ERZURUMLU İBRAHİM HAKKİ HZ.
Ver Hakka halkı aradan çık git Her işte zulm
ve şer ve hayn fehmitNiçin deyip itiraz ateşine yanma Teslim ile seyr kıl Cennete hoş git.Rıfk ile kamuya ol halim-û settârBil kadrini, açılma halka çok zinharMahlûku yok eyle Hâlıkı bul, ey yârHer dosta bu söz vasiyyetimdir her bâr.Hakkı nice bin sefâ ki ettin, düştürHer ne görüp, duyup, işittin düştümm Etrâfı gezip cefâya gittin düştürBu kim oturup nevâya gittin düştür.
KONU:5ZİKRİN FAZİLET VE FAYDALARISEKİZ KISIMDAN İBARETTİRKISIM: 1DAİMİ ZİKRİN AYETLERİ, HADİS-İ KUDSİ VEHADİSLERLE FAZİLETİ
Ey Aziz! Cenab-ı Hak kullarına inayet eylemiş ve devamlı Allah’ı zikretmenin ilhâma kavuşma ile huzura erişmenin sebebi olduğunu bildirmiştir. Bu hususta bazı Kur’an ayetleri şöyledir:Cenab-ı Hak buyuruyor ki:«Siz de beni anın (ibadet edin ki) ben de sizi anayım. Nimetlere şükredin, nankör olmayın.» (Bakara Sûresi, Ayet: 152)«O idrak sahipleri ki, ayakta iken, otururken ve yatarken da*ima Allah’ı anarlar.» (Al-i İmran Sûresi, Ayet: 191)«O korkulu zamanda namazı kıldıktan sonra ayakta iken, otururken ve yanlarınız üzerine yatarken hep Allah’ı anın.»(Nisa Sûresi, Ayet: 103)«Allah’ı çok anın ki.» (Enfal Sûresi, Ayet: 45)«Rabbini çok an ve sabalı akşam teşbih et.»(Al-i İmran Suresi, Ayet: 41)«Sabah ve akşam, içinden yalvararak ve korkarak, fakat yüksek olmayan bir sesle Allah’ı an ki, gafillerden olma.»(A’raf Sûresi, Ayet: 205)«Rabbini an ve de ki: Olur ki Rabbim beni bundan daha yakınbir zamanda bir hayra ve başanya erdirir.»(El-Kehf Sûresi, Ayet: 24)«Bunlar iman edenlerdir, Allah’ı anacaklar, kalpleri huzurakavuşanlardır. İyice bilin ki kalpler ancak Allah’ı anmakla huzurakavuşurlar.» (Ra’d Sûresi, Ayet: 28)
Ey Aziz! Cenab-ı Hak kullarına inayet eylemiş ve devamlı Allah’ı zikretmenin ilhâma kavuşma ile huzura erişmenin sebebi olduğunu bildirmiştir. Bu hususta bazı Kur’an ayetleri şöyledir:Cenab-ı Hak buyuruyor ki:«Siz de beni anın (ibadet edin ki) ben de sizi anayım. Nimetlere şükredin, nankör olmayın.» (Bakara Sûresi, Ayet: 152)«O idrak sahipleri ki, ayakta iken, otururken ve yatarken da*ima Allah’ı anarlar.» (Al-i İmran Sûresi, Ayet: 191)«O korkulu zamanda namazı kıldıktan sonra ayakta iken, otururken ve yanlarınız üzerine yatarken hep Allah’ı anın.»(Nisa Sûresi, Ayet: 103)«Allah’ı çok anın ki.» (Enfal Sûresi, Ayet: 45)«Rabbini çok an ve sabalı akşam teşbih et.»(Al-i İmran Suresi, Ayet: 41)«Sabah ve akşam, içinden yalvararak ve korkarak, fakat yüksek olmayan bir sesle Allah’ı an ki, gafillerden olma.»(A’raf Sûresi, Ayet: 205)«Rabbini an ve de ki: Olur ki Rabbim beni bundan daha yakınbir zamanda bir hayra ve başanya erdirir.»(El-Kehf Sûresi, Ayet: 24)«Bunlar iman edenlerdir, Allah’ı anacaklar, kalpleri huzurakavuşanlardır. İyice bilin ki kalpler ancak Allah’ı anmakla huzurakavuşurlar.» (Ra’d Sûresi, Ayet: 28)
405
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
«Kim benim zikrimden yüz çevirirse, ona dar bir geçim vardırve onu kıyamet günü, kör olarak hasredeceğiz.(Ta-Ha Sûresi, Ayet: 124)«Çünkü namaz, kötü işten ve uygunsuzluktan alıkoyar. Muhakkak ki Allah’ı zikretmek en büyük (ibadet) tir.»(Ankebut Sûresi, Ayet: 45)«Allah’ı çok zikreden erkeklerle kadınlar (var ya) Allah bunlara bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.»(Ahzap Sûresi, Ayet: 35)«Ey iman edenler! Sizi mallarınız ve çocuklarınız, Allah’ı anmak ve ibadet etmekten alakoymasın. Her kim bunu yaparsa, (malve çocuklarının meşguliyet altında kalırsa) şüphesiz onlar hüsrana düşen kimselerdir.» (Münafikûn Sûresi, Ayet: 9)«Kim Kur’an’a iman etmekten yüz çevirip geri kalırsa, Rabbionu şiddeti gittikçe bastıran bir azaba sokar.» (Cin Sûresi, ayet: 17)Cenab-ı Hak Hadis-i Kudsi’de buyuruyor ki:«Ey İnsanoğlu! Beni zikretmek için ayrıl. Ben de seni anayım.Ey İnsanoğlu! Ben kulumun beni zannettiği gibiyim. Kulumla beraberim. Beni kendinde ananı ben de nefsimde anarım. Kimbeni kalabalıkta anarsa ben de onu kalabalıkta hayırla ananm.Ey insanoğlu! Benden başkasını unutarak beni anarsan ben debaşkasını unutur seni ananm. Beni dilinle an ki ben de seni n-zamla anayım. Beni kalbinde zikret ki ben de seni anayım.Ey insanoğlu! Kendini alçalt ve zelik kılarak beni an ki bende seni yücelterek anayım. Beni nimetlerimle an ki ben de şiddetanında anayım. Sen beni mücalıede ile an ki ben de seni müşâhedeile zikredeyim.Ey insanoğlu! Sen beni fena ile zikret ki ben de seni beka ilezikredeyim.Ey insanoğlu! Beni unutur, başkalanm hatırlarsın, dilinle beni zikrettiğin halde kalbinde başkalan vardır. Eğer sen beni hakikaten hileydin başkasını hatırlamazdın.Ey insanoğlu! Beni anarsan şükreder, unutursan küfredersin.Ey insanoğlu! Beni zikredersen bol nimete erer, ferahlarsın.Ey insanoğlu! Beni zikretmekten düşmeyen, benim dostluğumu kazanır, zikrim kulumda galip gelirse o bana aşık ben de onaaşık olurum .Ben onun o da benim sevgilim olur.»HADİSLERRasulullah S.A.V. ümmetine şefkat buyurdu ve
Allah’ı
zikret-
40ü
MARİFETNAME
menin en leziz bir şey olduğunu ifâde buyurmuştur.
Peygamberimiz buyuruyor ki:«Allah-ü zül celâl buyurdu ki: «Lâ tlâhe İllallah» benim kal*anıdır. Onu söyleyen kimse kal’ama sığınmış olur. Kal’ama sığman(giren) benim azabımdan emin olur.»Ey insanoğlu! «Beni arayan bulur, bulan hizmet eder. Hizmeteden beni anar, ben de beni ananı ananm ve onun sevgilisi olurum.»peygamberimiz buyuruyor ki:«Melekler, Allah’ı anan bir cemaati tasav ederler. Onlar üzerine huzur ve rahmet iner. Cenab-ı Hak, onlan kendi katında bulunan melekler arasında yâdeder.»«Allah’ı zikre ve Kur’an-ı okumaya devam et. Onlar yeryüzünde senin için açık bir nur, gökte ise zikr-i cemildir.»«Allah’ı zikretmeyi seveni Allah da sever.»«Allah’ın kuluna tasadduku, ona zikrini ilham etmesidir.«La İlahe İllallah diyenin kalbinden perde kalkar.»«Herşeyin bir parlatıcı cilası vardır, kalbin cilası ise Allah’ızikretmektir.»«Şeytan burnunu insanoğlunun kalbine koyar. Eğer o kişi Allah’ı zikrederse şeytan geriye dönerek kaçar. Unutursa şeytan onunkalbine girer (kalbini yolar.)»«Sizden biriniz Allah'ı o derece çok zikretsin ki insanlar onuniçin «aklını zay etti» desin.»«Allah'ı zikirden daha üstün bir sadaka olamaz.»«Allah’ı zikretmek sizin için alim vc gümüş vermekten, düşmanı öldürmekten, bütün salilı amellerden daha faydalı ve derecenizi daha yücelticidir.»«Rabbini zikreden ile zikretmeyen arasındaki fark ölü ile diriarasındaki farka benzer.»«Bir kimse Allah'ı zikretmekten dalıa kurtarıcı bir amel işlemiş olamaz.»«Bir kimse etek dolu gümüşü fakirlere dağıtsa, başka biri deAllah’ı zikirle meşgul olsa Allah katında Allah'ı zikreden, etek dolugümüşü dağıtandan daha üstündür.»«Cennet bahçelerine tesadüf ederseniz onu kendiniz için bü yük bir nimet biliniz ve onlardan istifade ediniz. O bahçeler Al*lah’m zikredildiği meclislerdir.»«Bir gurup insanlar bir meclise toplansalar da orada Allah’ıanmadan dağılmış olsalar sanki bir merkebin ölüsünden aynlıp
407
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.dağılmış olurlar. Bu meclis yüzünden onlar kıyamette hasret için,de kalırlar.»«Cennet ehli yalnızca Allah’ı zikretmedikleri saatler için üzü-lürler.»«Sabah namazım cemaatle kılan güneş doğana kadar Allah'ın zikri meşgul olup iki rek’at namaz kılan kimse için tam hac veumre sevabı vardır.»«Sabah namazından sonra güneş doğıana kadar (Allah’ın zikriyle) meşgul olmam bana dünyadan ve dünyada bulunanlardandaha sevimlidir.»«Allah-ü zül celâlin Hz. Yahya A.S. ile Beni İsrail’e emrettiğibeş sözden biri Allah’ın zikridir.»«Allah’ı zikreden kimse, kendisini öldürecek düşmanı arkasından koşarken tam yakalıyacağı sırada, sağlam bir kaleye girip canım kurtaran adama benzer. Mümin de aynen bu adam gibi nefsini şeytanın elinden ancak Allah’ı zikretmekle korur.»Evet: Lâ tlâhe İllallah Cenab-ı Hakk’ın kal’asıdır. Onu bütünkalbiyle söyliyerek tekrar eden ve sessiz olarak çokça söyliyen kimse şeytandan emin olur, gafletten uyanır. Cenab-ı Hakk’m ünsiy- yetini ve huzurunu bulur.MANZUMEEğer cihanı gönülden cûdâ edersen senHuzuru zevk ile Hüdayı zikr edersin sen.Nasıl, niçin dikeninden güzar edersen eğerVisâl gülşeni içre sefâ edersin sen.Zuhur ederse eğer dilde aşk’m derdi ve gamıCemi’i derde deminden devâ edersin sen.Safâ bulursan eğer, nur-ı aşk-ı bâk’denDerûn-ı sinen i bağ’ı bekâ edersin sen.Deruni bahr-ı meânide cevherin bilsenCihânda kıymetine hoş behâ edersin sen.Riyâset-i âb-ı hayâtı saf asım bulsanGönül kudretini hep cilâ edersin sen.Heves menzilleri olduysa kat eğer HakkıMakamım harem-i kibriyâ edersin sen.KISIM: 2DEVAMLI ZİKRİN FAZİLET VE FAYDALARIEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:
40U
MARtFETNAME
Allah’ı zikretmek marifet yolunun esasını teşkil eder.Allah’ı zikr, Rabbin ünsünü veren, kalbi ve ruhu kavuşturaniş ve sözlerin en büyüğüdür.Allah’ı zikr, onun kapısına varmak, imânın alâmeti, ibadetinözü, marifet kapısının anahtarıdır.En üstün zikir sessizce ve kelime-i tevhid-i yani Lâ İlâhe İllallah sözünü tekrar etmektir. O, kalplere nur, ruhlara huzurdur.Bedene zevk ve lezzet, ruha kuvvet, gözlere cila, sırlara nur olur.Allah’ı zikr irfanın ve mağfiretin elde edicisidir. Allah’ı zikirve ondan başkasını unutmak arif kulun adetidir. Allah’ı zikir kalplere hayat, sevgiliye kavuşmaya sebeptir.Allah’ı zikir kalbi ıslahın esasıdır.
Amellerin en üstünü,
hallerin en güzeli, gece yarısından sonra Allah’ı
zikretmektir.
Eğer Allah’ın senin zikrini ve onu tefekkür ettiğini görebilirsen sana müjdeler olsun. Çünkü Rabbin seni sevmektedir.Allah’ı zikretmek kalplerde sevinç olup semeresi hakkın ünsve huzuruna ermektir. Zikre devam etmek kalbe ve ruha nur verir. Kalbi tatmin eder. Allah’ı zikir kişinin dostu ve en sadık arkadaşı, bedeninin çok güzel kokusu, ruhunun kuvvetidir.Allah’ı zikir kalbi bütün pisliklerden temizlerler. Zikirlç kalbimamur olamn işi de, ahlâkı da güzel olur, ruhu ise sevinçli olur.Zikir ruha hidayettir. Bütün dertlerin devasıdır. Allah’tan gayrisini zikretmek belâdır. Allah-ü zül celâl kendisini anan kullarımanar. Zikir, basiret nuru, ruhun nimetidir. Allah’ı unutan kulunkalbi katılaşır ve sertleşir. Hakkı zikreden kalbinden Allah’tanbaşka herşeyi atar. Kalbi daima uyanık kalır. Onun fikri de zikride Allah’tır. Allah’ın zikrine devam ehlûllah’m âdetidir.Ey insanoğlu! Oyuna dalıp da Allah’ı unutma! Allah’ı zikredengafil olma. Kalbin ile dilin birbirine uygun olsun. Allah’tan gayri yi unut, çünkü bu zikrin esasıdır. Marifet sermayesi, sevginin temeli, devlet ve saadetin kimyasıdır. Zikir devamlı olursa Allah sevgisi benliği kaplar, gönül onun sevgisiyle dolar ve Rabbini ister.Allah’ı zikr dil, kalp ve ruh ile meydana gelir. Zikr dilden kalbe ve kalpten de ruha geçerse o kimse seçkin velilerden biri olurve artık onun bütün organları ile devamlı olarak Allah’ı zikrederve Rabbinin üns ve huzurunu bulur. Zikr dilden kalbe inince bütün uzuvlar rahata erer. Zikr veliler için Allah’ın nimetidir. Lâ İlâhe lîlâllah onun birliğinin ifadesi olur. jeJn faziletlisi kelime-i tev-hid’in sessizce ve huzur ile tekrar edilmesidir.
Peygamberimiz buyuruyor ki:
«Zikrin en üstünü La İlahe İllallah’dır.»
100
E
rzurumlu
ibrahîm
hakki
hz
.
Zikre
devam eden mevlâsmın kalesine sığınır. Hem dünyada
ve hem de
âhirette her türlü korku ve tehlikeden emin olur.
Cenab-ı Hak
Kuds-i Hadiste buyuruyor ki:
«La İlahe
İllallah benim Kai’amdır. Ona giren benim azabım
dan emin
olur (kurtulur.)»Bu kaleye giren ebedi bir saadet ve devlete erer. Bu sağlamkaleye sığınmayan ve bundan kaçınan ise ebedî bir sıkıntı ve azaba gidecek yola girmiştir.Ey Kesim Mevlâ! Bizleri senin metin kal’ana sığınan kullarından eyle. Ona yüz çeviren ve ebedî azaba maruz kalanlardan eyleme. Amin.KISIM : 3ZİKRİN ÖZELLİK VE TESİRLERİEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Dil açıktan değil de sessizce ve kalben Allah’a yönelerek Laİlahe İllallah kelime i tevhidine ya da «Allah» Lafzâ-ı celâline devam ederse kalp ile dilin zikirleri birleşmiş olur. Böylece zikrinözellik ve etkilerini kendisinde bulur. Zira dilin zikri yakar, kalbinzikri de kalbi parlatır, masivadan temizler. Kalpteki Allah sevgisinden başka her şeyi yakar. Allah sevgisi orada ben varım, benden başka kimse yoktur diye haykırır ki bu Lâ İlâhe İllallah kelimesinin mânasıdır.Meselâ bir eve ateş düşmüş olsa, eğer orada odun varsa tabiiki ateş o odunu yakacaktır. Karanlık bir yer ise aydınlatır. Budevamlı olursa nur ve aydınlık daha da artar. Zikrin kalpteki ma-sivayı yakması ve kalbi aydınlatması da böyle olur. Şu halde zikirde sıfatı da hakdır ki dünya zevk ve lezzetlerini giderir. Hak onlara dokunmaz. Zira zikir ile nefsin hakları arasında bir zıddiyetinolması mümkün olmaz.Hakkın sultanı gelince zikredenin bedenindeki bütün batıllarçıkar. Zikreden kimse zikrine devam ederse zikrinin dilinden kalbe inmesi tabiidir. Kalbe inince onu gafletten uyandırır. Kalp gözüaçılır ve mevlânın zikri ile ünsiyet peydah eder. Halvet halini terketmeyi istemez.Mecburi bir işi çıksa hemen işini bitirir bitirmez, halvet halinedöner ve zikrine gece gündüz devam eder. Zikir askerleri arılar gibi zikredenin çevresini sarar, arkasından ona saldırır ateşin odunu yakışı gibi onu yakarlar. Halvete giren kimse geceleyin halve
410
MARİFETNAME
tinden çıkıp yürürken yan taraflarında büyük bir nur görür vebunun Allah’ı zikrinden hasıl olan ruh olduğunu bilir. O nur, onunkalbine öyle bir sultan olur ki orada kendisinden başka bir şey bırakmaz. Bazan bu varidat hasıl olduğunda cemâdat halvet sahibinin gözünden kaybolur ve onlan göremez olur. Bu andan itibarenbedenin zevki ve sefası biter. Onun müşahadesine göre beden billur hâle gelince ruhunun güneşi öyle parlar ki halvet sahibi yeriçinde ve gökte bir ateşin parlamakta olduğunu, sanır.Arifin kalbi hakkı zikretmenin ateşiyle yanınca, aşk ve muhabbet ateşi dalga dalga onun kalbine iner ve öyle yanar ki arifinbedeni yokmuş gibi olur ve bu halinde kendinden geçer. Onun kalbine o anda hakkın nuru tecelli eder ki bu nur diğer bütün nurlan yok eder. Zikredici zikrettiği hakkıyla müteselli olur. Bedenkalp ile mukallib arasında perde olursa, beden bulanıklık ve bozukluklardan saf olursa gönül ona dost olur. Üns ve huzuru nurolup kendisine hakkın cezbelerinden gelir.Cezbe eğer zikredene baştan ulaşmadıysa onun seyri önce kendi bedeninin 4 unsurunu üzerine ondan da ruhunun yedi feleği üzerinden gelerek cezbe nurları kendisine ulaşır. Toprak unsuruna geçtiğinde, kendini tozlu, dar ve karanlık yerlerden çıkıyormuş gibi görür. Dağlar gibi yükseklikleri aştığını bilir. Allah’ın zikri ile toprak unsurunu geçip saf olunca yüksekkale ve büyük şehirlere benzer yerler görür.Suya geçince önce kendini bulanık sularda görür, öyle ki korkusundan onda yüzemez. Bu unsuru zikr ile geçtiğinde duru veberrak ırmak ve denizler görür. Kendisi de oralarda yüzerek geçer.Hava unsuruna gelince başlangıçta kendini büyük bir feza boşluğunda bulür. Zikir ile burayı da geçerse havalarda uçar ve bundan büyük bir zevk alır.Ateş unsuruna geldiği zaman evvelâ kendini koyu ateşler içinde bulur. Zikir ile bu unsuru da sâf hale gelirse kendisini sâf vegüzel bir ateş içindo bulur ki bu kendisine büyük bir lezzet verir.Oradan kalp ve ruh tavrım geçer, yedi insan latifesinin ender renklerinden geçer ve nur erişir.Bazı veliler bunu belirli bir sıraya koymuşlardır. Her nurunrengini yedi latifeden birinin rengini o latifenin sim olarak kabuletmişlerdir. Buna göre renklerin dağılımı şöyledir:İ — Bulanık olunan sevgi. Nefs latifesinin2 — Gök mavisi. Kalp nurunun3 — Kırmızı. Ruh latifesinin4 — Sarı. Sır latifesinin
4 JI
■
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
5 — Beyaz. Sırnn sırrının nurunun6 — Siyah. Hâfi (gizli) latifesinin7 — Yeşil, ahfanın rengidir.
Eğer
arif bu renklerden birine bağlı kalır da o noktada bek-lerse, onunla İlahi nur arasında bir perde meydana gelir.Bütün nurların altında görünmeyen bir nur var ki o da Mu
hammed S.A.V.'in nurudur. Kim onu ilahi nur zannederse yanılır.
Çünkü bu nuru müşahede edenin idrak ve şuuru yerinde olur. Ne
zaman kİ kendisinden idrak ve şuur alınır İşte o zaman kendisine
ilahi nur tecelli eder.Fenâfillah demek, insandaki şehvet ve bedenin gitmesi ve.
marifetinde susmasıdır. Fakat birçok büyük veliler bu nurların
renklerinin rızasını ve tavırları asla açıklamamış, hattâ onların
kalpten atılmasını söylemiş ve bu hususta emir vermişlerdir.
Çün
kü o nurlar ile meşgul olmak ve hasıl olacağı vakti gözetmek ki-şiyi yüce sani’in cemâlinden meşgul eder.KISIM: 4ZİKRE DEVAMIN SONUÇ, HAL, İSTİĞRAK VE
KERAMETLERİEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:
Zikreden kulun nefsi eğer onu bayağı şehvet ve zevklere çekip isyan ettirmese de, kul gece gündüz halvet halini terketmezse,halvete girdiği andan itibaren birkaç gün içinde kalbinde hakkınnurlan parlamaya başlar. Başlangıçta şimşek misâli kısa bir aniçin parlar geçer. Sonra gelişinde bir süre kalır. Daha sonra kalışıdevamlı olur ve gönül de ondan zevk almaya başlar. Sonra konuşup ruh kendisinden hikmet alır masivadan geçer.
Zikrin
dil Ue sessizce yapılmasından üç sonuç hasıl olur.1 — Bedenin Allah’ın zikriyle istiğrak haline ermesidir. Zik-rullah ateşi bedendeki pis cüzleri yakıp lâtif cüzler kaldığı zamanmeydana gelir. Bu durumda olan kulun bedeninden davul ve zurna sesine benzer seslerle zikir hâli duyulur.Bu sırlann sırrım şöyle açıklayabiliriz. İnsan bedeni yer, gökve ikisi arasındaki yoğun ve lâtif cevherlerden oluşmuştur. Bu sesler onların sesidir, öyle ise bu zikirleri bedeninde bulan kimse Allah’ı dil ile anmış olur.2 — Zikirden kulun başından daire vari bir delik açılır veoradan üzerine bedenin zulmeti iner. Daha sonra da Allah’ın zik
412
MARtFETNAME
rinin nuru olan ateş iner. Sonra ruhun ve gönülün yeşilliği iner.Sonra Allah’ın rahmeti olan varidatı ünsiyye ve envâr-ı kudsiyeiner. Böylece zikreden kulun bütün bedeninin cüzleri rağbet, iman, yakîn, irfan ve Hakkın zikri ile dolar. Gönül ve ruh büyük bir zevkve sevinç, şevk ve neşe ile üns ve huzuru İlâhi ile dolar. Kul böylece bütün kalbiyle Allah’m cemâline yönelir. Bu hasıl olan istiğrak sebebiyle organlarında yükselme ve titreme oluşur. Aynca anlaşılmaz mecburi hareketler meydana gelir.Kul Allah’ın zikrini terkedince, ana rahmindeki çocuk nasılbekliyor ise, Allah’ı zikr arzusunda aynı şekilde kulun kalbindekalır. Zikreden kul için zikr bir süt gibi olur. Zikr ve cüzler İstikamete esince cüzlerin sesi arı vızıltısı gibi hafif olur. Bundan evvel zikr ateşi başına geldiği zaman, davul zuma sesleri gelmesininsebebi sultan-ı zikrullah’ın oraya yerleşmesindendir. Zikredici bazan bu hâle dayanamaz ya akimı kaybeder ya da düşerek ruhunuteslim eder. Zikredenin aklı vehmine galip gelirse bu halin onazararı olmaz. Hattâ bundan zevk ile duyar.Seslerin sırrı, Allah’ı zikretmenin masivaya zıd olmasıdır. Meselâ su ile ateş birbiriyle temas ettiği zaman birbirlerini iterler kibundan da bir türlü sesler çıkar. Zikr ateşi de aym şekilde zikredenin bedenini mahveder, yakar ve bunun sesleri de duyulur. Zikrateşi bedenin diğer organlarına düşünce, ona kendi bedeninin cüzlerinden değirmen taşının sesine ve deniz dalgalarının sahili yormasına benzer sesler ile, ırmaklarda akan çağlama sesleri, rüzgârın yapraklara' çarpması sonucu çıkan ses, rüzgâr sayesinde yanan büyük ateşin çıkardığı büyük gürültü sesleri gibi sesler gelirve zikir (zikreden) bunlardan sonsuz bir zevk ve lezzet duyar. Osüt sayesinde gelişir büyür ve nihayet zikrettiğine duyduğu özlemve ihtiyaç ile elinde olmadan ahu figân ederek ağlar.Kalp ile zikrin sesi arı vızıltısına benzer. Kuvvetli olmadığıgibi çok gizli de değildir. Zikrini çokça yapanlar kalplerinin sesini duyabilirler. Bunun alâmeti yani' zikrin kalbe geçmesi halinde,zikreden, kendi içinde nurdan bir pınar bulur ve pınarın hızla aktığım görür.' Kalbi onunla tatmin olur, it’minane erer.3 — Burada artık zikr gönülden sırra iner. Zikreden kul zikrettiği mevlâsının varlığı yanında kaybolur. Zâkir zikri bir istiğrakhalidir ki zâkir onu bıraksa bile zikrullah onu bırakmaz ve onuniçinde uçar. Kulu gafletten uyandırır. Huzura erdirir. Bunun diğerbir alâmeti ise şudur:Mevlâsını zikretmesi onun başım ve diğer azalannı öyle bir
413
ERZURUMLU
İBRAHİM HAKKI HZ.
kuvvetle bağlar ki adeta kul bu bağlantı ile zincire vurulmuş gi.bidir.Bir diğer alâmeti de zikreden kul kendi üzerinde yükselen veinen nurlar görür. Rabbinin «Beni anın» hitabına muhatabına mu-hatab olarak «ben de sizi anayım» devletine erer. Kalbin yükselennurlan Arş’tan inen nurlardır.KISIM : 5ZİKRİN ÜÇ DERECESİEy Aziz! Ehlullah diyorlar kiZikrin üç mertebesi vardır:1 — Dil ile yapılan zikir2 — Kalp İle yapılan zikr3 — Sır ile yapılan zikr ki buna gaybi zikr de denilir.Zikreden gaybden huzura gelir de Allah’ı zikrettiğini hisseder-,se bir derece iner. Huzurdan gafil olur daMevlâ nin zikrini sadecediliyle yapmaya kalkarsa iki derece inmiş olur. Zikrullah için inkârı mümkün olmayan soltanat vardır. Fakat zikreden kulun bedeni var olduğu müddetçe o. saltanata ermemesi için arasında birperde bulunur. Zikreden uyku gaybet ya da bedenin zayıf düşmesiyle kendi bedeninden uzaklaşır. O zaman da sultan-ı zikrullahoiıun kalbini istilâ eder. Sultan-ı zikrullah büyük bir nur halinegelerek zikreden kulun ön ve arkasından, üzerine gelince onun şiddetinden kul sarsılır. Elinde olmadan «La İlahe İllallah», «Allah»veya «Hû» der ve aşk ile secdeye kapanarak kendinden geçer. Hareketsiz hale gelir. Aradan bir kaç saat geçince yine kendine gelir.Kul zikrullaha devam ederek zikri dilinden kalbine iner. Sonra sırra girer.Marifet dileğinde bulunan kimse zikrine devamla o derece bü yük mesafeler kat eder ki bu dereceler sıra ile şöyledir: Önce dilden kalbe sonra kalpden sırra, sırdan üns, ünsden de zikr i kudsiderecesine erer ve burada sona erer. Kul zikrine devam ederek ru-hâniyyetini kuvvetlendirirse nefsin hükmünden ve baskısından kurtulur. Burada insani ruh hayvani ruha galip gelir mevlâyı tanımave bilme sımna talip olur.Zâkir zikrine devam ederse gecesini ve gündüzünü zikrederekihya ederse hak yolunu hızla adeta şimşek misali geçer. Eğer zik-,rinde ihmalkâr olursa nefsi kendisine galip gelir ve zikirden onu
414
MARİFETNAME
alıkoyar ve insana döndürür. Bu durumda kul üç günlük yolu ancak otuz yılda gider. Eğer zikrine devam ederse organ ve eklemlerinde ağrı ve sızıların meydana gelmesi tabiidir. Bu sızıdan bir parça kalbinde hasıl olur. Bu ağrı ve sızıdan nasıl bir tat ve zevk aldığım ancak zikir sahibinin kendisi bilir.Ey Aziz! Bu ağrı ve sızıların sırrım bilir misin? Bu, kulun gafleti halinde aza ve kalbine yerleşen tat ve lezzetleri zikrullah’ın söküp atmasıdır. Kalbin zikrullah tarafından tesir altına alınmasıdır.Zikrin etkisi gönülden ruha ulaşır. Gönül tahtında oturarak haricive dahili hislere hükmeder. Şehvani nefsi mağlûp eder ve saf ruhunmahkumu olur. Sonra zikir devamlı olunca ruhdan sırra girer ki sahihi arif-i kâmil olur. Onun etkisi bütün organlara dağılıp organlan tesiri altına alınca bütün bedenin cüzleri atar damarlar misalihareketli hale gelir. Bu hal zikreden kul için büyük bir tehlike arzeder.Çünkü nefsine aldanır ve yavaş yavaş zikrini azaltır ve başladığı noktaya geri döner. Zira kalp penceresi nasıl yavaş yavaşalçalıyorsa, aynı şekilde tedricen kapanır ve karanlık hâle gelir.Böylece Cenab-ı Hakkın:«Beni zikreden yüv çeviren geçimi dardır ve zorlaşır. Onu kıyamette kör olarak hasrederiz.» buyurduğu ilâhi emir açığa çıkmışolur. Zira kul mevlâsma yönelse sonra ondan yüz çeviıse mevlâsıonu kahreder ve onu belâların en şiddetlisine uğratır. Bu bilinen vemisalleri görülen bir hakikattir. Onun mevlâsından yüz çevirmesinin suçu mevlâsına dönmediği haldeki suçundan daha büyüktürve daha kötüdür. Evliyalar nazarında mevlâya yüz dönüp sonraondan yüz çevirenler müsted yani dinden dönmüş hükmündedir.Bu durumu bilen zâkirin çok dikkat etmesi ve böyle büyük belâlara maruz kalmaması için, gecesini ve gündüzünü zikirle geçirmelidir. Hakkın zikrinden uzak bir nefsini dahi tüketmemelidir.Bilmelidir ki amellerin en üstünü, hallerin en şereflisi vasıf ve vakitlerin en iyisi zikreden kulun kendisini Allah’ın zikrine vermesidir. Masivadan ancak böylelikle kurtulur. Kendinden ve nefsindengeçer.MANZUMEAllah Allah adını zikreyle candan bir zaman Ta müsememâ aşkı nurundan dola teyl ve nehar.Bulsa dil sultan-ı aşkı, rehzen-i dinden ne gamRehber-i din olan ganidir, yok anın cünintizâr.
415
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
Aşkı söyle, aşkı iste, aşkı oku, aşkı bilAşkı dinle aşkı giyin, aşkı nûş el, aşkı hâr. T& ki, aşk olsun, bedenin sende benlik kalmasınÇünkü benlik kalmaz oldun ayn-ı aşk ve şehri yâr.Bir kabâdır kamet-i insana bu şer’i şerifAşk ona atlas elbise, akl ona nakş ve nigârİkisi bir cinstir bil, şey-i vahiddir, fakatAşktır bahr-ı muhit ve akıldır mevc ve bihâr.Akıl burhâm gibi ger hüsn-i aşk olsa ıyanPerde-i vehm ve hayâlâtı ederdi tarumar.Çün nazardan tayy olur, tumâr-ı evhâm ve hayâlPâk olur âlem aynası cümle kalmaz bir gübâr.Hâr zâr-ı kerret içre vird-i vahdet seyredenArifin gözünde Hakkı, âlem olmuş lalezâr.KISIM: 6DİL İLE ZİKRİN SONA ERMESİNİN ALAMETLERİEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Zikrullah’a devam etmek mekkut âleminin acaipliklerininanahtarı ve mevlânın yakınlığıdır. Devamlı Hakkı zikretmek kuladilden kalbe girmeyi temin eder. İnsanlara bağlanmaktan insanlara düşman olmaktan, geçmişi ve geleceği anmaktan ve işlerini yola kazımak fikir ve düşüncesinden alıkoyar. Bu haliyle kul, daimaAllah’ı murakabe eder. Onun huzurunda olur, onun zikri ve fikriyledolar.Evet! Zikr yoluna çıkan kul, zihninden her türlü boş düşünceleri çıkarmalı ve kalbini zikrullah cilasıyla parlatmalıdır. Kalbitemizlemeden evvel itikad ve namazlara ait bilgileri öğrenmekle yetinsin ve diğer makulat ve mahsusattan olan şeylerle meşgul ol*,masın. Düşüncelerden kendisini korumakla huzura ermelidir. Çünkü bir insan ister evvelki ve isterse sonraki ilimleri ne kadar öğrenirse öğrensin onların hayatının sonunda kendisine hiçbir faydasıolmaz. Hiç bir fayda temin etmedikleri gibi sonunda idrak levhasından da silinip gideceklerdir.Huzur melekesine sahip olup vahdet dairesine adım atan birİnsan hayatının sonunda can verirken o sahip olduğu huzur melekesi kendisiyle beraber kalacak ve kendisinin en büyük yardımcısıolacaktır. Şu halde kalbi bu halde muhafaza etmek her an için gereklidir. Her arife düşen üns huzurunu bulmaktır.
416
MARİFETNAME
MANZUMEEfendim, gönül ehlinin olduğu yerde olSenin yan tarafında bir gönül hasıl eyle.Sen ezeli maşukun, yüzünü görmek istersenSenin aynan kalbindir, ona dön nazar eyle.Zikrullah’a devam eden öyle bir makama erer ki, onun kalbine ledünni ilimler keşfolunur ve sahibi ondan büyük bir haz ve lezzet duyar. Kula Hakkın, cezbesi nasip olmazsa o ilimleri elde ettiğinoktada kalır. Fakat Cenab-ı Hak zikreden kuluna hidayet verirseonu ledünni ilimlerde, kendi huzur ve muhabbetine cezbeder. Zikreden kul eriştiği bu yüce derece ile muhabbet yolundan ayrılmazve huzur yolundaki yolculuğuna devam eder.Yine zikrederi bu zikrullah ile öyle bir dereceye ulaşır ki kendisi «zikreden Allah zikreden kulunun nasıl zikrullahta bulunduğunu görür. Çünkü sen artık yalmz.zikredici bir kul değilsin, aym zamanda Allah tarafından ebedî olarak mezkûrsun. Fakat senin bedenin perde olduğundan mezkûr olduğundan haberin yok» denilir.Kul zikrine devam ederse istiğraf haline erer. Bedeninden geçincedil ile zikri bırakır kalbiyle zikre geçer ve huzuru bulur.Dil ile kalbin zikri karıştığından dile zikir yasaklanır ve buhal aylarca hatta yıllarca devam eder. Yalnızca namazda okur. Zikredenin bu dereceye ermesinin alâmeti zikrin sırrına ermiş olmasıdır.Kul zikrini terkedecek olsa zikr onun diline iğne batması gibibatar. Yahut da bütün yüzü dil olur ve gelen nur Ue zikrullahadevam eder. Zahirin kalbi saf olunca kalbinde bir himmet ehlininbulunduğunu hisseder.Kendi hislerinden her gayb halinde kulağımn zarım patlatacak kadar şiddetli sesler duyar. Onun hali«Allah’u zül celâl iman eden kullarını sever, onlan karanlıktan aydınlığa çıkarır.» müjdesiyle gösterilmiş olur. Allah'ın ihsanı çok geniştir onu dilediği kuluna verir.Marifetullah’a en yakın yolun Allah’ın zikrine devam olduğudenenmiş işlerdendir. Dil zikri ile Allah’ın adım o kadar çok anarki kalbinden perdeler kalkar ve kul müşahedeye ulaşır. Kalp zikre başlayınca dil zikri bırakır. Zira kulun o huzurda mevlâyı düşünmesi uygun olmaz. îsim tekrarı huzurun edebine layık olmaz.Meselâ sultanın huzuruna giren birinin sultanın adım tekrartekrar anması doğru olmaz. Çünkü onun bu hareketini görenler
417
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
onun aklını zay ettiğini zanneder ve sultanın huzurundan çıkarırlar.Zikrullah’m delil, huzurunda me dlûl olduğu malûmdur. Med-lûl bulununca delile ihtiyaç kalır mı?KISIM : 7ZİKİRDE DAİM OLMANIN EDEB, TESİR VE HALLERİ
EyL Aziz! Ehlullah diyorlar ki:
Zahirin yani Allah’ı zikreden kulun zikri rızasında uymasıgereken bir takım edeb hâlleri vardır. Bunları şöyle sıralıyabilir:1 — Kalbindeki her türlü meşgaleyi bırakmalı ve kendini zik-rullah’a vermelidir.
2
— Tevbe etmek için gusül abdest ya da abdest olmalıdır.3 — İki rekatlık şükür namazı kılmalıdır4 — Kokusu güzel insanlann olmadığı tenha bir yer bulma-lıdır.
5
— o tenha yerin karanlık bir yerine itikâf ihramını aşmalı,bir seccadelik yer kesmeli ve hasır ya da kilim üzerine bir seccade yaymalıdır.6 — Seccadeye yüzü kıbleye gelecek şekilde bağdaş kurupoturmalı, ellerini oylukları üzerine koymalı ve sessizce zikre başlamalıdır.7 — Gözlerini yummalı ve batını duyularının açılmasını beklemelidir.8 — Şeyhinin hayalini muhafaza ederek onun himmetini istemek için şeyhi ile rabıta kurmalıdır.9 — Geceyi ibadet ederek, gündüzleri de oruç tutarak geçirmelidir.10 — Ne çok fazla aç kalmalı ne de çok fazla karnını doyur-malıdır. İç yağı yehıekten kaçınmalı, yemeklerin normalini yemelidir. öz ifadeyle nefsinin ve bedeninin lezzet ve rahatından vazgeçmelidir.11 — Geceleri ve gündüzleri yatmamalı ve kendini bir iple yukardan bağlamalıdır. Böyle yaparsa bedenindeki unsurların cüzleri fena bulur, gönül ile melekût alemi arasındaki perdeler kalkarve kalp gözüyle melekût âlemine bakar ve üns huzuruna erer.12 — Zikrullah ile sustuğunda, kalp huzuru ile de susmalıdır.13 — Gönülde zikrin varidatı için teveccühle bir saat kadar
418
MARİFETNAME
kalmalı ve otuz senede bulunarmyan cezbe devletini derhal bulmalıdır.14 — Zikrinden sonra içmekten kaçınmalıdır. Çünkü zikir kişiye hararet ve heyecan zevk ve hâl verir. Zikirden kasıd da zatenbu halleri elde etmek değil midir? Eğer su içerse su bütün bu vasıfları yok eder. Uzuvlara titreme verir, hastalık ve baş ağrısına yol açar. Bu halinde zikreden başım hareket ettirerek yardımcı olmasını sağlamalıdır.15 — «Lâ İlahe İllallah» ya da «Allah» ismi celâlini zikretmeli ve bütün sıfatları kendinde toplıyacağını bilmelidir. Bu sözlerden hangisiyle daha çok etkileniyorsa onu söylemeye devam etmelidir. Marifet yolları çok ise de Allah’ı zikr onlar içinde en doğruolanıdır.16 Lâ İlahe İllallah derken Lâ’yı uzatmalı i’yi de belli edecek şekilde söylemeli. Lâilahe derken bütün masivayı atmalı, illallah derken de Cenab-ı Hakk’ın kadim ve ezeli olduğunu isbat etmelidir. Bunu gece gündüz söylemeli ve her söyleyişinde manasınınidrakine varmalıdır.17 — Zikreden, nefsi arzulan benliğine galip geldiği müddetçe hem diliyle ve hem de kalbiyle Lâilâhe illallah demelidir. İnsanlık vasfı zayıflar zevk ve şevki artarsa diliyle kelime-i tevhid’isöylerken kalbiyle de «Allah’tan başka matlub yoktur» demelidir.Her türlü hatıra ve düşünceyi atıp da batından vahdet-i vücûd gelirse diliyle kelime-i tevhidi söylerken kalbiyle de «Ancak Allahvardır,» diyebilir.Zikreden, zikrine devam edip kalbinden masivayı atınca zikrinin tesiri kalbine iyice yerleşir ve oradan da âzalarma geçer. Böylece bütün beden harekete geçer ve titremeye başlar. Kalbindenaçılan bir kafes ile yüksek derecelere ulaşır.Kalp masivadan temizlenince oraya marifetullah emaneti konulur.Denildi ki:«Gafletten uyanan, arif sayılır.»Zikreden bu hale de razı olmamalı ve keşf ve kerametin erkekler için hayız olduğunu bilmelidir. Kadınlar nasıl hayızla temizleniyorlarsa zikredenler de keramet ve keşif ile öylece masivadantemizlenirler.18 — Allah’ı zikirden başka dua ve taat ile meşgul olmayıpnamazlardan da farzlar ile sünnetleri kılmalıdır. Zikre sözün sureti dilden susup kalbe oradan ruha ve ruhtan da sırra geçenekadar devam etmelidir. Böylece kalbi temizlenir ve ruhu hürriye-
419
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.te kavuşarak, sırrı mukaddese erer ve mevlftsına kavuşur.Cüneyd-i Bağdadi Hazretlerine kendilerini irşâd etmesini di.leyen 16 kişi geldi. Cüneyd-i Bağdadi onlann hepsini ayn bir halvete oturtturdu ve hepsine de kelime-i tevhidi söylemelerini emretti.Bir hafta soma onlara hitaben: — Kalbinizde neler hissediyorsunuz? diye sordu. Onlar da: — Dünya sevgisini buluyoruz, dediler.Cüneyd-i Bağdadi bunun üzerine onları uyardı ve: — Dünyayı, dünyadakileri ve onun sevgisi ile
zevk
ve
lezzet-
lerini hiç tatmamış gibi bırakınız buyurdu.Bir hafta soma onlara: — Kalbinizde neler hissediyorsunuz? diye sordu. Onlar da: — Kalbimize ahiret sevgisi geldi, dünya sevgisini attık, dediler. Cüneyd-i Bağdadi sonra onlara tekrar tembih ederek: — Ondan da vaz geçin, buyurdu. Bir hafta sonra onlara: — Kalbinize ne geldi? diye sordu. Onlar: — Benlik muhabbeti, diye cevap verdiler.Cüneyd-i Bağdadi onları yine tembihle: — Varlığınızdan geçin, dedi. Bir hafta sonra: — Kalbinizi alan nedir? diye sordu. Onlar: — Allah sevgisi diye karşılık verdiler. Cüneyd-i Bağdadi onlara ism-i celâl-i zikri telkin etti ve on gün tayin etti. Aradan 40gün geçti. Sonunda Cüneyd-i Bağdadi onlara giderek: — Kalbinizde kalan nedir? diye sordu. Onlar da: — Allah-u zül celâl diye cevap verdiler. Onlara dua eden Cü-neyd: — .'Onda daim olun. Murada erdiniz, kurtuluşu buldunuz. Size teslim olanları siz de böyle irşâd ediniz, dedi.BEYT Ariflerin tacı dünyada dâr şeyi terktirDünyayı terk, ukbayı terk, varlığı terk, terki terk.Bu dereceye eren arif Allah’ın ünsünü bulur. Sureti hak ilemanası da Hak üe olur. Çoklukta yalnızlığı yaşar. Haktan gâfilolmaz. Onun katında birlik, çokluk, halvet ve sohbet müsavi olur.Zira onun her hali Allah ile üns esmektir.Çokluğu birlikte bulmak, birliği çokluktaBir ilim ki, bütün ilim ve irfan ondadır.Zikredenin kalbi sözlerin en güzeli olan kelime-i tevhidin de
MARİFETNÂME
vamla vahdaniyyet nurları ile aydınlanınca kul varlıkların bedenlerinin gerçekte var olmayıp itibari olarak var olduğunu görür.Bütün kâinatın karanlığı eriştiği müşahede ileyok olur, neyin zarar neyin kâr olduğunu oradan bilir. Halk ile bir münasebeti kalmaz. Her türlü eziyet ve acıları, nimetleri ve insanlann fiillerinive diğer halleri Hak’dan görür. Hiç bir ezanın acısını hissetmez.Zaten Allah’ın zikri kulun fikrini tamama erdirir.KISIM : 8KELİME-İ TEVHİD İN FAZİLET VE KERAMETLERİEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Kelime-i Tevhid «la ilâhe illallah» kelimesi kelimelerin en bü yüğü ve kal’alafin da en yükseğidir. O mevlânın öyle tevhid ilmive sağlam kalesidir ki ona giren sonsuz nimetleri ebedi saadetleribulur. Girmeyen ise ebedî azabı bulur.Eğer bu mukaddes kelime, kalbin çevresine kale olmaz, ruhubu dairenin merkezi olmaz ve nefsin hevasınm o daireye girmesiniengellemezse, sen de o kal’anın dışında kalırsın ve ruhun ona girmemiş olursun. Sadece dil ile söylemenin bir faydası olmaz.Ey insan! Öyle ise bu mübarek kelimeden senin nasibin nedir?Bunu, düşün. Nasibin ruh ve mana ise hem dünya ve hem de ahi-retin saadetli olur. Adın veli kullar ile bir yazılır. Eğer nasibin zikri sadece dil ile yapmaktan ibaret kalırsa bil ki bu münafıklarınnasibidir. Çünkü korunmak için kaleye girmek lazımdır. Adımsöylemez yetmez.
;
Bu sözün manası bir insan ruhu ile bedenine benzer. Kılıcınnasıl adı bir şeyi kesmez ise sözden ibaret kalan zikir de cansızceset gibi olur. Ceset nasıl hareket edemezse manası olmayan kelime de kale olamaz. İhsan aleminden olanlar kelime-i tevhid-i sureti ve manasıyla birlikte almışlar, sureti ile dış yüzlerini, manasıyla da kalplerini tezyin etmişler ve her iki alemde saadete ermişlerdir.Ey insan! La ilahe illallah diyorsan aile ve çocuklarınla rahatça otur. Malına ve meskenine dayanırsan onu söylemende samimi yetsizliğin ortaya çıkar. Çünkü halin anlatması sözün anlatmasından daha açıktır. Eğer o sözün senin kalbinde bir tesiri varsaneden hep fanilere güveniyor, onlardan yardım istiyor ve onlardankorkuyorsun? Hakkıyla lailahe illallah dersen, onlar sana bir fayda vermiyeceği gibi sen de onlara bir fayda veremezsin. Çünkü,
421
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
«Bir kimse Allah için ise Allah da onun içindir» buyurulmuş-tur. Kelime-i Tevhid-i söylemenin kalbine bir tesiri olmadıysa senin münafıklar zümresinden olmandan korkulur. Eğer söyleyişininkalbinde tesiri varsa yani dilin kalbine tercüman olduysa, işte ozaman sen gerçek mü’minsin. Zikrullah’ın yeri ruhun ise, sen biraşık, sır ise arifsin.Kelime-i tevhiddeki «Lâ» harfi ağyar tozlarını süpüren birsüpürgedir. Böylece arifler illallah arşının tecellisine ve zatı pâkeolduklarından mevlâlanmn üns ve muhabbetine ermeyi hak ederler. Mevlâ aşkıyla sarhoş olur daima onun huzurunda kalırlar.Cenab-ı Hak (Iiz. Davud'a hitaben) buyurdu ki:«Benim için bir oda temizle de oraya yerleşeyim.»Cenab-ı Hak bu hitabıyla kalk temizliğini murad etmiştir.Ey insan! Eğer sen Allah’tan başkasına bağlanmışsan, bu bağlılığın deva mettiği müddetçe lâilâhe kelimesinin nefyine muhtaçsın. Eğer müşahede derecesine erer, herşeydn gaib olursa o kelimenin nefyinden rahat erer illallah kelimesinin isbatını bulur, yeniden Allah-u zül celâlin adından zevk alırsın. O zaman da görürsünki baki olan yalnız Allah’tır ve geriye kalan herşey boştur.Eğer Lâ ilâhe illallah sultanı insan bedeninin şehrini bütünüyle kaplarsa, o şehirde benlik binası olmaz ve orada yabancı birkimse oturamaz. Sen de buna sabrın olmaz. Böylece beşeri izzetin yok olur. Azı bedenin fena bulmuş, bütün kötü huyların iyiye dönüşmüştür.Bütün sultanlar yok olmuş, ancak La İlahe İllallah sultanıbaki kalmıştır. Bu, hükmü öncekileri de sonrakileri de içine alanbir validir ki hükmü ebedi kadar devam edecek bazıları istiyerekbazıları da zorla onun hükmüne boyun eğecektir. Çünkü Cenab-ıHak insanları tabiat karanlığında adaletli bir şekilde yaratmış, onlara kendi nurundan ihsan etmiştir. O nurdan nasib alan her ikidünya saadetine ermiş ihsan ve ihrama nail olmuştur. Bundanmahrum kalan ise adalet aleminde kalmıştır. Hakkın nuru bedenlere değil kalbe ve ruha iner. Tevhid ateşi kalp ağzında parladığı zaman nefsin adetlerini ve zevklerini yok eder. Beşerî karanlıklar aydınlanır.«Yer Rabbinin nuruyla aydınlandı» diyasıyla halk safları «Lâilahe illallah» kelime-i tevhidinin altında dizilir. Kelime-i tevhidniyyet, marifet ve meyvesi, birliğin ikrarı olan bir ağaçtır. Kâinatbu devletin varlığı için yaratılmıştır.
422
MARİFETNAMECenab ı Hak buyuruyor ki:«Ey kulum! Seni tevhidim, herşeyi de senin için
yarattım. Gök
sana gölge olur. Yer seni barındırır. Üzerinde nurlar parlar,
aşağı
varlıklar sana hizmetçi oluır. Orası senin için sen de benim içinsin.Fakat sen başkasıyla meşgul oluyorsun, nimetler seni benimle
meş
gul olmaktan alıkoyuyor. Sana verilen her şey seni benden
uzaklaş*
tınyor.»Marifet yolcusunun üç durağı vardır:
1
— Fena (yokluk) âlemi,2 — Cezbe (kendinden geçme) alemi3 — Kabza alemi.Marifet yoluna giren kimse fena aleminde iken «Lailahe illallah» lafzım söylemeye devam eder. Cezbe aleminde ise «Allah» lafzı celâlini söyler. Kabza ale minde ise «Hû, hû» demeye devam eder.Kalbin keşfine erenin lailahe illallah, ruhun keşfine erenin Allah,sırnn keşfine erenin de Hû demesinin sebebi budur. Çünkü kalbingıdası «lailahe illallah» ruh un gıdası «Allah» sırnn gıdası da «Hû»olur. Yani kalbin kuvvet ve mınnatısı «lailahe illallah» ruhun, kuvveti ve mıknatısı «Allah» sırrın kuvvet ve mıknatısı da Hû’dur.Kalp ve ruh kafese, sur da kuşa benzer. Eve girmeden kafesiaçmak, kafesi açmadan da kuşu almak mümkün olmaz.Ey marifetyolun un yolcusu! Sen de aym şekilde kalbe girmeden ruha, ruha ermeden de sırra ulaşamazsm. Öyle ise önce kalbegirecek, ruha erecek ve som ra da sırra ulaşacaksın. Eğer «lailaheillallah» ile kalp evinin kapı sim açar, «Allah» ile ruha erersen Hûile sır kuşunu besliyebilirsin. Her ne kadar bu benzetmelerimiz me-câzi ise de Hû demen senin s ır kuşuna yem serpmendir. Bu demektir ki kalbe girilmeden ruha, ruha erilmeden de sırlar alemine ulaşılamaz. İşin esası bunun zıd dıdır. Yani benzetmemiz aksine sırlaralemi ruhlar aleminden, rulılar alemi de sırlar aleminden dahageniş ve daha büyüktür. Burnun açık misali en dışta sırlar alemiolmak üzere birbiri içinde üç dairedir. Bu dairelerin en küçüğükalp alemidir. Buna sebep ale kalb aleminin diğerlerine nazaranşehâdet alemine daha yakın «olmasıdır.Şehâdet alemi beden ve sıuretle alemidir. Orada darlık, sıkıntı,keder, üzüntü korku ve sakınmak vardır.Ruhlar alemi ile sırlar lalemi ise, rahatlık, sevinç, kerariürt,emniyet ve selâmet alemleridir.Ey marifet yolunun yolc usu!
483
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
Sen bu gökte bir yıldız mı buldun? Bu denizden bir damla aldın mı? Yoksa nefsine mahkum olup beşeri karanlıklara mı garkoldun? Eğer sen beşeri nefisten kalbe girer, kalbden ruha yani nura çıkarsan gözlerin görmediği şeyleri görür, kulakların duymadığışeyleri duyarsm. Çünkü nefis beşer ve tabiat alemleri insanı helâkeden aşağı derecelerdir. Halbuki kalp ruh ve sır alemleri ikram veİhsan aleminin yüksek dereceleridir. Buna göre alçak alemler:1 — Nefs alemi; gafillerin derecesi,2 — Beşeri alem; fasıklann derecesi,3 — Tabiat alemi; münafıkların derecesidir. Bu esfel-i safilin yani aşağıların en aşağısıdır.Yüksek alemler:1 — Kalp alemi, âbid kulların2 — Ruh alemi aşıkların,3 — Sır alemi ariflerin muradıdır.Ey marifet yolunun yolcusu,Zikrullah’a devamla tabiat, beşeriyette ve nefs dereceleriniaşar da kalp derecesine çıkarsan Hakka teslim oulr, onun yolunagirersin. O öyle bir Rab’dir ki; kalpleri her an değiştirir. Korkulanümide, bazen de neşeleri üzüntüye çevirir. Bazen varlıktan yokluğabazen uyamk halden sarhoşluğa değiştirir. Bazen de bunların zıd-dinı müşahede edersin.Bazen de seni cezbedip alır ki kalbin bu sayede itminâne ererve sakinleşir. Zikrullah’m başlangıcı, sonu en güzeli en doğrusu«Lailahe illallah» dır. O, Allah zülcelâlin en büyük kalesi ve davetidir.
424
KONU:6 TEFEKKÜRÜN ASLI VE MAHİYETİHUSUSİYET, FAYDA VE HALİKISIM : 1DÜŞÜNMEK VE FERASETLE KALBİ KO RUMAKEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Allah’ın sanatındaki, nizam ve intizamı, sanatının yüceliğini,güzelliklerini düşünerek bu güzellikleri kalbe indirmek insanı Allah’ı bilmeye ve tanımaya götürür.Cenab-ı Hak buyuruyor ki:«O idrak sahipleri, ayakta iken, otururken ve yatarken daimaAllah’ı anarlar.» (Al-i İmran Sûresi, Ayet: 191)«Bütün bunlarda (dağlar, ırmaklar, gece gündüz, erkek ve dişiler) düşünen kimseler için ibretler vardır.»(Ra’d Sûresi, Ayet: 3)«Biz bu misalleri insanlar düşünsünler diye veriyoruz.»(Haşr Sûresi, Ayet: 21))Peygamberimiz buyuruyor ki:«Bir saat düşünmek, bir yıl ibadet etmekten daha hayırlıdır.»«Kalbi Allah düşüncesiyle dolanın yardımcısı Allah’tır.»«Allah’ın yaratıkları üzerinde düşünün, fakat onun zatını düşünmeyin. Çünkü siz onu anlıyamazsınız.»«Mü’minler ferasetinden sakının, çünkü o Allah’ın nuruylabakar.»Müjdeler olsun o kimseye ki hali Allah’ın zikri ve fikriyle dolmuş, kalbi masivadan temizlenmiştir. Az düşünce çok ibadet gibidir. Tefekkür gibi ibadet bulunmaz. Onda büyük bir zevk ve lezzetvardır.Allah’ın zatını düşünen zındık, kudret ve hikmetini düşünenise sıddîk olur. Mü’minin zanm sözlerindeki ferasettir.
425
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
Tefekkür ^düşünmek) iyilik ve kötülüğü ayırmak hususunda
aklın
kendisine muhtaç olduğu bir ışıktır. Tefekkür, kalpdeki marifetin göz önüne getirilmesidir. Tefekkür, kalbin gaflete düşmesini önlemek hali süslemek İçin
kalbiyle
tasfiye etmektir. Tefekkür, Allah'ın murakabesinin başlangıcıdır. Tefekkür; hakikat
ağaçlarının
yetiştiği bahçe, eşyanın hakikatinin aynası, derin manaların terazisidir. Tefekkür, hikmet pınarlarının kaynağı ve cevherler madenidir. Tefekkür, ibret namazının melekesi, kötülüklerin anlaşılmasıve maksud olan marifeti istemek mevlânın nimet ayetleri ile sevince garkolmasıdır. Tefekkürün sonucu Allah’ın sıfatlarını sevmek ve marifetul-lah ayetleri, heyecanı gamlı seslerdir. Tefekkürle ruhların hareketi sadece, bedenin alâmeti ise sıkıntı ve ızdırabın alâmetidir. Tefekkürle istekleri görmek selâmet, en şerefli meclisler de tefekkür meclisleridir. Tefekkür, muhabbet deryasından bir kâse içmektir.Feraset yakîn’in keşfedilmesidir. Feraset taarruz eden hatıradır. Zıddını oradan uzaklaştırır ve kalbi kendine mahkum eder.Feraset, kalpde panldayan bir nurdur. Bu nur eşyanın hakikatini gösterir. Feraset sahibi gizli şeyleri görür.MANZUMEMurakıb ol ki dem-i aşktan eser bulasınO mübtedâya derûnunda bir haber bulasın.Saadet sabahının doğuşunu uistersen, uyuma geceSipihr-i dilde o mihri iyân seher bulasın.Uzağa gitme, sana gelki şendedir herşeyMurakıb ol ki derununda sen neler bulasın.Sipihr-i zir-i kadem eyle cihan göresinBu hane sakfını geç, ta ki bir makar bulasın.Bülend himmet ol ey dil sen öyle pervâz etKi beydâ-ı feleki sende zir-i per bulasın.Hayal ve uykuyu ko, ol pür hevâyı aşk ile hoşBu hâk ve suyu kim düde çok sever bulasın.Aşk şarabı içip, nefsten geç eyle safâBu hak ve suyu koy kim dilde çok şerer bulasın.
420
MARİFETNAMEçok olsa şevk, o kadar zevk-i vasi olur kİ sudanNe denlu teşne isen lezzet ol kadar bulasın.Sen ehl-i gaflete aşkın sırlarını Hakkı demeKi aşk sözlerini dilde çûn şeker bulasınÇok olsa şevk, o kadar zevk-i vasi olur ki sudanNe denlu teşne isen lezzet ol kadar bulasın.Sen ehl-i gaflete aşkın sırlarını Hakkı demeKi aşk sözlerini dilde çûn şeker bulasın.KISIM: 2KALBE GELEN HATIRALARIN DOĞUŞ VE İSİMLERİ, İYİVE KÖTÜ OLANLARININ ALAMETLRİEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Kalbe gelen hatıralar Cenab-ı Hak tarafından gelir. Bunlanngeliş şekli de iki yolla olur.İ — Vasıtasız olarak, yani Allah katından direkt olarak kalbe gelir. Bunlar ve tefekkür ve ibadetin sonunda olur ki kişiyi hayra ve hidayet yoluna götürür. Vasıtasız gelenlere Hatır denir. Bunun sağlam ve kuvvetli alâmeti vardır. Buna aynca Tevfik, Hidâ yet, Lütf da denir.Cenab-ı Hak buyuruyor ki:«Benim yolumda cihad edenlere, bize gelen hidayet yollarımgösteririz.»Hatıralar eğer işlenen bir günah ve isyankârlığın sonunda gelirse bu ihanet olup sahibine kötülük verir. Buna da Hezelân İd-lâl (sapıklık) ve Usk» denir.2 — Hatıralar eğer kalbe müvekkel olan melek şeytan ve tabiat vasıtasıyla gelirse ve kalbin sağ kulağı üzerinde bulunursaona da mülhem davetine de ilham denir.İlham her zaman için hayır ve iyiliktir. Melekle gelen ilhamhayra götürür, şeytandan gelen ise nefse ve şehvete meylettirir,kötülüğe göürür ki buna Vesvese-i Hannas davetine de vesvesedenir. Bunun alâmeti de kararsızlık ve ızdırap olup çoğu zamangünahın akabinde olur. Bu kişinin iyilik yapmasına mani olur ve ya daha büyük işlemesine sebep olur.Gelen hatır şehvetlere götüren bir tabiatla gelirse buna nefis, onun davet ettiği şeye de hevâ denir. Hevâ daima kötülüktür.
427
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
Bunun alâmeti kuvvetli olup zikrullah ile zayıflamaz. Bu hâl üzere sabit kalır, değişmez.Allah tarafından gelen hatıraların iyi mi yoksa kötü mü olduğunu bilmek için bu hatıraların alâmetlerini bildiren dört terazi vardır ki onlann:1. cisi: Kalbe gelen hatırayı şeriat ölçülerine uydurursun, şe-riate uyarsa iyi, uymazsa kötüdür.2. cisi: İlmiyle âmel eden bir alime ya da mürşid-i kamili sorarsın. Onlar iyi derlerse gelen hatıra iyidir, kötü derlerse kötüdür.3. cüsü: Hatırayı salihlerin amelleriyle mukayese edersin. Onueğer salihler işliyorlarsa kalbe gelen hatıra iyi, yoksa kötüdür.4. cüsü: Kalbe gelen hatıraları nefse ve hevaya arzedersin.Nefis ona bağlamrsa gelen hatıra kötü, eğer nefis nefret edersegelen hatıra iyidir. Çünkü nefis kendisinin kararına kalan işlerdedaima kötülük tarafım emreder.Kalbi zikrullah ateşi ile temizlenen zikredici kulun kalbi temizdir. Her türlü vesvese ve desiselerden uzaktır. Marifet ve mu-,habbetle dolmuş olup üns huzuruna ermiştir. Çünkü Allah’ın adıateştir. Çünkü Allah adını tekrar edenlerin kalbinde ne vesvese nede zir düşünce bırakmaz, hepsini yakarak yok eder. Allah, onun yüce zatının adı olup onun bütün sıfatlarım üzerinde toplamıştır.Allah adı isimlerin en büyüğüdür. Kalbini masivadan temizleyen herkes onun adıyla muhteremdir, hürmete layıktır. Arif kulun bismillah demesi aynen Cenab-ı Hakkın kün (d) demesine benzer. Bu arifteki her türlü tefekkürünü ve elemini ortadan kaldırır.Bu Allah’ın adıdır ki zehiri bozan bir kelimedir. Allah-u zül celâlkuluna yakın olup daima onun kalbini kontrol etmektedir. O, kahredici (Kahhar) ve zorlayıcı (cebbar) dır. O herşeyi bilir, görürve duyar. Allah yoluna giren onu kısa zamanda bulur, masivadangeçer.Allah’a ulaşan onun himayesine sığınır. Hakkı özleyen onunünsünü bulur, huzuruna erer. Masivadan geçenin vakti daima Allah ile olur.KISIM : 3KALBİN KONMASI VE LÜZUMUEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Kalbin korunması için büyük bir gayret ve ihtimamın gösterilmesi gerekir. Çünkü kalbin tehlikesi diğer organlara nazaran en
428
MARİFETNAMEbüyük olanıdır. Onun işi ince ve düzeltilmesi ise çok zordur.Kalbin korunmasını beş kısımda anlatmak mümkündür:1 — Cenab-ı Hakkın kalbe muttali olmasıdır. Kur’an’ı Ke-rim’de «Allah’u zül celâl kalplerde olanı bilir» buyurulmaktadır.Bu ayet kulun kötülüklere yaklaşmaması ve korkması için birtembihtir. Çünkü her türlü gizliyi ve gaybı bilenle olan muameleçok tehlikelidir.2 — Kalbin Cenab-ı Hakkın nazargâhı olduğunu bilmektir.Peygamberimiz buyuruyor ki:«Allah-u zül celâl sizin suret ve bedenlerinize
bakmaz, fakat
kalblerinize ve niyyetlerinize bakar.»Kalbin Allah’ın nazargâhı olduğunu bu hadiste bildiriyor.Hal böyle iken görebildiği yüzünü her türlü kirden temizleyen, süs-ıleyen ve insanlar için bir ayıp ve kusur bulunmaması için büyüközen gösteren insanoğlunun bu haline kadar şaşırsa yine azdır.Görünen güzelliği için her şeyini yapıyor da Allah’ın nazar-gâhı olan kalbini hiç süslemiyor, ona iyi huylan vermede, kötülüklerden temizlenmede hayvani sıfatlan atıp meleki sıfatlan elde etmede ve güzel ahlâka sahip kılmakta hiç bir gayreti olmaz.Bütün gaybleri fazlasıyla bilen Allah'ın kalbindeki ayıp ve kusur-lan görmemesi için bir gayrete girmez de kalbini karanlık, kötülük ve pislikle doldurur.Eğer insanlar, onun bu ayıp ve çirkinliklerinden birini bilselerdi, kendisiyle konuşmaz, ondan yüz çevirir ve uzaklaşırlardı. Budemektir ki dinde en önemli iş kalbi her türlü kötülük ve pislikler-den temizlemektir.3 — Kalbin hükümdar olduğunu bilmektir. Kalp bedenin sultam uzuvlar da onun tebe’asıdır. Eğer sultan iyi yolda olursa onuntebaası da doğru yolda olur.Peygamberimiz buyuruyor ki:«Dikkat edin. İnsan bedeninde bir parça et vardır
ki,
o
iyi
olursa bütün beden iyi olur, o bozuk olursa bütün beden
bozuk
olur. O et parçası kaipdir.»O halde kalbi korumak bir kulun en önemli görevlerinden olmalıdır.4 Gönül, nefis cevherindeki bütün şerefli manalara mahzen olmuştur ki o insanlığın cevherinin başlangıcı olan akıldır. Allah’ı bilmek ve tanımak, iki dünyada saadete ermek bunun en yük-
429
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
sek derecesidir. Ayrıca bunun ahiret hayatı için kemâl derecelerelde etmek kabiliyeti de vardır. Niyet ve inancı güzeldir.Bütün bu ve b.g. cevherlerin hâzinesi esrarın, muhafız sandığı hatıra ve düşüncelerin kaynağı olan bir yer tabii ki korunmayadeğer bir yerdir. Bunun için de kulun, o hâzineyi her çeşit kötülüklerden, pislikten, vesvese, vehim ve cehâlet afetlerinden koruması gerekir. Bu tehlike ve pisliklerden korunan kalbi Allah’ın kerameti doldurur ve kul her türlü afet ve elemden kurtulur. Artıkcrada hiç bir kötülük yer edemez.5 — Kalbin diğer uzuvlarda olmayan hallerini bilmektir. Buhaller de şunlardır:a) Kalbe hem düşman hem de dost gelir. Yani Hânnas olanşeytanın ilhamı da oraya gelir. Bu iki zıt davet yüzünden kalbinçektiği sıkıntı son derece fazladır.b) Kalp diğer organlara nazaran çok daha meşguldür. Çünkü kalp akıl ile hevânın çatışması sahasıdır. Kalp devamlı olarakbunların çatışma alanı olunca kulun bu büyük savaştan gaflet et-,mesi onun için affı kabil olmayan noksanlıktır. Burasımn nefsinisteklerinden temizlenmesi kalp meydanında güveni sağlar ve kalpmarifetullah’a mekân olur.c) Kalpde bir çok arızalar meydana gelir. Çünkü Haktan
gelen
hatıralar bir ok misali kalbe gelir. Öyle ki gece gündüz yağmur gibi iner. Kalbin hatıralardan korunması Zordur. Çünkü kalpne
yummakla
kapanabilen göz kapağı ve ne de dudaklar arasında susmakla kapanan ve tesirsiz hale gelen dile benzer. Kalp hatıra oklarından hiç bir zaman korunamaz.Kalbin hastalığı görülemediği için ona bir musibet gelmedikçe bilinemez. O bakımdan ilacı da bilinemez. Bunun için de çokriyaset yapılmalı ki kalp vesvese, hatıra ve tehlikelerden koruna-bilsin.d) Kalp değişme istidadında olduğundan ona afetlerin gelmesi çabuk olur. Çünkü kalbin değişpıesi' kaynayan bir tencereiçindeki suyun değişmesine benzer. Gönülde zelle (Peygamberlerin
işledikleri çok
küçük hata) dahi sadır olsa bunun vereceği zararın en küçüğü kasvet ve masivaya meyletmektir. Sonra bu giderek büyük, küfür ve dalâlete 'kaçlar gider. Nitekim:Cenab-ı Hak buyuruyor ki:
«Biz
onlann kalplerini tasdik etmekten ve gözlerini hakkı gör
mekten çeviririz.
Onlar evvel indirilen ayetlere inanmadıkları gibi
4j0
MARİFETNAME
I
1
yine de İman etmezler. Onları azgınlık ve taşkınlıkları içinde şaş-kın bir halde bırakırız.» (En’am Sûresi, Ayet: 110)Bu tehlikeden korunmak için seçilmiş kullar, kalplerine çokdikkat göstermiş, zikrullah ile meşgul olmuş Hakk’ın inayet ve hidayetine ermişlerdir. Huzura ermiş ve ebedî olarak orada kalmışlardır.MANZUME Taşraya meyi etme ey dil sende iste dilberiİçeri gel, sen de bul, ol yâr-ı gar-ı rehberi.Canda bul cananı, dolsun dil efkârı ileİki alemden beri ol, olma sen senden beri.Fani güzelliği alma baki aşkı satma bakiyeBu iki nehri geç andan iç o bâki kevseri.Sen ki ey dildâr-ı vasisin o dildare mudâmAramam bu cism ve canı hanümânı kevseriDilberin nakşı can perdesidir. Cihan dilberleriPerdeyi kaldır, seyret dilberin yüz güzelliğini.Hamur ol Hakkı ol gönül ah vâl’in izhâr eylemeSim ifşa etme, istersen selâmet bu sesi.
4aı
BÖLÜM : 3
TEVEKKÜL, TEVFİZ, SABIR, RIZADÖRT KONUDAN İBARETTİRKONU:1 TEVEKKÜLÜN FAZİLET VE FAYDALARIYEDİ KISIMDAN İBARETTİRKISIM: 1 TEVEKKÜLÜN KUR’AN AYETLERİ, KUDSİ HADİS VEHADİSLERE GÖRE ÜSTÜNLÜĞÜEy Aziz! Tevekkülün üstünlüğü ile ilgili olarak Kur’an’ı Kerimde nazil olan bir çok ayetler ile Rasulullah S.A.V.’den rivayetolunan bir çok hadisi şerifler vardır. Biz bu husustaki ayet, kudsihadis ve hadislerden örnekleri aşağıya alıyoruz:AYETLER :Cenab-ı Hak buyuruyor ki:«İş hususunda istişare et. Ondan sonra karar verdin mi, artıkAllah’a güven ve dayan, şüphesiz ki Allah Rabbine güvenip da yananları sever. (Ai-i İmran Sûresi, Ayet: 159)«Allah bize yeter ve ne güzel vekildir.»(Al-i İmran Sûresi, Ayet: 173)aOnun için onlardan yüz çevir. Allah’a güvenip dayan. Allah
vekil
olarak yeter.» (Al-i İmran Sûresi, Ayet: 81)«Eğer inanıyorsanız Allah’a güvenin.»(Maide Sûresi, Ayet: 23)432
MARİFETNÂME
«De ki: Allah’ın yazdığından başkası başımızagelmez. O
bizim
mevlâmızdır. Onun için mü’minler yalnız
Allah’a güvenip dayan*
malıdır.» (Tevbe
Sûresi, Ayet: 51)
«Habibim, sana inanmaktan yüz çevirirlerse
de bi: «Bana Ai*
lah yeter. Ondan başka hiç bir ilah yoktur. Ben
ancak O’na güve-
nip dayandım. O, büyük arş’ın sahibidir.»(Tevbe Sûresi,
Ayet: 129)
«Hüküm ancak Allah'ındır. Ben O’na güvenip
dayandım.
Te-
vekkül
edenler de yalnız O’na güvenip dayanmalıdırlar.»
(Yusuf Sûresi, Ayet: €7)
«Öyleyse O’na ibadet et ve O’na güvenip
dayan.»(Hud Sûresi, Ayet: 123)
«Hem biz ne diye Allah’a dayanmıyahm,
bize dosdoğru yollan
o göstermiştir. Bize yaptığınız eziyetlere elbette
katlanacağız. Te-
vekkül edenler yalnız Allah’a güvenip dayanmakta
sebat etsinler.»
(İbrahim
Sûresi, Ayet: 13)
«Hak yolunda sabreden ve sadece rablerine
güvenip dayanaı
kimselerdir.» (Nahl
Sûre», Ayet:
\T
«Aziz ve merhametli olan Allah’a güven.»(Şuara
Sûresi, Ayet: 21?
«De ki: Allah bana yeter. Güvenenler ancak
ona güvenirler.
(Zümer Sûresi, Ayet: 3f
«Kim Allah’a güvenip tevekkül ederse O’na
yeter.»
(Talâk Sûresi, Ayet: ’«Allah her şeyi yaratandır, her şeye vekildir.
(Zümer Sûresi, Ayet: €
KUDSİ HADİS :Cenab-ı Hak buyuruyor ki:«Ey insanoğlu! Bana tutun ki sana doğru yolu,
hidayeti v
yim. Bana tevekkül et ki sana yeteyim. Eğer
başkasına tevet
edecek olursan yer ve göklerin sebebleri senden kesilir.Ey insanoğlu! Zamana bir baksana! Benim
rızam için
herden kesilip de kendisini, aziz etmediğim, bana
tevekkül ettiği
kâfi gelmediğim, yetmediğim kimse var mı?
Ben senin
herkıldığın namazından razıyım, sen de benim
her gün. için
sanadiğim nzka razı ol.Ey insanoğlu! Benim emrim ve hükmümle olduktan somden feryâd edersin? ~
l
‘
r
*
^İ
b
İİ
Ey insanoğlu! Sen bana gel ben sana kâfi gelirim.
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKİ HZ.
Ey insanoğlu! Benim
katımda senin tevekkül etmekten daha
üstün bir şeyin ve
kazama razı olmaktan daha faziletli bir halin
olmaz (yoktur.)»
HADİSLER«Ey ümmetim! Siz, Allah’a hakkıyla tevekkül etseniz, kuşlarınrızkım nasıl veriyorsa, sizin rızkınızı da öylece verir. Kuşlar sabahleyin yuvalarından aç çıkar, akşamleyin yuvalarına tok dönerler.»«Sizden efsün yapan kimse tevekkülden uzaklaşır.»«İnsanlardan sağlam ve kuvvetli olmak isteyen kimse, Allah’atevekkül etsin.»«Allah’a tevekkül eden ve onun kazasına razı olan kimse istemekten kurtulacağı gibi kederden de rahat bulur.»«Uğursuzluk ve fala bakmak şirktendir, tevekkül ise onlankalbden siler.»«Allah’a tevekkül, insanlardan (birşey) beklememektir. Zirainsanlar hiç bir şey veremez ve verilenlere de engel olamazlar. Nezarar verebilir ne de fayda temin ederler. Onlann hepsi San’i (Al-lah)’ın aletleridir.»Ashab-ı Kiramdan bir zat devesinden indi ve Rasulullah’a hitaben: — Ey Allah’ın Resulü, devemi bağışlayayım mı yoksa salıverip Allah’a tevekkül mü edeyim? diye sordu. Bunun üzerine Resu-lullah S.A.V. şöyle buyurdu: — Deveni bağla, ondan sonra tevekkül et.Hz. Musa A.S. buyurdu ki:«Çocuğun babasına güvendiği gibi Allah’ına tevekkül etmiyenkimse gerçek mü’min olamaz.»MANZUMEBana helva gerek ey dost helvaBırakma yarına ver helvayı hâlâ0 şirin nerm helvayı kerem kılKi kokusundan dil ve can oldu şeydâYerim helva dikensiz misl-i incirGönülden zevk edip, el vurmam asla.01 elden diye bu helva çün o eldenYe İç, ey dil. O elden şir ve husmâ.
431
MARtFETNAME
■
Çû
zâde-i
aklı külldür misli tsâ
Eder da’vet bizi şefkatli baba.
Rücû eder bana der, ey oğullarSizin çûn mâide kıldım müheyya.Benimle sulh olan hayr-ı haleftir
Onun gözünde cennette bu dünya.Zehî baba aceb hân-ı ilâhîKi âlem halkı da ondan mûhenna.Gel ey Hakkı, icâbet kıl ona kimOnun misafiri olmuş ehl-i mâ’nâ.KISIM : 2 TEVEKKÜLÜN TARİF, KEMAL, TESİR VE HALLERİEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki: Tevekkül, halktan ayrılmak, Allah’a dayanmak, ona güvenmek ve ondan istemektir. Tevekkül; insanlarda olanlardan ümidini kesip Allah katındaolana kıymet vermektir. Tevekkül; Allah’a tam mânasıyla inanmak ve onun vaadini yerine getireceğine sonsuz iman etmektir. Tevekkül, yarma ait düşüncelere Allah’ı vekil kıhp dikkati veihtimam göstermeyi terketmektir. Tevekkül, Allah’a güvenmek, bununla yetinmek ve üzerinealdığı görevleri yerine getirmektir. Tevekkül, saadet ve izzete ermek ve tama’dan kurtulmaktır. Tevekkül, kalbi ilah’a bedeni de ibadete bağlamaktır. Tevekkül, masivadan geçmektir. Korkuyu ve ümidi ortadankaldırmaktır. Tevekkül, istememek, verileni geri çevirmemek, eldekini tutmamaktır. Tevekkül, azlıkla çokluğun kalpte birleşmesidir. Tevekkül, kalbin rahatlığıdır. Tevekkül; amellerin en üstünü, hallerin de en şerefli olanıdır. Tevekkül; yaratıcı Allah’ı tercih, ahlâkı süslemek, imanın esası, kalbin kuvveti, ruhun rahata ermesi olup herkes için gereklidir. Çünkü Cenab-ı Hak yarattığı yaratıkların rızkım temin etme yi üzerine almıştır.Dört şey vardır ki, bunlar velilerin üstün ahlâkındandır:1) Tevekkül, 2) Tefviz, 3) Sabır, 4) Rıza.
435
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
Kim, sağlam bir tevekküle sahip olduğ ve tefviz ile rahataerdiği, selâmet ile selâmet bulur ve Cenab-ı Hakk’m kazasına teslim olursa ve kaderine yani Allah’ın takdirine rıza gösterirse o kim
:
seye müjdeler olsun.Bir baba nasıl ailesindeki bütün fertlerin rızkını temin ederseCenab-ı Hak da aym şekilde bütün mahlûkatın rızkını verir. Mütevekkil olan Allah'ın yardımını bulacağından insanlara el açmaktan kurtulur. O hakkı ile zengin olmuş ve ihtiyaçlardan kurtulmuş, herşeyi terketmiştir. Onun için sebebler hazır her türlü güçlükler de kolay olur. Zorlukları kolayca çözer, tevekkül eden kendisi hür, aklı kuvvetli olur. Onun dünya ehline karşı kibirli oluşukendisi için güzeldir.Hz. İbrahim A.S. tevekkülün kemâl derecesini nefsinde göstermiştir. Nemrdû tarafından ateşe atıldığı zaman kendisine Cibril-! Emin gelmiş ve:■**- Bir ihtiyacın var mı? diye sormuş. Bunun üzerine Hz. İbrahim :Evet, ihtiyacım var ama sana değil, Rabbine muhtacım, di ye karşılık vermiştir. Cebrail bunun .üzerine: — Öyle ise ihtiyacım ondan iste, buyurmuş. Hz. İbrahim de.büyük bir tevekkül örneği vererek: — O (Rabbim) benim halimi de ne istediğimi de bilir, buyurmuştur.Evet, O yüce Resul, ateşe atıldığı anda bile Rabbinden başkasını görmedi! Onun bu hali tevekkülün kemâlini teşkil eder. Nem-rud’un ateşi ona güllük gülistanlık olmuştur. Tevekkül işe ya da kazanç temin etmeye gitmek olmadığı gibi,
işi ya
da kazancı terket de değildir. Tevekkül Allah ile mutmainolmak ve kalben ona bağlanmaktır. Tevekkül kul ile Allah arasmda bir sır olup insanları bu sırdan haberdar etmek insanlık olmadığı gibi doğru da değildir.Cenab’ı Hak:«Allah’a tevekkül edene, Allah kâfidir,» buyurmuş ve tevekkülün şerefli ve faziletli bir şey olduğunu duyurmuştur.Cenab-ı Hak buyuruyor ki:
«Ey
şükreden, nimetlerinin artması senin içindir.»Ey zikreden, sana olan yakınlığımın artması senin içindir.E
y
tevekkül eden! Ben senin içinim ve ben sana kâfiyim.»(Hadis-i Kudsi)
430
MARİFETNAME
FARSÇA MANZUMEYeterim sana veririm her türlü hayrıSebebsiz hem de vasıtasız, bırak sen gayn.Yeterim sana, yemeksiz doyururum seniAskersiz ve subaysız mir ederim seni.Yeterim sana, ilâçsız devâ kılarımA’mâya kuyuyu meydân ederim. it
-M
Mütevekkil (tevekkül eden) in halk arasmda adı sam bilinmez, fakat o Rabbine çok yakındır. Onun hali, mevlasımn kudretkabzasında, ölünün yıkayıcının elindeki haline benzer. Tevekkül Hakka güvenmek ve bugün Ue kuvvet bulmak, Sultandan ya da düşmanın şerrinden emin olmaktır. Tevekkül eden kimse tıpkı bir çocuğa benzer. Çocuk nasıl annesinden başka hiç kimseden bir yardım istemezse, tevekkül sahibi de hiç kimseden bir yardım istemez ve her şeyinde Rabbine yönelir. Tevekkül, alçak gönüllü olmakla nefsi toprak etmek, ruhu damasivadan temizlemektir. Tevekkül, sebeblere değil o sebebleri halkeden Allah’a güvenmektir. Onu tercih etmek ve herşeyi ondan bulmak ve yardımı ondan istemektir. Tevekkül, nefsi arzulara set çekip kalbi masivadan temizlemek ve böylece kalbin imarım temin etmekle sahibine huzur vesevinç veren bir nurdur.♦Tevekkül, her şeyde esas sahibi bilmek ve ona (Allah’a) güvenmektir. Tevekkül, hürriyete kavuşmak, itiraz ve istemeyi terkedip alçak nefsi atmak ve Allah’a yönelmektir. Tevekkül, elin maldan, kalbin de uzun emellerden kurtulmasıdır. Mütevekkil, her şeyi Allah’tan bilir. Onun katında övülmekde, yerilmek de, üzüntü de, sevinç de, bayağılık ve yükseklik de fayda ve zarar da birdir. Bunun için hiddet ve öfkeleri bir yana atmışşiddet ve ezalara tahammül etmiştir.Büyüklerden bir zatın: «Tevekkül söz değildir, hâldir» demesibu hususu en güzel şekilde beyan etmiyor mu? Tevekkül, önce Allah’a güven, sonra ısmarlara, sonra ona tes
:
lim olma, sonradan onun rızasına ermedir.Hz. Şeyh İsmail (Allah’ın rahmeti üzerine olsun) bu Hakkı.(Erzurumlu İ. Hakkı) oğluna şöyle buyurdu: — Ey Molla İbrahim, Allah’a tevekkül et. İşini Allah’a ısmar-
437
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
la, O nasıl yaparsa işlerin en güzeli odur. O kullarına yardımcıdırve Erhamürrahimindir.MANZUMEKimdir o kim yoluna vermez nzaKimdir o kim olmıya mest-i likâ.Kimdir ol kim kalbi yedinde değilKimdir ol canım vermez sana.Kimdir o kim senin terbiyende değil,Kimdir o kim bulmadı senden nevfttld cihandır sana çûn iki yedEl ne verir olmasa senden sehâGftfil olan Cevr sanır halktanHalk ise elinde misal-i asa.Cümle âzâ, senden alır cünbüşüSenden her cümleye derd ve devâHâce veresiz zahmeti kimdir ağaçKimdir o kim olmıya bend-i kara.Pes, çubuğun dişliyen it huyludurAnlamadı kendine darbın cezâHakkı nizâ etme kaderle hemanMinnet-ü derde ve gama de merhâbaKISIM: 3RIZK HUSUSUNDA TEVEKKÜL’ÜN ÖNEM VE LÜZUMUEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Gerek nzk ve gerekse diğer hususlardaki ihtiyaçlarda Allah’atevekkül etmek, herkese iki şey için gereklidir:1 — İbadet ve huzurun temini içindir. Çünkü rızık ve ihtiyaçları hususunda Allah’a tevekkül etmiyen ona dayanmıyan kimsebu ihtiyaçların temini derdine düşer ve bu da onu ibâdet ve huzurun uzağına atar. Bu meşguliyet kişinin görünen zahiri tarafıile görünmiyen'batınî tarafı ile olur. Zahiri meşguliyeti, ihtiyaçlarım ticaret ya da el emeği ile kazanmak istemesiyle olur. Batınîmeşguliyeti ise kalben dünyaya meyyâl olan zahidler gibi, nefsinisteği, kalbin düşüncesi ve aklın tedbir almasıyla olur.Esasen ibadet ve huzur; yalnızca bedenin dünya nimetlerindenuzaklaşması ve Allah ile hemhâl olmakla temin edilir ki bu da an
43B
MARİFETNAME
cak Allah’a güvenen ve ona tevekkül eden kullara nasib olur. Allah’a tevekkülü zayıf olan kul aynen kümeste hapsolunan tavuğabenzer. Kümesteki tavuk nasıl bir sıkıntı kararsızlık ve meşakkatarasında sahibinin getireceği yemi beklerse tevekkülü zayıf kul darızkını aynı şekilde bekler. Onun bütün hayatı bu çeşit vesveselerile sona erer. Kendini şerefli işlerden çekeceği İçin himmeti kesilirve ibadet ve marifetullah gibi değerli şeylere kavuşmaktan yoksunkalır.Ancak eğer kulun tevekkülü sağlam ise kalbini her türlü masivadan kurtarır ve sahib olduğu tevekkül onun saadetinin serma yesi olur. Artık okul ibadet ve huzur devletine ermiştir. İlim ve ir-;fan gibi yüce vasıfların sahibi olmuştur.Peygamberimiz buyuruyor ki:«Kim insanlara muhtaç olmamayı dilerse kendi elinde bulunandan ziyade Allah’ın kudret elinde olan rızkına değer versin vegüvensin.»Büyüklerden bir zat diyor ki:Cenab-ı Hakka hulûsi kalb ile tevekkül edenlere emirler vesultanlar bile muhtaç olur. Onun mevlası Gani ve Hamid olan Allah’tır. Hal böyle olunca o kul nasıl ol.ur da başkalarına muhtaçolur.Cenab-ı Hak bütün kullann rızkım vermeyi üzerine almış vetevekkülün herkes üzerine farz-ı aynı kılmıştır. Tevekkül sahibi bir zata:M l£n! Rızkını nereden temin edersin? diye sorduklarında O: — Çeşitli yerlerden temin ederim. Çünkü belirli bir yerdentemin etmiş olsaydım şimdiye kadar biterdi, diye cevab verirdi.Başka bir tevekkül sahibine de: — Bu uzun çölleri bineğin ve yiyeceğin olmadan nasıl aşacaksın? diye sordular. O da cevaben şöyle dedi:Dört şey vardır ki onlar benim azığımı teşkil eder:1 — Bütün insanları Allah’ın kulu olarak görürüm.2 — İki cihanı Allah’ın ülkesi olarak görürüm.3 — Her türlü rızkı ve rızık sebeblerini kudret-i İlâhi elindegörürüm.4 — Allah’ın kazasını, bütün insanlara yer ve göğünden nâ-fiz görürüm.Rızık hususunda tevekkülü terk etmenin büyük bir tehlike
430
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
olduğunu bilmek gerekir. Çünkü Cenab-ı Hak yaratmasıyla rızkıbirbirine yakın kılmış ve Kur’an-ı Kerimde bununla ilgili olarak:«Sizi yarattı ve sizi nzıklandırdı,» buyurmuştur. Bu ayet gösteriyor ki rızık vermek de aynen yaratmak gibi Cenab-ı Haktanolup başkası tarafından değildir. Cenab-ı Hak rızkı temin edeceğihususunda kullarına kefil olduğunu bildirmiştir. Bununla ilgiliolarak Kur’an’ı Kerim’de:«Bütün hayvanların rızkım veren Allah'tır.» buyurmuştur. Ce-nab-ı Haö kefü olmayı da kâfi görmemiş, bunun için yemin etmişve:«Göklerin ve yerlerin lıakkı için beyân olunan âyetler, nzk veva’d hakdır. öyle kİ sizin söylediğiniz sözde şüphelenmediğiniz kadar doğrudur.»Cenab-ı Hak bunünla da yetinmemiş kullarını kendisine tevekkül etmekle emir buyurmuş ve tevekkül etmiyenleri azabıyla kor-*kutmuştur.Cenab-ı Hak buyuruyor ki:«Eğer mü’mln iseniz hiç ölmiyen (ve daima Havy olan) Allah’atevekkül ediniz.» (Hadis-i Kudsi)Allah’ın kur’an’ına kıymet vermeyip onu vadine itimad etmi- yen, onun kendisine kefil olmasını yeterli görmiyen, yeminini emirve tekidini nazan itibara almayıp ona güvenmiyenin hâli çok acıklı ve azablı olacaktır. Büyük sıkıntı, azab, âfet ve belâlara maruzkalacaktır. Allah’a yemin olsun ki bir kul için bu büyük bir musibettir. Bundan gaflete düşenlerin kalb gözleri kör değilse nedir?Üveys-i Kami (Veysel Karânî) Hz.’leri bir dostuna hitabla: — Cenâb-ı Hakka yer ve gök ehli kadar ibadet etmiş olsan daonu tasdik etmedikten sonra Cenab-ı Hak senin bu ibadetlerini kabul etmez.Ona sordular ki: — Allah’ı tasdik nasıl olur? O şöyle cevab verdi: — Rızk konusunda Allah’ın sana kefil olduğuna güven, kalbini ve bedenini onun ibadet ve huzuru için azad et. (Yani rızıkderdine düşmekle kalbini ve bedenini hapsetme). Eğer böyle yaparsan Cenab-ı Hakkı tasdik eylemiş olursun.Herm b. Heyyân, Uveys-i Kami (Veysel Karânî) ’ye sordu ki: — Nerede yerleşmemi emredersiniz?Üveys-i Kami eliyle Şam tarafını işaret etti.Herm:
440
MARİFETNAME
— Şam’da geçim nasıldır, diye sordu. Bu sözlerden son dereceetkilenen ve hayretler içinde kalan Üveys şöyle dedi: — Rızıklarmı (Allah’ın vereceği hususunda) şüpheye düşenkimselere yazıklar olsun. Onlara öğüt fayda vermez.Kalbi yakin nuru ile dolan kimse her işinde sebebleri halkedenmevlâsına güvenmiş ve hâbnakiz ona dayanarak tevekkül etmiştir.KISIM : 4 TAM TEVEKKÜLÜN SINIR, HAKİKAT VE HİKMETİEy Aziz Ehlullah diyorlar ki: Tevekkül, vekâlet kelimesinden gelir ve arapça tefe’ül babın-dandır. Birine tevekkül etmek demek, işini ona havale etmek, onuvekil tayin etmek demektir. Vekil tutan kimse kendisi zorluklara katlanmadan işlerini görmüş olur. TEVEKKÜLÜN SINIRIKalbin Allah’ın dışında herkesten ümidini kesmesi ve yalnızoha dayanması, ona güvenmesidir.Diğer bir görüşe göre; tevekkül, işleri yaparken kalbi Allah’tan başkasına bağlamayıp daima Allah ile bir olmasını temin etmektir.Başka bir görüşe göre tevekkül, bağlanmayı terketmekür.Bağlanmak ise bedenin kıvamını Allah’tan başkasından bilmektir.Yani bağlanmayı terk Allah’a bağlılık demektir.
\
Büyüklerden bir zat diyor ki:«Tevekkül; bünyenin kıvam bulmasını, zarara maruz kalmamayı ve nzkı ancak Cenab-ı Haktan beklemek ve kalbi bu inançla mutmain etmektir.»Eğer Cenab-ı Hak murad ederse hiçbir sebeb ve vasıta olmadan kendi kudret ve kuvvetiyle sana yeter.Ey insanoğlu! Bu hususu böylece bil ve kalbinie kesin olarakinan. Böyle yaparsan mahlûkat ile her türlü sebeplerden bütünüyle kesilir ve hakiki müessir olanın ancak Allah olduğunu bilir vebulursun. Ondan sonra da tevekkülün kemale erer. Allah’ı bilen ârifbir kul olur ve onun huzurunda kalırsın. Tevekkülün kalesi devamlı olarak Allah’ı zikretmek olup onun
441
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
surlannın en kuvvetlisi Cenab-ı Hakkın ilim ve kudretindeki celâlini ve kemâlini bilmek ve onun her türlü unutma ve acizliktenuzak olduğunu düşünmektir. Kulun bu şekilde mevlâsım zikretmesi ve onun kudretini düşünmesi rızkı hususunda onun tevekkülünün kemâl bulmasını temin eder.
Rızıklar dörde ayrılır:
1 — Allah’ın üzerine aldığı rızık:Bu bedenin gıdası suyu ve kuvvetleri ile buna benzer şeylerdir. Cenab-ı Hak bu çeşit rızkı kuluna vereceğini vaadetmiş ve bunu üzerine almıştır. Tevekkülün bu rızkın karşılığında olanı kulüzerinde vacibdir ve vücubiyeti hem aklı ve hem de nakli delillerle sabit olmuştur.Cenab-ı Hak bizim kendisine bedenimizle ibadet ve taatte bulunmamızı teklif etmiştir. Bunu yapabilmemizi sağlayacak güç vekuvvete geçerli olan gıdayı temin etmeyi de üzerine almıştır. Burızkı üzerine alması Allah için üç bakımdandır.a) Cenab-ı Hak bizim mevlâmız ve efendimizdir. Bizler onunaciz ve zavallı kullarıyız. Efendiye yakışan kulunun ihtiyacına yetecek nzkını temin etmektir. Kula gereken de kendi ihtiyaçlarımgören mevlâsımn emirlerine tâbi olmak ve emirlerini yerine getirmektir.b) Cenab-ı Hak kullannı kendisine muhtaç etmiştir. Fakatonlara nzkı nerden, nasıl ve ne zaman temin edeceğini bildirmemiştir ki kullar zamanı gelince rızkı istesin ve alsınlar.Rızkın kullara haber verilmeden ulaşması onun hikmetiningereğidir.c) Cenab-ı Hakkın kullarına ibadet ve taati emrettiğini söylemiştik. Eğer kullar bütün vakitlerini rızık aramakla geçirecekolurlarsa Allah’a olan ibadet ve taatUîrini yapamazlar. Şu haldekullannın nzkını üzerine alan Cenab-ı Hakk’ın bu işinde bir hikmet vardır. Kulların Allah’a karşı ibadet taat ve zikirleri ancakböylece mümkün olur.Esasen Allah için hiç bir işi yapmak vacib olamaz. Yani o hiçbir şeyi yapmak zorunda değildir. Ancak onun kullarının nzkınıvereceğine kefil olması onun hikmetiiıin bir gereğidir.
2
— Dağıtılan nzık :
Allah’ın kullanna dağıttığı ve levh-i mahfuzuna kaydettiği n-zıktır. Herkes levh-i mahfuzda kendisi için yazılan rızkı zamanıgelince yer, içer ve elbiseleri de giyer. Vazılandan fazla yiyemeyen
442
MARİFETNAME
ceği g^i, yazılandan az da yiyemez. Ne yazıldıysa onu mutlaka yer.Peygamberimiz buyuruyor ki:«Rızıklar taksim edilmiştir. Takva sahibinin takvası nzkımartırmayacağı gibi, fâcirin fucuru ile de nzkı azalmaz.»3 — Temlik edilen (kulların mülkiyetine verilen) nzık:Bir kulun dünyada bir şeye sahib olması ancak Cenab-ı Hakk’*ın takdiri ve rızası sayesinde olur.Cenab-ı Hak buyuruyor ki:«Ey mü’minler, size vermiş olduğumuz maldan (fakir ve yoksullara) nafaka Ve zekât verin.» (Bakara Sûresi, Ayet: 254)4 — Va’d olunan nzık:Cenab-ı Hak kullan içindeki takva sahihlerine helâl yoldan vehiç bir güçlüğe katlanmadan muttaki olmak şartıyla rmklannı temin edeceğini va’detmiştir. Cenab-ı Hak va’dlnde haktır.Cenab-ı Hak buyuruyor ki:«Kim Allahtan korkarsa ona darüktan genişliğe doğru çıkış yalu ihsan eder. Ve onu hiç beklemediği bir yerden nzıklandınr.Kim Allah’a güvenip tevekkül ederse Allah ona yeter.»(Talâk Sûresi, Ayet: 2-3)Bu ayetler Cenab-ı Hakkın vereceğini vadettiği nzkı, bildirmektedir. Rızkın çeşitleri bunlardan ibarettir. Ancak gıda ve bedenin kıvamı için gerekli olan ve yukarıda Allah’ın üzerine ifadeettiğimiz Cenab-ı Hakkın üzerine aldığı rızkı istemek mümkün değildir. Çünkü o Cenab-ı Hakkın hayat, ölüm ya da hastalık gibi yaratıkları üzerindeki fiillerindendir. Kul onu ne elde etmeye nede isteme güç ve kuvvetinde olamaz. Dağıtılan ve levh-i mahfuza yazılan rızkın temin edilmesi için de kulun araması ve bulmasıgerekli değildir. Çünkü buna gerek yoktur. Bu kulun kendisine ihtiyaç duyduğu malum rızıktır. Bu nzkı vermek Allahtandır ve
Al
lah bu nzkı vereceğini üzerine almıştır.Bu öyle bir nzıktır ki bunda çalışıp elde etmek şartı
yoktur.
Çünkü Allah’a tevekkül eden peygamber ve veliler sonsuz saadeti bulmuşlardır. Onlar rızkı temin için devamlı olarak bir yerebağlanıp çalışmamış, hayatlarını ibadet ve huzur içinde
geçirmiş
443
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
lerdir.
Onlar böyle yapmakla hata etmemiş, Allah yolunda gitmişve hidayete ermişlerdir. Bu da gösteriyor ki nzık istemek ve eldeetmek için sebeblere yapışmak kul için şart değildir. Rızık çalış,makla artmayacağı gibi istemeyi bırakmakla da azalmaz.Müslümanların çalışmaları yalnızca nzkın temini için değil,Allah’ın emri olmasından dolayıdır. Bu husus yanlış anlaşılmama
lı
ve islâmın insanları tembelliğe sürüklediği fikrine kapılmamalıdır. Çünkü kulun rızkı levh-i mahfuzda yazılandır. O belirli vasıflara ve vakitlere aynlmıştır. Onun değişmesi imkânsızdır. Zamanıgelince kul nzkını mutlaka bulacaktır.ResuIullah S.A.V. hadisinde Cenab-ı Hakkın yaratma, huy, n-zık ve ecel gibi şeyleri tamamladığını bildirmiştir. Çocuğun dün yaya gelişinden ölümüne kadar bu hal değişmeden devam eder.Bu hususları nazarı itibara alarak göz önüne getiren kul, sebeblere değil o sebeblerin sahibine bakar. Bedeni ve ruhi rahatlığaererek mevlâsmm üns ve huzurunu bulur. Ebedî devlete ve saadeteerer ve kalbini her türlü masivadan temizler.MANZUMEHüdadır mâni ve muti, felekle kâr ve bârim yokGönül mir’at (ayna)-ı sâfidir cihandan bir gübarım yok.Yüksek ve alçak alemden ganidir himmet-i tabimKi endûh ve semâ ve arz ve derd-i ruzigarım yok.Gönül kim mevlâ kapısıdır, yok ondan başka bir şuğlumOnun aşıkıdır ancak dilde, bir başka nigânm yok. Tecerrüddür elbisem', takvadır fahrim, bu aşk içreBeden elbisesine o yüzden benim hiç itibârım yok.Heyûla süretin koydum ki, eren leb’i mânâyaHeyûladan bu surettir mücerred perdedârım yok.Enâniyyetle hor olmuşken erdi aşktan izzet,Gönül mülkünde sultan oldum, asla itirazım yok.Gönül aşkın himmetinin yüceliğini bulup felekleri geçtiEdây-ı izzet ve lezzet-i aşkı iktidârım yok.İki âlemde hem ondan cüda bir yâr-ı görün kimDerun-ı dilde bir aşk-ı Hüdâdır yâr-ı gânm yok.Cihân karar yeri değil ona dil vermem Ey HakkıCanım aşka fedâdır, bir an onsuz kararım yok.
444
MARİFETNAME
KISIM : 5 TAM TEVEKKÜLÜN TESİRLERİ VE BAZI TEVEKKÜLEHLİNİN MENKIBELERİEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Kulun kalbine gelen ve onu sahibi olan Allah İle olmaktanalıkoyan sebebleri ortadan kaldırmak gerekir. Eğer böyle yapılırsa kalb o sebeblerden kurtulur ve mevlâsının üns ve huzuruna ermekle mesrür olur.Kalbe gelen eşyalar dört tanedir.1 — Rızık ve külün rızkı kazanmak hususunda gösterdiği dikkattir. Onun ortadan kaldırılması Allah’ın rızkını vereceğine kesinbir iman ve tam tevekkül ile mümkündür.2 — Korku ve güvensizliktir. Bu da Allah’a güvenmek ve onatevekkül etmekle olur.3 — Belâ, zorluk ve musibetlerdir. Onun ilacı da belâlarasabretmektir.4 — Kaza ve kader olup onların meydana getirdiği elem vekederdir. Onun ilacı da kazaya razı olup takdire rıza göstermektir.Bu demektir ki rızkı hususunda Allah’a tevekkül eden, belâve musibetlere sabreden, kazaya razı olup takdire rıza gösterenkimsenin kalbi temizlenip Ve Rabbinin ünsünü bularak huzuraerer. Artık o her muradına eren Kâmil ve ârif bir kul olur.Kalbe gelen dört arızamn ilacı yine dört şeyle olur ki bunlarda tevekkül, tefviz (ısmarlama) sabır ve rızâdır. Bunlar kendilerine ayrılan bölümlerde geniş olarak anlatılacaktır. Bu arızalarkalbe bir çok meşguliyetler getirir ki bunlar hâle ait olabileceğigibi geleceğe ait de olabilir. Kalbi Rabbinin üns ve huzurundanuzaklaştırır. Bu arızalar içinde kalbi en çok meşgul edeni, en bü yüğü en katisı rızıktır. Çünkü rızık bütün insanlar için büyük birbelâ olmuş ve o yüzden bedenler zulmet, meşakkat, sıkıntı ve zorluklar içinde kalmıştır.Rızık insanların kalblerini hasta etmiş, akıllarında kendisiyle meşgul olmalarına sebeb olmuştur. Rızkın teinini hususundainsanlar zor düşüncelere dalmış, birçok üzüntü, sıkıntı ve kederlere maruz kalmış, akılları adeta ne yapacağını şaşırmış, hayatlarından bir zevk alamamış ve dünya onlara dar gelmiştir. Bir çokinsnlar çaresiz kalmış, çalışmak pahasına Hak huzurundaki hizmetleri bırakmış, dünya insanlarının hizmetinde çalışmış ve onlara hizmetçi olmuşlardır.
445
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKİ HZ.
Başlangıçta hür oldukları halde kendileri gibi aciz kullara köle oldu ve türlü çeşit alçaklık, zillet ve üzüntülerle karşılaşmışlardır. Onlar bu halleriyle dünyada adeta bir zindan hayatı yaşamaktan feryat etmiş, gaflete düşmüş ve ne yapacakları hususundaümitsizliğe, şaşkınlığa düşmüş, yüzlerce, hattâ binlerce güçlük vezorluklarla hayatlarını mahvetmişlerdir.Nihayet mevlâlarına döndükleri zaman dillerle anlatılması imkânsız bir zarara uğradıklarım farkederek büyük bir pişmanlığadüşmüş, fakat bu pişmanlık kendilerine fayda vermemiş ve günahlarının fazla olması onlann cehennemde yanmalarına sebebolmuştur.Fakat, basiret ve himmet eshâbı dünyadaki sebeblere bağlanmamış, dünyaya meyletmemiş, semâya çıkmanın yollarını aramışve bulmuşlardır. Onlar Cenab-ı Hakka sonsuz bir tevekkül ile mütevekkil olmuş ve insanlardan uzak yaşama yolunu tercih ederekuzlete çekilmişlerdir. Kâr etmeyi kazancı bir yana bırakmış gönüle girmiş, hem insanlardan, hem de nefislerinden geçerek, muhab-betullah şarabını içmiş ve onun huzuruna ermişlerdir.Büyüklerden bir mütevekkil zat diyor ki:«Çölde yalnız başıma dolaşıyordum. Nefsim bana vesvese vererek: — Bu kuş uçmaz, kervan geçmez, ıssız köyü ve şehiri olmıyançölde ne zamana kadar gezeceksin? Açlık ve susuzluktan akıbethalin ne olacak? dedi. Ben de nefsimi terbiye etmek ve ona karşıçıkmak için caddeye yakın olmamaya ve yağ ile bal olmadıktansonra ağzıma bir şey koymıyacağıma dair kesin olarak karar verdim ve yolculuğuma devam ettim. Aradan belirli bir zaman geçtikten sonra bir de ne göreyim? Yolunu şaşıran bir kafile banadoğru gelmiyor mu? Beni görmemeleri için sırtüstü yattım ve gözlerimi de kapadım. Onlar yanıma geldiler ve kendi aralarında konuşarak:•— Bu bir yolcu, herhalde bayılmış olacak, yağ ile bal getirinde ağzma biraz koyalım, dediler. Sonra yağ ile balı getirip ağzımakoymaya kalktılar. Ağzımı açmaya zorlarken benim güleceğim çıktı ve güldüm. Onlar benim bu halimi görünce: — Sen deli misin? Aklını mı kaçırdın? dediler. Ben de başımagelenleri bir bir onlara anlattım. Onlar da bunun üzerine: — Kullarını rızıklandıran ve Kerim olan Allah’ın şanı ne yücedir? dediler.
Yine
büyüklerden bir zat anlatıyor ki:«Bir defasında yalnız başıma bir seyahate çıkmıştır^ Bir şeh
MARİFETNAME
rin kenarındaki bir mescide girdim. Nefsim bana hitabla: — Bu cami insanlara uzaktır. Sen yolcusun, yiyeceğin yok, eniyisi şehir içindeki camilerden birine git. Böylece halk seni görürve seni yolcu zannederek evlerine misafir ederler ve sana güzelşeyler yedirirler, dedi. Ben de nefsimi terbiye etmek için bu camiden başka bir camiye gitmemeye ve ağzıma lokma lokma helvakonulmadıkça ağzıma başka bir şey koymıyacağıma kalben, kesinolarak karar verdim, mescide girdim ve kapıyı da üzerine kapattım.Yatsı namazından sonra kapıya gelen bir adam kapıyı şiddetle çalmaya başladı. Ben baştan kararsızlık gösterdim ise de adamkpıyı çalmakta ısrar edince kapıyı açtım. Gördüm ki elinde mumolan ihtiyar bir kadın yanında zayıf bir çocukla içeri girdiler. Kadın bana dua etti ve önüme bir tabak helva koydu ve bana hitaben: — Bu hasta ve zayıf çocuk benim oğlumdur. Günlerdir, yemi yor, içmiyor ve konuşmuyor. Öylece kendinden geçerek yatıyordu.Nihayet gecenin birinde bana: — Anne helva canım istiyor, dedi. Ben de Rabbime şükrederek bir tabak helva yaptım ve önüne koydum. Ben bu işi yapanakadar, oğlum yemin ederek: — Benimle birlikte bu helvadan bir garib yemedikten sonraben bu helvayı yemem, dedi. Ben de oğlumun eline bir baston verdim, koluna girdim ve: — Şu mescide girdim. Orada bir garibin bulunduğunu gördüm, dedim. Birlikte buraya geldik. Neyse Allah’a hamdolsun kiseni burada bulabildik, dedi. Sonradan kadın beni helvaya buyuretti ve bir lokma oğluna bir lokma da bana vererek ikimizi de do yuncaya kadar yedirdi. Doyduktan sonra kalkıp gittiler. Ben iseonlardan hayrette kaldım ve şaşırdım. Orada Rabbimin kullarımnzıklandıncı olduğunu yakinen müşahede ettim. Onun üns ve huzuruna erdim. Kalbim onunla mutmain oldu.Artık biraz olsun kalbinde tevekkülden bir parça olan herkesebu iki olay gerçekten büyük bir ibret olsa gerektir.KISIM : 6RIZIK HUSUSUNDA TEVEKKÜL HERKES İÇİN GEREKLİDİREy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Rızkın temini hususunda dört hususu göz önünde bulundurankimse eğer onlara uygun hareket edecek olursa, nzık konusunda
447
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
kalbine gelecek her türlü vesvese ve düşüncelerden kendini kurtarır. Her yönü ile bir mütevekkil (tevekkül eden) olur Ve tevekkülükemâle erer.1. ci Husus:Ey insanoğlu 1 Bir defa düşün ki Cenab-ı Hak Kur’an’ında bütün yaratıkların rızkını vereceğini ve rızık işini üzerine aldığımbeyan ediyor. Haliyle senin rızkını da üzerine almış ve sana da rızkını temin edeceği hususunda kefil olmuştur. Bu durumda dünyadaki hükümdarlardan birisi sana: — Bu akşam bize gel ve benim misafirim ol, sana bazı ihsânve ikramlarda bulunayım, dese, senin bu davet hakkmdaki fikrinve kanaatin nedir? O sultanı hakkında nasıl bir hüsn-i zanda bulunursun? — O sultan doğru sözlüdür, sözünde durur diye fikrini beyanetmez misin?Davet eden sultan değil de pazardaki tüccarlardan, ya da zengin yahudilerden biri sayılır ve sözü geçer birinin yanında seni davet etse onlann sözüne uyup davetlerine icabet etmez misin? O gece yiyeceğin yemekleri düşünmen seni onun sözleriyle tatmin olmaz mısın? Hal böyl olunca bütün insanları nzıklandıran cömertve kerim olan Allah, Kur’an’ında senin rızkını vereceğini beyan ettiği, yüce şamyla senin nzkına kefil olduğunu bildirdiği ve bu hususta sana va’di olduğu ve rızkım vereceği hakkında yemin ettiğihalde sen nasıl oluyor da onun sözüne güvenemiyor ve ruhen huzur ve sükûna ermiyorsun? Neden onu söz ve vaadini doğrulamıyor yeminiyle tatmin olmuyorsun? Onun sana verdiği sayısız nimetlereve lutfa, türlü türlü ikrâm ve ihsanına neden bir bakmıyor ve buhususta bir düşünceye dalmıyorsun?Eğer böyle yaparsan, rızkın hususunda nefsinin dikkat ve endişesini nazan dikkate alırsan kalbini maruz kalacağı ızdırab vesıkıntıdan kurtulamazsın. Bu hal senin için bir belâ ve musibet değil midir? Ama bunu düşünecek idrak gerek. Bu idrake sahib isen,nzık endişenin senin için bir leke ve ayıb olduğunu anlarsın.Hz. Ali (R.A.) diyor ki:Allah'ın vereceği nzkı sen başkasından diliyorsun.Açlık korkusuyla çok emin sabahlarsın, müşrik sarrafın sözü
ne inan
ve düşünmezsin de. Rabbinin sana kefaletine, o kadar inan
mazsın.
44B
MARİFETNAME
Bu hususta şüpheye düşen kimsenin imanının zayıflığındankorkulur.Cenab-ı Hak buyuruyor ki:«Eğer inıaıı ediyorsanız, Allah’a tevekkül ediniz.»
2.
ci Husus:Ey insanoğlu! Cenab-ı Hak tarafından taksim edilen ve tevh-imahfuza yazılan rızkın değişmesi mümkün değildir. Sen bu hususu inkâr yoluna gider de levh-i mahfuza yazılan nzıklann değişmesinin mümkün olduğunu düşünürsen, Allah korusun hak yolu terkeder delâlete düşersin: Eğer Allah’ın kullara olan rızkındaki dağıtımını iyice bilirsen nzkı temin etmek hususunda iki cihandadüşeceğin aşağılık, bayağılık ve zilletten başka nasıl bir fayda bulursun?Herkes için takdir olunan bir rızık vardır ve levh-i mahfuzda yazılıdır. Tevekkül ehli hiçbir zillet ve bayağılığa düşmeden nzık-larını izzetle alırlar. Ancak rızkını teminde hasis olanlar ise zilletedüşerler. Çünkü ne çalışmayı ne ihtirası terk, ne de ihtiras ve çalışma rızkı azaltmaz ve çoğaltmaz. Senin için takdir olunan nzkseni mutlaka bulur. Sana düşen zillet değil rızkını izzetle almak-tır. Zelil olmanın bir mânâsı yoktur.3. ncü Husus:Ey insanoğlu! Rızkın yaşamak ve hayatı devam ettirmek içinolduğunu bilirsin. İnsan yaşadığı müddetçe nzkı kendisine gelecektir. Öyle ki rızıkla hayat birbirlerinin ayrılmaz parçalandır.İnsanın ömrü nasıl Cenab-ı Hakkın gayb âleminde ve kudretelinde ise rızık da aynı şekilde onun kudret elindedir. Cenab-ı Hakrızkı ister verir ister vermez. Bu hususta kimse onu zorlıyamaz. Onasıl isterse öyle yapar.Sen nasıl bir kulsun ki senin rızkını ve ömrünü elinde bulunduran sahibinin tedbirlerine inanmıyor ve güvenmiyorsun?4. cü Husus:Malûmdur ki Cenab-ı Hak kulun rızkını üzerine almış ve bunu temin edeceğine kefil olmuştur. Cenab-ı Hakk’ın üzerine aldığırızık kulun gıdası* beslenmesi ve âdeti üzere aldığı yiyecekleridir.Ancak kul eğer Allah’a tevekkül eder de onu rızkını vereceğine kefil ederse Cenab-ı Hak yukarıda adı geçen rızkından bir kısmım
449
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
kısar ve o kuluna kendi katından kuvvet verir. Böylece tevekkülsahibi asla zorluklarla ve üzüntülerle karşılaşmaz. Bilakis Rabbıylaolan ünsü ona zevk verir ve mutmain kılar. Çünkü o kul işin gerçeğini bilmekte- ve bedenin kıvamı ve yaşaması için Rabbinin kendisine kefil olduğuna inanıyor.Rızık konusunda Allah’a tevekkül etmenin mânası budur ki,o da bünyenin kıvamını bulmasıdır. Allah-u zül celâl kendisine tevekkül eden kulun bedenini azıksız bırakmaz ve ona mutlaka yardım eder. Kul, bütün hayatı müddetince kendisinde Allah’ın emirlerini ifa edecek güç ve kuvveti bulur.Rızıktan maksat, ölünceye kadar bedenin kuvvete sahib olmasıdır. Allah her dilediğine erecek ve dilediğini yaratacak derecedekuvveti olan bir kudret-i kâmildir. O dilediği kuluna yiyecek veiçecek verir. Dilediği kullarını da melekleri beslediği gibi yiyecekve içecek olmadan besler. Kul için esas olan ibadet edecek kuvvetibulmaktır, yoksa yemek içmekle nefsin arzularına uymak değildir.Şu halde sebeblerin bir önemi yoktur.Zahidlerin ve âbidlerin gece gündüz, yemeden içmeden uzun yolculuklara çıkmaları ve uzun müddet açlığa tahammül edecekkuvveti kendilerinde bulmalarının sebebi budur. Onlardan bir kısmı 10 gün bir kısmı 20 gün bir kısmı 30 gün, bir kısmı 60 gün yemeden içmeden durmuş ve kuvvetten düşmemişlerdir.Cenab-ı Hak, İbrahim i Edhem kuluna çamuru, başka kullarından bir kısmına da kumu gıda etmiştir.Ey insanoğlu! Bazı hastaların günlerce bir şey yemeden içmeden durduklarını ve yaşamlarını devam ettirdiklerini sen degörmûşsündür. Hastanın, sıhhati yerinde olan birinden daha zayıfve daha bitkin olduğu açıktır. Eğer açlıktan ölen olursa bil ki onunecelinin sebebi açlıktır. Fazla yediği için ölenler yok mudur? Şüphesiz onların ölümlerinin sebebi de çok yemek olur.Ebû Said Hudri R.A. diyor ki:«Cenab-ı Hak öyle hâkimdir ki beni üç günde bir rızıklandı-rır ve bana yemek verir. Çölde yolculuğa çıkmıştım. Üç gün birşey yemeden yolculuğuma devam ettim. Dördüncü gün de halsizkaldım, öyle ki olduğum yere yığıldım kaldım. O halde iken birsesin hafifçe bana şöyle seslendiğini duydum: — Ey Ebû Said, sebebi mi istersin? Yoksa kuvveti mi? Ben: — Kuvvet, diye karşılık verdim. Hemen bedenim kuvvet bul-
450
MARİFETNAME
du. Derhal kalktım ve 12 gün müddetle orada kaldım. Yiyecek birşey bulamadım, ama açlıktan yana bir zorluk da çekmedim.Ebû Said bu sözleri söyledikten sonra doğru konuştuğunu isbatiçin yemin etti.Bundan şu sonuç çıkıyor ki; Bir kimse kendisine nzık temineden sebeplerin ortadan kalktığını görür de kuvvetli bir tevekkülile Allah’a tevekkül ederse, bilsin ve emin olsun ki Cenab-ı Hakona kendi katından kuvvet ve inâyet eder ve ona kuvvet verir. Buhaldeki kul asla sıkıntıda kalmaz. Onun için de Allah’a çok şükretsin ki kendisine mevlâsımn üns, huzur, lutf, inâyet ve kerametiulaşmıştır. Zira Cenab-ı Hak o kuluna kuvvet vererek ona lutfuile yardım etmiş ve onu saadete erdirmiştir.Ondan sebeb ve vasıtayı kaldırmış. Onu esas gayesi olan hu*zuru meclisine kabul etmiştir. O kulunu meleklere benzetmiş ve.melekler gibi avamdan ayırmış ve kendi katma yükseltmiştir.Onun üzerindeki yeme içme âdetlerinin hasıl ettiği bağlan koparmış ve insanı hayretler içinde bırakan acaib kudretine muttali kılmıştır.Demek oluyor ki Allah’a tevekkül eden ve sözü edilen mertebeleri kazanan kimmsenin kân büyük olur. Onun nzkı çok geniştir. Zira ona rızkı Cenab-ı Hak vermiştir.MANZUMEAlem içinde ayân ve pinhân (gizli)Sana gelir elbet kısmetin olan.Kişinin gece ve gündüz talebiOlamaz rızk-ı kesirin sebebiRızkına kanaat eden ehl-i merâkOluser mazhar-ı ism-i Rezzâk.Seni yoktan var eden aç etmezBaşka kapılara muhtaç etmezYürü var Hakka tevekkül eyleHâline sabır ve tahammül eyle.Küne-i kaşânede rahat hoşturDâde-i Hakka kanâat hoştur.Bilir hâllerini Rezzâk-ı HakimRızkım vaktinde eyler taksim.
451
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
Mala mevkûf değil erzakınBaşka yüzden getürür Rezzâkın.Çeşmini, hâtınnı eyle ganîKerem et, olma gedâ, çeşm-i deni.Bizi ey Hayy-ı Hudâyı müteâlRızk için kılma perişân ahvâl.Zikrini dilde ruhun gıdasıyapCanda hikmet kapışım açık tut.KISIM: 7 TAM TEVEKKÜL EDENİN DAİMİ RAHATA ERMESİEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki: Tevekkül Allah’a dayanmak ve ona güvenmektir. O halde dün yanın ve ahiretin Allah'ın mülkü olduğunu ve her işin onun kudret elinde olduğunu, bütün insanların kendisi gibi bizce âciz olduğunu bilen kimse, onların hepsinin rızkım Cenâb-ı Hakk’m verdiğini bilir. Buna inanır ve tevekküle ilk adım atmış olur.Rızkı hususundaki şüphe ve endişeden kendini kurtaran kimse, Allah’ın vereceğine inandığı ve kefü olduğu rızık için hiç üzülür mü? Cenab-ı Hak Kur’an’ında:«Yeryüzünde nzkı Allah’ın üzerinde olmayan hiç bir hayvan yoktur» buyurmuş olması bu hususu gerektiği şekilde açıklıyor.Cenab-ı Hak dünyanın ve ahiretin iyiliğini tevekküle bağlamıştır.Şu halde Allah’a tevekkül eden kimsenin hem dünyada ve hem deahirette saadete ereceği şüphesizdir. Çünkü Cenab-ı Hak ona ha yırlı olanı vermiştir. Allah’a tevekkül eden kimse yiyecek ve içecektoplamaz. Yarınki rızkı için endişe etmez ve ne. olacağını meraketmez. Zira o kendisini herşeyi yaratan Rabbinin rızık denizindebulur. O nzık denizinin balığı olmuştur. Balığın su biriktirmeye ihtiyacı olur mu? Tevekkül eden de aynen denizdeki balık gibi herşeyden müstağni olmuştur. Onun nefsi yemek içmek istediği zaman nefsineşöyle hitab eder: — Ey nefis, nzkm elemini yapıp kendini zahmete sokma.Çünkü sen rızkı yaşamak için istiyorsun. Bilmezsin ki nzık ve ha yat birbirinin yakını ve komşusudur. Hayat olduğu müddetçe n-zık ta vardır.Ey insanoğlu! O halde sen de nzık sevdasını aklından çıkar.
452