31 Aralık 2019

DİVAN EDEBİYATINDAKİ TÜRLER

TEVHİT
Allah'ın birliğini ve ululuğunu anlatan şiirlere tevhit denir. Genellikle kaside biçiminde yazılırlar. Tevhitte tanrının büyüklüğü, sıfatları, kudretinin sonsuzluğu, tasvir ve hayal edilebilen şeylerden soyutlanması, hiçbir şeyin ona eş ve benzer olamayışı, bütün kudret ve ilimlerin ona ait oluşu gibi özellikler sanatlı bir üslupla anlatılır. Tanrı karşısında kulun acizliği vurgulanır. En ünlü tevhit manzumesini Nabi yazmıştır.
MÜNACAT
Kelime anlamı "Allah'a dua etme, yalvarma" anlamına gel­mektedir. Divan edebiyatında Allah'a yalvarma, yakarma, niyaz etme maksadıyla yazılan nesir ya da nazım yazılara "münacat" denir. Kaside, gazel, mes­nevi, murabba, muhammes, terkib ve terci bent, rubai ve kıta gibi he­men hemen bütün nazım şekilleriyle yazılmıştır. Şairler bazen aynı nazım şekli içinde tevhit ve münacatı birlikte işleyebilmektedirler. Bu tür yazılarda şair, Allah'ın kudret ve azameti karşısında kendi acizliğini ortaya konar. Günah­larının bağışlanması için yüce yaratıcıya yalvarır.
NAAT
 Sözlük anlamı "bir şeyi överek anlatma, vasıflandırma" anla­mlarına gelmektedir. Hz. Muhammet’i övme amacıyla yazılan şiirlere "naat" adı verilmektedir. Düzyazı şeklinde yazılanlar da vardır. Divanlarda tevhit ve münacatlardan sonra naatlar gelmektedir. Ancak tevhit ve münacat olma­dan naatlarla başlayan divanlar da bulunmaktadır. Taşlıcalı Yahya, Nefi, Nedim, Naili gibi bazı şairler divanlarına naatlarla başlamışlardır. Naatlarda Hz. Muhammed'e karşı duyulan saygı ve sevgi dile getirilir. Peygamberin hayatı, hicreti, miracı, dini yayma konusunda verdiği müca­dele ve mucizeler anlatılır. En sonunda onun şefaatine sığınılır, ona getiri­len salât ve selamla naat tamamlanır. Naat yazmakla ünlenmiş kişilere naatgu, dini törenlerde naat okuyanlara naathan denir. Fuzuli’nin Su Kasidesi bu türün en güzel örneğidir.
METHİYE
Sözcük olarak "birini övme, birinin iyi özelliklerini sayma" an­lamına gelmektedir. Edebiyatta bir kimseyi övmek amacıyla yazılan man­zum veya mensur eserlere denir. Eski şair ve yazarlar başta padişah, sadrazam, şeyhülislam ve valiler olmak üzere ya devlet adamlarını ya da başta dört halife olmak üzere diğer din ve tarikat büyüklerini överlerdi. Methiyeler çoğunlukla kaside nazım biçimiyle yazılır.
FAHRİYE
Bir şairin kendini övmek için yazdığı şiirlerdir. Şairler kasi­delerin fahriye bölümlerinde ve gazellerin mahlas beyitlerinde kendi şair­liklerinin üstünlüğünü dile getirmişlerdir. Özellikle Nefi, şiirlerinde fahriyeye önem vermiştir. 45 beyitlik Sözüm redifli naatının 31 beytinde kendisini övmüştür.
HİCVİYE
 Bir kimseyi yerme, alay etme, gülünç duruma düşürme ama­cıyla yazılan şiirlere hicviye denir. Halk edebiyatında taşlama biçiminde kullanılan kelime bugün yergi olarak kullanılmaktadır. Divan edebiyatında bu türden yararlanılarak bazı kişilerin olumsuz yanları ya da toplumun ak­sak yönleri eleştirilmiştir. Bu konuda en başarılı örnekleri Nefi vermiştir. Nefi'nin sadece hicviyelerinden oluşan Sihamı Kaza isimli bir eseri var­dır. Şeyhi'nin Harname adlı mesnevisi de hiciv türünde yazılmış önemli bir mesnevidir.
MİRACİYE
Hz. Muhammet'in miraç mucizesini konu alan şiirlerdir. Miraç'ın sözlük anlamı "çıkılacak, yükselecek yer, merdiven, göğe yükselme"dir. Hz. Muhammet, Cebrail yardımıyla bir mucize olarak Mekke'den Kudüs'teki Mescidi Aksa'ya götürülmüş ve ora­dan da semaya yükseltilmiştir. Hicri takvimde Recep Ayı'nın yirmi yedisine rastlayan bu gece İslam dünyasında Miraç Kandili olarak kutlanmaktadır. Türk edebiyatında bu konuyu işleyen manzum, mensur eserler yazılmıştır. Bu tür eserlere miraciye, miraçname gibi isimler verilir. Miraciyelerde peygamberin özellikleri, Miraç için kullanılan binekler ve peygamberin Miraç’ta yaşadıkları, ayetler ve hadislerden alıntılarla dile getirilir. Hz. Muhammet, Mekke'den Beytül Makdis'e kadar Burak'la oradan dünya­nın semasına kadar Miraç'la yedinci semaya kadar meleklerin kanatları üzerinde, Sidretül Münteha'ya kadar Cebrail'in kanadı üzerinde ve Kâbe Kavseyn'e kadar da Refref adı verilen binekle yükselmiştir.
Genellikle kaside veya mesnevi biçiminde yazılan bu şiirlerin bazıları bestelenerek cami ve tekkelerde okunmuştur. Bunları ezgiyle okuyan­lara miraçhan denir.
MEVLİT
Sözlüklerde "insanın doğduğu yer, doğma, dünyaya gel­me, doğulan zaman" anlamlarına gelmektedir. Edebiyatta ise Hz. Muhammet’in doğumunu konu alan eserlerin genel adıdır. Bu tür eser­lerde peygamberin doğumu, peygamber oluşu, mucizeleri, miraç olayı, örnek yaşayışı, vefatı gibi konular işlenmektedir. Farklı kişilerce 60’ın üzerinde Türkçe mevlit yazılmasına rağmen bunların içerisinde Süleyman Çelebi'nin yazdığı Vesiletün Necat isimli 768 beyitlik mevlit meşhurdur.
HİLYE
Hz. Muhammet’in fiziki ve ruhi özeliklerinin yazı ile an­latılmasını konu alan eserlerdir. Bir nevi dini portrelerdir. Hilyei Şerif, Hilyetün Nebi, Şemaili Şerif olarak da isimlendirilen eserler bu konuyu işlemektedir. En çok Hz. Muhammet için yazılmakla birlikte Dört Halife için yazılanları da vardır. Manzum ya da mensur olan bu eserler, bazen bağımsız bir kitap halindedir, bazen de miraciyelerin, siyerlerin, mevlitlerin içinde yer alır. Bağımsız olanlar mesnevi biçimindedir. Türün en önemli eseri 16. yüzyıl şairi Hakani Mehmet Bey’in, Hilyei Hakani adıyla bilinen eseridir.
MERSİYE
Ölen birinin ardından duyulan üzüntüyü dile getirmek ama­cıyla kaleme alınan şiirlerdir. Mersiyeyi yazan, ölen kimsenin ahlaki güzel­liklerini, yaptığı iyilikleri dile getirir. Dünyanın geçiciliği, kadere rıza gösteril­mesi gibi konuları ele alır.
Mersiyelerde genellikle şu bölümler vardır:
Girizgâh: Feleğe sitem, dünyanın geçiciliğinden söz edilir.
Yas: Sevilen kişinin ölümünden duyulan üzüntü dile getirilir.
Methiye: Ölen kişinin özellikleri ve yaptıkları, övgü dolu sözlerle, mübala­ğalı bir şekilde anlatılır.
Olay tasviri: Ölümün nasıl gerçekleştiği detaylı ve dramatik bir şekilde anlatılır.
Dua ve temenniler: Ölenin makamının cennet olması için dua, geride ka­lanlara uzun ve sıhhatli bir ömür temenni edilir. Padişahlara yazılan mer­siyelerde buna ek olarak yeni padişaha övgülerde bulunan mersiyeler de vardır.
Bu tür şiirler çoğunlukla terkibi bent, kaside, terci bent ve murabba nazım biçimleriyle yazılmıştır. İslam dünyasında mersiye dendiğinde ilk önce, Hz. Hüseyin'in Kerbela'da şehit edilmesi dolayısıyla yazılmış şiirler akla gelir. Bu konu o kadar işlenmiştir ki Makteli Hüseyin adıyla yeni bir tür meydana gelmiştir. Mersiye yazılanlar arasında padişahlar, şehza­deler, vezirler, devlet ileri gelenleri, şeyhler ve aile fertleri yer almaktadır.
Germiyan Beyi Süleyman Şah (Ö. 1387 ) için şair Ahmedi'nin yazdığı mer­siye Anadolu Türk edebiyatında ilk mersiye örneği sayılmaktadır. Baki'nin Kanuni için yazdığı "Kanuni Mersiyesi" edebiyatımızda önemli bir yer tutmaktadır. Bunun yanında Kanuni Sultan Süleyman'ın oğlu Şehzade Mustafa’nın hazin ölümü için de birçok mersiye yazılmıştır.
ŞEHRENGİZ
Bir şehrin güzellerini ve güzelliklerini konu alan manzu­melere verilen isimdir. Türk edebiyatına ait bir tür olan şehrengizler genel­likle mesnevi biçiminde kaleme alındığından baş tarafından tevhit, münacat, naat bulunur. Bahsedilecek şehirle ilgili bilgi verildikten sonra o şehrin güzelliklerinin tanıtımına geçilir. Edirne, Bursa, Yenice, İstanbul gibi kültür merkezleri, şehrengiz yazılan yerler arasında önemlidir. Bu türün ilk örne­ğini 16. yüzyılda Mesihi vermiştir: Şehrengiz Dermedhi Cüvananı Edirne (Edirne Şehrengizi)
KIRIK HADİS
Hadis, Hz. Muhammet'in sözü anlamına gelmekte­dir. Kur'an'dan sonra ikinci kaynak olan hadisleri toplayan kitaplar vardır. Sayıları yüz binleri bulan hadislerden kırk tanesini seçerek manzum veya mensur aktaran, tercümesini veya şerhini (açıklamasını) yapan edebi eser­ler meydana getirilmiş ve bu eserler Kırk Hadis, Hadisi Erbain şeklinde isimlendirilmişlerdir. Zamanla kırk hadis öğrenme, ezberleme, tercüme ve şerh etme geleneği oluşmuştur. Esere alınacak kırk hadis seçilirken ge­nellikle aynı konuları ele alanların bir araya getirilmesi veya ezberlenmesi kolay olanlar göz önünde tutulmuştur. Türkçe manzum kırk hadislerde, Arapça ve Farsça hadis kitaplarıyla Molla Cami'nin Çihil Hadis adlı eserinin etkisi vardır.
SAKİNAME
Klasik Türk Edebiyatında içki ve içki meclislerini değişik yönleriyle ele alan eserlere sakiname denmektedir. Bazı şairler gerçek anlamda içki meclislerini anlatırlarken, mutasavvıf şairlerse mecazi olarak içkiden bahsetmişlerdir. Mesnevi nazım şekliyle uzun sakinameler yazıldı­ğı gibi, kaside, terkibi bent, terci bent, gazel gibi nazım şekilleriyle de yazılmıştır. Bu tür yazılan eserler içkiden, içki çeşitlerinden, içkiyle birlikte yenilen yemeklerden, içki meclisine katılan kişilerden, içki dağıtan sakiden, kadehten, sürahiden, sarhoşluktan bahseder. Böyle bir eğlencenin vazge­çilmezleri arasında sevgili, saki, yaran, mutrib ve hanende de vardır. Tasavvufi mahiyette yazılanlarında içki, insanları dünya endişelerinden uzaklaştırıp gerçek âleme yönelten bir araç olarak ele alınır.
PENDNAME
Pendname, insanlara öğüt vermek amacıyla yazıl­mış manzum ve mensur eserlere denmektedir. Pendnamelerin en meşhuru Feridüddin Attar'ın Pendname'sidir. Bu eserin Türkçeye manzum, mensur birçok çevirisi yapılmıştır. Güvahi'nin 1527'de kaleme aldığı 2133 beyitlik manzum Pendname'de Attar'ın etkisi pek görülmemektedir. Pendname türü kaside, gazel, terci bent, mesnevi nazım şekilleriyle kaleme alınmıştır.
GAZAVATNAME
Orduların seferlerini, savaşlarını, zaferlerini, fetihlerini anlatan eserlerdir. Gazaları anlatan eserlere gazavatname, zaferleri anlatan­lara zafername, fetihleri anlatanlara fetihname de denebilir. Süzi Çelebi'nin mesnevi biçiminde yazdığı Mihaloğlu Ali Bey'in Gazavatnamesi bu türe örnek gösterilebilir.
KIYAFETNAME
İnsanların dış görünüşlerinden, onların karakterleriyle ilgili bilgiler çıkarmayı amaç edinen eserlere kıyafetname denir. Vücut or­ganlarından ya da vücudun dış görünüşünden kişinin karakteri belirlenmeye çalışılır. Türk edebiyatının en meşhur kıyafetnameleri Hamdullah Hamdi'nin Kıyafetname adlı mesnevisi ile Erzurumlu İbrahim Hakkı'nın Marifetname adlı eseridir.
NAZİRE
Sevilen şairlerin şiirlerine özellikle gazellerine başka şairler tarafından vezin, kafiye ve redifi aynı olmak şartıyla yazılan şiirlerdir. Na­zirelerin en azından örnek alınan şiir kadar güzel olmasına dikkat edilir. Edebiyatımızda birbirine nazire yazılan şiirleri toplayan nazire mecmuala­rı vardır. Nazirelerin olumsuz anlamda olanlarına nakize denir.
15. yüzyılın büyük şairi Necati'nin "döne döne" redifli gazeli ve bu gazele olan Mihri Hatun'un aynı vezin, kafiye ve redifle yazdığı naziresi:
Necati'nin Gazeli:
Bu cefâdan ki kadeh ağzun öper döne döne       
Nâr-ı gayretde kebap oldı ciğer döne döne          
 Ne revâdur 6u ki ben kâmetümi halka kılam
İnce belün koca karşıma kemer döne döne
Mihri Hatun'un Naziresi:
Ateş-i gamda kebap oldu ciğer döne döne
Göklere çıkdı dûhânumla şerer döne döne
Cân fırakunla fitil oldı gönül hânesine
Ten hâyâlünle fener oldı yanar döne döne
TEHZİL (HEZL)
Başkalarını kırmak amacı olmaksızın şaka, alay veya latife yoluyla tanınmış bir şiirin kafiye ve ölçüsü örnek alınarak yazılan na­zirelere tehzil denir. Tehzili nazireden ayıran nokta, tehzilde şaka ya da alaya almanın söz konusu olmasıdır. Tehzilde amaç, ciddi bir söz veya şii­rin mizah yoluyla latife şekline dönüştürülmesidir. Latife yollu şiir yazmaya tehzil, bu türün adına hezl, bu tür yazılan şiirlerin toplandığı mecmualara hezliyat denmektedir. Türk edebiyatında Bağdatlı Ruhi, Nefi, Süruri, Ziya Paşa ve Şair Eşref bu türde başarılı örnekler vermişlerdir. Hevai, Nabi'nin bazı gazellerini hiciv ve tehzil yoluyla değiştirerek Divanı Hicvi Gazeliyatı Nabi adıyla bir eserde toplamıştır. Yine Güfti'nin Teşrifatüş Şuara'sı hezliyat türünde bir tezkiredir. Son dönem şairlerinden Fazıl Ahmet Aykaç, Halil Nihat Boztepe, Orhan Seyfi Orhon, Ahmet Tal'at Onay'ın hezl türünde şiirleri vardır.
Fuzuli'nin Su Kasidesi'nden:
Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlare su
Kim bu denlü dutuşan odlare çare su 
Orhan Seyfi Orhon'un Su Kasidesi'ne Tehzili:
Saçma ey Terkos gölünden tozlanan yollara su
Kim bu denli tozlanan yollara kılmaz çare su
SURNAME
Sözlükte sur "düğün, ziyafet, şenlik” name ise “mektup, risale, kitap" anlamlarına gelmektedir. Terim olarak padişahların erkek ço­cuklarının (şehzadelerin) “Surı Hıtan” denilen sünnet düğünlerini, kızlarının veya kız kardeşlerinin “Surı Arus, Surı Velime, Surı Cihaz” adları verilen evlenme düğünlerini, "Veladeti Hümayun" denilen padişah ve şehzadele­rin doğumları vesilesiyle yapılan eğlence ve şenliklerini anlatan manzum veya mensur eserlere surname adı verilir. Manzum surnameler, genellikle mesnevî nazım şekliyle yazılmıştır. Başlangıcındaki nesib bölümünde aynı konuları ele aldığı için suriyye veya surname olarak adlandırılan kasideler de bulunmaktadır.
16. yüzyıldan itibaren bir tür olarak karşımıza çıkan bu eserlerde dönemin zihniyeti hakkında diğer bir ifadeyle eğlence anlayışı, yapılan gösteriler, yarışmalar, folklorik gelenekler, devlet ileri gelenlerinin takdim ettiği hediye­ler, çalıp söylenilen musiki parçaları, musiki aletleri, ziyafetler, giyim kuşam, kap-kacak, yiyecek ve içecekler hakkında ayrıntılı bilgi vermektedir.
İlk bağımsız surname Gelibolulu Ali'nin "Camiul Buhur Der Mecalisi Sur" adlı mesnevisidir. İlk suriyye de Hayali Bey'in "Kaside Der Surı İbrahim Paşa" başlığını taşıyan kasidesidir. Cevri, Figani, Nevi, Yahya Bey de su­riyye kasideleri yazan şairler arasındadır.
Manzum surname yazan şairler: Gelibolulu Ali, Nabi, Esat, Hızır, Tahsin.
Mensur surname yazanlar (müellifi belli olanlar): Abdi, Haşmet, Hazin, İntizami, Lebib, Nabi, Vehbi'dir.
Vehbi: (Surnamei Vehbi)
Hazin:  (Surnamei Hazin)
KISASI ENBİYA
Peygamberlerin hayatlarını anlatan eserlere Kısası Enbiya ya da Kısasül Enbiya denmektedir. Bazıları uzun mesnevi biçimin­de kaleme alınırken bazıları kaside, gazel biçiminde yazılmıştır. Bazı mesne­vilerde peygamberlerle birlikte dört halifenin hayatları da anlatılır. Bu türün Türk edebiyatındaki ilk örneği Raguzi’nin Kısasül Enbiya adlı yapıtıdır. Abdülvasi Çelebi'nin mesnevi biçiminde yazdığı Halilname'si, Hz. ibrahim ve oğlu İsmail Peygamberi konu almaktadır. En güzel örneği Ahmet Cevdet Paşa’nın Kısasül Enbiya eseridir.
MENAKIBNAME
Tarihe mal olmuş kişilerin etrafında oluşan hikâyeler anlamına gelir. İslamiyet'in Türkler arasında yayılmasından itibaren din bü­yüklerinin hayatları, kahramanlık gösteren alperenler etrafında hikâyeler oluşmaya başlamış. Başlangıçta sözlü kültürde yaşayan bu anlatılar, halk muhayyilesinin kattığı olağanüstülüklerle zaman zaman destanlara yaklaşmıştır. Satuk Buğra Han, Battal Gazi, Danişment Gazi gibi savaşlarda kahraman­lık gösterenlerin tarihi ve dini kişilikleri etrafında oluşan menkıbeler zamanla destanlaşmıştır. Ahmet Yesevi, Mevlana, Hacı Bektaşı Veli, Yunus Emre, Akşemsettin gibi dini-tasavvufi yönü ön planda tutulan zatların hayatlarını, kerametlerini ve üstünlüklerini konu alan menkıbeler de yazılmıştır. Eyyübi'nin mesnevi biçimindeki Menakıbı Sultan Süleyman'ı buna örnek verilebilir.
SİYASETNAME
Devlet yönetiminde görev alacak yönetici adaylarına devletin nasıl yönetileceği hakkında bilgi veren, öğütlerde bulunan ahlaki ve didaktik eserlerdir.
Genel olarak hükümdarlar için yazılmış olan siyasetnamelerde onların sahip olması gereken nitelikler, saltanatın koşulları ve kuralları anlatılır. İdeal bir devlet örgütünün nasıl olması gerektiği belirtilir ve kötü yönetimlerin zararlı sonuçları açıklanarak yöneticiler uyarılır. Vezirler ve emirler için yazılmış siyasetnameler de vardır.
Siyasetnamelerin en ünlüsü Selçuklu Veziri Nizamülmülk’ün Melikşah’ın isteği üzerine yazdığı Siyasetname’dir. Türk edebiyatının en önemli siyasetnamesi ise Yusuf Has Hacip’in Kutadgu Bilig adlı kitabıdır ve bu türün ilk örneğidir.
SEYAHATNAME
Gezilip görülen yerlerle ilgili yazılardan oluşan seya­hatnamelerin çoğu mensur olmakla birlikte manzum örneklerine de rastlan­maktadır. Mensur olanların aralarında da manzum parçalar yer almaktadır. Gezi yazılarında gezilen yerlerin toplum yapısı, kültürü, önemli şehirleri yanında; orada yaşayan insanların günlük hayatı, dili, dini inanışları gibi konular ile gezi sırasında yaşanan olaylar konu edilir. Gezi yazılarında daha çok hikâye yoluyla anlatma (tahkiye) kullanılır. Ayrıca gezi yazılarının zevkle okunabilmesi için dilin canlı, akıcı ve mümkün olduğu kadar yalın olması gerekir. Keçecizade Osmanlı Dönemi Türk edebiyatındaki seyahat türünde eser veren sanatçılar arasında Evliya Çelebi, Piri Reis, Seydi Ali Reis, Yirmisekiz Çelebi Mehmet gibi isimler vardır. İzzet Molla'nın sürgün olarak gönderildiği Keşan yolculuğunun anlatıldığı Mihneti Keşan, mesnevi tarzında bir seyahatname örneğidir.
SEFARETNAME
Özellikle Osmanlı Dönemi’nde bir dış merkeze sefir(elçi) olarak atanan kişinin, dönemin siyaset ve diplomasisine ve bu arada da sefirlik görevinde bulunduğu şehrin ve ülkenin güncel hayatına ilişkin izlenim ve görüşlerini kitap şeklinde bir araya getirdiği eserlerdir. Seyahatnamenin özel bir türüdür. Sefirlerin sefaret sırasında dolaştıkları yerleri ve buralarda gördükleri şeyleri, yaptıkları işleri padişaha arz etmek için sefaretnameler hazırlamaları 17. Yüzyıl sonlarından itibaren olmuştur. En karakteristik örneği Yirmisekiz Çelebi Mehmet’in Sefaretnamesi’dir.
TEZKİRE
Edebiyat alanında ünlü olmuş kişilerin biyografilerini ve sanatçı kişiliklerini anlatıp çalışmalarından örnekler veren eserlere tezkire denir. Latifi’nin Tezkiretüş Şuara’sı önemli tezkirelerdendir. Anadolu’da ilk şuara tezkiresi Sehi Bey’in Heşt Behişt adlı eseridir. Türk edebiyatının ilk tezkiresi Ali Şir Nevai’nin Mecalisün Nefais adlı eseridir. İlk kez İran’da ortaya çıkmıştır. Bilginlerin hayat hikâyesini anlatan tezkireler tezkiretül ilmiye, din büyüklerinin hayat hikâyelerinin, kerametlerinin anlatıldığı kitaplara tezkiretül evliya denilir.
Latifi, tezkiresinde kronolojik tasnife karşılık alfabetik tasnifi tercih etmiştir. Bu fikir daha önce Arapça biyografi kitaplarında kullanılmış olmakla birlikte Türkçede ilk kez kullanılmıştır. Latifi, tezkiresinde 310 şaire yer vermiştir. Şairleri ve sanatçıları objektif olarak değerlendirmiştir. Bu yönüyle edebi tenkit örneğidir.
FALNAMEFalın her bir çeşidine göre düzenlenen manzum veya mensur kitaplara verilen isimdir. Yıldızname, tefeülname, hurşidname, ihtilacname, kıyafetname, kehanetname adlarıyla da bilinir. İlmi tefeül denilen fal ilmi, İslamiyet'ten önce ve sonra değişik şekillerde günümüze kadar gelmiştir.
Ömer Rüşeni Dede'nin Miskinnamesi, Cem Sultan'ın Falı Reyhan'ı, Zaifi'nin Falı Murgan'ı ile Hamdullah Hamdi ve Erzurumlu İbrahim Hakkı'nın Kıyafetnameleri bu türün önemli eserleridir.
Zaifi'nin kuş isimlerine dayanarak hazırladığı açıklama ve bitiş beyitlerinin ara­sında elli dokuz murabbalık Falı Murgan adlı eseri önemlidir.

FÜTÜVVETNAME

Ahilik teşkilatının esaslarını anlatan yapıtlardır. En önemlisi Hailioğlu Yahya Burgazi’ye aittir. Fütüvvetname Ahilerin el kitabı sayılır. Fütüvvetin yani eski esnaf teşkilatının adap ve erkanını, teşkilat üyelerinin uyması gereken usul ve kuralları halk diliyle anlatan bir çeşit yönetmeliktir.
LÜGAT
Genellikle mesnevi biçiminde kaleme alınan manzum söz­lükler, ders kitabı olarak medreselerde okutulmuştur. Manzum sözlüklerin içinde kelimeler, edebiyat ve aruz bilgilerine yer verilir. Arapçadan Farsçaya yapılan örneklerinden hareketle Anadolu'da Farsça-Türkçe sözlükler hazırlanmıştır. 15. yüzyıldan itibaren Anadolu'da görmeye başladığımız manzum veya mensur sözlüklerden bazıları şunlardır:
Sünbülzade Vehbi: Tuhbei Vehbi
Şahidi İbrahim Dede: Lügatı Şahidi
Tuhfei Remzi (316 beyitten oluşur.)
Sözlükler, dönemin manzum-mensur eserlerinde adet olduğu gibi "hamdele" ve "salvele" ile başlayan bir dibace, sözlük kısmı vehatime adı verilen sonuç bölümünden oluşur.
LUGAZ
Herhangi bir nesnenin ya da varlığın özellikleri anlatılarak yazılan  manzum bilmecedir. Muamma ile birlikte çok kullanılan bir söz oyunudur.  Muammadan farkı konusunun daha geniş olmasıdır. Çoğunlukla soru biçiminde  düzenlenir. En önemli özelliği içinde çözüme ilişkin ipuçlarının bulunmasıdır.  Divanların son bölümlerine konulur. Eğlendirici ve öğretici olanların yanı sıra  öğretici ve dinsel lugazlar da vardır. Lugazlar yazarlarının imzasını  taşıdığından halk edebiyatındaki bilmeceden ayrılır. Bütün lugazlar, "Bir acayip nesne gördüm", "Ol nedir kimdir" ya da "Nedir ol kim" gibi kalıplaşmış sözlerle başlar.
Bir, iki, iki delik
Abdülmecit oldu melik
MUAMMA
Muamma "gizlenmiş, saklanmış" anlamına gelir. Divan edebiyatında isimler üzerine düzenlenen manzum bilmecelerdendir. Baş­langıçta Allah'ın doksan dokuz ismi (Esmayı Hüsna) üzerine düzenlenen muammalar, sonradan insan isimleri için de yazılmaya başlanmıştır. Lugazdan farkı, sadece isimlerle ilgili olarak düzenlenmesidir. Genellikle divan­ların sonlarında yer alır. Edirneli Emri'nin çok sayıda muamması vardır. Fuzuli'nin Farsça Muamma Risalesi isimli bir eseri vardır.
"Dedemin beline sokduk bir düdük
Ana bir velinün adidur didük"
MAHLASNAME
Bir şairin şiirde kullanıldığı isim olarak tanımlayabilece­ğimiz mahlas ya şairin kendisi tarafından benimsenir ya da bir usta şair tara­fından kendisine verilirdi. Usta bir şair, genç bir şaire mahlas verecekse bu durumu yazdığı bir şiirle duyururdu. Bu amaçla yazılmış şiirlere mahlasname adı verilir. Şeyh Esat Galip Efendi'ye Hoca Neşet tarafından yazılan mahlas­name bu türe örnek verilebilir. Divan edebiyatında Şeyhi'den itibaren mahlas alma geleneğinin oluştuğu tahmin ediliyor. Bazı şairler kendi isimlerini mahlas olarak da kullanmışlardır. Bazı şairlerse asıl isimleriyle alakası olmayan bir ismi mahlas olarak almıştır. Fuzuli, kimse tarafından beğenilip kullanılma­yan bir ismi seçmeye özen göstermiştir. Mahlas kullanma geleneğini çağımız­da sürdüren şairler de vardır.

LETAİFNAME
Fıkraların, hicivlerin ve mizahi metinlerin bir araya getirildiği eserlerdir. Kaşgarlı Mahmut’un külüt (halk arasında gülünç olan şey) olarak karşılığını vermiş olduğu mizah 13 yüzyılda letaifname adıyla edebi bir tür olarak karşımıza çıkar. Özellikle Mevlana ve Nasrettin Hoca başta olmak üzere birçok şair ve mütefekkir, eserlerini oluştururken mizahtan yararlanmıştır.
MÜNŞEAT
Mektupların, resmi yazıların, güzel yazı örneklerinin, kısa mensur yazıların bir araya toplandığı yapıtlardır. Münşeat kelimesi Arapça “inşa” kelimesinden türemiştir. Kelime anlamı olarak da “nesir-düzyazı “ anlamına gelmektedir. Münşeat kelimesi Divan edebiyatında “nesirle yazılmış her türlü özel veya resmi yazının toplandığı mecmua” ve “mektubat(mektuplar)” anlamlarına gelecek şekilde bir terim olarak kullanılmıştır.
Türk edebiyatının bilinen ilk inşa eseri Ahmedi Dai’nin Teressül adlı yapıtıdır.
TARİH – VAKAYİNAME
Tarih, geçmişteki belli bir dönemi anlatan, resmi niteliği olmayan yapıtlardır. Vakayiname ise Osmanlı Devleti'nin resmi tarihidir. Tarih yazarına "müverrih", vakayiname yazarına da "vakanüvis" denir.
Divan edebiyatında tarih türünde epey eser verilmiştir. Bunların önemlileri şunlardır:
Aşıkpaşazade Tarihi (15. yüzyıl.)
Tacüt Tevarih: Hoca Sadettin Efendi (16. yüzyıl)
Peçevi Tarihi: Peçevi İbrahim Efendi (17. yüzyıl)
Naima Tarihi: (18. yüzyıl)
Cevdet Paşa Tarihi: (19. yüzyıl)
OSMANLI TARİHLERİ
Tevarihi Ali Osman adıyla bilinen manzum ta­rih kitapları yazılmıştır. Bu alanda elimize ulaşan ilk manzum eser Ahmedi'nin İskendername adlı mesnevisi içerisinde yer alan manzum Osmanlı Tarihi'dir. II. Bayezid devri şair ve tarihçilerinden Kemal'in Selatinname adlı manzum bir Osmanlı tarihi vardır. 3029 beyitten oluşan bu eser, Osmanlının kuruluşundan 1490 yılına kadar geçen olayları konu edinir.
DARİYE
Divan şiirinde ev ile ilgili kasidelere dariye adı verilir. Divan  şairlerinin caize (armağan alma) amacıyla ortaya çıkan fırsatçılıkları sonucu  gelişmiş bir türdür. Bazıları gazel tarzında da yazılmıştır. Yeni yaptırılan  köşk, saray, yalı benzeri binalar için yazılır. Şair eserden çok az bahseder hemen yaptıranı övmeye geçer. Binalar için hazırlanan kitabeler de bir tür dariye sayılır.
RAHŞİYE
Atlar için yazılmış kasidedir. Nesib bölümünde atlar övülür. Nefi'nin IV. Murat'ın atlarını övdüğü rahşiyesi meşhurdur.
HABNAME
Görülen bir rüya anlatılıyormuş gibi, bir olay ya da kişi hakkında görüşlerin söylenmesi biçiminde yazılır. Manzum da olabilir. Veysi'nin 17. Yüzyılda yazdığı Habname'si bu türün en önemli örneğidir. Habnameler eleştiri ve yergi içerir.
MEKTUP
Şairlerin birbirlerine ya da dostlarına yazdıkları manzum mek­tuplardır. Mektuplarda, şuara tezkirelerinde geçmeyen daha özel bilgilere rast­lamak mümkündür. Şairin yaşadığı çevre, şair arkadaşları ve dostları dolaylı yollardan da olsa mektuplarında gün ışığına çıkmaktadır.
TEFSİR KİTAPLARI
Kuran ayetlerini yorumlayan kitaplardır. Bu kitapların önemli bir bölümü Arapça ya da Farsça’dır.
HADİS KİTAPLARI
Hz. Muhammet’in sözlerinin toplandığı kitaplardır.
FIKIH KİTAPLARI
İslam hukukunun anlatıldığı kitaplardır. Anadolu sahasının ilk manzum fıkıh kitabı, Gülşehri'nin Kuduri tercüme­si olarak bilinir.
AKAİT KİTAPLARI
İslam inanç esaslarının anlatıldığı kitaplardır.
İLMİHALLER
Bir Müslümanın bilmesinin dinen zorunlu olduğu bilgileri anlatan kitaplardır.
SİYER
Hz. Muhammet'in; hayatını anlatan yapıtlardır. Türk edebiyatında bu türün ilk örneği, Erzurumlu Darir'in 14 yüzyılda yazdığı "Siretün Nebi" adlı yapıtıdır. Düzyazı-şiir karışımı bir eserdir.
TASAVVUF KİTAPLARI
Tasavvufun kural ve davranış tarzlarının anlatıldığı kitaplardır. Fütüvvetnameler bu tür yapıtlar arasında sayılabilir.
DESTANİ (EPİK-DESTAN)  HİKÂYELER
Din uğruna yapılmış savaşlarda üstün başarılar gösteren kişilerin mücadelelerinin menkıbevi bir dille anlatıldığı kitaplardır. Hamzanameler, Battalnameler, Danişmetnameler bu tür yapıtlardandır.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...