ERZURUMLU İBRAHİM HAKKİ HZ.
Bütün bunlar Allahü Zülcelâlin kudret ve azametini gösterenbirer delil olmuştur.
KISIM : 4 ECVEF DAMARININ KOLLARI VE FAYDALARI
Ey Aziz!Anatomi âlimleri diyorlar ki:Ana toplardamar (kıfal)m esasını omuz damarı oluşturur.Ondan çıkan ve çoğalan kolların başlangıcı ana toplardamardırki buna kıfal denilmektedir. Pazuda kol boyuna uzanan bu damar,aynca pazu dışına ve derisine dağılan kollar gönderir. Dirsek eklemine yaklaştığında üç kola ayrılır. Bu kolların birine kol ipi mânâsına gelen Habluz-zırâ’ adı verilmektedir. Bu kısım üst dirsekoynağının dışı üzerinden uzamıştır. Oradan dışa ve aşağıya, yanidirsek altının yumru dışına bükülerek eğilmiş ve alt oynağın cüzlerine yayılmıştır.İkinci kısmı bilek dışından meylederek dirseğe taraf dönmüşve koltuk altındaki bir kolla birleşmek üzere gitmiş ve bu iki kemikten ehhâl, yani baş ve gövde damarı meydana gelmiştir.Geride kalan üçüncü kısmı ise derinden gidip tekarr ibtîdengelen bir kolla birleşmiştir. İbtînin, koltuk altının evvelki kolları pazunun içine inmiş ve oradaki kaslara yayılmışlardır. Bu kollardan biri, kol kemiğine kadar uzanmıştır. Adı geçen ibtî dirsekeklemine yaklaştığında ikiye bölünür. Bunlardan bir kısmı içeriyegirmiş ve ana toplardamardan kifâlden de geçer ve kol ile birazbirleştikten sonra ondan ayrılır. Bu kolun bir kısmı içe doğru inmiş, küçük parmak ile yanındakinin tamamına ve orta parmağında yarısına kadar inmiştir. İkinci ekleme çıkıp kemiğe dokunanelin cüzlerine ayrılmıştır.İbtinin, yani koltuk altının. 2. kısmı bilek içinde dörde ayrılmıştır. Bu kollardan biri de bilek altında ve bileğe ulaşıncaya kadar yayılmıştır. Diğer bir kolu da birinci kolun üzerinde olup, ya yılışı onun gibi olmuştur. Üçüncü kol, kol ortasında ve yine bilekten türemiş olup, çeşitli kollara ayrılmıştır.Kolların içinde en büyüğü 4. sü olup, hem yüksek ve hem de
KISIM : 4 ECVEF DAMARININ KOLLARI VE FAYDALARI
Ey Aziz!Anatomi âlimleri diyorlar ki:Ana toplardamar (kıfal)m esasını omuz damarı oluşturur.Ondan çıkan ve çoğalan kolların başlangıcı ana toplardamardırki buna kıfal denilmektedir. Pazuda kol boyuna uzanan bu damar,aynca pazu dışına ve derisine dağılan kollar gönderir. Dirsek eklemine yaklaştığında üç kola ayrılır. Bu kolların birine kol ipi mânâsına gelen Habluz-zırâ’ adı verilmektedir. Bu kısım üst dirsekoynağının dışı üzerinden uzamıştır. Oradan dışa ve aşağıya, yanidirsek altının yumru dışına bükülerek eğilmiş ve alt oynağın cüzlerine yayılmıştır.İkinci kısmı bilek dışından meylederek dirseğe taraf dönmüşve koltuk altındaki bir kolla birleşmek üzere gitmiş ve bu iki kemikten ehhâl, yani baş ve gövde damarı meydana gelmiştir.Geride kalan üçüncü kısmı ise derinden gidip tekarr ibtîdengelen bir kolla birleşmiştir. İbtînin, koltuk altının evvelki kolları pazunun içine inmiş ve oradaki kaslara yayılmışlardır. Bu kollardan biri, kol kemiğine kadar uzanmıştır. Adı geçen ibtî dirsekeklemine yaklaştığında ikiye bölünür. Bunlardan bir kısmı içeriyegirmiş ve ana toplardamardan kifâlden de geçer ve kol ile birazbirleştikten sonra ondan ayrılır. Bu kolun bir kısmı içe doğru inmiş, küçük parmak ile yanındakinin tamamına ve orta parmağında yarısına kadar inmiştir. İkinci ekleme çıkıp kemiğe dokunanelin cüzlerine ayrılmıştır.İbtinin, yani koltuk altının. 2. kısmı bilek içinde dörde ayrılmıştır. Bu kollardan biri de bilek altında ve bileğe ulaşıncaya kadar yayılmıştır. Diğer bir kolu da birinci kolun üzerinde olup, ya yılışı onun gibi olmuştur. Üçüncü kol, kol ortasında ve yine bilekten türemiş olup, çeşitli kollara ayrılmıştır.Kolların içinde en büyüğü 4. sü olup, hem yüksek ve hem de
152
MARİFETNAME
açıktır. Bir kolu ana atardamarın koluyla birleşmiş ve bunlardanda baş ve gövde damarı denilen ekhal hasıl olmuştur. Geri kalanıda derine gidip gömülmüştür.Ekhal damarı içten doğar, üst dirseğe kadar çıkarak dışanyagider ve L şeklinde iki kola bölünür. Üst kolu üst bilek oynağınadoğru inmiş ve bileğe dönmüştür. Baş parmağın arkasında ve başparmak ile şehâdet parmağının arasında ve şehâdet parmağında, yani bizzat kendisinde yayılır.Alt kolu ise dirseğin alt kısmına inerek üçe ayrılmıştır. Bukollardan biri, şehâdet parmağı ile orta parmak arasına gelir veüstten şehâdet parmağına gelen bir damar koluna yapışarak onunla bir damar oluşturur. İkinci kol sağlam ve kuvvetli olup ortaparmak ile onun yanmda bulunan parmak arasmda yayılır.Bu kollann tamamı kolların eklemlerine bölünmüştür.Ellerin parmakları Cenabı Hakk’ın inâyet ve yardımıyle hareketini bunlar sayesinde yapıyor. İnsanı yaratıklann en üstünüve en güzeli kılan Allahü Zülcelâl her türlü noksan sıfatlardanuzaktır.KISIM: 5ECVEF DAMARININ BEDENİN AŞAĞISINDAKİBÜYÜK KISMI VE KOLLARIEy Aziz!Anatomi âlimleri diyorlar ki:Ecvef damarının aşağı inen büyük kısmı, karaciğerden çıktığı zaman daha bel kemiğine dayanmadan önce kendisinden bü yük bir damar ayrılır ve bu damar da kıl misâli incecik damarlaraayrılır. Sağ böbrek liflerine giderek böbrekte ve onun yakınındakalan yerlerde yayılır ve onların hepsini sıcak gıda ile gıdalandı-rır. İnen kısmından daha sonra büyük bir damar aynlır ve kıl damarlara bölünerek dağılır. Sol böbreğe gelerek onun liflerini bulur, onların civarında kalan yerlerde dağılır.Bunların tamamının gıda ihtiyacı bu koldan sağlanır. Sonrainen bu kısımdan ayrılan iki damar var ki bunlara Talûn adı ve-
153
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
rilmiştir. Bu damarlar gıda vermek gayesiyle böbreklerin içine kadar girmişlerdir. Çünkü izahı yapılan atardamarlarda olduğu gibi,bu talûnlar da böbreklerin besinini çekerler. Bu talûn’ün sol tarafından çıkmış olup, hem erkek ve hem de kadınlarda sol yumurtaya kadar inmiştir. Çıkan bu damar da ayrıca sağdan kollara ayrılarak sağ yumurtaya varmıştır. Bu damar iki böbrektengerek kadınların ve gerekse erkeklerin cinsiyet organlarına doğrumeyleder. Bunların daireye benzer şekilleri olduğundan, böbreklerden yumurtalara akan saf kan, onlarda pişer ve kırmızı kanşeklinden beyaz meniye dönüşür.Yine bel kemiği (omurga) nden yumurtalara ulaşan iki damar vardır ki, bu erkek cinsiyet organında kaybolur. Sonra inenbu kısım, omurgaya dayanarak inerken her omurun yanında odamardan daha başka kollar ayrılır. Ayrılan bu kolların bir kısmıgirmiş ve omurilikte sona ermiştir. Diğer bir kısmı ise, yanlarındaki kaslara dağılmışlardır. Yine bir kısmı da leğen kemiklerine gelmiş ve karın kaslarında sona ermişlerdir.Bu inen kesim izah edildiği şekilde omurga omurunun sonunageldiği zaman orada ikiye bölünmüş olup ,biri sağ, diğeri de sol oyluğa varmıştır. Sözünü ettiğimiz bu iki kısım henüz oyluklara varmadan evvel herbirinden on tabaka damar ayrılmıştır. Birinci tabakaları sert bir yere gelmiş, ikinci tabakaları ise kılcal damarlarolarak ortaya gelmiş.4. tabakaları mak’ad kaslarına ve kuyruk sokumunun dışınaayrümış.5. tabakaları kadınlarda ana rahmi boyunca uzanmış ve birkısmı orada ana rahmine bitişik halde kısımlara ayrılmışlardır.Bunlardan biri,sidik torbasına ayrılmış, diğeri ise sidik torbasınınboyun kısmına gelmiştir. Bu 5. tabaka genellikle erkeklerde dahaçok bulunur. Bu sebeple hem sidik torbasını sarmış ve hem de erkeklik âleti olmuştur.6. tabakaları kasık kemiği üzerindeki mevcut kaslara gitmişve orada dağılmıştır.7. tabakaları, karın üezrinde bedenin yukarısına doğru çıkankaslara yükselmiştir. Bu esas damarlardan ayrıca kadınlarda 4 damar daha çıkar ve dört yandan an rhmine iner. Yine onlrdan çıkan 8 damar göğüs üzerindeki memelere çıkar.
154
MARİFETNÂME
8. tabakaları erkeklerde cinsiyet organına, kadınlarda ise öntarafa gelir ve oralarda dağılır.9. tabakaları oyluğun iç kaslarına inmiş ve bu kaslarda dağılmıştır.10. tabakaları baldır yanlarından leğen kemiklerine çıkmışve ellerin tarafından inen damarların çevresine ulaşmış ve hepsinden çıkan büyük cüz’ü bacaklarda inmiş ve onda başka kollara bölünmüş ve böylece 20 tabakaya ulaşmışlardır. Damarlardakibu sınıflandırma ve dağıtım, bilginleri hayret içine düşürmüş ve yaratıcılarını bilmek hususunda büyük ibret olmuştur.Damarlardaki kanı nehir suları misâli akıtan bir ve kahrediciolan Allah’ın sanı ne yücedir!KISIM: 6ECVEF (BOŞ) DAMARIN UYLUK AŞAĞISINA İNENDALLARI VE FAYDALARIEy Aziz!Anatomi âlimleri diyorlar ki :Açıklaması yukarıda yapılan tabakalardan geri kalanları, oyluğun içine inmiş ve her kısım bir oyluğun içinde 15 dal meydanagetirmiştir. Bunlardan;Biri oyluk önündeki kaslara bölünmüştür.Biri dışarıdan içeriye doğru kaslara taksim olunmuştur.Biri dış yüzdeki odalara dağılmıştır.Biri dıştaki kaslara varmıştır.Dördü bacak içine doğru gömülmüş ve kaybolmuştur.İkisi bacak altında bulunan kaslara varmıştır.İkisi diz mafsallarına kadar varmıştır.Geri kalan üç daldan dış yüzde olanları akciğere giren solukborusundan topuk mafsalına kadar uzar. Orta dal, dizin sonundanbaldır içindeki kaslara bırakır ve kendisi de aşağıya iner. Ondankalan iki daldan biri baldırın iç kısımlarına gömülerek kaybolmuştur.Birisi İse, iki kemik arasında uzar ve
ayak önüne inerken
aynı dış yüzden bir kol ile karışır.
Dallardan 3. cüsünün iç yüzü
bal
155
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
dır içine eğilmiş büyük bir ciğer borusunun bombeli tarafındantopuğa gider ve ayağın iç kısmına gelir.Sözünü ettiğimiz 3. dal, orada dört kola ayrılır, bunlardan ikisi aşağı dış kısımdan ve küçük kemik yanından ayağa girmiş, ikisiise yukan iç kısmındadır ve birisi hariçten gelen ile birleşme temineder. Ayağın üst yüzüne çıkarak yayılmıştır. İç yüzdekinin dışabakan kolu İkincisiyle birleşmiş ve ayağın alt tarafında dağılaraksona erer.İnsan bedenindeki mevcut kan damarları bunlardan İbarettir. Hepsinin toplamı 360 damar eder. Şekil veren ve Hâkim olanYüce Mevlâ'nın en güzel surette yaratmış olduğu insan vücudundaki yüce, bedii ve sanatının ne derece yüksek olduğunu düşünme ye ve anmaya vesile olması için insan vücudundaki cüzleri veuzuvlan kısca da olsa burada ifade etmeye çalıştık.Aıtık bundan sonra duyu, kuvvet ve hikmetli şeyle rile, or-ganlann diğer şekillerini de iki konu başlığı altmda izaha geçiyoruz. Bedendeki mevcut ince sanatlar sayısızdır. Biz bu kadarını anlatmayı yeterli gördük. Çünkü, insan vücudundaki organların bozulan kısımlan hakkında âlimler yüzlerce, binlerce eser yazmış ve yine de bitirememişlerdir.
KONU:4İNSAN BEDENİNDEKİ KUVVETLERALTI KISIMDAN İBARETTİRKISIM: 1İNSANDAKİ KUVVETLER VE ORGANLARIN HAREKETİEy Aziz!Anatomi âlimleri diyorlar ki:Kuvvetler ve fiiller birbirleriyle bilinebilen ve birbirine bağlıolan iki kavramdır. Çünkü kuvvetlerden herbiri ayn bir iş, ve fiildir. Yani, her fülin mutlaka bir kuvveti vardır. Şu halde fiiller nasıl iki çeşit ise, kuvvetler de aynı şekilde iki çeşittir.1 — Tabii kuvvetler.2 — Nefse ait (nefsanî) kuvvetler.Bu kuvvetlere başkanlık eden ve onları idaresi altında bulunduran bir uzuv vardır ki, kuvvetlerin kaynağı (madeni) nı o organ teşkil eder. Fiillerin meydana gelişi de organlar sayesindedir.Nefsî nebatî olan tabi! cins, iki kısma ayrılır.Bir kısmının gayesi, bedeni gelecek tehlikelerden korumaktırki, bu ‘kısım bedeni gıdalandırmak ve böylece büyümesini ve yaşamasını temin etmek hususunda tasarruf sahibidir. Hayatının sonuna kadar ona tazelik verir ki, bu kısmın yeri ve hareket merkezikaraciğerdir.Diğer kısmın gayesi ise, bedenin soyunu, yani neslini
devam
ettirmek vazifesini görmektir ki, bu da kadın ile erkeğin
cinsi
münasebette bulunmasıyle olur. Bu ise bedendeki karışımlarınoluşturduğu meni cevherinin kadının rahmine düşmesiyle,
Allah'
m muradıyle ve can vermesiyle mümkün olur.
Bu kısmın yeri ve
hareket alanı kadın ve erkek cinsiyet organlarıdır.
187
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
'Nefsani (hayvani) cinse gelince; bu da iki kısmı içine alır :1 — İdrak edici (müdrike) kuvvet.2 — Hareket edici kuvvet.İdrak edici kuvvet de kendi içinde 2’ye ayrılır :1 — Dış kuvvet.2 — İç kuvvet.Bedenin dışında görülebilen beş kuvvet vardır :1 — Duyma kuvveti.2 — Görme kuvveti.3 — Koklama kuvveti4 — Tad alma kuvveti.5 —Dokunma kuvvetidir.Bedenin içinde bulunan idrak edici kuvvetler de beşe ayrılır :1 — Ortak duyucu kuvvet.2 — Hayal kuvveti.3 *— Fikir (düşünce) kuvveti4 — Vehim kuvveti.5 Hafıza kuvveti.İç idrak edici kuvvetlerin merkezi ve hareket alanı beyindir.Hareket edici kuvvet icra ettiği iş ve fiillere (gördüğü iş) göre kısımlara ayrılmıştır. Çünkü her kasın yaratılış şekli ve tabiatıbaşka başkadır. Bunun bir kısmı, beden damarlarını ve kirişlerinihareket ettirip titreterek, tutarak, salarak açan ve kapıyan birkuvvet görevini ifâ eder. Bunlar sayesinde eklemler açılıp organlarhareket eder. Bu kuvvetlerin yeri, hareket alanları kaslara bitişensinirlerdir. Hareket ettiren kuvvetin bir kısmı gadab, diğeri deşehvet kuvvetidir.Kızma hali, hayvanı kuvvete arız olan sıkma ve daralmadır.Şehvet ise, hayvani kuvvetteki genişlemedir. Kızgınlığın ve şehevîkuvvetin yeri ve hareket sahası yürektir. Esasen bütün kuvvetlerin başlangıcı kalbdendir. Fakat bildirilen yer ve hareket merkezleri, sözü edilen kuvvetlerin harekete, yani füle dönüştükleri yerolduğu için herbirine başlangıç ve merkez denilmiştir.Meselâ, duyuların merkezi beyin olduğu halde, her duyu içinde aynca bir organ tayin edilmiştir. Çünkü o duyunun, özel fiili oorgan tarafından yapılmıştır. Fakat yemeklerin sindirilmesi bazıbasit işler his kuvvetle tamamlanabilmiştir. Bazıları da yemek ye
138
MARİFETNÂME
meye iştahı olma ve yemek yeme gibi çift hareketle tamamlanırlarÇünkü bu iş bir çekici kuvvet ile bir de midenin ağzındaki his kuvvetiyle tamamlanmıştır. Fakat çekici kuvveti uzun ve nemli olanlif tellerini harekete geçirir. Duyucu kuvvet ise bu hareket sayesinde iştahı çeker ve kişide yemek yemeye istek uyamr. Eğer du yucu kuvvete herhangi bir hastalık ya da âfet anz olursa, yemek yemeye olan istek, iştiha kaybolur.Sübhane musebbi bul esbâb.KISIM:
2
İNSAN VÜCUDUNDAKİ TABİİ NEFS, NEBATİNEFS VE YARDIMCILARIEy Aziz!Anatomi âlimleri diyorlar ki:Ana rahminden şehâdet âlemi olan dünyaya gelen çocuk dörtcan ile hayat bulmuş olarak doğar. Bunlar:1 — Tabiî nefs.2 — Nebati nefs.3 — Hayvani nefs.4— İnsanî nefstir.1— Tabiî nefs : Bedenin parçalarım muhafaza eden ve birbirinden ayrılıp dağılmalarım önliyen bir kuvvettir. Bu kuvvetin yeri bütün bedendir. Bu kuvvetin iki ayrı hizmetçisi vardır ki bunlara da hafiflik ve ağırlık denilmiştir. Hafiflik bedenin dış muhitine ağırlık ise içine, yani merkeze doğru eğimlidir.2 — Nebatî nefs: Bedenin uzunluk, genişlik ve derinliğine yayılan ve bedenin cismini büyüten kuvvettir. Bu nefsin bulunduğu yer karaciğerdir. Az evvel izahım yaptığımız tabiî nefs ve onahizmetçi vazifesini görenler, hepsi birlikte nebatî nefs’in hizmetinde bulunurlar. Nebatî nefsin bunların haricinde ayrıca kendisineait 9 hizmetçisi vardır ki bunlar:1 •— Çekici kuvvet.2 — Tutucu kuvvet.3 — Sindirme kuvveti.4 — Ayıran (mümeyyiz) kuvvet.5 — Dışarı atan kuvvet.
199
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
6 — Üreten kuvvet.7 — Şekil verici (musavvir) kuvvet.8 — Besleyici kuvvet.9 — Büyütücü kuvvettir.Şimdi bunlar üzerinde kısa izahlar yapalım :1 — Çekici kuvvet (cazibe) : Bedene fayda temin edecek gıdaları hariçten bedenin içine çekme görevini yapan kuvvettir. Buişi kendi yeri olan mide ile ve onun ağız lifleriyle yapar.2 — Tutucu kuvvet: Midede gıdayı tutan kuvvettir ki ,buişi midenin aşağısındaki genişlemesine olan eğik bir lif ile yapar.3 — Sindirme kuvveti: Çekici ve tutucu kuvvetlerin saklamış oldukları faydalı gıdayı yoğurarak hasıl eder, besleyici veartırıcı (doğurucu) kuvvetlerin işine hazır hale getirir. Geriye kalan kısmı kanşır ve gıda haline getirerek organlara dağılır. Bu yapılan işe sindirim denilmektedir ki, bu kuvvet, pişirmek ve karışmak işi kendi bölgesi olan mide, karaciğer ve damarlarda onlarınmevcut sıcaklıklanyle olur.4 — Ayıran kuvvet: Gıda piştiğinde kalım ile incesini birbirinden ayıran kuvvettir ki, bu kuvvet işini kendi yeri olan midenin iç yüzünde yapar.5 — Dışarı atan kuvvet: Gıdalar içindeki fazlalıkları ve işe yaramayan kısımları veya kâfi miktardan fazlasını yollarından ve ya kendisine ait deliklerden çıkararak atar.Meselâ, ağacın zamkını dışarı atması veya bu kuvvetin fazlalığı kıymetli organdan kıymetsiz organa aktarması buna misâldir.Bu kuvvet, işlerini midenin altındaki sıkan ve genişlemesine olanlifin kirişiyle yapar.6 — Üreten (doğurucu) kuvvet: Bu besinlerin en incesi ve yufkasını toplar ki, bu gıdalardan da o cismin bir benzeri meydana gelir. Bu toplanan gıdalann en ince kısmına bitkilerde tohum,hayvanlarda da nutfe (meni) adı verilir. Bu kuvvet iki çeşit olup,biri erkek ve dişideki meniyi meydana getirir. Diğeri de rahim içine gelen menideki kuvveti ayırır ve her organa ait olan tabiatınmeydana gelişine kadar birleştirir. Bu kuvvetin çalışma sahası dakendi yeri olan vücut damarlan olup, işlerini orada yapar.7 — Şekil veren (musavvir) kuvvet: Allahü Zülcelalin kudretiyle bütün azalann şekil, biçim, karışım, girinti, çıkıntı, boşluk
100
MARİFETNÂME
ve deliklerinin sonuna kadar olan her türlü işlerini görür. Muhafaza içinde besinlerin çeşitleri üzerinde çalışamalar yapar ve onucisme benzer hale getirir. Bu kuvvetin çalışma yeri de kendi sahası olan atardamarların içidir.8 — Besleyen kuvvet: Gıdayı gıda alacak organa faydalıolacak hale getirir. Bedendeki alacağı vaziyeti aldırır. Bu kuvvetçalışmasını bütün organlarda yapar.9 — Büyüten kuvvet: Bedenin her tarafmı uygun bir şekilde büyümesini ve gelişmesini sağlıyan bir kuvvettir. Bedene girengıdalarla bedenin büyümesine yardım eder. Bedene giren besinlerle hayat bulmasına hizmet eder. Bu kuvvet işlerini kendi yerleriolan bedenin tamamında'yapar.Anlatmaya çalıştığımız bu iki nefis, kendisine yardımcı olanlarla birlikte hayvani nefse hizmet eder ve ona itaatten dışarı çıkmazlar ve onun isteğine ram olurlar. Hayvani nefs, konuşan nefsebinek olmuştur. Bizi ona hâkim, onu da bize memur kılan CenabıHâk, her türlü noksanlıktan uzaktır.
KISIM: 3İNSAN BEDENİNDEKİ HAYVANİ NEFS VE
ONUN HİZMETÇİLERİ OLAN DUYULAR
Ey Aziz!Anatomi âlimleri diyorlar ki:Hayvani nefis, bütün bedeni saran bir kuvvettir. Bedenin hareketi onun isteğine göre olur. Duyusu ile eşyayı bilir, tanır, öğrenir. Hayvani nefsin yukarda izahını yaptığımız hizmetçilerindenbaşka 12 tane hizmetçisi vardır ki, 40 tanesi his, diğer ikisi de hiddet ve şehvettir. Duyuların beşi beden dışında olup, bunlar, göz,kulak, burun, dil ve deridir. Geri kalan beşi de bedenin içinde vebeyin boşluğundadır ki bunlar da:1 — Ortak duyu.2 — Hayal.3 — Vehim.4— Fikir (düşünme).5 — Hafızadır.Bu duyuların hepsi için tesbit edilen ayn bir iş vardır ve her
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
duyu
kendi işini yapmakla meşgul olur. Beden dışındaki duyulardan biri, işitme duyusu olup görevi sesleri ve harfleri duyarak birbirinden ayırmaktır. Sesleri ve sözleri duyup anlamamız ancak buduyu sayesindedir. Bu özellik sadece bu duyuya mahsus olup, diğerleri bundan mahrumdur. İşitmenin meydana geldiği yer iç kulakta nohut tanesi kadar büyüklüğü olan ve içi sıvı ile doldurulmuş bir yerdir.Görme duyusunun görevi, şekilleri ve renkleri görmek ve anlamaktır. Beyaz-siyah, uzun-kısa, büyük-küçük, uzak-yakm, güzel-çirkin ,aydınlık-karanlık v.s. gibi birbirine zıt vasıflar ile bunungibi şeyleri birbirinden ayırır ki, bu vasıf da ancak gözde, yanigörme duyusunda vardır ve diğer duyularda bu yoktur. Bu kuvvetin çahşma sahası gözdür.Koklama kuvvetinin görevi, güzel ve çirkin kokuları algıla
mak
ve birbirinden ayırmaktır. Bu işte ancak koklama duyusuna
has
birşey olup, diğerlerinde yoktur. Bu kuvvetin çalışması beynin
ön
tarafındaki meme uçlarına benziyen iki küçük et parçasıdır. Tatma kuvvetinin görevi, ağza alman gıda v.s. gibi tatlı-acı,ekşi-tuzlu v.s. gibi tatları almaktır. Acıyı tatlıdan, ekşiyi tuzludan ayırmak ile her türlü yemeğin ve meyvelerin tatlarını almakancak bunun sayesinde mümkün olur. Bu işi yapma hususiyetiancak bu kuvvetin olup, diğer duyularda yoktur. Bu kuvvetin yeri, boğazın aşağı kısmı ile dil üzerinde yayılan kastır.Dokunma kuvvetinin görevi, yumuşak ile serti ,sıcak ile soğuğu, yaş ile kuruyu, hafif ile ağırı birbirinden ayırmaktır.
Yine
bu
işi
görme vasfı da ancak dokunma kuvvetine ait olup,
diğer
duyular bundan yoksundur. Bu Kuvvetin yerin bütün bede
nin dış
yüzüdür. Fakat el ayasıyla parmaklar arasında bu his çok
daha açık
olup, orta parmak üzerinden zirve noktasına çıkmıştır.Gerek bu durum ve gerekse bu sıra, Yaratıcı ve Bari olan Allahü Zülcelâlin kudret ve kemâlini, nimetlerini, çokluğunu ayanbeyan ortaya koymuştur. Bu yüce sanat, âlimler için büyük ibret
olmuştur.
İnşam varlıkların en güzeli olarak yaratan Sâni ve Ha
kim
olan Allahü Zülcelâl her türlü ayıp ve noksanlardan uzaktır.O yüce Mevlâ bize lütfü ve inamıyle göz, kulak ve kalb ver
di. Keşke
O’na lâyık olabilsek ve hakikî bir kul olabilsek!
162
MARİl'ETNAME
KISIM : 4HAYVANİ NEFSİN BEŞ İÇ DUYUSU
Ey Aziz!Anatomi âlimleri diyorlar ki:Beş iç duyu kuvveti beynin üç boşluğunda olup; ortak duyu,
hayal kuvveti, düşünme kuvveti, vehim kuvveti ve hafıza kuvveti-dir. Şimdi bunları izaha gayret edelim :1 — Ortak duyu kuvveti :Bu, hizmetçi duyuların ilkidir. Buna bu ismin verilmesine se-bep iki mânâdır.1. mânâ : Gözlerin idrak ettiği birşey in şekli ortak duyu saye-sinde birşeymiş gibi görünür. Çünkü bir kimsenin gözü ile ortak
duyu arasında herhangi bir arıza olması halinde ,o kimsenin göz-leri şaşı olur ve birşeyi iki taneymiş gibi görür.2. mânâ : Ortak duyu, dış duyuların arkasında ve iç duyuların
önünde başlangıç kısmında olduğundan, dış duyularla algılanan
şeyler önce ortak duyuya gelir. Nehire benzeyen bu duyular, ortak
duyu denizinde birleşir ve sonra da iç duyulara karışır. Kalbe gelen
fikir ve düşünceler evvelâ beyne çıkar ve oradaki duyuları geçerek
ortak hisse gelir. Bu nehirler ve çeşmeler ortak duyu denizine dol-duğunda oradan da bedenin dışındaki duyulara gider.Bu kuvvete ortak duyu kuvveti denilmesinin sebebi budur.
Onun işi yazılan birşeyin tercümesini yapmaya benzer. Şanında
duyulara tercümanlık olan ortak kuvvetin bu vasfı diğer kuvvet-lerde yoktur.Bu kuvvetin çalışma merkezi önce de açıkladığımız gibi, üç
boşluktan ilkinin ön tarafıdır.2 — Hayal kuvveti :Bu kuvvetin iş ve sanatı dış duyulara olan herhangi birşeyin
algılanması (idrak) halinde. Meselâ, bir kimse .gördüğü bir tanı-dığını veya başka birini görse de, önceden onu göreceğini kendisi-ne gösterebiliyor. Yani, adamın kendisi olmadığı halde hayalinde
görebiliyor.Veya bir kimse herhangi bir şehri görse ve sonra da başka bir
yere gitse ve önceki gördüğü şehri tekrar görmeyi arzulasa o
şe
hir orada olmasa bile o kimse hayalinde o şehri görebiliyor.
Haya
lin gördüğü iş, hayal kuvvetiyle mânâları idrak etmektir.
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
Esasen hayal, bir kâtibe benzer. Çünkü mânânın şekildenuzak kalmamasını temin kâtibin işidir. Yani, bir kelime söylenişle şekil haline gelmedikçe mânâsı meydana gelmez ve hiçbir kimseye telâffuzu ulaşmaz. Fakat kâtip, şekil ve ses halinde olmıyanmânâyı başkasına ulaştırabiliyor. Aynen kâtibin yaptığı iş gibi ha yal de şekil halinde olmıyan şeyleri diğer duyulara gösteriyor. Bugibi mânâların algılanması bu kuvvete mahsus olup, diğer kuvvetler bundan yoksun kalmışlardır.Bu kuvvetin yeri ve iş merkezi ortak duygunun arkasında onabitişik haldeki ilk boşluğun arkasıdır.3 — Düşünme kuvveti:Şayet bu kuvvet bir insamn konuşma kuvveti ve kendi faydasına kullandığı bir kuvvet olarak kabul edilirse bu durumdaona, düşünen, hatırlayan, istediğini yapan kuvvet denilir.Şayet hayvani vehim kuvveti bunu kullanır da bu kuvvet- deonun için hazı rolursa, onun ihtiyaçlarını görürse bu halde kuvvete hayal gücü denilir.Düşünme kuvvetinin işi budur. İç ve dış duyulardan hafızakuvvetinde yazılan ne varsa düşünme kuvveti o şekillerin hepsinigörür ve okur. Bu kuvvetle diğer kuvvetler arasındaki fark şudur:Diğer duyu organları algılananlardan kendilerine gelenlerinsadece birini benimser ve toplar. Diğeri de o toplanan şekilleri muhafaza eder. Fakat üçüncü kuvvet dediğimiz düşünme kuvveti,ikinci kuvvetteki suretleri istediği şekilde kullandıktan başka, osuretlere uygun olan ya da olmıyan mahalleri de hazırlayabilir.Bunun içindir ki, bu düşünme kuvveti vehime kuvvetinin bir âleti. gibidir. Bu anlayış sadece buna aittir. Halbuki diğer kuvvetlerde bu vasıf yoktur.Bu kuvvetin yeri ve hareket merkezi beynin orta boşluğununön tarafıdır.4 —• Vehim kuvveti:Bu kuvvetin gördüğü iş .görülen, görülmeyen şeyler ile doğruile yanlış gibi şeylerden nefsi haberdar etmek ve dış âlemde suretiolan ve olmayan mânâ ve suretleri idrak etmektir.Meselâ, âlemde yüzbin güneşin varlığı vehmediliyor. Fakatâlemdeki güneş sadece bir tanedir. Yahut da yüzbin cıva denizi bu*lunduğu vehmedilebilinir. Fakat dünyada bir tane cıva denizi bilemevcut değildir.Yahut da, altın ve gümüşten ya da diğer cevherlerden mey
164
MARİFETNÂME
dana gelen birçok dağlar ve tepeler düşünülebilir. Fakat dünyadabunun tek bir benzeri yoktur.Vehim kuvveti, konuşamıyan hayvanlarda insanlardan çokdaha kuvvetlidir. Zaten onlar bu sayede, hayatlarını devam ettire-bilmekteler. Meselâ, küçük bir kuzu binlerco annesine benziyen ko yun içindeki annesini bu duygu ile kolayca bulabiliyor ve tanıyabiliyor. Çobamn kendisine sadık bir dost, kurdun ise amansız birdüşman olduğunu bu kuvvet sayesinde bilebiliyor. Yani demek olu yor ki, hayvanlardaki vehim kuvveti insanlardaki akim gördüğüişi görüyor. Çünkü hayvan, dostunu ve düşmanım bu kuvvet sa yesinde bilir.Bu kuvvetin tesiri altmda kalan insan, bazen hayvanların yaptığını yapar. Vehim kuvveti hayal kuvvetlerini kullanıp olması mümkün, olağan, alelâde şeylere uymayan, gerçeğe aykırı nice yollara sapar. Türlü sapık ,yalan, yanlış hayaller ortaya koyar kibunların hepsi boş, yanlış ve olmaları da mümkün değildir. Akılbunları kabul etmez. Bu sebepledir ki, vehim kuvvetine bedeninşeytanı adı verilir. Çünkü, bedenin kuvvetlerinin tamamı insanakimın hâkimiyeti altmda ve hareketleri onun emrine göredir. Ancak vehim kuvveti insana bağlı olmadığı gibi onun emri altmda dadeğildir.Meselâ, bilindiği gibi, bütün melekler Hz. Adem’e secde etmişti de Şeytan etmemişti.Peygamberimiz buyuruyor ki:«Dünyaya gelen çocuk, şeytanı ile birlikte doğar.»Bu hadiste vehim kuvvetinin varlığına işaret etmektedir.Çünkü vehim kuvveti öyle bir kuvvettir ki, hiçbir zaman boş durmaz. Daima yalan söyletir. Eşyayı olduğu şekilden başka gösterir.Daima hile ve aldatmada ısrar eder. Vehim kuvveti insana hücumettiğinde aklın hâkimiyeti ortadan kalkar. Bu kuvvetin yeri beyin,işinin başlangıç yeri ise orta boşluğun arka tarafıdır.5 — Hafıza kuvveti .*Bu levhaya benzer bir kuvvettir ki, Levh-i mahfuz’un insanâlemi olması mümkündür. Çünkü iç ve dış duygulardan buna negibi bir şekil gelirse gelsin, onun resmi aynen bu levha üzerindesabit olur ve görünür.Meselâ, iki adam birbirini bir defa görmüş olsalar, başka zaman bir kez daha karşılaşsalar, tabii ki birbirlerini hatırlar ve tanırlar. Çünkü ilk defa olan karşılaşmalarında birbirlerinin simaları hafızalarında yer etmiştir. Önceki görüşmelerinde hafızaya
165
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
yerleşen nakış, sonraki görüşmelerinde hafızaya yerleşen (yazılan)
nakışa tatbik olunduğu zaman bu nakışlar uygun hale gelir ve
birleşirler. Bundan da bu adamların daha önce görüşmüş oldukla-rı meydana çıkar. Hafıza kuvveti, duyulabilen ve duyulamıyan su
retlerden vehim kuvvetine gelen anlamların hâzinesidir. Aynı şe-kilde duyulan suretlerin ortak duyularına gelen anlamların hâzi-nesi hayaldir.Muhafaza, hıfz kuvveti sadece bu kuvvete aittir ve öbür kuv-vetlerde bu yoktur. Hafıza kuvvetinin yeri ve başlangıç yeri .beyi-nin üçüncü boşluğu ile, son boşluğunun ön tarafıdır. Şu halde de-mek oluyor ki, gerçekte bu kuvvet yazılan bir levhaya benzer. Dü-şünme kuvveti ise bu levhayı okuyan âlime benzer. Hayal kuvveti
ise önce de zikrettiğimiz gibi, kâtip gibidir. Vehime kuvveti de söy
değimiz gibi şeytana benzer.Ortak duyu bir denize benzer ki, burası dış nehirlerin ve ır-makların toplandığı ve dağıldığı yerdir. Beden şehrinin sultam ve
hükümdarı İnsanî ruh olup, diğer kuvvet ve nefisler onun yar-dımcısı durumundadırlar.MANZUMETain şehri oldu canın padişahı
Gönül, arş ve beyinin taht yeri
Hayalin kâtip, hıfzın ise defter
Fikir ilimleri o defterde musavver.KISIM : 5HAYVANİ NEFSİN HİZMETÇİLERİNDEN
HİDDET VE ŞEHVETEy Aziz!Anatomi âlimleri diyorlar ki:Herhangi bir zararın savuşturulması veya başkasına galip gel-mek için yapılan bütün hareketler, yürekte meydana gelmiş olup,
hayvani nefstedir. Bu kuvvete hiddet, gadab, kırgınlık adı veril-miştir. Hiddet, başkasını yenmeyi veya gelecek herhangi bir zararı
defetmeyi kendisine meslek bilmiştir. Bunun yeri ve hareket mer-kezi yürektir.Sözünü ettiğimiz hiddet, kızgınlığın orta derecesi şecaattir
ki,
yüreklilik, gayretlilik ve atılganlık demektir. Bu duygu,
yapılacak
l^te sebatkâr olmayı ve işi tamama erdirmeyi temin eder. Bu, be
ğenilen bir huy ve övünmeye lâyık bir ahlâkî vasıftır. Bu duygu-168
MARİFETNÂME
nun ifratı ise tehevvürdür ki, çok aşın gitmek ve kudurmak demektir. Bu duyguya sahip olan kimse, yapamıyacağı işleri yapma ya kalkar. Bu insanı kötülüklere duçar eden fena bir huydur vedaima yerilmiş ve kötü görülmüştür. Ancak bunun da haddindenfazla noksan olması da bir nevi aptallık olup, hoş görülmemiştir.Çünkü bu durumda olan bir kimse, yapabileceği bir işi yapmaktanda kaçar ki bu da evvelki gibi kötü bir vasıftır.Şehvet, hayvanı nefis tarafından bir faydayı kazanmak yahutda bir tat almak için yürekte meydana gelen harekete denir. Şeh*vet kuvvetinin isteği ve sanatı adı geçen faydayı temin etmek vearzusuna nail olmaktır. Bunun yeri ve çalışma sahası ise yürektir. Bunun orta ayarı iffettir. Bu vasıfla dine ve insanlığa yakışan istek ve işlere girişilmiş olur. îffet güzel ahlâkın şubelerinden-dir.Şehvetin aşırısına şeref denilir ki, onunla dine ve insanlığaaykırı iş ve isteklere girişilir, bu da kötü huylardan biri sayılır.Şehvetin normalden aşağısına da amûd denir ki, istenen şehevî arzu ve istekler bununla yapılamıyacağı için, bu da bir evvelkigibi hoş görülmemiş .beğenilmemiş, bilâkis zemmolunmuştur. Öfke ve şehvet kuvvetleri izahı yapılacak olan İnsanî nefsin (ruhun)emrine girer ve ona kölenin efendisine itaat etmesi gibi itaat ederlerse ikisi de ortayı, yani itidali bulur ve insan iki güzel huyun sahibi olur ki,bu huylar da şecaat ve iffettir.Gerek öfkeye ve gerek şehvete üstün durumda olan imannefsi hür ve kâmil (olgun) dir. Eğer durum aksine olur da öfke(hiddet) ve şehvet ruha galip gelirse ve ona hâkim olarak emri altına alırsa ve onu köle gibi kendine hizmet etmeye mecbur ederse,artık öfke ve şehvet normal halinden çıkar ve bu husus kişide dörtfena huyun yerleşmesine sebep olur ki, bu huylar şunlardır :1 — Tehevvür (aşırı gitme, kudurma).2 — Cûbu (pısırıklık, aptallık).3 — Şeref (kötülük yapmak).4 — Hamud (haksızlığa maruz kaldığı anlarda
susmak.)
Bunlardan başka, daha birçok kötü ahlâk ve huy
sözünü et
tiğimiz bu huylardan çoğalır. Öfkeye ve şehvete yenilen
ve onla
ra mahkûm olan ruh, noksan ve esirdir. Çünkü kendini
bilmekten
âciz kalır. Kendisini yaratan Mevlâyı bilmekten ve
tanımaktan
gafildir. Ya Rabbi, bizi gaflete düşen kullarından eyleme!
187
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
KISIM: 6
İNSANİ NEFS (RUH) VE YARDIMCILARI
Ey Aziz!Hikmet ehli diyorlar ki:Emri Rabbani ve konuşan bir nefs olan İnsanî nefs öyle bircevherdir ki, kendisinde bütün maddelerden arınmış uzak kalmışiken, büyük bir aşk ile bağlandığı bedenin işlerini görmek için hayvani nefsin mekânı olan kalbin ortasındaki karasevda noktasında —ki ona suveyda denilir— hayvani nefs ile yakınlık teşkil etmiş ve onunla sarılmışlardır. Hayvanı nefsin âlet olmasıyle bütünbedenin organlarında idareci olma ve onlara hükmetme imkânıbulmuştur. Çünkü toprak maddesi çok kaba, buna karşılık ruh iseçok lâtiftir. Hayvani nefs, kıymetli ile kıymetsiz arasında bir yerde olduğundan, onlar arasında münasebet kurulmalarına âlet olmuştur. Hayvani ruhun geçit oluşu, kaba bedene meyilli olan lâtif ruha münasebet kazandırmıştır.Hayvani ruh ile beraber bulunması sebebiyle bu ulvî ruha Gönül adı verilmiştir. Bunun bir tarafını hayvani nefsin yoğunluğukaranlık hale getirmiştir. Bunun için de güzelliğin aynası ve Allahü Zülcelâlin nazargâhı olmuştur. Bu noktada şeref kazanmış,izzetli ve aziz olmuştur. Fakat şu var ki ,bu adı geçen ayna, hayvani sıfatlarla tozlanır, ben ve egoizm perdesiyle örtülürse, budurumda ruh artık kendisinden habersiz olduğu gibi, Mevlâsmıbilmekten de gaflete düşer. Kendi âlemine yüz çevirmiş ve hayvani nefsin emrine girmiş ve onun emirlerine itaat eder olmuş ve ondan ayırdedUemez olmuştur. Kendisine hizmet edene hizmet ederken ona esir olmuştur.Esasen anlatüan üç nefis, hizmetçileriyle birlikte İnsanî nefshükümdarının beden ülkesine hizmetçi ve çoban olmuştur. Bedenhükümdarının bu hizmetçilerin haricinde üç özel hizmetçisi dahavardır ki bunlar da :1 — Nutk.2 — Nazarî (teorik) akıl.3 — Amelî (pratik) akıl.Şimdi bunlan kısaca izaha çalışalım :1 — Nutk: öyle bir idrak kuvvettir ki, ince mânâlar onunvasıtasiyle birbirinden farkedillr. Nutk kuvvetinin orta derecesihikmettir. Hikmetin sayesinde doğru ile yanlış birbirinden aynlır.Nutk’un aşın derecesi cerbere (beceriklilik) dir. Anlaşılması imkânsız mânâlar onun sayesinde anlaşılabilmesi arzu edilmiştir.
MARİFETNAME
Nutk’un yetersiz derecesi belâdet (izansızlık) tir ki, hayır veşer, iyi ile kötü ayrılamaz. İkisi de aynı olarak bilinir. Şu haldenutk’un hâl ve şanı mânâların idrak olunmasıdır.2 — Nazarî (teorik) akıl: Bunun işi ve sanatı ,kurulacak düzenin nasıl olacağını ve işlerin nasıl görüleceğini tasarlamaktır.Meselâ; yapılacak olan bir binayı bu nazarî akıl evvelce tasarlar ki buna da kaç oda, kaç pencere gereklidir. Nazarî akıl bunlarıuygun gelecek şekilde düşünür ki, bütün işi odur.Ameli aklın iş ve mesleği ise nutk kuvvetinin idraki ile nazarîaklın tasarılarını tasavvurdan kuvveye ve kuvveden de füle çıkararak âmel, yani yapılan iş haline getirmesidir. Cihandaki mevcutbütün şehirlerde ve köylerdeki yapılan bina ve inşaatlar, sanat vezenginlikler, süsler, lügatler, yiyecek ve giyecekler, kitaplar, ilimler, nakış ve resimler ,bağ ve bahçeler, dünyadaki özel ve genelâdetlerin hepsi, nutk kuvvetiyle nazarî ve âmelî kuvvetin nazarîve âmelî olarak yaptıkları çalışmalarla meydana gelmişlerdir. Yinebu halk âlemi, o emir âleminden meydana gelmiştir.Şu halde, âmeli akim, nutuk kuvveti ile nazarî akıl kuvvetininhizmetçisi olduğunu söyliyebiliriz. Onların her emrini yerine getirir ki bu üç kuvvetin tamamı insan ruhuna hizmetçi olmuştur.Hürmete lâyık ve hizmet edilmeye değer olan insan ruhunun bedendeki mevcut hizmetçilerinin sayısı 28 tanedir. Bunlann izahışimdiye kadarki açıklamalarımızda yapıldı.İnsanî nefsin hizmetinde olan ve onun emirlerini yerine getiren akıl, Allahü Zülcelâlin nurundan varolmuştur. Küllî akıl denilen bu akıla, izrafî ruh ve İlâhî aşk denilmiştir. İradî bir ölümlehayvanî nefsinden fena bulan o ruh ile hayat bulmuştur. Alemdeki varolan herşeyi kendi bedeninde bulur. Gönlündeki benlik perdesi ortadan kalkar. Kendini ve Rabbini bilir ve tanır. Ruhu ayınondördü gibi batmıyan güneşe karşı gelmiş gönlü nur ile, huzurve sevinç ile dolmuştur.Dünyanın bu resim ve suretleri ile cisim ve candan geçerekgönül âlemine göçmüş ve gerçek vatanına dönmüştür. Nereden geldiğini, nereye gideceğini bilmiş, muradını ve isteğini alıp ölmedenönce sonsuz bir hayatı bulur ve dünya adındaki düşmanından kurtulur ve gerçek dostu olan Allah'ına kavuşur. İnsan vücudu birduvara benzer. Bu duvarın bir yüzü mücerred (soyut) gayb âlemi, öbür yüzü de şehâdet (görülen) âlemdir. Bu duvann sağlamkalması ve tamiri; yemek, içmek ve uyumaktır ve bu iş her güniçin âdet haline gelmiştir. Onun kahnlığı içinde bine yakın boş,seyrek köşeler vardır ki, bunlar kemik ve damarların boşluklarınaişaret teşkil eder.
169
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
Bu sözü edilen duvarın arkasına konulan bir ayna vardır ki,bu gönül aynasıdır. Onun nurlu ve parlak yüzü bilinmiyen gaybâlemine taraf dönüktür. Bu yüz, insanın ruhî hali olup arkası duvar içindeki karanlıktır kİ, onlar da öfke ve şehvet kuvvetleridir.Kalbin arka kısmı aydınlatan lâmbanın yeridir. Bu da hayvanîruha örnek teşkil eder. Bu lâmbanın kalıcı oluşu fitilin
yağ
ilebuluşmasına bağlıdır. O da, câmn rutubetliliği ve sıcaklığıdır. Okandilin nuru hisler ve kuvvetler olup, duvarın, yani bedenin
ya-
rıkları ve köşeleri bu ışıkla aydınlanır. Bütün organlar onunla, yani o ışıkla hayat bulur ve varlıklarını onunla devam ettirebilir.Bu duvarın görünen dış yüzünde beş tane açık pencere vardır ki, bunlar malum olan duyu organlarıdır. Aynanm yüzü tozludur ve bu tozlar da kendisine kötü ahlâktan gelen lekeler ve dumanlardır. Bu kendi kılıfında örtülmüştür ki, buna sebep de kendi benliğinde utangaç ve şaşkın olmasıdır. Öfke ve şehvet kuvvetine mağlup olan ve benliğinde mahçubiyet olan gönlün kendini bilmemesinin sebebi budur. Böylg gönül kendini bilemediği gibi, Mev-lâsmı da tanıyamaz.Kendisini duvar, yahut dâ lamba zannetmesi boş ve batıl birhayaldir. O, sadece görünen 5 pencereden görünenlere meyillidir.Görünen zahir âlemin halleri ise devamlı olarak vaki olan bir uyku ve gölgedir. Çünkü aynanın kılıfı kendisiyle bilinmiyen gaybâlemi arasında bir perde, bir engel teşkil eder. Beş duyu penceresiUe o âlemden bütünüyle yüz çevirmiş ve yaratılanların tarafınadönmüş, görülen şehâdet âlemine tam olarak yönelmiş olanlardıro âleme meyletmiş ve ona bağlanmışlardır.Zira bu hal içindeki gönül geçici olan bu dünya hayatını asıl,ayrılığı kavuşma, bulanıklığı saf ve duru, alman gıdayı yeterli,bu el memleketini vatan, bu çöplük diyeceğimiz yeri ev, bu ayrılıktan doğan şansızlığı şans .noksanlığı olgunluk, yokluk ve mahrumiyeti nimet, dünya hapishanesini âdeta bir cennet zanneder vealdatıcı dünya hayatına kanarak onunla mağrur olur. Artık o kimse, hayvanî nefsine esir olmuş ve ruhu kötü ahlâk Ue dolmuştur.İki âlemde kör kalmış ve âdeta insan suretinde hayvan olmuştur.Benlik perdesi altında cehâlete dalmış ve böylece başı dönmüş, Allah’ı anmaktan uzak kalmış ve nefsindeki vesvese ve kuruntularile belâsını bulmuştur. Birleşme, topluluk ve cemiyet nimetindenuzak kalmış ve yalnızlığın, tefrikanın dayanılmaz azabına düşmüştür.Hülâsa, Cenabı Hakkın huzurundan uzaklaşmış, dünyanın iş,dert ve düşüncelerine dalmıştır. Hayatının paha biçilmez kıymetli
170
MARİFETNAME
vakitlerini boşuna harcamış ve kendini âdeta yüksek bir tepeden
aşağıya atmıştır. Çünkü Allah’ın huzurundan uzak kalmış düş-man eline düşmüştür. Dünya nimetine karşılık en çok lezzetli ve
paha biçilmez kıymetli nimetlerden vazgeçmiştir.Artık böyleleıinin hâli Allah’ın lütfuna ve hidâyet etmesine
kalmıştır.MANZUMERuhanî zevkten ol kim, meyli zevki cism eder.Saltanattan eylemiştir, irtikâbı zülli dâr.İzzet ve câhı fâniyi bil zülli akl ve şâhı cânEy azizim zillet şâhmdan uzak dur, kıl zinhâr.Eğer bir gönül, nefsin öfkesine ve şehvetine galip gelir, ciha-nın nimetlerinden uzak durup kendi âlemine kaçar, Mevlâsım
arar, bulur ve tanırsa, artık o> benlik perdesini yırtmış, hem ken-dini ve hem de Rabbini müşahede etmiş ve her türlü halin sırrına
ermiştir. Gayb semasının nur ve aydınlığı o aynaya varmış olup,
kendisini Allah’ın güneşi karşısında olan bir ay bilir. Küllî aklın
ışık ve nurunu kendisinde bulur. Bu bütün âleme yayılan bir hal-dir.Küllî akıl (aklı küll) ruhlara vatan, cesetlere de kavşak ol-muştur ki, onu bulan kimse, dünyada ârif olur ve onun sayesin-de her türlü muradına erer .Bu gönül, kendi âleminde bu devlete
nail olmuş, sözü edilen o daman, kandili ve aynayı geçmiş ve tam
ayın ondördü haline girmiştir.
171
KONU: 5BEDEN ORGANLARININ ŞEKİLLERİNDEKİ HİKMETLER
SEKİZ KISIMDAN İBARETTİRKISIM: 1BAŞTAKİ ORGANLARIN ŞEKİLLERİNDEKİ HİKMET
Ey Aziz!Hikmet ehli diyorlar ki:Cihanın yaratıcısı olan Cenabı Hak, insanın bedenini en güzel ve en lâtif bir şekilde yaratmıştır. İnsan bedenindeki uzuvlarıöyle yerleşmiş ve birbirleri ile öyle uyum sağlamışlardır ve organlar öyle nazik yaratılmıştır ki, onu diller anlatamaz .akıllar tefekkür edemez. Onun tertemiz ruhu anlamak ile ve feraset ile, ilimile ve hikmet ile öyle güzel doldurulmuştur ki artık ucu bucağı ol-mıyan bir derya haline gelmiştir.Yüzündeki güzellik, içindeki temizlik ve olgunluk, huyundaki itidâl ve yumuşaklık, tabiatının iyi oluşu, pürüzsüz ve teklemeden konuşması onu dünyada eşsiz bir yaratık haline getirmiştir.Edalı yürümesi, güzel ve şirin sözler söylemesi, mütebessim güler yüzlü olması, güzel hareket etmesi ve hoş sedasıyle âlemin aklımalmış, güzelliği ve tatlı canı ile cihanın sevgilisi, irfan ehlinin derağbet ettiği bir varlık olmuştur.Aşıklara onun sebebiyle nice haller gelmiştir, insana, en güzel şekli veren Cenabı Hak, insan bedenindeki mevcut 4 karışım(kan, balgam, safra, sevda) dumanıyle onun şerefli başında lâtifve güzel saçlar ihsan buyurmuş, yumurta dumanlarından erkeklerin göğüslerinde ve yüzlerinde kıllar halketmiştir. Kadınlar saç-lanyle süslenirken, erkekler de sakal ve bıyıklarıyle süslenirler.Dumanların fazla oluşu, saçların siyah olmasına sebep, balgamın fazla oluşu ise saçları sarı olmasına sebeptir. Saçların beyazoluşu, sıcaklığın az oluşundandır. Sıcaklığın azlığının sebebi çok
17
a
MARIFETNAME
inzalin vaki olmasından, çok cinsi münasebette bulunmaktan veçok üzülmektendir.Almn nuru kalblerin sevincidir. Kaşlar gözlerin muhafızı olup,onlara gölgelik yapar, gözleri tehlikelerden korurlar. Kaşlar başaâdeta iki ay hilâli gibi yerleşmişlerdir.Gözlerin burun ile kaşlar arasmda bir bölgeye yerleşmiş olmaları kendilerini çarpmalardan ve darbelerden korumak içindir. Yüzün ön yüzünde yerleşmiş olmalan ise bedene her türlü işlerinde yol gösterici olmalan sebebiyledir.Gözkapaklarımn yaratılmasının sebep ve hikmeti, gözü dinlendirmek, gözün bakılması haram olan şeylere bakmasım engellemek ve uyku halinde kapanıp göze perde olmaktır. Kirpikler deaynen kaşlar gibi gözleri süslemek ve korumak için yaratılmışlardır. Gözbebeğinin siyah oluşu, göz akının da beyaz olması, gözlerinsüslü ve güzel görünmeleri içindir. Göz nurunun siyah noktadatoplanmış olması .organın en lâtif olması sebebiyledir. Gözün ortakısmında bulunmuş olması sözü edilen tabakalar sebebiyledir.Göz organının yuvarlak şekilde olması, görme aydınlığınınçevresine bakabilmesinin kolay olmas ıiçindir. İnsan başının da yuvarlak olması, çarpmave darbelerden korunmasının kolay olması ve beynin alanının geniş olması içindir. Büyüklüğünün şekliise bedene uygunluk sağlamak için bilinen şekilde olmuştur.Yüzün yuvarlak olması, güzellik yönünden ay ve güneşe benzemesi içindir. Dudakların kırmızı ve dişlerin de beyaz oluşu yüzün güzelliğine uygun bir süs ve güzellik katması içindir. Burunorganımn .kıkırdaktan ve çift delikli olarak yaratılmış olması, yumuşak olması ve çarpmalara karşı dikkatli olması içindir. Burundeliklerinin genişçe oluşu koku alma işini kolaylaştırmak ve çokkoku almak içindir. Görünüşünün bilindiği şekilde oluşu, haricîmaddelerin kolayca, atılabilmesi ve nezle içindir.Bir kısım dişlerin dar ve uzun olması, kırmak ve kesmekiçindir. Geniş olan dişlerin görevi ise çiğnemek ve öğütmektir. Sıra halinde dizilmiş olmaları sesin çıkmasını sağlamak içindir. Dilkemiksiz olarak yaratümıştır. Bunun sebebi de, harflerin kolaycaçıkması ve lokmaların hareket ettirilmesini temin etmek içindir.Ses, sözlerin bildirilmesini sağlamak için, dilin dudaklar Uedişle rarasında mahpus edilmesi, fazla konuşmamas ûçindir. Dilin bir tane buna karşılık kulak ve gözlerin çifter yaratılmış olmalan daha çok duymak ve daha çok görmek içindir. Kulaklann başın yan taraflannda olmalar ıher yönden gelen sesleri kolaycaduymaları içindir. Kulak kepçesinin bilindiği şekilde oluşu, sesleri
173
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
almakta hassas olması, kıkırdaktan olması ise hem hafif ve lâtifve hem de çarpmalardan korunmak içindir. Boynun hem uzun vehem de geniş olması baş ile uygunluk sağlamak ve başı taşıyacakgüçte olmasını temin içindir.Boyunun bir kemikten değil de yedi omur oluşu, her tarafadönecek özelliğe sahip olması içindir. Başın, bedenin en üst kısmında bulunması şan ve görünüşünün büyük olması ve akıl cevherinin kıymetinin takdir olunması içindir.On duyu merkezinin başta olması, ona verilen değer ve kıymetin daha fazla olması içindir. Bu kadar çok organların ve kuvvetlerin bir yere toplanmış bulunmaları onları yaratan Hâlikîinve Hakimin kudret ve sanatını ispat etmeye ve açığa vurmaya delil olmaz mı?KISIM: 2BEDENDEKİ DİĞER ORGANLARIN ŞEKİL VEHKMETLERİEy Aziz!Hikmet ehli diyorlar ki:İnsanın iki ayak üzerinde rahatça durabilmesi ve edâ ile sallanarak yürüyebilmesi, onun şerefli ve diğer yaratıklardan üstünolduğunu ispat içindir. Omuzlarının ve kollarının şekli sevdiğinive dostlarım kucaklaması ve sevmesi içindir. El, parmak ve tırnakların bu şekilde oluşlarının binlerce faydayı temin etmesi vesanatlarını icra etmesi içindir. Baş parmağın diğer parmaklaraoranla daha kalın ve daha kısa olması, dört parmağın karşısınagelerek tutmakta ve kaldırmakta kuvvetli olması içindir. Tırnakların kıkırdaktan ve yumuşak olarak yaratılmış olmalan derinin kaşınması ve düğümlerin çözülmesinde kullanılmasıiçindir. Tırnağın eğme ve bükmeye yarayan daha nice faydalarıvardır.Gümüş gibi beyaz bir sine ve bunun üzerindeki memeler .erkekler için bir ziynet, kadınlar için ise hem süs ve hem de çocukemzirme vasıtasıdır. Memelerin göğüste yerleşmiş olmaları, çocuğun kolayca emzirilebilmesi içindir.Cildin ince ve lâti folması, kolay terlemek ve böylece ruhunrahatlığını sağlamaktır. Derinin diğer görevleri gerek iç organların örtülmesi ve gerekse dış organlann süslenmesi gibi önemli iş-lerdir.Memelerin ve göbek deliklerinin görevi, vücuda havanın gir-
174
MARİFETNAME
meşini sağlamak ve ruhu
ıa
hata kavuşturmaktır. Koltuk ve ka-sıklarda sık sık kılların büyünesi bedende varolan pis kokuların
dışarıya atılması ve onların beyusç çıkmalarını önlemek içindir.Aksırmak ve öksürmek ,genize ka^n birşeyin dışarıya atılma-sını sağlamak ve kalbden balgamın soğukluğunu uzaklaştırmak
içindir. Gülüş, kalbde olan sevinç ve hayretin dışanya aksetmesini
sağlar.Ağlamak ise, kalbde olan bir acının, derdin ve üzüntünün de
aynı şekilde dışanya vurulmasıdır. Titremek, sinirlerin gevşeme-sinden meydana gelir ki ,bedenin nizam ve intizam içinde olması-nı arzulamaktır.Uyku, bedenin rahatı, alman gıdaların sindirilmesi ve bütün
beden uzuvlarının huzura kavuşmasının teminidir.Omurganın bir kemikten meydana gelmeyip bir dizi kemik
halinde olması, bedenin her tarafa kolayca eğilmesini temin etmek
içindir. Erkeklerin cinsiye torganlarının yuvarlak, silindir şeklinde
olması, gerek yürürken ve gerekse otururken oylukların arasına
geldiğinde zararlardan ve darbelerden kurtulması içindir. Temeli-ni kemiklerin değil de sinirlerin oluşturması, yürekten çıkan atar-damarlar ile gelen şehvet rüzgârıyle büyümesi, dolması ve rahim
ağzına geldiği zaman da nutfesini ona bırakarak boşalması ve bu
olay vuku bulduktan sonra yeniden eski haline dönerek kılıfına
çekilmesi, kişinin ve bedenin rahata ermesi içindir. Cinsiyet orga-nının uç kısmının çok yumuşak bir etten meydana gelmesi, kadı-nın fercine girdiğini hissetmesi ve cinsî münasebet duygusunun
zevkinin devamlı olması içindir. Yine erkeğin cinsiyet organının
kertik olması, kendinde ve kadının ferci içindeki can damarlarının
sürtülmesiyle meninin inzal olması ve bundan erkeğin büyük bir
zevk duyması içindir.Yemek yemeye duyulan istek, cinsî münasebete istek duyma-yı temin, bu da çocuk olmasını temin içindir. Şayet Cenabı Hak,
çocuğun dünyaya gelişini böyle bir şehvet ve lezzete bağlı kılma
saydı, bu istek ve lezzetlerin sonucu çocuk olmasaydı, hiç kimse
kendi isteği ve arzusuyla bu fitnesi ve belâsı olan işlere girmez ve
çeşitli dert ve sıkıntılara katlanmazdı. Bu da insan nesli kesilirdi.Kadının fercinin bacaklarının arasına gelmiş olması, zorla
cimada bulunmaktan kurtulması ve emin olması içindir. İç kısmı-nın nemli oluşu, erkek âletinin hareketini kolayca yapabilmesi
içindir. Sıcak ve hararetli oluşu, erkeğe cima isteğini uyandırması
ve birleşme zevkini tattırması ve cana can katması içindir. İleri
geri gidip gelmekte zevke zevk katmak için ayrı bir sebeptir. Ka
175
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
dinin fercinin uzun olması erkek organındaki meninin kolaycaakması içindir. Kadın tenasül organının sinirlen ve damarları oturak yanına gelir ve oradan tekrar geriye döner. Böyle olmasına sebep de, âletin yumru hale gelmesini ve kadının menisinin soğuktan etkilenmeden erkek menisiyle birleşme temin etmesi ve rahme kolayca girmesini temin içindir.Rahim ağzı, iki yol ağzındadır ki ,buna sebep de rahimdeki çocuğun doğumunun kolayca olması içindir.Erkeklerde yumurta (testis)ların dışarda oluşu hem büyük vehem de sert olmalan içindir. Büyük oluşları sahibine cesaret vekahramanlık vermek içindir. Sert oluşları nutfeye sertlik vermeleri ve kırmızı halde iken beyaz yapmaları içindir. Nitekim memelerkendilerine kırmızı olarak gelen kanı beyaza dönüştürmektedirler.Kadınlann yumurtalan hem küçük ve hem de yumuşaktır.Bunun için de nutfeleri hem küçük ve hem de suya benzer şekilde olmuştur. Erkeklerde yumurtaların iki tane oluşu, tenasülişinin ne derece önemli olduğunu bildirmek içindir. Bu yumurtalardan birine herhangi bir âfet anz olsa, diğeri sağlam kalır veneslin devamını sağlar. Yumurta torbalanmn bacaklar arasmdaolması, geniş ve rahat olduğu yerlerde tehlikelerden kendini koruması içindir. Kadın yumurtalarının küçük san ve yumuşakolması yüzünün ve göğüslerinin tüysüz, parlak ve yumuşak olmasıkadınlann sevilmeye, öpülmeye lâyık olmaları içindir. Kadınlarınderilerinin ince, parlak ve tüysüz olması, erkeklerin kendilerinisevmesi ve meyletmeleri içindir.Oylukların çift ve etli oluşu, oturma amnda yatak vazifesigörüp, oturak (mak’ad) halkasını muhafaza etmek içindir.Yellenmek, midedeki mevcut gıdalardan meydana geldiği gibikalbi ve kamı rahatsız eden pis kokulu havamn çıkmasını da temin eder .Oyluk kaslarının kaim oluşu, ayakların sağlam olarakbasmalarım temin edip yavaş yavaş yumuşayıp üst ve altında bulunan organlan münasip kılmak içindir.Dizlerin ve topukların malum şekilde oluşlaıı her
çeşit yü
rüyüşün ve oturuşun rahatlıkla yapılması içindir.
Ayaklann ile
riye doğru uzanması ve ayak parmaklarının bildiğimiz
şekilde ya
ratılmış olması ,dört ayaklı hayvanlar gibi ayakta durmak
ve yürü
menin de rahat bir şekilde olmasını temin içindir.Buraya kadar açıklaması yapılan insan bedenindeki azalann yaradılış hikmet ve faydaları esasen insan bedenindeki organlarınçok az bir kısmını teşkil eder. Bu organların ve bunların dışındaki diğer organların daha başka nice faydaları vardır.
178
MARİFETNÂME
Yaratıklar içinde en dayanıklı, en sağlam, en güzel ve en mükemmel olanı insan bedenidir ki, bu İlâhî sanatın şaheseridir. Buna delil de Resûlüllah S.A.V.’in şu hadisidir:«İnsan, Rabbinin binasıdır ,o (binayı) nu yıkan lânete uğramıştır.»Cenabı Hak buyuruyor ki:«Gerçekten Biz, Adem olgunu (diğer hayvanlar üzerine) üstün kıldık. Onlara karada, denizde taşıyacak vasıtalar verdik, güzel nzıklarla nzıklandırdık ve yarattıklarımızın birçoğundan üs*tün kıldık-»(İsrâ sûresi, âyet: 70)İnsan, âlemin efendisi ve yaratılmışların en üstünüdür. İnsanı yaratıkların en üstünü kılan ve onu en güzel şeküde yaratanAllahü Zülcelâl her türlü ayıptan ve noksan sıfatlardan uzaktır.MANZUMEMuin etti bu mânâyı kıldı hüccet ve burkân (delil)İki cihanın zübdesidir Hazreti insan.Bu sözü sana bin defa söyledim inanKendi kıymetini bil, ey hülasay-ı devrân.Meşreb-i irfan bilinse hayat-ı can bulurKi hayat suyunun gözü oldu meşreb-i irfân.KISIM: 3İNSAN ORGANLARINA BAKMANIN KALBE VECANA VERDİĞİ GÜVEN VE SELAMET Ey Aziz!Hikmet ehli diyorlar ki:Alemi böyle bir şekil ve görünüşte yaratan Allahü Zülcelâl,ona benzer olan insanlık âlemini en güzel bir şekilde ve en hoşagiden bir şekilde tasvir ettikten ve ona gereken şekli verdikten sonra ona kendi ruhundan üflemiş ve onu süsliyerek nurlandırmıştır.Hayvan cinsinden olan insanlık âlemini güzellikle ve muhabbetlesüslemiş ve ona konuşma vasfım vererek ,beyân Ue onu varlıkların en üstünü ve en mükemmeli yapmıştır.İnsan cinsine bu vasıfları veren Cenabı Hak, hernekadar tıynet ve yaradılışta hepsini bir yaratmış ise de, fertlerini suret ve
177
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
sîret bakımından, değişik yaratmıştır. Bu sebeple insanlar, şekil
yönünden birbirlerine benzemezler.Cenabı Hak, lütf ve inayetiyle hikmetinin icabını ve ince sa-natını insan âleminde açıklamış ve meydana çıkarmış, yüzünü,
şeklini ve organlarının biçimini ahlâkına ve karakterine alâmet
yapmıştır. Böylece insan kendi suret ve yapısından kendi vasfını
bilmiş ve ona göre ahlâk, huy ve hareketlerindeki kusurlarını ve
hatalarını düzeltme yoluna gitmiştir. İnsan daha sonra arkadaş-larının ve dostlarının şekil ve kıyafetlerine bakarak düşünce, an-lama ve karakterlerini, huylarını ve tabiatlerini zekâ ve ferâsetiy
le bildir veya onların ahlâkına göre kıymet verir, yahut da onları
sevgi ve muhabbetle bağrına basar veya kendisine göre bir plân
kurar ve onlarla elinden geldiğince güzel geçinmeye çalışır.Böyle yapabileceği gibi, onların hepsinden uzaklaşır ve ken-disince emin ve sâlim olan, izzete, rahat ve huzura kavuşur. Ken-disi kimseyi darıltmadığı gibi, kimse de kendisini darıltmaz. Gö-nül huzuru içinde yalnız başına hayatını yaşar.B E Y TCihan bağında ey âkil, budur nıakbûlı insûcin
Ne kimse senden incinsin, ne sen bir kimseden incin.Peygamberimiz buyuruyor ki:«İyiliği yüzü güzellerin yanında arayın.»Bu hadis gösteriyor ki, iyi insanlar güler yüzlü, tatlı sözlü
olurlar, onların kendileri de güzel, söz ve hareketleri de güzeldir.
Onlar daima iyi işler yapar ve hayırlı sözler söylerler.B E Y TKim insana hikmetle kıldı nazarHer işi zâtı gereğince sezer.Cenabı Hak, Kur’ân’ında vâ’dini ve kereminin çokluğunu bil-dirmiş ve şöyle buyurmuştur:«Dc ki: Herkes yaradılışına göre hareket eder.»(İrsâ sûresi, âyet: 84)Şu halde Cenabı Hak herşeye karşı gafur, hâlîm, cömert, ke-rim, rahim olduğunu lütfuyla bildirmiştir.
MARtFETNAME
KISIM : 4
BAŞ VE IJOYUN ORGANLARIEy Aziz!Hikmet ehli diyorlar ki :MANZUMEKim boyudur tevil (uzun) sâde (kalb) olur cemîl
Kim ki boyudur kasîr (kısa). Hilesi vardır kesîr (çok)Kim orta boyludur, akıl ve hoş huyludur.Kim ki saçı sarıdır kibr ü gadab kâr (işi) ıdır.Kim ki saçıdır kara sabrı var onu ara
Kumral ise saç güzel sahibidir bîbedel (eşsiz)Saçı az olan latif oldu nazik ve zarif.Saçı uzun olsa kadının, anlayışı az olur onun
Başı küçük aklı az, olsa ona deme raz
Başı büyük olanın aklı çok olur anın.Başının tepesi yassı ise, sahibi çekmez keder
Başının derisi ince olan hayır yapar etmez ziyanKel adama olma yakın, kötü huylu olur ondan sakın
Alnı dar olanın içi de dar ve sıkıntılı olur anın
Yumru olursa alnı, sahibi çiıkin ve kötü olur.Alnı olan arız (geniş) kötü huylu olur çimmariz (hasta)
Normal olsa alnı, emin bil sahibini
Alnı kırışıksız olan, tembel olur bigümân (şüphesiz)
Uzun olandır fehîm (anlayışlı), az ise olmuş kerim (cömert)
Kaş arası buruşuk olan,'gam yüküdür ol hemânKulağı büyük olsa bol (çok) cahil ve tembeldir ol
Kulağı küçük olan eğridir, orta boy olan doğrudur.Kaş ucu kimin incedir, onun işi gücü fitnedir
Kimin kaşında var çok kıl, çok olur üzüntü hem de kederi
Kaşı açık doğrudur. Çatma ise uğurdur (eğri)Kaşı ince olan güzel olur, uzun ise kibirli oluşa delildir.
Kaş yay gibi olan güzel olur her zaman
Gözü çukur olsa kelil (az) olur o kibre delilSiyah gözlüler itaatli olur, kızıl gözlüler cesur olur
Gök gözlü olan zeki olur ,elâ gözlü olan edebli olur.
Çeşmi küçüktür hafif çeşmi (gözü) büyüktür zarif
Yumru gözlü olan hasûd, orta olan da dost olur.
179
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
Göz kırpak oldu şeyn (ayıp) bakışı gevşek oldu bundanKöre yakın olma, çok bakan güvenli olmazŞaşıya eyleme nazar, çünkü o sana eğri bakarGüler yüzlü olan güzel, kirpiği sık olan bîbedelYüzü büyük olandır âlîl (illetli) küçük yüzdür kibre delilİnce yüzlü olur muhil (sevimli) kalın yüzlü olur sakil(sevimsiz)Yüzü pek uzun olan lâf ile söyler yalanKimin ki eksidir yüzü acı olur onun çoğu sözüYüzü yuvarlak olan aydan daha nurlu olsa gerekBöylesi çok güleç olur, onu gören kâm (nasib) alır.Benzi kızıl olandır edib (terbiyeli) esmer olandır lebib (zeki)Benzi sarıdır alîl (hasta) siyaha meyleden olur muhilKimin gözleri oldu kızıl ve çok, durasın ondan uzakBurun olursa dirâz (uzun) sahibidir fehmi (anlayışı) azEğer burnu olursa top sahibi olur turûb (neşeli)Kimin ki burnu ağza yakın, o adamdan sen sakın.Burun delikleri olsa bol (geniş), kibir ve hased dolmuş olOlsa kulkul-i kanad, onda toplana küsme ve inadBurnu kimindir arız (geniş) şehvet iledir narîzKimin burnu eğridir himmet onun fikridir.Ağzı küçük olur güzel, fakat olur pür vecel (korkak)Ağzı büyük olur (olan) şeci (cesur) eğri ağızlı olan birşeni (kötü)Kadının tenasül uzvu kendi ağzı gibidir.Genizden konuşmalar kibrin alâmetidir.İnçe sesli erin işi, kadına şehvettir anın işiErkek sesli kadınlar, hemen hepsi yalancıdırlar.Kim ki konuşur seri (hızlı) fehimdir anın refîKimin sesidir kaba .gayreti var merhabaSesi çatal olsa o can, halka eder bed gümân (kötü zan)Gülmesi çok olsa ha, sakın ondan umma hâyâYufka ve kırmızı dudak, sahibi (kolay) anlar sebâk (ders ilim)Dudakları kalın olsa bil .sahibinin kızgınlığıdır sakil (ağır)Dişleri iri olan, işlerin çoğu olur yamanMu’tedil olan dişi, hoş ve doğrudur işi.Kokusu hoş olanın, huyu da hoştur anınÇene kemiği ince olanın aklı da hafif olur anınKimin çenesi geniş olur, ol sahibi çok kaba olurKimin çenesi normal olur, ol sahibi akıllı ve güzel olur.
100
M ARİFETN AME
Cihyesi (sakalı) sıktır sakîl sohbeti eyler tavil (uzatır)
Uzun sakallı olsa eğer, o kimse olur bi hünerKim ki sakalı siyah ve azdır, onlar zekâsına ‘olur delilBir kimse ki sakalsız kösedir, o ada'mın hilesi çok olur.Olsa değirmi sakal, sahibidir pür kemâlOlsa kafası arız (geniş), ahmaklık ile ol marîz (hasta)Boynu olan'çok.dırâz, rüşdü olur anın azİnce ki gerdâri ölür sahibi nâ’dân (bilgisiz) olur.Boynu kalın olan ol, gece-gündüz yeyici (obuf) olurBoynu olursa kasîr (kısa) hilesi olur kesir (çok)Boynu mu’tedil olan, odur hayırla uğraşanHet yeri orta kararda olan, dilber olur bi güman (şüphesiz)
RUBAİ
Çalış bir bilgin ârifi bulYa bir senem-i lâtif ü ra’nayı bul;Eğer bunlardan biri kısmet olmazsaVakitlerin boşuna harcama tenhayı bul.KISIM: 5BEDENİN DİĞER ORGANLARIEy Aziz!Hikmet ehli diyorlar ki:Omuzu sivri olan hırsız olur çok yamanEğri omuzlu kişi, eğrilik olur hep işiKısa omuzlu eblehin, düşkün omuz esfelin (en aşağı)Mu’tedil olsa omuz, sahibi anlar rumuz.Sâidi eğri ve kesir olsa olur ol şerirEğer küçük olsa el, bi bedel olur güzelParmakları olan uzun, ehli hüner züfünûn (bilgili)Parmakları yumuşak olan ,zeki olur bigüman. Tırnağı geniş olmıyanı, gece gündüz sev anı Tırnağı yumru çizik olsa o bilmez yazık.Göğsü açık olanın tabiatı da kötüdür anınGöğsü eğer olsa dar, gam yer o leylâü nahar (gece - gündüz)Göğsü geniş olanın, gece-gündüzü üzüntü olur anınGöğüs ve omuzdaki kıl atılanlığa olur delilKadın memeleri olsa kebîr (büyük) şehveti olur kesir (çok)Memesi olsa tâvîl (uzun), anda olur süt kalîl (az)
181
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
Memeleri
olsa sağır (küçük) süt olur anda kesîr (çok)Sütlü memeli velûd (doğurucu), kocasınadır ol vedûd (sevgisi)Olsa mu'tedil meme, kocası hem anı emeYumuşak etli olan tende olur lâtif ve cânHoş ve lâtif etli olan, odur ince ve nazik olanEti olan çok katı oldu kavi gilzatı (kabalığı)Arkası yassı olan kişi, olur safahat anın işiSırtı geniş olanın, kuvveti çoktur anınEğer beli ince olur, şekli yerince olurArkada bittiyse kıl, şehveti olmuş delilKarnı büyük olan az kavrayışlı, karnı küçük olan titiz olur.Karm büyük ve kesîr (kısa) huyu kötü olur hem de asîrKasığında bitmezse kıl, huyu vahşi olur anın bilOyluğu geniş olan tembel olur bigüman (şüphesiz)Aleti olan sağir (küçük) oldu reşid ve habîrAleti olan tavıl (büyük) sahibidir pek leim (alçak, pinti)Yumurtaları büyük olan, sahibi olur pehlivanOlsa küçük ünsiyan (tenasül uzvu) sahibi olmuş cebân(korkak)Bıd’ı eğer olsa sağır, sahibesidir lıatîrOlsa âleti etli ve kebir, şehvetli kadındır kesîr (çok)Bacağı olan pek tâvıl şehveti olur kalîl (az) Topal olan bir kıçı, kibir ve hasettir işiDizi olan büyük yüklenir bir hayli yükBaldın kaim olanın, olmaya lütfü anınÖkçesi etli olan kadını, güzel huylu say anıÖkçesi yufka olan, güzel olur bigümanÖkçesi kalın erkek .oldu şecaatle fert.Ayağı geniş kişi cevrû cefâdır işiEğer uzun olursa pâ (ayak) sahibidir pür hâyâParmakları uzun olanın f elimi ve anlayışı çok olurAdımları kısa olanın, yürüyüş ve hareketi hoştur anın.Çünkü salınarak yürür, akıl olan hayran olurO çeşit yürüyüş adam öldürür, sözleri konuşanı canlandırır.KISIM: 6KADINLARIN GÜZELLİKLERİ VE BUNUN DELİLLERİEy Aziz!Hikmet ehli diyorlar ki:
182
MAltİFETNAME
Kadının güzelliklerine delil, otuz iki resim vardır bilDört yeri lâzım siyah, saç ü kaç kirpik ve göz ah'.Dört yeri ak ola zeyri (süs), yüz, diş, tırnak, ve gözüDört yeri lâzım siyah, saç ü kaş kirpik ve göz ah\Dört yeri ak ola zeyn (süs), yüz, diş, tırnak ve gözüDört yeri dar olsa gerek, burun, kulak, koltuk altı ve tenasülDört yeri büyük olmalı, meme, kasık, kadınlık organı ve dizDört küçük olmalı, burun, ağız, ayak ve e\\.Sesi, beli ince hem, şekli de bir nice hemBedeni tavlı ve taze .olmalı kıldan beriBöyle kıyafetli ten, olsa güzeldir o zen (kadın)Böyle kadın sevilir, ahlâkı da hem sevimli olur.Hamdi-i Şirin beyan kadınların güzelliklerini anlatırken
Hz.
Zâliha’yı şöyle vasfetmiştir:
Gerçi güzelliği beyana sığmaz idi
Nitekim aşkı cânâ sığmaz idi
Lik bir harf duy kitabından
Diye ben bir zerreyim güneşinden
Kameti Rahmet bağının serv-i idi
Dal ve meyve safa ve lezzet idi.
Lütuf suyu ile çünkü buldu nema
Hil’at olmuş idi letafet ona
Aklın tuzağı idi başının mûy (kıl, saç)u
8yırd edilemezdi miskten bûy (koku)u,İnce kıl yardı sone sa’y ile cûst
Fark-ı nâzın kodu miyâne dürüst.
İnce kıl yardı sâne sa’y ile cust
Gece içinde gündüz maeeyni (arası)Alnını nurun levlıi edip Allah
Ondan güzel ders alırdı Mâlı (hy).Gözleri tuzak ehlinin ellisidir
Ay gibi yüzünün güneş zavallısıdır.Lâle haddinde amber gibi hâli
Guyıya gülistandır Ufl-ı habeş.
Burnun elifi ve saler nokta-ı hâl
Toplanıp bir iken on oldu cemâl
Yanağı cennete nümune idi
Ondaki gülleri çeşit çeşit idi.Ağzı sığmadı onun sözüne
Bir göz sığmaz iken ol ağzına
183
ERZURUMLU İBRAHİM IlAKKI HZ.
Gülse akıtır nuru SüreyyâdanSözü lezzetli kand ve helvâdanLütfiyle gülse Lâl’i handanıDil düğümünü açardı den dânıDürr-i dendanı lâl-ı handandanGörünür Hakk’m nuru gibi candanHak çenesin kıldı şekerden sebepGüzelliği iki bayrama verdi süs ve reybElman-ın şekeri iken zenahdânıÇah-ı âsib olurdu zindanıNice dili can verirdi ol sîbeDüşerdi o lâh-ı asibeZeynâhı sîbinin halâveti can, gadab-ı siminin zekâtı cihanBoynu olmuş idi zûlile mesrur, birisi kâfir, birisi kâfûrGün gebi doğdu çün o simin ber, eksiğini bildi kul oldu kanierGöğüs bir gümüş levh idi ol hemân, ol gümüş levh’e nakşibendicihanİM resmetmiş o turunca gibi, bir gül üstündeki iki gonca gibiKollan olmuş iki sütun-ı sim, ondan umar, zeâtı durr-i yetimHüsnü icâzena onun bürhanYedi beyzâsı kâfi idi hemanKefi uşşaka raha ül revah (ruhlar)Parmağı dil kilidine mitfah (anahtar)O dilberin güzelliğini kim eder iyânKi açıklamasında aciz kaldı beyyân (açıklayıcı)Lâkin ondan yazılsa bir parmakKaleme şu kadar gelir ancakKim onun parmağını gören âdem,öldü divana kaldırıldı kalemGüher sardı kollarım hemânİnce belin kamer kuçardı hemânöyle güzel idi ki beli kim anıKılca olurdu görenin canıO huma kuşunu seyreden takındanBir güvercin sanırdı sâkmdanAlem-i güzellik emrinde idiGüneş ve ay hizmetçi ve cariye idi.Olmaz iken zib u zivere hacet oEyledi meyl-i zlver ti ziynetNe yazık ki zamanın kadınlan mennânedir, hannâne değildir.Onlara tatlı kavuşmaktan ise hayaliyle yaşamak bin defa dahaiyidir.
184
MARİFETNAME
KISIM: 7ORGANLARIN ŞEKİLLERİNİN ZIT DELİLLERLE TA’DİLİ VE NEFSLERİN DEĞİŞİKLİĞİNEGÖRE OLAN HÜKÜMLERİEy Aziz! Hikmet ehli diyorlar ki:Organların şekilleriyle alâkalı olarak anlatılan zıt deliller, birşahıs üzerinde toplansalar hepsi o adama normallik verir ve onuâbâd eyler.Meselâ, köse bir adamın şayet boyu uzun olmuş olsa, o kimsekösedir diye ayıplanmaz. Çünkü boyu normal olmuştur. Şayet yüzünde Hakkın nurunda alâmet var ise kalb gözü açık olan mü’min-ler ondaki nuru görebilirler. Bu demektir ki bir kimsede hangi tarafın delilleri daha çok ise, o kimse o tarafla, bilinir ve tanınırEğer bir insanda Cenabı Hakk’ın nuru görülse artık onun sahip olacağı feraset ile başka delillere ihtiyaç duymaz.Peygamberimiz buyuruyor ki:«Mü’min’in ferasetinden sakının, çünkü o, Allah’ın nuruylabakar.»Çünkü sözü edilen alâmetlerin hepsi İnsanî nefsin ahlâk vevasıflarının alâmetleridir.Eğer insandaki nefsi emmâre ise, o hayvanî nefsin hâkimiyetialtında ve onun emirlerine memur olduğundan, ona tabi olmuştur.Karanlık, zulmet, cehalet ve bulanıklıktan sıyrılamamış ve temiz-lenememiştir. Bunun için de bazen bir şeytan, bazen vahşi bir hayvan, bazen canavar ruhlu, bazen de hayvanî vasıflı olur. Fakat şekil olarak insanlığım muhafaza eder.Eğer insandaki nefsi nevvâme (kınayan nefs) ise, hayvaninefse karşı bazen galip, bazen mağlup olduğu için, bu nefs bazenhayvan sıfatlı olabileceği gibi, bazen de insan sıfatlı olabilir.Eğer insandaki nefs, ilham alan nefs (nefs-i mülhime) ise,devamlı olarak hayvanî nefse galip gelir.Eğer insandaki nefs tatmin olan (nefs-i mutmaine) olursa,savaşı barışa, kavgayı da razı olmaya döndürür. Onda her türlükötülükler hayra döner. Bu hayır ve şerler onu bağlamaz. Nefsigerçek bir ruh olur ve bütün varından, yoğundan vazgeçer. Bununiçin de ona düşman olanlar düşmanlığı bırakır ve ona dost olur.Onda benlik namına birşey kalmaz. Mertebesi bu derece âli, yüksek olanlann durumlarım anlatmak .mümkün değildir.
1AS
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
Ey Hakkı Gel! Halkı unut. Benlikten vazgeç. Kendisini toprakeyle, Allah’ın nazargâhı olan kalbini maddeye esir olmaktankurtar. Allah’ın kalblere teselli olduğunu idrak eyle. O’na olanaşk ve sevginle düşmanlarını çatlat!Kalb gözüyle Allah'ı görmek isteyen kimse, kalbini dünyamnistek ve heveslerinden temizlesin.
KISIM: 8
DAMARLARDAKİ KANLARIN AKIŞI
Ey Aziz!Hikmet ehli diyorlar ki:(NOT: Aşağıda yazacağımız manzumede ihtilâç kelimesi çokgeçmekledir. İhtilâç : Titreme, seğirme ve hareket etmek demektir.)
MANZUME
İhtilâc-ı fark-ı ser (başın tepesinin titremesi) makamdan verirhaberİhtilâc-ı piş-i ser oldu devlete eserİhtilâc-ı cenb-i ser sağ ve solu hayrederİhtilâc-i sebhe ter sağı ıyş (yaşama) ve solu haberİhtilâc-ı hâcib ol dostluk oldu sağ ve solOrtası ederse ger sağı zevk ve solu keder.İhtilâç etse zenb,Sağı hüzn ve solu tareb.İhtilâc-ı beyt-i nurSağı renk ve sol sürmeİhtilâc-ı zir-ı çeşmSağda mihr ve solda haşiniİhtilâc-ı ruhda dalSağda hayır solda malİhtilâc-ı enf-i rahSağda kahr, solda câhİhtilâc-ı favk-ı lebSağda zevk, solda tarabİhtilâc-ı küc-i lebSağ zarar,so 1da tarebİhtilâc-ı eden zekanSağda İş, solda hasen
186
MARİFETNAME
intilâc-ı gûş
ederSağ ve solda hoş haber,
İhtilâc-ı
boğaz hemSağda mal ve solda da gam
İhtilâc-ı
düş ederSağda üzüntü, solda keder
İhtilâc-ı
pazu
el
Sağda rızık, solda mal
Bilek ihtilâç eyler
Sağ ve solda hoş haber
İhtilâcı saideyn
Sağda lağv, solda şîn
İhtilâcı zahrı kef
Sağda hüzün, solda şeref.İhtilâcı kefden al
Sağda ve solda rızık mal.İhtilâcı ebhâm
Sağda hami (yük), solda kâm
Titrer ise sebabe
Sağda solda esbâba
İhtilâcı vusta hep
Sağda vusûli taıab
İhtilâcı bınsır hem
Sağda mevki, solda gam
İhtilâcı hınsır el
Solda hayır, sağda mal
İhtilâcı sadr olur
Sağ hüzün, solda sürür.
İhtilâc-ı sedi hepSağda üzüntü, solda larabİhlilâc-ı batına tamSağda vasi, solda kâmIhlilâc-ı naf (göbek) olurSağda keder, solda sürürIhtilâc-ı peklü (bedenin yanı) alSağı dert ve sol mal.İhtilâc-ı tekigâhSolu rızık, sağı câhİhtilâç-ı oyluk olSağı mehr, solu oğul.
187
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
İhtilâc-ı âne birSağ clmâ ,sol sefer.İhtilâc-ı husye hemSağda çocuk, solda ganiİhtilâc-ı mak’ad elSolda yol, sağda malİhtilâc-ı fehz (bacak) eder, •Sağda lyş, solda sefer.İhtilâc-ı rekbe (diz altı) olurSağda keder, solda sürür.Diz altı kılsa eğerSağda yol, solda keder.İhtilâc-ı saka (baldır) rahSağda mal, solda câh.İhtilâc-ı vech-i sâk (baldır yüzü)Sağda râh, solda erzakİhtilâc-ı batn-ı sakSağda mal, solda firakİhtilâc-ı ka’b ederSağda vasi, solda seferİhtilâc-ı püsşt-i pâ (ayak sırtı)Sağda keder, solda cefâİhtilâc-ı kâb-ı elSağda avuç, solda malEğer titrerse kefSağda yol, solda şerefİhtilâc-ı ebham (başparmak)Sağda mal, solda kâmİkinci parmak ederSağda ve solda hoş haber.Orta parmaklardan al,Sağ ve solda var cidâlOlsa muhteliç eğerBir yerin eyle nazar.Bunda kıl ahkâmıŞüphesiz et itimâdKim damar oynar edenHakdır onu depreten.Anla işaratım (İşaretleri)Bekle beşaratını (müjdelerini).însan bedeninin anatomi ve fizyoloji yönünden organlann-
188
MARÎFETNAME
daki kuvvetler esasen çok daha fazladır. Bunlann anlatılması çokuzun sürer. Bizim bunları kısaca anlatmış olmaktan gayemiz; Yaratan ve Hakim olan Allahü Zülcelâli tanımak ve bilmek hususunda deliller ve yardımcı bilgiler vermektir. Artık yaratıkların engüzeli olan ve iki cihanı kendi nefsinde toplayan insan bedenindeAllah’ın ince sanatını ibret ve hayret gözü ile görmeyi ve bu hususta tefekkür etmeyi, anlayış, idrâk hususunda akıl ve ilmin âcizve noksan olduğunu kabul ederek konuyu değiştiriyoruz. Çünküakıl ve ilim, bunu vasfetmekten ve açıklamaktan âciz kalmıştır.Aklın bundan aciz kaldığım idrak edip Allah'ın varlığı karşısında eğilmek ve secdeye varmak gerçek mü’minlerin vasfıdır.
189
BÖLÜM:
5 İNSANI
ALEME TATBİK VE ENFÜSÜ AFAKA UYGULAYIPEMSALİ Cİ1IAN ECZA VE MANALARINI BU İNSANVÜCUDUNDA BULUP BEDENİNDE OLANUZUV VE KUVVETLERİDÖRT KONUDAN İBARETTİRKONU:1
İNSAN
BEDENİNİN ZAMAN VE MEKANLARA BENZEYİŞİSEKİZ KISIMDAN İBARETTİRKISIM: 1ALEM İNSAN İÇİN YARATILMIŞTIR.
Ey Aziz!
Marifet ehli diyorlar ki:Cenabı Hak iki cihanı ve onlar içinde bulunan herşeyi insanlar için yaratmıştır. Bunu insanlar için yaratmasına sebep de, insanlar, âlemde bulunan ilâhi sanatlara baksınlar da eşyada varolan hikmetlerini bilsinler. Eşyada varolanlardan hepsinden bir örneği kendi nefislerinde bulduklarında nefislerini tanısınlar vebundan hareketle de Allah’ı tanısınlar. Çünkü:Cenab-ı Hak buyuruyor ki:«Ben, cinlcri vc insanları, ancak bana kulluk yapmaları için yarattım.» (Zâriyât sûresi, âyet: 56)Yine bir hadisi kudside, insana hitabeden Cenab-ı Hak şöylebuyuruyor:«Ey insan, beni bilmen için önce kendini bil.»Bu hadis gösteriyor ki, kişinin kendini bilmesi Allah’ı bilmesine ve tanımasına vesiledir. Zira, Cenab-ı Hak, insanı kendisini bilmesi ve tanıması için yaratmış ve buna da insanın kendisini tanımasını şart koşmuştur. Şu halde insan, kendisini tanıyacak ve bilecek kabiliyette yaratılmıştır. Bu kabiliyetiyle önce kendini, sonra da kendisini yoktan vareden Rabbini tanır.
190
MARİFETNAME
Haberde geldi ki:
«Nefsini bileıı Rabbini bilir.»Bu demek oluyor ki, kişinin kendisini bilmesi Rabbini bilmesine anahtar olur. Nefsin bilinmesi ise de, âlemin bilinmesi demek, Allah’ın seyrine doyum olmıyan eşsiz ve ince sanatlarımgörmek ve bunlardaki gizli sırları sezebilen bir anlayış kuvvetininkendinde mevcut olduğunu bilip bir insan için dilek ve isteklerinen yücesi olan Allah’ı bilmenin çok yüce bir sır olduğunu ve busırra ermenin büyük bir nimet olduğunu bilmenin idrakine varmaktır.Zira, insanın yüksek dağlara çıkması, denizlerin derinliğineinmesi ve arz içindeki aşağı âlemin herşeyini görmesi, incelemesive araştırması ve hepsinde bulunan halleri ve sırları anlamasımümkün değildir. Feleklerdeki ve yıldızlardaki hakikatleri ve incelikleri, bütünüyle bilmek ve ulvi âlemin hal ve sırlarını gerektiği şekilde anlaması için göklere çıkması gerekir ki, bu da imkânsızdır.Ruhlar âlemindeki hal ve sırlarını olduğu gibi bilmesi ve felekler âleminde olanları gözleyebilmesi için de göklerin bilinmeyen(melekût) âlemine girmesidir. Bu bilgilerle Allahü Zülcelâl’in buderece büyük kâinatı yaratmasından ve âlemin bütün zerreleriniher an için değiştirmesi ve terbiye etmesinden fiillerini seyretmekle, görmekle sıfatlarını ve isimlerini anlayıp zatını tanımaya yolbulması da mümkün olmaz. Ancak Rahman, Rauf ve Rahim olanAllahü Zülcelâl, lütfü ve inayetiyle, âlemin hem içinde hem dışında aşağılık ve yüksek şeylerden birçok şey halketmiş, insan bedeninin içini ve dışını da aynı şekilde ve en güzel surette yaratmışve ona şekil vermiş, onu kâinatın bir nümunesi yapmıştır.Allahü Zülcelâl, insanın ruhunu zatındaki bütün İlâhi ve ulvi vasıflarla süslemiştir. Bütün zerreleriyle âlemi ona itaatkâr kılmış ve onun emrine vermiş ise, insan bedenini bütün âzalanylaaynı şekilde temiz ve ulvi bir yaratık olan ruhunun emrine vermişve ona itaatkâr kılmıştır. Bu vesile ile kendisine bakan insan, organlarının birleşiminden ve kuvvetlerinin teıkibedilmesinden ba yağı ve ulvî âlemlerde bulunan benzerleri ve alâmetleri bulupkendisini âlemde bir örnek görür ve kendisindeki mevcut ruhu,bedeninde olan türlü türlü tasarruf ve tedbirlerini görür ve bundan ibretler alır. Ondan da Cenab-ı Hakk’m fiil ve sıfatlarını anlar ve yüce zatını sever ve bu sevgi ile O'nun varlığı ve azametikarşısında secdeye vararak ona ibadet eder. Bu hal ise onun bil
101
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
gili olmasını temin edeceği gibi, ibadetin kendine bahşettiği saadete erer ve böylece marifet ehlinden bir kul olur.Mevlâ cümlemize nasibeyleye!KISIM : 2İNSAN ALEMİNİN BÜYÜK ALEME BENZEMESİ,BAZI ORGANLARIN ARZA BENZETİLMESİEy Aziz! İrfan ehli diyorlar ki:İnsan bedeni küçük bir âlem, fakat ruhu ise büyük bir âlemdir. Çünkü âlemde varolan herşeyin bir benzeri insan bedenindevardır. Bu demektir ki, insanın bedeni ve ruhu, âdeta bir kopyası halindedir. İki âlem böylece bir insan bedeni üzerinde var edilmiştir.Meselâ; bütün hissolunan cansızların örneği insandaki organlardır. Bütün hayvanlara örnek insanm ahlâkı ve huyudur. Mevsimlerin örneği insandaki dişlerdir. Adet ve sanatların örneği, insandaki his ve kuvvetlerdir. Alem-i berzah’a örnek insandaki düşünce ve akılda kalan hatıralardır. Bilinmeyen (melekût) âlemineörnek de insanın kalbi ve ruhudur. Bu benzetmeler devam ettikçeuzar gider. Bu hakkıyla açıklanacak olsa böyle bir kitap değil, yüztane kitap az gelir. Anlatmakla bitmeyen bu bilgiler arif bir kulun küçücük kalbine sığabilir.Bizim buradaki açıklamamız, güneşten bir zerre ve denizdenbir damla kadardır. Bu da gösteriyor ki, insan bedeni kişinin kendisini tanımaya yeterli delil olan bir âlemdir. Bununla kişinin Allah’ı tanıması daha kolay olur. Aleme bir nümune, bir örnek olan insan bedeni çok şerefli bir varlık olup, yer ve gök yerinde bulunur ki bu da cihan adım verdiğimiz dünyadır. Ay ve seneye örnektir ki, bu da zamandır. Şehire örnektir ki, bu da mekândır.İnsanın bedeninin yeryüzüne benzemesi:Yeryüzünde nasıl dağlar var ise, insan bedeninde de kemikler vardır. Yeryüzünde ağaçlar ve bitkiler vardır. Buna karşılıkinsan bedeninde de saçlar ve kıllar vardır.Arzda çeşitli kıtalar vardır, buna karşılık insan bedeninde deçeşitli âzalar vardır. Yeryüzünde deprem v.s. gibi sallantılar olduğu gibi, insan bedeninde de titremeler ve aksırmalar vardır. Arzda çeşitli vadiler ve akarsular olduğu gibi, insan bedenindeki damarlarda kan bulunur.
MARİFETNÂME
Yeryüzünde çeşitli kaynaklar ve ırmaklar olduğu gibi, insanbedeninde de çeşitli kaynaklar vardır. Meselâ, kulaktan gelen kir,gözden gelen yaş, burundan akan sümük v.s. böyledir.Kulak kirinin acı olmasının sebep ve hikmeti şudur: Uyuyanbir kimsenin kulağına bir haşere girecek olsa, kulak kirinin acılı-ğını görünce derhal geriye döner ki bu da onun kulak içinde öl-memesini temin eder. Böylece uyuyan kimse, haşerelerin şerrin-den emin olur.Gözden çıkan gözyaşlarının tuzlu oluşu, göz yağından olmak-tadır ki, yağ da tuzlu olmazsa bozulur. Gözyaşının tuzlu oluşunasebep de budur. Bu hal gözün devamlı olarak taze ve aydınlık ol-masını sağlar.Burundan gelen sıvının hoş olmamasına sebep, koku alma or-ganı olmasındandır. Bilindiği gibi, herşey zıddıyla değer kazanır.Burna gelen güzel kokular böylece anlaşılır. Eğer burundan gelensıvının kokusu güzel olsaydı burna gelen kokular farkedilemezdi.Ağız suyunun hoş oluşu, dilin tatma organı olması ve tatmaduyusunun devamlı tatlı kalması içindir.İnsan
bedenindeki mevcut hikmetlerin
sayısı sayılmayacak
kadar çoktur. Burada sadece iki âlemin birbirleri ile
uyuşmalarına
ve benzeşmelerine dikkat çekilmiştir. Harici âlemde
herşey insan
âleminde olan şeylerden bir örnektir.KISIM : 3İNSAN ALEMİNİN FELEKLERE BENZEYİŞİEy Aziz! Marifet ehli diyorlar ki:İnsan bedeninin göklere benzeyişini şöyle gösterebiliriz:Meselâ; göklerde 12 burç vardır. İnsan bedeninde de aym şekilde dıştan içe doğru 12 yol vardır ki 2 kulak, 2 göz, 2 burun deliği, ağız, 2 meme, göbek küçük ve büyük abdest yollandır.İnsan bedeni ile gökler arasındaki diğer bir benzerlik de şudur: Gökte yedi büyük gezegen vardır, buna karşılık bedende de yedi büyük organ vardır. Bunlardan:Akciğer Ay’aMide Utarid gezegenineBöbrek Zühre gezegenineYürek Güneş’eSafra Merih’eKaraciğer Müşteri’yeDalak Zühal’e benzer kabul edilmiştir.
193
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
Semada birçok sabit yıldızların olması gibi bedende de bir çoksinirler vardır. Felekte 28 ünlü konak olduğu gibi, insan bedenin-de de 28 tane duyu ve kuvvetler bulunur. Semada 360 derece var-dır. Buna karşılık insan bedeninde de 360 tane kan daman vardır.Evvelki derslerde anlattığımız gibi, göklerin gerek küllî ve gereksecüz’i feleklerinin gezegenler ile sabit yıldızların tabii ve mecburîhareketleri vardır. Buna karşılık bedenin de isteğe bağlı ve istekdışı mecburi hareketleri vardır.Bilindiği gibi gökler, hava, su, toprak ve ateşten meydana gel-miştir. Dört unsuru içine aldığı gibi, bedenin de içine aldığı dört un-sur vardır. Havanın dört unsuru ile bedenin dört unsuru arasında-ki benzerlik şöyledir :Kan havayaSafra ateşeBalgam suyaSevda toprağa benzer.Bu unsurlar üç oluşumu meydana getirdiği gibi ,insan bede-nindeki karışımlar da organları meydana getirmiştir.İnsanın neşesi ve sevinci gündüze, üzüntüsü ise geceye örnekteşkil eder. Ferahlığı açık havaya, sıkıntısı da buluta örnektir. Sesigök gürültüsüne, gülmesi şimşek çakmasına, ağlaması, gözyaşı dök-mesi yağmur yağmasına, nefes alışverişi rüzgâr esmesine, konuş-ması oluşa ve bozuluşa, yay gibi kaşları gök kuşağına, kulağı hilâl’eyuvarlak yüzü dolunaya ,siyah saçları gece karanlığına, alnı sabaholuşuna, yani aydınlığa örnek teşkil eder.Saymaya çalıştığımız bu benzerliklerinden başka, insanın be-denindeki dış âl^me benzer tarafları pek çoktur. Fakat düşünenleriçin uzatmaya lüzum yok, bir işaret kâfi gelir ki, biz de bu işaretiverdik.KISIM: 4İNSAN BEDENİNİN ZAMAN VE MEKAN RUHUNDASULTANA BENZETİLMESİ
Ey Aziz!Marifet ehli diyorlar ki:
İnsan bedeninin ay’a ve yıl’a (zaman’a) benzetilişi şöy-ledir :
Senede dört mevsim olduğu gibi, bedende de 4 esas vardır :Balgam; ilkbahar misâli hem yaş ve hem de soğuktur.Safra; yaz misâli hem sıcak hem de kurudur. '
İYIARİFETNAME
Kan; sonbahar misâli hem sıcak ve hem de yaştır.Sevda; kış misâli lıem kuru ve hem de soğuktur.Yine insan bedeni ile mevsimler arasında diğer bir benzerlikvardır ki o da şudur :İnsanın çocukluğu ilkbahara.Gençliği yaza.Olgunluğu sonbahara.İhtiyarlık devresi
dc kış mevsimine
benzer.Bir diğer benzerlik de şudur : Senede 12 ay olduğu gibi, insanbedeninde de 12 delik, haftada yedi gün olduğu gibi, bedende de 7aza, senede 360 gün olduğu gibi, bedende de 360 tane damar vardır. Bedenin bir şehire, ya da bir ülkeye benzemesi ise şöyledir ;Bir ülkenin ya da şehrin bir hükümdarı olur. Ondan sonra dasıra ile vezir, emniyet müdürü, maliye müdürü, mâliyesi olur. Bunlardan başka, hükümdara mahsus saray, ülke, binek, tab’a (halkı),hazine müdürü, elçiler .bekçiler, polisler, hakimler, doktorları, sanatkârları olur. Şehirde çeşitli işler yapan sanatkâr ve mühendislerolduğu gibi, tüccar, değirmenci, fırıncı, kasap, bakkal, temizlikçiv.s.’ler de vardır. Şehrin ya da ülkenin idaresini ve imarını gören bugibi kimselerin bir benzerleri de bedende vardır ki onları da şöyleizah edebiliriz :Bedenin hükümdarı ruh, başveziri ise akıldır. Emniyet amiriöfke kuvveti, maliyecisi şehevî kuvvettir. Hükümdar sarayı yürekte bulunan süveyda, ülke ise bedenin kendisidir. Bedenin bineğinefs, halkı ise bedenin organlarıdır. Hazine müdürü, tutucu kuvvet,bekçileri de gözler »elçileri ise kulaklardır.Eller polis, koku hissi casus, tatma kuvveti de hâkim mevkiindedir. Bedendeki sanatkârları da şöyle sıralayabiliriz :Amelî akıl mimar, tabiati bina, çekici kuvveti marangoz, dişlerdeğirmen, sindirim kuvveti fırıncı, ayırıcı kuvvet doktor, musavvirkuvveti kasap, büyütücü kuvvet kuyumcudur ki, bunların hepsibeden ülkesine hayat verirler.Beden ülkesinin temizlikçisi i vi ve fazlalıkları dışarıya atankuvvettir. Bedenin diğer kuvvetleri de, beden ülkesinin diğer sanatkârlarıdır. Bu açıklamamızdan da m'aşılacağı üzere ,ruh insan bedenindeki hükümdar ve Allah’ın beden ülkesindeki hafiyesidir.MANZUMEİnsan âlemin efendisidir, başkasından sevdayı kesZâhid’in vehmi gerçi ıraktan sevk eyler feres (atı sürer)
105
ERZURUMLU İBRAHİM IİAKKI HZ.
Gönülde taşınan dost misâli içinde yör der.Bu beraberlikten habersiz figân eyler ceres (can).KISIM: 5İNSAN KALBİNDEKİ KÖTÜ AHLAKIN HAYVANSURETLERİNE BENZEMESİHECE HARFLERİYLE OLAYLARIN VE RÜYALARIN TABİRİEy Aziz! Marifet ehli diyorlar ki:Alemde yaratılan bütün hayvanların şekil ve suretlerinin benzerleri, insanda da mevcuttur. İnsandaki kötü huylar ve ahlâk, hayvanlara benzemesinin alâmetidir. Bunlara şöyle misâl vererek daha kolay anlaşılmasını temin etmeye çalışabiliriz :Kibir kaplana benzer, saldırgan olan bir adamın sureti aslana, kıskanç olan bir adamın sureti de kurda benzer. Bunun açıkmisâli, Hz. Yakub’un gördüğü rüyadır. Hz. Yakub, çok sevdiği oğlu Hz. Yusuf’u sevmesini çekemiyen diğer oğulları tarafından kendisinden uzaklaştırılmasından evvel, onların oğlu Yusuf’a bir kurtmisâli saldırdıklarım rüyasında görmüştü. Bunun içindir ki, çocukları kardeşleri Yusuf için: jfc- Onu bizimle gönder, dediklerinde, onlara : — Onu kurdun yemesinden korkuyorum, demiş ve onu götürmelerine engel olmayı arzulamıştı.(NOT : Bu kıssa ile ilgili olarak Kur’an’da Yusuf sûresinde geniş
açıklama vardır.)
Kalbinde öfke ve kini olanın sureti köpeğe, hilekâr olamnkitilkiye, aldatıcınınki tavşana, fere (kadınlık organı) e aşırı şehvetduyanınki merkebe, arkadan cima’da bulunanınki domuza, kadınşehvetininki koyuna, çok yiyenin, yani obur olamnki ineğe, ta-mahkâr olamnki karıncaya, cimri olamnki fareye, kindar olamnkideveye, zevk halindeki olamnki kırmızı devenin suretine benzer.Düşmanlık edenin sureti yılana, üzen ve inciteninki akrebe, ves-veseninki de san anya benzer.Bu husus daha çok devam eder ve diğer huyların suretleri dediğer hayvanların suretlerine benzer. Kötü huylardan birinegalip gelen gönül, kendisini rüyada o hayvanın suretine galip görür. Meselâ, kadınlık organı olan ferce fazla şehvet duyan gönül,rüyada kendisini merkebe binmiş halde görür. Eğer bu şehvetemağlup olursa rüyasında kendisini merkebin altında imiş gibi görür.
196
MARIFETNAME
Bu ve buna benzer diğer huylar da bununla kıyaslanabilir
ve
anlaşılabilir. Kâianttaki mevcut varlıkların hepsi
insanın
dışında
ve içinde şekil bulmuş ve duruma göre keyfiyet kazanmıştır. Ah-lâkım güzelleştiren bir kalp, saf ve tertemiz bir ayna olur ve herşeyi kendisinde bulur, saf ve temiz olmayan gönül ise uyku halin-de bütün geçmişini ve geleceğim, herşeyini rüyasında görür.Derin olan rüyanın tabiri hususunda şu manzumeyi yazmakuygun görüldü:MANZUME
Çûn gıdanın buharı beyine gelirÖnce burun duyusuna engel olur.Hayvani ruh ol zaman ne derBedeni bırakır içine döner.O zaman burun duyusu işlemez olurBeden uyku halini onunla bulur.Çünkü beyinin duyusu kalbe inerKalb o zaman ruhun içme döner.Kalbe ilham olur işaretlerAsıldan ahr kalb müjdeler.Vasıtasız bulursa faydalıdırAynı vak’â olur ki olaydır.Şayet kalb vasıtasıyla öîsa habirSonra gelir kalbe gördüğü rüyaYa işaret veya beşaret ona.Arabî ismin evveli alınırRüyanın ne olduğu o harflerle bilinir.Elif ululuğa işaret olurYüce kıymetine müjde olur.Gördüğü rüyadır tabîr olunur. Ta ise o husûl-ı hacettir.S ise düşman üzre nusrettirCim olduktan fersat ve ganimettir.Ha izzet ve saadettirHı her murada vuslattır.Dal zahmet hem meşakkattirZâl ise mal, mülk ve devlettir.Ra dahi devlete delâlet ederLa kalbi sağlam itikâda yeder.Sin emin olmaya alâmettirŞin yaptığına pişmanlıktır
107
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
Sad kâm almaya müjdedirDâd mal bulmaya işarettir. Tı ise düşman helâk olacakZı ise kalbi hüzün dolacak.Ayn gönülde bulacak teşvişi (şaşkınlık)Gayn ise zulm-ı nefs olur işi.Fe ise rütbesi olur âlîKaf bula devlet ve malıGaf ise gaibi gelir hurremLâm ol emîn olur hoş-demMim muradını alacakNun hatırı melûl olacak.Vay ise işleri olur asanHa hüzünle olur giryân.Ya taata muvaffak olurBu tabirler muhakkak olur.KISIM: GALEM İLE NEFSİN BİBBİRİNE UYGULANMASI İNSANALEMİNİN BÜYÜK ALEMİN SURETİNDEN AYRI OLMASIEy Aziz! Marifet ehli diyorlar ki:Nefis âlemi her yönden görünen âleme uymuştur. Çünkü bütün âlemin cüzlerinden bir kısmı açık, bir kısmı da gizlidir. Açıkolanlar dokuz felekler, dört unsur ve üç oluştur. Kapalı olanlar iseon akıl ile dokuz nefistir. Aynen bunlann açık, kapalı olması gibiinsanın da içi ve dışı vardır. Bütün beden uzuvları dış kısmını, bütün eşyayı idrak eden on duygu ise içini meydana getirir. Bu halinsanın bütün âlemin bir kitabı durumundadır.Alemdeki herşeyin bir benzeri insanda da vardır. Şu halde insan küçük bir âlemdir ve büyük âlemdeki felekler ve unsurlarınörnekleri onda mevcuttur. Bu husus birçok kez açıklanmıştır. Ancak insan demlen küçük âlem, hey’et yönünden büyük âlemin zıd-dıdır. Çünkü büyük âlemin dış yüzü her tarafı saran Atlas Feleğidir ki, buna dinî terimlerde Arş-ı A’zam, yani en büyük arş denilir.Onun içinde bulunan Burçlar Feleğine de Kürsî denilmektedir. Onun içinde Zühal gezegeninin feleği ve sonra da sıra ile birbirinin içinde olmak üzere Müşteri, Merih feleği vardır. Merih feleğinin alt kısmında Güneş ve onun altmda da sıra ile Zühre, Uta-rid vardır. Utarid’in içinde Ay, onun içinde hava küre, onun için
108
MARIFETNAME
de su küre, onun içinde de toprak küre, yani arz vardır.îşte büyük âlemin kuruluşu, düzen ve sureti böyledir. Ancakinsan âleminin kuruluşu düzen ve sureti ona uymayıp tamamenonun zıddıdır. Çünkü insan bedeninin dış çemberi toprak olup, bedenin cildini meydana getirir. Cildin altında (iç kısmında) su vardır ki bu da kandır.Kanın içinde de hava vardır ki bu da insanın yaşamasını temin eden can buharıdır. Bu havanın iç kısmında ateş vardır ki buda yürekteki hayvanî ruhtur. Bu ruhun içinde yedi kat sema vardır ki bu da kalbin yedi türlü hareketi ve tavrıdır. Kalb içerisindeki mevcut ruh da insanı ruhtur ki, bunun dışı Küraî, içi Rahmanolan Allah’ın arşıdır. Çünkü marifet ehlinin kalbi Allah-u Zülce-lâl’in evi durumundadır. Nitekim bununla ilgili olarak bir hadisikudside :Cenabı Hak buyuruyor ki :«Ben yerlere sığmanı, göklere sığmam, fakat takva sahibi mü’-miıı kulumun kalbine sığanın.»Bu hadis insan ruhunun âlemlerin en büyüğü olduğunu göstermeye yetmez mi? Bu demektir ki insan ruhu manevi yöndenbüyük bir âlemdir. Hernekadar insan görünüşte küçük bir âlemise de mânâ yönüyle büyük bir âlemdir. Kendisi beden yönündenHz. Adem’in evlâdı ise de ruhi yönden âlemin babası sayılır.Hernekadar dünyaya gelişi diğer varlıklardan sonra ise de Huzuru İlâhide bulunması bütün varlıklardan daha evveldir. Büyükâlem kollan ve cüzleri ile büyük ağaç durumundadır ki insanâlemi ondan meydana gelmiş bir meyvedir. Alemdon kasıt, yaniâlemin yaratılışının gayesi, insanlık âlemi olup, inssm büyük âlemin meydana gelişinde bir çekirdek (tohum)tir. Ağaçların küçücük bir çekirdeğinde o ağacın bütünü küçültülmüş halde mevcutolması buna örnek değil midir? Aynı şekilde bütün âlemde insanruhunda küçültülmüş bir halde bulunur.Meyvenin varolması ağaç dallarının büyümesi, ve olgunlaşması sonucudur. însan bedeni de aynı şekilde bütün organ veuzuvların birleşmesi sonucu meydana gelir. Nasıl meyve ağacınbütün dallarında oluşuyor ve tepesinde meydana geliyorsa, insanda bu âlemin yüksek ve bayağı cüzlerinden oluşarak ve hepsindenbir fayda, bir zarar, bir huy ve tabiat almış ve bımların hepsinikendi nefsinde toplıyarak varolmuştur. İlâhî Feyz İkabul etme kabiliyetine sahip olması ve bu kabiliyetin kendisine fjağladığı derece
130
ERZURUMLU İBRAHİM
HAKKI JI2.
İle diğer varlıklardan üstün olmuş ve en güzel bir surette yaratılarak bu yüce derece ve mertebeyi kazanmıştır.Cihanın esası ve başlangıcı bu insan ruhu olduğu gibi, cihanın aslına dönecek olan da yine bu insan ruhudur. Çünkü insanruhu İlâhî bir feyizdir. İlâhî aşk ise Akl-ı küll ve ruh-i İzafîdir.Akl-ı kül ise bütün cihanın cüzlerini sarmış olup, her an ve mekânda onun bütün işlerinin idarecisi durumundadır.Nefsim böyle gören ve bilen arif bir kul, Mevlâsını bildiği gibi,cihana da can olmuş ve sonsuz bir hayata ermiştir. Gönlünde bü-tük âlemi görmüş ve âlemlerin en büyüğü olmuştur.KISIM: 7İNSANIN İÇ VE DIŞININ CİHANIN İÇ VE DIŞINAOLAN UYGUNLUĞUEy Aziz! Hikmet ehli diyorlar ki:İnsana düşen önce kendi nefsini bilmesidir. Kendi nefsini bilsin ki iç ve dışındaki hakikati, nasıl yaratıldığını ve nasıl bir hususiyetinin olduğunu bilsin ve bundan hareketle kendisini yoktan vareden Allah’ı ,ismini ve fiillerinin âlemin içinde ve dışındaki tecellilerini bilebilsin ve bulabilsin. İnsanın Rabbine gitmesigönül yolundan olur. Eşyanın hakikati ile derin mânâların nelerolduğu onunla açığa çıkar. Artık bu kemâli kazanan bir mü’minhuzuru İlâhide sonsuza dek kalır. Büyük âlemde var olan her şe yin küçük bir benzeri, suret itibariyle küçük bir âlem olan insanda vardır.Meselâ, büyük âlemde 4 büyük deniz olduğu gibi, insanlıkâleminde de 4 deniz vardır. Büyük âlemin denizleri şunlardır :1 — Sevgi hâzinesi.2 — Sır (gizlilik).3 — İlk cevher.4 — Bilinen ve bilinmiyen âlemdir.İnsan âleminin denizleri ise,1 — Babamn sulbündeki meni.2 — Ana rahmindeki nutfe.3 — Görünmiyen ruh.4 — Görünen bedendir.Cenabı Hak, sevginin âlemin yaradılışına maya olduğunu bildirmek üzere,
«Ben saldı bir hazine idim, bilinmemi sevdim»
buyurmuştur.
Bu demektir ki,
âlemin yaratılmasında esas, sevgidir. İlâhî âle-
200
MARİFETNAME
min ilk denizinin sevgi olduğu böylece anlaşılmış oluyor.Sevgi denizinde hareket olmuş ve onun feyzinden cevherin ilki olmuş ve büyük âlemin 2. denizi olmuştur. O denizin içi ve dışıolup .içinden felekler ile unsurların hayatı oluşmuştur. Melekûtâlemi, büyük âlemin 3. denizi olmuştur. O cevherin içinden felekler ile unsurlar olan cisimler olmuştur. Mülk âlemi, Alem*i Kebîr’in dördüncü denizi olmuş ve böylece dört deniz tamamlanmıştır.Gezici feleklerin yedi büyüğüne yüksek babalar, unsurlara daaşağı analar adı verilmiştir. Babalar ve anneler devamlı olarakhareket halindedir. Üç oluşum (Mevâlid-i Selase) bunlardan meydana gelmiştir. Cenabı Hak ,Nûn sûresinin baş tarafında bu hususa işaret ediyor. Nûn, sevgiden gizli hazine .Kalem ,ilk cevher,Vemâ yesturun ile de mülk âleminin fertleri ve melekût âlemininmücerretleri olduğunu haber vermiştir. Fertler ve mücerretler enefe ene kitabında yazılmaktadır. Eğer o yazmasa mürekkeb cisimler meydana gelmez. Mürekkeb cisimler aynen kitaptaki kelimelergibi hikmetle düzene konulmuştur. Cenabı Hak, lütfü ve keremiyle ilâhi kelimelerin ebedi olduğunu bize bildirmiştir. Kur’ân’da : «Rabbinin kelimeleri tükenmez» buyurulmuştur.İnsan âleminin yaradılışının mayasını oluşturan şey, babanınsulbünde bulunan menidir ki, bu onun ilk denizini oluşturur. İkinci denizi ise, ana rahminde bulunan nutfedir. Nutfenin melekûtâlemi ile mülk âlemine uyan nutfenin içi ve dışı vardır. Nutfeniniçinden cenin durumunda olan meninin duyu ve kuvvetleri meydana gelir ki, bu da 3. denizini oluşturur. Nutfenin dışında da çocuğun cüzleri ve organları meydana gelir ki, bu da onun dördüncüdenizi olur. İnsan âleminin sözünü ettiğimiz dört denizi de böylecenihayete erer. Çünkü baba sulbünde gizlenen meni .mücerret (so yut) bir sevgi durumundaydı. Bir hareketle ondan zahir olmuş,ana rahminde ilk cevher oldu, içi ve dışı çocuğun bedeni ve ruhuoldu. İnsanlık âlemi de böylece vücuda geldi .Büyük âlem ise, insan âlemine boyun eğen bir hizmetçi olmuştur.KISIM: 8
İNSAN ALEMİNİN AIIİRET ALEMİNE BENZEMESİ VEORTAK TARAFLARI
Ey Aziz! Marifet ehli diyorlar ki:İnsan âlemiyle ebedî âlem arasındaki benzerlik ve ortak tarafları şöyle izah edebiliriz :Ebedî âlemin giriş kapısı durumunda olan ölüme örnek insan
201