MARİFETNAME
Mevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler. Bil kadı hacâtı (Allah)Kıl âna münacâtı Terk eyle murâdâtı (dilekler) Mevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler. Bir işi murâd etmeOlduysa inâd etmeHak’dandır o reddetmeMevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler.Hakkın olacak işlerBoştur gâmu teşvişler (telâş) Ol hikmetini işler.
Mevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler.
Hep işleri fâiktir Birbirine lâyıktır Neylerse muvafıktır.
Mevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler.
Hep işleri fâiktir Birbirine lâyıktır Neylerse muvafıktır.
Mevlâ görelim neylerNeylerse güzel eyler.Dilden gamı dûr (uzak) eyleRabbinle huzur eyle Tefviz-i umur eyle (işleri Allaha havale et)Mevlâ görelim neylerNeylerse güzel eyler.Sen adli zulüm sanma ’lı Teslim ol oda yanmaSabret, sakın usanma.Mevlâ görelim neylerNeylerse güzel eyler.Deme şu niçin şöyleBak sonuna sabr eyleYerincedir ol öyle.Mevlâ görelim neylerNeylerse güzel eyler.Hiç kimseye hor bakmaİncitme gönül yılana Sen nefsine yan çıkma
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler.
Mü’min işi renk olmaz
Mü’min işi renk olmaz
Akıl huyu cenk olmaz
Arif dili tenk (dar) olmaz
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler.
Hoş sabrı cemilindir
Hoş sabrı cemilindir
Takdiri kefilindir
Allah ki vekilimdir
Mevlâ görelim neyler
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Her düde onun adı
Her canda onun yâdı
Her kuladır imdâdı
Mevlâ görelim neyler
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler.
Nâçâr kalacak yerde
Nâçâr kalacak yerde
Nâgâh eder ol perde
Derman eder ol derde.
Mevlâ görelim neylerNeylerse güzel eyler.Her kuluna her andaGeh (bazan) kahr-û geh ihsandaHer anda o bir şanda.Mevlâ görelim neylerNeylerse güzel eyler.Geh mu’ti û geh mâniGeh darr ü gehi nâfiGeh hâfidu gef râfi.Mevlâ görelim neylerNeylerse güzel eyler.Geh âbdin eder ârif Geh eymenü geh hâif (korkutucu)Her kalbi odur sârif (bilen)Mevlâ görelim neylerNeylerse güzel eyler.Geh kalbini boş eylerGeh hulkunu (huyunu) hoş eyler Geh aşka duş eyler (bağlar)
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler.Oeh sâde ve geh rengin
Geh tabun eder rengin (Taş eder kalbini)
Geh htirrem (sevinçli) geh gamgin (kederli)
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Az ye, az uyu, az iç
Ten mezbelesinden geç
Dil gülşehine gel göç
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler.
Bu nass (insanlar) ile yorulmaNefsinle dahi kalmaKalbinden irap olma.Mevlâ görelim neylerNeylerse güzel eyler.Geçmişlerle geri kalmaMüstakbele kem dalmaHal ile dahi olma.Mevlâ görelim neylerNeylerse güzel eyler.,Her dem anı zikreyleZirek (Kurnazlık) liği koy şöyle
Hayrân-ı Hak ol şöyle.Mevlâ görelim neylerNeylerse güzel eyler.Gel hayrete dal bir yolKendin unut am bulKoy gafleti hazır ol.Mevlâ görelim neylerNeylerse güzel eyler.Her sözde nasihat varHer nesnede ziynet varHer işte ganimet var.Mevlâ görelim neylerNeylerse güzel eyler.Hep rumz (işâret)u işarettirHep gamz ve beşâdet (müjde) tir.Hep ayn-ı inayettir.
407
ERZURUMLU
İBRAHİM HAKKI HZ.
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler.Her söyliyen! dinle
Ol söyleteni anla
Hoş eyle kabul canla.Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler.Bil
elsinei halkı (halk dilleri)
Eklâmı Hak ey Hakkı
öğren edebu hulku.
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel
eyler.
Vallah güzel
etmiş
Billah güzel etmiş
Tallah güzel etmiş.Allah görelim
netmiş
Ne
etmişse güzel etmiş.
40B
BÖLÜM : 4
KULUN EN YÜKSEK DİLEĞİ OLAN ALLAH’I MARİFETİMARİFET SAHİBLERİNİN ÜSTÜN DERECE VEMAKAMLARA ULAŞMALARI.ARİFLERİN HUZUR VE ÜNS DEVLETİNE ERMELERİSEVGİ VE AŞK DENİZİNE DALMALARIVELİLERİN AVAMDAN EVLA OLMALARI, GAFLETTENKURTULUP HUZURA VE HAKKIN ÜNSÜNE ERMELERİAŞK ŞARABINI İÇMELERİ, HAYVANİ SIFATLARDANARINIP İLAHİ AHLAKLA BEZENMELERİ.VELİLERİN KERAMETLERİ İLE ALLAH’A YAKLAŞMANINYOLLARI.BEŞ KONUDAN İBARETTİR.KONU: 1KENDİNİ BİLMENİN ALLAH’I TANIMAYA ANAHTAROLMASI, ARİFİN KALBİNE GELEN MARİFETULLAH’IN,KUL İÇİN EN BÜYÜK DİLEK OLMASI.ARİFİN MASİVAYI BULMASI, KENDİNDEN GEÇMESİ,KORKU VE ÜZÜNTÜDEN EMİN OLMASI, CENAB-IHAKKIN SELBİ SIFATLARDAN UZAK OLMASI VESÜBÜTİ SIFATLARLA MUTTASIF OLMASI.DOKUZ KISIMDAN İBARETTİRKISIM : 1ALLAH I TANIMAYI BİLDİREN AYET, KUDS-İ HADİS VEHADİS-İ ŞERİFLEREy Aziz! Bil ki Cenab-ı Hak Kur’an’ı Kerim’in
birçok âyetle-
rinde kullarının kendisini bilip tanımalarını
teşvik buyurmuştur.
49ü
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKİ HZ.
AYETLER:Cenab-ı Hak buyuruyor ki:
«O, onlan tanıdı fakat onlar onu tanımadılar.»(Yusuf Sûresi, Ayet: 58)«Onlan simalarından tanırsın.» (Bakara Sûresi, Ayet: 273)«Onlan yüzlerindeki nimet pırıltısından tanırsın.»(Mutaffifin Sûresi, Ayet: 24)«Hakkı bilmelerinden dolayı gözlerinin yaşla «dolup taştığınıgörürsün.» (Maide Sûresi, Ayet: 83)«Hiç ölü iken diriltip ona insanlar arasında yürüyeceği bir nurverdiğimiz kimse, karanlıklara dalmış ve bir türlü de çıkamıyankimseye benzer mi? Böylece kâfirlere yaptıklan şeyler güzel gösterilmiştir.» (En’am Sûresi, Ayet: 122)«Biz emâneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler. Ondan korktular. Onu insan yüklendi. Çünkü o (nefsine karşı) çok zâlim ve çok câhildir.»(Ahzâb Sûresi, Ayet: 72)HADİS-İ KUDSİCenab-ı Hak buyuruyor ki:«Ey insanoğlu! Nefsini bilen beni de bilir. Beni bilen ise ararve arayan da beni bulur. Beni bulan her muradına erer, ummadığışeylere kavuşur. Beni başkası etkilemez.Ey insanoğlu! Mütevazi olursan beni tanır, aç durursan benfgörürsün. İnsanlardan bana ibadet kastıyla uzaklaş, bana kavuşmuş olursun.Ey insanoğlu! Rab olan benim. Öyle ise beni Rab tanı.Ey insanoğlu! Nefsini bilen kimse beni dc bilir. Nefsinden geçen beni bulur. Beni bilmek için sen önce kendini bil.Ey insanoğlu! Marifetini kalbinden atanın kalba körelir. Bizi,bilme ve tanıma odasına girenin korku ve kederi gider vc o kimseemin olur.Ey Dâvûd! Ben gizli bir hazine iken tanınıp bilinmeyi sevdimde beni tanımalan için bütün yaratıktan yarattım.Ey Dâvûd! Nefsinin düşmanı ol, bana yakın ol. Beni karşılığıcehâlet olmıyan bilgi ve marifetle bil.Ey Dâvûd! İlmin.faydalı olanını öğren ki o da benim ilim vccelâlimi, az&met ve kibriyâmı, herşeye gücüm yettiğini bilinendir.
500
MARİFETNAME
Zira bu bilgi (marifet) seni bana yakın kılar. Beni bilenin bağını
belâ, avını da sabır kılarım.HADİSLER
Peygamberimiz buyuruyor ki:«Sizin içinizde Allah’ı en iyi bilen benim. Çünkü (onu) bilmek
kalb işidir. Eğer siz Allah’ı hakkıyla bilmiş olsaydınız sizin duanız-la dağlar yok olurdu. Sizin Rabbımzı en çok bileniniz nefsini en çok'
bileninizdir.»«Ey her türlü ayıp ve kusurdan uzak olan Allah’ım, seni hak-kıyla bilemedim.»Allah’ım, senden izzet ve celâlin yüzü suyu hürmetine kalble
rimize ve gözlerimize marifet nuruyla hayat vermeni diliyoruz.»«Ey Rabbim, kalbimi, kulağımı ve gözümü nurlandır. Sağsol,
ön, arka, üst ve altımdan bana nur ver. Saç ve tenimi nurlandır.
Et ve kanımı nurlu kıl, beni nur eyle.»«Rabbimi en güzel bir surette gördüm. Elini omuzuma koydu
soğukluğunu göğsümde duydum. Artık bundan sonra göklerde ve
yerde olanlar ne varsa hepsini bildim.)»
MANZUME
Senden gelir kalblere çûn dembedem mededFadlından dilerim meded ey mufaddal-ı ehad.Varlık senânı sebt edici bir sahifedirKim başlangıcıdır ezel, sonucudur ebed.■Vahdet ruhları üzre dahi başka hüsn ileŞuhûd gözüne geldi bu hâl ve hattı adedÇûn kesreti zebedle değil bahr muhtefi.Birlik muhitisin iki cihândır sana zebed.Olmuş nüfûr-ı nur (nur neferleri) huzurunda ehl-i cehlHakka ki mihrden kaçar ol sâhibi remed.Neşvû nemâ-yı şebnem-i feyzinle buldu hoşCân gülzâr-ı Hakkı miskinin ey samed.
KISIM: 2NEFSİ BİLMEK ALLAH’I BİLMEYE SEBEPTİR.Ey Aziz! Ehlullah diyorlar ki:
SOI
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
Nefsini bilen kimse şüphesiz Rabbini de bilir. Nefsini bilen hertürlü ilme ve mârifete vâkıftır.Nefsini bilen Allah’a yakın olur. Nefsini bilen sâid ve mutluolur. Nefsini bilmeyen ise Hak Teâlâdan uzak kalır.Nefsini bilen hakkın mârifetini bilir. Bilmiyor ise delâlete düşer ve helâk olur. Nefsini bilen kimse âlemin esrârını da bilir,
o
kimse bu geçici dünya hayatına önem vermez ve ebedi saadeti bulur.Nefsini bilen fazıl, bilmeyen haktan gafildir. Nefsini bilen Allah’a yakın olur ve ondan uzaklaşmaz, gafil olmaz. Rabbinin huzuruna erer. İnsana nefsin mahiyet ve aslını gösteren akıl ve yüksek akıldır. Hikmetin en üstünü Allah’a yakın olma yolunu seçmek ve aramaktır.Nefsini bilmeyen Rabbini de bilemez. Nefsinden habersiz olanın Rabbini bilmesi nasıl mümkün olur? Nefsini bilen kimseninde bu geçici dünya hayatına alışması ve onunla ünsiyet etmesi nasıl mümkün olur? Aklı olan herkes üzüntülü ve kederlidir. Arif olanise sevinçli olur. Seven sevilir. Kendisini bilmekten âciz kalan başkasını nasıl bilebilir? İnsanın kendisini, nefsini tanıması kendine yeter. Çünkü kendini bilmenin marifeti onu Hakka götürür ve onaHakkı bildirir.Dünyayı tanıyan ona değer vermez. İnsanları tanıyan ise onlardan uzaklaşır ve yalnız kalır. Nefsini tanıyan yalnız kalır. Allak’ıbilen onunla kalmayı muvahhid olmayı arzular. Nefsini bilen insanlara karşı mütevazi olur. Çünkü nefsini bilen huzuru İlâhide vehuşû içindedir.Nefsini bilen insan, kanaatkâr, iffetli ve istikamet üzere olma yı kalbinden masivâyı atarak Rabbine gitmesi gerekir. Cenab-ı HakHz. Dâvud’a hitaben: — Ya Dâvûd sen nefsini bil ki beni bilesin, buyurduğunda Hz.Dâvûd: — Ya Rabbi nefsimi ve seni nasıl bilebilirim? diye karşılıkverdi.Cenab-ı Hak buyurdu ki:«Nefsinin âciz zayıf ve geçici olduğunu bil ki beni de kuvvetli,kuvvetli ve bâki olduğumu bilesin.»KISIM: 3ALLAH’I BİLMENİN EN YÜKSEK DİLEK OLUŞU.Ey Aziz! Ehlullah diyorlar ki:
502
MARİFETNAME
Marifet, kalbde bir nurdur. Allah sevgisi ruha kurtuluş vesevinç, Allah’ın varlığına ve birliğine imanda (tevhid), ona bağlanmanın ve huzur halinde yaşamanın anahtarıdır. MarifetullahÖyle büyük bir hazinedir. Ona sahib olan ârif uyanık ve halka kar
şı
mütevazi olur. İnsanlardan özür diler.İlmin meyvesi marifetullaha ermek olduğu gibi marifetullahınmeyvesi de Allah’ın emirlerini yerine getirmek, yasaklarından kaçınmak, kısaca Cenâb-ı Hakkın hududunu aşmamaktır.Üç şey vardır ki insanı marifete götürür. Ona delil olur ve ki
şiyi
marifete bağlar.1 — Alimin (akıllıların) zelil olmaları.2 — Edib ve hünerli insanların fakir olmaları,
3
— Doktorların hasta olmalarıdır.Hakkı bilen kimsenin marifeti kâmil olur. Diline celâl gelir.Ebedî saadeti bulur. İbadet eden (âbid) endişe ve kederi duadır.Arifin düşüncesi ise sena yani Hakkı övmedir. Çünkü abid kendinidüşünüp kederlenirken ârif Hakkı düşünür ve anar. Halbuki Hakkı gözle görmek mümkün değildir. Fakat imanı kâmile sahip olankalbler Cenab-ı Hakkı idrak edebilirler.İlimlerin en faydalısı marifetullah yani Hakkı bilmek ve tanımaktır ki bunun yeri de agâh (uyanık) olan kalbdir. Onun birliğini tanımak marifet olduğu gibis, eşi ve benzeri olmadığını bilmekde gerçek (hakiki) tevhiddir. Zira eğer Cenab-ı Hak kendisini bil-dirmeseydi kimsenin onu tanıması ve bilmesi mümkün olmazdı.Marifetullah; aç karın .uykusuz göz
ve devamlı olarak Allah’ı
zikreden kalbe sahib olan ruhtan meydana gelir
ve kalbde belirir.
Allah ü zül celâl’in marifetini verdiği
ve
aziz
ettiği kulun artık,
ona isyan etmemesi ve bu suretle nefsini zelil
etmemesi ve zikrinde'
daim olması gereklidir.İrfanın hakikati, eşyanın hakikatına vakıf olmak ve eşyayı zatı itibariyle olduğu şekilde tanıyabilmektir.Marifetullah, Cenab-ı Hakkın herşeyden önce ve sonra olduğunu, içte ve dışta zahir olduğunu, herşeyi bildiğini, işlerinde hakim,olduğunu ve bütün mahlûkata bol bol rızıklar verdiğini ve bütünbu vasıflara haiz olanın o olduğunu bilmektir.
Marifetullah, Allah’ı bilmek ve onun vahdaniyyetine
ermektir.
Marifetullah’ın son gayesi kulun kalbine doğması
ve kalbin ma-
sivadan, Allah’tan gayrı olan şeylerden temizlenmesi
ve böylece gö
nül hayatının bulunmasıdır.Marifetin alâmeti, Allah’ı sevmek ve emirlerine
itaat etmektir.
503
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
İki şey
vardır ki bunlar Allah'ın kullarına olan büyük ihsanla
ndır.
1 — Marif etullah
2
— Muhabbetullah (Allah sevgisi)Maıifetullah gönülde parlayan bir nurdur.Muhabbetullah ise kalbdeki Allah’tan başka şeyleri (masivavn
yakan bir ateştir.
Arif olmak Allah’ı zikretmek ve bununla hayat bulmaktır.
Al.
lah’ın
zikrinden uzak kalmak ise bilgisizlik karanlığında kalmak
ve
Hakkın
zikrinden gafil olmaktır.Marif etullah, herşeyde Allahu zül celâlin azâmet ve kudretinibulmak, bütün hallerde hareket ve kuvvetten uzak olmak, masiva
yı
terk etmek, kalb ile Hakkın huzurunda kalmaktır.Marifetin hakikati, Allah’ı dil ile zikr edip kalben
sevgisine
ermek, himmet ve gayretle huzuruna gitmektir.Marifet ruhta bir yakin olup kendisiyle uzuv, sükûnet bulurKalbde bir hayat olup ruh kendisiyle itminane erer. Elde edilmesiCenab-ı Hakkın bildirmesiyle olur. Çünkü akıl ancak Allah ile ma
:
rifete erer. İlim, insanların, marifet ise Hakkın öğrenmesiyle eldeedilir.Marifetullah; eşyamn Allah tarafından yaratıldığım, Allah’ınemriile yaşadığım, herşeyin onun mülkünde olduğunu ve nihayet yok olup yine ona döneceğini bilmektir.Marifetullah; başlangıcı olmayan Cenab-ı Hakka bedenin sonsuz bir hürmet ve tazim göstermesidir. Arifi, marifeti açıklamaktan alıkoyan da bu tazimdir.Marifet kalbde büyük bir nokta olup can için en büyük bir nimettir. Marifet nurunun gönülden doğuşu tıpkı güneşin felektendoğuşu gibidir. Ancak felekten doğan güneş yeri aydınlatır. Gönülden doğan marifet güneşinin nuru ise arş’a yükselir.Marifetullah, gönül alemindeki güneş, akıl, ay ilminde yıldızlar gibidir. Marifetullah kendisiyle Arş’m altının aydınlandığı bircevherdir. Marifetullah ile benlik taslamak, kendini diğer insanlardan üstün görmek ve nefsin isteklerine tabi olmak kul için manevibir yıkılış ve şekâvet, marifet denizine dalıp hakikat nuruyla yokolmak ise ebedi saadeti bulmaktır.MANZUMEHer nefes mukalleb kalbden alır bir meşrebBaşka bir resm ile bir râh (yol) eder dil mezheb
504
MARİFETNAME
Gönül olmaz iki an içre bir emri tâübDembeden başka olur can ve gönülde matlab.Bu ruh ve zülf ve leb ve gabgab ve tenden gaynDilde var başka ruh ve çeşm (göz) ve leb ve gabgab.Leb-i canandan alır her an o başka bir canDahi her can için oi demde gelir bir kalıb.Başkadır âlem i dil (gönül âlemi) mitir ve sipihr âlemi başkaArş ve ferş ve feleki başka çok anda kevkebBerk-i hatif gibi dil âlemini seyret kimOnda yoktur yaz ve kış, ruz (gündüz) ve şeb (gece)Hakkı dil levhine çûn cümlesi olmuştur mestürArif ol, cümleyi sen dilde bul ol ehl-i tarab.KISIM: 4ARİFİN MASİVAYI (ALLAHTAN BAŞKASINIUNUTMASI VE MEVLASINI BULMASIEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Arif o kimsedir ki onu hiçbir şey Cenab-ı Haktan meşgul edemez. Bir an için de olsa gaflete düşerek huzurdan ayrılmaz. Arifkendisi sükût eder de Hakk onun kalbinden konuşur. Arif kalbinden masivayı atmış ve onun yerine tanıştığı Rabbiyle meşgul olmuştur.Arif, kendisi tedbirden geçen ve Rabbinin kendi hakkmdakitedbire razı olan ve onun tedbirine teslim olan kimsedir. O, hiç birşey için üzülmez. Herşey onunla temizliğe ve saflığa erer.Arif, genişliği bu derece fazla olan dünya kendisine dar gelenkimse olup, onun âdeti insanlardan uzaklaşarak hakkı kaçmaktır.Arif, Hakkın huzuruyla karar kılar. Düşünerek ve tefekkür ile gider. Melekût âlemini aşar.Arif; irfânını saadet sermayesi bilen kimsedir. İrf&nı layıkı olmayan yere koymaktan ehli olmıyanlara söylemekten şiddetle kaçınan kimsedir. O, bilinen maruftan başkasıyla ünsiyet etmez. Marufun dışında hiç bir şeyi aklına getirmez. Arif Allah'ın sıfatı yanında kendi sıfatlarını yok eder, masivayı unutur, bilmez ve ondanbahsetmez.Kim hak ile konuşur da ondan kendine gelen hitabı duyarsakalbi sürür, ruhu da huzur içinde kalır. Artık o ârifin üzüleceği hiçbir sebep kalmaz.
505
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI H2S.
Abidin gıdası su
ve ekmek olduğu halde ârifin gıdası mârifet
nurudur. Arif
hakkı hak ile hakkı nur ile bilir ve bu haliyle âleme
vakıf olur.
Onun huzuru marifet, süruru muhabbet nuru hakikat
birliğidir.
Arif gönül bahçelerinde gezer, can havuzunda yüzer, mevlâsı-
na
yakarışta bulunur. Onun süruru marifetle, ünsü de birlikle olur.
Sabn
ve gayreti şiddet ve zorlukta bulur. İlim onun nehri, hikmetise denizidir. Nehire âlimler girer, hekimler de denize dalar. Arifler ise selâmet gemileriyle yolculuk ederler. Marifet ehlinin ibadetitıpkı sultanın tâcı gibidir.Arifler o kimselerdir ki, konuştuklarında Allah’ı konuşur,amelleri onun için yapar, bir istekleri olursa ondan ister, bağlan-salar ona bağlanırlar. Onlar sadıklar ve sâbıklardır. Onlar Allahkatmda seçilen mukarreblerdir. Arif kulun riyası ^vamın ihlâsın-dan yine de sevgilidir. O marufu tazimde büyük bir dikkat sarfe-der. Farzları eda ederken, haramlardan sakınırken emirlere ve yasaklara hürmet eder. O bildiği sırları ona ehil olmıyanlara söylemez.Arif ne rahatmı, ne sevincini, ne neşe ve kederini hiç kimseye söylemez. Onun kalbi hikmet kandilidir. Onun fitili marifet, veya muhabbet olup ışığım melekût nurundan alır. Alim için edeb,âbid için taleb gerekir. Arif her daim zevk ve neşe içinde olur. Zira o marufu olan mevlâsıyla devamlı olarak sevinç ve neşededir.Korkan kaçar, arif zevk alır. Zâhidliğin alâmeti dünyadan geçmekârif olmanın alâmeti ise olvadan geçmek ve semaya dalmaktır.
KISIM : 5KENDİ BEDENİNDEN GEÇEN ARİF, MARUFU İLEBAKİ KALIR
Ey Aziz! Elılullah diyorlar ki:
Arif eğer herşeyi ve kendini terkeder de bedeninden geçerseo alâme gider. Günlerce tevekkülde dolanır, tefviz çölünü geçer,sabır sahasını açar ve nihayet rıza bahçesine girer oradan irfan baştanlarına varır. Sevgi meclisine girer ve sonra da üns ve huzura erer. Sarılmış yatağa varır, münacat ve yakınlık derecelerini bulur.Daha sonra güzel ahlâk ile ve sıfatlarla İlâhi isimlerden hil-atler giyinir. Kerâmet’u yücelikleriyle makamların lezzetlerine eri
508
MARİFETNAME
şir. Arif hayatı boyunca bu hallerden nimet alır ve ebedi saadetibulur. Onun bedeni her ne kadar dünyada ise de kalbi cukba alenindedir. Her geçen gün yol alır, mesafe kateder ve meviâsına kavuşur. Dünyayı terkeder, bunun için de insanlar tarafından ayıplanır ve zemmolunur. Şevki kemâle erer ve artık ölmeyi diler.Vadesi dolduğu anda Allah’ın elçisi ona gelir ve Rabbinin onabahşettiği Cennet müjdesini ona verir. Artık o yüce ve temiz nefsbu geçici âlemi terkeder ve mevlâsmın yakınlığına erer. O âlemdebu zayıf nefsi için öyle nimetler ve öyle mülkler görür ve Rabbin-den öyle hoşnutluk, selâm ve kerem bulur ki bu nimetleri anlatabilmek mümkün değildir. Ermiş olduğu bu daimi devletten hiç birzaman çıkmaz.Haberde geldi ki:«Dünyada öyle bir cennet vardır ki onu bulanda Cennet’e biristek kalmaz. Bu Cennet marifetullahtır.»«İnsanlar bu âlemden göçüp gittikçe de buradaki en güzel şe yin lezzetinden mahrum kalırlar. O ne güzel şey marifettir ki o bütün nimetlerden daha zevkli ve lezzetlidir.»BEYT:Bugünkü Cennet-i irfâna dâhil olsalar uşşak (aşıklar)Yarınki vad olunan hûri veya gılmanı neylerler.Hz. Ali R.A. buyurdu ki:«Bir kimsenin ahirette Cenneti bulması acaib değildir. Acaibolan dünyada iken Cennet’i bulmaktır. Bir kimsenin Cennet’e girmesiyle övünmesi garib değildir. Fakat garib olan o kimsenin budünyada iken Cennet’e girmesidir.»Arif olan kul Cenab-ı Hakkın sonsuz nimetlerine, cennetlerine, sevinçlerine, lezzet, huzur ve izzetlerine kavuşur. Cennete girennasıl ölümden, hastalıktan, zarardan, fakirlikten, zelil olmaktanve kederden kurtulup selâmete ererse, ârifin kalbine girende dekorku, keder, üzüntü ve sıkıntıdan hiç bir şey kalmaz.KISIM : 6ARİFİN KORKU VE GAMDAN EMİN VE KURTULMUŞOLARAK ÜNS VE HUZUR İLE RAHAT ETTİĞİVE ZEVK İÇİNDE OLDUĞUEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:
507
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
Mevlâsmı bilen kimsenin belâsı ve musibeti kalmaz.
Çünkübelâ
ona bol gelir. Onun acısını hiç hissetmez. Arifin hak ile arası
iyi
olduğundan halk ile arası da iyidir. O hem bedenini hem de
ru
hunu mevlâsma adamış, her şeyini
onun
tedbirine vermiş, işlerini
ona havale etmiş, kendisi de aradan çekilmiştir.
Bu hâl onun Allah’a yakın olmasını sağlamış, yakınlık mertebesine ermiş, huzura ve rahata ermiştir. Onun kalbine marifet nuru inmiş, bu sebeple de onda dünyaya ait hiç bir istek, arzu kalmamıştır.Arif bedenini mevlâsma vermekle rahatı bulmuştur. Onun Hakile olan muamelesi halkın isteklerine tabi olmak için değil, halkile muamelesini Hak ile muamelesine uydurmak içindir. Zira arifin bütün arzulan yok olmuş, dünyalıktan hiç bir muradı kalmamıştır. Onun kalbine marifet nuru yerleştiğinden artık arada ma-sivaya yer kalmaz. Arif yükselmede kemâl bulunca artık onun inişi olmaz. Çünkü mevlânm huzurunda olanın gözlerinden perdekalkar.Arifin kendi nazarında ne derece aşağı olduğunu insanlar biteydiler, onun elini öpmek bir yana yüzüne tükürür, başına toprakatarlardı. Arife bu ismin verilmesine sebep, başkalarının bilmediklerini o bilmiş ve yüce mertebeye ermiştir. Eğer arifin kalbindendoğan marifet güneşinin şualarından biri perdenin gerisinde yanihuzurda olmayan âbide gelecek olsa âbid buna dayanamaz ve he-lâk olurdu. Arif olmanın alâmetlerinden bir diğeri de, âriften akanterin misk ve amber misâli kokmasıdır.Arif olmanın alâmetlerinden bir diğeri de sana baktığında öyle bakar ki sen onun senden başka hiç kimseyi bilmediğini sanırsın. Yine senden yüz çevirdiğinde
öyle
çevirir ki sen onun seni hiçgörmediğini
ve
sana bakmadığını sanırsın.Easulullah S.A.V. ehli beytiyle her zamanki adeti üzere konuşup ülfet ederken ezan okunduğunda onların yanında öyle bir hızla kalkardı ki sanki onların yanına oturmuş ve konuşmuş değildi.Arif konuşurken dili Allah'ı anarak konuşur. Kalbi onun muhabbetinde sâdık kalır. Sim sonsuza kadar ona âşıktır. Arif'inkalbi uyanık olup asla uyumaz. Onun kalbinde mâsivaya Allah’tan
gayri şeylere
yerolmaz. Çünkü onun kalbi muhabbet eleminden hazduymuştur. Kalbini Allah aşkı, derdi ve gamı doldurmuştur.
Arif
kalbinin bir
ve Aziz
olan Allah’ın nazargâhı olduğunu bilir. Hâl
böyle
olunca onun gece uyuması nasıl düşünülebilir? Onun
gönlü
masivadan geçmiş manevi hazlara ve zevklere ermiştir. Al-508
MARİFETNAME
lah’a yakın olmaktan hasıl olan rüzgânnha vasim teneffüs etmiş-tir. Sonra da üns ve huzur meclisine ermiştir.Bu derece manevi zevklere eren ve Allah’a yaklaşan bir kalb
nasıl olur da Allah’tan uzaklaşır ve nasıl olur da gaflete düşüp hal-ka meyleder.
manzume
Cihanda kendini bil hâmid ol dahi mahmudKi zübdei dü cihansın nihâyeti maksûd.Aziz ömrünü a’lâ mahalline sarf etAşk ve muhabbet yolunda eyle terki vücud.Aşk şarabını nûş eden ,o mest olur medhûşZehi halaveti can ve zehi serâbı vedûd.
Şerâbı vahdeti nûr eyleyen sever züllü
Gönülden eyler o her zerreye rûkû’ü sücûd.
0 kim müşâhid olur bu vücûd vahdetiniOdur daima dü âlemde şâhid ve meşhûd.Veli merâtibin ahkâmını kabul eyler
Emini vahdet eder, kesret içre hıfzı hudûd.Cem’i halkı sever çûn muvahhid ey Hakkı01 ehli vahdet ve şefkât said ve mes’ûd.KISIM : 7
ZAHİD İLE ARİF YANİ EBRAR İLE ALLAH'A YAKINOLANLAR ARASINDAKİ FARKEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Zahid yürüyen, ârif de uçandır. Alim söylediklerinin aşağısında ârif ise söylediklerinden daha yüksektedir. Arif sahip olduğumarifeti ehlullahtan başkasına söylemez. En güzel sözü sükûttur.Arif Allah’a ne derece yakın olursa insanlardan o kadar uzakolur. Arif yalmzca Allah’a muhtaç olduğundan ihtiyacını ancakona bildirir, başkasma bildirmez. Arif Allah’a karşı zelil olduğundan herkesten üstündür ve halk da kendisini sever ve saygı gös-■ terir.Zahidin izadeti alâka ile ârifinki ise zevk iledir. Zâhid ahiretiisterken ârif mevlâsım ister. Zahid nefsiyle ârif ise mevlâsı ile birliktedir. Zâhid diliyle zikreder, ârif ise kalbi ve canıyla zikreder.
500
ERZURUMLU ÎBRAHÎM HAKKI HZ.
Zâhidin kalbi sebeplerle olduğu halde arifin ruhu Allahıyladır.Mü'min,
Allah'ın nuruyla bakarken, ârif, Allah ile bakar.
min
Allah’ın ipine, ârif ise Allah’a tutunur. Mü’min Allah’ı zikir ilemutmain olurken ârif Allah ile mutmain olur.Mû’minin kalbi vardır, fakat arifin kalbinin sahibi vardır, insanlar nefse perde olurken nefis de dergâha perde olur. Bu demektir ki insanlardan uzaklaşan nefsinden haberdar olur. Nefsini terkeden ise Allah’ı bilen ve tanıyan ârif-i billah olur. Arif bedendenruha girmiş ruhunu ise marufu olan mevlâsma fedâ eylemiştir.Alim ilim öğrenmeye çalışır, âbid ibadetle meşgul olur. Ârifise zevk ve lezzet içindedir. Zâhid nefsiyle halka bakar ve onlarındüşmanlıkları kendisinin elem ve ızdıraba maruz kalmasına sebepolur. Arif ise Rabbi ile yaratıklara bakıp hepsine şefkat ve merhamet eder. Arifin kalbi hiçbir zaman huzuru terketmez. RuhuylaAllah’tan başkasını görmez, masivayı müşahede etmez.Arif her türlü istek ve arzudan uzaklaşmış ve böylece zevki bulmuştur. Eli herşeyden boşaldığı için kalbi rahat ve hoştur. Arifrahatı rahatsızlıkta bulmuş, nimeti yokken her türlü nimete ermiştir. Dünyave âhiret onun nazarından çıkmış olup kendi sırrında mükevvini bulmuştur.Arifin nefsi dünyadan ruhu da ahiret aleminden geçmiştir.Kendi •sırrında melekütü geçmiş ve mevlâsma varmıştır. ÇünküAllah’a giden yol dünyadan ve ahiretten gider. Onları geçen Hakkın huzurunu bulur.Arifin nazannda hakikat bir ezeldir. Masiva yani Allah’tan başkası mecazdır. Onun içindir ki bir hakiki (vahid) hepsine bedeldir.Anlatılır ki:Bağdat’ta Şibli adıyla meşhur bir ârif zat vardı. Şibli günün birinde bir testicinin yanından geçerken testici: — Vâhidden (birden) başkası yok, demiş, bunun üzerine Şibli büyük bir nara atarak: — Evet, yalnız vahid (bir) vardır, demiş. Böylece ârife bir işaretin kâfi geleceğini göstermiştir. Zira ârifin gıdası Allah’m zikridir. Abidin gıdası ise su ile ekmektir.Arifin kıblesi Rahim ve Rahman olan Allah ile onun nuru,gafilin kıblesi ise altın ile gümüştür.
510
MARİFETNAME
KISIM: 8MARİFET EHLİNİN YÜKSEK ŞANI VEMARİFETLERİNİN KEMALİEy Aziz! Elılullah diyorlar ki:Cenab-ı Hak, kendini hakkıyla bilir. Başkası bilemez. Bu demektir ki âriflerin Hakkı bilmeleri yine Hak iledir. Onlar her şeyde Allah’a rücû etmişlerdir. Arifin gözü ibretle bakar, kalbi derinlere hikmetle dalar, ruhu manevî zevklerle yaşar. Arifler dünyayıfani, geçici olarak görür, masivaya üzülmezler ve masivayı bilmezler. Marufu bulduklarında artık ondan başkasını düşünmez, görmez, duymaz ve konuşmak olmuşlardır.Arifin sururu marifet huzuru muhabbettir. Arifin himmeti vegayreti ile marifeti her geçen saatte ve her günde biraz daha artar. Böylece her geçen gün Allah’a biraz daha yaklaşır.Cüneydi Bağdadi Sırrî Sakâti hazretlerine sordular ki: — Dün gece sabahı nasıl getirdin? Nasıl sabahladm?Sırrı Sakati de cevaben: — Allah katında gece ile gündüz, akşam ile sabah yoktur, dedi. Bu, âriflerin saat ve vakit diye bir şey bilmediklerini gösterir.Zira onlar her an için marifetullah ile meşgul olmuşlardır. Ari£marufuyla olursa hâli süslü olur. Muhabbete erdiğinde hali dahada güzelleşir.Arifin kalbi marufu olan mevlâsına yöneldiğinde şimşektendaha hızlıdır. Ariflerin adma ezeli dil ve ebedi ibâre denilen hayret verici ve şaşılacak ilimleri vardır. Her kavim için bir ceba vardır. Marifet ehlinin cezası huzuru izzetten kesilmektir. Arifin meşguliyeti mevlâsıyla ünsiyyet etmektir. Masivayı terk ve ondan ümidini kesmektir.Arifin alâkası, sevenin de şikâyeti olmaz. İnsanların hali olur.Fakat ârifin hâli olmaz. Çünkü onun hâli marifet nurundan yokolur. Arif muhtaç olmadığı gibi müstağni de değildir. Çünkü bunlar varlığın şanıdır. Arif ise kendindengeçmiştir. Onun alâmeti heriki cihandan geçmiş olmaktır.Arifin marifetinde iki hâl vardır:1 — Dehşet hâli,2 — Hayret hâli.Yeyâzid-i Bestâmi Hz. lerinin zamanında şeyhlerden bir zatmüridini Mekke’ye göndermiş ve gönderirken de:
Sil
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
— Hacca giderken yolda zamanın velilerinin sultanı olan Be- yazıd Hazretlerini ziyaret etmeyi ihmâl etme. Ona bizim selâm veduamızı söyle. Onun dua ve rızâsını al ve öylece Mekke’ye git, demiş. Mürid de Beyâzıdi-Bestâmi Hazretlerini ziyâret etmiş ve şey.hinin dua ve selâmını kendisine bildirmiş. Bunun üzerine Beyâzıd-iBestâmi Hazretleri şöyle demiş: — Senin şeyhin kimdir? Onun söylediklerinden birini banasöyle de onun marifetinin derecesini ölçelim demiş. Bunun üzerinemürid şeyhinin şu sözlerini nakletmiş: — Eğer gök demir olsa, yer taş olsa bir damla da olsa yağmur yağmasa, bir hububat tanesi büyümese ve bütün insanlar benimteb’am ya da çocuklarım olsalar. Onların nzıktan mahrum kalmaları hususunda kalbine hiç bir üzüntü ve keder gelmez, gönlündebir değişiklik olnfez.Bunun üzerine Bâyezid-i Bistâmi Hazretleri şunlan söylemiş:1— Senin şeyhin ârif olmadığı gibi tevhide de ermemiş. Belkibenliğe kapılarak gösteriş yapmış ve gizli şirke düşmüştür.Mürid bu hikmetli sözlerden bir şey anlamadığı için fena halde bozulmuş ve onun yanından ayrılıp Mekke’ye gitmiş, dönüşündeşeyhini gördüğünde ona Bâyezid Hazretlerinin hikmetli sözleri ilekendisinin uğradığı hayâl kırıklığını anlatmış ve çok üzüldüğünübildirmiş. Bunun üzerine şeyhi şunları söylemiş: — Bâyezid-i Bistâmi Hazretleri bizden daha ârif ve daha kemâl sahibidir. Onun sözlerinde saklı çok ince mânâlar vardır.Daha sonra hemen Bâyezid-i Bistâmiye bir mektup yazarak: — Ey Mevlâna (efendimiz) Bâyezid benim tevekküldeki sözüm ve derecem budur, benim hangi hususta kusurum vardır? de yip durumu açıklığa kavuşturmasını istemiş. Bunun üzerine mektubu alan Bâyezid Hazretleri ona yazdığı cevabda şunlan söylemiş: — Benim için gök olmadığı gibi yer de yoktur. Damla olmadığı gibi dâne de yoktur. Çocuklarım olmadığı gibi tebam da yoktur. Tedbirim olmadığı gibi bereketim de yoktur. Bedenim de yoktur.Mektubun sonunda imza edeceği yere de: — Fâni Bâyezid, diye yazmıştır. Onun mektubunu alan şeyhson derece mesrûr ve memnun olarak: — Tevhid izâfetlerin düşünülmesidir, sözünün mânâsını anlamış ve kendisi de nefsinden vazgeçmiştir.
512
MARİFETNAME
KISIM : 9ALLAH’IN NOKSAN SIFATLARDAN MÜNEZZEHOLMASI, KEMAL ^E SUBUTİ SIFATLARLA MUTTASIFOLMASI. ‘ KÂİNATTAKİ BÜTÜN ZERRELER, PARÇALAR,YARATIKLARIN İŞLERİ, İNSANIN HALLERİNİN ONUN(ALLAH’IN) KUDRET VE TEDBİRİ İLE OLMASIEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Allah-ü zül celâl birdir, eşi, benzeri, ortağı yoktur. O yemekten, içmekten, uyumak ve giymekten, ailesi, çocukları olmaktan,dokmak ve doğrulmaktan uzak (münezzeh) tir. O mekândan münezzehtir, yerde olmadığı gibi gökte de değildir. Ne sağdadır, nede solda, ne üsttedir, ne altta. O belirli bir yer ve tarafta olmaktanmünezzehtir.O, her türlü şekil, renk ve uzuvdan münezzehtir. Varlığınınbaşlangıcı olmadığı gibi sonu da yoktur. O ezeli ve ebedidir. Varlığı kendi zatından olup başkasından değildir. Zatı aynı hâl üzeresabit olup asla değişmez. O, korkudan, kederden, hastalığa tutulmaktan münezzehtir.Allah-ü zül celâl her türlü noksan sıfatlardan uzak olup hiçkimseye muhtaç değildir. Bütün âlemler yokken o var idi. O acizlikten beridir. O dilerse bütün âlemi bir anda helâk eder. Dilersebir anda tekrar yaratır. Hiç bir işin yapılması onun için zorluk olmaz. Onun katında sivri sineği yaratmakla gökleri yaratmamn zorluk bakımından farkı yoktur. O herkese ve herşeye hükmeder, fakat hiç kimse ve hiç bir şey ona hükmedemez.Hiç bir şeyi yapmak ona vacib değildir. O ne kimseden faydagörür ve ne de bir zarardan etkilenir. Bütün mü’min, münafık vekâfirler ona itaat etmiş olsalar ona bir fayda temin etmiş olmazlar.Yine insanların hepsi kâfir ve fasık olsalar ona bir zarar vermişolmazlar. Bunlar zatı sıfatlar olup Cenab-ı Hak bu sıfatlardan beridir.Allah’ın subât-ı sıfatları sekizdir.1 — Hayat: (Diri olması)2 — İlim: (Herşeyi bilmesi)3 — Semi: (Herşeyi duyması)4 — Basar: (Herşeyi görmesi)5 — İrade: (Dilemesi)
513
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
6 — Kudret: (Herşeye gücü yetmesi)7 — Kelâm: (Harf ve sese muhtaç olmadan konuşması)8 — Tekvin: (Dilediğini yaratması).Evet Cenab-ı Hak diridir, yerde ve gökte olan herşeyi bilirOna gizli açık diye birşey yoktur. Kâinattaki yapraklardan sayısıne kadardır? Çiçeklerin ve dânelerin, kumların ve denizlerin taneve damlalarım hepsini bilir. Geçmişi, geleceği, insan kalbine gelen düşünceleri, diliyle konuştuklarını, iç ve dışını bilir. O
görünen
hâzırlar ile görünmeyen gâibleri bilir. Gaybı bilen yalnız odur, başkası bilemez. Bilenler de ancak Cenâb-ı Hakkın bildirmesiyle bilebilirler. O, unutmaktan, şaşırmaktan ve yanılmaktan beridir.Hayıt ve ilmi ezeli ve ebedî olup başlangıcı ve sonu yoktur. Sonradan olma ya da yok olacak vasıfta değildir.Allah Semidir, duyucudur, sesli ya da sessiz olsun herşeyi du yar, bir kimsenin kulağına fısıldanan ve o. kimsenin duymadığı şeyleri de duyar. Duymasının başlangıcı ve sonu da yoktur. İşitmesisonradan olma değildir ve yok olucu da değildir.Allah Basardır, yani her şeyi görücüdür. Simsiyah zifiri karanlık bir gece siyah karıncanın siyah bir taş üzerindeki yürümesinigörür, ayağının sesini duyar. Onun görmesi de duyması da bizimbildiğimiz mânâdaki gözle ve kulakla değildir. O göz ve kulağı olmaktan münezzehtir. Görmesi de duyması da hem ezeli ve hem deebedidir. Sonradan olmadığı gibi yok olucu da değildir.Allah dileyicidir. Diİedigi her şeyi yapar, dilemediğini de yapmaz. Cihanda olan iyi ve kötü ne varsa herşey onun dilemesi ileolmuştur. Hiç bir kimse ve hiç bir şey onu birşey yapmaya ve' dilemeye mecbur edemez. Şu halde, mü’minlerin ve kendisine itaateden kulların bu hallerini murad eden odur. O dilemeseydi hiçkimse iman etmez ve ona itaatte bulunmazdı. Kâfirlerin küfrünüde, fâsıklann fışkım da murad eden odur. O dilemeseydi hiç kimsekâfir ve fâsık olmazdı. O dilemeden bir sivrisineğin kanatlarmı kıpırdatması bile mümkün değildir. Biz ne yapıyorsak onun dilemsve irâdesiyle yapıyoruz. Dilemediği şeyler olmaz. Eğer dilemedikleri olacak olursa bu âcizliğine alâmet olur ki Cenab-ı Hak bundanmünezzehtir. O dileseydi bütün insanları kâfir ya da mü’min yapabilirdi.Eğer, o halde neden bütün insanların mü’min olmasını muradetmemiş ve çoğunun kâfir olmasını murad etmiştir? diyecek olursan cevabımız şudur:Cenabı Hakkın dilediği ve yaptığı işlerden ve bu işlerin hik
514
MARİFETNAME
metinden sual olunmaz. O herkese sual soran ve dilediğini yapanfâil-i muhtardır. Onun yaptığı işlerin her birinde sayısız incelikler ve hikmetler vardır. İnsanların aklı bunu idrak edecek durumda değildir. Bu demektir ki onun kâfirleri yaratıp onların küfrünü murad etmesinde, yılan, karınca, akreb vesaire ile türlü kötülükler yaratmasında bizim idrâk edemediğimiz sayısız faydalarvardır ki bizim bunları bilmemiz gerekli değildir.Bize gerekli olan Allah’m her iş ve muradında bir hikmetinbulunduğunu bilmektir. Onun iradesi ezeli ve ebedi olup sonradanolma değildir.Allah C.C. Kadirdir. O mümkün olan her şeyi ve dilediğini yaratır. O istese ölüye hayat verir. Ağacı taşı konuşturur ve yürütür.Onun güç getiremediği bir şey yoktur. O dilese binlerce göğü vebinlerce yeri yaratır. Dağları altına ve gümüşe çevirebilir. Nehirleri tersine akıtabilir, akan suları gümüş ve altm yapabilir. Dilediği kulunu doğudan batıya, yer yüzünden yedinci kat semayaçıkarabilir ve geriye getirebilir. Herşeye gücü yeter. Onun kudretiezeli ve ebedidir. Sonradan olma değildir ve kudreti geçici değildir.Allah C.C. söyler, konuşur, fakat onun konuşması bize benzemez. Konuşması dil ile değildir. Bazı kullarına vasıtasız olarak hi-tâb eder. Meselâ Hz. Musa A.E. ma Tûr dağındaki hitabı ile Rasu-lullah S.A.V. Miraçtaki hitabı buna örnektir. Bazı kullarına Cebrail A.S. vasıtasıyla hitab etmiştir ki Rasulullah S.A.V.’e gelen vahiylerin ekserisi Cebrâil vasıtasıyla olurdu. Kur’an Allah C.C. sözüdür. Başlangıcı ve sonu yoktur. Mahlûk olmadığı gibi geçici dedeğildir.Allah C.C. dilediğini yaratır ki buna tekvin denir. Zerredenkürreye varıncaya kadar herşeyi o yaratmıştır. Ondan başka hâlık yaratan yoktur. Canlıların hareket ya da sükûnetlerini, itaat veisyanlarını, iman ve küfürlerini, bütün hayrı ve şerri yaratan O’dur.Elin hareketi, dilin konuşması, gözün yumulup açılması hep onundilemesiyle olur.Cenab-ı Hak buyuruyor ki:
«Sizi de yaptıklarınızı da yaratan Allah’tır.»
Allah C.C. herkesin amel ve işlerini yarattığım haber veriyor.Bize verdiği irade-i cüz-i ile bizi yaptığımız işlerin fâili (yapan) ıkılmıştır. Böylece herkes işlediğinin ceza ya da mükâfatını görür.
Peygamberimiz buyuruyor ki:«Ameller niyetlere göredir.»
Bizi ve yaptığımız işleri, hayvanları, gökler ile içindekilerini,
515
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKİ HZ.
yerler ile
üzerindekileri yaratan hep O’dur. Hepsini rızıklandıran,
hasta yapan,
ya da sıhhatte tutan, öldüren, dirilten hep odur. Ateş
le teması
anında elin ısınması ya da yanması, kar ve buzla tema
sında
üşümesini yaratan odur. Bir kimseyi ateşe atsalar da Allaho
kimseyi
yakmayı dilemese yakmamaya kadirdir. Hz. H. İbrahim
peygamberi
yakmayışı bunun misâlidir. Yine karlar içindeki bir
kulunu
dilerse üşütmeyebilir.Ancak Cenab-ı Hakkın âdeti öyle cereyan eder ki ateşle temas yanmayı gerektirir ve Cenab-ı Hak da onu yaratır. Karın değmesihalinde üşümeyi yaratır. Esasen yanmayı yaratan ateş olmadığı
gibi
üşümeyi yaratan da kar değildir. Ancak Allah-ü zül celâldir. Tokluğu yaratan da Allah’tır. Eğer o tokluğu yaratmasaydı insanlar 100 kilo gıda maddesi yemiş olsalar yine de doymazlardı.Acıkmak ve diğerleri de bunun gibidir. Hülâsa edersek Allah’tan başka yaratan ve etkileyen yoktur. Herşey onun yarattığıdır.İfadeye çalıştığımız onun bu sıfatları zatıyla kaim olup kadimdirler. Onlar yok olmaz ve değişmezler. Allah’ı bu sıfatlarla muttasıfbulan kul Allah’ı tanıyan ârif olur. Aksi halde şeytâni vesvese vehayalleri İlâhi tecelliler zannederek delâlete düşer.
516
KONU:2
MUHABBETULLAH (ALLAH SEVGİSİ) NİN EN YÜKSEKGAYE OLMASI, ŞEVK, AŞK VE VECD İLE SONA ERMESİ.MUHABBETİN SINIR VE HAKİKATİ ESASI, MAHİYETİ,FAYDA VE MAKAMLARI, ALAMET VE KERAMETLERİ,MUHABBETİN GÖNÜLDE ZAHİR OLMASI, TARİF VEKISIMLARI, HUSUSİ VE ZATİ İSİMLERİ, SIFATLARI FİİLVE ESERLERİ, MEYVA VE TERKİBLERİ VE BUNLARINSONUÇLARI OLAN ŞEVK VE HALLER VECD VE KEMALEERME YOLLARIYİRMİÜÇ KISIMDAN İBARETTİRKISIM g 1MUHABBETİN AYET VE HADİSLERLE ÜSTÜNLÜĞÜEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:
Rahim ve Rahman olan Allah kullarım sevdiğini ve onlara
merhamet ettiğini, kendini sevmelerinin büyük faydalar sağlaya-cağına ayetleriyle müjdelemiştir.Bu husustaki ayetlerden bazılarını burada zikretmek lüzumu
hasıl oldu.
AYETLERıCenab-ı Hak buyuruyor ki:«Şüphesiz Allah insanlara çok şefkatli vc merhametlidir.»(Hac Sûresi, Ayet: 65)«Şüphesiz Allah tevbe edenleri ve temizlenenleri sever.»(Bakara Sûresi, Ayet: 222)«Şüphesiz Allah haramdan sakınan takva sahiplerini sever.»(Al-i İmrân, Ayet: *76)«Allah, iyilik yapanları sever.» (Al-i İmran, Ayet: 134)
517
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
«Eğer hükmedersen aralarında adaletle hüküm ver, çünkü Al»
lah hükmünde âdil
olanları
sever. (Maide Sûresi, Ayet:
42)
«De
ki: «Eğer Allah’ı seviyorsanız hemen bana uyunuz ki Al
lah da sizi sevsin ve günâhlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok ba-ğışlayıcı ve merhamet edicidir.» (Ali İraran, Ayet: 31)
«Çok esirgeyici Rablerinden bir de selâm vardır.»
(Yâsin Sûresi, Ayet: 58)
«Size cinsinizden kendilerine ısınmanız için eşler yaratmış ara-mada bir sevgi ve muhabbet kılmıştır.» (Rum Sûresi, Ayet: 2i)«Allah’ın nimetlerini sayarsanız buna gücünüz yetmez.»
(Kur’an’ı Kerim)HADİS İ KUDSİLERCenab-ı Hak buyuruyor ki:«Ey İnsanoğlu! Eğer benim sevgi ve muhabbetimi dilersen kalbinden dünya sevgisini çıkar. Çünkü ben dünya sevgisiyle benimsevgimi hiçbir zaman aynı kalbde tutmam.Ey İnsanoğlu! Sen dünyayı sevdiğin halde nasıl olur da benimsevgimi ararsın? Benim sevgimi ve rızamı dünyayı terketmekte ara.Ey İnsanoğlu! Bana ibadette harcadığın zamanı çoğalt ki kalbini benim sevgimle doldurayım. Sana gerekli olan şeyleri üzerimealayım.Ey insanoğlu! Bana hizmet et. Beıı bana hizmet eden kullanım severim. Bana kavuşmak isteyen kulumu ben de görmek isterim. Kulum bana nâfile ibadetler ederek yaklaşır. Ben de onuseverim. Sevince de onun duyan kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum.Ey insanoğlu! Benim nzam için sevişenlere sevgim gerekli olur.«Ey Dâvûd! Cennetim bana taatte bulunanlann zikrim benizikredenlerin, kâfi oluşum bana tevekkül edenlerin, çoğaltmam bana şükredenlerin, rahmetim ihsanda bulunanların ünsiyyetim ârifkullarındır.Ey Dâvûd! Ben bir kulumu sevdiğim zaman kalbine bakanm.Eğer onun kalbinde dünya ve âhiret sevgisini bulmazsam onun kalbini kendi muhabbetimle doldururunun.Ey Dâvûd! Ben bir kulumu çok sevdiğimde ona çeşitli belâlarveririm. Nihayet o kul bana seslenir. Ben onu sevdiğim gibi sesinide severim. Benimle sohbet edenle sohbet öderim. Kim beni seçerse ben de onu seçerim. Kim itaat ederse onun dileğini kabul ederim.Beni kalben seven kulumu kendime kabul ederim.
51a
MARİFETNAME
Ey Dâvûd! Beni sevmiyen kul beni tanıyamaz. Beni tanımayanise beni nasıl sevebilir. Geceleyin beni bırakarak uyuyan kimse, Allah’ı seviyorum derse yalan söylemiş olur. Seven sevgilisi ile tenhada buluşmak ve beraber olmak istemez mi?Ey Dâvûd! Sana lazım olanı ben veririm. Sen de senin için gerekeni yap.Ey Kulum! Beni sev. Ben sizi sevdiğim halde neden siz bendenbaşkasıyla meşgul oluyorsunuz? Bu cefâ değil mi? Kullarım banakavuşmak dilerler, ben onlara daha çok kavuşmayı dilerim. Zikrim kulumda galib gelirse ben ona âşık olurum. O da bana aşıkolur ve beni arar bulur.»HADİSLERPeygamberimiz buyuıuyoı ki:«Allah’ın yüz rahmeti vardır. O yüz rahmetin biriyle dünyadaki kullar birbirlerine merhamet ederler. Geriye kalan doksandokuzu ile de kıyânıet gününde kullarına merhamet edecektir.»«Allah Cemildir, güzeli sever.»«Allah bir kulunu sevmiş olsa yerde ve gökteki bütün mahluklar da o kulu sever.»«Allah’ın kullarına olan şefkat ve merhameti şefkatli bir annenin çocuğuna olan şefkat ve merhametinden daha üstündür.»«Allah’ı seven kimse Kıır'an okumayı da sever ve onu okumayadevam eder.»«Kişi sevdiği ile beraberdir.»«Sen de sevdiğin ile birliktesin.»«Allah için sevgi, Allah tarafından biıselâmettir. Öyle ise Allah için seven, Allah’ın sevgili kuludur.»«Cenab-ı, Hak, sizin dünyanızdan bana üç şeyi sevdirdi ki onlar:1 — Kadın, 2 — Güzel koku, 3 — Gözümün nuru namaz.«Allah’ı zikreden kulunu Allah da sever.»Cenab-ı Hak kendi sevgisini insanların sevgisine tercih edenkulunu insanların sıkıntısından kurtarır.»«Bedenim zayıfladı, yaşını büyüdü, kemiklerim inceldi, ecelim yaklaştı, Allah’a ve Peygamberlerin ruhlarına kavuşma şevk ve isteğim arttı.»«Allah’a olan aşk ve muhabbetini gizleyerek ölen kimse şehidsevabı kazanır.»
519
ERZURUMLU
İBRAHİM
HAKKI IIZ.
«Aşıklara bir şey danışmayın. Çiinkii onların kalbleri yanık,
akıllan karışık olduğu için gerekli şey vc tedbirlerini alamaz.»«Ruhlar kendi âlemlerinde saflar halinde bulunurlar. Bu dün-yaya geldikleri zaman Hak ile birbirlerini tanıyanlar ülfet eder. tn|
karcılar ise muhalefet ederler.»«Kalbinde mevlâsımn muhabbetini, sevgisini bulan kimse, bil
sin ki mevlâsı da kendisini sevmektedir. Çünkü muhabbet kendisiJ
ne Hak tarafından gelmiştir.»
RasuluJlah
SA.V.
namaza durduğu zaman mübarek göğsünJden tencerede kaynayan suyun sesine benzer, kaynama sesi duyullurdu ve kendisinden gül kokusu yayılırdı.
Ha.
Ebû Bekir R.A.’ın mübarek yüreği Allah’a duyduğu
sevgiJ
nin verdiği aşk ateşi ile kalbi yanmıştı. Onun ağzından adeta
cil
ğer kebabına benzer koku çıkardı.Peygamberimiz duasında:«Ya Eabbi, bana, sana duyacağım sevgiyi ve beni sana
yakınl
edenlerin
sevgisini ver,»
buyurdu. Başka dualarında da:«Ya Rabbi, bana kendi sevginden öyle sevgi ver ki, sevgin balna kendi nefsimden kulağımdan, gözümden, ehlimden, malımdan!ve soğuk sudan daha sevgili kıl.»«Ya Eabbi senin kazana razı olmamı diliyorum. Likana
(sanal
kavuşmaya) şevk istiyorum vechine bakmak (ve Cemâlini) görlmek istiyorum,» buyurdu.
MANZUMEYuhibbukum neden olmuştur ol murâd-ı muridMeğer kim can aynasına baktı ol hurşidOdur Cemil ve muhib Cemâlidir dâim
Hezkr gül erer öz
gülistanından ol CâvidGelir hemişe haber aşktan derûn i dileKi tane cana müreccah değil bu pir-i kadi
ol.
Muhabbet oduna yan, ol emin cehennemden
Ki
aşk odunda yanar her kılâde-i taklid.Hilâf-ı nefs ve hevâ âdet-i muvahhiddir
Cihâd-ı ekber
edendir, muhabbet içre ferid.
İki cihan
saadeti buldu zinde oldu müdâmO kim kamuya koyup oldu abd-ı aşk-ı mecid.Visâl-i aşk idi her dem ümidim ey HakkıHezar şükür ki âlemde hasıl oldu ümid.
520
MARİFETNAME
KISIM: 2MUHABBETİN SINIRI VE HAKİKATİ' Ey Aziz! Ehiullah diyorlar ki:Allah’ı sevmek kulun her şeyi ile ona yönelmesidir. Muhabbe-tullah yani Allah sevgisi, ondan başkasından geçmek ve unutmaktır.Muhabbetullah, bedenin uzuvlarının Allah’a ait olduğunu müşahede etmendir. ~ '
23
Muhabbetullah, aşk dolu kalbe sahib olup onunla daim kalmaktır. Muhabbet, ihsân ile çoğalmıyacağı gibi cefâ ile de azalmaz.Muhabbetullah; Hakkı bulmaktır. Yani kalbde Allah’tan başka herşeyi çıkarıp atmaktır.Muhabbet mevlâya hürmetle beraber, hürmeti terketmeninkorkusunu duymaktır.Muhabbete ermek, sevgiliyi (Allah’ı) herşey üzerine tercih etmektir.Muhabbet; mevlânın sıfatları yanında kendi sıfatlarından geçmektir. Hayatın onun rızasıyla yok olmasıdır.Muhabbet, müşahedede ve gaybda sevgiliye uymaktır.Muhabbetullah’a ermek Allah’a ve onun olana bağlanmaktır.Muhabbet doğru ile yalancıyı, kerim ile harisi birbirinden ayınr.Muhabbet, kendini herşeyinle sevgiliye (Allah’a) vermendir.Sende sana bir şey kalmasın. Böyle olursan sevgilinin olmuş olursun.Muhabbet Allah’ı devamlı zikrederek onunla ünsiyet etmektir. Muhabbet içinde bütün ilâçlar bulunan bir hastalıktır. Muhabbet, “âdetleri terke tmektir. .Muhabbet, gönülde masivadan bir şey bırakmamak üzere herşeyi yakan bir ateştir.Muhabbet; insanlardan uzaklaşmak ve uykusuz kalmaktır.Muhabbet, gıdası kalbler dânesi olan çok kıymetli bir kuştur.Muhabbet, her yüksek makamın merdiveni olup muhabbetinzevkine varan ve onunla meşgul olan kimse dünyayı da ahireti deistemez. Allah’ı sevmek onu bilmek, ünsiyle huzura ermektir.Muhabbet, istemekle olmıyacağı gib ikaçmakla da olmaz.Muhabbet; kendisiyle hiçbir günâhın zarar vermiyeceği bir se*vabdır. Çünkü muhabbet derecesine ulaşan günah dairesine gir--mez.
521
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
Muhabbet, sevenin sevgilisinden başkasını görmemesidir,
o
öyle bir sevgidir ki başkalarını sevmekten kör ve sağır eder. Efendisini ya da arkadaşım nimetleri için seven kimse onun belâları gelince ona duyduğu sevgi gider.Anlatılır ki:Bağdad’da bir gurub cemaat Şeyh Şibli Hazretlerini ziyaretegider. Kapıya vardıkları zaman Şeyh içerden: — Kimsiniz? diye seslenir. Onlar: — Seni sevenler diye cevab verirler. Şeyh derhal onları taş yağmuruna tutar. Onların hepsi bir tarafa kaçışırlar. Kapıda sadece iki kişi kalır.Şeyh kaçanlara sitem eder ve: — Siz nasıl dostlarsınız ki benden kaçıyorsunuz? Eğer siz beni hakkıyla sevseydiniz attığım taşlara sabrederdiniz, der. Kendisini bekliyen kişiye de sevgi ve muhabbetini izhar ederek: — Benim gerçek dostum sizler imişsiniz. Taşlarıma tahammületmekle hususi sohbetimize hak kazandınız, der.Sevmenin de sevilmenin de sonu yoktur. Bunun içindir ki muhabbet sonsuzdur. Muhabbet makamı sevgilisinin kazasına razı olmaktır.Büyüklerden bir zat Resulullalı S.A.V.’i rüyasında görmüş veondan özür diliyerek: — Ya Rasulullah, bendeki Allah sevgisi, seninle meşgul olacak kalb bırakmadı, dedi. Bu sözlere tebessüm eden RasulullahS.AİV. şöyle buyurdu: — Ey mübarek, muhabbetullah mertebesine ulaşan kimse bizi sevmiş ve bunun için de saadete ermiştir.Gerçek âşık sevdiğinden gelen herşeyden
2
sevk alır ve onun cefâsını sefâ bilir.Bayezid-i Bestâmi Hazretleri diyor ki:«İlk zamanlarımda dört şeyi yanlış biliyordum. Çünkü ben onuaradığımı, andığımı, tanıdığımı ve sevdiğimi düşünüyordum. Nihayet anladım ki benden evvel Allah-ü zül celal beni arıyor, tanı yor ve seviyor.»MANZUMEEy ezeli refikimizGül şenimiz baharımızVey ebedi şefikımızMahrem-i yâr-ı garımız
522
MARİFETNAME
Dilde, sen ey sururumuzHazırımız huzurumuzMayei sekr ve şurumuzSabr ile hoş kazanımız.Olmaz bizim âhırımızZâhirimiz zamirimizYârı murid ve pirimizMûnisi gam kusarımız.Nazırı bi nazırımızNâzırı bi nazırımızDilberi dest girimizCümleden ihtiyarımız.Aşık ve hem habibimizNâsib ve hem nasibimizMerhem ve hem tabibimizCâbiri inkisarımız.Râfı’ımız, refi’imizFâni’imiz, bedi’imizCâmi’imiz, cemi’imizHâsılı kâr ve bânmız.
Cümleye eyledin atâSıhhat ve mihnet ve şifâHakkıya bahş kıl fena Ta ki olsun fakr kârımız.KISIM i 3MUHABBETİN ESASI, ÇEŞİTLERİ, FAYDA VE MAKAMLARIEy Aziz! Ehlııllah diyorlar ki:Muhabbetullah açığa vurulamıyan gizli bir
sırdır. O manevi
bir şeydir
ki
asla açığa vurulamaz. Fakat
kâmillerden her biri ken-
di seyirleriyle alâkalı olarak muhabbete dair
bazı sözler söylemiş-
lerdir. Muhabbetin faydalarıyla ilgili bir
çok hikmetler bildirmiş-
lerdir.
Bunları yaparken kulların kalblerinin muhabbetullaha bağla-nıp onun özlemi ve yanma nurlarıyla dolmalarını ve ruhen de mu
habbetullahı istemelerini arzu etmişlerdir.
523 H
ERZURUMLU
İBRAHİM HAKKI HZ.
Büyükler diyorlar ki:
«Muhabbet,
sahibine dünyayı ve ahiret sevgisini unutturur.»
«Muhabbet
çok hizmette bulunmanı azımsaman, sevgilinin
âz
ihsanını da
çokg örmendir.»«Muhabbet, sevgiliye bütünüyle bağlanmandır. Sevgiliyi
can
ve
malından daha kıymetli bulup, açık ve gizli hallerinin hepsin
de
ona uymandır. Ayrıca ona karşı çeşitli kusurlarının bulunduğunu bilmen ve ondan özür cUIemendir.»«Muhabbet, sevgiliye kavuşmak değilse de ona haddinden fazla bağlanmandır.»«Muhabbet; kalbini dünya ve ahiret zevklerinden mahrum etmen, kendi sıfatlarından ayırman ve daima sevgili ile meşgul ol-mandır.»«Muhabbet, sevgiliye tam bir teslimiyet göstermendir. öyle kisende benlik kalmayıp kendinden geçmendir.»«Muhabbet, sahibinin kendinden geçmesi
sevdiğini
zikre
ve
fikre dalıp kalbi daima onunla meşgul etmektir.»«Muhabbet, Allah’a ibadeti insanlara hizmetten önce
tutman,
nasıl olamadığın geçici zevkler için üzülmemen, Allah’ı
zikirden
uzak
geçen günler
için pişman olmandır.»«Allah’ı seven, insanların kendini tanımalarından sakınır.»«Sana riayet etmesi için Rabbinle ol. Sen onun ol ki onun muhabbeti sana yetsin.»«Ya Rabbi beni parça parça da etsen üzerime yağmur
gibi
belâlar
yağdırsan,
sana olan muhabbet ve özlemim daha da artar.»Zunnûn-ı Mısrı Hzretleri el ve ayakları bağlı olduğu halde halkın çevresinde dolaştığım görünce büyük bir sevinç içinde
şöyle
der; — Benim halim Allah’ın sevgili kullarına bir hediyesidir. Onunbütün işleri bana tatlı ve güzel gelir. Muhabbetullah sürmesini çekenin
gözleri kör
olur. Artık o halkı göremez, ancak Hakkı bulur.«
Bir kâmil
diyor
ki:
«Tevekkülün tamamı, dargınlığı terketmektir. Tefvizin tamamı
dilemeyi ve
ihtiyarı terk etmektir. Muhabbetin tamamı da sev-
gilliyi herşey
üzerine tercih etmektir.»Kâmil birz at diyor ki:«Her kendisiyle oturulan ünsiyete uygun olmıyabilir ve herdost da sır için emin olmıyabilir. Sırrın emini gerçek dostlardır.»
524
MARİFETNAME
Kâmil bir zat diyor ki:«Cenab-ı Hak bir topluluğu kendi hizmetine almış, diğer birtopluluğu da kendi muhabbetine ayırmıştır.»Burada hizmet edenlerden murad zühd ve takva ehli olup onlar Cennete ve nimetlerine layık insanlardır. Bunlara iyiler manasına Ebral denilmiştir. Diğerleri de muhabbet ve irfan ehli olupAllah’a daha yakındırlar. Bunlara da yakın olanlar mânâsına Mu-karrebler denilmiştir.Kâmil bir zat diyor ki:«Kur’an’da geçen şerâbı tahur marifet kâsesiyle sunulan muhabbet şarabıdır.»Kâmil bir zat diyor ki:«Arifin muhabbetin zevk ve lezzetine varması halkın kendisine yaptığı eziyetler hoş geldiği zamandır. Fakirlik ona bal gibigelir.»Kâmil bir zat diyor ki:«Sevgi korkudan daha üstündür. Çünkü seven kul mevlâsınıhuzurunda da gıyabında da korur. Ancak efendisinden korkan köle gıyabında efendisine tabi olmaz.»Her insanın kıymeti gönlündeki himmet ile ölçülür. Himmetidünya olanın kıymeti şehvet, ahiret olanın ise cennettir. HimmetiAllah sevgisi (Muhabbetullah) olanın kıymeti ise sonsuzdur. Ölçülmez.Kâmil bir zat diyor ki:«Muhabbet kalbin bağlanmasıdır ,yoksa insanların öğretmesive haber vermesiyle değildir. Ancak Allah’m bir ihsâmdir.»Kâmil bir zat diyor ki:«Muhabbet kalbe ait bir Allah’m sıfatıdır. Herkese geçer, isteğe bağlı değil, zorlayıcıdır.»Kâmil bir zat diyor ki:«Muhabbet kalbde ışıldayan bir nur olup kalbe geldiğindeonun sahibi mesrûr olur ve kalbini masivadan temizler.»Kâmil bir zat diyor ki:«Kalbdeki zefkat ve muhabbet Rabbâni bir ilhamdır. Düşman-
525
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
lık şeytanın bir vesvesesidir. Çünkü şefkat ve muhabbet nasıl Rahmanın sıfatı ise düşmanlık da şeytanın sıfatıdır.»Kâmil bir zat bir arife yazdığı bir mektubunda şunları söylü yor:«Onun marifet kâsesinden şarab içtim ve sarhoş oldum.»Arif ona yazdığı cevabda ise şunları söylüyor:«Sen içmeden sarhoş olmuşsun. Halbuki ben yerler ve göklerdolusu şarab içtim de kanmadım. Hâlâ: — Daha yok mu? diyor ve ömrümü böyle geçiriyorum.»Kâmil bir zat diyor ki:«Hakkın sevgisine susayan kul, onun ünsiyet deryasına dalmışolur.»Kâmil bir zat diyor ki:«Mevlâsınm sevgisine bağlanan kul artık sıcak ile soğuğu, iyiile kötüyü ayıramaz.»Kâmil bir zat diyor ki:«Muhabbetullah yakıcı bir ateştir ki Allah onu veli kullarınınkalbinde tutuşturmuştur. Bu ateş o kulların kalblerindeki, vesvese,hayâ, istek ve ihtiyaçları yakıp yok eder.»Kâmil bir zat diyor ki:«Allah, kendi sevgisini bir kuluna vermiş olsa, diğer insanlaronu sever ve sık sık ziyâret ederler. Fakat o kul insanlardan uzaklaşıp Allah ile yalnız olmaya çalışır.»Bir kimse Hz. Yusuf’a sevgisini bildirdiğinde o mevlâsınm sevgisinde dâim ve sadık olduğunu bildirerek: — Beni Rabbimden başka kimsenin sevmesini istemem, buyurmuştur.KISIM: 4ALLAH SEVGİSİNİN BİR TAKIM ALAMET VEKERAMETLERİEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Muhabbetullah büyük kıymeti haiz bir taht kuşudur.
Öyle
kı
kimin başına
konmuş olsa sahibi hem dünyada hem de âhirette
526
MARİFETNAMEtaht ve tâca sahih bir sultan olur. O, öyle bir saadet hâzinesidir ki,kalbine girdiği kimse artık hiç kimseye muhtaç olmaz. Hatta ikialâmden geçer ve herkes ona muhtaç olur.Muhabbetullah görülmeyen gönül ölüye benzer. Carımdanhaberi yoktur. Akıl sahihleri gerçi muhabbet iddiasında bulunuponun için cammızı ve başımızı veririz diyorlarsa da bunun gerçekolabilmesi için bazı alâmetleri vardır. Bu alâmetler yedi tanedirve Allah sevgisi bu alâmetlerle bilinir.ALLAH SEVGİSİNİN ALAMETLERİ1 — Allah’ı seven ölümden korkmaz ve sakınmaz. Devamlıolarak ölüme hazırlanır ve onun geleceğini (misafir bekler gibi) bekler. Çünkü sevenin sevgilisine, aşıkın maşukuna, tabibin mat-llubuna, yolcunun ülkesine kavuşması ancak ölümle mümkündür.Bu demektir ki, dünya ile bağları koparılmayan ve alâkası kesilmeyen kalbde muhabbetin eseri görülmez. Eğer kul kendini Hakka varmaya hazır hissetmiyor da gece vef gündüzünü buna harcayarak geçiriyorsa ve ölümü bunun için istemiyorsa bu da muhab- betullahtan bir eser sayılır.2 — Allah’ı seven kul, dünyadan sevdiği şeyleri severken Allah’ın da onları sevdiğini bildiği için sever. Sevdiklerini de onunyolunda harcar. Mevlâsımn rızasını kazanır. Gönlünü Allah’tanuzaklaştıran her şeyi atarak onun huzuruna gelir ve onun rızasınıkazamr. Hallerinde huzur ve rızada değilse bu Allah’ı sevmememin alâmetidir denilmez. Çünkü bütün gönüllerde muhabbetin yerleşmesi ayni derecede olmıyabilir. Bazı gönüllerde kemâl derecesinde olurken bazılarında noksan olabilir.3 — Allah’ı seven kul gece gündüz daima onu anar onu zikreder ve onu düşünür. Çünkü seven sevgilisini ne derece seviyorsao kadar anar, sevdiğinin sıfatlarını sayar ve daima onu över, onuhakikaten seviyorsa hiç unutmaz. Bir insan: — Ben hem Allah’ı hem de filanca dünyalığı seviyorum derse bakılır. Hangisini daha çok anıyor, zikrediyor ve düşünüyorsa onudaha çok sevdiğine hüküm verilir. Zira hangi tarafın sevgisi fazlaise gönülde o galib gelir ve kul da onu zikreder. Galib mağlûb olanıgittikçe etkisi altına alır ve nihayet yok eder.4 — Allah’ı seven kimse onun kelâmı olan Kur’an’a hürmeteder. Peygamberlerine, velilerine ve dostlarına riayet eder. Hatta bütün mahluklara şefkat ve merhametle muamele der. Tatlı dilliv yumuşak huylu olur.
527
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
öyle ise muhabbet derecesine varandan kibir, hased, kin, düşmanlık, kendini beğenme, benlik gibi kötü vasıf ve düşünceler gider. O bütün mahlukata ibret ve hikmet nazarlarıyla bakar. Herkesle dostdur ve güzel geçinir.5 — Allah’ı seven insanlardan uzak kalmaktan, yani uzlet etmekten hoşlanır. Kalbinden dünyaya ait bütün kötü düşünceleriatar, eşi benzeri ve ortağı olmayan Allah’ı ve ezeli sevgiyi övmekve medhetmek için gecenin olmasını dört gözle bekler.Cenab-ı Hak Hz. Dâvûd’a hitaben buyurdu ki:«Ey Dâvûd. Geceleyin uyuyup da benden gafil olan kimse beni sevdiğini söylerse yalan söylemiş olur. Çünkü dost dostuyla beraber olmak ve onunla tenhada buluşmak istemez mi? Beni isteyenbulur. Bulan da artık başka birşeye bağlanmıyacağı gibi hiçbirşeyle ünsiyet etmez.»6 — Allah’ı seven kimseye ibadet zor gelmez, bilâkis kolay gelir. Onun Allah’a hizmet ve ibadeti zevkle ve şevkle olur. İbadetiruhunun gıdası bilir. Ondan türlü türlü lezzetler olur.7 — Muhabbetullah derecesine eren kimse, Allah dostlarınıhiç bir menfaat gözetmeksizin yalnız Allah rızası için sever. Onları kendinin dostu bilir. Yine Allah’ın düşmanlarını kendine düşmanbilir. Onlara bile hoşça ve yumuşak muamele eder.Allah’ı sevenin üç kerâmeti vardır:1 — Deniz misali cömert olmak
2
— Güneş gibi şefkatli olmak3 — Toprak gib ialçak gönüllü (mütevazi) olmak. Çünkü bedenin kaynağı muhabbettir. Hattâ varlığın yaradılışının aslı bilemuhabbettir.Allah’ı sevmenin sonuçlan üçtür :1 — Çokça oruç tutmak,2 — Geceleri namaz kılarak ve ibadet ederek geçirmek,
3
— Az konuşmak.Muhabbetin hakikati Avam ile beraber olmayı terktir. Gerçekten sevenin bedeni zayıf kalbi arşidir. Tabiatı rûhânî, himmeti rab-bânî yüzü de nurânîdir.• MANZUMEGönül aşkmda pervasızdır ey dostSeni sevmek sevdâdır ey dost
MARİFETNAMEAdû (düşman) bilmez, bu mânâyı ki dâimAş ıkın gönlü sana me’vadır ey dost.Cemâlin arzu eyler kamu şeyCihân pür şür ve pür gavgâdır ey dostİkilik perdesi kaldırıldı gönüldenİki âlemden gönül yektâdır ey dost.Çü gelmez hâtıra pervayı ağyârGönül şüride ve şeydâdırey dost.Eğer rütbe-i akl oldu âliMakam-ı aşk hem a’lâdır ey dost.Cihan lezzetlerini buldum çü helvâVeli aşkın mey-i ahlâdır ey dost.Şuûnun eyr eder âlemde ol cânKi çeşmi aşk ile binâdır (görücü) ey dost.Çü sensin evvel, âhir, sırr ve zahirBu Hakkı hiç ve nâpeydâdır ey dost.KISIM: 6ALLAH SEVGİSİNİN KALBE DOĞUŞU VE CEVELANIEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:İnsanın kalbinde muhabbetin doğuşuna sebep insanın onamuhtaç olacak şekilde yaratılmasındandır. Din ile ilgili hususlarda insanların âlimlere olan ihtiyacı zulmetten, cehâletten, keder vegafletten kurtulmak, din ve imanın adâb ve erkânı ile şartlarımve şeriatın esaslannı öğrenmektir. Yine Nefs-i emmârenin kötüsıfatlarından nefsi merdiyyenin güzel huylarına geçmenin yollarını öğretmek, dünyanın geçici ve fani olduğunu, ona bağlanmanın sonunun hüsrân olduğunu bildirmek, marifet ve muhabbetullah yollarım göstermek, cahilleri âhiret hayatımn zevk ve sefâsın-dan, mevlânın üns ve huzurundan haberdar edip, Allah’a kavuşmanın şeref ve derecesinin yüksekliğinden bahsetmek ve insanlaradünyayı terkettirip ahirete bağlamak, âlimler üzerine düşen bir borçtur. Her talebenin hocasına, müridlerin mürşidlerine bağlanmalarına muhabbet denilmesinin sebebi budur. Onlar daima efendilerinin razı olacağı yoldan giderler.Dünya ihtiyaçlarının karşılanması için insanın bir çok kimselere ihtiyacı olur ki bunun başı ve sonu haddi hesabı olmaz.Meselâ bilir misin ki bir yemek hazırlanıp sana gelinceye ka
ERZURUMLU İBRAHİM IIAKKI HZ.
dar kaç kişinin emeği ile
hazırlanmış ve sana gelmiştir? Şu bir
gerçek ki yemek ve içmek
hususunda, giymek ve mesken temini hu
susunda insanın
türlü san’atlara ihtiyacı vardır.«İnsan yaradılıştan medenidir.») denilmesi boşuna söylenme
miştir.
Hattâ insan rüzgâr, yağmur, yer, gök, ay ve güneş gibi şey
lere
fazlasıyla muhtaçtır.O halde ey Allah’ın sevgisini isteyen düşün de bir bak! Eğersana birisi iki gümüş verse veya elbise giydirse veya herhangi birİşini yapsa bütün hayatın boyunca onu sevmez ve adı geçtiği zaman hayırla yâdetmez misin? Halbuki onun size yaptığı ihsan veiyilikte ancak Allah’ın rızası ve dilemesiyle olmaktadır. İnsaflı ol,her an ve nefesinde sana türlü nimetler veren, işlerini hiçbir karşılık beklemeksizin gören, ihtiyaçlarını daha senin haberin oftna-dan gideren Rabbine nasıl dua etmez ve onu nasıl sevmezsin? Yineisyan ettiğin zamanlarda bile senin üzerindeki rızkını kesmeyen,ayıplarını örten Allah-u zül celâl’e hulûs-ı kalb ile ruhunla nedenbağlanmaz, neden onu sevmez ve onun varlığı karşısında nedensecdeye kapanmaz ve kendini zelil ve hâkir görmezsin?Ona her an için dilinle neden hamdetmez, şükretmez ve med-hü senâda bulunmazsın? Başını, cânını ve her şeyinionun aşkı
için
fedâ etmezsin. Onun sana verdiği sayısız nimetler içinde yüzerkennasıl olur da onun nimet ve ihsanlarım başkalarından bilirsin?Nasıl olur da başkasına bağlanır, başkasını sever ve medhi ve se
:
nâyı o ayıplan örtenden başkasına yaparsın? Gerçi bütün gönüllerde Allah sevgisinin aşkı vardır. Fakat ateş çakmak taşında nasıl gizli ise muhabbet de gönüllerde öylece gizlidir.Eğer sen Allah’ı zikir poladını kalb taşım zevk ile vurursanondan çıkan kıvılcımlar sayesinde için nurla dolar. Kalbinde bulunan düşmanlık, kin ve hased tozları, kibir ve benlik yükü o ateş yüzünden kanar kül olur. Nefse ait zulmetlerin hepsi gider ve kalbin tertemiz kalır. Huzur ve üns ile Cenab-ı Hakkın tecellisine hakkazanır.Eğer bir müddet gaflete düşer de zikrullah’ı terkedersen dildeki gizli muhabbet ateşi kül altında saklı kor gibi uzun müddetbeklemekle sönebilir. Sonra da kalbin şehevî zulmetler ile dolarve tecelli nurlarından yoksun kalır. Artık ne yapacağını bilemez.Çünkü Allah’ı zikretmek Allah’a olan sevgi ve aşkı kuvvetlendirirve kalbe büyük zevk ve şevk verir. Muhabbet ehlinin şevki ile âşıkların zevkini çoğaltmak velilerin hikmeti yardımcı olur.Muhabbet ehlinden bir zatın gözleri kör olmuştu. Ondan sebebini sorduklannda:
530
PpPRPVi^l'i'lVk'fl
MARİFETNAME
— Bu körlük, Hakkın gayretinin gereğidir. Allah beni halkabakmaktan menetti. Çünkü sevilen, kendisini sevenin başkasıyladost olmasını ve onu sevmesini İstemez. O kendisinin sevenin kalbinin Allah’tan başkasından temizlenmesini ve gönlünde kendisini taşımasını ister, dedi.KISIM : GALLAH SEVGİSİNİN TARİF VE HAKİKATİEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Allah-u zül celâl sevgisini kendi hâzinelerinin anahtarı kılmış,ve bununla sonsuz hikmetlerinin ve gayb âleminin hakikat kapılarını açmış ve böylece sırlarını görmenin vasıtası kılmıştır. «Bilinmeyi sevdim» sözüyle, kendisinin bilinmesi ve tanınması içinkaranlık ve nurlu âlemleri halketmiştir.Bu demektir ki muhabbet, hakikat ehlinin özü ve marifet ehlinin son gayesidir. Onun makam ve derecelerinin sonu yoktur.İnsanı hayrete düşüren alâmet ve işaretlerinin hesâbı bilinemez.Garib hallerinin anlatması sona ermez. Yani anlatmakla bitmez.Çünkü, muhabbet yaratıcı rütbesinin başlangıcı olup bütün cinslerin sonudur. Bedenlerin kemâli muhabbetle olmuştur. Her türlümurada ermek onunla mümkün olmuştur.Muhabbet öyle bir hakikattir ki sahibinden başka kimse bilemez ve onun sureti herhangi bir şekilde tarif edilmez. Muhabbetisoran, elde ederse soramaz, elde edemez ise imkânsız olana sahibolmaya çalışılmış olur. Çünkü vicdanla ilgili olan mânâlar sınır verusûm ile bilinemez, akıl ile idrak olunamaz.Muhabbet, dil ile anlatılamayacağı gibi, tabir de olunamaz.Çünkü muhabbet, Hakkın bir perdesidir ki ezeli bir inayet ve ebedî bir sıfattır. Cenab ı Hakkın veli kullarının kalblerine çektiği birperde olup kitab ve iman onunla bilinir.Muhabbet öyle bir sürürdür ki gönülde doğması, onu idrak ettiren Allah’ın huzurunu tasavvurla mümkün olur.Muhabbet, hakikati bilemeyen vicdani bir emirdir. Muhabbetesasen sahibine zevk ve şevk veren bir nurdur. Bir olan Allah’mzatını zatıyla idrakinden doğar. Çünkü o çok güzeldir ve güzelliğeâşıktır. Cemâlin maksadı kemâlin sonudur. Müdrikin kemâli artarsa, ayni şekilde idraki de kuvvetlenir.Bu güzeli idrak edenin muhabbet itatlı ve saf olur, kuvvet de
531
ERZURUMLU İBRAHİM IIAKKI HZ.
olgunlaştırır. Muhabbetin
kaynağı Allahu zül celâlin birliği^
Düşmanlığın kaynağının
zıddiyet ve çokluk olması gibi. Çünkü va
hid (bir) olan Allah'ın nuru
kâinata yayılmış olup muhabbet de
ondan hasıl olmuştur. Allah’a
yakın olanlarda muhabbetin fa
2
l
a
ve kuvvetli olması,
uzak kalanlarda ise az ve zayıf oluşunun sebebi
budur.Cenab-ı Hak buyuruyor ki:«Eğer sen yeryüzünde mevcut herşeyi harcasaydın bile genede onların gönüllerini birleştiremezdin. Fakat Allah onlann ar
a
.lan m bulup kaynaştırdı.» (Enfal Sûresi, Ayet: 63)Muhabbet öyle tatlı bir şeydir ki onun sayesinde her acı şeybal olur.Muhabbet öyle bir iksirdir ki, onunla bakır, demir, altın ilegümüşe döner.Muhabbet öyle bir ilâçtır ki onunla her türlü hastalık şifa bu-lur ve iyi olur.Muhabbet; öyle bir şerbettir ki her türlü hastalık onun sayesinde sıhhat bulur.Muhabbet öyle bir candır ki onunla ölüler hayat bulur.Muhabbet, şahı bağlayan bir sultandır ki marifetin
bir sonu
cudur. Allah’a yakın olmaya sebeptir.Muhabbet öyle bir sevinçtir ki her türlü sıkıntı onun
sayesinde
rahat ve huzura döner.Muhabbet, kendisiyle vahşi hayvanların, devlerin huriye dön
düğü
bir nurdur.
MANZUME
Elâ ey aşk-ı pervaKi sensin maksad-ı aksa.Ki sensin ahsenü’l hüsnâHem oldun aşık-ı şeydâ.Aceb hüsn içre yektasınAceb mevzûn ve ranasın.Aceb mâh-i dil arasınZehi yektayı bi hemta.Cemalin vasfını her demNe veçhile ki söylersem.Kamu zerrât eder hemKi amenna ve saddakna.
532
OH
MARİFETNAME
Senin zatın ki dâimdir
Deminle cümle kâimdir.Ger insan ger bekâimdir
Eğer a’la eğer ednâ.
Muzân, mâzi ve hâlsinDahi tafsil ikemâlsin.Cihandır hüsnüne hayranKi sensin cümleye cananZeki muhsin, zeki ihsanZeki mihri cihân arâO can kim şaka mâfldirTükenmez zevka nâildir.Sana Hakkı ki vâsıldır,Ne hacet kıssaı ferdâ.KISIM : 7ALLAH SEVGİSİNİN KISIMLARIEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Muhabbet vahdetin, gereği olduğundan çokluğa uygun gelme-miştir.
BEYT :
Vâhid birdir Hakka ki, nasıl taksim olunur
. Vacib haktır, gerçektir, nasıl olur yok olur.
Esasen muhabbet bölünme kabul etmez. Fakat açık ya da gizli oluşuyla kuvvetli ya da zayıf olabilir. Parlaklık ya da karışık haller gibi değişik halleri olabilir. Görünüş itibariyle değişiklik gösterir.Meselâ saf suda aynı şekilde içinde bulunduğu kabın şeklinialdığı zaman farklı olabilir ve bölünebilir. Aktığı anda başka şeylere karışacak olsa tadı, kokusu ve rengi değişebilir. Fakat su esasta birdir. Değişik parçalara ayrılsa da.Muhabbet de su gibi çokluk âleminde değişik şeylere sirayetedince birçok kısımlara ayrılır. Tezahürü çeşitli olunca mevcut yeri itibariyle de sıfatı değişik olur. Esasen vahdetin gereği olan muhabbet birdir.Saf su zarar ve karışıklıklardan temizlenmediği müddetçe
esas533
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.letafet ve
temizliğini bulamaz.
Muhabbet de aynen bu suyun ha.line benzer.
Aslı kaynağın
dışında saf ve hâlis bulunmaz ve onunhacuzuna
girilmez.
O
saf
ve tatlı sudan içenler Allah’a yakın kul-lardan
olurlar ki
onlar vahdete ermiş, birliği bulmuşlardır. Benlik'ten
çıkmış
Cenab-ı Hakkın huzur ve ünsiinde taksim olmuş (bö.lünmüş) lardır. Fenadan sonra artık Allah’ın varlığıyla dâim zât-ı
pâkiyle kâimdirler.
Onun sıfatlarıyla muttâsıf olmuşlardır.Onlar Allah’ın sevgi ve muhabbetiyle Rablerini sevmekte veonunla ülfet etmektedirler. Onun kubbeleri altında saklı olup k&.fur şarabının safvetinden içerler. Yakın lezzeti ve nesim ırmağıile rahata erer, ufuk mahfiline çıkar, yüksek dereceleri bulurlar.Allah'ın zatına olan bu muhabbetin kaynağı çok temiz ve çoksaftır. Buna onun sıfatlarına olan sevginin suları karışmıştır. Selsebil kaynağından çıkan bu suyu iyiler, hayırlılar ve ibâdet ehlin-den olanlar içer. Söz konusu edilen saf şarab Cenab-ı Hakkın muhabbetidir. Onun sıfatlarına olan muhabbet ise karışıktır. İyiler(ebrâr) ancak şarab-ı memzucdan zevk alırlar. Şu halde iyiler yalnızca Cenab-ı Hakkın birliğine isimlerinin derecelerine giderler.Sevgiliyi azamet ve kibriya perdesinin arkasından görürler. Bunlar daha tam anlamıyla kendilerinden geç;ip birlik (vahdaniyet)denizine dolmamışlardır. Korku keder ve üzüntüyü tam anlamıylaterketmiş değildirler.Onlar zat denizini sıfatlarının fazlalığı ile bulandırmışlar veaynca kendi meşreblerini adi sıfatının saf merci ile kederlendirirolmuşlardır. Karışık şarabın aşağı derecesi âbid ve zâhidler ile tak-vâ ehline iyi gelmiştir.İşte yalnızca zâtm sevilmesi sâf su gibi olmuştur. Sıfatlarlabulandırılan muhabbet ise süte benzer. Fiillerle bulandırılan muhabbet ayrana benzetilmiş olup bunlara muhabbet; amellere sahibolan âbid ve zâhid kullara ayrılmıştır. Çünkü amel ile meşgul,olanlar onlar olmuştur.Muhabbetin zayıflığı ve en aşağı derecesi saf su denilen Allah'ın zâtına değil de onun eserlerine duyulan muhabbettir. Bueserleri sevmek ancak dünya ehline aittir. Dünya ehli zâtının eserlerini sevmekle yetinmişlerdir. Beyân olunan yüksek muhabbet ilezayıf muhabbet arasındaki fark saf su ile ağacın dallarındaki suarasındaki fark gibidir. Ağacın dallarında bulunan su karışık vegizli halde olduğundan saflığını kaybetmiş ve karışık hâle gelmiştir.öyle ise en güzel ve en münasib şekillerde en güzel elbiselerde, en nefis yiyeceklerd, en tatlı myvalarda ve kıymetli ve akla dur-l
534
MARİFETNAMEgunluk veren sanat eserlerinde, tuhaf olaylarda hasıl olan mu-habbet ve sevgi bütün kalblerin sevgilisi ve gerçek yaratıcısı olan
Allahu zül celâlin zatına olan muhabbetin bir eseridir. Fakat mu-habbet ehli eserlerin sahibine değil de eserlere meyleder, onlara
bağlanır ve onları yaratan Allah’tan gafil kalırsa bu durumda
eserlerin fazlalığı sebebiyle bu çokluğu yapan mutlak biri düşü-nemezler. Bunun için de kimi sevdiklerinden gafil olur ve bilemez-ler.Muhabbetin kısımları dörttür:
1
;**. Zatına muhabbet,2 — Sıfatlarına muhabbet,
3
— Fiillerine muhabbet,
4 — Eserlerine muhabbet, *
MANZUMEEy aşk vey cân-ı cihanEy müpteda vey müntehâ.Ey rustehiz-i nâgeh&nVey rahmeti bi’intihâ,.Ey feşk-i mah ve müşteriBizden nihansm çûn peri.Verdim dil ve can ve seriBen hem sana kurban şeha.Ey tâlib-i en vâr-ı cânSeyr eyle sen kühsâr-ı cânOl bülbül-i gülzârı cânKıl kalbini gamdan rehâ.
Alem çû kühi Turdur
Zerre be zerre nurdur.Amadan ol mesturdur
İbretle sen seyreyle hâ.Her dem gelir candan nidâ
Kim benliğinden ol cüdâ.Yok ol, hemân kalsın Huda,Mihrinle pir nur ol mehâ.Hakkı gönülden dilesin
Kim ilmi aşkı bilesin.Ekli az et (az ye) şürb ile sen
Olsan dâhi pür iştihâ.
535
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
KISIM : 8ALLAH SEVGİSİNİN ADLARIEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:
Muhabbetin
isimleri kendi derecelerine göre değişik olur. Mu
habbetin
eserlerinden başlandığı kısımdaki ismine İrâdet denilir
ki bu ilk
mertebesidir. Bu, kemâl derecesine eren kimseye itaat
onun
sevgisini kazanıp ahlâkım örnek almak ve ona yakın olma
ya
çalışmaktır.Cenab-ı Hak buyuruyor ki:«Kulum bana nâfile ibâdetlerle yaklaşırsa ben de onu severim.Onu sevdiğim zaman ise onun gören gözü, tutan eli, duyan kulağıolurum.» (Hadis-i Kudsi)Bunun alâmeti o kimsenin kendisinde ondan başka bir düşünce ve onun isteğinden başka bir isteği kalmamaktır.Muhabbetin bir diğer ismi Şevk’tiir. Şevk ruhun vuslat yolunda hareket halinde olması ve yola devam etmesidir. Bu da sevgili-sine kavuşmak ve mümkün mertebe cemâlinden lezzet almasınısağlamaktır.Muhabbetin bir diğer ismi de Tevekân yani şiddetli arzudur.Şevkin kemâle ermiş hali demektir. Şevk iradenin kemâli olduğugibi bu da şevkin kemâlidir.Muhabbetin bir diğer adı nizâ (sökülüş) dür. Bu muhabbetsultanının karara varması, vakarla kuvvete ve kudrete ermesidir.Sevgilisinin hasıl olan şiddetli güzelliğinin kalpde ışıldayan yüzünün nurundan sabır ve irâde yularını çekip tutmasıdır.Muhabbetin bir diğer adı da Sabâbet (aşk) tir. Muhabbetin buderecesinde sabretme kuvveti kalmaz, kul ızdırab içinde sevgilisineakar. Ondan başka meyli ve sevgisi kalmaz. Ayıplanmaktan korkmaz. Sabâbet, niza’ın kemâl derecesidir.Muhabbetin bir diğer ismi de Hevâ’dır. Sevgilinin kapısında yalnızlığa çekilip orada yerleşmek ve onun güzelliğinin zevkiylemest olmaktır.Muhabbetin bir diğer adı da Meveddettir. Kul bu derecedesevgilisine yakın olmuş, sevgisinden istifade etmiş, kavuşmanınverdiği hararet onu mest etmiştir. Bu kavuşmanın aniden kesilme
si
halinde soğukluk hasıl olur. Zira kavuşma ve ayrılma her an
için
mümkündür. Kavuşmak sevinci, ayrılmak ise elemi getirir.Bunun alâmeti tedbiri sevgiliye havâle etmek veonun huzurunaermektir.
536
MARİFETNAME
Muhabbetin bir diğer adı da
Hullet’dir. Bu meveddetin kemâle
ermesinden meydana gelen halis sevgidir.
Bu derecede benlikten
eser kalmaz.
Sevgi
tam mânasıyla saf hâle
gelmektedir. Bunda iki
lik
vardır.
Muhabbetin bir diğer adı
safi
muhabbettir.
Bunda ikilik kalmadığı gibi benlik de kalmaz. Bu demektir kisafi muhabbet, hullet ve daha aşağı derecelerdeki muhabbetlerdendaha yüksek ve daha saftır.Rasulullah S.A.V. HalUullah’ın menzil derecesine ermiş oradanKâbe Kavseyn’e ve oradan da Ev ednâ makamına yükselmiştir.Çünkü Halil A.S. Allah’ın sıfatlarıyla yine Allah’a yönelmiştir. Rasulullah S.A.V. sıfatlarla da kalmamış zât-ı pâk ile beraber kalmıştır. Muhabbet eğer saf olur ve sahibinin durumu da bilinirse bunaMeka adı verilir.Meka, saf muhabbete sahip olanın durumudur. Ancak dahaonun makamı olmamış, daha müşahedenin başlangıcım da bulma-,mıştır. Eğer halis muhabbet denilen zâti muhabbet gittikçe artar.Sahibinde iyice yerleşir. Kendisinden her türlü âdet ve rusum kalkar, haber kesilir, muhabbet ve aşk denizi coşar da içindekileri yokolursa, böyle bir muhabbetin adına aşk denilir. Bu makamda köleolan seven hürriyetine kavuşur. Çünkü kölelik benliktedir. Kullukgereği yakımn kalıcı oluşundadır. Benlik ortadan kalkınca artıkbulutlar .açılır.KISIM : 9ALLAH SEVGİSİNİN ÖZELLİKLERİ VE ACAİB HALLERİEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Muhabbetin özelliklerinin zâhir oluşu kendi derece ve mertebelerine göredir.Muhabbetin özelliklerini şöylece sıralayabiliriz:1 — Muhabbet bir başlangıç olduğu gibi bir maksad ve gayedir, aynı zamanda. Muhabbet; hem mesafe ve hem de o mesâfeyiaşmaya yaratan vasıtadır. Bu hâliyle muhabbetin garib ve acaib-liği her şeyden daha çoktur. Çünkü seven kendi nefsini bırakıp sevgiliye döndüğü zaman muhabbet vadilerinden geçer. O vadiler ancak muhabbet adımları ile geçilebilir.(FARİSİ) MANZUMEZâhid bir ayda bir günlük mesafeyi aşarAşık her nefesinde şahına varır
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
Zâhidler adımlarını korkarak atarAşıklar ise havada şimşek gibi uçar.Bu korkaklar aşka nasıl varır,Aşk derdinde gökler birer yatakdır.Demek oluyor ki esasen muhabbet iki zıd kutbu kendisincetoplamıştır. Bunların ikisinin gereğini de yerine getirmek icâb ederSevgili sevenden ayrıldığında ikisinin de ayrılmaları gerekir, ç^’kü sevgilinin sevgilisi aynı zamanda sevenin de sevgilisidir. BmJdan da iki zıt hâl görülür ki bunlar:1) Kavuşmak (visâl)2) Ayrılık (firak) tır ki bunlar birbirine zıt şeylerdir.3 Muhabbetin özelliklerinden biri de; seven sevgilisine ikicihânda terci heder ve onu kendi nefsinden daha yüksek bilir. Ak.si halde gerçek muhabbeti bulamaz. Sevgiyi gizlemeyi başaramazaçığa vurur. Böylece muhabbetin altında ezilir.
4
— Muhabbetin öbelliklerinden biri de, kemâle erdiğinde bö*lünmekten sakınır.
5
— Sevilene sevenden başka biri yalvardığı zaman ona dagayret gelir ve bu gayretini arttırarak muhabbet sahasında üstünlüğü temine çalışır.6 — Seven sevdiği (Allah) yüzünden azarlandığı ve
ayıblan
dığı müddetçe zevk alır, zevki ve muhabbeti gittikçe artar.
Onu
ayıplayan ya da azarlayanlar ona sevgilisinin adını söyleyerek
ken-
disini teselli etmektedirler.
7
— Seven sevgilisinin izzeti ve yüceliği için zillete razı olur.Sevgilisinin yanında kendini küçük görür. Bu zelil oluşu ve tahammülü sevgiliye (Allah’a) kavuşana kadar deva meder.8 — Seven sevgilisini anmadan, düşünmeden bıkmaz.
Onun
verdiklerine razı olur ve asla huzurundan ayrılmaz.BEYT :Âşkı bul, aşk ile öl, aşk ile dol ey HakkıHerşeyin var bir bedeli, bulmadılar aşka bedel. ^ I9 — Muhabbet her türlü zorluğu kolaylaştırır, her türlü çirkini güzel eder.(FARİSİ BEYT)Muhabbetten nâr (ateş)) olsa da nur olurMuhabbetten ifri tolsa da hür olur.
538
MARİFETNAME
10 — Muhabbet eziyet işkence ve zorlukla asla azalmaz vedeğişmez.(ARABİ) BEYT Onu sevmem bana farz etse de lutf ve cefâİçerim şarabını olur bulanık safâ.
11
— Seven sevgilisini övmek ve methetmeyi terkeder. Ona yalvarırken ve dua ederken takınması gerekli hâl ve tavırları ta- jonmaktan vaz geçer.12 — Sâdık bir sevgi ile seven muhib sevdiğinin adım duyunca titrer. Onun ismine benzer ya da yakın olan isimler bile onahaz ve lezzet verir.13 — Seven sevgilisi (Allah)
m
sıfatlarını üzerinde taşır. Onusevenleri sever ve onlardan hoşlanır. Çünkü onun varüğı ve ahlâkısevdiğinin ahlâk ve varlığına uygundur. Seven daima sevgilisi ileberaber olunca tabii olarak kendi sıfatlarını atar ve onun sıfatlarım alır.14 — Seven sevgilisinin kendisine yükliyeceği eza, cefa ve işkenceden yine ona sığınır. Çünkü o bilir ki kendisi için ondan dahaacıyıcı ve merhametli kimse yoktur. Onun cefasından yine onunmerhametine sığınır.
Peygamberimiz duasında buyurdu ki:
_ «Ya Rabbi nzasızhğından yine senin rızana, cezandan affına,senden sana sığınırım.»Yüce Rasulün sevgilisine olan hitabı böyledir.
Anlatılır ki:
Adamın biri oğlunu terbiye etmek niyetiyle dövmüş. Çocukolduğu yerden ağlıya, sızlıya gidip babasının kucağma oturmuş veşunlan söylemiş: — Babacığım. Dünya başıma dar geldi. Senin dövmenden yine senin merhamet kucağma kaçtım. Artık insanlık şendedir. Çünkü sen beni seviyorsun ben de seni seviyorum.Oğlunun bu sözlerine dayanamıyan baba oğlunu affetmiş veona merhamet kanatlannı germiş. İşte kulu yaratan Allah’ın kula olan merhameti de böyledir.15 — Muhabbet seveni mâna davalanndan kurtanr. Çünkümuhabbet mâna inceliklerini beyan eder.
538
ERZURUMLU
İBRAHİM HAKKI
UZ.
16
— Seven sevgilisini o derece sever ki ona verdiği kıynwve
sevgiden ona
muhtaç olduğunu ve ondan duyduğu zevki unut^
MANZUME
Merhaba ey aşki bâki merhâbaVe/a dolusun, pür vefasın pür vefâ.Gel sakın
gönlümde ey c&n-ı
cih&n
Dil
rubâsın, dil rubâsuı dilrubâ.Asumanı dilde malımsın temâm
Mehlikâsm mehlikâsın mehlikâ.Evvel ahir yâr
-1
görimsin
mudâmCân fezasın, can fezâsın, can fezâ.
Mübtedâyı cümle eşyaya
revân
Müntehâsm mântehâsm mün
tehâ.
Senden oldu
hârı
gül-hem
hâki zer
Kimiyasın Kimiyasın Kimiya.Vasıl eylersin kulu mevlâsma
Rehnûmâsın Behnûmâsm
Rehnûmâ.Halktan
bigâne olmuş âşıka.Aşinasın âşinâsın âşinâ.Hakkı Hakdan gafil olmazsan
müdam,Pür safasın pür safasın pür safa.KISIM: 10
ZATIN
SEVGİSİEy
Aziz!
Ehlullah diyorlar ki:
Zatın sevgisi öyle bir güneştir ki eşyanın hakikatim nurlan-
dırır ve parlatır. Bütün cihanın
her zerresi o
nurun aydınlığı ile
dolmuştur. Onun ışığı eşyanın
halini zâhir kılmıştır. Yaratıkların
suretleri onun şualarıyla
süslenmiştir. Mutlak güzelliğin bir bir
olan zata mahsus olduğunda şüphe
yoktur. Mutlak sevgi için hakikatlerin
varlığı gereklidir.
BEYT:
Varlık onun
nuruyla meydana çıkıp aydınlandı.
Muhabbetin nurları
mümkinât âlemine şaşa kaldı.540
MARİFETNAME
Mutlak sevgi için hakikatlerin varlığı gerekli olduğu için eş
yanın
hakikatine mutlak (İlâhi) güzellikten dağılıp her biri kendi üstün zevkini almıştır ve sevince ermiştir. Fakat güzelliğin kemâlini göremiyenler başlan eğik ve ilâhi güzellikten yoksundurlar.Her hakikat sadece kendi nasibine, müşahede eylediğine aşıktır. Bunun için de her hakikat kendi seveninin aynı olmuştur. Bundan kasıt odur ki mutlak varlığı görebilenler, onun hakikatini hak-luyla idrak edenler gerçek âşık sayılırlar. Eğer mutlak olan Allahbütün hakikatıyla ondan gizli kaldıysa o kulun gaflet ve delâletiçinde olduğu bir gerçektir. Çünkü birinci için hakikatin ilki Allah'ın cemâlidir. Zâtım zatıyla görmüş ve kendi zatına aşık olmuştur. İkincinin gördüğü iş tasarlanan bir hayaldir. Aynını aynı ilegörmüş, sıfatlarına mahsus perdelerde kendi nefsinin aşıkı olmuştur.Fakat önceki seven kendi gözüne fenâ gözü ile bakmış, sevgilisinin muhabbet ve sevgisine ermiştir.İkinci seven ise kendi nefsine beka gözüyle bakmış, sevgilininhuzurundan düşmanlık görerek kovulmuştur. Buradaki perde benliktir. Bu şeytânın: — Ben ondan üstünüm. Firavun’un: — Sizin yüce Rabbiniz benim, dedikleri perdelere benzer. Zatını sevmek makamında olanlar, zat ve hakikatine bağlı olup sev-gilüerine bütün ruh ve gözleriyle aşıktırlar. Bunlar birbirlerine yapacakları ezâ ve cefâlardan asla kırılmaz ve darılmazlar. Can ya-,karken birbirlerini cezalandırmak niyetine gitmezler. Gönülleri öyle hoş bir lezzet içindedir ki sabrın acılığım asla duymazlar. Sevgileri birbirlerinin zatına bağlıdır. Bunun için de birbirlerinin beden, sıfat, fiil ve âdetlerinden razıdırlar. Kusurlarım görmezler.Çünkü asalette zatı nulu ve sâfidir. Bunun için giriştikleri bazı işler geçici olarak vâki olan zulmet ve bulanıklıklar o sevgiliye zararveremez. Çünkü seven Allah’ın sevgisiyle boyanmış ve onun ezelitemizliği ile temizlenmiştir.Q boyanma ve temizlik, onun zatını başka perdelerin boyalarına bulaşmaktan men eder. Hakikatini, sonradan olanlarla, bulandırmaktan ve kederlenmekten koruyucudur. O halde her türlü zulmet, pislik ve bulanıklık ve lekelerle çevrilmiş olsa yine de leke kalmaz ve değişmez, pislenmez. Denizler misali pislikleri giderir dekendisi yine temiz kalır ve temizliğini muhafaza eder.
541
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKİ HZ.
MANZUMEMerhaba ey aşk-ı pâk, ey yâr-ı garHer gönül eğlencesi sen ey nigâr.Akl-ı külsün câna cansın ey pederHep senin elindedir tedbir-i kâr.Cân-ı âlemsin dahi aynı ıyânAlemi şevkinle kıldın bi karar.Hüsn-ı maşûk-u gam-ı uşşaksunSen sana âlemdesin ma’şuku yâr.Ruz (gündüz) ve Şeb (gece) senden bulur nur ve
zalâm
Zülf verûyun aksidir Leyi (gece) ve nehâr (gündüz)Bağıban-ı dilsin ey sâki müdaimRevnâk-ı âlemsin ey bağ behâr.Cân ve gülistansın ey bahr-ı hayâtHüsün ve ihsâmnla buldun iştihâr.Alemi mesteylemiş hoş demlerinItr-ı cân ve dilsin ey müşk-i tâtâr.Buldu Hakkı dilde tenhâ sohbetinGavs-i ulvi sensin, ey Yûsuf ızâr.KISIM : 11SIFATLARIN MUHABBETİEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Hazreti Allah gizli bir hazine idi. Kendi celâli ve cemâlinin tecellisi ile kemâlini açığa vurmayı murad etti ve tanınmayı sevdi.Sonra ahadiyetten vahidiyete indi. Yüce sıfat perdeleriyle vech-ipakini (temiz yüzünü) örttü. Bunu yapması güzel yüzünden bütünkâinatın mahvolup yok olmaması ve hiç kimsenin hayrı ve şerrifarketmemesi içindir. Çünkü sıfatları çok olunca isimleri de
çok,
olmuş ve taayyünü (belli olması) kadar varlıklar meydana gelmiştir. Tesir ve fiillerin değişik oluşuyla görüntü
ve
gölgeler oluşmuştur. Artma devam etmiş ve etki ile etkilenme de meydana gelmiştir. Sevgi ve sevilme artıp yayıldıkça bundan istifade yoluna gidilmiştir. Yaratan ile yaratılanlar arasındaki fark ortaya çıkınca aşık(seven) ile maşuk (sevilen) in kim olduğu açığa çıkmıştır.
Muh
taç olan herkes kendi durumuna göre âşık olmuş
ve
dilediği kadar
542
MARİFETNAME
sevgi ve muhabbeti bulmuştur. Fakat kendi aynasında kendisinegörülen yüzü görebilir. Bütün isimlerden önce kendisini terbiyeeden isme aşık olur ve onu sever. O isimden ayrıldığı zaman onunarzusunda kalır ve yüzün güzelliğini ve cemalini görmeyi arzular.Kendi terbiyesini yapan yüzü gördüğü zaman o kavuşma arzusu
nu
tamamlanmış, şevki ve arzusu sona ermiş olur.
Bu muhabbet sahipleri genellikle kendi gördükleriyle kalır-lar. Bunların ibâdet edenleri, zata ibadet etmez, sıfatlarıyla kalır-lar. Çünkü onlar ibadetlerini mutlak mabudun sıfatlarına yapmış-lardır. Allah’ı görmek, onların yegâne istek ve maksatları olur.Tecellilerde değişme olunca sevgilerde de değişme olur. Suretve sıfatlan arasında maruflan değişince hepsi onu inkâr eder.
Meselâ nimet verene aşık olan müntekim’i inkâr eder. Gaffar(bağışlayıcı) seven, kahrediciden kaçar. Bu sıfatların sevgisiylebirbirlerini sevenlerin ayıplama ve şikâyetleri çok olur. Bunlardadüşmanlık ve hâkimiyet çok olur.Meselâ bir kişi herhangi bir veliye, velli olduğu ve onu sevdiğiiçin hizmet eder. Onun gaflete düştüğünü ve Allah’a isyankâr olduğunu görünce onu kötüler, ayıplar, gözden atar ve onu terkeder.Yahut da bir kimse birini sırf güzelliği için sevmiş olsa onun hastalandığını, ihtiyarladığını ve güzelliğini kaybettiğini görünce onubırakır ve terkeder. Fakat Allah’ı sevenler, sıfatlarını görmeyip zâtım sevenler, dostlanm inkâr etseler de onun hakikatini sever veona itibar ederler. İşlenen fiillere kızsalar da failini sever ve aslaonu terketmezler.KISIM I 12FİİLLERE DUYULAN SEVGİFiillerin sevilmesi, ancak sanat perdesiyle yapıcı olan Allah’tan yüzleri kapatılanlardan olur. Fiilleri sevmeleri onlar ile Allaharasında perde olmuştur. Bu sevgiyi bedenlerinin engellenmesiylekonuşmak şerefinden yoksun kalırlar. Mâni oluşlan şöyledir:Onlar kendilerine bir beden bulmuş ve böylece nefisleri ilemeşgul olmuşlardır. Böylece tabiat karanlığında kalmış, kendilerini noksanlıklara ve kötülüklere satmışlardır. Bunlar hallerin değişmesini ancak dünya işlerindeki değişikliği gördükleri zamanfarkedebilmişlerdir. Böylece müessir olamn tasarruflarım akü yoluyla bilmişlerdir. Onların sevgilerinin kaynağı olan akıllan, ben-
543
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
İlklerinin
ötesinde saklanmıştır.
Bunlar
korku ve ümit ehlidir. Oıj.
lar
muhabbetlerini
sıkıntıda bulmuşlardır. Amelleri perdelerin
g
e
,
risinde olup himmetleri
sevâb ve cezadadır. Mabudun rızasını ibadetle
varamazlar.
Zâta duydukları sevgi ile müşahedeye eremezler"
Cenab-ı Hak buyuruyor ki:
«Benim sevdiğim kul bana verdiğim mal yüzünden ibadet eden
değil,
rububiyetimin
verilmesiyle
ibadet edendir.»(Hadis-i Kudsi)Onlar bu hâlleriyle insanlara kul oldu. Marifetin hakikatineve muhabbetin zevkine eremediler. Onlar birbirlerini sadece fli-lem sevgsyle severler. Onların nazarında aynlık ile kavuşmak başka başka şeylerdir. İhsan artarsa sevgileri de artar. İhsan azalırsasevgileri de azalır. Çünkü onların himmet ve nazarları menfaatteolup ona bağlıdır.Onlardan bazılan var ki rablerine ibadet eder fakat bu ibadetten fayda ve menfaat umarlar. Eğer umdukları olmazsa o zaman hallerinden şikâyetçi olur ve sevgilerinde azalma olur. Sevgilinin sahib olduğu haklan unutur. Ona riayet edişinde kusur eder, hatta ona büyük bir düşman olur. Her ne kadar sevgilinin sıfatla-n, kemâlâtı ve fiilleri üe hâli üzere kalır. Fakat menfaatine göreona duyduğu sevgide değişme olur. Bu kulun aslı sevmediğini gösterir. Çünkü bırakıldığı zaman sevgisi kalmaz. Bu sevgi ve muhabbet; isteklere ve gayelere kavuşmak için zatın kendisini değil araz-lan sevmektir. Bu hevânın çeşitlerinden biridir ve kul için tehlikelibir hastalıktır. Bu sevgiden hayır gelmez. Onun ehlinde ne vefâ nede sefâ olur. Çünkü fiillerin sevilmesi geçicidir. Böyle sevgi sebeplerdeğişince değişir ya da yok olur. Buna göre sıfatların sevilmesi daha çok itibar edilmeye layıktır. Fakat hemen belirtelim ki sevgininhepsinden üstün olam zatın kendisini sevmektir. Zira böyle bir sevgi her çeşit hastalık ve illetten uzak tutulmuştur.KISIM: 13ESERE MAHSUS SEVGİ
Ey
Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Eserler ikiye aynlır:1 — Mahbubun eserleri ki bunlar muhabbettir.2 — Eserleri aslî yapıları için sevmektir.
544
MARİFETNAME
Bunların ilki muhabbet denizinden bir serpinti ya da sıfatların muhabbetin gölgesinden bir gölgedir. İkincisi ise muhabbet karanlığıdır* Bu fitneye ve fesada sebebiyet verir ve kulun Allah’tanuzaklaşmasına sebep olur. Kulun sevgisi Allah için olmazsa kulaAllah’ı unutturur.Bu hâl, kalın perde ötesinde kalan ve Allah’tan uzaklaşanlarile zillet ile huzuru İlâhiden kovulanlarda olur.Cenab-ı Hak buyuruyor ki:«İnsanlardan bazıları Allah’a ortak koşarlar. Onun benzeri varsanırlar ve onları (putlan) Allah’ı sever gibi severler.»(Bakara Sûresi, Ayet: 165)Beyan olunan sevgiye sahip olanlar fasık tabiatlı ve kalbi kararmış kimselerdir. Aşağı karanlıklara dalmış ve baş aşağı gitmişlerdir. Kalbleri günahlarla dolu bedenlerine bağlanmıştır. Onlarhizmet ehli olmadıkları gibi taat ehli de olamamış ve Allah’a iba-
:
det için başlarını da yukarıya kaldıramamışlardır. Onların gönülleri zevkten ve sefâdan yoksun kalmış, sevgi ve muhabbetleri ce-fhâletin ve şehvetin zulmetine batmışlardır. Gözleri hasta, görüşleri bozuktur. Bu sebeple yarasa misali cehâleti ve şehvet haramlığını marifet nurundan üstün tutmuş ve bu hâl ile şaşırmışlardır.Allah-ü zül celâl onları gururlanmanın, gafletin ve maddeyisevmenin hasıl ettiği belâlara düçar etmiştir. Bu demektir ki adinefse tabi olmak kadar büyük suç bayağı arzular peşinde olmakkadar büyük akılsızlık yoktur. Çünkü bu halde sevgi cevherleri bulanır, kararır, şehvete dönüşür, tabiatı değişir, eza ve cefâya sebebiyet verir, sahibinin rahatı gider.Cenab-ı Hak buyuruyor ki:«Kadınlara karşı şehvet, evlât, biriktirilmiş altın ve gümüş,cins atlar, hayvanlar ve ekinlere karşı düşkünlük insanların hırsını tahrik eder. Bunlar dünya hayatının geçici menfaatleridir. Engüzel mekân Allah katindadır.» (Al-i İmran Sûresi, Ayet: 14)Cenab-ı Hak bu ayetle aşağılık şeylere bağlanan ve nefsineuyanların şiddetli azab içinde kalacaklarını beyân buyuruyor. Kimin nuru artarsa onun Allah’a olan sevgisi de artar. Eğer kul, zulmeti, kötülüğü ve pis sayılan şeyleri severse, sahip olduğu zati nuronu kendi hazretine çeker. Çünkü onda ilahi sevgi galip gelmiş veonu Allah’a bağlamıştır.Cenab-ı Hak buyuruyor ki:«Allah’a iman eden kulların ona duydukları sevgi de çok olur.»
545
ERZURUMLU
İBRAHİM HAKKI HZ.
Peygamberimiz buyuruyor ki:«Bir şeye duyulan sevgi insanı sağır vc kör eder.»Büyüklerden bir zat bu hadise
şöyle
mânâ
verdi:
«Gayret yönünden başkasından
kör olur. Heybet
sevgilisinden
kördür.»
MANZUME
Aşık-ı
yârem anınçûn bu diyara geldim
Yoksa
ben devri cihan içre ne kâra geldim.
Nedir o kıssa-i ta’til ki
yoktur ta’til
Pâdişâhım ki,
bu
sahrâya
şilıara geldim.
Himmetim çünki
bülend idi ezelden hâlâ
Hoş temâşâyı ruhı zülfi nigâra geldim.
Aşk
meydanına lâyık yok
idi bir merkeb
Ten burakıyla revân büsü
kenara geldim.
Ger .bana olsa
idi,
onda müyesser bu murâdPes
niçin şehr-i
ademden bu diyâra geldim.Yar agyâr sana kendini, bilmez câhil
Şükür kim marifet-i
nefs ile yarâ geldim.
Derbeder gezme, göniil
harına gel ey HakkıKi ben
ol yâr ile
haivet-i gâra geldim.KISIM: 15
MUHABBETİN 4
KISMININ KARŞILAŞMALARI VEBİRLİKTE BULUNMALARIEy
Aziz!
Ehlullah diyorlar ki:
Zât,
sıfat fiil ve eserlerin
muhabbeti birbirine yardımcı olup
birbirine karışıktır.
Cenab-ı Hak
buyuruyor ki;
a Allah onları, onlar da
Allah’ı sever.»
Bu ayette Allah ile kul
arasındaki sevgi yani zâtı muhabbetibildiriliyor. Çünkü o
sevgi
sıfatlara bağlı olmayıp zatın kendisine
bağlıdır. Kul yönünden mevc
ud olan zâti muhabbet diğerleri ile
bulunabilir. Zira Allah'ın sıfatlan
zatıyla aynıdır. Akli bakımdan
ise zatının gereğidir. Cenabı Hak
sıfatı sübûbiyyesinden âri değil*
yön
ünd
en
540
MARİFETNAME
dir. Onun
zatını seven
vechi kadimini de sevmiş olur. Kul bilir
ki
Allahu zül celâl bütün sıfatlarıyla
vardır. Muhabbet derecesine eri-
şenin ârifi kâmil olmasının sebebi
de budur.
Arif lâtif adıyla Kahhar adını ayıramaz ve ikisini de ayni şey-miş gibi bulur. Allah’ın cemâli de celâli de onun nazarında eşittir.
Çünkü o bilir ki hepsi o sevgilinin (Allah’ın) kemâlidir. Seven için
Cenabı Hakkın bütün fiili ve şerleri aynıdır ve sevgilidir. Çünkü
eserler de sıfatlar da onun temiz ve yüce zatına aittir. Fiillerin ya-ni işlerin zata bağlılığı sıfatlar iledir. Zira fiiller sıfatlardan mey-dana gelmişlerdir. Eserler de fiillerle meydana geldikleri için zata
bağlılıkları fiiller iledir. Zatı seven kul onun fiillerini de sever.
Çünkü fiillere bakan «o fiilerin failini müşahade eder. Hatta O’nun
azap vermesinden, yakınlığım duyarak lezzet alır. Zâtı seven, eser-lerini de sever. Çünkü bütün eserlerin O’ndan geldiğini bilir ve O
aynadan ondanbaşkasım görmez ve gerçek bir bakışla sadece O’nu
görür. Allah’ın vergisi olan zâti muhabbet diğer sevgilerin varlığım
zarurî kılmaz. Çünkü kul asıl yaradılışında, nur ve zulmetten ter-kip olunmuştur. Yani insan, karanlıkla nurun birleşiminden yara-
tılmış
ve bütün
mahlûkların hal
ve tavırlarının, hareketlerinin hep-si, kendisinde
toplanmıştır.
Bu sebepten ötürü onun bir çok fiil ve
hareketleri vardır ki, (yaradılışının icabı olarak) yedi başlı hayvan
nefsinin dürtüsünden
hasıl
olur.
Buu çıkışın kaynağı olan nefsin sıfatları, duyu organları vasitasıyle dünya âlemine hükmetmeye çalışır. Yine insanın bir çofiilleri vardır ki, kalb ve ruhunun hatıralarından fışkırır. Allah’ıve meleklerinin ilhamından meydana gelişlerinin icabı olarak iısana huzur zevkim tattırır. Sonra kulun kendisi, bu terkibin v
1
cudundan fiil ve sıfatla ayrılmaz ki, zâtının sevilmesiyle onun ıfat, fiil ve eserleriyle ârazının sevilmesini gerektirsin. Çünkü, Cnab-ı Hak, kulun zatını sever, fiillerini sevmez. Nitekim Kur-aKerim’de «Kulun, ârizî hal ve hareketlerini sevmediğim Habibibildirmiştir.» Hz. Peygamber (S.A.V.) de: «Cenab-ı Hak kulunuvip, amelini sevmeyebilir. Amelini sevip cesedini sevmeyebilir.»lah, zâtın sevgisiyle, kulun sıfatlarım da beğenmeyebilir. NitelAllah, habibi Hz. Peygamber (S.A.V.)’e, insanlardan korkmanın < yakışmadığını bildirmiştir. Eğer böyle olmasaydı, bir kulun işle
547
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKİ HZ.
gerektirmez. Çünkü,
sıfatların perdelenmesi ile zâtın sevgisinden
mahrum kalınmıştır.
Nitekim, nimet vereni seven, intikam alan,
dan nefret eder.
Halbuki intikam alan zat, aynı zamanda nimet
vericidir.
Muhabbet-i zâtiyeden ayrılan, sıfatların sevgisiyle haşha
şa kalmıştır.
Halbuki sıfatların sevgisini de veren Allah’tır. Bu'
öbür
sevgilerin hiçbirini gerektirmez. Çünkü Cenab-ı Hak, Kur’an-ı
Kerim’de:
«Allah sabırlı olanları sever,» buyurmuştur.Zatın sevilmesi de sabrın sıfatıdır. Gerçi sabırlı olan zat, saidlersınıfına dahil olur. Ama sevginin kerametini nerede bulabilir? Vebu sevginin, fiilleri ve eserleri sevmesi gerekmediğini açıkça gösterir. Çünkü, sabrın sıfatı, fiillerle eserlerin tümünün güzel olmasınıgerektirmez. Kul yönünden gelen fiillerin sevgisi, eserlerin sevgisinide gerekli kılmıştır. Çünkü, eserlerin tümü Hak Teâlânın fiilleri veonun yaratıklarıdır ve bu fiiller sevgisi o sıfatlar sevgisinden öylebir kimsede belirir ki, onun nefsi galib, aklı ise kısır olur. Ancak fi-illeri anlayabilir ve onlar vasıtasıyla failini bulur. Henüz o, kalpmakamına ulaşamamış ve Allah’ın sıfatlarını bile müşahade edememiştir ve Cenab-ı Hakk’ın zatî sevgisine nail olamamıştır. F
a
.kat Allah tarafından gelen fiilerin sevlgisi ise, o güzel eserlerinsevgisini gerektirir. Bunlar sevilen fiillere bağlı ve salih amellerin yaptırıcısıdır. Lâkin başka eserleri sevmediği gerektirmez. Bu,ne sıfatların sevilmesini, ne de zatın sevgisini gerektirir. Cenab-ıHak, Kur’an’ı Kerim’de, «Sevenin sevgisini fiil ve hareketleriylegöstermesi gerektiğini» duyurmuştur.Kul tarafından gelen eserlerin sevgisi ise, diğer sevgilerin hiçbirini gerektirmez. Çünkü, eserler fiillerin perdesidir, örtüsüdür.Fiiller de sıfatların örtüsü, sıfatlar ise zatın örtüsüdür. O haldeeserler, sevgisinde karar kılan insan için, Allah sevgisine perde çekilmiştir. Çünkü muhtelif eserler, kul ile Allah arasında karanlıkbir perde halini almıştır. Fakat Allah tarafından gelen eserlerinsevgisi ise diğer şeylerin sevilmesini gerektirmez. Nitekim kâfirinbedenini Allah sevimli yaratmıştır. Fakat onun fiil ve hareketleri,sıfatlan yerilmiş ve kendisi uğursuz sayılmıştır.Bu dört sevgi insanlar arasmda bazen dördü, bazen üçü, bazen ikisi karışık olarak bulunduğu gibi, bazen de bir tek sevgi halinde görünür. Bazen iki dostun sevgisi ayrı olur. Bazen bir taraftan gelen sevgide birlik göze çarpar. Çünkü iki dostun ilk hareketlerinde ayrılık mevcutken kalblerinde meydana gelen hallerindeğişmesiyle tabiatlannda değişiklik hasıl olur, alışkanlıkları biledeğişir. Bunun sonucu olarak sevgileri artar veya eksilir. Ama sev-
548
MARİFETNAME
ginin asıl gayesi olan Allah sevgisi ise, ki
İlâhî aşk olup değişmez,
ebediyyen sabit kalır ve her çeşit
hayır ve ihsan ondan gelir ve
başkalarına sirayet nisbetinde yardımcı olur.KISIM: 16BU DÖRT ŞEKİL MUHABBETİN ESER VE SEMERELERİDİREy Aziz! Ehlullalı diyorlar ki:Zâtın, sıfatların, fiil ve eserlerin sevgisinin herbirinin nice*eserleri ve semereleri vardır. Fakat Cenab-ı Hakk’ın, kulun zâtınaolan sevgisinin eserlerive semereleri hepsinden seçkindir. Bu durumda kulun hali, Allah’ın bekasıyla beka bulmasıdır. Bu kul, halktarafından metholunmakta ve kalplerinin sevgilisi olmaktadır.Onun şan ve şerefi, kişiliğinin değeri cihana yayılmakta ve onusevenler her nıurad ve dileklerini ondan almaktadır.Peygamberimiz (S.A.V.) şöyle buyurmuştur:Cenab-ı Hak, bir kulunu sevince onun sevgisini bir çok insanların kalbine aktanr. Bunun semeresi, halkın ona ikram etmesive âlemin ona hürıhet ve şefkat göstermesi olur, dolayısıyla
onu
sevenler, Allah’ı da severler, ona bağlananlar Allah’a yaklaşırlar.Hak Teâlâ’nm kulun sıfatlarına olan sevgisinin eserleri ve semereleri ise, Allah’a yakın olanlar yanında illiyyîn makamına yükseliştir. Öğünme ve ikram nimetine erme ve Allah’ı görebilmedir.Hak Teâlâ’nın, kulunun fiil ve eserlerine olan sevgisinin semeresi, ona ecir ve sevap ihsan etmesidir. Fakat kulun yaratıcısına olan;sevgisi, Allah’ın ona olan sevgisinin gereğidir. Çünkü eğer Allah’ın lütuf ve inayeti olmazsa bir kulun, Allah’ı sevmesi ve velilikmertebesine ermesi imkânsızdır. Aııcak Cenab-ı Hakk’ın rızası olacak ki o kul, Allah’ı sevebilsin ve velilik mertebesine ulaşabilsin.Nitekim Kur’an’ı Kerim’de Allah (C.C.) her sevginin doğuşkaynağının kendi sevgisi olduğunu bildirmiştir. Bu sevginin eserve semereleri ise vefa ve safâdır, sonra ölüm ve bekadır, bundansonra da sadakat, bağlılık makamına yükselmektir. Fakat kulun,Allah sıfatlarına olan sevgisinin eserleri ve semereleri, O’nun hüküm ve takdirine razı olmak, teslimiyet göstermek ve gönül nzasıile kaza ve kaderini karşılamaktır. Bu rıza gösteriş, Allah’ın sıfatlarında yok olmakla kazanılır ve bunu kul, kendini dünya âleminden sıyırmakla bulur. Nitekim Allah (C.C.) Kur’an’ı Kerim’inde,
540
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.bu sevginin
rızanın başlangıcı ve kendi rıza ve sevgisinin eseri ol
duğunu
duyurmuştur. Fakat kulun, Allah’ın fiillerine olan sevgi,
sinin
eser ve semereleri her iş ve hareketinde O’na tevekkül etmek
tir.
Çünkü o ilâhî fiiller sevgisinde yok olmuştur. Ve yapanı (Allah’ı) müşahade etmiştir. Nitekim Allah (C.C.) Kur’an’ı Kerim’de•«Cenab-ı Hak, tevekkül edenleri sever,» buyurmuş ve bu sevginin
kendi
sevgisinin gereği olduğunu duyurmuştur. Kulun, Allah’ıneserlerine olan sevgisinin eser ve semereleri ise Allah’ı müşahadeetmek ve O’nun iman nuruna garkolmaktır ve Allah’ın feyiz verahmet âleminin derinliklerini, inceliklerini görmeğe çalışmaktırVe bu sevginin doğurucusu olan Cenab-ı Allah: «Hak’kın rahmeteserlerine bakın ki arzı (yer) ölümünden sonra tekrar nasıl diriltiyor» diye buyurmuş ve bu sevginin kaynağının yine kendi sevgisiolduğunu duyurmuştur.Allah sevgisinin halk arasında yayılmasının sebebi, ruhların(ervah âleminde iken) birbirini tanımış olmaları ve bunun sonucuolarak (dünyaya geldiklerinde) bedenlerin birbirine kavuşmalan-dır. Bu sevginin semereleri de dostların Allah sevgisini kazanmalarıdır. Bu sevgi Allah’ındır. Çünkü, bu sevgi İlâhî bir nurdur ki,dostların gözlerio nunla aydınlanır, onunla görür ve öyle kâfurî birşaraptır ki, canları kana kana içerekdoyar. Bunlar, Allah’ın huzurunda sonsuz manevî zevk ve sevince varmışlardır. Bu zatî muhab bet ile birleşen dostlar sıtk ve safa ehlidir ki, bunlar ezel ve ebediçinde mal ve mülkle evlâd sevgisinden daha üstün bir sevgiyle birbirlerine âşık olurlar. İyilik ve yardımlaşmada birbirleriyle yarışır ve bağlılıklarını her fırsatta kuvvetlendirirler. Muhakkak ki, bunlar, Allah’ın velîleridir ve Allah’ın huzuruna varmak için gönülleri dergâhtır. Hak Teâlâ, onlar vasıtasıyla mahlûkatına rahmet gözü ile bakmaktadır ve onların vesilesiyle kul, Allah’a yakınlaşmıştır. Onları seven, muhakkak ki çok sağlam bir ipe tutunmuştur ve yüksek saadete erenlerin sınıfına dahil olmuştur.«Herkes, sevdiğiyle birleşecektir» Hadis-i Şerifi bu gerçeği müjdeler ve o velîlerden birisinin rızasını alan, imanla Allah’a varmıştır. O vasıfların sevgisi, güzel ahlâk olmak ve faziletlere ortak olmaktır. Bu istidat da ancak kalplerin görebilmesiyle kazanılır. Busevginin semereleri de sirette, adalet, sûrette selâmettir. Dünyave âhiret saadeti, bu sevginin sıtkma bağlıdır. Faziletli ve ahlâklıameller onunla yapılmakta ve onunla kazanılmaktadır, fakat fiiller sevgisinin semereleri, sadakatin doğuşu ile içten sevgiye bağlanmak ve bu sevgiyle vasıflar sevgisine geçmektir. Eserlerin sevgisi ise kemâl sahibinin eserleri olduğu için, meselâ güzel şeyleri,
550
MARİFETNAME
Allah-u Teâlânın eserleri olduğu için sevmek, onlara tereddüt veşüphe etmeden bağlanmak ve ihsanım dilemektir. İrşade, mükem?melleşmeğe eğimli olanları terbiye etmektir. Bu yolla Allah’a yönelmek, iyi fiillere istekli olmak, Allah’ın zikrini yapmağa gayretetmek ve kendine göre isim yapmak, şerefe ermek ve bunlar vasıtasıyla Allah’a yaklaşmaktır. Eserleri, Allah’ın mahlûkatı olduğundan değil de sırf eser olmaları sebebiyle ve nefs-i emmarenineğilimiyle severse, bu sevgi nefis için zevk verici ve güzelliği lezzetdoğurucudur. Fakat bu, kişinin kemâliyet kazanması yönünden hiçbir fayda sağlamaz, belki tabii olarak da Cenab-ı Hak’tan uzaklaştırır ve hisler âleminin karanlıklarına gömer, kötü ve pis alışkanlıkların çukuruna düşürür. Bu sevgi şerre bağlıdır ve sahibine yalnız zarar getirir. Bu sevgi, ancak dünyaya dört elle sarılanlarda vehasis menfaatlerine bağlananlarda bulunur. Fakat nefisleri temiz,,himmetleri, benlikleri yüksek olan insanlar bu adi şeylerden utanır, ilgilenmezler. Zât ve sıfatlan sevmekten başka bir makam aramazlar. Metholunmuş vasıfları tanımak ve yüksek mertebelere ermekten başka bir şey düşünmezler. Hülâsa, akıllı ve ârif olanlara yakışan şey, ancak Allah (C.C.) sevgisidir. Ondan sonra da peygamberleri, velîleri ve onların yakınlarını Allah için sevmektir.Böyle kişi, sıfatlarla isimlerden ibaret olan kemalâtı da onlar içinde sever. Sonra fiil ve eserlerde bulunan güzellik ve iyilikleri de bubakımdan beğenir. Sakın fiil ve eserleri sırf kendileri için sevmeki Allah’tan başkasına meyil ve muhabbetle meşgul olmayasın, zâtve sıfat sevgisinden mahrum kalmayasın, ancak aşk içinde her anonu arayıp bulasın.KISIM: 17MUHABBETİN YEDİ MEŞHUR İSMİEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Muhabbet öyle bir cevherdir ki, onun nurları ezelden parlar,eserleri ebediyete kadar gider. Nefis onu inkâr edemez. Çünkü ondan nice haz alır ve sırları kalpte belirir. Tek olan bu cevher, mertebe ve makamları itibarıyla yedi kısma ayrılır ve her kısım aynbir isim alır.1 — Muhabbet, 2 — Hüllet, 3 — Müveddet,
4
—
Velayet, 5 —
Sadakat, 6 — İradet, 7 —* Hava’dır.Hava, durdurucu bir rüzgârdır. İradet, yakıcı bir hararettir.
551
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.Sadakat, püsküren
bir ateştir. Velayet, parlayan nur, Müveddet
yaygın
nur,
Hüllet, hür kalplerin nurudur. Muhabbet, nurul-envar-
dır ki, bu da
İlâhi aşktan ibarettir.Muhabbet, Peygamber (S.A.V.)m makamıdır. Hüllet, İbrahim(A.S.)’in makamıdır. Müveddet (samimi sevgi) Davud (A.S.)’unmakamıdır. Velâyet, velilerin makamıdır. Sadakat, sıddıkın makamıdır. İradet, müridlerin makamıdır. Hava, Allah aşkı ile divaneolanların makamıdır.Demek ki, Hâva’nın semeresi delilik, iradenin semeresi kötülüklerden ayrılık, sadakatin semeresi yalmz Allah’a bağlanmak, ve^lâyetin semeresi, tevhid, müveddetin semeresi hilâfet, hülletin semeresi marifet, muhabbetin semeresi (Allah) a kavuşmadır.KISIM : 18MUHABBET AĞACININ YAPRAKLARI OLAN ŞEVK VEİŞTİYAK
Ey Aziz, Ehlullah diyorlar kİ:
Muhabbet ağacımn yaprağı şevk, meyvesi aşktır. Şevk, mu-habbetin bir sonucudur. Çünkü muhabbetten doğar. Şevk,
gerçek
sevgidir. Allah’ı seven, elbette ona kavuşmayı özler. Şevkin kemalbulması, nefsi, şehvetlerden kesmekle olur. O zaman Allah,
şevkle
sevilir.Şevk, muhabbetin cevheri, Aşk, her ikisinin birleşimidir.Şevk, sevgili anılınca, gönlün heyecanlanmasıdır.Şevk, insanın kalbinde tıpkı kandildeki fitile benzer, aşk onun yağı gibidir. Özleyenin gönlü Allah nuru ile aydınlanmıştır. Hasretuyanıp harekete geçince ,o nur yerle gök arasında ışık verir.Erenlerden Adviye (Allah’ın rahmeti üzerinde olsun)) şöyledemiştir:«Vallah, ben Allah’a ateşten korktuğum için ya da Cennetegirmek için değil, ancak ona şiddetli olan şevk ve sevgimden dola yı ibadet ediyorum.»Aslında şevk ateşi ile yananı, Cehennem ateşi nasıl yakar?Muhakkak ki Allah’ı özleyeni herkes özler, Allah’ı özleyen elbetteO’nun huzuruna varır.Bit kâmile sormuşlar: «Allah’ı özledin mi? Cevabı şu olmuştur: «Ben onu özlemiş değilim. Çünkü özleyiş, kayıp olana, görünmeyene karşı olur. Halbuki kayıp olan, görünürde ve onun huzu-
MARİFETNAMErunda isen artık o özlenir mi? Allah’ı özleyen, O’na kalbiyle sesle-nir ve onun sırrıyla münacaat eder.»MANZUMEŞevk, beni hayrette bıraktı, şek beni yaktı,Şevk, beni uzaklaştırdı, şek beni yaklaştırdı,Şevk, beni boğdu, şek beni heyecana getirdiŞek beni kararsız kıldı, şevk bana dehşet verdi.Şevk ile iştiyakın (önleyiş) farkı şudur: Şevk, onu görmekle,
durdurulurken, özleyiş onu görebilmek için artar. Şevk, seçkin ve-lilere, özleyiş, seçkinlerin seçkinine mahsustur.Arifin nice nurları vardır ki, biri aklın, biri kalbin, biri tevhi-din, biri marifetin, biri şevkin, biri muhabbetin, biri aşkın, biri de
vecd halinin nurudur.Bir kâmil; «Huri kızlarım özler misin?» sualine şu cevabı ver-miş: «Hurileri yaratanı özledim. Çünkü onların yüzlerinin nuru,
onun nurunun gölgesidir.»
Özleyenin alâmeti şudur ki, yaratıcısından inç bir şey istemez.Yalnız ve yalnız onun rızasını ister ve gece gündüz O’na yalvarır
ve görünmesini diler. Özleyen Allah’tan başka bir şey bilmez, yalnız
O’nu bilir. Hakikat ehlinin en yüksek makamları, halktan kesilmek,
Halika bağlanmak ve yalnız O’nu özlemektir.Mevlâya müştak olan gönül, cisim ve canı neylesin. O her şeyi
bırakıp yalnız O’nu arzu eyler.KISIM: 19MUHABBET AĞACININ HAKİKİ SEMERESİ
(MEYVESİ) OLAN HAKİKİ AŞKEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:
Muhabbet, aşkın başlangıcı, aşk ise onun neticesidir. İlâhîaşk, lezzetleri terketmek ve zahmetlere, çilelere katlanmaktır.Aşk, bir ateş ocağıdır ki, onun alevleri gönüllerdir. Aşk, insaniçin en büyük azaptır. Aşk, insanın yüklendiği bir borçtur ki öde yicisi bulunmaz ve insanların yardımıyla ödenmez. Aşk, sahibininkalbinde öyle bir alevdir ki, Allah’tan başkasını oraya koymaz, ya-kar.İlâhî aşk öyle bir ateştir ki, ona yakalanan yanar gider. Aşık
553