MARİFETNAME
olarak altın ve gümüş getirseler kabul eder, fakat eline alma yıp seccadenin altına koyun buyururdu. Sonra büyük oğul onualıp evin masraflarına harcardı. Diğer hediyeleri kendi eliyleçoluk çocuğu arasında taksim ederdi. Meyve ve yiyecek gibihediyeleri meclisinde hazır bulunan dostlara, ziyarete gelenlere verir, kendi de yerdi Bir gün bir gecede çeyrek ekmek ancak yerdi. Beş altı günde bir kâse su ancak içerdi.Çoğu zaman ona vecd ve hâl gelirdi. O vecdi hâlinde başını önüne eğer, gözlerini yumar öylece sessiz kalırdı. Oturduğu yerde, bütün vücuduyla dönerdi. Yâ’nî önce sağa, sonra sağdan geriye, geriden sola, soldan ileriye, ileriden sağa tamamenbelinden yukarı, bir karar üzere hareket ederdi. Sol elini açıp,arkasında yere koyar, avucu içinde sağ elinin şehâdet parmağıyla kendi hareketi haliyle, dâirenin merkezi gibi olurdu. Bucezbe hâli, o kâmil zatı aldığı zaman, his ve kuvvetleri öğle istiğraka varırdı ki, ne konuşabilir, ne de kimseden haberi olur,öylece kendi hâliyle meşgul olurdu. Yanında bulunanlar heybetinden dışan çıkardı. Kuyu olayından sonra ehliye yatmaz-di.* Hiç kimsenin evine gitmezdi. Ama kendi ziyaretine gelenmisâfirlere günde bir kazan aş ve bir kazan pilâv ile ikiyüz ekmek yetmezdi.Bütün bid’atlerden sakınır, sünnetleri asla terk etmezdi.Beş vaktini kendi hânesinde ezân ve cemaatle edâ ederdi. Cu-ma günleri gusl eder, elbise ve çamaşırlarını değişip Câmi’yegiderdi. İşrak, Kuşluk, Evvâbm ve teheccüd namazlarına devam ederdi. Pazartesi ve Perşembe günlerini oruçla geçirirdi.Her Cuma günü, namazdan önce Kehf sûresini okurdu. Hersöz, hareket, ahlâk ve tavrında Habib-i Ekrem (S.A.V.) efendimize uyardı. Âdet, ibâdet ve itilcad bakımından Onun izindengiderdi. Hattâ o fâdıl ve kâmil zattan «Mesâbih» kitâbını sekizay zarfında okuyup onu gözetmiş, her halinde bütün hareketve duruşlarını o kıymetli kitâba uygun bulmuştum.Hülâsa o bir alim, ilmiyle âmil, kâmil ve fâd'l bir zattı.Dünyadan yüz çevirmiş, Mevlâ’ya dönmüş idi. lbâdt'' vazifelerinde devamlı idi. Allah kendisinden razı olsun.Hazret-i Şeyhin elbisesi de sünnet üzere idi. Çünkü onun
703
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HAZRETLERİ
elbisesi kaba kumaştan, beyaz, yeşil, siyah renkte, yamalı olup yerleri süpürecek kadar uzun olmazdı. Önceleri başına beyazbezden iki takke üzerine bir küçük beyaz sarık sarardı. Beyazorta bezden gömlek ve içlik giyip, onların da temiz olmasınadikkat ederdi. Beyaz ince kumaştan fanila ve zıbını ve kısakaftanı var idi. Mübarek beline beyaz ince şal kuşak bağlaridi. Cübesi yeşil, ince, zümrüt yeşili idi. Elbiseleri iki kat olmaküzere böyle idi. İnce şaldan iki kolsuz bol abası var idi, Hernamazı onlarla kılardı. Yaz için olan abâsı beyaz, kışlık olanısiyah ve parlak idi. Beyaz iplik çorabına san mesh giyerdi. Si yah orta bezden iki seccadesi vardı. Seccadelerin astarlan, yeşil sertçe bezden idi. Astanndan kenanna ikişer parmak kıvrılmış fazlalıklan vardı. Birini kendisine mahsus odanın ortasında, gayet ince yorgan gibi bir örtü üzerine açıp daima onunüzerinde otururdu. Diğerini Cum’a namazı için hazırlamıştıki, Cum’a günü, Camiin doğu tarafında onun için yayılırdı.Zira Kuyu olayından sonra, İmamlık ve hatiblik hizmetindibüyük oğlu bulunurdu. İki haftada bir traş olmak âdeti vardı. Traş için ustura, makas bileme aleti, kayış ve bir havlu küçükbir sandık içinde bulundururdu. Sonra hizmetine evlâdı gibiolan babam kavuştu. Sonra hizmet ondan bu yetime (İbrahimHakkı Ranha’ya miras kalmıştı. Sakalını taramak için iki tarağıtımaklannı kesmek için bir bıçağı var idi.O kâmil mürşid «Temizlik imandandır» deyip temizlik ararsüse bakmazdı. Hattâ gümüş yüzük bile parmağına takmazdı.Mührünün taşı yemeni, şekli bademi, halkası gümüş idi. Üstünde «Bende-i Hayy İsmail Hakkı bin Kâsım* yazılı idi. Zem-zemli bezden kefem, diğer buhur ve levâzımı ile bir sandıktahazır dururdu. Çünkü o her en öleceğini düşünürdü. Bir başkasandıkta diğer elbiselerini saklardı. Cum’a akşamları hücresinde buhur yakardı. Maşrabası bir beyaz fincân idi. (Çanağıağaçtan, kaşığı şimşirden olup küçük idi. Şamdanı yeşil idi.Sandal asası babasmdan yâdigar idi. Abdest ve gusl için be yaz topraktan dört ibriği vardı. İkisi büyük olup gusl için idi.İkisi de küçük olup pek dardı. Misvâkı çokdu. Birden fazla teşbihi yokdu. Baba ve dedelerinden kalan kitablar beşyüzdençokdu. Odasında kendi güzel yazısı ile, Kırâat-ı aşeresi işâret-leri olan bir mushaf ve yine kendi yazısıyla iki cild bir «Tef-#
704
MARİFETNAME
sir-i Meâlim-i Tenzil», yine kendi yazısıyla bir cild «Mesâbih-îşerif» ve babasının el yazısı ile dört cild «Öıya-^ ulûm» yinebabasının el yazısıyla iki cild «Envâr’ı Fıkh-ı Şafii» ve büyükMolla Ali’nin yazısıyla dört cild bir «Kâmus-ı ekber» ve bircild «Şifâ-i şerif» ve bir «Şir’at-ül İslâm» vardı. Bunlar kendi yanında kalırlardı. Haremin avlusundan husûsi odalarının avlusuna bir kapı vardı ki, çoluk çocuğu ancak ondan girip çıkarlardı. Hususi odaları kare şeklinde olup, iki hasır ile iki kilimden döşeliydi. Uzunluk ve genişliğinin miktan bu cedvel-den bilinmiştir. Yaz günlerinde bu odalarının avlusunun arka yansında oturur, ziyaretçilerini kabul ederdiNAZIMCân-ı dilde hâne kıldın akıbetGönlümü virâne kıldın akıbetOl cünün zencirini tahrik edipSen beni divâne kıldın âkıbetAşk-ı bî pervaya mahrem eyledinAkıldan bigâne kıldın akıbet.Dâne-i nâçiz idim ben zir-i hâkDane-i yüz dâne kıldın akıbetDâne iken bağ-u bostan eyledinHâki pür kâşane kıldın akıbet.Cümleden kay eyledin çün gönlümüVâsıl-ı cânâne kıldın akıbetHamr-ı vahdetten içirdin tab’ımaRuhumu peymâne kıldın akıbetSâkı-ı gülzâr-ı cansın dembedemGönlümü meyhane kıldın akıbetEy Fakirullah, bu Hakkı bendeniAşık-ı ferzâne kıldın akıbet.KISIM: 5
Şeyh İsmail Hazretlerinin başı, belki • evlâdı kiramı olan
aziz babam Derviş Osman Hüsnî Hakîrullahm (rahmetullahi
aleyh) memleketi, doğuırıu, güzel halleri, ahlâkı, hüznü, hay-ret v© yanması.
705
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HAZRETLERİ
Ey Aziz!
Erzurumun doğusunda attı satlik mesâfode, geniş bir ova-
nın
orta kuzeyinde Pasinlerin merkezi olan Hasankale halkın-
dan
Dursun JMehmed oğlu Molla Bekir adıyla tanınan, misafi-re ikrâm, fakirlere yardım, dervişlere hürmet etmekle mevsuf
vezir ve kumandanlar divânında görüşü ve tedbiri ile İdâreye
intizam düzen, vermekle tanınan merhum dedemizin H. bin
seksenbir
(M. 1670)
yılı Rebi’ül evvel ayının ondördüncü günü
olan pazartesi günü sabahleyin yüzü nikahlı, hayâ ma’deni
bir oğlu dünyaya gelmiş ismi Osman (rahmetullahı aleyh) ol-muştur. Doğumunda babası çok sevinmiş. Hak Taâlâ’ya hamd
ü senâ edip Hasankale ahalisine ziyafet vermiştir. Yirmi yaşı-na gelinceye kadar, yine Haşan kal’eda kerametler sâhibi mer-hum Karaşeyhoğlu Seyyid İbrahim efendi (rahmetullahi
aleyh) hazretlerinden sarf, nahv, fıkıh ve feraiz okuyup, hadîs,
tefsir ve akaid ilimlerini öğrenmiştir. Hakkın vergisi ile yaratı-lışından güzel ahlâklı olup Derviş efendi ’ adıyla şöhret bul-muştur. Sonra annesi hastalanıp vefat edince, babası onu zorla
evlendirmiş. H.kale yakınında Fendiği adındaki köyde Şeyhoğlu
merhum Dede Mahmud’un kızını almıştır. O Hanife hatun bi-zim şefkatli anamız olmuştur. Gerçi Osman efendinin hayası
çok olduğundan zifâf akşamı insanlardan saklanıp minârede
gizlenmiş ise de Vedud olan Hak Taâlâ, onun ehli ile sâkin ol-ması için aralarında çok yakınlık ve merhametler kılmıştır.
Böylece onlar birbirlerine karşı muhabbet duymuşlardır. Mer-hum dedemiz Molla Bekrin cömerdlik yaradılışı gereğince mi
sâfirden çok nasib ve' zevk almıştır. Her akşam az Veya çok
misafir gelirdi. Bazan yirmi kişi olurdu. Misâfir gelmediği ak-şam, yemek yemeyip aç yatardı. Sonbaharda bir akşam, der-viş Zekeriyyâ adında Özbekli bir aziz misafir gelmişti. Hasta-
lanıp
o kışı orada geçirmişti. Oğlu Derviş efendiyi, o azizin
hizmetine ayırmıştı. O da bu hizmeti kendine büyük nimet
bilmiş baş ve can ile gece gündüz ona bakmış, O hizmet r icn
büyük yaratıhşl), o hasta azizin odasında beklerken, bu azizi
bir cezbe almış, o hal içinde yatağından kalkıp bir saat kadar,
evin içinde feryâd ederek gelip gitmiş, İstanbul yangınını sön-dürmüştür. İstanbul’dan Haşan kal’aya bir vezir gelip 0 yan-
700
MARİFETNAME
gından haber verdiğinde, bu hizmetçinin azizine olan hüsnİ
zannı yakın derecesine varmıştır. Hasta olan aziz, bahar
gc-
lince sıhhat bulmuş, giderken odanın kapısında, hizmetçisinin
yüzüne bakıp. «Sizin ikrâmınız altı ay zarfında tamam olup
bizimki kalmıştır. Dilediğini iste, murad kapısı açıktır» der.
Hizmetçi o azize, yalvararak, «Muradım, sadece dünyadan âhi
rete imanla gitmektir. Cenneti alâ devletine nail olmaktır.» O
aziz ona tekrar hitap edip: «Himmetini yüksek tut ki, imânın
aslı, himmeti yüksek olmaktır» deyince, o hizmetçi ağlayıp
«en büyük muradım âhirette likaı Mevlâ’ya nail olmaktır»
dedi. O aziz ona tekrar Hitap edip: « Yüksek himmet, o devleti
bu âlemde, gönülde peşin olarak bulmaktır» deyince, o hizmet-çi azizin ayağına düşmüş, o anda ona Hakkın hidâyeti eriş-miştir. Bunun üzerine o aziz, onu müjdeleyip: «Başını kaldır,
bu devlet onda karar tutmuştur ve kendi süretini gözünün önü-ne getir, kalbine nakş et» diye tenbih etmiştir. Kelimei tevhi-di, uzun nefes İl^ günde onbin kerre tekrar etmeyi ona telkin
edip gitmiştir. İşte o azizin tenbih ve telkinini Derviş efendi
canına minnet ve diline vird etmiştir. Gece gündüz o minval
üzere tekrar ile meşgul olmuştur. O esnada onun babası Molla
Bekr, Azak seferine gidip, Kefe’de va’desi bitip orada Ulu Ca
mi’de kalmıştır*. Ondan sonra burada kalan ticaret ve ziraat
işleri, araba, ev, bark, hizmetçiler ve gelen giden fukara ve
evde bulunan kardeşlerin ve çocukların feryâdu figanı se
bebi vücudu olan cömerd baalannın ölüm hasreti ve aynlık
ateşi, Derviş efendinin zikir, fikir ve huzuruna mâni olduğun-dan, tabiatı bağlı, ruhu hasta, kalbi kırık, üzüntülü olmuştur.
Her an her saat ağlayıp inleyerek üzüntü ve keder denizine
dalmıştır. Bir kâmil mürşid bulmamış ki, onu gönülden içeri
alsın. Onun için dışarda kalmıştır. İşte Kelimei tevhidin nûru
şiddetli elem ateşiyle birlikte bulunduğundan öyle bir hastalığa
tutulmuş ki, bütün vücudu soğuktan yanıp buz gibi soğumuş-tur. Buesnâda (H. 1110 sene başlarında) kendisi otuz yaşma
gelmiştir. O zamana kadar güzel ahlâk sâhibi olan Derviş efen-di, o ateşten hastalanıp her gördüğü şeyden ve her sesden ona
öfke hali gelmiş. Öyle güzel ahlâka sahib iken, böyle kötü huy-la huylanması, ona ayn bir derd ve üzüntü olmuştur. Her sene
bir oğul doğup, üç dört aylık olunca beşikte iken birden boğu-
707
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HAZRETLERİ
lup ölüyormuş. Onları göz göre boğan, görünmeyip yok oluyor-muş. Bunun gibi çok elem ve kederlerle, dünyadan ikrâh edip
şakmlık içinde kalmıştır.KISIM: 6Şeyh İsmail Fakirullah hazretlerine hizmet edenlerin başı,
belki evladı gibi sayılan
1
■ hilm ve hayâ kaynağı Derviş
Osman Hüsnl Hakîrullah hazretlerinin kendi işi için istihare
edip; oğlu İbrahim dünyaya gelince herşeyi bırakıp Erzuruma
geçip tasavvufa Aşina olması ve sahibinin haberini alıp yola
çıkması:Ey Azizi
Derviş efendi işlerinde
üzüntülü ve şaşkın kalınca, hicri
binyüz onbeş (M. 1703)
yılı Muharrem ayının birinci Cum’a
gecesi işlerinin düzelmesi için
istihare yapmıştır. Rüyasında
dünyayı terk ve Mevlâyı
aramak ye istemekle emrolunmuştur.
Uyanınca, içi seyahat
etmek ve mürşidi kâmil bulmak arzu-
suyla dolar. O cum’a sabahı
güneş doğarken dünyaya bir oğlu
gelir ve ismini İbrahim
Hakkı koyarlar. Ruhu ve cismi aşk ve
şevk ile dolar Cismâni
bulanıklıklardan ve rûhâni âfetlerden,
Hakkın inâyeti ile selâmet
bulur.Halbuki babası ondan hattâ kendi canından bile vazgeçip
bir gece, kardeş ve ev halkı şehir köşesinde rahat dursun diye
gizlice Haşan kala’dan Erzurum’a gelmiştir. Erzurum’da güm-rükçü Derviş efendi kendi oğluna hoca yapmak için, kendisine
ricada bulunmuş, nice ikrâm ile ayda otuz kuruş aylık verip
araya adamlar koymuştur. O ise herşeyden yüz çevirip mürü
vetli Habîb efendiyi arayıp bulmuştur. O merhamet kaynağı
merhûmdan tasavvuf ilminde seyr ve sülük kitabı okuyup ta
mamiyle öğrenip o gönüllerin habibi bu mahremini sevip, ih
tirâm ile imâm yapmak için Mahdi mahallesinde bir câmi yap-mıştır. Lâkin pederim derd ve gam ateşiyle eriyip soğuklukla
yanmış kavrulmuş idi. Mürşid arzusu onun sabnnı ve rahatı*
nı kesip aklını ve fikrini almıştı! O esnada Lala Paşa câmiine
708
MARİFETNAME
Özbekli bir mürşidi kâmil vâiz olarak gelmişti. Derviş efendio kâmili yalnız olarak görüp hastalık ve hâlini söylemiş ve onu
mürşid edinip beraber gitmek istemiştir. O kâmil, o gece mu-rakabesinde Hak Taâlâ’nın bildirmesiyle bunun hâlinin haki-katim bilmiş, bir daha görüştüğünde, o hekim kâmil zat, bu
hastaya büyük iltifatla müjde ve teselli vermiş ve. «Ey din kar-deşim! Biz seni kabul ederdik. Fakat bizden önce seni sulta-nımız almıştır. Sana müjde olsun ki, senin bir büyük sahibin
vardır. O mürşidi kâmil, pek nâdir bulunur. Altı yıldan beri
onun sana i§tiyâkı devamlıdır. îki seneye kadar görüşmeniz
mümkündür. Sen bu ateşe katlanıp kıymetini bü. Mevlâya te-vekkül edip, yakin ol ki, sonu selâmettir», buyurdu.Derviş efendi o kâmil Özbekliden bu haberi alınca, bu işa-ret ve beşaretle mesrur olmuştur. Va’d olunan sahibini bul
mâk arzusuyla seyahat için ârifi billah Eyyûb efendi (rah
hıetullahi aleyh) hazretlerini en uygun yol arkadaşı bulmuş-tur. İki sene gece gündüz onunla ahbab ve sır mahrerfü ve
üzüntü arkadaşı olmuş, fşte o esnada onun ehli Hanife hatun
4u İbrahim oğlunu terk edip, âhırete gitmiştir. Derviş efendi
tecerrüd âlemine erip bir oğlunu, iki kardeşine verip, kendi
yol tedarikini görüp seyahat fırsatını bulmuştur.
KISIM: 7
Hilm ve hayâ kaynağı Derviş Osman Hüsnî Hakîrullahm
kendisine müjdelenen sahibini bulması ve muradım alması:Ey
Azizi,
Fakirullah hazretleri, kuyu olayından beri, babam Derviş
efendiyi, kendi hizmetine ve sohbetine layık görüp, muhabbe-tiyle dembedem cşzb etmiştir. Derviş Efendi de, bu tarafta, is
tihâre gecesinden beri gitgide mürşidi kâmil câzibesi arzu-suyla sabırsız ve kârarsız olmuştur. H. 1!22 (M.
1710)
yılı Re
ceb ayının başında va’d olunan mürşidi bulmak için, on yü se
yâhat yapmak riiyyetiyle uygun arkadaşı şeyh Eyyüb efendi
ile Bitlis tarafına gitmişlerdir. Arkadaşı o semte daha önce-
709
ERZURUMLU İDRAHlM HAKKI HAZRETLERİ
den
gidip Molla Muhammed Ar vâsi adında bir kâmilin yanın-
da
bir müddet kalıp ondan ilim ve irfan tahsil ettiğinden, o
tarafı
tercih etmişlerdir. Derviş efendi Bitlis şehrine varıp, ora-
nın
güzel evlerini akarsularını, meyve ağaçlarını görünce hay-
ret
edip «burası Cennet midir?» diye arkadaşına sormuş, bir
hafta
orada kalmışlardır. Sonra Eyyûb efendinin şeyhi Molla
Muhammed Arvâsi (rahmetullahi aleyh) hazretlerinin şerefli
mezarını ziyâret için, Müküs tarafına gitmişlerdir. .Orada da
bir hafta kadar kaldılar. Lâkin Derviş efendinin sabrı tükenin-ce cânan iline yönelmişlerdir. Oradan arkadaşlarıyla, hac niy
yetiyle Siirte doğru yola çıkmışlardır.Hizândan Siirte varan kervanla giderlerken .Konlardan Siir-te yakın Tillo denen yerde Şeyh İsmail adında bir azizin habe-rini işitmişlerdir. Onu ziyâret için kervân ehlinden bir ihtiyar
ile ona haber gönderip kendileri o gece bir köyde yatmışlar-dır. Haberci o azize: «yarın iki Erzurumlu molla'sçılin. .ziyare-tine gelecektir, acaba onlar kimlerdir» demiş,
Ğ
aziz ele ona,
«onlann biri yine Erzuruma gidecek, diğeri înırada kalacak-tır» cevabını vermiştir.İşte Derviş efendi arkadaşı Eyyûb efendi ile' Şa’bân ayının
birinci günü, o azizin yanına can atmışlardır. On yıllık mesa-fede istedikleri devletliyi, on günlük yerde bulup canana ka-vuşmuşlardır. Daha görür görmez Eyyûb efendi, ma’rifet nû
ru ile onu tanıyıp hemen şükür secdesine gitmiştir. O aziz ona:
«Molla Eyyûb, başını kaldır, bu senin haccındır» deyip, onu
müjdelemiştir. Ama Derviş, o azizi kendi nefsine kıyasla has-
ta
zannedip eşsiz bir mürşid olduğunu bilemememiş, kendi
mürşidini bulmuş iken tanımayıp onu aramakla aklı Kâ’beye
ve kendi Siirt’e gitmiştir. Üçüncü günü Tillo’ya gelince, • arka-daşı Eyyûb efendinin aradığını bulduğunu görmüş, kıymetini
bilip yanında kalmıştır. Bayrama kadar o câmi’de itikafda ol-duğundan, günde bir an o azizin cemâlinden murâd almağa
niyyet etmiştir. Bunun üzerine, o da arkadaşına uyup onunla
câmi’de kalıp hayret deryasına dalmıştır. Lâkin günbegün
hastalığı gittiğinden, her an o azize teveccüh edip meyletmiş-
tir.
Gitgide vücudu sıhhat, cânı rahat bulmuş, kalbinden gaf-
let ve gam
gidip sevinç ve huzur ile dolmuştur. Bayrama ka
710
MARİFETNAME
dar sâhibini tanıyıp, ona en büyük hizmetçi olmuştur. Eyyûb
efendi bayramdan sonra Erzuruma gelmiş, Derviş ise orada
hizmeti canına minnet bilmiştir. Çünkü sekiz yıldan beri arzu
ettiği mürşidini bulmuştur. Teslim sermâyesi ile ma’rifet dev-letine kavuşmuştur. Seyr ve sülük kitâbı ile âmil, o kâmilin
sohbetiyle kâmil olmuştur. Gam ateşlerini söndürmüş, her has-talıktan şifâ bulmuştur. O azize stdk ve safâ ile muhabbet ve
vefâ edip, hizmetine devam etmiştir. Ömrü oldukça zevk ve
huzur ile yanında kalmıştır. Böylece o azizin sözü yerini bul-muştur.Şeyh hazretlerinin baş hizmetçisi derviş Osman efendi, o
aziz efendisini Şaban ayının başında bulmuş o ayın yedinci
günü, fen ve ilimlerin deryası olan Molla Muhammed Sıhrâni
de, asrın evliyasmın sultanı olan azizin ziyâretine gelmiştir.
Günahları terk edip inzivaya çekilip muradını almıştır. Sıdk
ve safâ ile o azize hizmet edip, medhü sena ile vasfını edip
sohbette kalmıştır. Ömrü boyunca oldukça Derviş efendi ile
arkadaş olmuştur.Ertesi yıl Şa’ban ayında merhum Şeyh Ali amcam, ben do-kuz yaşında iken beni alıp babama getirmiştir. İlk karşılaş-mamız, hazreM Şeyh ile babamın beraberce ikindi namazını
kıldıkları zamanda oldu. İlk bakışta o azizin yüzü, Allahü Taâ
lânm hikmeti ile, bana pederimden daha tanış geldi. O anda
gönlümü, onun yüzünü görme cezbesi aldı. Aklım onun hüsn
ve cemâline, lutf ve hâline, güzel huy ve kemâline hayran kal-dı. Babam beni kendi odasına alıp hilim ve nfk ile ilim öğretip
lütf ile terbiye etti. Benim ise o azize, ruhumun virdi (Esselâ
mü aleyke ey rûhum) oldu.KISIM: 8Şeyh İsmâil Fakirullah’m kendinden talebsiz
ve habersiz
sâdır olan keşf ve kerametleri!Ey Aziz!Aziz pederim Osman Efendiyi görmek için Şeyh Ali am-cam ile Tillo’ya varıp hazreti Şeyhin didârı ile müşerref oldu-
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HAZRETLERİ
ğum zamanlarda bir gece şöyle bir rüya gördüm: Gökyüzübeyaz serçelerle dolmuş, hepsi halkın üzerine doğru gelmişti.Bana saldır&nlan babam uzaklaştırmıştı. Ancak bir serçe fırsat bulup, sağ koltuğuma sokulmuştu.Sabah olup da bu rüyayı babama anlattığımda, oramdaeliyle taun eseri bulmuş ve benim taun hastalığına yakalanmışolduğumdan çok üzülmüştü. Beş gün habersiz yattım. Altmcıgece gözümü sıçtığımda gördüm ki, babam ağlıyordu. Hazret-iŞeyh de baş ucumda idi. Hazret-i Hızır gibi imdadıma yetişti,elini kaldırıp bana dua etti. Hemen o anda ruhum hayat, bedenim şifâ, kalbim safâ buldu. Ellerini mübârek yüzüne sürünce sevinçle babamın yüzüne bakıp onu «İbrahim’in işi bitmişiken, Hak taâlâ onu yeniden diriltti» diye müjdeledi.İkinci yılımızda görünen kerametlerinden biri:Kış mevsimi idi. Babam hazret-i Şeyh ile ikindi namazınıkılıp aramıza gelecekdi. Dergâhın ocağında pelit Cmeşe) közüçok idi. Merhamet kaynağı Şeyh ^efendimiz bu çırağına şefkatgösterdi. «Molla İbrahim üşümesin onun için hücreye köz götür» diye babama buyurmuştu. Babam emrine uyarak ocağınönüne gidip abâsımn eteğini açmış, iki elini ateşe salmış, lâkinhazret-i Şeyh onu görüp, demir tava ile götür diye işâret et-.mişti. Sonra babam, elini eteğini çekip közü demir tava ile aldı. Odaya gelip de benimle yalnız kalınca, ben «o müşkiliminçözülme zamanı gelmiştir* deyip babama.- «Sizin eliniz ateşte yanmaz mı ki, öyle ateşe saldınız?» diye, sordum. Babam dediki: «Benim bütün vücudum, sen dünyaya gelmezden beş yılönce, buz ateşi ile yanıp kavrulmuştur.» Ben de: «İnşaallah, osoğukluk babadan oğula sirâyet edip miras olmuştur» dedim.Bundan hazzedip; avamın vücudunu ateş üzerinde içi boş vekuru ağaç destiye, havassın vücudunu ise su ile dolmuş vedonmuş sürâhiye benzetti, «öyleyse niçin demir tava ile taşımakla emrolundunuz?» dedim. Cevabında, «senin orada olduğunu bilmişti de ondan. Çünkü insanların âciz oldukları şeyleri açığa vurmak, kendini halka satmak sayıldığından, onagöre o edebi terk sayılmıştır. Bunun için bize hârikulâde şey
-
leri kerametleri gizlemeyi tenbih etmiştir,» dedi.
712
MARİFETNAME
Üçüncü yılımızda görünen kerametlerden biri:Bağ bozumu vaktiydi. Sonbahar günlerinde Hazreti Şey-hin nâhiyesinin kuzey doğu tarafından dört saatlik mesafede
bulunan kalenin kumandanı Şirvan beyin üzerine Van paşası
bin kadar asker ve bir top ile gelerek o kaleyi kuşattı. Beşinci
gün Hazreti Şeyh ona mektub gönderdi ve: «Ümmeti Mu
hammedin fukarasına merkamet edesin, bağları yağma olma-dan bir saat önce askeri alıp gidesin. O âsi beyin, cezâsmı âhı
rete bırakasın» diye yazdı. Mektub kuşluk vaktinde ona ulaş
tı.Paşa onu dinlemeyip «Ben buraya sultanın emri ile gelmi-şim» deyip, kal’anın fethinde dayandı. Bir top daha attı. Top
kaleye çarptı, iki parça olup kendi atım öldürdü. Arkasından
siyah bir bulut geldi. İki saat kadar iri dolu yağdı. Askerler pe-rişan oldu, binek ve diğer hayvanlar, o doludan kaçtılar. Adam-ları onları aramakta iken, dağdan seller geldi, çadırları yıkıp
, götürdü. Paşa o zaman uyandı, hatasmı anladı bir ’ata binip
sekiz piyade ile ikindiden sonra ancak bizim hücreye can ata-bildi. Kan ter içinde idi. Hazreti Şeyh ona iltifât etmeyip an-cak: «Ey zâlim, sen Arşın rabbinden korkmaz mısm?» dedi. O
misafir sıtmaya tutulmuş gibi titreyerek istiğfar etti. Babamın
işâreti ile geldiği gibi hücreden dışarı çıktı. Odamıza gelip:
terlerini sildi, o heybet alfanda olduğu halde: «Ben şevketlü
Sultan Ahmed’in musahibi idim. Bu devletlu gibi heybetli bir
kimse görmedim» diye yemin etti. O gece babamla hiç uyu
mayıp, sabahleyin çıkıp gitti.Dördüncü senemizde görünen kerametlerinden biri:Sonbahardı. Evlerin damlan üstünde üçyüz kilo kadar bul-gurumuz serilmiş iken, ayın on ikinci gecesi mehtablı bir ha-vada. Cuma akşamı yatsı vakti ezan için minâreye çık-tım. Baktım ki nâhiyenin doğu kısmını bulut kaplamış. Er-kek ve kaldın, evlerin damlarında bulunan eşyalarını koru-makta acele ediyorlardı. Ben de ezan okuyup acele ettim. Bi-zim bulgurlan toplamaya yardım için gittim. Hazreti Şeyhin
çocukları, torunları ve hizmetçilerinin hepsi camiin kapışma
gelmişlerdi. Onlara, «yukarı mahalle yağmur yağacak diye ted-
713
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HAZRETLERİ
bire başvurdular» dedim. Biz do o tedbiri almakta iken, Seyyi
dimiz bize ma’ni oldu. «Bulguru bırakıp câmi’e gidiniz, Cuma
gecesine ta’zim ediniz» dedi. Hepimiz Camiin sofasına gidip,
yatsı namazını açık havada kıldık. Yukarı baktığımızda bu-lut ikiye ayrıldı. Nahiye üzerinde bir zerre bulut yok idi. Her
iki tarafı o kadar yağmur almıştı ki, seller akıyordu. Allahü
taâlâ o köy halkına aydınlık ve rahatlık verip, o aziz kuluna
ikrâm eyledi.Beşinci senemizde görünen kerametlerinden biri:Yaz mevsiminde bir Cum’a gecesi idi. Aziz babam oturup
murakebe yaparken, ben yatmış uyumuştum. Rüyamda gör-düm ki, harman yerine binden çok süvari ve piyade asker gel-di. Atlılar attan inip bir yere toplandılar. Kimi meşayıh, kimi
âlim şeklinde olup, boyları iki adam boyu kadar yüksek idiler.
At ve diğer malzemelerini harman yerine bırakıp, kendileri
Hazreti Şeyhin dergâhı kapısında saf saf dizildiler. Bpn bu
kalabalığı seyrederken, dergâh kapısının sağ yanında duran
saftan birisi eğilip beni kucağına aldı. Tebessümle öpüp solun-da olanın kucağına verdi. O da alıp sevgiyle öptü, solunda du-ranın kucağına verdi. Nihayet sıra sekizinci ruha geldi. O da
beni alıp öptü, solunda dergâhın kapısı bulunduğundan yumu-şak'bir şekilde beni yere koydu. Ben kapıyı açık buldum. İçeri
girdiğimde Hazreti Şeyhin dergâhına sekiz ihtiyarın girmek-te olduğunu gördüm. O hazret, dünya hayatında hiç kimse
için ayağa kalkmaz iken onlara kalkıp, hepsiyle el sıkıştı, ayrı
ayn boyunlarına sarıldı. O şaşkınlıkla uyandım. Bu rüyanın
lezzeti canıma can kattı. Bu rüyâyı, sevincimden, hemen baba-ma anlattım. Meğer o uyanık velî bu ma’nânm derinliğine
ulaşmıştı. Bu rüya ona ayan olup onları müşahede ile görüp
sözlerini işitmişti. Babam bana «Bu rüyâ, sana göre gâib ise
de kimseye söyleme, bu ruhlar için iyi olmaz» dedi. Sabah ol-du. Cum’a namazı kılınıp iki namaz arası olunca ben kapının
önünde duruyordum. O sırada Siirt tarafından ,kır atlı, ak sa-kallı seyyidin geldiğini gördüm. Attan inip elimi öpünceye ka-dar ben onu görmemiştim. O beni tanıyıp dergâhın kapısını
gördü. Beni hediyesiyle harem kapısından gönderip, ziyâro*,
izni istedi. Gelsin buyurdular. Benimle içeri gelip Hazreti ÎT ey
714
MARİFETNAME
he selâm verdi. Ve aleyküm selâm ve rahmetullah ehlen ve
sehlen iltifâtıyla şeyhin selâmını aldı. Şeyh ona oturmasını
emretti ve ilk sözü: «Ey Seyyid Hamza, bu Cum’a gecesi bize
çok misâfir gelmiştir» oldu. Onun bu tatlı hitâbından Seyyid
Hamza şaşıp kaldı. Ağlayarak kalktı, seccâdesini öpüp,
benimle bizim odaya geldi. Hâlini babama anlattı: Ben
Siirtin ileri gelenlerinden Seyyid Hamzayım. Bu yaşıma
kadar bu nâhiyeye hiç gelmedim, bu şeyhi de hiç ziyâret etme-dim. Bu gece rüyamda beşyüz kadar yüzü nurlu atlı ve beş
yüzden çok da uzun boylu piyâde evliyâ askerine Siirt önünde
karışıp bu devletin ziyâretine geldim. Bu nahiyeyi ve yolunu
rüyada görerek bildim. Evliyâ askeri bu harmanlara gelince,
hepsi hayvanlarından inip, bu kapılarda saf saf dizildiler. Sı-rayla hepsi, bu azizin dergâhına girip ziyâret ettiler. Ben de,
piyâdelerle beraber ziyâret edebildim. Bu dergâh kapısının sa-ğında saf duran evliyânın kucağında bu çocuğu gördüm. El-den ele veriliyordu. Kapı yanında bulunan bu çocuğu kuca-ğından indirip dergâha girdi. Ben kapıda iken uyandım. Gön-lüm İmân lezzeti ile doldu. Bunun için bugün Cum'a namazını
kılıp atıma atladım, rüyâda geldiğim yol ile doğru buraya gel-dim. Kimseye sormadan bu nahiyeyi bulup sizleri tanıdım.
Hazreti Şeyhe geldim. Bu rüyâyı anlatacak, bir gün sonra da
ona mürid olup bağlanacaktım. Şeyh Hazretleri ise ben anlat-madan haber verdi ve: «Ey Seyyid Hamza, bu Cum’a gecesi
bize çok misâfir geldi, dedi. Sübhânallah! Benim ismimi nere-den bildi? Gördüğüm rüyayı bu nasıl anladı?» Seyyid Hamza
nın bu şaşmasına, babam şöyle cevap verdi: «Senin $>u gördü-ğün rüyanın aynını bu oğlum da görmüştür. Lâkin avâmın
gördüğü rüyalara seçilmiş veliler müşâhede ile ermiştir. Hak
taâlâ her kuluna bir ihsân vermiştir.»Altıncı senemizde görünen kerametlerinden biri:Bir bahar günü kuşluk vaktinde bir deli bey otuz kadar
hizmetçisi ile ziyârete geldi. Dergâhın kapısından pervasızca
girdi. Ayakta durup gülümseyerek ve sevinçle selâm verip
korkusuz bir şekilde o azize: «Güzel canım sana kande ireyim
der idim. Demek ki burada imişsin de ben dururmuşum. Alla-
715
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HAZRETLERİhı
seversen bir kalk da boyunu göreyim, sonra bu tatlı canımı
sana fedâ edeyim» dedi. O mürüvvet kaynağı hemen kalktı. O
deli bey ayağına düşüp, kendinden geçti. Hazreti Şeyh onun
hizmetçüerine işâret edip, bu emiri misâfir odasına götürüp
üzerine çok yorgan örtünüz, uyusun, aklı başına gelsin, Alt-mış günden beri uyumayan deli bey altı adet yorgan altında
altı saat uykuya daldı O uykuya daldıktan sonra, Hz. Şeyh’m
hareminden beni çağırdılar. Gittim. Aziz validemiz bir tabak
içinde kuru, iri kırmızı üzüm getirdi. Hazreti Ü?eyh, o kırmızı
üzümü mübarek eliyle evirip çevirdi, okuyup üfürdü. O aziz,
bu kuluna buyurdu ki: Git, o yatan misafirin başı ucunda otur.
Uyandığında ne isterse, gel verelim götür. Hemen gittiğim gibi,
uyandığında Hazreti Şeyhin önünde tabak içinde olan kırmızı
kuru üzümü isterim, dedi. Hazreti Şeyhe haber verdim, üzüm
tabağını alıp misafire götürdüm. Üzümü görüp elimden aldı.
Avucuyla ağzma doldurdu, iyice çiğneyip yedi. Üzüm bitince
kalkıp abdest aldı .Kendine gelmiş, akıllanmıştı. Altmış gün
namaz kılmayan deli bey, öğle namazını kıldı ve o gece ba-bamla kaldı. Kuşluk vakti yola çıkacağından veda için Haz-reti Şeyhe geldi Ancak içeriye girmeye cesaret edemedi, hey-bete kapıldı. Utancından içeri bile bakamayıp, kapının eşiğini
öptü, sevinç içersinde yola koyuldu. Çünkü aklı başına gelip
dünkü güzel canın bugün kim olduğunu öğrenmişti.Yedinci senemizde görünen* kerametlerinden biri şudur:Yaz mevsiminde Sıhranlı Şeyh Ali efendi adında bir pîri
fâni elli iki müridiyle beraber Kâbeden geldi. Kuşluk vaktinde
Hazreti Şeyhe mülâki oldu. Selâm vermedi, konuşmadı, el öp-medi toklaşmadı. Edeble oturarak sustu, başını önüne eğmiş,
halde öğlene kadar Hz. Şeyhin yanında kaldı. Namazdan son-ra Allaha ısmarladık demeden, selâm vermeden, o azizin ya-nından çıkıp bizim odaya geldi. Yine selâm vermeden ve ko-nuşmadan başını önüne eğdi, bağdaş kurup oturdu. İkindiye
kadar babamla murakabe etti. Babam o pire, çok hürmek edip
hizmetinde bulundu. O ihtiyar pir akşam iftâr edince her ye-mekten birer lokma, yahut birer kaşık aldı. O gece, yine öyle
konuşmadan oturur halde odanın damı üstünde babamla yal
716
MARİFETNAME
mzca oturdu. Her haldo sabaha kadar mukâşefe deryasma
daldı. Sabahleyin o misâfir pir Hazreti Şeyhin yanma gitti,
bir müddet yine sessizce oturup kalkınca, Hazreti Şeyh ona
ikrâm için ayağa kalkıp dua etti. Duadan sonra mübârek elini
öptü, yine konuşmadan dışan çıktı. Hazreti Şeyh ona ayağa
kalktığından, hepimiz o pire ikrâm için elini öptük, atma bin-dirip tâzimle yolcu ettik. Harman yerinin sonuna kadar arka-sından gittik. Sonra bizimle vedalaşıp yaya müridleri ile yolu-na devam etti. Eve gelince babama dedim ki: «Bu nasıl misâfir-dir ki, herkesten ziyade izzet ve hürmet gördü?» Babam şöyle
cevap verdi: «Bu misâfir diğerlerine benzemez. Kâmildir, Ev
liyânm seçkinlerinden olup gönül sâhibidir. Bizim efendimizin
hâl ve şânına yakındır. Çünkü dedi ki: «Uzun zamandan beri
seyâhat edip dünyayı dolaşırım. Çok memleketler gezdim. Elli
seneden beri, evliyanın hepsinin ziyâretine kavuştum. Zâhirde
bilinmeyen evliyâyı, ma’nâ meclisinde hoş görmüşümdür. Bu
azizi hepsinden yakın, kerim ve gavsı a’zam bildim. *Bunun
vucûdi şerifini Hak aşkının ateşi yakmıştır. Bu azizin dergâ-hına geldiğimde, yüzünü görür görmez gönlünü gözümle gör-düm, muradımı âldım. Artık benim seyâhatım tamam oldu.»
Bunun üzerine babama «hiç konuşmayan misâfir bu sözleri ne
zaman söyledi?» dedim. Babam «Biz kalplerimiz ile konuştuk,
bunlardan başka daha çok hikmetler söyleştik dedi.Sekizinci senemizde görülen kerâmetlerinden birisHz.Şeyhin nâhiyesinden üç saat mesâfedeki bir vâdide bir
köy halkından bir sevdiği var idi. Onun bağında Misbak üzü-mü denilen bir çeşit siy âh üzüm yetişirdi. Diğer üzümlerden
yirmi gün önce olurdu. O üzüm olgunlaşınca, o dostu ondan
en önce Hazreti Şeyhe bir sepet kendi eliyle hediye olarak ge-tirmeyi her sene âdet etmiş idi. O sene âdetinden bir hafta son-ra geldi. Geç gelmesinde, mürüvvet kânından şöyle özür diledi:
Şeyhim beni ma’zur görünüz. Âdetim üzere ilk erişen üzümü
siz efendimize getirir iken, başka köyün çobanı olan bir dos-tum da yola gelmiş; o derede karşılaştık. Bu tarafa geldiğimi
anladı «Bana, gel bu su kenânnda seninle bir saat istirahat ede-lim, konuşalım. Baba ve annenin hayrına ver de iki salkım
üzüm yiyeyim» dedi. Kalmamak için ne bahane ettimse de
717
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKİ HAZRETLERİ
fayda vermedi. Ben de, çaresiz olarak ona uydum. Sepet yanolmuştu ki, bana dönüp «Allah sana mal vermiş, ama akıl vermemiş. Çoluk çocuğunu bırakıp, kendi malını layık olmayanellere böyle zahmetle götürüp vermek akıl işi değildir. Şeyholmak müşkildir. Yoksa üzüm bulmadığını ne bilirsin? Benimgözüm! Bu sözümü tutup, kalan üzümü bu fakir çobana ihsâEheyle de sevabı, ananın tfabanm canına değsin» deyip üzümütamamıyle aldı. Ben de boş sebedi alıp, geriye döndüm. Ancakhenüz yokuşu yarılamıştım ki, aynı dereden, imdâd geldi.Gidip baktığımda bir de ne göreyim, o çobanı, kendi köpeğialtına almış, sivri dişlerini boğazına salmıştı. Koşup çobanıköpeğinden kurtardım. Ama çoban belâsını bulmuştu. Köyühalkına haber verdim. Ben de gittim. Bazı ilâçlarla durumuiyiye gitti. Ancak onunla bu uğraşım beni bir hafta b’.rhizmetten alıkoydu. Özürüm bu idi» Hazret-i Şeyh o dostununbu özrünü kabul buyurup ona dua etti: Allahü taâlâ sana ha yırlı karşılıklar versin. Allah, yolunda olanın yardımcısıdır.Dokuzuncu senemizde görülen kerametlerinden biri:Hazret-i Şeyhin kendi akrabasından Abbâs adında bir ih-tiyâr, o azizin huzuruna geldi. Ağzı eğilip kulağıyla bitişmişti.Sol yüzünün cildi kat kat kınşıp dudağıyla kulağı arasındaburuşup görünmez olmuştu. Sağ yüzünün cildi, öyle gerilipaçılmıştı ki, güneşte kalan def gibi gergin ve parlak olmuştu.Konuşur fakat sözü anlaşılmazdı. O merhamet kaynağı önceöyle görünce ağlayıp mübârek eliyle onu mesh etti, el kaldırıp dua etti. Fatihadan sonra ağzı düzeldi, eskisi gibi oldu, Sonra konuştu ve şeyhim beni afv et. Senin hakkında kusur ettim.Bu gece senin için, arkanda uygunsuz söz söyledim. Ben uyku ya varınca, gaibden bir sille geldi, ağzımı bu hâle getirdi. Tövbeler olsun deyip yüzünü yere sürdü. O hakim-i ilâhi, o büyükgünâhı afv edip: «Eize karşı olan kusûrun bizden yana helâl)lsun. Hak taâlâ sana hidâyet etsin. Salcın kimseyi gıybet etme. Müminin mümini gıybet etmesi kesin olarak haramdır.8izi gıybet etme ki, bizim gibi zelil kulun sâhibi aziz ve intiham sâhibidir* buyurdu.
718
MARİFETNAME
Hazreti Şeyhin onuncu kerameti:Bir gün Hz. Şeyhin dergâhına, bir saat mesâfede bir köy-den, verâ sahibi, şeriatla âmil bir hâfız ve fakih geldi. Hazreti
Şeyhi tenkit etmek için gelmişti. Önce: «Ey Şeyh, sen niçin câ
mi'e gelmezsin?» dedi. O hilim deryası ona lutf ile cevap verip:
«Ey hâfız bu dergâh, mescid niyyetine yapılmıştır. Burada dün-ya kelâmı konuşmak mekrühdur..» dedi. Hafız: «Peki niçin ce-maat sevabını almak istemezsin?» diye sorunca, Şeyh yumu-şaklıkla «Beş vakit namazda evlâd ve ahbabım cemaat olup,
farzlar onlarla beraber edâ olunuyor» diye cevab verdi. O:
«Ezana niçin icâbet etmezsin?» deyince, yine lutf ile cevap ve-rip, «Bu mescidin minâresi şu kerpiç kadar taştır. Onun üze-rinde beş vakitte ezan okunduğundan bu mescidin ezanına icâ-bet ediyorum. Cum’a namazım da câmide kılıyoruz» dedi. Tek-rar: «Niçin çok cemaatin faziletini almak istemezsin?» dedi.
Şeyh tebessümle buyurdu ki: «Kuyu vak’asmdan önce olduğu
gibi, eğer hurûe huzuruma engel olmasaydı, kalabalık cemaat
sevabı canıma minnettir. Madem ki ma’zurum, Hak taâlâ o
sevabdan mahrum eylemesin. Nitekim Resûlüllah (S.A.V.Î
efendimiz şöyle buyurmuşlardır: «Müminin niyyeti, amelinden
hayırlıdır.»Hâfız efendi haddini bilmeyip, cevabını almış gitmişti. O
gece evinde yatıp, sabahleyin uyandığında Kur’ânı kerimi ve
fıkhı tamamen unuttuğunu görmüş. İkinci günü abdest alma-yı ve namaz kılmayı unutmuş, üçüncü günü gözü kör olup nû-ru gitmiş. Dördüncü günü şaşkın halde atma binip iki üç adam-la Hazreti Şeyhin kapısına kendini attı. O merhamet kaynağı
onu kör görünce, ağlayıp dua etti. Mübârek elini gözüne sür-dü. Karanlık perdeler açıldı. Eskisi gibi görmeye başladı. Çok
özür diledi ve utandı. Ancak o mürüvvet ma’deni, onu okşar
casma, «Doğruyu söyledin, emri ma’ruf eyledin, sa’yin meş-kûr olsun» deyip gönlünü aldı. Hâfız efendi tevbe etti. Haddi-ni bilip, o gece bizim odada yattı. Sabahleyin kalkınca, eskisi
gibi şifâ bulup, tüm unuttukları hâtırma geldi sevinip memnun
oldu. Hakka hamdü senâ , şeyhe çok dua etti. Yüzünü gözünü
kapının eşiğine sürüp yaya olarak köyüne gitti. Kerâmetler
kaynağı olup hilâfet makamına kavuşmuş olan Şeyh Fakîrul
719
ERZURUMLU I UM AHİM HAKKİ HAZK£İLERİ
lah Hazretlerinin burada bildirilen kerametleri muhabbet yolu
sâliklerine yeterlidir. Zira fenâ fi’şşeyh olan Nûri Muhamme
diye erip fenâ fillah mertebesine gitmiştir.KISIM: 9Şeyh İsmail Falcirullahın hizmetçilerinin başı ve evlâdı gi-bi bulunan hilim ve hayâ kaynağı. Derviş Osman Husnî Hakî
rullahm Hakkın rahmetine kavuşması ve Hazreti Şeyhin on-dan sonra bu yetimini hikmetle tavsiye ve hakimane terbiye
etmesi:Ey Aziz!Babam H. bin seksen bir (M. 1670) yılında Hasankale’de
doğmuş, otuz yıl kadar okuyup yazıp Çelebi efendi olmuştur.
R 110 (M. 1698) yılında soğuk ateşle yanmağa başlamış, yüz
on beş yılında dünyadan usanmış, mürşidi kâmil bulmak ar-zusu ile Erzuruma geçmiş, dörtbeş yıl orada kaldıktan sonra
yüz yirmi iki yılında on yıl seyahat niyetiyle Erzurum’dan on
günlük yere gelmiştir Benzeri olmıyan azizi orada bulmuş,
orada kalıp Onun sâyesinde dert ve üzüntüleri sevince ve hu-zura dönüşmüştür. Sohbeti bereketiyle seçkin evliyâ mertebe-sine ermiş, habirlerdekilerin hallerine muttali’ olup hayali ke-şifleri bilmiştir. Ya’ni huzûrunda bulunan kimsenin hayâli,
onun kalbine aksederdi. Kuşlar ve canavarlar ona yakınlık gös-terirlerdi. Bu nöbet dünyasında elli iki yıl kaldı. Lâkin himme-tinin yüksek olması sebebiyle, kemâllerin en büyüğü olan Hak-ka kavuşmak isteğinde idi. Diğer makam ve kerâmetleri, belki
günah olan hayalleri gözünden çıkarmıştır. Muradı ancak
ölüm ile bulunan visâl kemâli olmuştur. Hatta kendi dostların-dan Molla Ziyâd adında o nahiyedeki bir mescid imamı, bir*
gün yalnızken babama: «Sen bu azizin yanında evlâdından
aziz iken, on yıldan beri maksadına kavuşamadın mı?» diye
sorunca, babgım: «Henüz murâdımm sonuna kavuşmadım, sa-na söz veriyorum ki, muradıma nail olunca sana haber veri-rim. Yatakta olsan da seni kaldırırım» dedi. JBu söz üzerine on
gün geçince, babam hastalandı. Bu imâm kendisine beş gün
720
MARİFETNAME
beş
gece
hizmet etti. Bu zaman zarfında babam yemeyip, iç~meylp, konuşmayıp, ateşler içinde öylece yattı.H.
1132 (M. 1719) yılı Receb ayının
ortalarında, elli iki ya
şında iken, benim çok sevdiğim babam ve anam,
dert ortağım,
üzüntülerimin gidericisi gurbet yoldaşım Derviş
Osman Efen
di Cuma gecesi sabaha yakın dünyadan âhirete
göçtü. Hak yo
lunda can verip muradma erdi, böylece,
rahmet deryasına
daldı. Bu yetim o gece, başka misâfir odasında yattı.
Sabahle
yin kalkıp hasta babasını görmek isteyince, başında
bekleyen
lere «git önce namazını kıl, sonra gel, hasta şimdi
rahat etti»
deyip beni aldattılar. Bu söze kamp mescide gittim.
Herkes
burnunu tutuyordu. Ben onlann nezle olduklarını sandım.
Na
mazdan sonra odamıza geldim. Gördüm ki, pederim
âhirete
intikal etmiş. Benim rahatım gitti, gönül evim zulmetle
doldu.
Merhumun aynlık hasreti, ile viranelerdeki baykuşa
döndüm,
öyle feryâd etmek istedim ki, sesim göklere yükselecekti.
Ben
bu halde iken, o merhamet kaynağı geldi. Benden
o üzüntü .ve
elemi aldı. Ben de kalkıp, içimden «şimdi ayıbdır, sabredeyim,,
aziz efendimiz gittikten sonra, ben o zaman ağlarım.*
dedim.O
hazret herkese selâm verip, garib oğlunun başı ucunda
otur
du. Aşkmdan şehîd olanm rûhuna bir Fâtiha okuyup, muraka-be eyledi. Ben, o azizin karşısında, merhumun ayak
tarafında
ayakta idim. Meğer Hakkın inâyetinin erişeceği vakt idi:
Mu-
bârek başını kaldırıp, yüzüme tebessümle baktı, taziyede
bu
lundu.
O
sırada mübarek göğsünden şimşek gibi bir
nûr par
ladı.
O
anda yüreğim şiddetle titredi. Üzüntü ve elem
gidip ye
rine sevinç ve lezzet doldu.
O
âlemin babası, bu
yetimini yeni
den ihyâ edip, kendi yerine gitti. Gönlüm
o
zevk ile
öyle doldu
ki, hislerimden bile dökülüp taştı, sanki
o
mâtem
günü bu
yetime, büyük bayram oldu. Üzüntülü duran
ahbâblar bu se
vincime hayret ettiler. Hak Taâlâ o pederi rahmetine
daldırsın
ki, bu oğlu, ondan ne hayâtında bir keder
görmüş, ne de ölü
mü zamanında.
Merhum babamın yüzünü açıp baktım. Sanki tebessümeder gibi bir hâli vardı. Yüzü nurlu, bedeni sıcak, mafsalları yumuşak idi. Sanki uyur gibi idi. Cenâze namazını Hazret-iŞeyh kendisi kıldırdı. Cenâze namazma üç kasaba ve bütün
721
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HAZRETLERİ
Siirt halkı geldi. Beşyüz kadar zımmı de ağlaşıp, harman yerinin bir köşesinde toplandı. Onun vefatına, ben oğlundan başka, o memleketin halkı hep üzüldü. Çünkü Hz. Şeyhin muhabbeti ile, Derviş oğlu da kalblerin sevgilisi olmuştur. Defin vetelkin işlerinden sonra adı geçen imâm uykusuz kaldığından,hemen gidip, evinde çoluk çocuğu yanında üzüntü ile yatıpuykuya daldı. Hemen neş’eyle yerinden fırladı. Çoluk çocuğuonun böyle âni kalkmasından şaşıp sebebini sorduklarındaimam ağlayıp, «on beş gün önce Osman efendi merhum ilesözleşmiştik. Maksadına kavuştuğunu bana bildirecekti. Uykuda olsam da, beni kaldırıp gidecekti. Sözünü tutmak için neşeyle geldi. Beni kuşağımdan tutup, ne yatarsın, kalk. Ben muradıma erdim deyip beni sevindirdi» dedi.İmâm hemen abdest alıp, Hazret-i Şeyhe geldi. O söz verme hikâyesini anlattı. Şeyh Hazretleri ona: Ey Molla Ziyâm! Oğlum Molla Osman halim, selim mestûr ve teslim olduğundanhayâttâ iken kemâle erip, evliyanın havvası (seçkinleri) mertebesine erişmiştir. Galiba himmeti yüksek olduğundan ehass-ıhavâs ile olmayı murad etmiştir. İnşaalllah onların zümresinevarmıştır.Demek ki, babamın on yıl seyâhat niyyeti, onun kalan ömrüne işaretti. Rahmetullahi aleyh. Ruhu için Fâtiha! Babamınvefat ettiği gün, arkadaşı olan Molla Muhammed Sıhrâni dehastalanıp bir hafta sonra vefat eyledi. Arkadaşından bir hafta sonra geldi ve bir hafta sonra âhirete gitti. Hazret-i Şeyh,onun da cenâze namazını kıldırdı. O da muradına kavuştu.Rahmetullahi aleyh. Rühu için Fâtiha!Alemin babası olan efendimiz, bu yetim Hakkı’ya şefkatedip iltifat eylediğinden, merhum pederimden sonra, onunhizmetleri bana miras kaldı. O hakim-i İlâhi bu bozuk huylu yu, nice hikmet şurublan ile terbiye etti. Gönül hastalıklarından sıhhat bulunca, muhabbeti ile onu içeri aldı. Böylece tev-hid, tevekkül, tefviz, tahammül, teslim ve rızâ bahçelerine girdi. Can ve dhândan kıymetli, leşsiz ni’metler buldu. Hepsindenüstün olarak ma'rifet ve muhabbetle fenâyı bildi. O güzel sözleri ile buraya yazılıyor. îşte o mürşid-i kâmil, bu cahil ve gafil
MARİFETNAME
hizmetçisini irşad edip, iktiza ettikçe birer ikişer hikmet bu yurmuştur. Nice müjde işaretleri ile gönül ilaçlarım duyurmuştur,KISIM: 10Gavs-i a’zam Şeyh İsmail Fakirullah hazretlerinin her hâlinde metaneti, tarikatta istikameti, hakikatta imameti ve vefatı:Ey Aziz!Şeyh İsmail (rahmetullahi aleyh) hazretlerinin temiz ruhu yüksek âlemlerden idi. İnâyet hücresinde terbiye kılınmıştı. Yaratılıştan olan velâyeti Allah vergisi, saadeti anadan doğma idi. Onu görenler kalbleri onu sever ve ona uyardı. O sultanların kalblerinin sevgilisi, bütün sülük ehlinin efendisi idi.Onun saadeti, havassın dileklerinin kabesi idi. Devletlû kapısjinsanların maksadı idi. Onu gören âlim olsun ve câhil olsuntam velî olduğunu anlarlardı. Zamanının teki ve büyüğü idi.Onun şânı ve güzel nâmı, Arabistan ve Kiirdistân diyânndameşhur idi, İslâmboldan (İstanbuldan) Hindistan’a varıp îranve Turan’a kadar yayılmış idi. Seçilmişler ona seve seve hizmetçi olup, büyüklüğünü kabul etmişlerdi. Sohbetini bulup,huzurunda bulunanlar, hâl ve kemâllerin a’lâsını bulmuşlar,mübarek başında ve şerefli göğsünde, güneş gibi parlıyan nûrgörmüşlerdir. Onu görenler, kendisini habersiz sevmişler,erdiklerine onunla ermişler, Onun hayâli cemâlini kalbindenakş edenler safâsını sürmüşler, O vâsıta ile huzûr meclisinegirmişlerdir. Çünkü o büyük vasi Tarikat-ı Muhammediyyedeİmâm idi. Mürşid-i kâmilin alâmetleri onda tamam idi. Tevfıkonun arkadaşı, orta hal yolu idi. Üns onun dostu, ferahlık nefesiydi. Hikmet kumandanı, tefekkür veziri idi. Sıdk, onun sancağı, hilm ise san’ati idi. Mükâşefe gıdası, müşâhede şifâsı idi.Şeriatın edebleri onda aşikar, zâhiri, hakikat halleri bâtını idi.O ma’rifet kaynağının göğsü geniş ve şânı azim olanlardan idi.Harikaları garib halleri sayılamıyacak kadar çok idi. Zamanının evliyasının kutbu, belki her üzüntülünün gavsı (yardım
723
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HAZRETLERİ
cısı) idi Gönül âleminde, o asnnm evliyâsınm sultanı, âşıkların cânânı, derdlilerin dermanı, cemâl ve kemâl ile parlak güneş idi. Basiret sahipleri onun şanında hayrân oldukları gibidünya âleminin sulltanları olan Mekke-i mükerreme Şerifi,Hindistan sultanı, Osmanlı Sultanı Mahmud ve onun vezirlerinin çoğu ve Kürdistandaki bütün kumandanlar ona açık vegizli mektub, adak ve armağanlar gönderip herbiri dua, nzave himmetini kazanmayı arardı. Duası makbul idi. İkbâl ve izzeti, himmetinin nüfuzu güneşten açık idi. Onun ahbablannaikramı, fakirlere yardımı minnetsiz idi. Ziyâret edenlere öğütleri, diğerlerine sevgi ve duası bol idi. İnsanlar ve cinler onahürmet ve ikram ile emrine uyup rızâsını, ister idi. Çünkü o,insanların ve cinlerin mürşidi, ma’rifet sâhiblerinin şeyhi,âlemdekilerin azizi, Âdemin hilâfette vârisi ve Habib-i Ekrem(S.A.V.)'in vasisi idi. Allahü taâlâ, bizi bereketlerinden faydalandıksın Amin..
O
temiz ruh yeryüzüne inip
kemâl kazanmış, insanlar ta-
rafından tanınmış olup,
ezel! inayetlere kavuşmuş, ebedî feyz
le
re kaynak olmuş, iki
cihânı gönül aynasında bulmuştu. Her-
şeyi unutup yalnız
Rabbini bilmiş, O’nunla kalmış idi. Böylece
bu dünyanın cefâsından yüz
çevirip, zevk ve safa âlemine dön-
müş, bu dünyanın karanlık
ve bulanıklığının çokluğundan usa-
nıp, vahdet âleminde daimi
vuslat şerbetini arzulamıştı. Bu
dükkânda bir acaib cilve ile
nöbetini bırakmayıp göç vakti gel
miş idi. Bu fâni dünyadan o
bâki âhirete gitmek ona kolay ol
muşdu. Zira o beka sahibi
kuyuya düştüğü zaman iradi ölüm
ile ölmüş idi. Ruh-i pâki
beden mezarından mahbus gibi kal-
mış idi. Yaşı sekseni geçince,
1147 (M. 1734) yılı Şevvâl ayının
ortasında, o herkesin babası,
bir hafta kadar gönül deryasına
daldı. İnsanlar onun kendinden
geçmesini hastalığına yordır
lar, sonra Cum’a gecesi
yatsıdan sonra, o halden bu his âlemi-
ne geldi. Evlâd ve torunlarını
yanma çağınp ilim ve salah il©
vasiyyet eyledi. Herkesin zimmetini
ibrâ edip, türbesi evkafına
büyük oğlu Abdülkâdir
efendiyi mütevelli etti. Sonra Yâsini
şerif okuyun buyurdu. O esnada
şerefli
odası
güzel kokularla
doldu. Sanki birer hokka ûd ve
anber
yakılmış
gibi oldu. Ço-
cukları ve torunları keder ve üzüntülü
idiler. Onun içinse
o
724
MARİFETNAME
gece bayram gecesi oldu. Selâmün kavlen min rabbirrahim'iişitince. Allah deyip cismini bırakıp cânmı Hakka verdi. Ruhugidip latif cismi kaldı. O huzur sâhibi bu dâr-ı dünyayı bırakıpebedi sürür ve saadet diyan olan âhirete intikâl edince, çocukları ve torunları ayrılığına ağlayıp yürekleri keder içindeşaşıp kaldılar. O gece ona, büyük bayram iken, onlara matemoldu. O gece evlâd-ı kirâmı, sabaha kadar onu yıkayıp kefenlediler, vasiyettini yerine getirdiler. Geceleyin Siirt halkına vecivâr köy ve nahiyelerden beş altı tanesine adamlarla habersalındı. Sabahleyin çok sayıda cemaat toplandı. Oğlu Abdül-kâdir efendi cenaze namazım kıldı. Mezan, babam Osmanefendi ile Muhammed efendinin türbelerinin önünde kazıldı.Nâhiye halkı kırk gün sabah ve akşam mübârek mezânna gelip Kur’ân-ı kerîm okudu. Oraya büyük bir kubbe yapılıp içinevefat târihi yazıldı. Mezan üzerine süslü ve yıldızlarla örtülü yüksek bir sanduka yapıldı. Haftada bir gün o nahiye ahalisine kabri yanında, birer ikişer ekmek, kendi evkafından tayinedildi. Mezân halen ziyâret olunur. Kaddesallahü sirrehü. Temiz rûhu için elfâtiha.NAZIMEy Hâce bu zindândanBen azm-i sefer kıldımEflâk-i dil ü candanHoş râhgüzer kıldımCân azm-i semâ etti Tâ madenine yetti,Ol semte ki can gittiOl semt e nazar kıldım.Seyl misli revân oldumVahdet yemmini buldum,O hamr ile hoş doldumBen bahn makar kıldım.Dilden evime tâbânGösterdi yüzün rahşân.Mihr ile edip devrân
725
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HAZRETLERİ
Ben sehr-i kamer kıldım.Cân içre o cânândırDil hüsnüne hayrandırArif işi seyrândırBen zevk-ı diğer kıldım.
Ol vuslat-ı ruhanîHoş buldu bu rûh ânı,
Seyr ü sefer-i cânıBen havf ü hatar kıldım.Hakkı, dil ü can dolsunOl hamr ile mest olsun,Biperde anı bulsunBen cismi siper kıldım.HÂTtMEAllah’m habibi Peygamber (S.A.V.) ’in insanlara ve özellikle akrabalara yakınlık gösterilmesi, ana, baba ve kardeşhaklan, kişinin hanımı, çocukları ve hizmetçileriyle olan muamelesi, komşu haklan, fakirlere ve misafirlere ikram etmek,halka ve bilginlere sevgi gösterip gereken ihsanlarda bulunmak, herkesle konuşma ve görüşmede dikkat edilmesi gerekenhususlar, yedi duyu organının ve bedenin afetleri fakirlik vezenginliğin sebeplerini, hatırlama ve unutmanın nedenlerinive yukanda belirttiğimiz bütün bu özellikleri kolaylaştıranAllah’ı anmayı
4
kısımda bildirir.
KONU: 1
Allah’ın Habibi Resûlüllah efendimizin kısaca halleri vegüzel muaşereti öğütleyen ayet-i celile ve hadis-i şerifleri üçkısımda bildirir.
KISIM: 1
Hz.
Peygamberi efendimizin ahlâkı, ashab-ı güzintabiinin ve din âlimlerinin ahlâkım özet olarak bildirir.720
MARİFETNAME
Ey aziz, Edeb ehli diyorlar ki:Halim, kerim ve rahim olan Cenab-i Hak, Kur’an-ı Kelâmındaki «muhakkak ki, sen en mükemmel ahlâk üzeresin» hitabı makamında bulunan Peygamber efendimizin bütün yaratıklara ve özellikle insanlara karşı davranışları, sahâbeleri veümmetiyle olan sohbet ve muameleleri, kendisine tabi oluponun-, «Allah’ın ahlâkiyle ahlâklanm» emrine bağlanan ashâb-ıkirâmm, büyük velilerin, din âlimlerinin ve sâlih müminlerinherkesle olan sohbet ve muameleleri, kalkıp oturmaları, tavırve hareketleri hep güzel ahlâk, iyi davranış üzereydi. Onlannbütün davranışları hoş görürlük, bağışlayıcılık, güzel sohbetve uyuşmaktı. Onların vasıfları hilm, nasihat, sevgi, alçak gö-nüllüklük ve güler yüzlülük idi. Hizmet etmek, ikram ve ihsanda bulunmaktan zevk duyarlardı. Onların en üstün mezi yetleri, haya, eli açık olmak, bağışlama, nezaket, ağırbaşlılık,isteyene vermek, doğruluk, kimseyi incitmemek, herkese yardım etmekdir. Hayırlı dualarını kimseden esirgemez, nefislerini alçaltır, dostlarını ağırlar, ayıpları örter, başkalarının ihsanlarını açıklar, kendilerinkini gizlerlerdi. Küçüklere merhamet,büyüklere saygı ve vefa göstermek gibi daha nice üstün meziyetlere sahiptiler.Bizim için en önemli olanı, Peygamber (S.A.V.) 'e tabi plupbağlanmak ve onun âl ve ashabının âdetlerine uymaktır, Allah’ın rızasını aramaktır. Onun için de bütün insanlara karşışefkatli ve merhametli olmak lazımdır.KISIM: 2
\
Bütün insanlarla olan davranışlarda güzel huylu olmayıve yumuşak bir şekilde konuşmayı tavsiye eden ayet-i Kerimeler:Ey Aziz!Hak Taâlâ’mn kullarını inayetiyle kıldığı esirgeme ve rahmetini, insanların birbirlerine karşı şefkatli ve merhametlidavranmalarını bildiren bir çok Kur’an âyetleri vardır.
727
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKİ HAZRETLERİ
Bu
âyetlerden birkaçının meâli:«Allah size kolaylık diler, zorluk dilemez.
Allah, kullarını
pek çok esirgeyendir.» (Bakara, 185)«Hepiniz toptan sımsıkı Allah’ın
ipine (Kur’an’a) sarılın,
bölünüp ayrılmayın. Allah’ın
üzerinizdeki nimetini düşünün.
Hem siz (birbirinizin) düşmanları
idiniz de o kalplerinizi (İs
lama ısındırıp) birleştirmişti. İşte
onun (bu) nimeti sayesinde
(din) kardeşleri olmuştunuz.
Ve yine siz, bir ateş çukurunun
tam kenarında iken oradan
da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah,
size âyetlerim böylece apaçık
bildiriyor ki, doğru yola eresiniz»
(Ali İmran 103)«Allah düeseyrii sizi
(hepinizi) bir tek ümmet yapardı. O
kimi dilerse onu sapıklıkla
bırakır, kimi de dilerse ona hida
yet verir. Yapageldiğiniz
işlerden elbette sorumlu olacaksınız»
«Rabbm «Ondan
başkasına kulluk etmeyin. Ana ve babaya
iyi muamele edin» diye
hükmetti. Eğer onlardan biri veya her
ikisi senin yanında
yaşlanırlarsa, onlara (of) bile deme, Onla
rı azarlama, Onlara
çok güzel söz söyle. Ve onlara acıyarak
tevâzû kanadmı (yerlere
kadar) indir ve yarab «onlar beni ço
cukken nasıl terbiye
ettilerse sen de kendilerini (öylece) esir
ge» de.» (İsrâ, 23, 24)«De ki, «her biri kendi tabiatına
göre^hareket eder. O hal
de kimin daha doğru yolda bulunduğunu
Rabbin daha iyi bili
cidir.» (İsrâ, 84)«Şüphe yok ki, Allah insanları pek çok esirgeyicidir. Çok
merhametlidir. O çok esirgeyen (Allah’ın) kulları ki, onlar yer
(yüzün) de vakar ve tevazu ile yürürler. Kendilerine cahiller,
beyinsizler (edebsizse) laflar ettiği zaman «selâm» (etle) de
(yib geçe)rler. Onlar ki, gecelerini Rablari için secdekârlar ve
kaimler (ayakta) olarak geçirirler.» (Furkan, 6365)«Onlar ki yalan şahitlik etmezler. Boş ve kötü lâkırdı duy-dukları vakit, şerefli olarak (ondan yüz çevirip) geçer (gider)
ler.* (Fussilet, 34)«İşte (bütün) onlardır ki, zorluklara katlanıp dayanmaları
728
MARİFETNAME
sebebiyle gurfe (cennetler) ile mükâfatlandırılacaklar. Oradasağlık veselâm ile karşılanacaklardır.»«Onlar orada ebedi kalıcıdırlar. O ne güzel bir ikametgahtır.»«O, sizi (küfür) karanlıklar (m) dan (iman) aydınlığı (ın>-a çıkarmak için kulunun üzerine açık açık âyetler indirmekteolandır. Şüphesiz ki, Allah sizi çok esirgeyen ve size çok rahmet edendir.»«Ey iman edenleri Eşlerinizin, evlâtlarınızın içinde hakikaten size düşman (olanlar) da vardır. O halde onlardan sakının.(Bununla beraber) affeder, kusurlarını, başlarına "kakmaz örterseniz, şüphesiz Allah, çok esirgeyici, çok yargılayıcıdır.»«Allah’a ibadet edin, ona hiç bir şey’i eş koşmayın. Anaya,babaya, akrabaya, öksüzlere, yoksullara, yakın ve uzak komşulara, yolda kalmışlara iyüik edin. Allah, kendini beğenen veböbürlenen kimseleri sevmez.»«Mü’minler ancak kardeştirler. O halde iki kardeşinizinarasını (bulun) barışıtırm. Allah’tan korkun ki esirgenesiniz»(Huccurat, 10)«Ey iman edenler, bir kavm diğer bir kavmle alay etmesin.Olur ki, (alay edenler Allah’ın yamnda) kendilerinden (yanialay edenlerden) daha hayırlıdır. Kadınlar da kadınlan (eğlenceye almasın) olur ki, onlar (eğlenceye alınanlar) kendilerinden daha hayırlıdır. (Kendi) kendinizi ayıplamayın. Birbirinizi kötü lâkablarla (ad) çağırmayın. îmandan sonra fâsık-lık en kötü addırl Kim (Allah’ın yasak ettiği şeylerden) tövbeetmezse onlar, zalimlerin ta kendileridir.»
v
(Huccurat, 11)«Ey iman edenler, zannın bir çoğundan kaçının. Çünkü bazı zan (vardır ki) günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırma yın. Kiminiz de kiminizi arkasından çekiştirmesin. Sizden herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İştebundan tiksindiniz. Allah’tan korkun. Çünkü Allah tövbelerikabul edendir (çok esirgeyicidir).» (Huccurat, 12)«Şüphesis ki, Allah adaleti, iyiliği (hususiyle)
akrabaya
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HAZRETLERİ
(muhtaç oldukları şeyleri)
vermeyi emreder. Taşkın kötülük
(ler) den, münkerden,
zulüm ve tecebbürden nahyeder. Size
(bu suretle) öğüt
verir
ki,
iyice dinleyip ve anlayıp tutasınız.»« O halde, yetime gelince (ona sakın) kahretme (azarla-
ma).
Sâile (dinletiye, sorana ) gelince (onu) da azarlayıp koğ
ma.
Bununla beraber Rabbinin nimetini söyle (anlat).» (Duha,
912).
«Sabn .tavsiye, merhametle muamele yapmayı tavsiye
edenler ziyanda değil.»«Allah’tan sana esirgeme sayesindedir ki, onlara yumuşak
davrandın. Eğer (bilfarz) kaba, katı yürekli olsaydin
t
onlar
etrafından herhalde dağılıp gitmişlerdi bile. Artık onlan ba-ğışla, günahlarının bağışlanmasını iste. İş hususunda onlarla
müşavere et» (Ali îmran, 159).«Allah, hiç şüphesiz (küfür ve masiyetlerden) sakınanlarla
daima iyilik edenlerin kendileriyle beraberdir.» (Şûra, 37)«(Mü’min) kullarına söyle; «kâfirlere en güzel (söz) ne ise
onu söylesinler». Çünkü şeytan aralarına fesad sokar. Zira şey-tan, insanın apaçık bir düşmanıdır.» (İsrâ, 53)«Bunlar yaramaz lâkırdı (lar) işittikleri zaman ondan yüz
çevirdiler ve «bizim amellerimiz bize sizin amelleriniz size ait-tir. Size selâm (olsun) bi? cahilleri aramayız» dediler.» (Ka
sas, 55)
«Size, nefislerinizden, kendilerine ısınmanız için zevceler
yaratmış olması, aranızda bir sevgi ve esirgeme yapması da
onun (Allah’m) âyetlerindendir. Şüphe yok ki bunda, fikrini
iyi
kullanan (işleten) bir kavim için elbette ibretler vardır.»
«İyilik ile kötülük bir
olmaz. Sen (kötülüğü) en güzel (ha-
reket ne ise) onunla önle. O
zaman (görürsün ki) seninle, ara-
sında düşmanlık bulunan kimse
bile
sanki
yakın dost (un ol-
muş) dur. Bu (en güzel haslete)
sabredenlerden başkası ka-
vuşturulmaz. Buna büyük bir hazza
malik olandan gayrisi eriş-
tirilmez.» (Fussilet: 34)
730
MARİFETNAME
«Kötülüğün karşılığı ona denk
bir kötülükdür (bir misille
medir). Fakat kim affeder, barışı
sağlarsa mükâfatı Allah'a ait
tir. Şüphe yok ki, o zalimleri asla sevmez,*
(Şûra,
40)
«Mü’min erkekler de, mü’min kadınlar da birbirinin velileri (dostları ve yardımcıları) dır. Bunlar (insanlara) iyiliğiemrederler. Kötülükten vaz geçerler. İşte Allah, rahmetiylebunları yarlığayacaktır. Çünkü O, azizdir, hakimdir.»RUBAİMahluk-ı Hüdaı’ya şefkat et, rahmet bul.Eblehlere hilm ve hürmet et, rahmet bul.
Sen herkese nfk ve rağbet et, rifat bul.
Ger edemedinse izlet et, izzet bul.
KISIM: 3
Bütün insanlarla güzel muamelede bulunmayı, lütuf ve yumuşaklık ile konuşmayı tavsiye eden Hadis-i Kûtsiler:Cenab-ı Hak’km kullarına olan rahmet ve şefkatini, insanların birbirlerine karşı iyilik, doğruluk, şefkat ve sevgiyle muamele yapmalarını emreden kutsi hadisleri:«Ey adem oğlu! Cennetim®, azametime karşı tevazu edenlerden, gününü ibadetle geçirenlerden, nefsini şehvetlerdenmen edenlerden, düşkünlerin yardımcısı olanlardan, öksüzlere ihsanda bulunup babalık vazifesini yapanlardan, dul kadınlara şefkatli bir koca gibi yardım elini uzatanlardan başkasıgiremez. Bu sıfatları taşıyanlar, bana dua ettiklerinde, onlar:*ı yardımlarına giderim. Benden isteyince dileğini yerine getirirve kullarımın kalplerine sevgilerini yerleştiririm.»«Ey adem oğlu! Mal benim malım, Sen benim kulumsun.Elçi misafirimdir. Eğer sen malımı, misafir olan elçimden esir-gersen sonsuz nimetleri veren (Allah) den istekli olma.»«Ey adem oğlu, mal benim malım, zenginler vekillerimder.
731
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HAZRETLERİ
Fakirler evimin halkı. Benim malımla Ev halkıma cimrilik yapanları cehenneme sokarım.»«Ey adem oğlu, göğsüne elini koy ve nefsin için sevip istediklerini başkası için de sev ve iste.»«Ey adem oğlu! öfkeyi, şiddeti, gıybeti koğuculuğu terkedenlerin sevgisini, halkın kalplerinde belirtir, kendilerini,ayıplardan, keder ve sıkıntılardan kurtannm.»«Ey adem oğlu! Rahmet ettiğin gibi rahmete erersin. Senkullanma rahmet etmediğin halde benden sana merhamet ötmemi nasıl dilersin.»«Ey adem oğlul benim nzamı kazanmak gayesiyle öksüzve dulları koruyanları, benim gölgemden başka bir gölgeninolmadığı günde kendi gölgeme alırım.»«Ey adem oğlu, yoksullara infak et (ver) ki ben de sanavereyim.»«Ey adem oğlu, öfkelendiğin zamanlarda beni an ki, bende öfkelendiğim zaman seni anayım. Benim yardımlanma rızagöstermen, nefsine yapacağm yardımdan daha hayırlıdır.»«Ey adem oğlu, kullarımdan hasta olanlara güzel muamelede bulun ki, ben de gönüllerine senin sevgini yerleştireyim.Kıyamet gününde Allah Taâlâ buyuracak ki; «Ey kulum,hastalandım, bana niçin uğramadın.Kul: «Ya Rabbi, sen âlemlerin Rabbisin. Ben sana nasıl geleydim.»Allah cevaben: «Ama biliyordun, falan kulum hastalandıona gitmedin. Bilmeliydin ki, sen o hasta kuluma gitseydin beni orada bulurdun.» buyuracak.Ve yine o gün Cenab-ı Allah buyuracak ki: «Ey adem oğlu!Sana yemek verdim, Sen bana niçin vermedin.»«Kul diyecek ki: «Ya Rabbi sen âlemlerin Rabbisin, bensana nasıl yemek verebilirim.»Allah cevaben: Fakat yemek istiyen falan kuluma sen gö-
732
MARİFETNAME
türiip yemek vermedin. Eğer götürüp verseydin beni orada bulurdun» buyurur.Ve yine o gün Cenab-ı Hak buyuracak ki: «Ey adem oğlu,sana bol su verdim, sen bana niçin vermedin?»Kul diyecek ki: «Ya Rabb! Sen âlemlerin Rabbisin sananasıl su verebilirdim.»Allah cevaben: «Susamış olan falan kuluma götürüp suverseydin beni yanında bulurdun» buyurur. .«Ey adem oğlu, beni sevenleri ben de severim.»Allah kıyamet gününde buyuracak ki: «Hani benim izzetve Celâlime sanlanlar? Bugün onları gölgemde gölgelendireceğim.»«Ey adem oğlu, fakir elçimdir. Eğer ona verirsen bana veriyorsun. Eğer ona vermezsen bana vermiyorsun demektir.»”«Ey adem oğlu, size ihsanda bulunanlara ihsan edin. Sizegelenlere gidin. Sizinle konuşanlarla konuşun. Size yedirenlere yedirin. Size ikramda bulunanlara ikram edin.»«Hiç bir fert diğerinden üstün olmaz. Ancak yoksullara ihsanda bulunanlar, görüşmeyi kesenlerle görüşmeye gidenler,konuşmak istemiyenlerle konuşanlar, yedirmeyenlere yedirenler, ihanet edenlere ikram da bulunanlar üstün olurlar. Ohalde bağışlayın, ayıpları örtün, rahmet edin ki size de rahmetedilsin.»BEYİT:'
9
jgj
Cihan bağında ey gâfil budur makbulİns ve cin, ne kimse senden incinsin ne de sen kimseden
KONU: 2
Bütün insanlarla iyi ve güzel bir huyla muamelede bulunmak, lütuf ve yumuşaklık ile konuşmak hakkındaki hadls-işeriflerin, büyüklerin sözlerinin ve herkesle aklına göre konu-
733
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HAZRETLERl
şup görüşmenin, bekârları evlenmeye teşvik ve bu husustakiöğüdlerin dört maddede bildirilmesi.Kısmı — 1Peygamber (S.A.V.) ümmetine ve sehâbelerine şefkati veesirgemeyi, güzel muaşerette bulunmayı öğretmiş ve anlatmış.Faziletlerini ve faydalarım duyurmuştur. Bu hususta ki bazıhadis-i şerifleri: .«Rahman olan Allah, merhamet edenlere, merhamet eder.Siz, yerdeki yaratıklara merhamet ediniz ki, gökteki Rabbinizde size merhamet etsin.»«Sizden küçüklere merhamet ediniz ki, sizden büyükler desize merhamet etsin.»«Müminler birbirlerinin iyiliğini düşünüp öğütlerde bulunmalı ve merhamet edip birbirlerine yardım etmelidir. Birbirlerinin dertleriyle dertlenmeli, sevinçleriyle sevinmelidirler. Nitekim bedenin bir organı acıyınca dier organların hepsi de oocıyı duyar ve o ocı yok olunca bütün organlar (vücud) rahata kavuşur.»«Mü'minler birbirinin kardeşidir ve âlem (insanlık) birtek nefis gibidir.»«Birbirinize bir şeyler veriniz ki, birbirinizi sevesiniz.»«Halkın hayırlısı, insanlara faydalı olandır.» Onun içinsahabeler, tabiin ve din âlimleri birbirlerine, kitab ehline vehatta bütün insanlara merhamet ve yardım ederlerdi.«Ümmetimin büyükleri çok namaz kılmak ve oruç tut*makla cennete girmezler. Ancak kalplerinin merhameti, göğüslerinin selâmeti ve cömertlikleriyle girerler.»Hz. Peygamber (S.A.V.) efendimiz, mübarek elleriyle yetimlerin başlarını okşar, onlarla lütuf ve güleryüz ile konuşurdu. Peygamber (S.A.V.), Muaz (R.A.)’a hitaben buyurdukİ:734
MARİFETNAME
«Ya mu’az! Öksüz çocuklara, merhametli bir baba gibi ol.Ektiğini biçeceğini kesinlikle bil.»Müslüman kardeşini dünyada sevindireni Cenab-ı Hak dadünya ve âhirette sevindirir. Mü’min kardeşini dünya dertlerinin birinden kurtaranı, Allah da kıyamet gününde dertlerden kurtaracaktır.»«Ana ve babasına ihsan ve ikramda bulunanlar için cennetin iki kapısı da açıktır.»«Cenab-ı Hak, kendi çocuğuna yardım eden ve ona, kendisine isyan ettirecek bir iş teklif etmeyen kimseye rahmetetsin.»«Amellerin en faziletlisi, mü’minin kalbini sevindirmektir.»«Bir kimse kendi aile halkına bir dirhem harcasa benim yanımda, Hak yolunda bin altın harcamaktan daha güzeldir.Ve bir kimse ana ve babasına bir itaatli olsa benim yanımdabin yıl ibadetten hayırlıdır.»«Bir kimse, ailesi yanında bir saat eğlense, benim yanımda bir mescitte itikâfe çekilmekten daha faziletlidir.»«îmanı kâmil mü’min ailesiyle en güzel geçinendir.»Kadınlan hayırlı bilip onlara yufka bir gönül ve yumuşaklıkla güzel muamele ediniz. (Çünkü) onlar kendi nefislerine malik olmayıp yanınıza sığınmış Allah’m emanetidirler.»«Kendi kölesini dövenin kefareti, onu azat etmektir.»«Dilini tutanın ayıbı örtüktür. Öfkesini tutanın günahlanaffolur.»«Yakınlannız ve hizmetçilerinizle lütufla, yumuşaklıklakonuşunuz. Günde 70 defa kusur işleseler dahi affediniz. Kendilerine yidiklerinizden yedirin. Giydiklerinizden giydirin.Onlara çocuklannız gibi ikramda bulunun, güçlerinden öte işteklif etmeyiniz. Onların da bedenleri et ve kandır, sizin
gibi
insandır. Cenab-ı Hak Onlara zulmedenlerin düşmanıdır.
735
EIUUF.UAİİU İBRAHİM HAKKI IIAZRETLERl
«Ana ve
babasına itaatli olan, onlan ziyaret eden, çocuk
larıyla, akraba ve
hizmetlileriyle yumuşak ve tatlı konuşan,
dostlarını evine
çâğırıp ikramda bulunan kimse insaniyette
kemâle ermiştir.»
«Velilerin meclisinde bulununuz, âlimlerle konuşunuz, Hakimlerle sohbet ediniz, fakirlerle görüşünüz.»«İki dostun konuştukları emanettir. Sır olan konuşmalarınbaşkasına söylenip açıklanması haramdır.»«Mü’minin mü’mine bakışı ibadet, yüzüne gülmesi kefarettir.»«Mü’mini, sevindirmek Allah nzasmı kazandırır»Allah'a ve âhirete iman eden komşu ve yakmlara ikramdabulun. Misafirlerine hürmet et. Konuşurken söyle veya sus.»Peygamberimiz (S.A.V.) Ebu Hüreyre’ye hitaben şöylebuyurdu:«Ya Ebu Hüyreyre, nefsin için sevdiklerini diğer insanlar-için de sev ki, mü’min olasın. Komşularınla temiz ve güzelkomşuluk yap ki, müslüman olasm.»«Komşuya eziyet vermekten kaçın ve komşunun da ezi yetlerine sabret ki ölüm, sizi birbirinizden aynncaya kadar.Öyleyse güzel komşuluk, sırf ona eziyet vermekten, kaçınmakdeğil, aynca onun eziyetlerine dayanmak ve sabretmektir.»«Muhakkak ki güzel ahlâk iyi komşuluk yapmak ve yakınlan ziyaret etmek, Allah nzasını kazandırır, insanı hatalarında^ anndınr.»«Güzel huy Allah’m rahmetinden sahibinin boynuna takılmış bir yulardır ki ucu meleğin elindedir. Melek onu hayradoğru çeker. Hayır ise onu Cennete götürür. Kötü huy ise, Allah’ın azabından sahibinin boynuna takılmış bir yulardır ki,ucu şeytanın elindedir. Şeytan da onu şerre çeker. Şer ise onucehenneme sokar.»«Bu üç meziyete sahip olmayan kimse imanın lezzetine eremez:
736
MARİFETNAME
a — Hilimdir (yumuşak olmaktır). Bununla cahilin
öfke-
sini önler.b — Günahtan korkmakdır. Bu da haramdan men eder.
a
— Güzel huydur. Bu da halkla iyi geçinmeyi sağlar.»«Sadakaların en hayırlısı halkla güzel geçinmektir.»«Yumuşak huylu ve geçimli olan, dünya ve âhirette hayraermiştir. Bu vasıflan taşımıyan dünya ve âhiret hayrindenmahrumdur.»«îmandan sonura aklın başı, halkla güzel geçinmektir.Halkı sevmek, onlarla kaynaşıp gerektiğinde danışmaktır.Çünkü danışanın işi rast gider. Kendi fikriyle hareket edeninsonu iflâstır.»«Dünyayı terkeden, Allah’m yamnda merğubdur (beğenilir). Halkın elindekini terkeden, herkesin sevgisini kazanır.»«Mü’minlere nasihat etmek, şefkat göstermek, mutluluğun alâmetidir.)Cenab-ı Hak refiktir, sıfkı sever. Ünfi (sertliği) sevmez.Rıfk için yaptığı lütfü, sertliğe yapmaz.»«Cenab-ı Allah, bir ev halkına hayır dilediği zaman, onlan nfka alıştmr, sertlikten uzaklaştırır. Çünkü nfk inşamsüsler, sertlik ise onu lekeler.«(Peygamber (S.A.V.) efendimiz, Ebu Zer’e hitaben şöylebuyurdu:) Ya Eba Zer, eğer mü’min kardeşine faydalı olamı yorsan bari zarann olmasm. Eğer o senden sevinç göremiyor-sa bari elem görmesin. Eğer dilin onu methetmediyse bari yermesin. Çünkü müslüman, elinden ve dilinden diğer müslüman-ların selâmet bulup zaranndan pmin olduğu kişidir.»
KISIM: 2Herkesle iyi ahlâkla muamele etmek, lütufla ve yumuşak-lıkla konuşmasının mahiyet ve keyfiyetinin çeşitli haber eser-lerle bildirilmesi:
737
ERZUnUMLU İBRAHİM HAKKİ HAZRETLERİ
Ey aziz, Ehlullah diyorlar ki:. Peygamber (S.A.V.) efendimiz, ümmetine ve ashabına sev
giyle samimiyetle sohbet etmesini âdâb ve erkânını anlatıp
diretmiş, mahiyetini, keyfiyetini (niceliğini) duyurmuştur. Bu
husustaki hadisi şerifler:«Ey ümmetim ve ashabım! Allah’m ahlâkıyla ahlâklanın.
Muhakkak ki ilim ve hilim, O’nun ahlâkındandır. İlim ancak
ö|renmekle kazanılır. Hilim ise şefkat ile hasıl olur. Hayır is
tiyen hayrı bulur. Şerden kaçman korunur ve selâmeti bulur.«İlmi isteyiniz. İlimle birlikte hilim ve vekân (ağır başlı)
lık) da isteyiniz. Ders verdiğiniz öğrencilerle yumuşak konu-şunuz. Ders aldığınız hocalara büyük saygı gösteriniz. Böbür>
lenen, kibirlenen âlimlerden olmayınız ki, cehaletiniz size ügr
tün gelmesin.»«Sizden uzak olan ana, baba V6 akrabalarınızı ziyarete
gidiniz. Size vermiyenlere siz ikramda bulunun. Size cehaletle
muamele yapanlara siz ilimle karşılık veriniz ki, bu meziyet-lerinizle Allah’m yanında yükselesiniz.»«Cenabı Allah, İslâm dinini en üstün ahlâk ile bezemiş,
en güzel amellerle süslemiştir. Bunlarda: Güzel muaşeret,
güzel, huy, inatçı olmamak, yerinde ve bol harcamak, etraflı
ca anlatıp inandırmak, yedirmek, bol selâm vermek, hastaları
ziyaret etmek, yaşlıları ağırlamak, kusurları affetmek, iyi kom-şuluk yapmak, öfkeye hakim olmak ve bu hali düzeltmek, cö-mert olmak, iyilik yapmak, başkalarınım ayıplarını örtmek-tir.»«Müslümanın müslüman üzerindeki haklan altıdır:1
‘tfe
Bir müslümanı görünce selâm vermek.2 — Çağrılınca daveti kabul edip gitmek.3 — Sizden nasihat istiyene nasihat etmek.4 — Sana verilene karşılık hamdü senâda bulunmak vedua etmek.5 — Hastalan ziyaret etmek.6 — ölünce cenazesine gitmek.»
738
MARİFETNAME
Mü’min, vekarlı, yumuşak itaatli olup deve gibi çekildiği
tarafa, doğru gider. Eğer bir taş üstünde oturtmak istenirse
çekinmeden oturur. Peygamber efendimizin Uhud savaşında
mübarek dişinin kırılması olayına sahâbeler çok üzülmüştü.
Bunun üzerine Resülullah’a sana bunu yapan kavme lânet et»
dediklerinde O cevaben: Ben Allah’m yaratıklarına lânet et-mek için gönderilmedim. Ancek onlan doğru yola çağırmak
için ve bütün âleme rahmet olarak gönderildim. Cenabı Hak,
beni anlamıyan kavmime hidayet versin» buyurmuştur. Bu-nun için denilmiştir ki: «Kim kendisine zulüm eden kimseye
bed (fena) dua ederse muhakkak o kimse Peygamber (S.A.V.)
in ruhaniyetini mahzun eder, buna karşılık şeytanı sevindirir.
Kim ki, kendisine zulmedeni affederse muhakkak ki o kimse
Resulüllahı sevindirir, buna karşlık şeytanı mahzun eder.»* «Dövülen yetim çocuğun ağlaması karşısında Allah’ın arşı
sarsılır. Bunun için Cenâbı Hak buyurur ki: «Ey meleklerimi
Şahid olunuz ki, o Öksüze acıyıp susturan ve hoşnut edeni
ben de kendi yanımda hoşnut ederim.»«Çocuklarına pazardan ilk çıkan meyveyi alıp götüren
baba, sadaka vermiş gibi hayır işlemiş olur. İlkin bu meyveyi
kadınlara versin. Çünkü onların kalbi daha yumuşak oldu-ğundan Allah onlara daha fazla rahmet eder.»«Çocuğun, ana ve babası üzerinde üç hakkı vardına — Doğduğu gün ismini koymak,b — Anlar duruma gelince okutmak.
2
ç
— Evlendirmek.»«Erkeğin karısı üzerindeki haklan şunlardır: Kadın, deve-nin sırtında bile olsa nefsini kocasından men etmesin. Koca-sından izin almadan, ramazanın dışında bir gün bile oruç tut-masın. Kocasından izinsiz, habersiz evinden çıkmasın ve başka
yere gitmesin. Sevap umarken günah işlemesin.»«Evini terkeden kadının namazı kabul olmaz. Tâ ki dö-nüp kocasına, «bana dilediğini yap» demedikçe o günahtan
kurtulmaz.»
739
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HAZRETLERİ
«Beş
vakit
namazını kılan, Ramazan orucunu tutan, ya
bancı
erkeklerden kendini koruyan ve kacasma itaat edip onu
kırmıyan
kadın muhakkak Cennete girer.»«Komşunun komşu üzerindeki hakları sekizdir:1 — Borç istediğinde vermek.2 — Çağırdığı zaman gitmek3 — Yardım isteyince yardımına koşmak.
4
Sevinçli ve hayırlı bir iş yapmışsa tebrik etmek.5Bir müsibete uğramışsa ta’ziye etmek.6 — Hastalanmışsa ziyaretine gitmek,7 — ölmüşse cenazesine gitmek.8 — Kaybolursa evini ve aile fertlerini korumak»«Üç çeşit komşu vardır:1 — Üç kat hakkı olan komşu. Bu hem komşundur, hemakrabandır, hem de müslümandır. Bu komşunun sizin üzerinz-de üç hakkı vardır; akrabalık, müslümanlık ve komşuluk haklan.2 — Müslüman komşu. Bunun da üzerinizde iki hakkı vardır, müslümanlık ve komşuluk hakları.3 — Gayr-ı müslim komşu. Bunun ^sâdece bir komşulukhakkı vardır.»«Cennetin köşkleri şu mü’minler içindir: Yemek yediren,seâm alan gündüz oruç tutan, gece kalkıp namaz kılan.» /Nitekim Hz. İbrahim (A.S.) yemek yedirmeyi öyle seviyordu ki, yemek istediği zaman kendisiyle beraber yiyecek birkimseyi bulamayınca uzaklara kadar gidip misafir arardı vedört kapısı bulunan evinin dördünden de misafir beklerdi. Bunun için kendisine Halil-ür Rahman Ebül-Asyâf adı verilmiştir.«Muhakkak ki, en son ve mükemmel din islâmdır. Bununiçin bu dini size lâyık gördüm. Bunun da ıslâhı, iki meziyetebağlıdır.- Güzel huy ve cömertlik. Bu iki meziyetle bu dine ik*ramda bulunmak lâzımdır.»«Mü’mine, üç geceden fazla dargın kalmak ve birbirlerinigördüklerinde yüz çeyirip gitmek helâl olmaz. Dargınların enhayırlısı ilk selâm veren ve ilk konuşandır.»
740
MARİFETNAME
«Arabuluculuk, en kolay sadaka ve faziletli harekettir.Cenab-ı Allah, iki mü’minin arasını bulana, konuştuğu her kelime için bir köle azad etmiş sevabım verir.»«Bir mil uzaktaki bîr hastaya
gidip
hatırım sor. îki mil
uzaktaki
mü’min kardeşine gidip ziyaret et. Üç mil gidip ikimü’minin arasım bul, sevap kazan.» . ^ t«Sultana yakın olanlar, Rahman (olan Allah)'dan uzakolurlar. Etrafında çok adamları bulunanın, şeytanları da çokolur. Malı çok olanın endişesi şiddetli, üzüntüsü sayısızdır.»«Zenginlere yakın olmaktan, âmirlerle kalkıp oturmaktanve dünya âlimlerinden sakınınız.»«Alçak gönüllü insanlara karşı siz de alçak gönüllü olun.Kibirli olanlara karşı da kibirli olunuz ki, bu hal onlara zillet,siife feet ve tasaddüktur.»
1
* «Dört şey var la; Mü’minin abdestini ve orucunu bozup sâlih* amellerini yıkar:'1 — Yalan söylemek.
2 — Gıybet etmek .
3 — Nemime (ara bozuculuk, casusluk etmek)4 — Nâmahreme bakmak.»KISIM: 3Bütün halkla iyi ahlakla muamele etmek, yumuşak ve lü-tufla konuşmak hakkında büyüklerin' sözleri, herkesin seviyesine göre hareket etmesi ve konuşması.d,-, Bşf Ehlullah d|yorlşi‘ ki:’ Cömertlik, insanin süsüdür. Afv, iyiliklerin en güzelidir. Tevazü, ilmin meyvesidir. İlim, hilmin esasıdır. Doğruluk keramet, yalan aşağılıktır, kurtuluş iso ancak doğruluktadır. Bereket nfk iledir. Tevazü. şerefin seâme'tidir. Kibirlenme helakolmanın esasıdır. Kanaat tükenmez bir hazinedir, sahibini yükseltir. Tama’ (İhtiras) fakirin felaketidir. Söz vermek bir hastalıktır. Onun ilacı vefâ (sözü yerine getirmek) iledir. Akıllıyauymamak, onu şiddetli azarlamaktır. Ahkama karşı susmak.
ERZURUMLU
İBRAHİM HAKKI HAZRETLERİ
ona en güzel cevabdır. Kerim şükredici, Leim (cimri) nankörolur. Dil insanın terazisi, akıllı ile cahilin ayırıcısıdır.Mümin insafsıza karşı insaf ile gider, sabırla onun kalbine müsibet kadar iner. Mümin, vakarlı, yumuşak, endişesizve güvenilir kimsedir. Yalancı, yaptığını başkasının üzerineatan şeytandır, sırf surette insandır. Rıfk ve affetmek uyuşmaktır. Hılım ve kerem güzel huydur. Kerim olan verdiği sözü yerine getirir. Sözünde durmayanı affeder. Halkın elinde olandan el çekmek, iki cömertliğin birisidir. Dilenciye dua etmekve sorana yol göstermek, iki sadakanın birisidir. Uygun eş, ikirahatın birisidir. Allah’a yaklaşmak yalvarmakla, insanlara yaklaşmak ise onlardan istememekle olur. Senin dostun, gözüngibi olan insandır. Ancak fark onun senden başkası olmasıdır.Meşveret sana rahattır, islişare ise rahmettir. Büyük insanmalçak gönüllü olması, kudretli bir kimsenin affedici olması gibidir. Cömert verdiğini kendine borç bilerek verir. Cimri verdiklerini alacak sayar ve alır.Doğru insanların ruhları bir, bedenleri ayrıdır. Mümin,halkın eziyetlerine dayanan kimseyi incitmeyendir. Cömert,namusunu malıyla, Cimri ise malını namusuyla koruyandır.Yardım et ki, yardım göresin. Kötülük edene iyilik yap ki, onuelde edesin. Amiri olmak istediğin kimseye ihsanda bulun,âmiri ol. Kiminle denk olmak istersen ona tenezzül etme, ağırbaşlı ol. Kime dilersen muhtaç ol da ona köle ol. Öylo giyin ki,onunla ne dillere düş, no de alçal. Kendin için uygun gördüğünsözü halka söyle. Elinden geldiği kadar başkasının kusurlarınıaffet, ayıplarını ört. Halkın seninle ne şekilde sohbet etmesinden hoşlanıyorsan, sen de onlarla aynı şekilde sohbet et ki onlar senden, sen de onlardan emin olasın. Senden özür diliyeninözrünü kabul et, seni inciteni affet ve onunla yumuşak konuş.Senden büyüklere itaatli ol ki, senden küçükler de sana itaatliolsunlar. Müminin ümidi Hak’tan olur. Allah’tan başkasındanumma bekleyenin dileği boşa gider, zararlı olur. Duyulduğuzaman itibanm yok edecek işlerden sakın. Sorulduğunda utanıp inkâr edeceğin işleri yapma. Cömerde ihanet etlinse ondansakın, cimriye ikram ettinse ondan korun.
742
MARİFETNAME
Şaka ve alay sebepsiz yere belâlan çeker ve zamanınboş yere harcanmasına, ömrün heder olmasına neden olur.Gıybet ve nemime (söz taşıyıcılık) den sakın ki, bunlar sahibini halktan ve Haliktan uzaklaştırır. Cimriden sakın. Çünkü,cimri olan kimseden yakınları nefret eder, yabancılar uzakdurur. Definelerin en yararlısı kalplerin sevgisidir. En çok sevilen, hilim ve tevazudur. Allah’ı bilen, halktan özür diler, cimrilikleri beğenmez ve onlara değer vermez.İlmin faziletlisi hilim ve vekardıı*. En güzel giyiniş tarzı,seni insanlar içinde temiz gösteren ve halkın dilini senden çekendir. Fakir, Cenab-ı Hak’kın elçisidir. Size gelip bir şey istediğinde verirseniz Allah da size karşılığını verir, vermeden gönderirseniz Allah da sizden alır. Ahlâkın en güzeli, gelmiyenesenin gitmen, seni mahrum edene ikramda bulunman, sana zül-medeni affetmendir. Halkın sana muhtaç olması Hak'kın nimetinin devam ettiğine delildir. Bunu ganimet bil, kıymetini bilki, bu nimet yok olmasın. Konuşursan doğru konuş, malın varsa hoşlukla ver. Söz verirsen tut. İyilik yaparsan gizle. Başakakıcıların yanında oruçlu ol. Sefihe yumuşak davranırsan,onu iyi edersin. Başkasında kötü bir hareket gördünse onungibisinden sakın. Cömertlikle büyüklük olur, şükretmek ile nimet artar. İyilikle sert insanlar yumuşar. Acele etmeden dikkatli hareket etmek, sebepleri bulmayı kolaylaştırır. Herkeseselâm vermek güzel huydur. İhsanın (verdiğin şey) için minnet etme ki tamam olsun. Tevazü nün meyvesi yükseliştir. Kanaat etmenin meyvesi yükselmektir. Güzel sohbet sevgiyi arttırır.Güzel huy en üstün fazilettir. Güzel huy, insana en hayırlı arkadaş ve Allah’ın en büyük nimetidir. İnsanlarla öyle iyigeçin ki, ayrıldığında seni arasınlar ve öldüğünde seni söyleyipağlasınlar.İlmin başı hilim (yumuşak) ve merhametli olmaktır. Hil-min başı kin tutmamak, sabırlı olmaktır. Hikmetin başı insanlarla iyi geçinmektir. Aklın başı, dost kazanmayı başarmaktır.Güzel huy, insanı saadete kavuşturur. İnsanın merhameti vocömertliği kendisini düşmanlarına sevdirir. Hilmin zekâtı, gü-
74a
ERZURUMLU
İBRAHİM HAKKI HAZRETLERİ
zel geçinmektir. İlmin zekâtı, zekilere öğretmektir. İlmin süsü,hilim ve nzâdır. Hilmin süsü eziyete dayanmaktır. Nimetinsüsü, ana, baba ve akrabayı ziyaret etmektir. Sevilmenin sebebi cömertliktir. Dostluğun sebebi vefalı olmaktır. Ayrılışlarınsebebi, uyuşmamazlıktır. Fakirliğin sebebi israftır. Yumuşaksöz, selâm verme büyükler için sünnettir. Senden razı olanateşekkür etmen onun nzasını ve cömertliğini artınr. Sana dargın olana iyi davranman barışı ve sevgiyi sağlar. Yumuşakkonuşma ve idare etmek düşmanların muhabbetinin anahtarıdır. Gönül rahatlığı en güzel süstür. Zevk ve safâ arkadaşlığıbelâ getiricidir. Dostluk, bolluğun süsü belânın gidericisidir.Güzel huy ve cömertlik, zenginlik ve bolluğun sebebidir. Çokselâm ve tatlı dil, herkesçe sevilmeyi sağlar. Hilim ve cömertlik, yumuşak kalpli ve geçimli, musibete karşı sevinçli, şiddetekarşı sabırlı, sarsıntı anlarında vakarlı olmak, velilerin adetidir. Malınla cömert, sırrınla cimri ol ki, mal veren çelil, namusunu veren zelil olur. Tatlı dili olanın dostu çok olur. Seni öveıîbil ki sana iyilik etmiyor, kusurlarını söyliyen bil ki sana nasihat ediyor. Sözü tatlı olanın sevilmesi lâzımdır. Kararını bellieden olgun değildir. Allah’tan başkasından yardım isteyen yardımdan mahrum olur. İnsanlara eziyet vermiyenin düşmanıolmaz. Senin hakkında hüsn-i zan edenin, zannı gibi ol. İyilikleİslah olmayan, bil ki kötü karşılık ile 'ıslah olur. Ahlâkı iyi ola ■nın rızkı bol, kadir ve kıymeti yüksek olur. Kırbacından korkan ölmeni ister. Meth ile kötülükten vazgeçmiyeni belki yerme terkettirir. Çünkü ..kusurlarının halkın diline düşeceğindenkorkar. Öfkesine hakim olanın- hilmi tamdır.İnsanlarla iyi geçinen selâmet bulur. Hiddetini durduranhalimdir. Şehvetini susturan hakimdir. Huyu güzel olan yumuşak söyler, hem rahat bulur, hem rahat eder. İnsanlarla iyigeçinenin kusurları örtük kalır. Halkın kusurlarını araştıranınayıplan izhar olunur. Nasihati kabul eden yüz karalığındankurtulur. Sana teveccüh edene yardım et. Devlet reisine itaat.Allah’a itaattir. Başkasına kuyuyu kazan kendi düşer içi no.Küçük müsibeti büyüten daha büyükleriyle karşılaşır. Başkalarının sırrını söyliyenin sırlarını Allah açığa vurur. Gizli, işleri araştıran, gönül sevgisinden mahrum kalır. İnsanlara Hal
744
MARİFETNAME
ka verene Allah da verir ve o kimse bütün işlerinde hayır görür. Kötülük yapana iyilik eden her kemali alabilir. Kendindenüstün olanlarla güzel geçinen her muradına erer. Dostununikâzlarına kulak asmıyan ölüm hastalığında, yalnız kalır. Halka şükretmiyen Allah’a şükretmemiş olur, insanlardan utan-mıyan Allah’tan da utanmaz. Namahreme bakmıyan kalbenrahat olur. Sana söz getiren, bil ki senden de söz götürüyor.Sana başkasını metheden, senden istemiş olur, soru sormuşolur. Ahlâksızları yeren, nefsine söğmüş olur. Ana ve babasına itaatli olanın çocukları da kendisine itaatli olur. En büyüknimet doğruluktur. Doğru söz, güzel hal ve hasletlerin, ikbâlinve yükselişin belirtisidir. Taat gibi izzet, kanaat gibi hazine olmaz. Edeb gibi asalet, ilim gibi şeref olmaz. Görmemezlik gibihilm, bilmemezlik gibi akıl olmaz. Allah’a isyan eden insana,itaat edilmez. Yalan söyliyenden hayır gelmez. Akıllı insanıncahillle konuşması, doktorun hastasıyla yaptığı konuşma gibiolmalıdır. O öfkeli ise, sen yumuşak ol. Sakın cömerdin elinitutma, o vermek isteyincfe de mani olma. Tâ ki, imkânları yokedip gitmiyesin. Halkın beğenmediği şeyleri yapma ki, sana iftirada bulunmasınlar. İyi ile kötüyü bir tutma İyiyi methetmeyi, iyilik yapana dua etmeyi unutma. Cimriye danışma. Kadına yük olma, malına göz dikme. Çünkü o iyiliği büyütür vebaşa kakar, ona verdiklerini de inkâr eder. İyilikleri unutupeksiği hatırlayan dost değil, düşmandır. Sakın meclislerde birkimseyi baş koltuğa götürüp oturtma, sana da ısrar edilmedikçe yukarılara çıkıp oturma.BEYİT:Varma ol sadre ki senden âlaSeni aşağı sürer ki PervaBudur erbab-ı kemâle elyakKadri âli ola gönül alçak
745
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HAZRETLERİ
KISIM: 4Evlenmen'n afetleri ve faydalan:Ey aziz, Edeb ehii diyorlar ki:Evlenmenin üç afeti, beş faydası vardır. Fakat faydalarından ötürü evliliğin istenmesi, beğenilmesi daha hoştur.. Zarar-lanndan dolayı evlilikten kaçınmanın delillerini açık ve seçikolarak gösteren ve tavsiye edenler vardır. Nitekim Şafii mezhebinde bekârlık evlilikten üstün tutulmaktadır.Biı* hadisi şerifte Peygamber (S.A.V.) efendimiz «180 yılsonra ümmetimin üzerine bir zaman gelecek ki, bekârlık, yalnız ve dağ başında bir rahip gibi yaşamak daha çok sevilecektir» diye buyurmuştur.Hz. Ali (R.A.) de «kadınların hepsi hayırsızdır. Fakat onlardan daha hayırsız olan şey, erkeklerin onlara muhtaç oluşudur» ve yine «Çok evlilik rezalet ve şaşkınlığı arttırır. Evliolmıyana ne mutlu» demiştir.Bazı Arap büyükleri de şöyle demişler: Evlenmenin sevinci bir ay, derd ve elemi ise sonsuzdur. Evlenme, belin bükülmesine ve mehrin kabullenmesine sebeptir.Evlenmenin Afetleri:Birinci afet: Helal kazanmanın zorluğudur. Hele aile fertleri çok, kazanç az olursa bu belâ daha çok ağırdır. İkinci afet,kadının ve çocuklann haklannı yerine getirmek zorluğudur.Üçüncü afet, kadın ve çocukların erkeğin ibadet yapmasını engellemesi, Allah’ı düşünmek ve anmaktan gâfil bırakmasıdır.Evlenmenin bekârlıktan üstün tutulduğunun delilleri dahaaçık seçik ve doğrudur. Nitekim Hanefi mezhebinde, evlilikbekârlıktan daha üstün kabul edilir.Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’inde: «kadınlardan
1
hoşunuzagidenlerle nikahlanınız.» buyurmuştur.
746
■T"
MARİFETNAME
Başka bir âyette de şöyle buyurur: Onlar ki «Ey Rabbimlz,bize zevcelerimizden ve nesillerimizden gözlerimizin bebeğiolacak (değerli insanlar) ihsan et. Bizi takvâ sahiplerini öncülal.» (derler.)Peygamber (S.A.V.) efendimiz bir hadis-i şerifinde:«Evlenin, çoğalın fakirlik korkusundan evlenmeyen bizdendeğildir» buyurmuşlardır. Bu hadisi şerifiyle Resülüllah (S.A.V.) evlenme hususunda Allah’a tevekkül etmiyenlerin, insanların hayırsızları olduklarını ifade etmişlerdir.Peygamberlerle velilerin göğüsleri marifet nuru ile dolduğundan, damarlarına yayılan bu nurlu gönül ve canlan heyecanla dolar ve duyu organları ile nefsin kuvveti ve şehvet duygusu harekete gelir. Gönül ehli olan Ariflerden hangisininkalbinde bu nur çok fazla ise, o Kâmilin cinsi kuvveti çok olur.Çünkü ilâç vermek, hastalık için gereklidir.Nitekim Peygamber (S.A.V.) efendimiz «İrfan ehlinin Cima şehvetinin derecesi, kalplerindeki nurun derecesiyle orantılıdır» buyurmuşlardır. Çünkü her şehvetten kalbe sıkıntı vekeder gelir. Yalnız Cima şehvetinden kalbe nur ve ışık, zevksafâ gelir.Bunun için Peygamberler, veliler ve din âlimleri Cima’ufazla meyilli olurlar. Buna karşılık halktaki Cima şehvetininfazlası hastalıktır ve yerinmiştir. Çünkü o, marifet nuru ışığının tesiriyle değil, şum (uğursuz) olan şehvet ateşinin tesiriyle olmaktadır.Demek ki, gönül hastalıklarından sıhhat bulmuş olan Kâmilin her şehveti beğenilmekte ve övülmektedir. Oysa ki kalphastalığı içinde halkın Cima şehvetinde hastalık ve yerinmevardır.Evlenmenin Faydalan*.
X
Evlenmekle insan nesli ürer ve devam eder. Muham-med Ümmeti onunla artar, ölen çocuklar mahşer gününde anave babalarına şefaatçi olurlar.
747
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HAZRETLERİ
2 — Evlenme, kişiyi zinadan korur. Erkek karısıyla birçoklezzet ve hoş haller bulur. Kadınlara tutkulu şekilde sevgi, in-sanlar için süslenmedir. Böylece Allah, kadınlan ön plana almakta ve bütün dünya lezzetlerinin en zevk vericisinin kadınolduğunu bildirmektedir.
3
— Evlenen erkeğin nefsi, kansıyla rahat ve huzur bulur.Çünkü; insan devamlı olarak bir işle uğraşırsa yorulur. Bunuııiçin «bedenleri rahat ettirdiğiniz gibi zihinleri de rahata kavuşturunuz» deniliyor.Cenab-ı Hak, Kur’an-ı Keriminde: Kendisinden eşini yarattık ki, beraber yaşasınlar.» buyuruyor. Bu âyetle de her kuluna, eşiyle bulunup lezzet almanın lüzumunu bildirmiştir.Bir hadis-i şerifte de: Dünyanızda üç şey.,seviniz. Kadınlarıgüzel şeyleri ve namazları» buyuruluyor. Peygamber (S.A.V.)efendimize nurların görünüşü ağırlaştığı zaman «Benimle konuş, ya Aişe!» deyip mübarek elini üzerine koyar, onunla oy.-naşirdi.4 — Evlenen erkek, evi idare etmek yükünden kurtulur,'böylece de kalbi rahat bulur. Çünkü evinin işleriyle gece
günr
düz uğraşanın vakti boşa gider, ilim ve amelden geri kalır. 'Bunun için iyi kadın bu fâni dünyadan değil, âhiretten sayılır.Çünkü erkeğin ev işini ve şehvet hizmetini görüp âhiret amellerinde ona yardımcı olmaktadır.5 — Evlenen erkek, karısıyla çocuklannm terbiyelerindeve düzelmelerinde nefsiyle savaşır, onlar için helâl kazanmakve katlanmak suretiyle riyazet (nefsi terbiye etme) yoluna gider. Çünkü geçim tedbirlerini almak ve aile fertlerinin terbiyeve islâhı ile uğraşmak, insanı benliğinden düşürür, elem vekeder ateşlerinde pişirip dert potasında külçe haline getirir.BEYlT:Eğer çoluk çocuk sahibi iseniz,Malınız az, dininiz çok olur.Allah’ın verdiği rızıkla yetininiz.Lüzumlu şeyleri birbirinizle paylaşırsınız.
748
MARİFETNAME
Yaptığımız bütün bu açıklamalar, bize evlenmenin afetlerini ve faydalarını gözümüzün önüne serdi. Şimdi yapılacakşey şudur. Herkes kendi durumuna baksın. Kendinde evlenmenin âfetlerini sönük, faydalarını toplu, hazır ve canlı görenkimse için, evlenme en güzel bir hareket ve en gerekli bir içi ir.Bunun aksi olan için ise bekârlık, en hayırlısıdır. Kendisindebu ikisini, yani afet ve faydalan kanşık bulan kimse ise, bunlardan hangisi üstün geliyorsa o tarafa yönelsin.Esas olan haramdan ve zinadan sakınmaktır. Şehveti fazla olan fakire evlenme emrolunmuştur. Fakat bekâr olan sâlik;oruç tutmak, az uyumak, kimse ile konuşmamak ve halka bakmayıp gönlünden Allah’a yönelmek, yorulduğu zaman bir tarafa gitmeyip kendi kalbine eğilmek ve çeşitli arzulan tahay yül edip göz önüne getirmek suretiyle avunsun. Sonra yinedünyaya ait her şeyi unutup Allah’ı düşünmeye ve onu anma ya dalsın böylece Allah’ıyla başbaşa kalsın. Tâ ki Kâmil olsun.Kâmil olmadıkça evlenmesin, nefsi ile savaş halinde iken onunisteklerini yerine getirmesin.Bir mürşid-i Kâmil: ^nefsin kadınlan hayal edip arzulamasına karşı dayanmak, onlara nail olup kötü huylannı çekmekten daha hayırlı, dolayısıyla da kalp daha rahat, ruh dahaaziz ve daha çok zevk duymaktadır» demiştir.Cenb-ı Hak Kur’an-ı Kerimde şöyle buyurur*.«Muhakkak ki, eşleriniz ve çocuklarınızdan size düşmanolanlar vardır, onlardan sakınınız.» Bu emriyle Allah-u Taâlâ,insana, kendi canına düşman olan nefsinin başka düşmanlarlabirleşmesi halinde kendisine daha çok zarar vereceğini bildirmektedir.Arif ve Kâmil zat için bu dünya, ancak bir hayal ve gölgeâlemidir. Onun içih evlenmek veya bekâr kalmak, halkla beraber olmak ya da yalnızlığa çekilmek müsavidir, birdir. Çünkü o, hepsini Allah’tan bulur ve ondan bilir. Her işinde Allah’ateslim olmuş ve ondan gelen her şeye nza göstermiştir. Onun,dünya ile bir işi kalmamıştır. Halka hizmeti de sırf Allah içindir. Ona, ne eşinden ne de çocuklarından hiç bir zarar gelmez. Topluluk içinde iken bile, yalnız Allah’ı iledir.
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HAZRETLERİ
Sözün kısası, halkın bir kısmı selâmeti bekârlıkta bulurken bir kısmı da evlilikte bulur. Ahlâkı güzel kemâl sahibi ve ya güzel vücutlu yahut da çok zengin olan kimseler, evlenmekten lezzet alır. Bunun aksine malı, kemâli, güzelliği ve iyihuylan olmıyan kimse bekâr kalmada rahatı bulur. HalbukiCenab-ı Hak, her kulu için hayırlı olan işi bilir ve herkesin haline lâyık olanı verir.KONÜ: 3İlâhî sohbetin âdâb ve erkânı, zamanın tabiatı, akrabakomşu ve dostlarla kalkıp oturma ve adabı on üç kısım ile bildirir:KISIM: 1Kulun, Mevlâsı karşısında ve onun huzurunda iken riayetedeceği âdâb ve erkân:Ey aziz, Edeb ehli şöyle demişlerdir:Muhakkak ki banş ve savaş zamanlarında uyanık olduğunve uyuduğun saatlerde, diri ve ölü hallerinde bir an bile .senden ayrılmayan sahibin, yaratıcın, mevlân ve nzkmı verenRabbini hangi saatte düşünür ve anarsan o seninle beraberdir,sen O’nun huzurundasm.Nitekim Cenab-ı Hak: «beni zikredenin yanındayım» bu-\ yumuştur. Her ne zaman O’na karşı olan vezifelerinde bir kusur yaptığın için üzülür ve kalbin kırık olursa, sahibin o anda senin yanındadır ve koruyucundur. Nitekim Cenab-ı Hak.:«Kalpleri kınk olanların yanındayım» buyurmuştur.Muhakkak ki eğer sen Cenab-ı Hak’kı mârifetiyle tanıyıpbilseydin O’nu kendine sahip tutar, halkın sohbetini tamamenterk ederdin. Bütün nefeslerinde ve organlarının işleyişi üzerinde düşünür, öğrenir ve inanırdın ki, Cenab-ı Hak her an seniniçini görüyor, iç ve dışını kaplayan ve kalbine doğan her şeyi
750
MARİFETNAME
biliyor. O zaman sen de, Cenab-ı Hak'kın senin yalnız veyacemaat içinde iken tereddüt gösterdiğin hallerinde hep seninle beraber, hareket ve duruşlarını zaman zaman düşünüpkorktuğun şeyleri bildiğini anla.îşte bunu anlıyan Zelil kul, Mevlâsınm huzurunda gerek'tiği şekilde kendine çeki düzen verir, edebini takınır. O raman Çelil olan Mevlânm, seni yasaklarında değil, hep emirlerini yapmakta olduğunu görmesini ister, buna gayret ederdin.İşte sen her anında bu huzur ve ünse hail olmadmsa, o zamangece gündüz Rabbinden gafil ve ayrı kalmayıp, münâcâtıylelezzetlen. Bunun için de Mevlâ ile sohbetin edeblerini bilmengerekir. Bu huzurun edebleri onbeşdir:1
±4
'Başını eğip., önüne bakmaktır2 ® Aklını toplayıp Allah’dan başka olan her şeyi düşünmeyi bırakmaktır.4 Bedenin bütün azalarının sâkin olmasıdır.5 — Emre imtisal etmek.0 — Yasaklardan kaçınmak.7 —^ îtirâz etmemektir.8 — Devamlı zikr üzere olmaktır.9 — Allahü Taâlâyı tefekküre devam etmektir.10 — Hak Taâlâyı herkese ve herşeye tercih etmektir.11 — İnsanların hepsinden ümidsiz olmak.12
m*
Heybet altında hudû’ ile tezellül kılmaktır.13 — Hayâ içinde huşu’ ile kalbi kırık bir halde olmaktır.14 — İş güce bakmayıp, Hakkın tekeffülüne itimad etmektir.15 — Allah’a teslim olma ve O’ndan gelen her şeye razıolma.İşte bildirilen bu esaslar, bütün gün ve gecede senin adetin olsun. Çünkü bunlar, senden bir an ayrılmayan sâhibinleolan sohbetin edebleridir. Halbuki insanlar bazı zamanlar senden ayrılırlar ve seni bırakıp kendi işlerine giderler.
751