24 Kasım 2019

DÖNMELİK

DÖNMELİK
Yahudilerin Osmanli Devleti'nin esas unsuru Türkler ile hakimiyet yarisina girmeleri dönmeler ile baslar. Bu dönem masonlar'dan önceye dayanir ve Sabatay Sevi (Sabbatay Zevi) adli ruh hastasi bir Yahudinin basinin altindan çikmistir. Akillara durgunluk verecek kadar süratle gelisen ve insani hayretten hayrete düsürecek kadar karmasik olan Sabatay Sevi olayi, sadece Türkiye Yahudilerini etkilemekle kalmamis, hemen bütün dünya Yahudilerini tesirine almistir. Hadise Sabatay Sevi'nin mesihligini ilân etmesi ile baslamis, Yahudi cemaatinin önemli bir kismini pesine takmasiyla doruga çikmistir...
Her ne kadar olay, Sabatay Sevi'nin Müslümanligi kabul edip yandaslarini da Islam'a çagirmasiyla sona ermis gibi görünürse de, Türkiye'de hâlâ varligini sürdüren bir dönme toplulugunun ortaya çikmasi açisindan büyük önem tasir. Burada bir kaç kelimenin tam mânâsini vermek yerinde olacaktir.

- Muhtedi: baska bir dinde iken, samimi olarak Müslümanligi kabul eden kisi... Ihtida, hidayet, yani Tanri'nin yardimina mazhar olarak hakikate erme anlamina gelir.Mürted: Müslüman iken Islam'dan çikip baska din kabul eden kisi... Irtidad'dan gelir... Tard kelimesiyle baglidir... Yani aslinda lâyik olmadigi için dinden çikarilmis demektir.Münafik: Müslüman görünmesine ragmen baska bir din tasiyan, içi baska, disi baska kisi... Dönme tabiri en çok buna uymaktadir.
 Mütedeyyin: Islam'dan baska bir dine samimi olarak bagli kisi... Aslinda dindar anlamina gelir... Bazen yanlislikla Müslümanlar için de kullanilir.
YAHUDİLER VE MESİHLER
Yahudilerdeki mesih beklentisi daima onlarin basina belâ olmustur. Hz. Isa, Hz Muhammed gibi gerçek peygamber ve kurtaricilari hep reddetmisler, ama sahte mesihlerin pesine takilmaktan kendilerini alikoyamamislardir.
M.S. 400 yillarinda giritli Mose diye bilinen biri mesihlik iddiasiyla ortaya çikmistir. Yahudilere onlara arz-i mevud'a götürecegini vaadetti. Onlarin artik paraya mala ihtiyaci olmiyacagini söyleyip ellerinden her seylerini aldi. Sonra belirli günlerde onlari parti parti bir buruna getirip denize atlamalari istedi. Sözde yüzüp karsida arz-i mevud'a ulasacaklardi... Bunlardan çogu öldü... Bir kismi denizciler tarafindan kurtarildi, ama açikgöz Mose'yi bulmak mümkün olmadi!.. Topladiklariyla sivisip gitmisti!..

Sonra Halife Yezid zamaninda serene diye biri ortaya çikti. O da Yahudilere devlet vaad ederek etrafina epey adam topladi. Ancak halife kendisini yakalatip sorguya çekince, bunu Yahudilerle alay etmek için yaptigini söyledi!..

1146-1160 yillari arasinda iran Yahudileri arasinda Menahem Ben Solomon diye biri çikip mesih oldugunu iddia etti. Tam o günlerde haçlilar Kudüs'te bir krallik kurmuslardi. Taraftarlari ile amediye kalesine saldirip orasini kendisine merkez yapmak istedi. Ancak yenildi ve öldürüldü!

Hemen arkasindan iki açikgöz çikip Yahudilere henüz her seyin bitmedigini, kendilerini kutsal topraklara götüreceklerini vaad ettiler... Bunlar kandirabildiklerinin mal ve mülkünü sattirdilar. Paraya çevirdiler. Sonra o kisilere yesil elbiseler giydirip karanlik bir gecede surlardan "kurtulus" atlamalarini söylediler. Onlar da atladi... Yahudiler arasinda o yil "Amut Tayyaran" olarak anilir... Yani kus gibi uçmaya çalisanlar yili!..

Daha niceleri vardir... Ama bunlarin en dikkat çekeni Sabatay Sevi'dir. (kaynak: Dönmeler ve Dönmelik Tarihi, Dr. Abdurrahman Küçük).

Sabatay Sevi 1626'da Izmir'de dogdu... Gençligi Avrupa'da 30 yil din savaslarina (1618-1648) denk gelir ki, bu savaslar mason Frederik'in Bohemya krali olmasi ile baslamisti. Babasi Türklerin "Kara Mentes" diye bildikleri Mora'dan gelme Mordehey Levi adindaki Yahudi idi... Sabatay'i Isak D'alba adli hahamin yanina verdiler... Dini bilgisi bu suretle gelisti... 15-16 yasinda Yahudi tasavvufu diyebilecegimiz Kabbala'yi inceledi...

Kabbala ayni zamanda bir nev'i Tevrat hurufiligidir... Yani Yahudi alfabesinin her harfine bir rakam vererek kelimelerden mânâ çikarma sanatidir. Çok zeki olan Sabatay, Kabbala'ya göre, Sabatay Sevi adinin 814 rakami ile "kaadir" anlamina geldigini gördü... Ve bundan yararlanmak istedi!.

Yahudi inanisina ve Kabbala'ya göre 1648'de mesih'in zuhur edecegi söyleniyordu... Sevi iste bu mesihin kendisi oldugunu söyledi!.. O tarihte 22 yasindaydi... Tabii kimse inanmadi... Ama Sevi yilmadi.. Istanbul'a Selanik'e gitti... Ailesinin, kendisini bu sevdadan vazgeçirmek için 3 defa evlendirmesine ragmen, sevi ermislik iddiasindan kizlara yaklasmadi... Bu arada hiristiyanlarin da 1666'da bir mesih bekledigini ögrendi ve talihini bir de o tarihte denemek istedi... Hazirliklara basladi. Misir'a, Kudüs'e gitti... O sirada osmanli topragina pek çok Polonya Yahudisi göçmüs, bunlarin bir kismi da Kudüs'e gelmisti... Sefil ve perisan haldeki bu insanlar manevi bir güç arayisi içindeydiler... Sabatay Sevi'nin mesihlik iddiasi pek taraftar bulmamasina ragmen, dilden dile yayiliyor, bir uçtan bir uca Yahudilerin yasadigi her yere ulasiyordu... Sabatay Sevi bu arada bir firsati degerlendirerek, Kudüs Yahudilerine yardim toplamak için kahire'ye gitti... Ve oldukça yüklü bir yardimla döndü.

Bu arada polonya'daki karışıklıklar sırasında anne ve babasını kaybetmis SARA adlı fettan bir kızın kulağına sevi'nin mesihliği dedikodusu çalındı... 
Kız da bundan yararlanmak isteyerek bir rüya uydurdu... 
Güya kendisine gaipten bir nur görünmüs ve 1666 yılında ortaya çikacak 
Sabatay Sevi adli mesih ile evlenecegi müjdelenmisti... 
Bu rüya da ağızdan ağıza yayildi ve Sevi'nin kulagina kadar geldi. 
Nihayet ikisi kahire'de Sevi'nin dostu Sarraf Rafael Jozef'in evinde evlenerek kehanetin(!) gerçeklesmesini sağladilar... 
Bu olay, zaten yakışıklılığı, hakim görünüsü ile gittikçe daha etkili olmaya baslayan Sevi'nin söhretini arttırdı.

SABATAY SEVİ'NİN PEYGAMBERLİK İDDİASI VE BAŞINA GELENLER
Sevi'nin en büyük yardimcisi ise 20 yaslarinda iken tanistigi Gazze'li Nathan adli Yahudi idi... 
O da din konularinda bilgili idi, ama bir baska özelligi daha vardi... Bes parasi yokken Gazze'nin sayili zenginlerinden Samuel Lisbona'nin kör ve topal kiziyla evlenmeye razi olmus, bu suretle hayal bile edemeyecegi bir servete kavusmustu...

Bu kurnaz ve zengin Yahudi, bir gün Sevi'ye yine uydurma bir rüya naklederek "bir nurun Sabatay'in Mesih oldugunu söyledigini" ve buna inandigini belirtti... Ancak ufak bir sarti vardi (!), Sevi de Nathan'in peygamber (Kahin) oldugunu kabul edecek ve açiklayacakti!... Böylece Nathan'in serveti de hizmetlerinde olacakti!..

Sabatay Sevi bu firsati hiç kaçirmadi. 

(Yandaki “D”yi çekip, gizlenenin resmine tıklayınız)Böylece, bozacinin sahidi siraci, ikisi birbirini taniyip mesih ve peygamber ilan ettiler... Ve Kudüs'ten fazla bir tepki görmemek için Sevi'nin Izmir'e dönmesine karar verdiler... Sevi önce halep'e ugradi ve beklemedigi bir ilgi gördü... Sahte mesih Sabatay 1667 yilinin eylül ayinda adeta kaçmak zorunda kaldigi Izmir'e döndü... Hahamlarin tepkisini çekmemek için bir bayram gününü bekledi ve o gün halka mesih oldugunu tekrarladi...

Gördügü ilgi üzerine sinagog sus-pus oldu... Bir süre sonra Izmir kadisi'ni ziyaret etti. Türkçesi bozuk oldugu için agabeyi tercümanlik yapti... Gayrimüslimlerin islerine karismamayi gelenek haline getirmis olan Osmanli devlet memurlari gibi, kadi da olup bitenden haberdardi ama, Sevi'yi dinlemekle ve ziyaretinin sebebini sormakla yetindi. Sevi bocaladi ve sultan'in aleyhinde bulunan üç Yahudiyi ihbar etmek için geldigini söyledi!..

Bu ziyaret dahi söhretini arttirdi... Almanya'dan, adalar'dan, Polonya'dan bile Yahudiler gelip kendisini ziyaret etmeye basladilar. Sevi bu arada üç nikahli karisina el sürmemesinin acisini çikartarak, gelen Yahudi dilberlerinden, "mesh etmek" bahanesiyle, nasibini almaktan geri kalmadi1.. Karisi Sara ise bunlara göz yummasinin dogru olacagini sezmisti... O da gönlünü baska erkeklerle eglemeye devam etti.

Osmanli'nin müsamahasi Sevi'nin hirsini arttirdi... Bir gün bütün Yahudilerin krali olarak taç giydi!.. Ardindan beyannameler yayinlayip dünyayi 38 kralliga ayirdigini, her birinin basina da yakinlarindan birini tayin ettigini duyurdu!.. Izmirli Türkler ise bu olaylara biyik altindan gülmekle yetiniyorlar, yetkililer ise hala seslerini çikartmiyorlardi...

Bir ara Sevi, bir firsati degerlendirerek, bir Italyan Yahudisi olan Jozef Penhaz'i, Hz. Isa'ya özenerek sözde diriltti... Söhreti daha da büyüdü!..

Sonunda saray ise el koydu. Padisah, IV. Mehmet ve sadrazam da Köprülü Fazil Ahmet Pasa idi. Ahmet Pasa olayi ögrenince Sevi'nin Istanbul'a getirilmesini emretti. 1668'de Istanbul'a getirilip önce Çavusbasi'nin önüne çikarilan Sevi iddialarindan inkar yoluyla kurtulmaya çalisti ama, fena halde dövülüp zincire vuruldu. Bu arada Istanbul'daki Yahudiler "mesih geldi." Diye büyük heyecan içindeydiler. Hatta bazilari, Sevi'nin zindana atilmasini protesto etmek için dükkanlarini açmadi. Bu arada isteyenlerin sahte mesihi ziyaretine izin verildi. Iste bu ziyaretçilerden biri, sarayda etkili sadrazam sarrafi Mordehay Kohen'in oglu Yuda Celebi idi. Oglunun israrlarina dayanamayan sarraf, sadrazam'a Sevi'nin sikintili hayatini anlatinca, Ahmet Pasa Sevi'yi daha rahat olan Aydos kalesi'ne sürdü. Sevi, müritleri ve sekreteri Samuel Primo'yla birlikte Aydos'a gitti.

Bütün bunlar Osmanlilarin diger bütün Türkler gibi kendi topraklarinda yasayan azinliklara karsi ne kadar müsamahakar oldugunun çok açik bir delilidir. Eger böyle bir iddiayi bir Türk öne sürse idi, çoktan kellesi vurulurdu. Aydos'ta yasayan Sevi'nin ziyaretçileri gün geçtikçe artmaya basladi. Öyle oldu ki, Aydos'u ziyaret adeta Kudüs'e hacca gitmis kadar makbul addedilmeye basladi.

Avrupa'nin bir çok kesiminden Yahudiler varini-yogunu satip sahte mesihi görmeye geliyorlardi!.. Bunlarin arasinda Nehime Kohen adinda bir din alimi de bulunuyordu... Kohen'nin ufak bir arzusu vardi... O da Sevi gibi mesih olmak istiyordu!.. Buna da bir kulp bulundu. Eski Yahudi kutsal kitaplarinin birinde, biri Efrahim'in, biri de Davud'un oglu olmak üzere iki mesihten söz ediliyordu... Kohen iste bu ikinci mesihlige talipti!... Alçakgönüllü oldugu için de Davud'un oglu olma serefini Sevi'ye birakmisti!.. Bu iki kisi Aydos kalesinde tam üç gün pazarlik ettiler... Sonunda anlasamadilar... Fena halde bozulan nehime kohen, Edirne'ye gidip Padisahin av sarayi olarak kullandigi eski saraya basvurdu... Sevi'nin bütün sirlarini söyledigi gibi, onun saltanat pesinde oldugunu belirtti... Bunun üzerine Sabatay Sevi bir gece Aydos'tan alinip Edirne sarayi'na getirildi.
Bu olayin bir sebebi de Canakkale halkinin Sevi'yi ziyarete gelen Yahudilere yiyecek yetistirememesinden, kitlik çekmelerinden dolayi yaptiklari sürekli sikayettir.
Edirne Yahudilerini bir telas aldi!... Ama bir süre sonra mesih'e kursun islemeyecegi, kiliç kesmeyecegi iddialari öne sürüldü!.. Herkes her an bir mucizenin olacagindan emin görünüyordu.
Edirne sarayinda cereyan eden sorguya çekme isleminde sadrazam kaymakami Mustafa Pasa, seyhülIslam Minkirzade Yahya Efendi, sultanin imami Vani Efendi hazir bulundular... Padisah IV. Mehmed de adet üzerine bitisik odada kafes arkasindan durusmayi izledi. Tercüman da Sultan'in bashekimi, muhtedilerden (Yahudi iken Müslüman olmus) Mustafa Fevzi Efendi idi. Sülalesi "Hayatizadeler" olarak bilinirdi.
Mustafa Fevzi Efendi Sevi'ye söyle dedi :
- "Ey Mordehay oglu Sabatay Sevi, mesihligini ilan ettin. Simdi göster mucizeni!"
- "Ne mucizesi efendimiz?.."
- "Simdi anadan üryan soyunacaksin... En mahir okçularimiz vücudunu nisangah yapacaklar... Oklar islemezse sen hakikaten mesihsin!.. Islerse Allah yardimcin olsun."
- Sevi'nin korkudan dili tutuldu!... Sonra mesihligi de bütün iddialari da reddetti!.. Hepsinin baskalari tarafindan uyduruldugunu söyledi.
Sultan IV. Mehmed tatmin olmadi... Eger Sevi söylediklerinde samimi ise Müslüman olmali, degilse kellesi gitmeliydi!.. Yahudi asilli, eski adi Moche Ben Rafael Abravanel olan Hayatizade Fevzi Efendi'nin, bu teklifin yapilmasinda etkisi oldugunu kabul etmek pek yanlis olmaz... Neticede Sabatay Sevi Yahudi olarak girdigi Edirne Sarayi'ndan Müslüman, daha dogrusu DÖNME olarak çikti!..
Taraftarlari bir türlü inanmak istemediler!.. Hatta Sevi'nin içeride Müslüman din alimleri ile tartismaya giristigi ve onlari alt edip, Padisah'i da sasirtarak çiktigi rivayetleri yayildi!.. Halbuki içeride dilbazligi ve bilgisi ile meshur “Hünkar Seyhi” lakabiyla ün yapmis Vani Efendi vardi. Sevi'nin onun karsisinda laf edebilmesi mümkün degildi!..
DÖNMELER
"Yahudi, Yahudilikten dönmez!"
Hadisi ve Kur'an'in münafiklar hakkindaki âyetlerinin isaret ettigi gibi, Sevi yalnizca dis görünüsüyle Müslüman oldu!.. Sevi, bir kurnazlik daha yapti... Sultan'a ve müftüye müracaat ederek taraftarlarini Müslüman yapmak için izin istedi!.. Onlari özel bir kiyafet altinda toplayacak, bu da diger Yahudilere örnek olacakti!.. Saray buna da izin verdi. Böylece sarikli cübbeli, "disi Müslüman-içi Yahudi" bir dönme toplulugu olustu... Tâ Istanbul'dan Bagdat'a, hattâ Kudüs'e kadar!...
Bunlar kendilerine "müminîn" adini taktilar, yâni inanmislar... Ama neye inandiklari belliydi!..
Sabatay Sevi bu arada 18 emir yayinladi. Emir kelimesiyle Musa'nin on emri'ni hatirlattigi için Yahudilere, 18 sayisiyla da Müslümanlara sirin görünmek istemisti. Bunlar arasinda iyi huylar telkin edenleri de vardi (Allah'in birligine inanmak, yalan söylememek, aralarina kaatilleri almamak, zinâ etmemek gibi), saçma kurallar vazedenleri de (Kral Sabatay Sevi'nin hakiki mesih olduguna imân etmek, adi geçince saygi göstermek, Müslüman oldugu günü bayram olarak kutlamak gibi)...
Bir de gizlilik emredenler vardi :
"Davud'un mezmuru hergün gizli okunsun. Müslüman Türklerin âdetlerine onlarin gözlerini örtmek için riâyet edilsin. Müslümanlarla nikâh kiyilmasin!.."
Sabatay Sevi ayrica 16 tane de bayram koydu ki, bunlar günümüzde bile dönmeler tarafindan, Müslüman Türklere farkettirmemek için geceleri kutlanir... 


Bunlarin farkedilmesi, aramizda hâlen belirsiz dönme olarak yasayanlarin taninmasina da yardimci olacaktir.
Bu bayramlardan en önemlisi, bizde Alevîlere atfedilen bir olayla ilgilidir. 
"kuzu bayrami" olarak bilinen bu bayramda 22 mart gecesi en az iki erkek, iki kadin olmak üzere toplanilir ve kuzu yenir. Yemek bitince isiklar söndürülür (eskiden mum isigi idi)... 
Bundan sonrasi ise burada yazilamayacak kadar edep disidir!.. 
Bu birlesmelerden dogan çocuklar kutsal sayilir. Bayramin bir adi da "dört gönül bayrami"dir.
Tarih........................Olay1443..............Fatih'in Yahudi Levi'yi saraya almasi
1481..............Fatih'in Yahudi hekim Jacop tarafindan zehirlenmesi
1530..............Kanuni'nin Josef Nassi'yi saraya almasi
1666-1738......Sabatay Sevi ve dönmeler dönemi (Yahudiler + dönmeler)
1738-1915......Masonlar dönemi (Yahudiler + dönmeler + masonlar)
Buna bir de 1699'dan itibâren gittikçe artan ve âdetâ vezirlere hükmeden yabanci devlet elçilerinin baskilari eklenince Osmanli Devletinin düstügü acikli durum daha iyi ortaya çikar!..

Dönmelerin özelligi asla Müslümanlardan fark edilmemeleridir!.. Adlari Türkçe, büyük çogunlukla Müslüman-Arap adlaridir... Mehmed, Mustafa, Ismail, Ibrahim gibi… soyadlari Türktür... Türk gibi giyinirler… Yahudi olduklari için sünnetlidirler... Mevlevilik, Bektasilik, Melamilik gibi tarikatlara sizmislardir.

Tek fark Kur'an tâbiriyle münafiktirlar... Yâni Islâm'a uygun konusur, hattâ bâzen uygun davranir, ama farkli düsünürler. En tehlikelisi de Türklerden ve Türkiye'den çok Bati'ya yakin olmalaridir.

Maalesef bugün devlet kademelerinin en önemlileri, disisleri teskilâti ve medya, dönmelerin elindedir. Isin en kötüsü, bu Yahudi dönmelere son dönemde bir de Ermeni, Rum, Italyan dönmeler eklenmistir...

Bunlarin isimleri tamamen Türk, ama kendileri Ermeni, Rum, vs. Ve din olarak Hiristiyandir. Türk ve Müslüman olmadiklari ancak öldüklerinde cenaze törenlerinden ve gömüldükleri yerden anlasilir. Meselâ TRT'nin meshur sisko spor spikeri Erman Talay'in Ermeni oldugu ancak öldügünde cenazesinin Ermeni mezarligina gömülmesiyle farkedilmisti!.. Baska örnek mi istersiniz?.. TRT televizyon dairesi baskani Nilgün Artun(yan), meshur fotografçi Ara(m) Güler(yan), meshur sözlük yazari Pars(ak) Tuglaci(yan)... Saymakla bitmez!..

Hemen ekliyelim ki, bizim saf ve sâdik Yahudi, Ermeni, Rum veyâ dönme vatandaslarimizla bir alip veremedigimiz yok!.. Biz sâdece "Türk" görünüp te gavur gibi hareket edenlerle ugrasiyoruz!

Onlar Osmanli Devleti'ni batirdilar... Türkiye Cumhuriyeti'ni de batirmaya ugrasiyorlar da ondan. Dönmeler kendileri ile ilgili belgeleri, milli kütüphaneye, devlet arsivlerine vereceklerine; götürüp Israil hükümetine teslim etmisler... Bu da Israil’i Türkiye’den daha çok kendilerine yakin saydiklarinin delilidir. Yani bizim onlara güvenmememizi hakli çikariyor!

Bizim tahminimiz, Türkiye’de halen "dönme" özelligini tasiyan, yani "disi Müslüman içi Yahudi" olan 6.000-8.000 kisi oldugu yönündedir. Ancak bu rakam küçümsenmemelidir. Bunlarin büyük kismi, kadin-erkek ayirmadan Türkiye’de bürokrasinin, medyanin ve is dünyasinin önemli noktalarinda yer almakta ve bizce büyük sorun yaratmaktadirlar.

Eger masonik "esitlik" prensibi tatbik edilse dahi, nüfusumuzun ancak 10.000’de birini teskil eden bu topluluktan ancak 1 veya 2 dönmenin bürokraside ve isadamlari listesinde yer almasi gerekirdi!.. Halbuki su anda en az 600 dönme "meshurlar" listesinde boy göstermektedir.

Bu son derece etkin Yahudi dönmelere bir de Ermeni, Rum ve levanten (Avrupa, bilhassa Italyan kökenliler) dönmeleri ekleyince, Türkiye’nin niye felakete sürüklendigi ortaya çikar. Bugün Türkiye’de 10.000-12.000 kadar Rum ve bir o kadar da Ermeni ve levanten vardir... Yine masonik "esitlik" anlayisiyla hareket etseniz dahi, bunlardan ancak 3 ila 6 kisinin Türk bürokrasisinde, medyasinda ve is ve sanat dünyasinda yer almasi gerekirken 1.000’den fazlasinin Türk ve Müslüman görüntüsü altinda faaliyet gösterdigine sahit olursunuz. Fotografçi Ara(m) Güler(yan)’dan tutun, Arman (Ermeni) Talay, Coskun Sabah’a kadar ”meshurlar” listesinde pek çok "dönme"miz vardir.

Türkiye’deki bütün Yahudi-Ermeni-Rum-levanten vatandaslarin ve dönmelerin toplam sayisi 50.000 etmez!... Yani, bir milletvekili bile çikartmaya yetmez iken; hemen her dönem Faik Nüzhet, Cahit Karakas, Coskun Kirca, Ismail Cem gibi 5-10 kisi meclis’e girebilmekte, hatta bakan olabilmektedir.

Tekrar edelim ki, bizim Rum-Ermeni-Yahudi ve dönme vatandaslarimiza kin gütmemiz söz konusu degildir. Bizim sikayetimiz onlarin azinlik olmalarina ragmen, bu ülkenin imkanlarindan Türklerden daha fazla yararlanmalari ve ülkeyi kendi menfaatleri ve Avrupa’nin direktifleri yönünde kullanmalaridir. Bu gidisin mutlaka ve mutlaka önlenmesi, azinliklarin etkisinin azaltilmasi gerekmektedir.

Özetlemek gerekirse, Islamiyet önce 660’li yillarda "Müslüman" görünümlü Yahudilerin mezhepler araciligi ile, sonra da 1660’larda yine "Müslüman" görünümlü Yahudilerin tarikatlar araciligi ile dejenerasyonuna ugramis, bugünkü karmasik halini almistir.

Bundan ne sonuç çikar?.. Su sonuç çikar: yüzyil öncesinde Istanbul’un en önemli tekke ve dergahlarinda feyz ve irsat dagitan seyhlerin bir kismi "disi Müslüman içi Yahudi" dönmeler idi!.. "disi Müslüman içi Yahudi" dönmeler cami yaptiriyor, evini tekke haline getiriyordu. Bunlar ayni zamanda mason localarinda yabancilarla, düsmanlarimizla isbirligi içinde ülkemizin parçalanmasina, bati hegemonyasina girmesine alet oluyorlardi.

Acaba simdiki pek meshur tarikat seyhlerimizden kaçi dönme, hiç arastiran var mi?..Neden her mason locasi, mutlaka bir Yahudi ve bir kaç dönme olmadan kurulamiyor?.. Bu sorular hep zihinlerimizi kurcaliyor!..

II. Abdülhamid dönemindeki üç büyük güç Ittihat ve Terakki Cemiyeti, Mason Localari ve Ordudur... Ittihatçilar ve masonlar içinde Yahudiler ve dönmeler etkili, Orduda ise Ittihatçilar etkilidir. Sonuç: Abdülhamid’in devrilmesinde, mesrutiyet döneminde ve 1. Cihan Savasi felaketinde Yahudi ve dönmelerin payi büyüktür!..

O dönemin meshur dönmeleri ögretmen Sevki Efendi, Tüccar Ata Efendi, gazeteci Fazil Necip, maliye naziri Cavit Bey, Halil Ali Efendi, tarikatçi Ali Örfi Efendi ve Osman Zevki Efendi idi. Simdiki büyük dönme aileleri ise Ipekçiler, Bezmenler, Dilberler, Atabekler’dir... Acaba bunlarin Türkiye’nin bugünkü sikintilarinda paylari nedir?..

Biz hep söyledik... Dönme olsun olmasin, Türkiye’de yasiyan Yahudi asilli vatandasimizdan kendi irkdaslarinin ülkesi Israil’e düsmanlik beklemeyiz. Zaten Israil’e kuru kuruya düsmanligin da bir anlami yoktur... Ancak bu Yahudi asilli vatandaslarimizdan her Türk kadar Türkiye’ye hizmet bekleriz.

Çeçen asilli vatandasimizin elbetteki Çeçenistan’a sempati duymasindan daha tabii bir sey olamaz. Biz de en az onun kadar Çeçenistan dostuyuz. Ama kendini "ben Türk degilim, Çeçen’im" diye ayirmasini, Türkiye’de Çeçenlik gütmesini hiç hos karsilamayiz. Çeçen milliyetçiligi ancak Çeçenistan’da yapilir. Biz ona "bu Türk degil, Çeçen" diye ayirim yapmiyoruz ki!.. Tam tersine, tüm Çeçenleri, Çerkezleri, Lazlari, Gürcüleri, Osetleri, Abazalari, Kürtleri, Bosnaklari, Pomaklari, Hiristiyan Gagauzlari, Musevi Karayimleri bagrimiza basiyoruz. Onlar bizim canimiz, cigerimiz!..

Isteriz ki, bütün dönmeleri de, bütün Rum, Ermeni ve Yahudi, Levanten vatandaslarimizi ayni sicaklikla kucakliyalim. Ama her seyden önce onlarin bunu haketmesi lâzim. Bizim içimizdeki onlarla ilgili "gavura hizmet" ve "ihanet" kuskularini silmeleri lâzim!..

Fener baspapazi Rum Bartolameos, Türkleri Amerika’ya sikâyet ederken; Istanbul’da devlet kurmaya kalkarken nasil onu Türk sayabiliriz ki?.. Dönme Fuat Bezmen Türkleri dolandirip Amerika’ya kaçmisken, üstelik "ben Yahudi’yim, Türkiye’de Yahudilere baski yapiliyor" derken, biz nasil Bezmenler’e sempati duyabiliriz ki?

YAHUDİLER TÜRK SOYUNDAN MI?
(Uluyan Bozkurt Ergenekon’dan mı çıktı? )
PEK ÇOK MASONUN BİLMEDİĞİ BU İDDİALARI DOĞRU SAYARSAK, TRUVALILAR DA ARKADYALILAR DA YAHUDİ KÖKENLİDİRLER. 
AYNI ŞEKİLDE FRANKLARI UZUN YILLAR İDARE EDEN MEROVENJ HANEDANI DA YAHUDİDİR!...

BUNA NE DERSİNİZ BİLEMEYİZ AMA, MASONLARIN DİN DÜŞMANLIĞININ, İKTİDAR HIRSININ, GİZLİ TAVIRLARININ ARKASINDA İŞTE HEP BU KARIŞIK EFSANELER, HURAFELER YATMAKTADIR. 
HALBUKİ İSRAİL HZ. YAKUB'UN ADIDIR. 
HZ. YAKUB DA HZ. İBRAHİM'İN TORUNUDUR. 
HZ. İBRAHİM'İN BABASININ ADI AZER İDİ. 
HAZAR DOLAYLARINDAN GELME TÜRK OLDUĞU, TA HZ. MUHAMMED ZAMANINDAN BERİ RİVAYET EDİLİR!..
BİZ DE O ZAMAN DERİZ Kİ, YAHUDİLER TÜRK SOYUNDANDIR VE HZ. İBRAHİM'İN HAYIRSIZ TORUNLARIDIR. 
TÜRKLERE DE, HZ. İBRAHİM'E DE LAYIK OLAMAMIŞLARDIR. 
MASONLAR DA, HZ. MUSA'YA BİLE KARŞI GELEN HAYIRSIZ OĞLU HAYIRSIZ BENJAMİN'İN SOYUNDANDIR!.. HZ. İSA'YA BUNLAR İHANET ETMİŞLERDİR. İSLAM'A BUNLAR FESAT KATMIŞ, BUNLARIN SOYU HAÇLI KILIĞINDA KAN DÖKMÜŞ, ALLAH'IN EMİRLERİNE KARŞI GELMİŞTİR!.. BUNLAR HZ.NUH'UN GEMİYE BİNMEYİ REDDEDEN VE TUFANDA YOK OLAN OĞLU KADAR MEL'UNDURLAR!..
 AYNI AKIBETE DE UĞRAYACAKLARDIR!. 
SABATAYCILIK HAKKINDA MUHTELİF GÖRÜŞLER

Sabetaycılar Ne Olduklarını Bilmiyor
Onların Sabetaycılık inancından uzaklaştıklarına inanıyorum. Bir Selaniklilik var belki, ama onda da seçkinci ve elitist bir yaklaşım var. 'Biz Selanikliyiz, biz daha Batılı, daha kozmopolitiz' gibi bir bakış açıları var. Bir insanın böyle düşünmesi yanlış. Bugün Sabetayistlerin bir kimlik problemi var bana göre. Ne olduklarını bilmiyorlar. Dinden uzaklaşmış bir kitle olarak görüyorum onları."
"Dönmeler, İslam ve milliyetçiliğin gözünde dayatmacı bir Batılı hayat tarzını temsil ediyor. Sağ-sol çatışmaları döneminde komünizmi ve Marksizmi de temsil ettiler bir yerde. Kozmopolitizimle ve Batıcılıkla özdeş hale geldiler ve Batının ahlak düşkünlüğüne ve onu muhafazakar bir hayat tarzının üstüne dikte etmeye taraf oldular. Problem bu"
Sabetaycılık konusu son dönemde daha bir fazla Türk medyasının gündemine girer oldu. Hemen hemen her gazetede konuyla ilgili bir haber ya da röportaj çıktı konuyla ilgili olarak. Bütün bu tartışmaları başlatan Ilgaz Zorlu'nun "Evet Ben Selanikliyim: Türkiye Sabetaycılığı" isimli kitabı. Herkes bu konuyu bir yerinden tutup gündeme getirirken Türkiye'deki Yahudi cemaati ve yayın organları belki de haklı olarak bu süreçte sessizliği tercih etti.
Onlar her ne kadar bir parçası olarak değerlendirilse de Yahudi kamuoyu -ta başından beri- onların Yahudilikleerini kabul etmiyor. İsrail ve Türkiye hahambaşılıkları başka ülke 'converzo'larına gösterdikleri anlayışa rağmen, Türkiye'li Dönmelere ya da Sabetaycılara oldukça soğuk bakıyor. Çünkü bu görüşe göre Sabetaycılar artık Müslümanlık dini içinde değerlendirilmesi gereken bir akım.
Türkiye ve dünya Yahudilerinin Sabetaycılara bakış açısı ile ilgili olarak Yahudi araştırmacı-yazar Rıfat Bali ile bundan üç sene önce görüşmüştük. Kısmet bugüne imiş. Rıfat Bali'nin bazı değerlendirmeleri genel Yahudi bakış açısını yansıtsa da oldukça önemli noktalara da temas ediyor. Bali, araştırmacı kişiliğiyle cemaatinin son dönemde yetiştirdiği en önemli fertlerden.
İletişim'den çıkan son kitabı kendi cemaatinin asırlık söylemleriyle hesaplaşması açısından da gerçekten önemli bir çalışmaydı. (Cumhuriyet Yıllarında Türkiye Yahudileri, Bir Türkleştirme Serüveni (1923-1945) İletişim, İstanbul, 1999)
Bu röportaj son dönemde ilk kez bir Yahudi'nin Sabetaycılığı "dini ve teknik" anlamda tartışabilmesi ve soğukkanlı değerlendirmelerde bulunabilmesi açısından özel bir önem taşıyor.
Genel olarak Sabetaycıları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sabetay Sevi bundan 300 yıl önce ortaya çıktı. Mesihliğini ilan etti. Sonra can korkusuyla Aziz Mehmed Efendi oldu. Devamı artık bilinen hikaye... Dönmeler, İslam ve milliyetçiliğin gözünde dayatmacı bir Batılı hayat tarzını temsil ediyor. Yetmişli yıllarda sağ-sol çatışmaları döneminde komünizmi ve Marksizmi de temsil ettiler. Bugün baktığımızda Ilgaz Zorlu dışında biri çıkıp da ben Sabetayistim demiyor ama dönmelerle ilgili olarak etrafta bir sürü söylenceler var.
Geçmişte Halil Bezmen ortaya çıkmıştı.
Ahmet Emin Yalman da Dönmeydi, Nazım Hikmet'i savunur yazılar yazdı diye eleştirildi. Bence bugün Dönmelik konusu Türkiye gündeminden düşmüştür. Çünkü Dönmeliği temsil eden, tartışmalı, ateşli polemik yapan insanlar kalmadı. Bir Yalman'ın eşdeğeri bugün yok. İslami basında Selanik kökenli olması nedeniyle Coşkun Kırca'nın Dönme olduğu iddia edilmektedir. Kırca'nın ateşli Atatürk milliyetçisi tavrından da yola çıkılarak Ahmet Emin Yalman dönemini andırır bir Sabetayist-İslam kutuplaşması ara sıra gündeme gelmektedir. Ama bu da bir yerde anlamsızdır, zira Coşkun Kırca hiçbir zaman kendisinin Sabetayist olduğunu deklare edip kendisine uygun görülen bu kimliği savunmadı ki. E, o zaman kiminle neyi tartışacaksınız? Bence Dönmeliğin artık önemi kalmamıştır. Problem aslında başka. Sabetaycılar bir yerde Türk toplumunda taraf oldular. Neye taraf oldular; Batıya, Batılı yaşam tarzına taraf oldular ve bu yaşam tarzını Türk toplumuna getirmeye uğraştılar. Örneğin İpekçilerin ilk sinema salonlarını açmaları ve burada Batılı yaşam tarzını gösteren filmlerin gösterimi ve Yalman'ın ateşli ve saldırgan bir laik oluşu... Tüm bunlar Dönmeleri kozmopolitizmle, Batıyla özdeşleştirdi ve bir yerde İslami-geleneksel-muhafazakar değerlere bağlı olarak yaşamak isteyen toplumun çoğunluğuna bu yaşam tarzını dayatmakla suçlandılar. Çünkü akşamları foxtrota, çaylara, balolara gitmeyen, kısa etek giymeyen, başını açmayan, İslami değerlere bağlı muhafazakar kadınlar ve toplumun çoğunluğunu teşkil eden bu tarz aile ve toplum yapısı, dönemin basını ve kamuoyunun önde gelen ve bir çoğu Selanikli olan yazarları tarafından "yobaz ve gerici" olarak nitelendirildiler. Bütün mesele buradan ortaya çıkmaktadır ve bugün de Türk toplumunda yaşanan gerilim ve gerginlik aynı nedenlere dayanmaktadır. Neye taraf oldular, Batıya... İslami görüşe göre Batının ahlak düşkünlüğüne ve onu muhafazakar bir hayat tarzının üstüne dikte etmeye taraf oldular. Problem bu. Problem özünde dinsel değil ki. Problem gizli Yahudilik de değil bir yerde.
Dönmelerin çifte kimlikli oluşunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
İslami bakış açısı ile Dönmelere olumsuz bakılması İslami düşünce dünyasının iç kurgusu açısından gayet doğal ve anlaşılabilir bir tepki. Ben Müslüman olsam, ben milliyetçi-muhafazakar bir görüşe sahip olsam bu tepkiyi gayet normal bulurum. Bu benim şahsi görüşüm, herhangi bir kesime şirin görünmek için söylemiyorum. Düşünün ki adamlar "Elhamdülillah Müslümanım" diyorlar fakat değiller. E, tabii gerçek bir Müslüman, "Ha bak işte bunlar Yahudinin gizli ajanlarıymış" diyecek. Buna Ahmet Emin Yalman'ın 1950'li yıllarda Necip Fazıl Kısakürek ve Büyük Doğu'cularla olan şiddetli polemikleri ve bir dönme olan Sabiha Sertel'in eşi Zekeriya Sertel ile birlikte milliyetçi ve Turancılarla olan polemiklerini de eklerseniz resim tamamlanıyor. Ortaya çıkan resimde İslam'ı içten yıkmaya çalışan ve özellikle 1970'li yılların sağ-sol çatışma atmosferi içinde İslam'ın da içinde yer aldığı geniş sağ cepheyi çökertmeye çalışan "Yahudiliğin gizli ve aynı zamanda "kızıl ajanları" sembolü ön plana çıkmaktadır. Çok kötü bir efsane haline geldi bu konu. İşin asıl tartışılması gereken ilmi, dini ve mistik yanı tamamen bir kenara atıldı. Sadece siyasi ve popüler yanı ele alınıyor. Belki Ahmet Emin Yalman bu türden tartışmalara girmeseydi bu konu bu kadar dejenere olmayacaktı.
Böyle bir yapıyı önemsemiyorsunuz ama eleştiriyorsunuz.
İslami bakış açısıyla bir yerde mantıki bir tavır var aslında. Bugün Dönmelik var mı? Ilgaz Zorlu o cemaatten olduğuna göre bir bildiği var ki 'var' diyor. Bana sorarsanız belki var, ancak artık Sabetayistler açısından da bir önemi olduğuna inanmıyorum. Çünkü onların Sabetaycılık inancından uzaklaştıklarına inanıyorum. Bir "Selaniklilik" var belki, ama onda da seçkinci ve elitist bir yaklaşım var. 'Biz Selanikliyiz, biz daha Batılı, daha kozmopolitiz' gibi bir bakış açıları var. Bir insanın böyle düşünmesi yanlış. Bugün Sabetayistlerin bir kimlik problemi var bana göre. Ne olduklarını bilmiyorlar. Dinden uzaklaşmış bir kitle olarak görüyorum onları. Bugün hala çifte kimliğini sürdüren kişiler varsa -ki Ilgaz Zorlu var diyor-, onların daa azınlıkta olduğuna inanıyorum.
Dünya ve Türkiye Yahudileri Sabetaycılığa nasıl bakıyor?
Dünya Yahudiliği Sabetaycılığa bir mezhep olarak, bir mistik yaklaşım olarak bakıyor. Sabetaycıların Yahudiolamamaları gibi bir meseleleleri yok. Herkes Yahudi olabilir. Bir Hıristiyan da, Budist de Yahudi olabilir. Ancak bunun bir ritüeli vardır. İslam'da nasıl kelime-i şehadet getirip bir Hıristiyan Müslüman olabilirse, Yahudilikte de ona benzer bir ritüel vardır. Bir eğitimin sonucunda bir sınavdan geçersiniz, dinin icaplarını yaparsınız ve Yahudi olursunuz.
Ilgaz Zorlu bunun bu kadar kolay olmadığını söylüyor.
Onun meselesi ayrı. O diyor ki, "Ben Yahudi kökenliyim. O zaman beni ayrı bir kategoriye koyacaksın. Yani ben bir Hıristiyan gibi, bir Budist gibi değilim. Onlar o süreçten geçsin, beni özel ayrıcalıklı bir odadan geçireceksin ve Yahudi kabul edeceksin" diyor. Bu mümkün değil. Yani ben çok dindar bir insan olduğumdan, dinin vecibelerini bildiğimden söylüyor değilim. Fakat bu Yahudi dininin mantığına aykırı bir şey. Siz kendiniz Yahudiliğin kabul etmediği bir Mesih'e inanmışsınız, başka bir yola sapmışsınız, bugün şimdi yeniden Yahudi olmak istiyorsunuz. Yahudilik dini ayrıcalıklı muamele kabul etmiyor. Diyor ki, 'Madem sen Yahudisin ve bu dinin icaplarını biliyorsun, demek ki bu yol senin için daha kısadır, yap o ritüelleri gel Yahudi ol'. Diyelim ki, İsrail'de Türkiye'de var olduğu iddia edilen Sabetaycıları Yahudiliğe kabul eden bir karar çıksa zannediyor musunuz ki Türkiye'deki Sabetaycılar "Allah Allah" diyerek Yahudi olmak için İsrail'e koşacaklar? Hayır, Ilgaz Zorlu'nun dışında gidecek bir kişi daha olacağını hiç sanmıyorum. Ilgaz Zorlu geçmek isteyenlerin olacağını söylüyor. Türkiye'de Dönmelerin ciddi dini temele dayanan cemaatsal bir yapısının bulunduğuna inanmıyorum. Çıksınlar efendim o zaman ortaya.
Türkiye Yahudi cemaatinin Dönmelere bakışı nasıl?
1950'li yıllardan günümüze dek gelen Dönme-İslam çatışmasının sonucu olarak "gizli Yahudi ajanı" olarak görülmelerinden dolayı Türkiye Yahudileri Sabetaycılara fevkalade soğuk ve uzak dururlar. Bu dediğim imajdandolayı hiçbir platformda beraber olma ihtimalleri yoktur. Sabetaycılar Yahudileri sevmez, Yahudilerin de Sabetaycılara çok fazla sempatiyle baktıklarını söyleyemem. O açıdan İslami düşünce dünyasının "Yahudiler, Dönmeler ve Farmasonlar" üçlü sacayağı düşüncesinin doğru olduğuna inanmıyorum.
Dönmelerin bugünkü dini durumu nedir sizce?
Yahudilik açısından kabul edilecek bir yönü yok. Müslümanlar içinde konforlu bir konumda olacaksın ve Yahudilik iddiasında bulunacaksın. Bunun pek de etik bir davranış olduğuna inanmıyorum. Yahudiliğe dönmek istiyorsanız, bunun ritüelleri var. Kimse size mani değil, olmaz.
Etkin masonlar hep bu gruplar arasından çıkıyor.
Yahudiler ve Sabetayistler arasından çok mason çıktığı doğrudur. Ama bu durumun da kendi kurgusu içinde birtakım anlaşılabilir mantıki nedenleri vardır. Masonluk bir yerde evrensel bir felsefeyi, eşitliği, kardeşliği savunuyor ve yaymaya çalışıyor ama dini arka plana atıyor. O zaman zaten dinden uzaklaşmış olan Sabetaycılara masonluk çekici gelmektedir. Tarih boyunca ayrımcılığa uğramış bulunan Yahudiler de kardeşlik, eşitlik ilkeleri çerçevesinden dolayı masonluğa sempati ile yaklaşmaktadırlar. Ancak bir gerçek var; tüm dernekler gibi masonluk da bana göre bir lobi ve toplumda ağırlığı olan bir sivil toplum kuruluşu ve her sivil toplum kuruluşu gibi bir baskı grubudur. Ancak kardeşlik ve eşitliği ilke diye benimsemiş bulunan bu baskı grubu siyasete alet ve taraf olmamalıdır.
Kanal-7'deki gizli mason ayiniyle ilgili yayınlar üzerine masonların kendi aralarındaki yazışmaları gazetelerdeyayınlandı. Son derece talihsiz mektuplar onlar. Yani bir kere o mektupları her kim bulmuşsa ve şayet doğruysa büyük bir gazetecilik olayı yapmış.
Fevkalade talihsiz olan hadise, raporun Fransız Büyük Locasına İsrail Büyük Locasından gelmesi ve orada "işte şunları yapın" diye emirler verilmesi. Çok yanlış şeyler yani. Komplocu görüşü dile getirenler de zannediyorum bu noktalardan hareket ediyor. Ancak tekrar ediyorum; bu sözlerim belgelerin özgün olmaları kaydıyla geçerlidir. Aksi halde bu kez bunu yayınlayan gazeteler hatalı davranmış olacaklardır.
Sabetaycılar en çok nerede bulunurlar?
Dışişleri, doktorlar, üniversiteler (özellikle İşletme, İktisat, Uluslararası İlişkiler, Sosyoloji, Tarih, Kimya, Fizik, Matematik), YÖK, Amerikan Hastahaneleri, işadamları, Koc Grubu, gazeteciler özellikle Hürriyet, Sabah, Milliyet'te ve bu gazetelerin bağlı olduğu diğer ufak gazete ve dergilerde. TV spikerleri, mesela Gülgun Feyman, Mr. Reha. Mankenler, televizyon dizileri, Haluk Bilginer'in dizisinde koyun sürüsü gibiler, Memoli'de de varlar. Eski Türk filmlerini izliyor musunuz? Ayhan Işık, Hulusi Kentmen, Perran Kutman. Şarkıcılar Neco, Harika Avcı, Burak Kut, Ozan Orhon. Program sunucuları: gıcık Aziz Üstel, kim 500 milyar ister Kenan Işık sadece birkaç tanesi. Örnekler çok. Bu arada Show-Tv bir atılım yaptı. Dadı isimli Sabetayist Kenan Işık, Seray Sever ve Haldun Dormen vb.'nin oynadıkları ve anında Sabetayist medya tarafından popülerleştirilen diziden sonra simdi de, başrollerini Haluk Bilginer, Neco ve Emre Altuğ'un paylaştıkları ikinci bir Sabetayist dizi gosterime girdi. Hayırlısı.
Sabetaycılıkla ilgili yeni sorular (*)
Sabetaycilikla ilgili yayinlardan biri, Tarih ve Düsünce dergisinin Kasim 2000 sayisi ve bu sayidaki çok sayida yazi ve roportajdir.
Bu dergide, Sabetayci oldugunu açiklayan ve son dönemdeki tartismalarin yapilmasina sebep olan ve Ilgaz Zorlu ile yapilan bir ropörtajda su ilginç konular dikkatimi çekti:
1- Eski Israil Cumhurbaskani olan "Izak Ben Zwi, 1960'lara kadar Türkiye'de çok faal olmus bir adamdir. Türkiye'deki Israil konsoloslarina Sabetaycilar hakkinda raporlar tutturmustur. 
Bu raporlar Israil arsivlerinde mevcuttur." (s.43)
Zorlu'nun tirnak içinde verdigimiz bu ifadesinden, Ben Zwi'nin Israil Cumhurbaskani olacak kadar Yahudi emellerine sadik birisi olarak, Türkiye'deki Sabetaycilarin örgütlenmesi ve Israil'e hizmetleri konusunda önemli hizmetler yapmis olmasi ihtimali vardir. Zira Israil, Rusya'dan Yahudi soylularin herhangi basvurusunu kabul ederek Yahudilige kabul ederken, Sabetaycilari kabul etmemektedir. Zorlu bizzat basvurdugiu halde kabul edilmemektedir. Buradan sabetaycilarin Türkie'de kilit mevkilere gelen kisiler olarak çok daha önemli hizmetler vermis olabilecekleri akla gelmektedir.
2- Osmanli'nin son kabinesinde "Maliye Naziri Cavit Bey'in Osmanli Devleti'nin borçlanmasini Yahudi bankalari üzerinde yaparak Imparatorlugu zarara ugrattigi; böylece Israil'e kaynak aktardigi konusunda iddialar var, bunlarin arastirilmasi lazim." (s.43)
Zorlu'nun bu ifadesinden Cumhuriyet döneminin ilk kabinesinde de Maliye Vekili olan ayni sahsin, Atatürk tarafindan Izmir Suikasti ile ilgisi gerekçe gösterilerek astirildigi biliniyor. Zorlunun verdigi ayrinti dogrusu çok ilginç.
3- Zorlu'nun bir ifadesi aynen söyle: "Tüm bunlara karsilik çalismalarim sirasinda tanimaktan mutluluk duydugum dört kisinin tutumlarinin bambaska oldugunu belirtmek zorundayim. Bunlardan ilki adini açiklamak istemedigim müzisyen bir arkadasimdir."(s.13)
Digerleri Mose Grosman, Dr. Gad Nasi ve Rifat N. Bali olarak açiklanirken neden bu müzisyen açiklanmamaktadir. Bu kisi, sakin Yahudi (veya Sabetayci) olusuyla ilgili Taha Kivanç'in bir yazi yazdigi ve buna atif yapan M. Sevket Eygi'nin bir baska yazisina konu olan, bir süre STV'de Kapilar ve Köprüler programini yaptiktan sonra simdi de kanal 7'de iftar programlari sunan Engin Noyan olmasin.(?)
4- "Ayrica çok önemli bir Hukuk Fakültesi Profesörünün de 970'li yillarda bir kaç arkadasiyla beraber Israil'de ayni taleplerde (Yahudilige kabul talebi) bulundugunu kendi ailesinin fertlerinden ögrendim" (s.15)
Bu kisi sakin Sabetayci oldugu hatirat kitabindanm anlasilan Resat D.Tesal'in kizkardesi ile evlenen, en genç Ordinaryüs Profesör Sulhi Dönmezer olmasin. (*)
Sadece aklimiza gelenler bunlar.
Sabetaycılık ile ilgili gizlilik kalkmalı ve gerçekler ortaya çıkmalıdır.
Çünkü bu insanlarin nüfus kagidinda Müslüman yaziyor, ancak gizli din tasiyorlart ve Müslüman degildirler. Bunlarin içlerinden bazilari Mevlevi seyhi, Melami muridi gibi Müslüman kisvelere girmis ve Müslümanlari yönlendirmislerdir. Bu tür gizlilikler demokrasi bakimindan mahzurludur.
Eskiden zorlama karsisinda dinlerini gizlemek zorunda kalmis olabilirler, ancak artik ayni sartlar geçerli degildir. Dinlerini açiklasinlar, Müslümanlari artik kandirmasinlar.
Kendi inancini yasamak ve haklarini sonuna kadar kullanmak arzusunda olan Sabetaycilara hiç kimsenin bir sey demeye hakki yoktur. Insan olan herkes insan haklarindan sonuna kadar faydalanmalidir. Ancak kimligini gizleyerek, baska türlü görünüp insanlari kandirarak ve gizli örgütler kurup Devlet'i perde arkasindan idare etme imkani da kimseye verilmemelidir.
Oral Çalislar Eygi'yi suçlayacagina, Cumhuriyet gazetesinde ve CHP'de bolca olan Selanikli arkadaslarina rica etsin de konu hakkinda kamuoyunu birinci agizdan bilgilendirsinler. Selamlar.
Müjdemi isterim
Ne kadar sevindiğimi anlatamam; bir tarafından benim de iliştiğim bir konuda, İsrail hükümeti, nihayet yumuşama alâmetleri vermeye başladı. 'Dönmeler' arasında içinden geldikleri ırkla bağlantılarını yenilemek isteyen bir gruba göç etme hakkı verme yolunda bir adım attı İsrail... Bakalım kapıları sonuna kadar açacak mı?
Hatırlayacaksınız: Epey önce, bizdeki dönmelerin bir benzerini İran'da keşfettiğimi yazmıştım Kulis'te. İsrail'de çıkan Jerusalem Post gazetesinde okuduğuma göre, bundan 100 yıl kadar önce, Tebriz'de meydana gelen bağnazlıklar yüzünden, Museviler din değiştirme ihtiyacını hissetmişler; açıkta Müslüman göründükleri halde dinlerini gizlice sürdürmüşler. İçlerinden Mekke ve Medine'yi ziyaret edip hacı olanlar, beş vakit namazı camide kılanlar bile görülmüş; ama gazete, eski dinlerine bağlılığı içlerinde taşıdıklarını yazıyordu.
Dönmelik, gizli din taşımak, gerçekten zor zanaat. İsrail Avrupa üzerinden 'anavatana' gelen İranlı dönmelere hiç itiraz etmeden vatandaşlık hakkı vermiş; vaktiyle Müslüman görünürken İsrail'e gidip vatandaşlık elde eden dönmeler arasında ülkede önemli görevlere gelenler bile varmış... Ben de, İranlı dönmelere kapıyı açık tutup bizimkilere sımsıkı kapayan İsrail'i ayıplamış ve "Ayıp ediyorsun" diye yazmıştım.
Bizdeki dönmelere farklı muamele ediyor İsrail. İsrail devleti kurulduktan hemen sonra İsrail'e göç edip vatandaşlık almak isteyen bazı dönmeler çıkmış, ama İsrail onları kabulde istekli davranmamıştı. "Evet, Ben Selanikliyim" kitabının yazarı Ilgaz Zorlu ve bazı arkadaşları birkaç yıldır "Vatana göç hakkı" talep ediyorlar, ama fazla bir anlayış görmüyorlar... Ilgaz Zorlu, kitabında, bir süre gidip kaldığı İsrail'de başına o küçük takkelerden takıp dolaştığını, ilgi de gördüğünü, ama meramına eremediğini yazıyor.
Şimdi ona bir müjdem var. Musevi Cemaati'nin 'Şalom' gazetesi, "Bazı Müslümanlar İsrail'e göç etme haklarını istiyorlar" başlıklı bir haber yayımladı. Haberde, daha önce reddedilen 'göç hakkı'nın bu defa tanınacağı anlamına gelecek olumlu bir hava var. 28 kişinin bu yolda yapılmış başvurularını, İsrail içişleri bakanlığı, uzun yazışmalardan sonra reddetmişti; o insanlar, bunun üzerine, Yüksek Adalet Mahkemesi'ne başvurmuşlar... İşler süratlenmiş...
Şalom, başvuru sahiplerinin kimliği ve konunun hukukî yönü hakkında şu bilgiyi veriyor: "Geri dönüş yasasına göre, dinini kendi arzusuyla değiştirenler hariç bir Yahudi'nin çocukları, torunları veya eşleri göç vizesi alabilirler. Dilekçe sahipleri, kendilerinin aslında zorla dinleri değiştirilmiş insanların çocukları olduklarını, bu yüzden din değiştirenlerle ilgili maddenin kendilerine uygulanamayacağını söylüyorlar. Eğer İsrail'e göç edebilirlerse Yahudiliğe geri dönmeye istekli olduklarını ve Yahudi dininin zorla değiştirmiş insanlarla ilgili durumlara ya da Anusim'e fırsat verdiğini belirtiyorlar." (Şalom, 1 Eylül 1999)
Başvuranların nereli olduklarını açıklamamış Şalom; İsrail Yüksek Adalet Mahkemesi, başvuru sahipleri zor duruma düşmesinler diye, adresleri üzerine ambargo koymuş çünkü. İyi de yapmış. Sevinmemin sebebi, Ilgaz Zorlu ve arkadaşlarının bu yönde ilk ciddi başarıyı kaydetmeleri. Daha önce bu tür başvuruların dikkate alınmadığı İsrail'de, mahkemenin konuyu görüşme takvimine alması bile bir başarı.
Osmanlı Tarihi'nin Museviler arasında ciddi sürtüşmeler yaşanan ilginç dönemlerinden birinde, fitneyi önleme amaçlı bir müdahale sonucu ortaya çıkmıştı dönmelik. Kendisinin 'beklenen mesih' olduğuna inanılan Sabatay Zvi adlı din bilgini, baskılar üzerine din değiştirmek zorunda kalmış, ancak Zvi ve bağlıları eski inançlarını korumuşlardı. 350 yıl boyunca, Müslüman görünüp Musevi inançlarını sürdüren bir grup oldu dönmeler. Cumhuriyet kurulup yoğunluk teşkil ettikleri Selânik'ten Türkiye'ye göçtüklerinde özelliklerini burada da sürdürdüler.
Galiba bir vesileyle yazmıştım: İmparatorlukta ilk eli yüzü düzgün, modern eğitim kurumlarını dönmeler kurdu. Atatürk'ün de okuduğu ilkokulun kurucusu Şemsi Efendi bir dönmeydi (Ilgaz Zorlu "Dedemdir" diyor ve esas adının Şimon Zwi olduğunu yazıyor). Dönmeler İstanbul'da da eğitim kurumları açtılar. Şemsi Efendi'nin izinden gidenlerin açtığı Şişli Terakki Lisesi ve Işık Üniversitesi onların eseridir. Hani Faik Bulut adındaki sözde 'araştırmacı'nın, adındaki 'ışık' sözcüğüne bakıp 'ışık evleri' ile arasında irtibat kurarak "İrticaî eğitim kurumları" arasında saydığı, sonra da özür dilediği Işık Üniversitesi...
Dönmelerin bir bölümü, hiç değilse yüzeyde, Müslüman gibi yaşamaktan mutlu görünüyorlar. Kültür, eğitim, medya, sanayi, ticaret ve siyaset hayatında ön planda olan çok sayıda dönme var. Türkiye bu konuda o kadar geniş ki, önümüzdeki mayıs ayında yapılacak cumhurbaşkanlığı seçiminde dönme bir aday bile çıkabilir.
Ancak, bazıları da, bütün dünyada etkisini hissettiren, Hıristiyanları 'yeniden doğmuş Hıristiyan', Müslümanları 'daha dindar' yapan rüzgârlardan etkilenerek 'köklerine dönme' arzusundalar. Yıllardan beri, "Biz aslında Yahudi'yiz, tarihin garip bir cilvesiyle dönmüş gibi görünmüşüz, anavatana gelmek istiyoruz" diye çaba gösteriyor bunlar...
Müjdeyi onlara veriyorum, istediklerine kavuşurlarsa sonucu size de duyururum

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...