayacak mıyız?
Ey kavmim! Bundan (bu tebliğlerimden) dolayı, sizden hiç bir mal istemiyorum
Benim mükâfatım, Allâhdan başkasına aid değildir
Ben, iman edenleri, tard edici de, değilim!
Çünki, onlar, muhakkak ki, Rabblarına, kavuşanlardır
Ben, sizi, ancak cahillik eden bir kavm görüyorum!
Ey kavmim! Ben, onları kovarsam, Allâh'dan (Allâh'ın azabından) beni, kim kur-tara bilir? Bana, kim yardım edebilir hiç düşünmez misiniz?!
Ben, size (Allâh'ın hazineleri, benim yanımdadır!) demiyorum
Ben, gaybı da, bilmem!
Ben (hakikatta bir Melek'im!) de, demiyorum
Bununla beraber, gözlerinizin hor gördüğü o kimseler hakkında (Allah, onlara asla hayr vermeyecektir) de, diyemem!
Onların özlerindekini, en çok bilen, Allâh'dır
Aksi takdirde, hiç şüphesiz, ben, zâlimlerden olmuş olurum!" dedi
"Ey Nuh! Doğrusu, sen, bizimle uğraştın durdun!
Bizimle uğraşmanda aşırı da, gittin!
Eğer, sen, doğruculardan isen, bizi tehdid edip durduğun şeyi haydi getir bize!" dediler
Nuh (Aleyhisselâm):"Onu dilerse size, ancak, Allah, getirir
Siz, Allah'ı, bundan âciz bırakabilecek değilsiniz
Eğer, Allah, sizi helak etmek dilemişse, ben, sizin iyiliğinizi arzu etmiş olsam bile, bu hayrhâhlığım, size hiç bir yarar vermez
O, sizin Rabb'ınızdır ve nihayet, Ona döndürüleceksiniz [10]
Ben (gelecek tehlikelerle) korkutandan başka bir kimse değilim!" dedi
"Ey Nuh! Sen, (bu dediğinden) vaz geçmezsen, muhakkak, taşlanmışlardan olacaksın!" dediler [11]
Nuh (Aleyhisselâm):"Ey kavmim! Benim, aranızda duruşum, Allah'ın âyetleri ile öğüt verişim, size ağır geliyorsa, (ne diyeyim) ben, ancak, Allah'a dayanıp güvenmişimdir
Siz ve ortaklarınız da, artık, toplanıp ne yapacağınızı kararlaştırınız Bu yapacağınız, size, sonradan hiç bir tasa vermesin! Hattâ, bana, möhlet de, vermeyiniz
Eğer, (benim öğütlerimden) yüz çeviriyorsanız, ben, sizden (zâten bu hususta) hiç bir mükâfat istemedim
Benim mükâfatım, Allah'dan başkasına âid değildir
Ben (Onun hükmüne boyun eğen) Müslümanlardan olmakla emr olundum"
dedi [12]
Kavmi, onu, yalanladılar [13]Kâfirlerden bir takımları:
"Bu, sizin gibi bir insandan başka (bir şey) değildir
O, size karşı üstünlük sağlamak istiyor
Eğer, Allah, (Peygamber göndermek) dileseydi, elbette, bize Melekler indirirdi
Biz, önceki Atalarımızdan, bunu (Allâhı Birlemeyi) hiç duymadık
Bu, kendisinde bir delilik bulunan adamdan başkası değildir
Binâenaleyh, siz onu bir zamana gözetleyiniz!” dediler
Nuh (Aleyhisselâm) da:“Ey Rabb’ım ! Onların beni yalanlamalarına karşı sen bana yardım et!” dedi
“Biz de, ona (şöyle) Vahy ettik: Sen, bizim bizim nezaretimiz ve Vahyimizle gemi yap!
Nihayet (helaklerine emrimiz gelip te, o fırın kaynamağa başlayınca, ona her (nevi hayvanlardan erkek ve dişi) ikişer çift ile aileni alıp içerisine gir!
(Kavmının) içinden, aleyhlerine söz geçmiş (hüküm giymiş olanlar müstesna)
O zulm edenler(in kurtulması) hakkında bana hitapta bulunma
Çünki, onlar boğul(mağa mahkum ol)muşlardır
Artık sen mahiyetindekilerle birlikte, Geminin üstüne doğrulup yerleşince: Bizi o zalimler güruhundan selamete erdiren Allaha hamd olsun! de!
Rabb’ım! Beni bereketli bir menzile kondur!
Sen, konduranların en hayırlısısın! de!”[14]
Nuh Aleyhisselâmın Kavmini Tevhide Davet Edişi Ve Başına Gelenler:
Nuh Aleyhisselâm; halkın, heykellerinde , puthhanelerde bulundukları sırada, yanlarına varıp:“(Lâ ilâhe illallâh=Allâh’dan başka ilâh yoktur!) deyiniz
Ben , Allâh’ın Kul ve Resulüyüm!” dedikçe, işitmemek için halk, başlarını, elbiselerinin içine sokar, kulaklarını da parmakları ile tıkarlardı!
Yine bir gün onlara: (Lâ ilâhe illallâh=Allâh’dan başka ilâh yoktur!) dediği zaman, Sanemler yüzlerinin üzerine düşünce, kalktılar, Onu, yüzünün üzerine düşünceye kadar dövdüler
Kral Mahvil[15], bunu, haber alınca, Nuh Aleyhisselâmı huzuruna getirtti ve Ona :''Nedir su, senin hakkında işittiğim?!
Dinime ve Babanın oğullarının, üzerinde bulundukları şeye karşi davranışın?!
Nedir, Sanemleri kürsülerinden düşüren bu sihir?!
Bunu sana kim öğretti?” Dedi
Nuh Aleyhisselâm:“Onlar dediğin gibi birer ilah olsalardı, yüzlerinin üzerine düşmezlerdi
Ben Allahın Kulu ve Resulüyüm!
Sen, Yüce Allah’dan kork ve Ona, hiçbirşeyi şerik koşma!” dedi
Kral Mahvil; Sanemler Bayramı hazırlanıncaya kadar, Nuh Aleyhisselâmın tutuklanmasını ve Sanemlerin, tekrar Kürsülerine yerleştirilmelerini ve bozulan yerlerinin onarılmasını emr etti
Bayram gelince, toplanıp yapılan şeyleri görsünler diye halk'a nida ettirildi
Nuh Aleyhisselâm, Kral hakkında Allâh'a düa etti Kral, bir baş ağrısına tutuldu, aklını kaybetti Bir hafta sonra da, öldü
Ölüsü, altun şerir üzerine konulup Sanem heykellerinin içinde ağlanarak tavaf edildikten sonra, gömüldü
Nuh Aleyhisselâma, dilleri ile her kötülüğü yaptılar, sövdüler, saydılar[16]
Kral Mahvil'in ölümü üzerine, yerine geçen oğlu Dermesil, Nuh Aleyhisselâmı, serbest bıraktı
Halk, büyük Sanemlerden her birinin yanında senenin belli vakitlerinde topla-nıp bayram yaparlar, Sanemler için, kurban keserler ve onları tavaf ederlerdi
Yağus bayramı için de, halk, her taraftan gelip toplanmıştı
Nuh Aleyhisselâm, onların yanlarına vardı Ortalarında ayakta dikilip:
"Lâ ilahe illallah = Allâh'dan başka ilâh yoktur!" demeleri için, onlara seslendiği zaman, yine, başlarını, elbiselerinin altına soktular, parmaklarını da, kulaklarına tıkadılar!
Nuh Aleyhisselâmın seslenmesiyle, Sanemlerin Kürsülerinden yere düşmeleri, bir oldu!
Halk, yine üzerine yürüyüp Nuh Aleyhisselâmı dövdüler ve yüzünün üzerine düşürdüler
Başını da, yardılar
Kendisini, çeke çeke Kralın köşküne götürdüler, yanına, soktular
Kral, Nuh Aleyhisselâma:"İlâhlarla ilgili işlerden hiç bir şeye karışmamanı, sana, söylemedik mi? Seni, böyle şeylerden, men etmedim mi?!
Hattâ, onları, kürsülerine, şerefli yerlerine koydurduğumda, onlara, secde de, edeceksin diye sana, emir etmedim mi?
Bunu, sana kim öğretti?" diyerek çıkıştı
Nuh Aleyhisselâm; kanlara boyanmış bir halde, Krala: "Eğer, onlar, birer ilâh olsalardı, yerlere düşmezlerdi? Ey Dermesil! Allâh'dan kork! Allah'a, hiç bir şeyi şerik koşma! Çünki, O, seni görüyordur!" dedi
Dermesil:Sen, bana, böyle hitap etmek kudretini kendinde nasıl buluyorsun?" dedi
İkinci Sanem bayramı hazırlığı sonuna kadar habs edilmesini, Sanem için kurban kesilmesini ve yere düşen Sanemlerin kürsülerine tekrar konulmasını emretti
Emri, yerine getirildi
Kral Dermesil, Nuh Aleyhisselam hakkında korkunç bir rü'ya görüp:"Mecnundur! Yaptıklarından mes'ul değildir!" diyerek hapisten çıkarılmasını emretti
Zamanın Kâhin'i ise, Tufan işini ve zamanının yaklaştığını, halka bildirir ve Nuh Aleyhisselâmın öldürülmesini emr ederdi[17]
Babil Kralı Dermesil'e de, yazı yazarak Nuh Aleyhisselâmın öldürülmesini işaret etmişti
Dermesil; çevre halkına yazıp Nuh Aleyhisselâmın, Esnam ibadetini değiştirmek istediğini ve bir tek İlândan başka ilâh bulunmadığını iddia ettiğini anlattı ve "Siz, Sanemlerden başka İlahlar bulunduğunu biliyor musunuz?" diye sordu
Hepsi de, bunu, inkâr ettiler[18]
Nuh Aleyhisselâmın, Tevhid akidesini yaymasına engel oldular [19] Hattâ, bayılıncaya kadar, kendisinin boğazını sıktılar'[20] Öldü sandılar [21]
Nuh Aleyhisselâm, ayıldığı zaman: "Ey Allah'ım! Beni ve kavmimi, yarlığa! Çünkü, onlar, (ne yaptıklarını) bilmiyorlar!" dedi [22] Gusl edip tekrar yanlarına vardı Onları, Allah'a iman ve ibadete davet etti [23]
Nuh Aleyhisselâm, kendisine zulm etmekten geri durmayan kavminin arasında dokuz yüz elli yıl kaldı [24] Kendisi, çok sabırlı ve halîm idi [25]
Nuh Aleyhisselâmın Allâha İltica Ve Kavminin Helaki İçin Dua Edişi:
Nuh Aleyhisselâm; Tebliğ ve Davet vazifesini, gece, gündüz, gizli, açık yapmağa devam etti Fakat, kendisinin, bütün bu çabaları, onların, imandan kaçmalarından, küfürlemi artırmalarından başka bir işe yaramadı, boşa gitti[26] Bunun üzerine, Nuh Aleyhisselâm: "Ey Rabb'ım! Onlar, bana isyan ettiler
Malları ve evladları, kendilerinin hüsranlarından başkasını artırmayan kimselere
uydular
Onlar da, büyük büyük hileler yaptılar
(Halk tabakasına): Sakın! Taptıklarınızı, bırakmayınız
Hele, Vedd'den, Süva'dan, Yağus'dan, Yauk'danve Nesr'den vazgeçmeyiniz! dediler
Gerçekten, onlar, bir çok kimseleri, baştan çıkardılar
Sen, ey Rabb'ım! O zâlimlerin, şaşkınlıktan başkasını artırma[27]
Ben, artık, mağlûbum! Benim intikamımı al [28]
Benimle onlar arasındaki hükmü Sen ver de, beni ve beraberimdeki Mü'minleri kurtar [29]
Ey Rabb'ım! Yer yüzünde, kâfirlerden yurt tutan hiç bir kimse bırakma!
Çünkü, Sen, onları, bırakırsan, onlar, kullarını yoldan çıkarırlar, nankör ve fâcirden başka da, doğurmazlar!
Ey Rabb'ım! Beni, Anamı, Babamı, iman etmiş olarak evime girenleri, erkek Mü'minleri, kadın Mü'minleri yarlığa!
Zâlimlerin helakinden başka bir şeyini de, artırma!" diyerek düa etti [30]Tufan Gemisinin Hazırlanışı:
Yüce Allah, Nuh Aleyhisselâm'a, ağaç dikmesini emr etti O da, dikti
Nuh Aleyhisselâmın diktiği, Sac ağacı, kırk yılda büyüyüp yetişti ve boyu, üç yüz zira'ı buldu [31]
Sac ağacı: Hind ülkesinde yetişen kara ve büyük bir ağaç olup[32] bunun, Abanus ağacı olduğu da, söylenir [33]
Yüce Allah tarafından Nuh Aleyhisselâma şöyle Vahy olundu: "Kavminden, iman etmiş olanlardan başkası asla imana gelmeyecektir O halde, onların işlemekte oldukları şeylerden dolayı tasalanma!
Bizim nezaretimiz altında ve Vahyimiz (talimatımız) veçhile Gemi yap! Zulm edenler hakkında bana bir şey söyleme! Çünkü, onlar, suda boğulmağa mahkûmdurlar!"[34]
Yüce Allah, dikilmiş ve yetişmiş olan ağaçları kesip gemi yapımında kullanmasını Nuh Aleyhisselâma emretti [35]
Nuh Aleyhisselâm, Marangozdu [36]
Ağaçları, kesti [37]
Kuruttu [38]
Nuh Aleyhisselâm, Geminin nasıl yapılacağını bilmiyordu [39]
"Yâ Rabb! Yapılacak Gemiyi nasıl yapayım?" diye sordu
"Onu, üç suret üzerine, devrik yap:
Başını, horuz başı gibi,
Karnını, kuş karnı gibi,
Kuyruğunu, horoz kuyruğu gibi meyilli yap ve üç kat olarak yap!" buyuruldu [40]
Nuh Aleyhisselâm, gemiyi yapmaya başladı [41]
Kestiği[42] Sac[43] ağacından tahtalar biçti [44]
Üç yıl, bununla meşgul oldu [45]
Demirden çiviler yaptı
Gemi için gereken[46] zift vesair[47] her şeyi hazırladı [48]
Yapılacak şeylerin hepsini, kendisi yaptı, çattı [49]
Eline aldığı keseri, yapacağı şeyde hiç yanılmıyordu[50]
Nuh Aleyhisselâm; Gemiyi yapıp çatarken, kavminden, her hangi bir topluluk, yanından geçtikçe, alay etmek için:"Ey Nuh! Peygamberlikten sonra, Marangozluk yapıyorsun ha?! [51] Ne yapıyorsun sen?" diyorlar; Nuh Aleyhisselâm da: "Gemi yapıyorum!" deyince: 'Demek, karada gemi yapıyorsun ha?! Gemiyi, karada nasıl yüzdüreceksin?![52] Birbirlerine de:"Bakmıyormusunuz şu deliye? Su üzerinde seyr etmek için ev yapıyor! [53] "Hani ya, su, nerede?!" [54] diyerek gülüşüyor, alay ediyorlardı [55] Nuh Aleyhisselâm da:"Siz, nasıl bizimle eğleniyorsanız, biz de, sizin bu eğlenip durduğunuz gibi, sizinle eğleneceğiz!
(Âhirette de) daimî azabın kimin başına ineceğini, ileride görecek, bileceksinizdir!" diye cevap veriyordu [56]
Geminin yapılışı, iki yıl sürdü [57]
Daha fazla sürdüğü de, rivayet edilir [58]
Geminin Planı:
Geminin uzunluğu: Nuh Aleyhisselâmın Babasının Dedesinin Zira'i ile üç yüz Zira',
Geminin eni; elli Zira',
Geminin yüksekliği: otuz Zira' idi [59]
Geminin, uzunluğunun: altıyüz altmış,
Eninin: üçyüz otuz,
Yüksekliğinin: otuzüç Zira' olduğu rivayet edildiği gibi'[60]
Eninin: altıyüz, Zira' olduğu da, rivayet edilir [61]
(Zira: Dirseğin ucundan, orta parmağın ucuna kadar[62], veya Dirsekten, omuza kadar olan uzunluğa denir [63]
Gemi: alt kat, orta kat, üst kat olmak üzere[64], üç kattı [65] Geminin her katı, on Zira' yükseklikte idi [66] Bunlara, küçük birer ışık deliği (pencere) de, konulmuştu [67] Geminin, birbirinden aşağı olmak üzere [68], üç kapısı vardı [69]
Geminin üst katında, içilecek su için depolar ve yiyecekler için de, iki yanına tahtadan dolaplar yapılmıştı [70]
Geminin altı Zira'ı, su içinde idi [71]
Altı Zira' yerine, dört Zira' rivayeti de, vardır [72]
Yapılan geminin gövdesi: kuş göksü gibi[73], suyu, yaracak biçimde [74] meyilli, devrikti [75]
Geminin baş tarafı: horoz başı gibi, karnı: kuş karnı gibi, kuyruk tarafı da, horoz kuyruğu gibi meyilli idi [76]
Geminin kanadları da, vardı [77]
Geminin tahta levhaları, demir çivilerle çivilenip[78] berkitilmişti [79]
Çivilenen tahta levhaların arasından, içeriye su sızmaması için, Gemi, içinden ve dışından ziftlenmişti [80]
Gemiye Ne Zaman Binildiği? Kimlerin Bindiği Ve Binenlerin Sayısı:
Yüce Allah; Nuh Aleyhisselâma:'Nihayet, emrimiz gelip de, Fırın (tandır) kaynadığı zaman, her birinden (her bir levi'den erkek, dişi) ikişer çift ile -Aleyhlerinde söz geçmiş (helakleri kesinleşmiş) olanlar, müstesna olmak üzre- aileni ve iman edenleri (Geminin) içine yükle!" buyurdu
Zâten, onun maiyyetindeki az sayıdaki kimselerden başkası da, iman etmemişti
Bunun üzerine, Nuh (Aleyhisselâm), Gemiye binecek olanlara:"Bininiz içerisine!
Onun, akması da, durması da, Allanın ismiyledir,
Hiç şüphesiz, Rabb'ım, çok yarlıgayıcı, çok esirgeyicidir" dedi [81]
Nuh Aleyhisselâm; Gemi'ye, oğulları: Sam, Ham, Yâfes ve bunların zevceleri [82] ile kendisine iman etmiş bulunan altı kişiyi bindirdi
Oğlu Yam (Ken'an) ise, geri kaldı [83]
Çünki, o, kâfirdi [84]
Nuh Aleyhisselâmın karısı [85] Vâile de[86] kâfirdi
Halka, Nuh Aleyhisselâmın mecnun olduğunu söylerdi[87]
Kavmi gibi küfür üzerinde direnerek onlarla birlikte suda boğulup gitmiştir [88]
Gemiye binenlerin Nuh Aleyhisselâmla üç oğlu ve onların kadınlar ile birlikte sekiz kişi oldukları rivayet edildiği gibi[89], onbeş erkekle beş kadın [90] veya on erkekle on kadın oldukları da, rivayet edilir [91]
Hattâ, seksen kişiyi buldukları rivayeti de, vardır [92]
Âdem Aleyhisselâmın Tâbutunun Getirilip Gemiye Konulusu:
Âdem Aleyhisselâmın, Cebrail Aleyhisselâm tarafından getirilen [93] Tâbutu da, Gemiye alındı [94] ve erkeklerle kadınlar arasına konuldu [95]
Gemiye binildiği zaman, Receb ayından on gece geçmiş bulunuyordu [96]
Kral'ın Gemiyi Ve Gemidekileri Yakmak İçin Gelişi:
Nuh Aleyhisselâmın, Gemiye bindiği ve azığını Gemiye yüklediği haberini alınca, Kral Dermesil;"Onları, akıtıp taşıyacak su nerede?! diyerek Gemiyi yakmak üzere adamlarından bir takım süvarilerle birlikte Geminin bulunduğu yere kadar gitti
Nuh Aleyhisselâmın oğlu Yam da, Kralla birlikte gelenler arasında idi Kral, Nuh Aleyhisselâma seslenip
"Gemiyi, artacak su nerede?'" dedi
Nuh Aleyhisselâm:"O su, senin durduğun yerde, sana gelecektir!" dedi
Kral:"Bu, çok şaşılacak, hiç olmayacak şeydir!
Demek, sen, kuru toprakta şu Gemiyi yüzdürecek sular, seller olacağını söylüyorsun ha?!
Sen de, seninle birlikte bulunanlar da, onun içinden hemen ininiz!
Yoksa, hepinizi, yakarım!" dedi
Nuh Aleyhisselâm:"Allâha karşı, gururunu çoğaltma da, imana gelmekte acele et!
Yüce Allâha, eş, ortak koşmayı bırakıp Müslüman ol, doğru yolu bul!
Aksi takdirde, azabı, önünde hâzır bulacaksın!" dedi [97]
Tufan Haberi, İnkâr Ve Telaşlanış:
Nuh Aleyhisselâm, Kralla konuştuğu sırada, bir adam gelip bir kadının ekmek pişirdiği Tandırından su fışkırmağa başladığını, Krala haber verdi
Kral;"Tandırdan, su fışkırmış olamaz!" dedi
Nuh Aleyhisselâm; ona:"Yazıklar olsun sana! O, İlâhî gazabın geliş belirtisidir!
Rabb'ım, bana, bunu böyle vahy etti
Bu, bütün yer yüzünün delinip deşileceğine, atını, dikildiği yerden ayıracağına ve atının ayağının altından su fışkıracağına işarettir!" dedi
Kral, atını, durduğu yerden ayırınca, ayağının altından su fışkırdığını gördü, ve hemen atını, başka bir yere sürdü
Orada da, aynı hal, vuku buldu
Kralın, tahkik için gönderdiği adam dönüp suyun çoğaldığını ve kaynadığını, haber verince, Kral, ailesini ve oğlunu alıp kendisi için dağ başına yaptırmış olduğu Maakil'e [98] götürmek üzere, acele, evine döndü
Herkes, Tufan olacağını, anlıyor, fakat, vaktini bilmiyordu Bunun için, Kral da, Maakil'e, yiyecek doldurmuştu
Kral ve ev halkı, dağa çıkmak istedikleri zaman, dağın başından, kayaların başlarının üzerine atıldığını, yuvarlandığını gördüler
Nereye yönelip gideceklerini bilmiyorlardı
Yerden fışkıran sular, çok sıcak ve pis kokulu idi [99]
Tufanın Yaygınlanışı:
Göklerden boşanan yağmurların,yerlerden fışkıran suların selleri [100], bütün yer yüzünü tuttu ve dağları, kapladı [101]
Hattâ, dağların tepesinden on beş Zira' yükseldi [102]
Güneşin ve ay'ın ışığı, karardı
Dünya, karanlık içinde kaldı
Gece, gündüz bir oldu [103]
Yağış, kırk gün sürdü [104]
Seller; yer yüzünde taşmadık, aşmadık yer bırakmadı [105]
Beş Putun Dalgalarla Cidde'ye Sürüklenişi Ve Orada Toprağa Gömülüp Kalışı:
Tufan suları; vedd, Süva', Yağus, Yauk ve Nesr putlarını, Nevz dağından sürükleyip yere indirdi
Suların şiddetli akışları, onları, ülkeden ülkeye sürükledi
Nihayet, Cidde toprağına attı
Esen rüzgârlar, putların üzerlerine toprak yığdı [106]
Gemidekiler Dışındaki Halkın Tufanda Boğuluşu:
Tufan suyunda boğulacak olanlar, boğuldu [107]
Nuh Aleyhisselâm ile Gemidekilerden başka, yer yüzünde bulunanların hepsi Tufan suyunda boğulup helak oldu [108]
Dağın Tepesinde Bile Boğulmaktan Kurtulamayan Anne Ve Çocuk:
Hz Âişe'nin, Peygamberimiz Aleyhisselâmdan rivayetine göre:
Seller; yollarda ve sokaklarda çoğalınca; son derece sevdiği yavrusunun hayatı hak-kında korkuya düşen bir anne, hemen dağa doğru gidip dağın üçte birisine kadar çıktı
Su, oraya erişince, kadın, dağın ikinci üçte birisine çıktı Su, oraya da, ulaştı Kadın, dağın üzerine çıktı
Su, yükselip kadının boynuna ulaşınca, kadın, çocuğunu, elile başının üzerine kaldırdı ise de, su, nihayet, onları, alıp götürdü!
Eğer, Yüce Allah, Nuh kavminden, her hangi birisini, esirgeyecek olaydı, bu çocuğun annesini, esirgerdi!" buyrulmuştur [109]
Geminin Her Yeri Dolaşıp Cûdi Dağı Üzerine Oturuşu :
Nuh Aleyhisselâmın Gemisi, bütün dünyayı dolaştı [110]
Önce; sağ tarafa doğru gitmeye başlayıp Habeş ülkesine ulaştı
Sonra da, Cidde tarafına yöneldi
Sonra, Rum ülkesine doğru yol almağa başladı
Rum ülkesini geçince, geri dönüp Mukaddes Arz'a yöneldi [111] Mekke Haremine kadar gitti
Harem-i şerifin çevresinde yedi kerre dolaştı [112] Sonra da [113], Yemen'e doğru gitti. Oradan dönüp [114] Cûdi dağına ulaştı
Yüce Allah, sema'ya: Suyunu, tut!", yere de "Suyunu, yut!" emrini verip te, yağışlar, durduğu ve dağların üzerlerinden aşan suların seviyeleri düşmeğe başadığı zaman, Gemi, Cûdî dağının üzerine oturdu [115]
Geminin Su Üzerinde Ne Kadar Dolaştığı Ve Gemiden Ne Zaman İnildiği:
Nuh Aleyhisselâmın Gemisi, hiç durmadan altı ay su üzerinde [116] dağlar gibi dalgalar arasında akarak [117] dünyanın her tarafını dolaştı [118]
Yüz elli gün dolaştığı rivayeti de, vardır [119]
Nuh Aleyhisselâm, Cûdî dağında bir ay kalıp [120] sular, çekildiği ve yerler, kuruduğu zaman, yanındakilerle birlikte, Muharrem ayının onuncu günü, dağdan indi
O gün, Gemi halkı, Şükür Orucu tuttular [121]
Nuh Aleyhisselâm, Gemiden inerken, Gemisini kilitleyip Anahtarını oğlu Sâm'a verdi [122]
Semânin Şehrinin Kuruluşu:
Nuh Aleyhisselâm; Karda'da Semânîn diye anılan yerde, yanındakilerden her birisi için birer ev yaptı [123]
Semânîn: Musul'un üst tarafında, İbn Ömercezîresinin yakınındaki Cûdî dağlayanında bir beldeciktir [124]
IbnHabîb (vefatı: 245 Hicrî), İbnKuteybe (vefatı: 276 Hicrî), Taberî (vefatı: 310 -i crî), İbnEsîr (vefatı: 630 Hicrî); bu şehirciğin, kendi zamanlarına kadar (Sûk-ı Semânîn) adıyla [125]
Mes'ûdî (vefatı: 346 Hicrî) de, dağ eteğinde kurulmuş olan bu şehirciğin, kendi zamanına kadar sâdece (Semânîn) adıyla anıla geldiğini bildirir [126]
Yakut (vefatı: 626 Hicrfta göre: Nuh Aleyhisselâmın yapmış olduğu Mescid, el'an rada bulunmaktadır [127]
Nuh Aleyhisselâm; Semânîn'de yerleştikten sonra, ekin ekti, üzüm çubuğu, sıktı
Bulunduğu yeri, düzledi, onardı [128]
Bir müddet sonra, Semânîn halkı, Vebâ'ya tutuldu Nuh Aleyhisselâm ile oğullarından başka, hepsi öldü [129]
Cûdî Dağı Nerededir?:
Cûdî Dağı: Musul toprağında [130]
Musul'un Hısneyn [131] veya Hadıyd mevkiindedir [132]
Cezâre'de [133] , Musul yakınındaki Cezîre'dedir [134]
Musul beldelerinden İbnÖmer ceziresinde [135], Basuri'dedir [136]
İbnÖmer cezîresi, Musul'un üzerinde, üç günlük bir yerdir [137]
Basurin de, Dicle'nin doğusunda, Musul mülhakatından bir nahiyedir[138]
Cûdî Dağı: Cezîre'de[139], Karda nâhiyesindedir [140]
Cûdî Dağı: Karda ve Zebdi kariyelerinin dağıdır [141]
Karda: Cezîre'de, Cûdî Dağı yakınında bir kariye olup İbnÖmer Cezîresi yakınındaki Semânîn kariyesine de, yakındır [142]
Cûdî Dağı ile Dicle arası, sekiz Fersah'dır [143]
Fersah: on üç hâşimî Mili veya on iki veya on bin Zira'dır [144] Mil de: dört bin Zira'dır [145]
Yüce Allah'ın Şereflendirdiği Üç Dağ:
Yüce Allah; Dağlardan, üç dağı:
Cûdî Dağını, Nuh Aleyhisselâm ile,
Tûr-i Seynâ Dağını Mûsâ Aleyhisselâm ile,
Hıra (Nûr) Dağını, Muhammed Aleyhisselâm ile şereflendirdi [146]
Nuh Aleyhisselâmın Tufan Gemisi Ve Sonucu:
Yüce Allah; Nuh Aleyhisselâmın kavmini, zulme devam edip durdukları sırada, Tûfan sularında boğdu Nuh Aleyhisselâm ile gemi arkadaşlarını, selâmete erdirdi [147]
Gemisini de, Cezîre toprağında [148], Cezîre toprağından Karda'da[ 149], Karda kariyesinin dağı olan Cûdî Dağının [150] tepesinde insanlara bir ibret olmak üzere bıraktı [151]
Gemi, uzun zaman, orada kaldı [152]
Hattâ, Nuh Aleyhisselâmın ümmetinin öncekilerinden nice kimseler, varıp onu, seyr ve temâşâ ettikten sonra[153], Gemi, çürüyüp kül oldu [154]
Tefsir kitaplarımızdaki görüşler, böyle!
Acaba, Kamer sûresinin 15 âyetindeki mutlak beyana bakılarak Gemi'nin, Cûdî Dağı üzerinde, şu veya bu şekilde mesela taşlaşmış olarak ibretli bir Mucize hâ-inde el'an mevcudiyeti düşünülemez mi?
Ecnebî İlim ve Fen adamlarından bazılarının, Gemi'den bir kalıntı bulabilme ümidiyle ve Ahd-i Atîk'ın, Tekvin kitabının 8 babının 4 fıkrasındaki Ararat tâbirin-den mülhem olarak zaman zaman gelip Ağrı dağına tırmandıklarını ve her sefe-nnde de, elleri boş döndüklerini işitiyoruz
Tırmanıp Ağrı'nın başına, Yorma gel kendini boşuna Maksadın keşf ise Gemiyi Düş Cûdî dağında peşine [155]
Kur'ân-ı Kerimin Tûfan Hakkındaki Açıklaması:
Tûfan ve Sonucu, Kur'ân-ı kerimde şöyle açıklanır:
"Bunun üzerine, biz de, şarıl şarıl dökülen bir suya, gök kapılarını açtık
Yeri de, kaynaklar halinde (tamamıyla) fışkırttık da, (her iki su) takdir edilmiş bir emr üzerinde birleşiverdi [156]
"(Gemi), nankörlük edilmiş bulunan (o zâta) bir mükâfat olmak üzere, bizim gözlerimiz önünde akıp gidiyordu[157]
Nuh, ayrı bir yere çekilmiş olan oğluna bağırdı:
Oğulcağızım! (gel) bizim yanımıza sen de, bin! Kâfirlerden olma!
Oğlu ise:Bir dağa sığınırım!
O, beni, sudan, korur! dedi
Nuh:Bu gün, Allah'ın emrinden, esirgeyen, Kendisinden başka hiç bir kurtarıcı yok-tur! dedi
İkisinin arasına, dalga girdi
O da, derhal, boğulanlardan oldu [158]
Nuh, Rabb'ına dua ve nida edip:Ey Rabb'ım! Benim oğlum da, şüphesiz, benim âilemdendir
Senin (ailemi kurtaracağın hakkındaki) va'd'in, elbette hak'dır ve Sen, Hâkimle-rin Hâkimisin! dedi
(Allah):Ey Nuh!, O, kat'iyyen senin ailenden değildir!
Çünki, o(nun işlediği) sâlih olmayan (kötü) bir iştir (kâfirlik ve imansızlıktır)
O halde, bilmediğin bir şeyi benden isteme!
Seni, bilmezlerden olmaktan, bihakkın men ederim! buyurdu
Nuh:Ey Rabb'ım! Ben, bilmediğim şeyi, Senden istemekten, Sana, sığınırım!
Eğer, Sen, beni bağışlamazsan, esirgemezsen, hüsrana düşmüşlerden olurum! dedi [159]
Ey arz! Suyunu, yut!
Ey gök! Sen de, tut! denildi
Su, kesildi İş, olup bitirildi
(Gemi de) Cûdî (dağının) üzerinde durdu [160]
O zâlimler güruhuna:
Uzak olsunlar! Denildi [161]
Ey Nuh! Sana ve (Gemide) beraberinde bulunanlardan (gelecek Mü'min) üm-metlere bizden selâm (ve selâmet) ve bereketlerle in (Gemiden)!
(Onlardan türeyecek diğer kâfir) ümmetler de, vardır ki, biz, onları da (dünyada bol azıklarla) yararlandıracağız
Sonra ise (Âhirette) kendilerine bizden pek acıklı bir azab çarpacaktır! denildi [162]
And olsun ki: biz, Nuh'u, kavmine (Peygamber olarak) göndermişiz de, o, aralarında-elli yıl müstesna olmak üzre-bin yıl kalmıştır
Nihayet, onlar, zulümde devam edip dururlarken, kendilerini, Tufan, yakalayıp ermiştir
Fakat, biz, onu da, gemi arkadaşlarını da, selâmete erdirmiş ve bunu, âlemlere bir ibret yapmışızdır! [163]
And olsun ki: biz, bunu (Gemiyi) bir âyet olarak bırakmışızdır
O halde, düşünüp ibret alan var mı ki, benim azabım ve tehdidlerim nice imiş [164]
Bunlar, gayb haberlerindendir ki, sana, Vahy ediyoruz Bundan önce, ne sen biliyordun, ne de, kavmin biliyordu O halde, sen de, (Nuh gibi her cefaya) katlan Akıbet, hiç şüphesiz, takvaya erenlerindir "[165]
Nuh Aleyhisselâmın Oğullarına Tavsiyeleri Ve Vefatı:
Rivayete göre: Nuh Aleyhisselâm; Tufandan sonra, üç yüz elli yıl daha yaşamıştır [166]
Nuh Aleyhisselâm, vefatı yaklaştığı sırada, yerine, büyük oğlu Sâmı[167] vekil bıraktı [168]
Yanına toplanan oğulları: Sâm, Ham ve Yâfes ile bunların oğullarına, bir takım tavsiyelerde bulundu
Yüce Allah'a ibadete devam etmelerini, onlara emretti [169] Ayrıca, oğlu Sâm'a:"Ey oğulcağızım! dedi, kalbinde, zerre ağırlığınca şirk olduğu halde, kabre girme!
Çünki, Allah'ın huzuruna müşrik olarak gelen kimse için, bir delil yoktur Ey oğulcağızım! Kalbinde, zerre ağırlığınca, kibir bulunduğu halde, kabre girme! Çünki, Kibriya, Yüce Allah'ın Ridâ'sıdır
Ridâ'sı hakkında çekişen kimseye, Allah, gazab eder
Ey oğulcağızım! Kalbinde, zerre ağırlığınca, Rahmetten ümid kesmiş olarak kabre girme!
Çünki, dalâlete düşmüş kimseden başkası, Allah'ın rahmetinden ümid kesmez [170]
Ben, sana vasiyetimi söylüyorum: Sana, iki şeyi emr, ve seni, iki şeyden de, nehy ediyorum Sana (Lâ ilahe illallah) Kelime-i Tevhid'ini, emrediyorum Çünki, yedi kat göklerle yedi kat yerler, bir terazi kefesine ve Lâ ilahe illallah Kelimesi de, diğer bir kefeye konulsa, bu, onlardan ağır gelir
Eğer, yedi kat göklerle yedi kat yerler, uçsuz bucaksız bir çenber olsalar, Lâ ilahe illallah ve Sübhânallâhi ve bihamdihî Kelimeleri, onları kırar
Çünki, bunlar, her şeyin düasıdır ve halk, bunlarla rızıklanır Seni, şirkten ve kibirden nehy ediyorum [171]
Gücün yeterse, kalbinde, şirkten ve kibirden hiç bir şey bulundurmamağa çalış!" [172]
Rivayete göre: Nuh Aleyhisselâma, vefatı yaklaştığı sıralarda[173]
"Ey Ebülbeşer ve ey uzun ömürlü! [174]' Dünyayı, nasıl buldun?" diye sorulmuştu
Nuh Aleyhisselâm:"Onu, iki kapılı bir ev gibi buldum
Bir kapısından girdim, diğer kapısından çıktım!" demiştir'[175]
Nuh Aleyhisselâm, kamıştan bir kulübe edinmişti
"Keşke, bundan daha sağlam bir ev yapsaydın?" denilince:"Ölecek bir kimse için, bu bile çok!" demiştir'[176]
Rivayete göre: Peygamberlerden, ümmeti helak olan Peygamber, Mekke'ye gelir, orada, Allah'a, ibadete koyulur, kendisi ve yanında bulunanlar, vefatlarına kadar, orada kalırlardı
Nitekim, Nuh, Hûd, Salih ve Şuayb Aleyhisselâmlar da, Mekke'de vefat etmişlerdir
Bunların, kabirleri, Zemzem ile Hacerülesved Rüknü arasındadır[177]
Zemzem ile Rükün arasında yetmiş Peygamber [178] diğer rivayete göre: Hacca gelip vefat eden Peygamberlerden, orada doksan dokuz peygamber gömülüdür" [179]
Ona ve gönderilen bütün Peygamberlere Selâm Olsun!
Nuh Aleyhisselâm, bir şey yediği zaman: Elhamdü lillâh! derdi
Bir şey içtiği zaman: Elhamdü lillâh! derdi
giydiği zaman: Elhümdü lillâh! derdi
Bir şeye bindiği zaman: Elhamdü lillâh! derdi
Bir şey yediği zaman Elhamdü lillah derdi.
Bunun için, Yüce Allah, ona (Şükr edici bir kul) ismini vermiştir [180]
Peygamberlerin Uluları:
Sahih bir Hadîs-i şerîf'e göre: Peygamberlerin, Seyyid ve Ulu kişileri, beştir:
1) Nuh,
2) İbrahim,
3) Mûsâ,
4) İsâ,
5) Muhammed Aleyhisselâmlardır
Muhammed Aleyhisselâm ise, bu beşin, Seyyid ve Ulu Kişisidir"[181]
Nuh Aleyhisselâmın Ebülbeşerliği Ve Bütün İnsanların Onun Oğullarından Üreyişi:
Kur'ân-ı kerimde:"Onun (Nuh Aleyhisselâmın) zürriyetini, yeryüzünde devamlı kalanların, ta kendisi kıldık [182] mealindeki âyet hakkında, Peygamberimiz Aleyhisselâm:"Nuh'un üç oğlu vardı:
1) Sâm,
2) Hâm,
3) Yâfes [183]
Sâm, Arabların babasıdır Yâfes, Rumların babasıdır Ham, Habeşlerin babasıdır" buyurmuştur [184]
Buna göre: yer yüzündeki insanların tümü, Nuh Aleyhisselâmın zürriyetidirler [185]
Nuh Aleyhisselâm, Âdem Aleyhisselâm'dan sonra, Ebülbeşer İnsanların Atasıdır [186]
İnsanlar, Âdem ve Nuh Aleyhisselâmlardan meydana gelmişlerdir [187] Başka bir deyişle:
İnsanların Birinci Atası: Âdem Aleyhisselâm, İkinci Atası da, Nuh Aleyhisselâm'dır [188]Nuh Aleyhisselâmın Yeryüzünü Üç Oğlu Arasında Bölüştürüşü:
Nuh Aleyhisselâm, yeryüzünü, üç oğlu arasında bölüştürmüş; Oğlu Sâm'a, yeryüzünün orta, üstün kısmını tahsis etmişti [189] ki, Beytülmakdis'i [190], Nil, Fırat, Dicle, Seyhan, Ceyhan ve Feysun [191] ırmaklarını [192] bu beş ırmağın suladığı [193] yerleri içine alır, [194] Feysun ile Nil'in doğusuna ve arka tarafından güney rüzgârlarının estiği buruna kadar olan yerlere kadar uzanır [195]
Nuh Aleyhisselâm; oğlu Ham'a, Nil'in batısına ve arka tarafına düşen yerleri tahsis etmişti ki, buraları, poyraz rüzgârlarının estiği buruna kadar uzanan yerlerdi [196]
Nuh Aleyhisselâm; oğlu Yâfes'e de, Feysun ile onun arka tarafına düşen ve lodos rüzgârlarının estiği buruna kadar uzanan yerleri tahsis etmişti
Yâfes, Mağrıb ile Meşrık arasında konaklamıştı [197]
Yâfes'in oğullarından Sakalib ve Isban'ın yurdları, Rumlardan önce, Erzurum'du [198]
Türklerden, Hazerlerden ve daha başkalarından gelen ve Arab olmayan bütün krallar, Yâfes'in çocuklarındandırlar [199]
Yâfes'in çocuklarından olan Türklerden kimi şehir ve kale halkı idi, kimisi de, dağlarda, kırlarda göçebe olarak keçe çadırlar altında yaşarlar, avcılıktan başka iş yapmazlardı
Türklerin en büyük kralları, Hakan olup kendisinin, altundan tahtı, altundan tacı, altundan kemeri vardı
Kendisi, ipek elbise giyerdi [200]
Ham, deniz sahiline gidip yerleşti
Ham'ın, Küş, Ken'an, Kut, adındaki oğullarından Kut, Hind ve Sind topraklarına gidip yerleşti
Oraların halkı, Kut'un çocuklarından üremiştir
Sudan, Nûbe, Zene, Karan, Zegave, Habeşe, Kıbt ve Berber cinsleri de, Ham'ın, Küş ve Ken'an adındaki oğullarından türemişlerdir [201]
Nuh Aleyhisselâmın oğlu Sâm; Arz-ı Haram'a ve çevresine yerleşmiş, Yemen'e, oradan Hadramevt'e, oradan Amman'a, oradan Âlic ve Yebrin'e, Vebar, Devv ve Dehnâ'ya kadar uzanmıştı [202]
Nuh Aleyhisselâmla İbrahim Aleyhisselâm Arasındaki Soy Direği Atalar:
Nuh Aleyhisselâmın oğlu Sâm; akılda, bilgide, kavrayış ve anlayışta, kalb temizliğinde, öteki kardeşlerinden üstün olduğu için, Nuh Aleyhisselâm, onu, yerine Vekil bıraktı ve kendisine, Peygamberlik sırlarını, hikmetin inceliklerini öğretti
Öteki oğullarına da, Sâm'ın emrine boyun eğmelerini vasiyet etti
Peygamberlerden, Velilerden, Sıddîklardan, Salihlerden, Sultanlardan Âmirlerden, bir çoklarının, onun soyundan gelmesini, Yüce Allâh'dan diledi [203]
Nuh Aleyhisselâmdan sonra, Oğlu Sâm da, Yüce Allah'a ibadet ve taâtla, üzerine düşen vazifelerle meşgul oldu (Yâkubî-Tarih )
Sâm'ın vefatı yaklaştığı sırada, oğlu Erfahşed'i, yerine bıraktı [204]
Sâm, altı yüz yaşında vefat etti
Şam'dan sonra oğlu Erfahşed, Yüce Allah'a ibâdet ve tâatla meşgul oldu
Erfahşed, vefat edeceği sırada, oğlunu ve ailesini yanında toplayıp Yüce Al-lah'a ibâdete devam etmelerini ve mâsiyetlerden sakınmalarını onlara tavsiye etti
Oğlu Şâlıh'a da, ayrıca:
"Vasiyetimi, kabul et
Benden sonra, aile içinde, Yüce Allâha ibâdat ve tâat edici ol!" dedi
Erfahşed, vefat ettiği zaman, dört yüz altmış beş yaşında idi [205]
Erfahşed'den sonra, yerine geçen oğlu Şâlıh [206] Yüce Allâha ibadet ve tâatla meşgul olup kavmim, mâsiyetlerden nehy etti
Mâsiyet işleyenlerin uğradıkları azaba uğramaktan, onları, sakındırdı [207] Şâlıh vefat edeceği sırada, oğlu Âbir'i, yerine bıraktı [208]
Lanete uğrayan Kabil oğullarının işlerinden uzak durmasını, ona, emr ve tenbih etti
Şâlıh vefat ettiği zaman, dörtyüz otuz yaşında idi [209]
Şâlıh'dan sonra, oğlu Âbir, kavmini, Yüce Allah'a ibâdet ve tâata davetle meşgul oldu
Atalarının Dinini değiştiren ve mâsiyetler isleyen Ken'an bHam oğullarıyla düşüp kalkmaktan Sâm oğullarını sakındırdı [210]
Âbir, vefat edeceği sırada, oğlu Fâlığ'ı, yerine bıraktı [211]
Ona:"Ey oğulcuğum! Mel'un Kabil oğulları, Yüce Allah'a isyan olan işleri işlemeyi çoğalttıkları zaman, Şis oğulları, onların yanına uğradılar
Yüce Allah da, onların üzerine, kötü bir azab gönderdi
Sakın ne sen, ne de, ev halkın, Kenan oğulları topluluğunun içine girmeyiniz!" dedi
Âbir, vefat ettiği zaman, üç yüz kırk yaşında idi [212]
âbir'den sonra, yerine oğlu Fâlığ geçti [213]
Fâlığ, kavmini, Yüce Allah'a tâata davet etti
Fâlığ, vefat edeceği sırada, oğlu Ergu'yu, yerine bıraktı
Fâlığ vefat ettiği zaman, iki yüz otuz dokuz yaşında idi [214]
Fâlığ'dan sonra, yerine, oğlu Ergu geçti
Ergu, vefat edeceği zaman, yerine, oğlu Sarug'u, bıraktı [215]
Ergu, Babilde oturan Cebbar (Zorba) Nemrud'un zamanında idi
Ergu, iki yüz yaşında iken vefat etti [216]
Ergu'dan sonra, yerine, oğlu Sarug geçti [217]
Sarug'un devrinde Cebbar ve Zorbalar, çoğalmış, putperestlik yaygın hale gelmişti
Halkın, kimisi puta, kimisi taşa, kimisi ağaca, kimisi suya, kimisi rüzgâra tapmağa başlamıştı
Sarug, vefat edeceği sırada, oğlu Nahor'u, yerine bıraktı ve ona, Yüce Allah'a ibadeti emr etti
Sarug, vefat ettiği zaman, iki yüz otuz yaşında idi [218]
Sarug'dan sonra, oğlu Nahor, Babasının yerine geçti [219]
Nahor'un devrinde, Yüce Allah, yeri dehşetli bir sarsıntı ile sarstı
Bütün putlar, yerlerinden, yere düştü
Fakat, bundan, uyanmadılar
Yere düşen putları, tekrar yerlerine diktiler
O devirde Cebbar ve Zorbalar, Âd bAvs, bİrem, bSâm, bNuh oğulları olup bunların yurdları Hadramevt'in yüksek taraflarile Necran vadilerine kadar uzanmakta idi [220]
Âd kavmi, Ahkafta, uzun, ince kum tepelerinde oturmakta idiler
Azgınlık ve taşkınlığa başladıkları zaman, Yüce Allah, onlara, kardeşleri [221] Hûd Aleyhisselâmı, Peygamber olarak gönderdi
Hûd Aleyhisselâm, onları, Yüce Allâha ibadet ve tâata, haramlardan geri dur-mağa davet etti ise de, onu, yalanladılar [222]
Yüce Allah, üç yıl, onlardan, yağmuru kesti [223]
Yağmur yağdıracağını sandıkları kara bir bulutun getirdiği ve dokunduğu her şeyi yakan bir kasırga ile de, yok olup gittiler [224]
İrem bSâm'ın çocuklarından Semud bÂbir (veya Câir) -ki, Âd'ın amcasının oğlu idi-Hıcr'a yerleştiler
Yüce Allah, bunlara da, kardeşleri olan Salih Aleyhisselâmı Peygamber olarak gönderdi
Yine, İrem bSâm'ın oğlu Lâvez'in oğulları Tasm ve Cedis, Yemâme'ye ve Bahreyn'e yerleştiler
Bunların kardeşleri Amlık (Imlak) bLâvez olup bunun soyundan gelenlerden bazıları Haram'e, bazıları da, Şam'a yerleştiler
İşte, Âmâlık diye anılan kavimler, bunlardandı ve her beldeye dağılmışlardı
Mısır Firavunları, Mütegallibeler, Fars Şahları ve Horasan Hükümdarları da, bunlardandı
Bunların kardeşi olan Ümeym bLâvez, Fars toprağında yerleşmişti Farslıların her cinsi, Ümeym bLâvez'in çocuklarındandır İrem'in oğlu Maş ise, Babil'e yerleşmişti Maş'ın oğlu Nemrud, orada doğmuştur
Nemrud, Babildeki köşkü yaptıran ve beş yüz yıl Hükümdarlık yapan kimsedir [225]
Yüce Allah', İbrahim Aleyhisselâmı da, bu Nemrud'un zamanında Babil halkına Peygamber olarak göndermişti[226]
Âbir bSalih'in oğlu Kantan'ın Ya'rub ve Yaktan adlarında iki oğlu vardı
Kahtan; bütün Yemenlilerin Babası idi ve ilk defa düzgün Arapça konuşan kimse [227]
Kahtan'ın oğlu Yarub, Yemen topraklarına yerleşmişti
O da, bütün Yemenlilerin babası idi ve Arapça konuşan kimse idi [228]
Ya'rub; çocukları tarafından, Krallara mahsus:
(En'im sabâhan = Sabahın hayr ola!) ve:
(Ebeytellâne = Zâtından, lanet ve nefret ettirici haller sâdır olmaya!) diye selâmlananların ilki idi [229]
Kahtan'ın oğlu Yaktan ise, Cürhüm'ün babası ve Cürhüm de, Ya'rub'un amcasının oğlu idi
Cürhümîler, Yemen'de oturur ve Arapça konuşurlardı
Sonradan, Mekke'ye geldiler ve orada, yerleştiler
Katuralar, bunların amcalarının oğullarıdır
Daha sonra, Yüce Allah, Mekke'ye, İsmail Aleyhisselâmı, yerleştirdi
İsmail Aleyhisselam, Cürhümîlerden bir kızla evlendi
Bunun için, Cürhümîler, İsmail Aleyhisselâmın Dayıları olurlardır [230]
Arap olanı ve Arap olmayanlarıyla bütün Peygamberler, Yemenlileri ve Nizar-lılarıyla bütün Araplar, Sâm bNuh'un çocuklarındandırlar [231]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Ibnİshak-Kitabülmübteda velmeb'as c1,s1-2, Belâzürî-Ensabüleşraf c1,s3, Yâkubî-Tarih c1,s8-12, Mes'ûdî-Murucuzzeheb c 1 ,s37-40, Sâlebî-Arais s54, İbnEsîr-Kâmil c 1 ,s47-66, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c 1 ,s 100
M Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/87
[2] Mes'udî-Ahbaruzzaman s57, Mîr-Hâvend-Ravzatussafa Terceme s 136
[3] İbnKuteybe-Maarif s10-11, Mes'udî-Ahbaruzzaman s57, Ravza s 136
M Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/87
[4] Dineverî-Elahbar s1
[5] Nuh: 23[6] Ârâf: 59, Hûd: 25-26, Nuh: 1-2 (7] Ârâf: 59[8] Hûd: 5-6[9] Ârâf: 59-63[10] Hûd: 27-34 [11] Şuarâ: 115-116[12] Yûnus: 71-72[13] Ârâf: 64, Yûnus: 73, Şuarâ: 117, Kamer: 9[14] Mü’minun: 24-29
M Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/87-90
[15] Mahvil b Ahnuh, b Kayn (kaynan) Nuh Aleyhisselâm, bu kralın oğlu Berakil’in kızı Uzre ile evli idi (İbnEsîr-Kâmil c 1 ,s63)
[16] Mes'ûdî-Ahbâruzzaman s85-89
[17] Mes'ûdî-Ahbaruzzaman s58-59
[18] Mes'ûdî-Ahbaruzzaman s150
[19] Kamer: 9
[20] Ahmed bHanbel-Ezzühd s87, Taberî-Tarih c1,s92, Zemahşerî-Keşşaf c4,s37, IbnEsîr-Kâmıl c ı,s68
[21] ibnEsîr-Kâmil c1,s69
[22] Ahmed bHanbel-Ezzühd s87, Taberî-Tarih c1,s92, Zemahşerî-Keşşaf c4,s37, İbnEsîr-Kâmil c1,s68, Kurtubı-Tefsir c9,s43
[23] İbnEsîr-Kâmil c1,s69 23)
[24] Ankebût: 14
[25] Kurtubî-Tefsir c9,s42
M Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/90-92
[26] Nuh: 6[27] Nuh: 21-24[28] Kamer: 10[29] Şuarâ: 118[30] Nuh: 26-28
M Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/92-93
[31] Taberî-Tarih c1,s180-181
[32] Ahterîc1,s39O
[33] İbnlyas-Bedâyi' s61
[34] Hûd: 36-37
[35] Taberî-Tarih c1,s90,91, Salebî-Arais s55
[36] İbnKuteybe-Maarif s10, Mes'udî-Ahbaruzzaman s59, Hâkim-Müstedrek c2,s596
[37] Taberî-Tarih c1,s91, Mes'udî-Ahbaruzzaman s59
[38] Salebî-Arais s55, Kurtubî-Tefsir c9,s43, Suyûtî-Dürrülmensur c3,s327
[39] Zemahserî-Keşsaf c2,s268
[40] Sâlebî-Arais s55, Kurtubî-Tefsir c9,s42, Suyûti-Dürrülmensur c3,s327
[41] Taberî-Tarih c1,s92, IbnEsîr-Kâmil c1,s69
[42] Taberî-Tarih c 1 ,s9O
[43] Mes'ûdî-Ahbaruzzaman s59, İbnEsîr-Kâmil c1,s69
[44] Taberî-Tarih c1,s92, Mes'ûdî-Ahbaruzzaman s59
[45] Mes'ûdî-Ahbaruzzaman s59
[46] Taberî-Tarih c1,s92, Mes'ûdî-Ahbaruzzaman s59, Sâlebî-Arâis s55, İbnEsîr-Kâmil c1,s69
[47] Taberî-Tarih c1,s92
[48] Taberî-Tarih c1,s92, Mes'ûdî-Ahbaruzzaman s59, Sâlebî-Arâis s55, İbnEsîr-Kâmil c1,s69
[49] Taberî-Tarih ç1, s92
[50] Kurtubî-Tefsir c9, s31, Hâzjm-Tefsir c2, s330, Süyûtî-Dürrülmendur c3, s328
[51] Taberi-Tarih c1, s92, Sûlebi-Arais s58, Zemahşerî-Keşşaf c2, s268, Fahrürrâzî-Tefsir c17, s222, İbnEsîr-Kâmil c1, s69, Nesefî-Medârik c2, s187, Kurtubî-Tefsir c9, s31
[52] Taberî-Tarih c1,s9O, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c1,s113, Hâzin-Tefsir c2,s331, Süyûtî-Dürrülmensur c3,s327
[53] Sâlebî-Arais s55, Süyûtî-Dürrülmensur c3,s327
[54] Süyûtî-Dürrülmensur c3,s327
[55] Taberi-Tarih c1,s92, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c1,s113, Süyutî-Dürrülmensur c3,s,327
[56] Hûd: 38-39
[57] Zemahşeri-Keşşaf c2,s268, Fahrurrazi-Tefsir c17, s223, Kurtubi-Tefsir c9, s31, Nasefı-Medarik c2,s187, Hazin-Tefsir c?,s321 Ebüssuud-Tefsir c4,s2O6
[58] Fahrurrazi-Tefsir c17,s223, Kurtubi-Tefsir c9,831, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c1,s110, Ebüssud-Tefsir c4,s2O6
M Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/93-95
[59] ibnSa'd-Tabakat c1,s41, İbnHabîb-Kitabülmuhabber s383 IbnKuteybe-Maarif s11, Yâkubî-Tarih c1,s14, Taberi-Tarih c1,s92, Zemahşerî-Keşşaf c2,s268, Fahrurrazi-Tefsir c17, s223, Nesefî-Medarik c2,s187, Kurtubî-Tefsir c9,s31, Ebüssuud-Tefsir c4,s2O6, Süyûtî-Dürr C3S334
[60] Sâlebî-Arâis s56
[61] Taberî-Tarih c1,s91 Zemahşerî-Keşşaf c2,s268-269, Fahrurrazi-Tefsir c17,s223-224, ibnEsîr-Kâmil c1,s7O, Kurtubî-Tefsir c9,s32, Nesefî-Medarik c2,s187, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c1 ,s110, Hâzin-Tefsir c2,s331, Ebüssuud-Tefsir c4,s2O6
[62] Fîruzabadî-Kamusulmuhît c3,s23
[63] Taberî-Tarih c1,s91, Salebî-Arais s55, Kurtubî c9,s31, Hazin c2,s33O, Süyûtî-Dürrülmensur c3,s328
[64] Yâkubî-Tarih c1,s14, Taberî-Tarih c1,s92, İbnEsîr-Kâmil c1,s7O
[65] Taberî c1,s93, Zemahşeri c2,s269, İbnEsîr c1,s7O, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c1,s110
[66] Ebülfida-Elbidaye vennihaye c1,s11O
[67] Taberî-Tarih c1,s93
[68] İbnSa'd-Tabakat c1,s41, İbnHabib-Kitabülmuhabber s383, Taberî-Tarih c1,s92
[69] İbnSa'd-Tabakat c1,s41, Taberî-Tarih c1,s92, Kurtubî c9,s32
[70] Yâkubî-Tarih c1,s14
[71] İbnSa'd c1,s41 , İbnHabib-Kitabülmuhabber s 383, Taberî c1,s92, Süyûtî: Dürr c3,s334
[72] Kurtubî-Tefsir c9,s32
[73] Taberî-Tefsir c12,s34, Kurtubî-Tefsir c9,s31, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c1,s110
[74] Ebülfida-Elbidaye vennihaye c1,s110
[75] Taberî-Tarih c1,s93, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c1,s110
76] Sâlebî-Arais s55, Kurtubî-Tefsir c9,s42, Süyûtî-Dürrülmensur c3,s327
[77] Dîneverî-El'ahbar s1, Mes'üdî-Murucuzzeheb c1,s4O, Süyûtî-Dürrülmensur c3,s327
[78] Kamer: 13
[79] Sâlebî-Arais s56
[80] Taberî-Tarih c1,s93, Salebî-Arais s56, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c1,s11O
M Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/95-96
[81] 30) Hûd: 40-41
[82] Taberî-Tarih cls93, Sâlebî-Arais s57, İbnEsîr-Kâmil c1,s7O
[83] Taberî-Tarih c1,s93, İbnEsîr-Kâmil c1,s7O, Kurtubî-Tefsir c9,s35
[84] Kurtubî-Tefsir c9,s35
[85] Taberî-Tefsir c28,s169, Ebülfida-Tefsir c2,s445
[86] ibnHabib-Kitabulmuhabber s383
[87] Taberî-Tefsir c28,s169
[88] Tahrim: 10, Ebülfida-Tefsir c2,s445
[89] Taberî-Tarih c1,s95, Sâlebî-Arais s57, Zemahşerî Keşşaf c2,s269, İbnEsîr-Kâmil c1,s7O, Kurtubî-Tefsir c9,s35
[90] Zemahşerî-Keşşaf c2,s269, Nesefî-Medarik c2,s188
[91] Kurtubî-Tefsir c9,s35
[92] ibnSa'd-Tabakatc1,s41, ibnHabîtHKİtabülmuhabbers383, Taberî-Tarih c1,s95, Mes'ûdî-Ahbaruzzaman s60, Sâlebî-Arais s57, Fahrurrazi-Tefsirc17,s228, İbnEsîr-Kâmil c1,s7O, Kurtubî-Tefsir c9,s35, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c1,s111
M Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/96-97
[93] Mes'ûdî-Murucuzzeheb c1,s4O
[94] ibnSa'd-Tabakat c1,s41, ibnKuteybe-Maarif s11, Yâkubî-Tarih c1,s14, Taberî-Tarih c1,s94, Mes'udî-Murucuzzeheb c1,s4O, Ahbaruzzeman s60, Sâlebî-Arais s57, Fahrurrazi-Tefsir c17,s223, İbn Esîr-Kâmil c1,s7O, Hâzin-Tefsir c2,s332, Sûyûtî-Dürr c3,s334
[95] ibnSa'd c1,s41, Taberî-Tarih c1,s94, Salebi s57, Kurtubîc9, s32, Nesefi-Medarik c2,s187, Hazin c2,s332, Süyutî-Dürr c3,s,334
[96] İbnSa'd s41, İbnKuteybe-Maarif s11, Taberi c 1 ,s94, Salebî s59 Zemahşerî c2,s272, İbnEsîr c1 ,s72, Kurtubî C9S36, Ebülfida-Tefsir c2,s447, Hâzin-Tefsir C2S334, Süyûtî-Dürr c3,s328
M Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/97-98
[97] M Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/98
[98] Kralın Babası Mahvil tarafından da, dağların başında birer Maakıl yapılması emr edilmiş, putların sayısına ve isimlerine göre yüksek yedi Maakıl, Sığınak yapılmıştı Mes'udî-Ahbaruzzaman s57
[99] Mes'ûdî-Ahbaruzzaman s60-61
M Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/98-99
[100] ibnSa'd-Tabakat c1,s41, Yâkubi-Tarih c1,s14, Taberî-Tarih c1,s94, Zemahşerî-Keşşaf c4,s37
[101] Yâkubî-Tarih c1,s14, Zemahşerî-Keşşaf c4,s37
[102] ibnSa'd c1,s41, Taberîc1,s94, Salebîs58, İbnEsirc1,s72, Kurtubî c9,s38, Ebülfida-Elbidaye c1,s112, Hazin C2S333
[103] Yâkubî-Tarih C1S14
[104] ibnKuteybe-Maarifs11, Yakubîc1, s 14, Taberic1, s93, Mes'udî-Ahbaruz-zaman s61, Zemahşerî-Keşşaf c4, s37, Şalebî-Araris s58, İbnEsîr-Kâmil c1, s72, Hâzin-Tefsir c2, s333
[105] Yâkubî-Tarih c1,s14, Mes'udî-Murucuzzeheb c1,s4O
M Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/99
[106] Ebülmünzir Hişam-Kitabülasnam s52, 53, Yâkut-Mûcemülbüldan c5,s367
M Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/99
[107] İbnSa'd-Tabakat c1,s4O, Taberi-Tarih c1,s97
[108] İbnKuteybe-Maarif s11, Taberî-Tarih c1,s94, Mes'udî-Murûcuzzeheb c1,s40, ibnEsîr-Kâmil c1,s72
M Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/100
[109] Taberî-Tarih c1,s91, Hâkim-Müstedrek c2,s342, Sâlebî-Arais s58, Kurtubî-Tefsir c9,s41, Ebülfida-Tefsir c2,s447, Elbidaye vennihaye c 1 ,s 113, Heysemî-Mecmuazzevaid c8,s200, Hâzin-Tefsir c2,s333, Süyûtî-Dürrülmensur c3,s327
M Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/100
[110] İbnSa'd-Tabakat c1,s41, Yâkubî-Tarih c1,s14, Taberî-Tarih c1,s91, Sâlebî-Arais s58, ibnEsîr-Kâmil c1,s72, Nesefî-Medârik c2,s189, Süyûtî-Dürrülmensur c3,s334
[111] Süyûtî-Dürrülmensur c3,s33O
[112] İbnSa'd-Tabakat c1,s41, Yâkubî c1 ,s14, Taberî s94, Salebî 58, Zemahşerî-Keşşaf c2,s272, Deylemî-Firdevs c1,s238, ibnEsîr c1,s72, Kurtubî-Tefsir c9,s36, Süyûtî-Dürrülmensur c3,s334
[113] İbnSa'd c1,s41, Yâkubî c1,s15, Taberî c1,s94, Mesûdî-Muruc c1,s40, ibnEsîr s72
[114] Taberî-Tarih C1S96, Tefsir c12,s47, Kurtubî-Tefsir c9,s36
[115] ibnSa'd-Tabakat c1,s42, Taberî-Tarih c1,s94, Yâkubî-Tarih c1,s15 Mes'üdî-Murucuzzeheb c1,s4O, Sâlebî-Arais s59, İbnEsîr-Kâmil c1,s72-73, Kurtubî-Tefsir c9,s41
M Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/100-101
[116] IbnSa'd c1,s41, Taberî c1,s94-96, Sâlebî s58, İbnEsîr s72, Kurtubî-Tefsir c9,s36
[117] Hûd: 4
[118] ibnSa'd c1,s41, Taberî 94,96, Salebî s58, İbnEsîr s72, Kurtubî 36
[119] ibnKuteybe-Maarifs11, Mes'udî-Muruc c1,s4O, Zemahşerî-Keşşaf c2,s272, Ebülfida-Tefsir c2,s447, El-bidaye vennihaye c1,s1l6
[120] İbnKuteybe s11, Taberîd ,s96, Zemahşerîc2,s272, Ebülfida-Tefsir c2,s447, Elbidaye vennihaye c1 ,s116
[121] ibn Sa'd-Tabakat c1,s41, Taberî-Tarih c1,s96, Sâlebî s59, Zemahşeri c2,s272, İbnEsîr c1,s72, Kurtubî c9,s41, Ebütfida-Tefsir c2,s447
[122] Yâkubî-Tarih C1S15
M Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/101
[123] ibnSa'd-Tabakat c1,s,42, IbnHabîb-Kitabülmuhabber s384, ibnKuteybe-Maarif s12, Yâkubî-Tarih c1,s15, Taberî-Tarih c1,s96, Mes'ûdî-Murucuzzeheb c1,s41, Sâlebî-Arais s59-60, İbnEsîr-Kâmil c1,s73
[124] Yâkut-Mûcemülbüldan c2,s84
[125] ibnHabîb-Kitabülmuhabber s384, İbnKuteybe-Uyûnülahbar c1,s314, Taberî-Tarih c1,s96, İbnEsîr Kâmil C1S73
[126] Mes'ûdî-Murucuzzeheb c1,s41
[127] Yâkut-Mûcemülbüldan c2,s179-180
[128] Yâkubî-Tarih C1S15
[129] Yâkut-Mûcemülbüldan c2,s84, Mir Hâvend-Ravzatussafa Terceme s139
M Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/101-102
[130] İbnSa'd-Tabakat c1,s41, Yâkubî-Tarih c1,s15, Taberî-Tarih c1,s94, Sâlebî-Arâis s58, Zemahşerî-Keşşaf c2,s271, İbnEsîr-Kâmil c1,s72, Kurtubî-Tefsir c9,s41, Nesefî-Medarik c2,s189, Ebülfida-Tefsir c2,s447
[131] İbnSa'd-Tabakat c1,s41
[132] Taberî-Tarih c1,s94
[133] Yâkut-Mûcemülbüldanc2,s179, Ebülfida-Elbidaye vennihayec1,s115, Tefsir c2,s446, Süyûtî-dürrülmensur c3,s335
[134] Hâzin-Tefsir c2,s332
[135] Mes'ûdî-Murucuzzeheb c1,s4O, Yâkut-Mûcemülbüldan c2,s179
[136] Mes'ûdî-Murucuzzeheb c1,s40
[137] Yâkut-Mûcemülbüldan c2,s138
[138] Yâkut-Mûcemülbüldan c4,s322
[139] Buhârî-Sahih c4,s104
[140] Taberî-Tarih c1,s96, İbnEsîr-Kâmil c1,s72-73
141] Dineverî-Elahbar s1
[142] Yâkut-Mûcemülbüldan c4,s322
[143] Mes'ûdî-Murucuzzeheb c1,s40
[144] Fîrüzabadî-Kumusulmuhıt c1,s275-276
[145] Fîrûzabadî-Kamusulmuhît c4,s54
M Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/102
[146] Kurtubî-Tefsir c9,s42
M Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/102
[147] Ankebût: 14-15
[148] Taberî-Tefsir c27,s95, Zemahşerî-Keşşaf c4,s38, Nesefî-Medârik c4,s2O3, Kurtubî-Tefsirc17,s133, Ebülfida-Tefsir C2S446, Hâzin-Tefsir c4,s2O3, Ebüssuud-Tefsir c8,s17O
[149] Taberî-Tefsir c27,s95, Kurtubî-Tefsir c17,s133
[150] Dîneverî-Elahbar s1
[151] Taberî-Tefsir c20,s136, Zemahşerî-Keşşaf c4,s38, Nesefî-Medarik c4,s2O3, Ebüssuud-Tefsir c8,s17O
[152] Zemahşerî-Keşşaf c4,s38, Nesefî-Medarik c4,s2O3, Ebülfida-Tefsir c2,s446, Hâzin-Tefsir c4,s2O3, Ebüssuud-Tefsir c8^170
[153] Taberî-Tefsir c27,s95, Zemahşerî-Keşşaf c4,s38, Kurtubî-Tefsir c 17,s 133, Nesefi-Medarik c4,s2O3, Ebülfida-Tefsir c2,s446, Hâzin-Tefsir c4,s2O3, Ebüssuud-Tefsir c8,s17O
[154] Taberî-Tefsir c27,s95, Kurtubî-Tefsir c17,s133, Ebülfida-Tefsir c2,s446
[155] M Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/103
[156] Kamer: 11-12[157] Kamer: 14[158] Hûd: 42-43[159] Hûd: 45-47
[160] Cudî Cezîre'de bir dağ'dır (Buhâri-Sahih c4,s1O4)
[161] Hûd: 44[162] Hûd: 48[163] Ankebût: 14-15[164] Kamer: 15-16[165] Hûd: 49
M Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/103-10
[166] İbnSa'd-Tabakatc1,s40-41, İbnKuteybe-Maarif s12, Taberî-Tarihc1,s97, Mes'ûdî-Murucuzzehebc1,s4l, Sâlebî-Arais s60, ibnEsîr c1,s68, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c1,s12O
[167] Sâm, Tufandan yetmiş sekiz yıl önce doğmuştu (Sâlebî-Arais s60)
[168] Sâlebî-Arâis s60, İbnEsîr-Kâmil c1,s73
[169] Yâkubî-Tarihc1,s16
[170] Ahmed bHanbel-Ezzühd s88
[171] Ahmed bHanbel-Müsned c2,s17O, Buharî-Edebülmüfred s144, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c1,s119, Heysemî-Mecmauzzevaid c4,s219
[172] Ahmed bHanbel-Ezzühd s87
[173] Şâlebî-Arais s60, ibnEsîr-Kâmil c1,s73
[174] İbnAbdRabbih-Ikdulferîd c3,s173
[175] İbnAbdRabbih-lkdulferîd c3,s173, Sâlebî-Arais s60, İbnEsîr-Kâmil c1,s73, Mîr Hâvend-Ravzatussafa Terceme s 136
[176] ibnAbdRabbih-Ikdülferid c3,s187, Ebû Nuaym-Hilyetülevliyâ c8,s145
[177] Ezrakî-Ahbaru Mekke ds68
[178] Ezrakî-Ahbaru Mekke c1,s73
[179] Ezrakî-Ahbaru Mekke c1,s68
[180] Ahmed bHanbel-Ezzühd s87
M Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/105-107
[181] Hâkim-Müstedrek c2,s546
M Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/107
[182] Sâffât: 77
[183] Ahmed bHanbel-Müsned c5,s10-11, Tirmizî-Sünen c5,s365, Taberî-Tefsir c23,s67, Tarih c1 ,s1O2, Hâkim-Müstedrek c2,s546
[184] İbnSa'd-Tabakat c1,s42, Ahmed bHanbel-Müsned c5,s11, Tirmizî-Sünen c5,s365, Taberî-Tarih c1,s1O6, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c1,s115, İbnHaldun-Tarih c2,ks1,s6
184)
[185] Taberî-Tefsir c23,s67, İbnHaldun-Tarih c2,ks1,s5,6
[186] Ahmed bHanbel-Müsned c1,s5
[187] ibnAbdRabbih-Ikdülferîd c3,s4O5
[188] İbnHaldun-Tarih c2,ks1,s4-5
M Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/107-108
[189] Dîneverî-Elahbar s34, Yâkubî- Tarih c1,s15, Taberî-Tarih c1,s98, Sâlebî-Arais s61
[190] Taberî-Tarih c1,s98, Salebî-Arais s61
[191] Feysun Belh ırmağıdır (Dineverî-Elahbar s34)
[192] Dîneverî-Elahbar s34, Taberî-Tarih c1,s98, Sâlebî-Arais s61
[193] Dîneverî-Elahbar s34
[194] Dîneverî-El'ahbar s34, Taberî-Tarih c1,s98, Sâlebî s61
[195] Taberî-Tarih c1,s98, Sâlebî-Arais s61
[196] Dineverî-Elahbar s34, Taberî-Tarih c1,s98, Sâlebî s61
[197] Yâkubî-Tarih c1,s15
[198] ibnKuteybe-Maarif s13, Yâkubî-Tarih c1,s16
[199] Taberi-Tarih C1S103
[200] Mes'ûdî-Ahbaruzzaman s75
[201] İbnkuteybe-Maarif s12-13
[202] ibnKuteybe-Maarif s13 Yâkubî-Tarih c1,s15
M Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/108-109
[203] Mirhavend-Ravzatussafa Terceme s142
[204] Yâkubî-Tarih c1,s17, Mes'ûdî-Murucuzzeheb c1,s43
[205] Yâkubî-Tarihc1,s18
[206] Yâkubî-Tarih c1,s18, Mes'ûdî-Murucuzzeheb c1,s43
[207] Yâkubî-Tarihc1,s18
[208] Yâkubî-Tarih c1,s19, Mes'ûdî-Murucuzzeheb c1,s43
[209] Yâkubî-Tarih c1,s18, Mes'ûdî-Murucuzzeheb c1,s43
[210] Yâkubî-Tarih c1,s19
[211] Yâkubî-Tarih c1,s19, Mes'ûdî-Murucuzzeheb c1,s43
[212] Yâkubî-Tarih c1,s19
[213] Yâkubî-Tarih c1,s19, Mes'ûdî-Murucuzzeheb c1,s43
[214] Yâkubî-Tarih c1,s2O
[215] Yâkubî-Tarih c1,s2O, Mes'ûdî-Murucuzzeheb c1,s43
[216] Yâkubî-Tarih C1S20
[217] Yâkubî-Tarih c1,s2O, Mesûdî-Murucuzzeheb c1,s44
[218] Yâkubî-Tarih C1S21
[219] Yâkubî-Tarih c1,s21, Mesûdî-Murucuzzeheb c1,s44
[220] Yâkubî-Tarih C1S22
[221] İbnKuteybe-Maarif s13
[222] Yâkubî-Tarih c1,s22
[223] Yâkubî-Tarih c1,s22, Mesûdî-Ahbaruzzaman s81, Salebi s62
[224] Yâkubî-Tarih c1,s22
[225] ibnKuteybe-Maarif s12-13, Mesudî-Muruc c1,s41-42
[226] İbnSa'd-Tabakat c1,s46, Taberî-Tarih c1,s119, ibnEsîr-Kâmil c1,s94
[227] Mes'ûdî-Nurûcuzzeheb c1, s42-43
[228] İbnKuteybe-Maarif s13
[229] Taberî'ye göre: ilk Yemen Kralı, Kahtandı ve Kıral selamıyla ilk kez selamlanan da, o idi (Taberî-Tarih c 1S104)
[230] ibn Kuteybe-Maarif s 13,271, Mes'udî-Murucuzzeheb c1,s42-43
[231] İbnKuteybe-Maarif s14
M Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/109-113
Sahih bir Hadîs-i şerîf'e göre: Peygamberlerin, Seyyid ve Ulu kişileri, beştir:
1) Nuh,
2) İbrahim,
3) Mûsâ,
4) İsâ,
5) Muhammed Aleyhisselâmlardır
Muhammed Aleyhisselâm ise, bu beşin, Seyyid ve Ulu Kişisidir"[181]
Nuh Aleyhisselâmın Ebülbeşerliği Ve Bütün İnsanların Onun Oğullarından Üreyişi:
Kur'ân-ı kerimde:"Onun (Nuh Aleyhisselâmın) zürriyetini, yeryüzünde devamlı kalanların, ta kendisi kıldık [182] mealindeki âyet hakkında, Peygamberimiz Aleyhisselâm:"Nuh'un üç oğlu vardı:
1) Sâm,
2) Hâm,
3) Yâfes [183]
Sâm, Arabların babasıdır Yâfes, Rumların babasıdır Ham, Habeşlerin babasıdır" buyurmuştur [184]
Buna göre: yer yüzündeki insanların tümü, Nuh Aleyhisselâmın zürriyetidirler [185]
Nuh Aleyhisselâm, Âdem Aleyhisselâm'dan sonra, Ebülbeşer İnsanların Atasıdır [186]
İnsanlar, Âdem ve Nuh Aleyhisselâmlardan meydana gelmişlerdir [187] Başka bir deyişle:
İnsanların Birinci Atası: Âdem Aleyhisselâm, İkinci Atası da, Nuh Aleyhisselâm'dır [188]Nuh Aleyhisselâmın Yeryüzünü Üç Oğlu Arasında Bölüştürüşü:
Nuh Aleyhisselâm, yeryüzünü, üç oğlu arasında bölüştürmüş; Oğlu Sâm'a, yeryüzünün orta, üstün kısmını tahsis etmişti [189] ki, Beytülmakdis'i [190], Nil, Fırat, Dicle, Seyhan, Ceyhan ve Feysun [191] ırmaklarını [192] bu beş ırmağın suladığı [193] yerleri içine alır, [194] Feysun ile Nil'in doğusuna ve arka tarafından güney rüzgârlarının estiği buruna kadar olan yerlere kadar uzanır [195]
Nuh Aleyhisselâm; oğlu Ham'a, Nil'in batısına ve arka tarafına düşen yerleri tahsis etmişti ki, buraları, poyraz rüzgârlarının estiği buruna kadar uzanan yerlerdi [196]
Nuh Aleyhisselâm; oğlu Yâfes'e de, Feysun ile onun arka tarafına düşen ve lodos rüzgârlarının estiği buruna kadar uzanan yerleri tahsis etmişti
Yâfes, Mağrıb ile Meşrık arasında konaklamıştı [197]
Yâfes'in oğullarından Sakalib ve Isban'ın yurdları, Rumlardan önce, Erzurum'du [198]
Türklerden, Hazerlerden ve daha başkalarından gelen ve Arab olmayan bütün krallar, Yâfes'in çocuklarındandırlar [199]
Yâfes'in çocuklarından olan Türklerden kimi şehir ve kale halkı idi, kimisi de, dağlarda, kırlarda göçebe olarak keçe çadırlar altında yaşarlar, avcılıktan başka iş yapmazlardı
Türklerin en büyük kralları, Hakan olup kendisinin, altundan tahtı, altundan tacı, altundan kemeri vardı
Kendisi, ipek elbise giyerdi [200]
Ham, deniz sahiline gidip yerleşti
Ham'ın, Küş, Ken'an, Kut, adındaki oğullarından Kut, Hind ve Sind topraklarına gidip yerleşti
Oraların halkı, Kut'un çocuklarından üremiştir
Sudan, Nûbe, Zene, Karan, Zegave, Habeşe, Kıbt ve Berber cinsleri de, Ham'ın, Küş ve Ken'an adındaki oğullarından türemişlerdir [201]
Nuh Aleyhisselâmın oğlu Sâm; Arz-ı Haram'a ve çevresine yerleşmiş, Yemen'e, oradan Hadramevt'e, oradan Amman'a, oradan Âlic ve Yebrin'e, Vebar, Devv ve Dehnâ'ya kadar uzanmıştı [202]
Nuh Aleyhisselâmla İbrahim Aleyhisselâm Arasındaki Soy Direği Atalar:
Nuh Aleyhisselâmın oğlu Sâm; akılda, bilgide, kavrayış ve anlayışta, kalb temizliğinde, öteki kardeşlerinden üstün olduğu için, Nuh Aleyhisselâm, onu, yerine Vekil bıraktı ve kendisine, Peygamberlik sırlarını, hikmetin inceliklerini öğretti
Öteki oğullarına da, Sâm'ın emrine boyun eğmelerini vasiyet etti
Peygamberlerden, Velilerden, Sıddîklardan, Salihlerden, Sultanlardan Âmirlerden, bir çoklarının, onun soyundan gelmesini, Yüce Allâh'dan diledi [203]
Nuh Aleyhisselâmdan sonra, Oğlu Sâm da, Yüce Allah'a ibadet ve taâtla, üzerine düşen vazifelerle meşgul oldu (Yâkubî-Tarih )
Sâm'ın vefatı yaklaştığı sırada, oğlu Erfahşed'i, yerine bıraktı [204]
Sâm, altı yüz yaşında vefat etti
Şam'dan sonra oğlu Erfahşed, Yüce Allah'a ibâdet ve tâatla meşgul oldu
Erfahşed, vefat edeceği sırada, oğlunu ve ailesini yanında toplayıp Yüce Al-lah'a ibâdete devam etmelerini ve mâsiyetlerden sakınmalarını onlara tavsiye etti
Oğlu Şâlıh'a da, ayrıca:
"Vasiyetimi, kabul et
Benden sonra, aile içinde, Yüce Allâha ibâdat ve tâat edici ol!" dedi
Erfahşed, vefat ettiği zaman, dört yüz altmış beş yaşında idi [205]
Erfahşed'den sonra, yerine geçen oğlu Şâlıh [206] Yüce Allâha ibadet ve tâatla meşgul olup kavmim, mâsiyetlerden nehy etti
Mâsiyet işleyenlerin uğradıkları azaba uğramaktan, onları, sakındırdı [207] Şâlıh vefat edeceği sırada, oğlu Âbir'i, yerine bıraktı [208]
Lanete uğrayan Kabil oğullarının işlerinden uzak durmasını, ona, emr ve tenbih etti
Şâlıh vefat ettiği zaman, dörtyüz otuz yaşında idi [209]
Şâlıh'dan sonra, oğlu Âbir, kavmini, Yüce Allah'a ibâdet ve tâata davetle meşgul oldu
Atalarının Dinini değiştiren ve mâsiyetler isleyen Ken'an bHam oğullarıyla düşüp kalkmaktan Sâm oğullarını sakındırdı [210]
Âbir, vefat edeceği sırada, oğlu Fâlığ'ı, yerine bıraktı [211]
Ona:"Ey oğulcuğum! Mel'un Kabil oğulları, Yüce Allah'a isyan olan işleri işlemeyi çoğalttıkları zaman, Şis oğulları, onların yanına uğradılar
Yüce Allah da, onların üzerine, kötü bir azab gönderdi
Sakın ne sen, ne de, ev halkın, Kenan oğulları topluluğunun içine girmeyiniz!" dedi
Âbir, vefat ettiği zaman, üç yüz kırk yaşında idi [212]
âbir'den sonra, yerine oğlu Fâlığ geçti [213]
Fâlığ, kavmini, Yüce Allah'a tâata davet etti
Fâlığ, vefat edeceği sırada, oğlu Ergu'yu, yerine bıraktı
Fâlığ vefat ettiği zaman, iki yüz otuz dokuz yaşında idi [214]
Fâlığ'dan sonra, yerine, oğlu Ergu geçti
Ergu, vefat edeceği zaman, yerine, oğlu Sarug'u, bıraktı [215]
Ergu, Babilde oturan Cebbar (Zorba) Nemrud'un zamanında idi
Ergu, iki yüz yaşında iken vefat etti [216]
Ergu'dan sonra, yerine, oğlu Sarug geçti [217]
Sarug'un devrinde Cebbar ve Zorbalar, çoğalmış, putperestlik yaygın hale gelmişti
Halkın, kimisi puta, kimisi taşa, kimisi ağaca, kimisi suya, kimisi rüzgâra tapmağa başlamıştı
Sarug, vefat edeceği sırada, oğlu Nahor'u, yerine bıraktı ve ona, Yüce Allah'a ibadeti emr etti
Sarug, vefat ettiği zaman, iki yüz otuz yaşında idi [218]
Sarug'dan sonra, oğlu Nahor, Babasının yerine geçti [219]
Nahor'un devrinde, Yüce Allah, yeri dehşetli bir sarsıntı ile sarstı
Bütün putlar, yerlerinden, yere düştü
Fakat, bundan, uyanmadılar
Yere düşen putları, tekrar yerlerine diktiler
O devirde Cebbar ve Zorbalar, Âd bAvs, bİrem, bSâm, bNuh oğulları olup bunların yurdları Hadramevt'in yüksek taraflarile Necran vadilerine kadar uzanmakta idi [220]
Âd kavmi, Ahkafta, uzun, ince kum tepelerinde oturmakta idiler
Azgınlık ve taşkınlığa başladıkları zaman, Yüce Allah, onlara, kardeşleri [221] Hûd Aleyhisselâmı, Peygamber olarak gönderdi
Hûd Aleyhisselâm, onları, Yüce Allâha ibadet ve tâata, haramlardan geri dur-mağa davet etti ise de, onu, yalanladılar [222]
Yüce Allah, üç yıl, onlardan, yağmuru kesti [223]
Yağmur yağdıracağını sandıkları kara bir bulutun getirdiği ve dokunduğu her şeyi yakan bir kasırga ile de, yok olup gittiler [224]
İrem bSâm'ın çocuklarından Semud bÂbir (veya Câir) -ki, Âd'ın amcasının oğlu idi-Hıcr'a yerleştiler
Yüce Allah, bunlara da, kardeşleri olan Salih Aleyhisselâmı Peygamber olarak gönderdi
Yine, İrem bSâm'ın oğlu Lâvez'in oğulları Tasm ve Cedis, Yemâme'ye ve Bahreyn'e yerleştiler
Bunların kardeşleri Amlık (Imlak) bLâvez olup bunun soyundan gelenlerden bazıları Haram'e, bazıları da, Şam'a yerleştiler
İşte, Âmâlık diye anılan kavimler, bunlardandı ve her beldeye dağılmışlardı
Mısır Firavunları, Mütegallibeler, Fars Şahları ve Horasan Hükümdarları da, bunlardandı
Bunların kardeşi olan Ümeym bLâvez, Fars toprağında yerleşmişti Farslıların her cinsi, Ümeym bLâvez'in çocuklarındandır İrem'in oğlu Maş ise, Babil'e yerleşmişti Maş'ın oğlu Nemrud, orada doğmuştur
Nemrud, Babildeki köşkü yaptıran ve beş yüz yıl Hükümdarlık yapan kimsedir [225]
Yüce Allah', İbrahim Aleyhisselâmı da, bu Nemrud'un zamanında Babil halkına Peygamber olarak göndermişti[226]
Âbir bSalih'in oğlu Kantan'ın Ya'rub ve Yaktan adlarında iki oğlu vardı
Kahtan; bütün Yemenlilerin Babası idi ve ilk defa düzgün Arapça konuşan kimse [227]
Kahtan'ın oğlu Yarub, Yemen topraklarına yerleşmişti
O da, bütün Yemenlilerin babası idi ve Arapça konuşan kimse idi [228]
Ya'rub; çocukları tarafından, Krallara mahsus:
(En'im sabâhan = Sabahın hayr ola!) ve:
(Ebeytellâne = Zâtından, lanet ve nefret ettirici haller sâdır olmaya!) diye selâmlananların ilki idi [229]
Kahtan'ın oğlu Yaktan ise, Cürhüm'ün babası ve Cürhüm de, Ya'rub'un amcasının oğlu idi
Cürhümîler, Yemen'de oturur ve Arapça konuşurlardı
Sonradan, Mekke'ye geldiler ve orada, yerleştiler
Katuralar, bunların amcalarının oğullarıdır
Daha sonra, Yüce Allah, Mekke'ye, İsmail Aleyhisselâmı, yerleştirdi
İsmail Aleyhisselam, Cürhümîlerden bir kızla evlendi
Bunun için, Cürhümîler, İsmail Aleyhisselâmın Dayıları olurlardır [230]
Arap olanı ve Arap olmayanlarıyla bütün Peygamberler, Yemenlileri ve Nizar-lılarıyla bütün Araplar, Sâm bNuh'un çocuklarındandırlar [231]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Ibnİshak-Kitabülmübteda velmeb'as c1,s1-2, Belâzürî-Ensabüleşraf c1,s3, Yâkubî-Tarih c1,s8-12, Mes'ûdî-Murucuzzeheb c 1 ,s37-40, Sâlebî-Arais s54, İbnEsîr-Kâmil c 1 ,s47-66, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c 1 ,s 100
M Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/87
[2] Mes'udî-Ahbaruzzaman s57, Mîr-Hâvend-Ravzatussafa Terceme s 136
[3] İbnKuteybe-Maarif s10-11, Mes'udî-Ahbaruzzaman s57, Ravza s 136
M Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/87
[4] Dineverî-Elahbar s1
[5] Nuh: 23[6] Ârâf: 59, Hûd: 25-26, Nuh: 1-2 (7] Ârâf: 59[8] Hûd: 5-6[9] Ârâf: 59-63[10] Hûd: 27-34 [11] Şuarâ: 115-116[12] Yûnus: 71-72[13] Ârâf: 64, Yûnus: 73, Şuarâ: 117, Kamer: 9[14] Mü’minun: 24-29
M Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/87-90
[15] Mahvil b Ahnuh, b Kayn (kaynan) Nuh Aleyhisselâm, bu kralın oğlu Berakil’in kızı Uzre ile evli idi (İbnEsîr-Kâmil c 1 ,s63)
[16] Mes'ûdî-Ahbâruzzaman s85-89
[17] Mes'ûdî-Ahbaruzzaman s58-59
[18] Mes'ûdî-Ahbaruzzaman s150
[19] Kamer: 9
[20] Ahmed bHanbel-Ezzühd s87, Taberî-Tarih c1,s92, Zemahşerî-Keşşaf c4,s37, IbnEsîr-Kâmıl c ı,s68
[21] ibnEsîr-Kâmil c1,s69
[22] Ahmed bHanbel-Ezzühd s87, Taberî-Tarih c1,s92, Zemahşerî-Keşşaf c4,s37, İbnEsîr-Kâmil c1,s68, Kurtubı-Tefsir c9,s43
[23] İbnEsîr-Kâmil c1,s69 23)
[24] Ankebût: 14
[25] Kurtubî-Tefsir c9,s42
M Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/90-92
[26] Nuh: 6[27] Nuh: 21-24[28] Kamer: 10[29] Şuarâ: 118[30] Nuh: 26-28
M Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/92-93
[31] Taberî-Tarih c1,s180-181
[32] Ahterîc1,s39O
[33] İbnlyas-Bedâyi' s61
[34] Hûd: 36-37
[35] Taberî-Tarih c1,s90,91, Salebî-Arais s55
[36] İbnKuteybe-Maarif s10, Mes'udî-Ahbaruzzaman s59, Hâkim-Müstedrek c2,s596
[37] Taberî-Tarih c1,s91, Mes'udî-Ahbaruzzaman s59
[38] Salebî-Arais s55, Kurtubî-Tefsir c9,s43, Suyûtî-Dürrülmensur c3,s327
[39] Zemahserî-Keşsaf c2,s268
[40] Sâlebî-Arais s55, Kurtubî-Tefsir c9,s42, Suyûti-Dürrülmensur c3,s327
[41] Taberî-Tarih c1,s92, IbnEsîr-Kâmil c1,s69
[42] Taberî-Tarih c 1 ,s9O
[43] Mes'ûdî-Ahbaruzzaman s59, İbnEsîr-Kâmil c1,s69
[44] Taberî-Tarih c1,s92, Mes'ûdî-Ahbaruzzaman s59
[45] Mes'ûdî-Ahbaruzzaman s59
[46] Taberî-Tarih c1,s92, Mes'ûdî-Ahbaruzzaman s59, Sâlebî-Arâis s55, İbnEsîr-Kâmil c1,s69
[47] Taberî-Tarih c1,s92
[48] Taberî-Tarih c1,s92, Mes'ûdî-Ahbaruzzaman s59, Sâlebî-Arâis s55, İbnEsîr-Kâmil c1,s69
[49] Taberî-Tarih ç1, s92
[50] Kurtubî-Tefsir c9, s31, Hâzjm-Tefsir c2, s330, Süyûtî-Dürrülmendur c3, s328
[51] Taberi-Tarih c1, s92, Sûlebi-Arais s58, Zemahşerî-Keşşaf c2, s268, Fahrürrâzî-Tefsir c17, s222, İbnEsîr-Kâmil c1, s69, Nesefî-Medârik c2, s187, Kurtubî-Tefsir c9, s31
[52] Taberî-Tarih c1,s9O, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c1,s113, Hâzin-Tefsir c2,s331, Süyûtî-Dürrülmensur c3,s327
[53] Sâlebî-Arais s55, Süyûtî-Dürrülmensur c3,s327
[54] Süyûtî-Dürrülmensur c3,s327
[55] Taberi-Tarih c1,s92, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c1,s113, Süyutî-Dürrülmensur c3,s,327
[56] Hûd: 38-39
[57] Zemahşeri-Keşşaf c2,s268, Fahrurrazi-Tefsir c17, s223, Kurtubi-Tefsir c9, s31, Nasefı-Medarik c2,s187, Hazin-Tefsir c?,s321 Ebüssuud-Tefsir c4,s2O6
[58] Fahrurrazi-Tefsir c17,s223, Kurtubi-Tefsir c9,831, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c1,s110, Ebüssud-Tefsir c4,s2O6
M Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/93-95
[59] ibnSa'd-Tabakat c1,s41, İbnHabîb-Kitabülmuhabber s383 IbnKuteybe-Maarif s11, Yâkubî-Tarih c1,s14, Taberi-Tarih c1,s92, Zemahşerî-Keşşaf c2,s268, Fahrurrazi-Tefsir c17, s223, Nesefî-Medarik c2,s187, Kurtubî-Tefsir c9,s31, Ebüssuud-Tefsir c4,s2O6, Süyûtî-Dürr C3S334
[60] Sâlebî-Arâis s56
[61] Taberî-Tarih c1,s91 Zemahşerî-Keşşaf c2,s268-269, Fahrurrazi-Tefsir c17,s223-224, ibnEsîr-Kâmil c1,s7O, Kurtubî-Tefsir c9,s32, Nesefî-Medarik c2,s187, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c1 ,s110, Hâzin-Tefsir c2,s331, Ebüssuud-Tefsir c4,s2O6
[62] Fîruzabadî-Kamusulmuhît c3,s23
[63] Taberî-Tarih c1,s91, Salebî-Arais s55, Kurtubî c9,s31, Hazin c2,s33O, Süyûtî-Dürrülmensur c3,s328
[64] Yâkubî-Tarih c1,s14, Taberî-Tarih c1,s92, İbnEsîr-Kâmil c1,s7O
[65] Taberî c1,s93, Zemahşeri c2,s269, İbnEsîr c1,s7O, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c1,s110
[66] Ebülfida-Elbidaye vennihaye c1,s11O
[67] Taberî-Tarih c1,s93
[68] İbnSa'd-Tabakat c1,s41, İbnHabib-Kitabülmuhabber s383, Taberî-Tarih c1,s92
[69] İbnSa'd-Tabakat c1,s41, Taberî-Tarih c1,s92, Kurtubî c9,s32
[70] Yâkubî-Tarih c1,s14
[71] İbnSa'd c1,s41 , İbnHabib-Kitabülmuhabber s 383, Taberî c1,s92, Süyûtî: Dürr c3,s334
[72] Kurtubî-Tefsir c9,s32
[73] Taberî-Tefsir c12,s34, Kurtubî-Tefsir c9,s31, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c1,s110
[74] Ebülfida-Elbidaye vennihaye c1,s110
[75] Taberî-Tarih c1,s93, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c1,s110
76] Sâlebî-Arais s55, Kurtubî-Tefsir c9,s42, Süyûtî-Dürrülmensur c3,s327
[77] Dîneverî-El'ahbar s1, Mes'üdî-Murucuzzeheb c1,s4O, Süyûtî-Dürrülmensur c3,s327
[78] Kamer: 13
[79] Sâlebî-Arais s56
[80] Taberî-Tarih c1,s93, Salebî-Arais s56, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c1,s11O
M Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/95-96
[81] 30) Hûd: 40-41
[82] Taberî-Tarih cls93, Sâlebî-Arais s57, İbnEsîr-Kâmil c1,s7O
[83] Taberî-Tarih c1,s93, İbnEsîr-Kâmil c1,s7O, Kurtubî-Tefsir c9,s35
[84] Kurtubî-Tefsir c9,s35
[85] Taberî-Tefsir c28,s169, Ebülfida-Tefsir c2,s445
[86] ibnHabib-Kitabulmuhabber s383
[87] Taberî-Tefsir c28,s169
[88] Tahrim: 10, Ebülfida-Tefsir c2,s445
[89] Taberî-Tarih c1,s95, Sâlebî-Arais s57, Zemahşerî Keşşaf c2,s269, İbnEsîr-Kâmil c1,s7O, Kurtubî-Tefsir c9,s35
[90] Zemahşerî-Keşşaf c2,s269, Nesefî-Medarik c2,s188
[91] Kurtubî-Tefsir c9,s35
[92] ibnSa'd-Tabakatc1,s41, ibnHabîtHKİtabülmuhabbers383, Taberî-Tarih c1,s95, Mes'ûdî-Ahbaruzzaman s60, Sâlebî-Arais s57, Fahrurrazi-Tefsirc17,s228, İbnEsîr-Kâmil c1,s7O, Kurtubî-Tefsir c9,s35, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c1,s111
M Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/96-97
[93] Mes'ûdî-Murucuzzeheb c1,s4O
[94] ibnSa'd-Tabakat c1,s41, ibnKuteybe-Maarif s11, Yâkubî-Tarih c1,s14, Taberî-Tarih c1,s94, Mes'udî-Murucuzzeheb c1,s4O, Ahbaruzzeman s60, Sâlebî-Arais s57, Fahrurrazi-Tefsir c17,s223, İbn Esîr-Kâmil c1,s7O, Hâzin-Tefsir c2,s332, Sûyûtî-Dürr c3,s334
[95] ibnSa'd c1,s41, Taberî-Tarih c1,s94, Salebi s57, Kurtubîc9, s32, Nesefi-Medarik c2,s187, Hazin c2,s332, Süyutî-Dürr c3,s,334
[96] İbnSa'd s41, İbnKuteybe-Maarif s11, Taberi c 1 ,s94, Salebî s59 Zemahşerî c2,s272, İbnEsîr c1 ,s72, Kurtubî C9S36, Ebülfida-Tefsir c2,s447, Hâzin-Tefsir C2S334, Süyûtî-Dürr c3,s328
M Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/97-98
[97] M Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/98
[98] Kralın Babası Mahvil tarafından da, dağların başında birer Maakıl yapılması emr edilmiş, putların sayısına ve isimlerine göre yüksek yedi Maakıl, Sığınak yapılmıştı Mes'udî-Ahbaruzzaman s57
[99] Mes'ûdî-Ahbaruzzaman s60-61
M Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/98-99
[100] ibnSa'd-Tabakat c1,s41, Yâkubi-Tarih c1,s14, Taberî-Tarih c1,s94, Zemahşerî-Keşşaf c4,s37
[101] Yâkubî-Tarih c1,s14, Zemahşerî-Keşşaf c4,s37
[102] ibnSa'd c1,s41, Taberîc1,s94, Salebîs58, İbnEsirc1,s72, Kurtubî c9,s38, Ebülfida-Elbidaye c1,s112, Hazin C2S333
[103] Yâkubî-Tarih C1S14
[104] ibnKuteybe-Maarifs11, Yakubîc1, s 14, Taberic1, s93, Mes'udî-Ahbaruz-zaman s61, Zemahşerî-Keşşaf c4, s37, Şalebî-Araris s58, İbnEsîr-Kâmil c1, s72, Hâzin-Tefsir c2, s333
[105] Yâkubî-Tarih c1,s14, Mes'udî-Murucuzzeheb c1,s4O
M Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/99
[106] Ebülmünzir Hişam-Kitabülasnam s52, 53, Yâkut-Mûcemülbüldan c5,s367
M Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/99
[107] İbnSa'd-Tabakat c1,s4O, Taberi-Tarih c1,s97
[108] İbnKuteybe-Maarif s11, Taberî-Tarih c1,s94, Mes'udî-Murûcuzzeheb c1,s40, ibnEsîr-Kâmil c1,s72
M Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/100
[109] Taberî-Tarih c1,s91, Hâkim-Müstedrek c2,s342, Sâlebî-Arais s58, Kurtubî-Tefsir c9,s41, Ebülfida-Tefsir c2,s447, Elbidaye vennihaye c 1 ,s 113, Heysemî-Mecmuazzevaid c8,s200, Hâzin-Tefsir c2,s333, Süyûtî-Dürrülmensur c3,s327
M Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/100
[110] İbnSa'd-Tabakat c1,s41, Yâkubî-Tarih c1,s14, Taberî-Tarih c1,s91, Sâlebî-Arais s58, ibnEsîr-Kâmil c1,s72, Nesefî-Medârik c2,s189, Süyûtî-Dürrülmensur c3,s334
[111] Süyûtî-Dürrülmensur c3,s33O
[112] İbnSa'd-Tabakat c1,s41, Yâkubî c1 ,s14, Taberî s94, Salebî 58, Zemahşerî-Keşşaf c2,s272, Deylemî-Firdevs c1,s238, ibnEsîr c1,s72, Kurtubî-Tefsir c9,s36, Süyûtî-Dürrülmensur c3,s334
[113] İbnSa'd c1,s41, Yâkubî c1,s15, Taberî c1,s94, Mesûdî-Muruc c1,s40, ibnEsîr s72
[114] Taberî-Tarih C1S96, Tefsir c12,s47, Kurtubî-Tefsir c9,s36
[115] ibnSa'd-Tabakat c1,s42, Taberî-Tarih c1,s94, Yâkubî-Tarih c1,s15 Mes'üdî-Murucuzzeheb c1,s4O, Sâlebî-Arais s59, İbnEsîr-Kâmil c1,s72-73, Kurtubî-Tefsir c9,s41
M Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/100-101
[116] IbnSa'd c1,s41, Taberî c1,s94-96, Sâlebî s58, İbnEsîr s72, Kurtubî-Tefsir c9,s36
[117] Hûd: 4
[118] ibnSa'd c1,s41, Taberî 94,96, Salebî s58, İbnEsîr s72, Kurtubî 36
[119] ibnKuteybe-Maarifs11, Mes'udî-Muruc c1,s4O, Zemahşerî-Keşşaf c2,s272, Ebülfida-Tefsir c2,s447, El-bidaye vennihaye c1,s1l6
[120] İbnKuteybe s11, Taberîd ,s96, Zemahşerîc2,s272, Ebülfida-Tefsir c2,s447, Elbidaye vennihaye c1 ,s116
[121] ibn Sa'd-Tabakat c1,s41, Taberî-Tarih c1,s96, Sâlebî s59, Zemahşeri c2,s272, İbnEsîr c1,s72, Kurtubî c9,s41, Ebütfida-Tefsir c2,s447
[122] Yâkubî-Tarih C1S15
M Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/101
[123] ibnSa'd-Tabakat c1,s,42, IbnHabîb-Kitabülmuhabber s384, ibnKuteybe-Maarif s12, Yâkubî-Tarih c1,s15, Taberî-Tarih c1,s96, Mes'ûdî-Murucuzzeheb c1,s41, Sâlebî-Arais s59-60, İbnEsîr-Kâmil c1,s73
[124] Yâkut-Mûcemülbüldan c2,s84
[125] ibnHabîb-Kitabülmuhabber s384, İbnKuteybe-Uyûnülahbar c1,s314, Taberî-Tarih c1,s96, İbnEsîr Kâmil C1S73
[126] Mes'ûdî-Murucuzzeheb c1,s41
[127] Yâkut-Mûcemülbüldan c2,s179-180
[128] Yâkubî-Tarih C1S15
[129] Yâkut-Mûcemülbüldan c2,s84, Mir Hâvend-Ravzatussafa Terceme s139
M Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/101-102
[130] İbnSa'd-Tabakat c1,s41, Yâkubî-Tarih c1,s15, Taberî-Tarih c1,s94, Sâlebî-Arâis s58, Zemahşerî-Keşşaf c2,s271, İbnEsîr-Kâmil c1,s72, Kurtubî-Tefsir c9,s41, Nesefî-Medarik c2,s189, Ebülfida-Tefsir c2,s447
[131] İbnSa'd-Tabakat c1,s41
[132] Taberî-Tarih c1,s94
[133] Yâkut-Mûcemülbüldanc2,s179, Ebülfida-Elbidaye vennihayec1,s115, Tefsir c2,s446, Süyûtî-dürrülmensur c3,s335
[134] Hâzin-Tefsir c2,s332
[135] Mes'ûdî-Murucuzzeheb c1,s4O, Yâkut-Mûcemülbüldan c2,s179
[136] Mes'ûdî-Murucuzzeheb c1,s40
[137] Yâkut-Mûcemülbüldan c2,s138
[138] Yâkut-Mûcemülbüldan c4,s322
[139] Buhârî-Sahih c4,s104
[140] Taberî-Tarih c1,s96, İbnEsîr-Kâmil c1,s72-73
141] Dineverî-Elahbar s1
[142] Yâkut-Mûcemülbüldan c4,s322
[143] Mes'ûdî-Murucuzzeheb c1,s40
[144] Fîrüzabadî-Kumusulmuhıt c1,s275-276
[145] Fîrûzabadî-Kamusulmuhît c4,s54
M Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/102
[146] Kurtubî-Tefsir c9,s42
M Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/102
[147] Ankebût: 14-15
[148] Taberî-Tefsir c27,s95, Zemahşerî-Keşşaf c4,s38, Nesefî-Medârik c4,s2O3, Kurtubî-Tefsirc17,s133, Ebülfida-Tefsir C2S446, Hâzin-Tefsir c4,s2O3, Ebüssuud-Tefsir c8,s17O
[149] Taberî-Tefsir c27,s95, Kurtubî-Tefsir c17,s133
[150] Dîneverî-Elahbar s1
[151] Taberî-Tefsir c20,s136, Zemahşerî-Keşşaf c4,s38, Nesefî-Medarik c4,s2O3, Ebüssuud-Tefsir c8,s17O
[152] Zemahşerî-Keşşaf c4,s38, Nesefî-Medarik c4,s2O3, Ebülfida-Tefsir c2,s446, Hâzin-Tefsir c4,s2O3, Ebüssuud-Tefsir c8^170
[153] Taberî-Tefsir c27,s95, Zemahşerî-Keşşaf c4,s38, Kurtubî-Tefsir c 17,s 133, Nesefi-Medarik c4,s2O3, Ebülfida-Tefsir c2,s446, Hâzin-Tefsir c4,s2O3, Ebüssuud-Tefsir c8,s17O
[154] Taberî-Tefsir c27,s95, Kurtubî-Tefsir c17,s133, Ebülfida-Tefsir c2,s446
[155] M Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/103
[156] Kamer: 11-12[157] Kamer: 14[158] Hûd: 42-43[159] Hûd: 45-47
[160] Cudî Cezîre'de bir dağ'dır (Buhâri-Sahih c4,s1O4)
[161] Hûd: 44[162] Hûd: 48[163] Ankebût: 14-15[164] Kamer: 15-16[165] Hûd: 49
M Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/103-10
[166] İbnSa'd-Tabakatc1,s40-41, İbnKuteybe-Maarif s12, Taberî-Tarihc1,s97, Mes'ûdî-Murucuzzehebc1,s4l, Sâlebî-Arais s60, ibnEsîr c1,s68, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c1,s12O
[167] Sâm, Tufandan yetmiş sekiz yıl önce doğmuştu (Sâlebî-Arais s60)
[168] Sâlebî-Arâis s60, İbnEsîr-Kâmil c1,s73
[169] Yâkubî-Tarihc1,s16
[170] Ahmed bHanbel-Ezzühd s88
[171] Ahmed bHanbel-Müsned c2,s17O, Buharî-Edebülmüfred s144, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c1,s119, Heysemî-Mecmauzzevaid c4,s219
[172] Ahmed bHanbel-Ezzühd s87
[173] Şâlebî-Arais s60, ibnEsîr-Kâmil c1,s73
[174] İbnAbdRabbih-Ikdulferîd c3,s173
[175] İbnAbdRabbih-lkdulferîd c3,s173, Sâlebî-Arais s60, İbnEsîr-Kâmil c1,s73, Mîr Hâvend-Ravzatussafa Terceme s 136
[176] ibnAbdRabbih-Ikdülferid c3,s187, Ebû Nuaym-Hilyetülevliyâ c8,s145
[177] Ezrakî-Ahbaru Mekke ds68
[178] Ezrakî-Ahbaru Mekke c1,s73
[179] Ezrakî-Ahbaru Mekke c1,s68
[180] Ahmed bHanbel-Ezzühd s87
M Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/105-107
[181] Hâkim-Müstedrek c2,s546
M Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/107
[182] Sâffât: 77
[183] Ahmed bHanbel-Müsned c5,s10-11, Tirmizî-Sünen c5,s365, Taberî-Tefsir c23,s67, Tarih c1 ,s1O2, Hâkim-Müstedrek c2,s546
[184] İbnSa'd-Tabakat c1,s42, Ahmed bHanbel-Müsned c5,s11, Tirmizî-Sünen c5,s365, Taberî-Tarih c1,s1O6, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c1,s115, İbnHaldun-Tarih c2,ks1,s6
184)
[185] Taberî-Tefsir c23,s67, İbnHaldun-Tarih c2,ks1,s5,6
[186] Ahmed bHanbel-Müsned c1,s5
[187] ibnAbdRabbih-Ikdülferîd c3,s4O5
[188] İbnHaldun-Tarih c2,ks1,s4-5
M Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/107-108
[189] Dîneverî-Elahbar s34, Yâkubî- Tarih c1,s15, Taberî-Tarih c1,s98, Sâlebî-Arais s61
[190] Taberî-Tarih c1,s98, Salebî-Arais s61
[191] Feysun Belh ırmağıdır (Dineverî-Elahbar s34)
[192] Dîneverî-Elahbar s34, Taberî-Tarih c1,s98, Sâlebî-Arais s61
[193] Dîneverî-Elahbar s34
[194] Dîneverî-El'ahbar s34, Taberî-Tarih c1,s98, Sâlebî s61
[195] Taberî-Tarih c1,s98, Sâlebî-Arais s61
[196] Dineverî-Elahbar s34, Taberî-Tarih c1,s98, Sâlebî s61
[197] Yâkubî-Tarih c1,s15
[198] ibnKuteybe-Maarif s13, Yâkubî-Tarih c1,s16
[199] Taberi-Tarih C1S103
[200] Mes'ûdî-Ahbaruzzaman s75
[201] İbnkuteybe-Maarif s12-13
[202] ibnKuteybe-Maarif s13 Yâkubî-Tarih c1,s15
M Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/108-109
[203] Mirhavend-Ravzatussafa Terceme s142
[204] Yâkubî-Tarih c1,s17, Mes'ûdî-Murucuzzeheb c1,s43
[205] Yâkubî-Tarihc1,s18
[206] Yâkubî-Tarih c1,s18, Mes'ûdî-Murucuzzeheb c1,s43
[207] Yâkubî-Tarihc1,s18
[208] Yâkubî-Tarih c1,s19, Mes'ûdî-Murucuzzeheb c1,s43
[209] Yâkubî-Tarih c1,s18, Mes'ûdî-Murucuzzeheb c1,s43
[210] Yâkubî-Tarih c1,s19
[211] Yâkubî-Tarih c1,s19, Mes'ûdî-Murucuzzeheb c1,s43
[212] Yâkubî-Tarih c1,s19
[213] Yâkubî-Tarih c1,s19, Mes'ûdî-Murucuzzeheb c1,s43
[214] Yâkubî-Tarih c1,s2O
[215] Yâkubî-Tarih c1,s2O, Mes'ûdî-Murucuzzeheb c1,s43
[216] Yâkubî-Tarih C1S20
[217] Yâkubî-Tarih c1,s2O, Mesûdî-Murucuzzeheb c1,s44
[218] Yâkubî-Tarih C1S21
[219] Yâkubî-Tarih c1,s21, Mesûdî-Murucuzzeheb c1,s44
[220] Yâkubî-Tarih C1S22
[221] İbnKuteybe-Maarif s13
[222] Yâkubî-Tarih c1,s22
[223] Yâkubî-Tarih c1,s22, Mesûdî-Ahbaruzzaman s81, Salebi s62
[224] Yâkubî-Tarih c1,s22
[225] ibnKuteybe-Maarif s12-13, Mesudî-Muruc c1,s41-42
[226] İbnSa'd-Tabakat c1,s46, Taberî-Tarih c1,s119, ibnEsîr-Kâmil c1,s94
[227] Mes'ûdî-Nurûcuzzeheb c1, s42-43
[228] İbnKuteybe-Maarif s13
[229] Taberî'ye göre: ilk Yemen Kralı, Kahtandı ve Kıral selamıyla ilk kez selamlanan da, o idi (Taberî-Tarih c 1S104)
[230] ibn Kuteybe-Maarif s 13,271, Mes'udî-Murucuzzeheb c1,s42-43
[231] İbnKuteybe-Maarif s14
M Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/109-113