19 Haziran 2019

ARAP YAZISINDA ALÂMETLER (NOKTA VE HAREKELER)

İstem • Yıl:12 • Sayı:23 • 2014 • s. 169 - 227 
ARAP YAZISINDA ALÂMETLER (NOKTA VE HAREKELER)
1
Dr. Gânim Kadvurî el-Hamed
Çeviren: Yrd. Doç. Dr. Ahmet GEDİK
Kastamonu Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
ÖZET
Arap yazısındaki harflerin üstüne veya altına resmedilen alâmetlerin yani nokta ve harekelerin aslını, ve bu mevzûda “nakt ve şekil (noktalama ve harekeleme) ilmi” diye bir müstakil disiplinin oluştuğunu günümüzde bilen sayısı oldukça
azdır. Bu alâmetlerin tarihi, çeşitleri ve delâletlerinin incelendiği bu çalışma yalnız Kur’ân ve Arap dili ile ilgilenenler için değil, özellikle hat sanatı ile uğraşanların bilmesi gereken mühim hususları ele almaktadır.
Anahtar Kelimeler: Arap Yazısı, Alâmetler (Nokta ve Harekeler), Hat Sanatı,
Tezyînî İşâretler.
ABSTRACT
?
?
Key Words: ?.
GİRİŞ
Arap yazısı, özellikle Resmü’l-Mushaf’da, lugat kitaplarında ve bunlar gibi
zabtına itinâ edilen nasslarda, harflerin üstüne veya altına resmedilen alâmetlerin çokluğu ile öne çıkar. Arap yazısının, bugün gördüğümüz alâmetlerin tamamından hâlî olduğu (alâmetsiz) bir dönemi vardır. Bu alâmetlerin kullanımının iyice yaygınlaşıp yerleşmesinden evvel asırlar geçmiştir.
Günümüz insanları çoğunlukla bu alâmetlerin aslını bilmiyorlar. Hatta Arap
yazısıyla ve (hüsn-i) hatla ilgilenenlerin bazıları bile bunu bilmezler. Belki de
bunun sebebi, bu alâmetlere dair bilinen kaynakların azlığıyla birlikte, aradan
hayli zaman geçmesi ve insanların zamanla bunları kanıksamasına râci‘dir.
Arap kültürü araştırmacısı, Arap yazısındaki alâmetler(in icadı ve tekâmülün)de Kur’ân-ı Kerîm âlimlerinin ve ilk dönem Arap Dili bilginlerinin gayretleri1 Dr. Gânim Kadvurî el-Hamed’in “İlmü’l-Kitâbeti’l-Arabiyye” (Amman 2004) adlı Arapça eserinden,
ilgili kısmın (s. 53-96) tercümesidir.
————
170 Gânim Kadvurî el-Hamed Çev: Yrd. Doç. Dr. Ahmet GEDİK
nin büyük bir payı olduğunu, bu gayretlerin “nakt ve şekil (noktalama ve harekeleme) ilmi” diye bilinen, hakkında -çok azı günümüze kalabilmiş- epeyce kitap
yazılmış olan müstakil bir disiplini oluşturduğunu görür.
Arap yazısında alâmetlerin tarihini araştıran araştırmacıyı iki zorluk beklemektedir:
Biri, “nakt ve şekil ilmi”ne dair kaleme alınmış kadîm kaynakların büyük bir
yekûnunun kaybedilmiş bulunmasıdır.
İkincisi, kadîm Arapça kaynakların, çoğu zaman bunlara erişmeyi zorlaştıracak şekilde dünya kütüphanelerine dağılmış olmasıdır.
Konuyu şu iki başlık altında ele almaya çalışacağız:
1- Arap yazısında alâmetlerin tarihi,
2- Arap yazısında alâmetlerin çeşitleri ve delâletleri.
1- ARAP YAZISINDA ALÂMETLERİN (NOKTA VE HAREKELERİN)TARİHİ
Geçen fasılda bahsettiğimiz kadîm Arapça kitâbelere (nukûş’a) sür’atle bir
bakış şu gerçeği ortaya koymaktadır: O çağda Arap yazısında nokta ve harekeler yoktu. Dolayısıyla üç harekeye; fetha, zamme ve kesra’nın temsîline (bu harekeleri temsil edecek alâmetlere) ve dâl (د-(zâl (ذ ,(râ (ر-(zây (ز ,(sîn (س-(şîn (ش ,(
tâ (ط-(zâ (ظ (gibi şeklen müşterek harfleri birbirinden ayıracak alâmetlere ihtiyaç duyuyordu. Kısaca, bu kitâbeler hiçbir alâmeti ihtivâ etmiyordu.
Kadîm Arap yazısının harekelerin olmayışı, Arap yazısının kendisinden doğduğu asıldan kaynaklanır ki bu, geçen fasılda izah ettiğimiz üzere Nabat yazısıdır. Birden fazla sesin müşterek bir yazı sembolüyle ifade edilişi de yine bu yazıdan kaynaklanmıştır.
Bazı araştırmacılar, milattan önceki çağa varan kadîm Nabat yazısının harflerinin, bir tek kelimede birbirinden ayrı olarak resmedilmekte olduğunu, daha
sonra harflerin birleşmeye başladığını, hattâ bu durumun yaklaşık miladî dördüncü asra kadar bütün harfleri içine aldığını, yalnız altı harfin; elif, vâv, dâl (ve
zâl), râ (ve zây)’ın kaldığını, bunların evvelki harflerle birleşip sonraki harflerle
birleştirilmediğini kaydederler.2
Bu olgunun iki neticesi olmuştur:
2 Halil Yahya Nâmî, Aslü’l-Hatti’l-Arabî, s. 85-86.
İ
S
T
E
M23/2014
————
Arap Yazısında Alâmetler (Nokta ve Harekeler) 171
1. Belli harflerin, kelimedeki yerine göre çeşitli şekilleri ortaya çıkmıştır.
2. Belli harfler, kendilerine has farklı yazı şekillerini kaybetmeye yüz tutmuş ve aralarını ayırt etmek zorlaşacak kadar diğer harflerin şekilleriyle karışmaya başlamıştır. Nihayet iş, neredeyse tek bir şekilde yazılması neticesine varmıştır.3
Bu değerlendirme doğru ise, şu anlama gelir: Nabat ve kadîm Arap yazısında birden fazla sesin müşterek bir remz/sembol ile ifadesi, özellikle amaçlanmış bir şey değildir. Bu sadece, milattan sonra Nabat yazısının, bir kelimenin
harflerini birleştirme yönünde gelişmesinin ürünüdür, neticesidir. Kâtiplerin gafleti ile de dilin seslerini hassas temsil ile yazabilmeyi ihlâl eden bu olguya götürdü.
Bu şekli ile Arap yazısı, İslâmiyet’in doğuşu ve İslâm Devleti’nin kuruluşu ile
gün yüzüne çıkan büyük ihtiyaçlara cevap vereme(z)di. Bu ister Kur’ân-ı
Kerîm’in tedvîninde ve kıraatının kolaylaştırılması hususunda olsun, ister devletin ihtiyaçlarını karşılama sadedinde bulunsun veya hicrî bir ve ikinci asırlarda
olgunlaşmaya ve kemâle doğru sür’atle yol alan Arap ve İslâm ilimlerinin yazılışında olsun (fark etmez). İşte bu noktada, Kur’ân âlimleri ve Arap dili bilginleri,
şeklen benzer harfleri temyiz için noktaların, harekeleri temsil için de küçük
alâmetlerin kullanımıyla son bulan çeşitli çalışmalar sayesinde, sür’atle bu
noksanı bertaraf etmeye koyuldular. Arap yazısı bu sayede luğavî kullanım ihtiyaçlarını en dakîk bir şekilde ifade eden (günümüzdeki) tamamlanmış şeklini
aldı.
Arap yazısında alâmetlerin kullanılış tarihini izah için, mevzuyu şu üç başlık
altında ele alacağız:
1. Arap Yazısında Alâmetlerin (Nokta ve Harekelerin) Ortaya Çıkışı
a) Hareke İşaretleri
Araştırmacıların görüşleri hemen hemen şu noktada birleşir: Arap yazısında
harekelerin temsîli için bir usul ortaya koyan ilk şahıs, Ebû’l-Esved ed-Düelî
(Zâlim b. Amr, v. 69)’dir. O, harekelere delâlet etmek üzere kırmızı noktaları kullanmıştır. Fetha’yı harfin üzerine bir nokta, kesra’yı harfin altına bir nokta,
zamme’yi de harfin önüne bir nokta koymak suretiyle ifade etmiştir. Harekenin
yanında tenvîn de bulunduğu durumlarda, iki nokta kullanmıştır. Bu uygulama,
3 Bkz. Resmü’l-Mushaf adlı kitabım, s. 73.
İ
S
T
E
M23/2014
————
172 Gânim Kadvurî el-Hamed Çev: Yrd. Doç. Dr. Ahmet GEDİK
ilk olarak Mushaf’ın kelimelerini zabt hususunda icra edilmiştir. Çünkü kadîm
rivâyetler bu ameliyeyi, Kur’ân tilâvetinde lahn’ın zuhuru ve hatanın ortaya çıkışı ile ilişkilendirirler. Bunun üzerine Ebû’l-Esved yazının kurallara bağlanması ve
okumayı kolaylaştırma amacına yönelik olarak bu usûlü icad etmiştir.4
(Düelî’nin usûlüyle noktalanmış bir Mushaf sayfası için bkz. Resim: 7)
Anlaşılan o ki, Arap yazısında harekeler için alâmet koyma işi, başka bir
ameliye ile de ilişkilidir. Bu ameliye, Arap dilinin kâidelerini, cümlenin nasıl kurulduğunu ve bunun kelime sonlarının harekesindeki tesirini ortaya çıkarıp tesbit etme çalışmasıdır. Böylece yazıdaki işaretler okumanın zabtına yardımcı
olacak, nahiv kâideleri de doğru konuşmayı beyan ve tarif edecektir. Irak’taki
Basra şehri Arap dili araştırmalarında öncü İslâm kentidir. Muhammed b.
Sellâm el-Cumahî şöyle der: “Arapça hususunda Basralı âlimler kıdemlidir. Onlar Nahiv, Arap lehçeleri ve Garîb’e de ehemmiyet vermişlerdir. Arapça’nın ilk
olarak incelemesini yapan, kapısını açan, yolunu belirleyip kurallarını koyan
Ebû’l-Esved ed-Düelî’dir… O, Basralı idi.”5
Ebû’l-Esved’in Basra’da bazı öğrencileri vardı ki, ondan Arapça’yı ve Mushaf’ı noktalamayı öğrenmişlerdi. Nasr b. Âsım el-Leysî (v. 90) ve Yahya b.
Ya‘mer el-Advânî (v. 129) bunlardandır. Bazı kaynaklar Mushafları noktalamayı
ilk başlatanların bu ikisi olduğunu kaydeder, ilk Mushafları noktalama işini bu
ikisine nisbet eder.6 Fakat ed-Dânî: “Onlar (Nasr ve Yahya) bunu Ebû’lEsved’den öğrenmişlerdir. Çünkü bu işe öncülük eden ve bunu başlatan, harekeleri ve tenvini icad eden başkası değil, odur” demiştir.7
Yazımdaki zorluğundan dolayı ve yazıda kullanımından sonra “noktalı harflerin noktaları” ile karışması ihtimâli nedeniyle Ebû’l-Esved’in, harekeleri kırmızı
noktalarla gösterme usûlünün ömrü kısa olmuştur. Ondan sonra Halil b. Ahmed
el-Ferâhidî (v. 170) gelmiş, hareke olarak üç med harfinden aldığı küçük harfleri kullanmıştır. Muhammed b. Yezid el-Müberred şöyle der: “Kitaplardaki harekeleme, Halil’in işidir ki, harflerin formlarından/şekillerinden alınmıştır. Zamme, harfin üstünde –normal vâv’la karışmaması için– küçük bir vâv’dır. Kesra,
harfin altında bir yâ’dır. Fetha ise, harfin üstünde düz/enine bir elif’dir.”8 Halil,
4 Bkz. İbnü’l-Enbârî, Îzâhu’l-Vakf, 1/39-41; el-Halebî, Merâtibü’n-Nahviyyîn, s. 10; Seyrâfî, Ahbâru’nNahviyyîne’l-Basriyyîn, s. 16; İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist, s. 45; ed-Dânî, el-Muhkem, s. 6-7. 5 Tabakâtü’ş-Şuarâ, s. 5. 6 İbnü’l-Cezerî, Gâyetü’n-Nihâye, 2/336, 381. 7 el-Muhkem, s. 6. 8 el-Muhkem, s. 7.
İ
S
T
E
M23/2014
————
Arap Yazısında Alâmetler (Nokta ve Harekeler) 173
hemze, şedde, ravm ve işmâm için de alâmetler koymuştur.9
Buradan özetle, hareke alâmetleri evvelâ iki şekliyle Irak-Basra’da kullanılmıştır:
1) Ebû’l-Esved’in usulü, birkaç asır sonra kullanımdan kalkmıştır, onlarca
kadîm mushafta örnekleri mevcuttur,
2) Halil’in usulü, Arap yazısında hâlâ kullanılmaya devam etmektedir.
Şöyle de denebilir: Düelî’nin vefat tarihi olan hicrî 69 senesinden evvel, harekelerin gösterilişi için Arap yazısında ve bilhassa Mushaflarda (takip edilmiş)
bir usûl vardı. Daha sonra Halil’in vefat tarihi olan hicrî 170 senesi öncesi ortaya, ilk usûle rakip ve nihayet onu kullanımdan kaldıran başka bir usûl çıkmıştır.
b) Noktalar
Şeklen benzeşen harfleri ayırt eden noktalamanın (i‘câm)ın aslına dair görüşler muhteliftir. Geçmiş âlimlerden, bu i‘câm noktalarının harflerle beraber
(eş zamanlı olarak) ortaya konduğunu söyleyenler vardır.10 Bazıları i‘câm’ın
vaz‘ını Âmir b. Cedere’ye nisbet eden bir rivâyet nakleder. İbnü’n-Nedîm’in zikrettiğine göre “ilk Arapça yazan, Bevlân’dan üç şahıstır. Bevlân, Enbâr’da sâkin
bir kabiledir. Bunlar bir araya gelmiş, tek ve bitişen harfleri icad etmişlerdir.
Bunlar Mürâmir b. Mürre, Eslem b. Sidre ve Âmir b. Cedere’dir… Mürâmir şekilleri vaz‘etmiş, Eslem (ayrı yazılacakları) ayırıp (bitişik yazılacakları) bitiştirmiş,
Âmir de i‘câm’ı ortaya koymuştur.”11
İ‘câm noktalarının harflerle beraber (eş zamanlı olarak) ortaya konduğunu
gösteren herhangi bir delil mevcut değildir. Genel kabul, geçen fasılda ele alınan “Arap Yazısının Aslı”nın incelenmesinden de açıkça anlaşıldığı üzere, Arap
yazısının uzun bir müddet, şeklen benzeşen harfleri ayırt eden noktalar olmaksızın işaretsiz olarak kullanıldığı yönündedir.
Öyle anlaşılıyor ki, kâtipler harfleri noktalamaya ancak İslâm’dan sonra
başvurmuşlardır. Fakat bunun için belli bir tarihin verilmesi ve bunun belli bir
şahsa nisbeti zordur. Çünkü bunu Nasr b. Âsım’a (v. 90) nisbet eden rivâyette
sıkıntı vardır ve keşfedilen/bulunan kadîm nukûş ve kitâbeler bu rivâyetle çelişmektedir.
Tashîf kitapları yazan müellifler, Arap yazısında tashîf’in Abdülmelik b.
9 el-Muhkem, s. 6. 10 Bkz. ez-Zeccâcî, el-Cümel, s. 272; Hacı Halife, Keşfü’z-Zunûn, I/712. 11 el-Fihrist, s. 7.
İ
S
T
E
M23/2014
————
174 Gânim Kadvurî el-Hamed Çev: Yrd. Doç. Dr. Ahmet GEDİK
Mervân’ın hilâfeti döneminde (h. 65-86) yayıldığını, bunun üzerine, Irak’ta h.
75-95 yılları arasında valilik eden Haccac b. Yusuf es-Sekafî’nin kâtiplerini çağırıp onlardan, şeklen benzeşen (ve dolayısıyla karıştırılan) harfler için bir takım
ayırıcı/mümeyyiz alâmetler icad etmelerini istediğini, onların da tekli, ikili ve üçlü noktalar vaz‘ettiklerini ifade eden bir rivâyet naklederler. Bunu yapanın Nasr
b. Âsım (v. 90) olduğu da söylenir.12
Bu rivâyet13 i‘câm noktalarının Arap yazısında h. 75 yılından sonra kullanıldığını göstermektedir ki bu, Haccac’ın Irak’a vali olduğu senedir. Nasr b.
Âsım’ın vefat tarihi olan h. 90 senesi de söylenmiştir.
Arap yazısında benzeşen harfleri temyiz için i‘câm noktalarının kullanılmış
olduğu dönemi sınırlayan yukarıdaki tarih, h. 75 yılı öncesine giden, bulunmuş
şu kadîm Arapça nukûş ve kitâbelerle çelişmektedir:
1- Hicrî 22 senesine ait Arapça bir kitâbenin üzerinde bulunduğu berdiyye/papirüs. Bu kitâbede, üzerlerinde i‘câm noktaları olan beş harf
dikkat çeker. Bunlar şîn (ش ,(zây (ز ,(zâl (ذ,(hâ (خ (ve nûn (ن‘(dur. Ne
var ki bu kitâbenin tarihlendirilmesi hususunda son söz henüz söylenmemiştir.357F
14
2- Hicrî 58 senesine ait Seddü’t-Tâif nakşı. Bu kitâbede noktalı yedi harf
görülmektedir. Bunlar bâ (ب ,(tâ (ت ,(yâ (ي ,(sâ (ث ,(nûn (ن ,(fâ (ف (ve
hâ (خ‘(dır. (Resim: 8)
3- Hicrî 64 senesine ait, Irak’taki Hufnetü’l-Übeyyız Vâdisi nakşı. Bu
kitâbede bir veya iki yerde noktalanmış üç harf görülür. Bunlar bâ (ب ,(
yâ (ي (ve sâ (ث‘(dır. (Resim: 9)
4- Hicrî 72 senesine ait, Kubbetü’s-Sahra kitâbesi. Bu kitâbede de üç
harfin noktası görülmektedir. Bunlar tâ (ت ,(kâf (ق (ve yâ (ي‘(dır.358F
15
Bu kadîm Arapça kitâbelerde i‘câm noktalarının mevcûdiyeti bizi, bazıları
12 Hamza el-İsfahanî, et-Tenbîh alâ Hudûsi’t-Tashîf, s. 27; Ebû Ahmed el-Askerî, Şerhu mâ Yakau
fîhi’t-Tashîf ve’t-Tahrîf, s. 13; es-Safedî, Tashîhu’t-Tashîf ve Tahrîru’t-Tahrîf, s. 13-14; İbn Hallikân,
Vefeyâtü’l-A‘yân, I/344. 13 Bu rivâyetin mazmûnunu Resmü’l-Mushaf adlı kitabımın s. 539-543’de tartıştığım daha önce söylenmişti. 14 Bkz. Resmü’l-Mushaf adlı kitabım, s. 545-547. 15 Bu kitâbenin resmi için bkz. el-Müneccid, Dirâsât fî Târîhi’l-Hattı’l-Arabî, s. 59.
İ
S
T
E
M23/2014
————
Arap Yazısında Alâmetler (Nokta ve Harekeler) 175
hakkındaki görüş ne olursa olsun, harfleri noktalama işini, h. 75 senesiyle başlayan Haccac’ın Irak valiliği döneminde, Nasr b. Âsım el-Leysî’ye nisbet eden rivâyetin şüpheli olduğu sonucuna götürür. Lâkin Nasr b. Âsım’ın bu mevzuyla
alâkasını da görmezden gelemeyiz. Çünkü Arapça kaynaklar Mushafların noktalanması ve harflerin i‘câmı işini ona nisbet ederler. Hattâ ona “Nasru’l-Hurûf”
diye de lakab verilmiştir. Nitekim Câhız, Ensâr adlı kitabında Nasr b. Âsım’dan
“Kendisine ‘Nasru’l-Hurûf = Harflerin Yardımcısı’ denilmekteydi” diye bahseder.16 Bu lakap onun, bir zamanların kaynaklarının çok sınırlayıcı bir tarzda izah
ettiği, Arap harflerine mahsus mühim bir iş icrâ ettiğini gösteren bir lakaptır.
Arap yazısında i‘câm noktalarının ilk çıkışına dair söylenenlerin hülâsası
şudur: Hicrî birinci asırda, şeklen benzeşen harfleri noktalama sisteminin tamamlanmış ve bunun başlangıcı en azından bu asrın ortalarına kadar gitmektedir.17
Arap dili ve Kur’ân kıraatı bilginlerinin Arap yazısı alâmetleri mevzuuna,
(yani) bu alâmetlerin delâletlerini ve nasıl kullanılacaklarını izaha yönelik ilgi,
hassâsiyet ve emekleri büyüktür. Bu alâka o dereceye varmıştır ki, bu mevzuya
dair müstakil kitaplar telif edilmiş, ana konuları ile birlikte bu mevzû, gelecek
kısımda açıklayacağımız üzere, (başlıbaşına bir) “ilim/disiplin” kabul edilmiştir.
2. Nakt ve Şekil İlmi
“Nakt (النقط “(sözlükte, “harfi noktalamak, harfe nokta koymak” anlamında
“nakata’l-harfe yenkutuhû ( ینقطه الحرف نقط “(fiilinin masdarıdır. İsmi “nokta
(النقطة“(dır. Çoğulu “nukat (النقط “(ve “nikât (النقاط “(gelir. Yine şeddeyle “nakkata
tankîtan ( تنقیطا نقط “(diye de söylenir.361F
18
Terim olarak “Nakt (النقط “(kelimesi, Arap kültüründe iki mânâda kullanılmıştır362F
19:
1- Şeklen benzeşen harfleri birbirinden ayırt etmek için “naktu’l-i‘câm
16 İbn Atıyye’den naklen, Tefsîr’inin Mukaddimesi, s. 275. 17 Ferrâ der ki: Bana Süfyan b. Uyeyne, Zeyd b. Sâbit’e ref‘ ettiği bir haberde şöyle demiştir: “Bir taşa
(سس ولم سسرھا (yazıldı. Zeyd b. Sâbit’e bakıyordum. Şîn (ش ,(zây (ز‘(a dört nokta koydu ve hâ (ھ (ile
(بنسنھ (yazdı.” Bu rivâyetin isnâdı munkatı‘dır. Eğer doğru ise bu, hicrî birinci asrın ilk yarısında
i‘câm noktalarının varlığına delâlet eder. Bkz. Ferrâ, Meânî’l-Kur’ân, I/172-173. 18 el-Halîl, el-Ayn, 5/105; İbn Düreyd, el-Cemhere, 3/115; el-Cevherî, es-Sıhâh, 3/1165; İbn Manzûr,
Lisânü’l-Arab, 9/294-295 (n-k-tنقط maddesi). 19 el-Mârğınî, Delîlü’l-Hayrân, s. 321; İzzet Hasan, Dânî’nin Kitâbü’l-Muhkem’inin Tahkîki’nin Mukaddimesi, s. 26.
İ
S
T
E
M23/2014
————
176 Gânim Kadvurî el-Hamed Çev: Yrd. Doç. Dr. Ahmet GEDİK
(i‘câm’a yönelik noktalama)”.
Dânî der ki: “Nakt, Arap literatüründe harfleri kendi semtinde noktalamak
demektir.”20
Cevherî de şöyle der: “Acm (العجم ,(siyah (mürekkep) ile noktalamak demektir, tâ (ت (gibi ki üzerinde iki nokta bulunur. “A‘cemtü’l-hurûfe (الحروف أعجمت “(
denilir, “harflere nokta koydum”. “Ta‘cîm (التعجیم “(de bu “İ‘câm ( الإعجام“(la aynı
anlamdadır. “‘Acemtü … ( ... عجمت “(demiyesin!”364F
21
2- Fetha için harfin fevkına, zamme için harfin önüne ve kesra için harfin
altına başka renkte bir mürekkeple birer nokta koyduğunda Ebû’lEsved ed-Düelî’nin usûlünü ortaya koymuş olduğu “naktu’l-i‘râb
(i‘râb’a yönelik noktalama)”.22 İşte bu, evvelki kısımda izah ettiğimiz
üzere, Arap yazısında harekelerin gösterilmesi hususunda en kadîm
usûldür.
“Şekl (الشكل “(ise sözlükte, “benzer” anlamında “misl (المثل “(ve “şibh (الشبه “(
demektir. “Hâzâ eşkele bihâzâ (بهذا اشكل هذا (Bu şuna benzer” denilir, yani “eşbehe (اشبه” .“(Eşkele’l-emru = İltebese (التبس = الأمر اشكل” .“(Şekele’d-dâbbete
شكل الدابة یشكلها = شد قوائمها بحبل) bihablin kavâimehâ Şedde = şeklen yeşkülühâ
شكلا (Hayvanın ayaklarını bir iple bağladı”. Bu ipin adı “şikâl (الشكال“(dir. “İzâ kayyedtehû bialâmâti’l-i‘râb (الإعراب بعلامات قیدته إذا (i‘rab işaretlerini koyduğunda şekeltü’l-kitâbe, eşkülühû şeklen” (شكلا أشكله الكتاب شكلت “(dersin.36F
23
Terim anlamına gelince…
Nasr el-Hûrînî şöyle der: “Yazı dilinde “şekl (الشكل “(harflerin üstüne veya altına, belli harekelere, sükûn’a, hemze’ye, medd’e, tenvîn’e veya şedd/teşdîd’e
delâlet eden alâmetler koymak demektir.”367F
24
20 el-Muhkem, s. 35. 21 es-Sıhâh, 5/1981. Ayrıca bkz. el-Ezherî, Tehzîbü’l-Luğa, 10/25; İbn Manzûr, Lisânü’l-Arab,
15/282 (a-c-m عجمmaddesi). 22 ed-Dânî, El-Muhkem, s. 4, 6-7. 23 el-Cevherî, es-Sıhâh, 5/1737; İbn Düreyd, el-Cemhere, 3/68; İbn Manzûr, Lisânü’l-Arab, 13/381
(ş-k-l شكل maddesi). 24 el-Metâliu’n-Nasriyye, s. 204.
İ
S
T
E
M23/2014
————
Arap Yazısında Alâmetler (Nokta ve Harekeler) 177
Anlaşılıyor ki bu iki kelime; “nakt ve şekl”, hicrî ikinci asırdan itibaren aynı
anlamda kullanılmış, birçok kitaba ünvân olarak kullanılmıştır. Nitekim birçok
âlim bu tür konuları ele aldıkları kitaplarına “İlmü’n-Nakt ve’ş-Şekl = Nakt ve
Şekl İlmi” adını vermişlerdir. Bunlardan Ebû Hâtim es-Sicistânî kitabının başında şöyle demiştir: “Bu öyle bir kitaptır ki, sayesinde ilm-i nakt (noktalama usûlü
bilgisi) elde edilir.”25 ed-Dânî ise el-Muhkem adlı kitabının mukaddimesinde
şöyle der: “Bu, ilm-i nakti’l-mesâhıf (Mushafları noktalama usûlü) kitabıdır.”26
Çok geçmeden “Nakt ve Şekl İlmi” tabiri yerine “İlmü’z-Zabt = Zabt İlmi” diye yeni bir mustalah/terim kullanılmıştır. “Zabt”, “bir şeyi kesin, tam korumak”
anlamında “zabeta’ş-şey’e, yazbituhû (یضبطه الشیئ ضبط“(dan masdardır.27 Buradan hareketle şekl, zabt diye isimlendirilir. Çünkü şekil (bilgisi), yazılanı kaydeder ve onu noktalama ve harekelemede hatâya düşme tehlikesinden korur.
“Nakt ve şekl” terimi, Dânî (v. 444)’nin Muhkem adlı kitabında gördüğümüz
üzere mütekaddim âlimlerce daha çok kullanılmıştır. Dânî, zabt ve müştaklarını
şu sözünde olduğu gibi yalnız yeri geldiğinde ve sözlük anlamıyla kullanmıştır:
“şekeltü’l-kitâbe şeklen; ey kayyedtühû ve zabattühû ( قیدته اي شكلا الكتاب شكلت
371F)”وضبطته
28 “Zabt” veya “Fennü’z-Zabt” terimi ise müteahhir âlimlerce daha çok
kullanılmıştır. Bu iki terimin kullanımlarını belirten tarihî bir sınırlama kolay değildir. Fakat burada şunu söyleyebiliriz ki, Ebû Tâhir el-Ukaylî (v. 623) “zabt” terimini kullanmıştır.372F
29 Yine İbn Vesîk el-Endelüsî (v. 654)37F
30 ve Ebû Abdillah eşŞüreyşî el-Harrâz (v. 718)374F
31 aynı şeyi yapmışlardır.
Ebû Abdillah Muhammed b. Abdülcelîl et-Tennisî (v. 899) ise, “et-Tırâz fî
Şerhi Zabtı’l-Harrâz” adlı kitabında şöyle der:
“Bilesin ki, Mushafların hatları hakkında iki yönden söz edilir:
(1) Zâid, nâkıs, mübdel, mevsûl ve diğerlerinin beyanına râci, “İlmü’rResm” denilen yön,
(2) Hareke, sükûn, şedd, medd, sâkıt, zâid alâmetlerine râci, “İlmü’z-Zabt”
25 İbn Ebî Dâvud’dan naklen. el-Mesâhıf, s. 144. 26 El-Muhkem, s. 3. 27 İbn Manzûr, Lisânü’l-Arab, 9/214 (z-b-t ضبط maddesi). 28 el-Muhkem, s. 22. 29 Muhtasaru mâ Rusime fî’l-Mushafi’ş-Şerîf, 23z. 30 el-Câmi‘ limâ Yahtâcü ileyhi Men Raseme’l-Mushaf, s. 151. 31 Zabtu’l-Harrâz diye bilinen ercûzesinde. Bkz. Resmü’l-Mushaf adlı kitabım, s. 481.
İ
S
T
E
M23/2014
————
178 Gânim Kadvurî el-Hamed Çev: Yrd. Doç. Dr. Ahmet GEDİK
denilen yön.”32
Müteahhir âlimlerden Mârğınî (İbrahim b. Ahmed et-Tûnisî) “Delîlü’l-Hayrân
Şerhu Mevridi’z-Zam’ân fî Resmi ve Zabtı’l-Kur’ân” adlı kitabında der ki:
“Fennü’z-Zabt (Zabt Sanatı), sayesinde harfe ârız olan feth, zamm, kesr,
sükûn, şedd, medd ve benzeri durumların bilindiği bir ilimdir/disiplindir.”33
Şu ortaya çıkıyor ki: “Nakt ve şekl mevzûu zamanla yavaş yavaş ihmâl
edilmiştir. Sonra Arap medeniyetinin çöküş çağlarında neredeyse tamamen
unutulmuş, bu mevzûda yazılmış kitaplar, özellikle ilk asılları/orijinalleri zâyi
olmuş ve geride hiçbir şey kalmamıştır. Çağımızda araştırmacılar nakt ve şekl
mevzûunun ehemmiyetine; Arap dili, nahvi ve yazısıyla ilgili araştırmalarda sağlayacağı faydaya yeterince dikkat etmemişlerdir. Bunun sebebi, bu mevzûda telif edilmiş kitapların ve ilk asıllarının kaybolmuş olması, bazılarının nakt ve şekl
mevzûunu -Kur’ân Mushaflarında kırâatın zabtı dışında- gereksiz ve basit bir
mesele zannetmeleridir. Hal ve hakikat bu ki: nakt ve şekl mevzûunun kayda
değer bir önemi vardır. Çünkü bu disiplin, Arap yazısı ve Arap nahvine dair çeşitli kapalı/aydınlatılmaya muhtaç hususları aydınlığa kavuşturur ve bu iki disiplinin ilk devirlerdeki gelişim süreçlerini özel bir şekilde bize beyan eder.”34
Nakt ve şekl ilmine dair telif edilmiş kitapların isimlerine okuyucunun
vukûfiyeti, Arap yazısının zabtı hususunda âlimlerin gösterdikleri gayretlerin boyutunu anlamada faydalı olabilir. Öyle ki Arap yazısı, Arap seslerinden her bir
sesin onu temsil edecek bir remzi veya ona delâlet edecek bir alâmetinin olduğu tam şeklini almıştır. Öyle ki bütün yazı imkânları doğru şekilde kullanıldığı
takdirde, inceliği içinde “savtî yazı” olmaya daha elverişli olabilmiştir.
3. Nakt ve Şekil (Noktalama ve Harekeleme) İlmi’ne Dair Telif Edilen Kitaplar
İbnü’n-Nedîm altı kitaptan35 oluşan “Fihrist” adlı kitabında nakt ve şekil ilmi’ne dair telif edilmiş kitapların en eski listesini vermektedir. Ebû Amr ed-Dânî
(v. 444) ise, “el-Muhkem fî İlmi Naktı’l-Mesâhıf” adlı kitabında bu sahada kendisinden evvel kitap yazan âlimlerin isimlerini zikretmekte, onlardan dokuzunu
ifade etmektedir.36 Doktor İzzet Hasan, Dânî’nin “el-Muhkem” adlı kitabının
32 et-Tırâz, 2e. 33 Delîlü’l-Hayrân, s. 321. 34 İzzet Hasan, Mukaddimetü Tahkîki’l-Muhkem, s. 21. 35 el-Fihrist, s. 38. 36 el-Muhkem, s. 20.
İ
S
T
E
M23/2014
————
Arap Yazısında Alâmetler (Nokta ve Harekeler) 179
tahkîkinin mukaddimesinde, Dânî’den önce bu mevzûda yazan âlimlerin isimlerini saymakta, onyedi âlimden bahsetmektedir.37
Bu disipline ait kitaplardan tesbit edebildiklerimizin adlarını, müelliflerin
vefat tarihine göre sıralayalım38:
(1) Kitâbu’n-Nakt ve’ş-Şekl, Halil b. Ahmed el-Ferâhîdî (v. 170)39. Dânî der
ki: “Nakt’ı tasnif, bir kitapta tersim ve ilelini zikreden ilk şahıs Halil b.
Ahmed’dir”40. Dânî Muhkem’de Halil’den çokça nakiller yapmıştır.
Harflerin i‘câmıyla ilgili nas, bunlardandır.
(2) Kitâbu’n-Nakt ve’ş-Şekl, Ebû Muhammed Yahya b. el-Mübarek elYezîdî (v. 202)41. Terâcim kitapları bu Yezîdî’nin oğullarından üçünün,
nakt ve şekl ilmi hakkında telifatta bulunduklarını zikrederler. Onlar:
(3) Ebû İshak İbrahim (v. 225)42,
(4) Ebû Abdillah Muhammed (v. 227)43 ve
(5) Ebû Abdirrahman Abdullah (v. 237)44dır.
(6) Kitâbu’n-Nakt ve’ş-Şekl, Ebû İshak İbrahim b. Süfyan ez-Ziyâdî (v.
249)45.
(7) Kitâbu’n-Nakt, Muhammed b. Îsâ et-Teymî el-Esbahânî (v. 253)46.
(8) Kitâbu’n-Nakt ve’ş-Şekl, Ebû Hâtim Sehl b. Muhammed es-Sicistânî elBasrî (v. 255)47. Bu kitabın yazma nüshası bugün bilinmemektedir. İlk
kitapların başına gelen bunun da başına gelmiştir. Fakat Abdullah b.
Ebî Davud (v. 316) “el-Mesâhıf” adlı kitabında “Ebû Hâtim es-Sicistânî
der ki (kendi eliyle onu nakletmiştir): bu, kendisiyle nakt ve konularına
vâkıf olunan bir kitaptır…”48 diyerek ondan altı sayfa nakilde bulunmuştur. Bu sayfalar muhtemelen, kitabın tamamını değilse de büyük
37 Mukaddimetü Tahkîki’l-Muhkem, s. 32-33. 38 Dânî’nin Muhkem’de kaydettiğine göre (s. 4) Ebû’l-Esved Mushaf’ı noktaladıktan sonra, kendisine
ait Muhtasar’ı yazmıştır. Bu Muhtasar’ın nakt değil, nahv’e dair olduğu âşikârdır. İbnü’n-Nedîm
ise Fihrist’de (s. 46), dört varak gördüğünü, “bu varaklarda Yahya b. Ya‘mer hattıyla Ebû’lEsved’in fâil ve mefûl’e dair sözlerinin yazılı olduğunu” söyler. Dânî Muhkem’de (s. 9), Halil b.
Ahmed’in nakt’a dair ilk kitap yazan kimse olduğunu zikreder. 39 İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist, s. 38, 49; Yakut, Mu‘cemü’l-Üdebâ, 11/75. 40 el-Muhkem, s. 9. 41 el-Muhkem, s. 35-36. 42 Yakut, Mu‘cemü’l-Üdebâ, 2/98; Suyûtî, Buğyetü’l-Vuât, 1/474. 43 el-Kıftî, İnbâhü’r-Ruvât, 3/240. 44 Dânî, el-Muhkem, s. 9. 45 İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist, s. 63; İbnü’l-Enbârî, Nüzhetü’l-Elbâ, s. 157. 46 İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist, s. 38; Dânî, el-Muhkem, s. 9. 47 Geçen iki kaynak. 48 el-Mesâhıf, s. 144.
İ
S
T
E
M23/2014
————
180 Gânim Kadvurî el-Hamed Çev: Yrd. Doç. Dr. Ahmet GEDİK
bir kısmını teşkil etmektedir.
(9) Kitâbu’n-Nakt ve’ş-Şekl, ed-Dîneverî (herhalde: Ebû Hanife Ahmed b.
Davud) (v. 282)49.
(10)Kitâbu’ ş-Şekl ve’ n-Nakt, Ebûbekir Muhammed es-Serî b. es-Serrâc (v.
316)50.
(11)Kitâbu’n-Nakt, Ebûbekir b. Ahmed b. Musa b. el-Abbâs b. Mücâhid (v.
334)51. Dânî Muhkem’de İbn Mücâhid’in nakt’la ilgili kitabından çokça
nakiller yapmıştır.52
(12)Kitâbu’n-Nakt ve’ş-Şekl, Ebûbekir Muhammed b. el-Kâsım el-Enbârî (v.
328)53.
(13)Kitâbu’n-Nakt,Ebû’l-Hüseyin Ahmed b. Ca‘fer b. el-Münâdî (v. 334)54.
Dânî’nin bu kitaptan birçok nakilleri olmuştur55.
(14)Kitâbu’n-Nakt, Ebûbekir Muhammed b. Abdullah b. Eşteh (v. 360)56.
Dânî, İbn Eşteh’den de nakt’la ilgili çeşitli nakiller yapmıştır57.
(15)Kitâbu Şerhı’ş-Şekl ve’n-Nakt (İbnü’s-Serrâc), Ebû’l-Hasan Ali b. İsa erRummânî (v. 384)58.
(16)Kitâbu’n-Nakt, Ebû’l-Hasan Ali b. Muhammed b. Bişr (Dânî’nin şeyhi)59.
(17)Kitâbu’l-Muhkem fî (İlmi) Naktı’l-Mesâhıf, Ebû Amr Osman b. Said edDânî el-Endelüsî (v. 444). Bu sahada yazılmış kitaplardan bize kâmilen
ulaşan en kadîm eserdir. Bu mevzuda yazılmış ondan evvelki kitapların isimlerini biz onun sayesinde öğrenmiş bulunuyoruz. Nitekim müellifi bunda, bu kitaplardan birçok nakiller yapmaktadır. Dolayısıyla “elMuhkem”in hem târihî hem ilmî, büyük bir ehemmiyeti vardır60.
49 İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist, s. 38. 50 el-Kıftî, İnbâhü’r-Ruvât, 2/295. 51 Dânî, el-Muhkem, s. 9, 29. 52 Meselâ bkz. Dânî, el-Muhkem, s. 23-24, 210-211. 53 İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist, s. 38. 54 Dânî, el-Muhkem, s. 9, 21. 55 Meselâ bkz. Dânî, el-Muhkem, s. 21, 64, 210. 56 Dânî, el-Muhkem, s. 9. 57 Meselâ bkz. Dânî, el-Muhkem, s. 8-9, 211-215, 230-231. 58 el-Kıftî, İnbâhü’r-Ruvât, 2/295. 59 Dânî, el-Muhkem, s. 9. 60 Bu eseri, Dr. İzzet Hasan Dımeşk’ta 1960 senesinde eksik tek bir nüshadan neşretmiştir. Basılı
nüshada bulunmayan kısmı 1978 senesinde Mecelletü Külliyeti’l-İmâmi’l-A‘zam’da “Kitâbu’lMuhkem’in Neşredilmemiş Varakları” adıyla neşrettim. Şimdilerde bu kitabın tamamını dört ayrı
yazma nüshadan tekrar tahkîk ediyorum. Allah yardımcımız olsun, hayırla tamamına erdirsin.
İ
S
T
E
M23/2014
————
Arap Yazısında Alâmetler (Nokta ve Harekeler) 181
(18)Kitâbu’n-Nakt, yine ed-Dânî’nin. “el-Mukni‘ fî Ma‘rifeti Mersûmi
Mesâhıfi Ehli’l-Emsâr” adlı kitaba mülhakdır. Vecîz bir kitap olmakla
birlikte mevzûunda eksiksizdir61.
(19)Kitâb fîhi Mes’eletü Naktı’l-Mesâhıf alâ Mezhebi Ehli’l-Medîne, yine edDânî’nin62.
(20)Kitâbü’t-Tenbîh alâ’n-Nakt ve’ş-Şekl, yine ed-Dânî’nin. Kalkaşendî
bundan nakillerde bulunmuş, Hacı Halîfe bundan bahsetmiştir63.
(21)Kitâbü Usûli’z-Zabt ve Keyfiyetih alâ Ciheti’l-İhtisâr, Ebû Davud Süleyman b. Necâh ed-Dânî (v. 496). İki varaklık küçük bir risâledir64.
(22) Zabtu’l-Harrâz, Ebû Abdillah Muhammed b. Muhammed b. İbrahim eşŞüreyşî el-meşhûr bi’l-Harrâz (v. 718). Bu kitap 154 beyitten oluşan bir
urcûzedir ve müellifin “Mevridü’z-Zam’ân fî Resmi Ahrufi’l-Kur’ân” adlı
manzum eserinin ekidir65.
(23) Ed-Dürretü’l-Celiyye, Meymûn b. Müsâid el-Masmûdî el-ma‘ruf biGulâmi’l-Fahhâr (v. 816)’ın naktu’l-mesâhıf’e dair uzun bir urcûzesidir66.
(24) Et-Tırâz fî Şerhi Zabtı’l-Harrâz, Ebû Abdillah Muhammed b. Abdillah b.
Abdülcelil et-Tennisî (v. 899). Bu, Zabtu’l-Harrâz’ın en meşhur şerhidir.
Dünya kütüphanelerinde birçok yazma nüshası mevcuttur67.
(25)Delîlü’l-Hayrân Şerhu Mevridi’z-Zam’ân fî Resmi ve Zabtı’l-Kur’ân,
Şeyh İbrahim b. Ahmed el-Mârğınî et-Tûnisî (h. 1325’te bu kitabın yazımını tamamlamış)68.
Bu müstakil eserler yanında nakt ve şekl mevzûunda birtakım bâb ve fasılları bulunan bazı kitaplar daha vardır ki, ilmî ve tarihî ehemmiyeti bakımından
müstakil telifattan geri kalmaz. Bunlar:
(26)Kitâbu’l-Küttâb, Abdullah b. Cafer b. Deresteveyh (v. 347). Bu kitabın
61 el-Mukni‘, s. 124-144. 62 Bkz. Fihristü Tesânîfi’d-Dânî, s. 28. 63 Subhu’l-A‘şâ, 3/11, 14; Keşfü’z-Zunûn, 1/493. 64 Fas’da Hızânetü’l-Karaviyyîn’de iki yazma nüshası vardır. Bkz. Muhammed el-Âbid el-Fâsî, Fihrisü
Mahtûtâti Hızâneti’l-Karaviyyîn, 1/243, 2/500. 65 Bu urcûze ve şerhleri için bkz. Resmü’l-Mushaf adlı kitabım, s. 179-182, 481-482. 66 ez-Ziriklî, el-A‘lâm, 7/342. Bu urcûzenin Dımeşk’ta Mektebe-i Zâhiriye’de 8371 no’da kayıtlı yazma bir nüshası da vardır. 67 Bkz. İzzet Hasan, Mukaddimetü Tahkîki Kitâbi’l-Muhkem, s. 34-35. 68 Mârğınî’nin Şerh’i Tunus’ta h. 1326 senesinde basılmıştır. 1974 senesinde de Kahire’de Dâru’lKur’ân yayınları arasında ikinci defa basılmıştır.
İ
S
T
E
M23/2014
————
182 Gânim Kadvurî el-Hamed Çev: Yrd. Doç. Dr. Ahmet GEDİK
sekizinci bâbı nakt, dokuzuncu bâbı şekl mevzûundadır69.
(27) Muhtasaru mâ Rusime fî’l-Mushafi’ş-Şerîf, Ebû Tahir İsmail b. Zâhir elUkaylî (v. 623). Bu kitabın son bâbı zabt mevzûudur70.
(28) El-Câmi‘ limâ Yuhtâcü ileyhi min Resmi’l-Mushaf, Ebû İshak İbrahim b.
Muhammed b. Vesîk el-İşbîlî (v. 654). Bu eserin sonunda zabt bilgisi
diye bir fasıl vardır71.
(29) Cemîletü Erbâbi’l-Merâsıd fî Şerhi Akîleti Etrâbi’l-Kasâid, Burhânüddîn
İbrahim b. Ömer el-Ca‘berî (v. 732). Kitabın sonunda şekl ve nakt hakkında bir fasıl vardır72.
(30) Subhu’l-A‘şâ fî Sınâati’l-İnşâ, Ebû’l-Abbâs Ahmed b. Ali el-Kalkaşendî
(v. 821). Bu kitapta nakt ve şekl’e dair iki mebhas vardır73.
(31) El-Metâliu’n-Nasriyye li’l-Metâbii’l-Mısriyye fî’l-Usûli’l-Hattıyye, Nasr elHûrînî (v. 1291/1874). Kitabın hatimesi şekl ve nakt hakkındadır74.
Nakt ve Şekil İlmi’ne dair telif edilen bu kitaplara bakan bir kimse şu
mülâhazaları çıkarabilir:
1- Bu ilme dair hicrî birinci asırda yazılmış kitapların çoğunun yazarı doğulu ve özellikle Iraklıdır. Hicrî dördüncü asırdan sonra yazılmış kitapların çoğu ise Endülüs veya Mağribli âlimlerindir75.
2- Nakt ve Şekil İlmi’ne dair yazılmış kitapların en meşhurları, hicrî beşinci asır ve evvelinde telif edilmiştir. Sonraki asırlarda bunların sayısı bazı asırlarda yeni bir müellif bulamayacak derecede düşmektedir. Belki
de bu, Arap yazısında alâmetlerin iyice yerleşip standartlaşmasından
ve yazı öğrenimlerinin ilk yıllarında bu alâmetleri iyice bellemiş olmalarından sonra insanların bu mevzûnun yeni telifâta ihtiyacının olmadığı
şeklindeki düşüncelerinden kaynaklanmıştır.
3- Ebû Amr ed-Dânî’nin (v. 444) El-Muhkem fî (İlmi) Naktı’l-Mesâhıf adlı
69 Kitâbu’l-Küttâb, s. 94-102. 70 23-28. sayfalar arası. 71 el-Câmi‘, s. 151-165. 72 249-255. sayfalar arası. 73 Subhu’l-A‘şâ, s. 3/147-167. 74el-Metâliu’n-Nasriyye, s. 203-218. 75 Bunun sebebi şu şekilde açıklanabilir: Arapça ve İslâmî ilimlerin doğuşu doğuda olmuştur. Endülüs ve Mağribli âlimler nakt konusunda Ebû’l-Esved ed-Düelî’nin izah gerektirecek kadar gelişmiş
usûlünü doğulu âlimlere nazaran daha çok işlemişlerdir. Dolayısıyla Mağrib ve Endülüslü âlimler
bu ilme itinâ etmişler, sonraki asırlarda bu sahada yazmayı âdet edinmişlerdir. Bu arada Meşrık’ta Halil’in usûlü erken dönemde iyice yerleşmiş ve bu sahada yazmaya zaruret kalmamıştır.
Bkz. Resmü’l-Mushaf adlı kitabım, s. 516 vd.
İ
S
T
E
M23/2014
————
Arap Yazısında Alâmetler (Nokta ve Harekeler) 183
kitabı bu mevzûda basılmış en büyük ve en mühim eserdir. Bunun
neşredilmiş olması bu ilmin ilk asıllarının yokluğunu bir dereceye kadar hafifletmekte, hâlâ yazma olarak bekleyen diğer eserlerin basılmamasından kaynaklanan eksikliği kapatmaktadır.
4- Nakt ve Şekil İlmi kitaplarının çoğu Resmü’l-Mushaf’ı zabt amacıyla
kaleme alınmıştır. Bu, Arap dili ilimleri ile Kur’ân-ı Kerîm ilimleri arasındaki irtibatın derecesini ortaya koymakta, Kur’ân’ın bu ilimlerin,
bilhassa Arap yazısı ilminin doğuşu ve gelişmesinde ne denli etkin rolü
olduğunu izah etmektedir. Arap yazısının zabtı için ortaya konan gayretlerin hepsi, “Kur’ân nassına hizmet ve koruma” çerçevesi içinde
gerçekleşmiştir. Çünkü Arap yazısına hizmet edenler (doğal olarak),
Kur’ân ve Arap dili bilginlerinin Mushaf yazısını korumak (zabtu resmi’l-mushaf) için ortaya koyup bıraktıkları mirası alacaklardır. Yine
Nakt ve Şekil İlmi, doğuşu açısından Kur’ân-ı Kerîm ilimlerinden biridir.
Fakat Kur’ân âlimlerinin ve Arap dili bilginlerinin topluca gayretleri bu
sahaya sarfedilmiş bulunmaktadır. Nitekim Mushaf hattatları ve Arapça yazanlar eşit bir şekilde bunun meyvelerinden istifade etmektedirler.
2- ARAP YAZISINDA ALÂMETLERİN ÇEŞİTLERİ VE DELÂLETLERİ
Araştırmacı, Arapça ile yazılmış bir nass’a baktığında, kadîm ve çağdaş
asırlarda âlimlerin icad ettikleri ve kâtiplerin kullandıkları bütün alâmetleri bulur, ve her alâmetin edâ ettiği vazifeye göre bu alâmetleri bir takım gruplara ayırabilir. Bu alâmetler şu üç grupta toplanır:
1. Temyîzî alâmetler. Bunlar yazı şeklinde müşterek olan harfleri birbirlerinden ayırt eden “i‘câm noktaları” ile ve diğer alâmetlerle temessül
eder.
2. Savtî alâmetler. Harekeler, hemze, şedde ve benzeri gibi.
3. Terkîm alâmetleri (Noktalama işaretleri). Bunlar, cümlelerin ve sözün
parçaları arasına konulan nokta, virgül, parantez ve benzeri alâmetlerdir.
Bu üç neviden her bir nev’in alâmetlerini, her alâmetin delâletini ve istihdâm tarihini beyan ederek inceleyeceğiz.
1. TEMYÎZÎ ALÂMETLER
İ
S
T
E
M23/2014 
184 Gânim Kadvurî el-Hamed Çev: Yrd. Doç. Dr. Ahmet GEDİK
Kadîm Arap yazısının harflerinde şeklen müşterek olanlar vardır. Bu nedenle bu harflerin temyizine ihtiyaç duyulmuştur. Bu gayeyi temin için, Arapça yazanların tuttuğu usûl, bu harflerden bazılarının noktalanıp, diğer bazılarının
noktalanmaması olmuştur. Bu noktalara da, Düelî (v. 69/)’nin harekeler için
vaz‘ ettiği “i‘râb noktaları”ndan temyiz etmek için, “i‘câm noktaları” adı verilmiştir. İbn Deresteveyh “i‘câm noktaları”nı şöyle tarif eder: “Bilesin ki, nakt,
onunla diğerini tefrik etmek için harfe getirilen bir ziyâdedir.”76
Bazı âlimler naktu’l-i‘câm’ı iki grupta ele almıştır. İbn Deresteveyh şöyle
der: “Nakt iki çeşittir: Nakt-ı mahz. Bâ, tâ, sâ, yâ ve nûn’un noktaları gibi. Öbürü
de, nakt vazifesi gören çeşidi. Hâ, râ, sîn, sâd, ayn’ın rakm’ı gibi. Bu nakt ve
rakm’ın her birinde harfin üstünde ve harfin altında yer alanlar vardır”.77 Her iki
çeşidin açıklaması şöyledir:
1- Nakt-ı Mahz
Arap yazısının 28 harfi, Dânî’nin dediği gibi “dört sınıftır:
(1) Altı mütebâyin (farklı) harften ibarettir ki, diğerleri ile temyiz için herhangi bir noktalamaya ihtiyaç duymazlar. Bunlar elif (أ ,(kâf (ك ,(lâm (ل ,(mîm (م ,(
vâv (و ,(he (ه‘(dir.
(2) Noktasız karıştırılabilen harflerdir. Bunlar hâ (ح ,(dal (د ,(râ (ر ,(sîn (س ,(
sâd (ص ,(tâ (ط ,(ayn (ع‘(dır.
(3) Karıştırılabilen 11 harftir ki, bunlar öncekilerden nokta(ları) ile ayırt edilir: bâ (ب ,(tâ (ت ,(sâ (ث ,(cîm (ج ,(hâ (خ ,(zâl (ذ ,(zây (ز ,(şîn (ش ,(dâd (ض ,(zâ (ظ ,(
ğayn (غ‘(dır.
(4) Herhangi bir şey ile vasledildiğinde noktalanmayan, başka bir harfle
vasledildiğinde noktalanan dört harftir ki şunlardır: fâ (ف ,(kâf (ق ,(nûn (ن ,(yâ
421F).”ي)
78
Benzeşen/karıştırılabilen harfleri tefrik etmek için i‘câm denen noktaların
kullanımı düşüncesi şu üç esas üzeredir:
76 Kitabü’l-Küttâb, s. 94. 77 Kitabü’l-Küttâb, s. 95. 78 el-Muhkem, s. 36.
İ
S
T
E
M23/2014
————
Arap Yazısında Alâmetler (Nokta ve Harekeler) 185
(1) Birinin noktalanıp diğerinin noktalanmaması; hâ (ح (ve hâ (خ ,(râ (ر (ve
zây (ز ,(dal (د (ve zâl (ذ ,(sîn (س (ve şîn (ش ,(sâd (ص (ve dâd (ض ,(tâ (ط (ve zâ (ظ ,(
ayn (ع (ve ğayn (غ (gibi.
(2) Birinin tek diğerinin iki veya birinin iki diğerinin üç nokta ile noktalanması; bâ (ب ,(yâ (ي (ve sâ (ث (ile fâ (ف (ve kâf (ق (gibi.
(3) Birinin üstten diğerinin alttan noktalanması; cîm (ج (ve hâ (خ ,(tâ (ت (ve
yâ (ي ,(bâ (ب (ve nûn (ن ,(bazı mezheplerde fâ (ف (ve kâf (ق (gibi.42F
79
Arap yazısında noktalama usûlünü beyan eden ilk rivâyet, Dânî’nin Halil’den naklettiği şu sözüdür80: “Halil b. Ahmed’in şöyle dediği rivâyet edilir:
“Elif: Üzerinde herhangi bir nokta bulunmaz. Çünkü başka bir şekil onunla
karıştırılmaz.
Bâ: Altında tek nokta bulunur.
Tâ: Üstünde iki nokta bulunur.
Sâ: Üstünde üç nokta bulunur.
Cîm: Altında tek nokta bulunur.
Hâ: Üstünde tek nokta bulunur.
Zâl: Üstünde tek nokta bulunur.
(Zây: Üstünde tek nokta bulunur)81.
Şîn: Üstünde üç nokta bulunur.
Dâd: Üstünde tek nokta bulunur.
(Zâ: Üstünde tek nokta bulunur.
Ğayn: Üstünde tek nokta bulunur)82.
Fâ: Vasledildiğinde üstünde tek nokta bulunur. Munfasıl halde noktalanmaz. Çünkü hiçbir şekille karıştırılmaz.
Kâf: Vasledildiğinde üstünde tek nokta bulunur. Bazıları üstünde iki nokta
79 İbn Deresteveyh, Kitâbü’l-Küttâb, s. 94. 80 el-Muhkem, s. 35-36. Bu metni biri Medîne-i Münevvere’de Mahmûdiye Kütüphânesi’ndeki (varak: 89), diğeri Dublin’de Chester Betty Kütüphânesi’ndeki (varak: 18b-19a) el-Muhkem yazmaları ile karşılaştırdım. 81 Mahmûdiye Kütüphânesi’ndeki nüshada zâid. 82 Mahmûdiye Kütüphânesi’ndeki nüshada zâid.
İ
S
T
E
M23/2014
————
186 Gânim Kadvurî el-Hamed Çev: Yrd. Doç. Dr. Ahmet GEDİK
ile noktalamıştır. Munfasıl halde noktalanmaz. Çünkü şekli vâv şeklinden daha
büyüktür. Şeklinin büyük oluşundan dolayı noktalamaya gerek duymamışlardır.
Kâf: Noktalanmaz. Çünkü dâl ve zâl’den daha büyüktür.
Lâm: Noktalanmaz. Çünkü hiçbir harf ona benzemez.
Mîm: Noktalanmaz. Çünkü hiçbir harfe benzemez. Durumu lâm gibidir.
Nûn: Bitişik halde üstünde tek nokta bulunur. Çünkü bâ, tâ ve sâ ile karıştırılır. Munfasıl halde noktalanmaz. Şeklinin büyüklüğü sebebiyle noktalamaya
gerek duymamışlardır. Çünkü şekli râ ve zây’den daha büyüktür.
Vâv: Noktalanmaz. Çünkü kâf’dan daha küçüktür. Hiçbir harfle benzeşmez.
Hâ: Noktalanmaz. Çünkü hiçbir harfe benzemez. Durumu vâv gibidir.
Lâm-elif: Birleştirilmiş iki harftir. İkisi de noktalanmaz.
Yâ: Vasıl halinde altında, öncekilerle karışmaması için iki nokta ile noktalanır. Munfasıl halde ise noktalanmaz.”83
Halil’in harflerin i‘câm (amaçlı) noktalanmasına dair sözünde iki husus
okuyucunun dikkatini çekmektedir:
1) Halil’in, kâf (ق‘(ı altında bir nokta ile tefrik edenler bulunduğuna işaret
etmesi.
2) Kâf (ك‘(ın hiçbir şekilde noktalanmayacağı. Bugün cârî olan, kâf (ك‘(ın
kelime sonunda olduğu durumda rakm’ıdır. Halil’in “çünkü dâl ve
zâl’den daha büyüktür” sözü, kûfî hat diye ifade edilmiş yazıdaki kadim harflerin şekillerine muntabıktır. Kelimenin sonundaki yâ’ya iki
nokta konulması dışında Halil’in diğer söyledikleri onun zamanından
günümüze kadar Arap yazısında kullanılmış “harflerin i‘câmı”na uygunluk arzeder. Mushafların zabtında takip edilen usûl bu iki noktanın kullanılmamasıdır. Zamanımızdaki yazarlardan bu iki noktayı kimi isbât
eder/kullanır, kimi de hazfeder/kullanmaz. Uygun olan, yâ’nın elif-i
maksûre ile karışmaması için bu iki noktanın isbâtıdır/konmasıdır.
Kâf (ق‘(la ilgili durum, bu harfin noktalanması ile ilgili hususlar üzerinde iyice durmamızı gerektirir. Halil’in yukarıda geçen sözünden ve Ebû Amr ed83 Dânî, el-Muhkem, s. 35-41’de; İbn Deresteveyh, Kitabü’l-Küttâb, s. 94-97’de noktalama ve sebeplerinden söz etmektedirler.
İ
S
T
E
M23/2014
————
Arap Yazısında Alâmetler (Nokta ve Harekeler) 187
Dânî’nin “Meşrıklı âlimler fâ (ف‘(yı üstünde tek nokta ile, kâf (ق‘(ı da iki nokta
ile noktalarlar. Mağribli âlimler ise fâ (ف‘(yı altında tek nokta ile, kâf (ق‘(ı da üstünde tek nokta ile noktalarlar. Bu farklı usûlleriyle her iki grup da, bu iki harfi
tefrik etmek istemişlerdir”427F
84 sözünden şu sonuç çıkmaktadır:
Fâ (ف (ve kâf (ق‘(ın noktalanmasında üç farklı usûl vardır:
1) Artık mültezimi kalmamış kadîm usûl. Bu usûlde fâ üstünde bir nokta
ile, kâf ise altında tek nokta ile noktalanıyordu.
2) Fâ’yı üstünde tek nokta ile, kâf’ı da yine üstünde iki nokta ile noktalayan Meşrıklıların usûlü.
3) Fâ’yı altında tek nokta ile, kâf’ı da üstünde tek nokta ile noktalayan
Mağriblilerin usûlü. Bu ilk usûlün aksidir.
İkinci ve üçüncü usûl malum olduğu için bunlar hakkında sözü uzatmaya
gerek yok. Birinci usûl günümüz insanlarına garip gelebilir. Fakat vâkıa en azından hicrî birinci ve ikinci asırlarda kullanılmıştır. Bu döneme ait birçok
mahtût/yazma vesîkadan biz bu kanaata sahibiz. Bu vesîkalardan birkaçını görelim:
1) Kubbetü’s-Sahra’nın hicrî 72 tarihli kitâbesi. Bu kitâbede (مستقیم ,وقائما ,
ولاتقولوا ,وألقاها ,والمقربون (kelimelerine rastlıyoruz ki bunlarda bulunan kâf
(ق‘(lar, altında tek nokta ile noktalanmış durumdadırlar428F
85.
2) Doktor Salahaddin el-Müneccid’in “Dirâsât fî Târîhi’l-Hattı’l-Arabî” adlı
eserinde Türkiye kütüphanelerinde mahfuz orijinal nüshalardan naklettiği Emevî dönemine ait kadîm Mushaflardan varaklar. Bunlarda altından tek nokta ile noktalanmış kâf (ق (harfli çok sayıda kelime bulunmaktadır429F
86.
3) Irak Müzesi Kütüphanesi’nde bulunan kadîm bir mushaftan varaklar.
Birçok kelimede kâf (ق (altından tek nokta ile noktalanmış haldedir.
4) San’â Mushaflarından bir varak. Bu varakta ( فیسقي ,وقضي ,وقال ,وبقرات ,
84 el-Muhkem, s. 37. Ayrıca bkz. el-Kalkaşendî, Subhu’l-A‘şâ, 3/153. 85 Bkz. Yusuf Zennun, Kadîm ve Cedîd fî Asli’l-Hattı’l-Arabî, s. 12. 86 Bkz. “Dirâsât fî Târîhi’l-Hattı’l-Arabî”deki 28, 29, 45, 48 numaralı resimler.
İ
S
T
E
M23/2014
————
188 Gânim Kadvurî el-Hamed Çev: Yrd. Doç. Dr. Ahmet GEDİK
وقالوا (kelimelerinde altından tek nokta ile noktalanmış kâf (ق (harfleri
görülmektedir.87
Burada ayrıca bu “i‘câm noktalarının şekli”yle ilgili bir mesele vardır. Kadîm
Arap kitâbelerinin çoğunda noktalar, düz çizgili ve geniş makta‘lı kadîm yazının
husûsiyetleriyle uyumlu kısa ve ince hatlar/çizgiler şeklinde karşımıza çıkar. Bu
arada birçok kitâbede de küçük müdevver/yuvarlak noktalar kullanılmaktadır
ki zamanımıza kadar Arap yazısında kullanımda olan usûl budur88.
2- Rakm (Nakt-ı Gayr-ı Mahz)
“Rakm” sözlükte kitâbet ve hatm demektir. Rakm ve terkîm, ikisi de
kitâbın/yazının ta‘cîmidir. Rakame’l-kitâbe yerkumuhû rakmen = a‘cemehû ve
beyyenehû. Kitâbün merkûm = ey kad büyyinet hurûfuhû bialâmâtihâ mine’ttenkît.89
Terim anlamına gelince… İbn Deresteveyh rakm terimini, noktalı olan benzerlerinden ayırt etmek için, mühmel (noktasız olan/noktalanmayan) harflere
konulan alâmetlere delâlet etmek üzere kullanmıştır. Bunlar hâ (ح ,(dâl (د ,(râ
(ر ,(sîn (س ,(sâd (ص ,(tâ (ط ,(ayn (ع‘(dır.43F
90 Çünkü “bazı kâtipler bunlar için ihtiyat
maksadıyla, benzerleri olan harflerin noktalarına muhalif bir nokta veya noktadan başka alâmetler ihdâs etmişlerdir. Bunlar nahiv, şiir ve garip âlimleridir”43F
91.
Bu yedi harfe kâtiplerin koyduğu “rakm alâmetleri” çeşitlidir.
Hattâ İmam Nevevî (Yahya b. Şeref, v. 677) şöyle der:
“Mühmel/noktasız harflerin zabtı gerekir.
Denilmiştir ki: dal (د ,(râ (ر ,(sîn (س ,(sâd (ص ,(tâ (ط (ve ayn (ع (harflerinin altına benzerlerinin üstünde olan noktalar konur.
Yine denilmiştir: kafası üzere yatan tırnak kesiğine benzer bir işaret.
Yine denilmiştir: Bunların altına bunlara benzer küçük harf konur.
Bazı kadîm kitaplarda bunların üzerinde ufak çizgi bulunur.
Bazı kitaplarda bunların altında hemze bulunur.”92
87 Bkz. Mesâhıfü San’â, s. 65, resim no: 61. 88 Bkz. Resmü’l-Mushaf adlı kitabım, s. 561-562. 89 İbn Manzûr, Lisânü’l-Arab, 15/139-140 (r-k-m maddesi). 90 İbn Deresteveyh, Kitâbu’l-Küttâb, s. 95. 91 İbn Deresteveyh, Kitâbu’l-Küttâb, s. 96. 92 Bkz. Suyutî, Tedrîbü’r-Râvî, s. 2/71.
İ
S
T
E
M23/2014
————
Arap Yazısında Alâmetler (Nokta ve Harekeler) 189
Kalkaşendî, uzman katiplerin hâ (ح (için cîm’in noktasının mekânına küçük
bir hâ şeklinde bir alâmet/belge koyduklarını, bazı katiplerin sîn’i altından üç
nokta ile noktaladıklarını, yine bazılarının sâd (ص ,(tâ (ط (ve ayn (ع‘(ın altına bu
harflerin cinsinden küçük bir harf koyduklarını zikreder.436F
93
Arap yazısının ilk bilginlerinin hikaye ettikleri rakm hikayesi, eski yazmalarda nümûnelerini bulabileceğimiz gerçek bir hikayedir. Burada hicrî 4. asırda yazılmış dört metinde vâkıf olduğum rakm nümûnelerini arzetmekle yetineceğim.
Bunlar:
1) Ebû Ubeyd el-Kâsım b. Sellâm (v. 224)’a ait Kitâbu Garîbi’l-Hadîs’in
311 istinsah tarihli Mektebe-i Ezheriye yazması. Moritz kıymetli koleksiyonunda bu yazmadan bazı fotoğraflar nakleder94 ki bunlarda aşağıdaki şekilde rakm (örnekleri) görülmektedir:
Dâl (د (harfinin alâmeti: harfin altında bir nokta.
Râ (ر (harfinin alâmeti: harfin üstünde tırnak kesiğine benzer, bazen yedi
rakamı ( ۷ ) şeklinde.
Sîn (س (harfinin alâmeti: râ harfinin alâmeti gibi.
Tâ (ط (harfinin alâmeti: harfin altında bir nokta.
Ayn (ع (ve hâ (ح (harflerinin alâmeti: harfin altına konan dâl (د (görünümünde tırnak kesiğine benzer şekil.
Sâd (ص (harfinin alâmeti: Yazmanın muttali olduğum fotoğraflarında bu
harfin alâmeti net değil.
2) Sîbeveyh’in Kitâb’ının Dâru’l-Kütübi’l-Mısriyye’deki 351 tarihli yazma
nüshası. Moritz koleksiyonunda bu yazmadan bir nümûne nakleder95
ki bunda aşağıdaki şekilde rakm (örnekleri) görülmektedir:
Dâl (د (harfinin alâmeti: görülmemektedir. Sîn (س (ve Tâ (ط (harflerinin de
alâmetleri bulunmamaktadır.
Râ (ر (harfinin alâmeti: harfin üstünde tırnak kesiği şeklinde.
Hâ (ح (harfinin alâmeti: harfin altında küçük bir hâ (ح (şeklinde. Bazen se93 Subhu’l-A‘şâ, 3/152. 94 Bkz. Moritz koleksiyonu 119 ve 120. resimler. 95 Bkz. Moritz koleksiyonu 121. resim.
İ
S
T
E
M23/2014
————
190 Gânim Kadvurî el-Hamed Çev: Yrd. Doç. Dr. Ahmet GEDİK
kiz rakamı ( ۸ ) gibi mâil bir dâl (د (görünümünde.
Ayn (ع (harfinin alâmeti: birkaç yerde harfin altında küçük bir ayn (ع (şeklinde.
3) Yezîdî’nin Emâlî’sinin (İbnü’l-Bevvâb’ın hocası) Muhammed b. Esed
(müstensih) hatlı 368 ve 370 tarihli nüshası. Orijinal yazma İstanbul’da Aşirefendi Kütüphanesi’nde (no: 904) korunmaktadır. Üstad
Yusuf Zennûn “Kadîm ve Cedîd fî Asli’l-Hattı’l-Arabî” adlı makâlesinde
bundan iki fotoğraf nakleder96 ki bunlarda aşağıdaki şekilde rakm
alâmetleri görülmektedir:
Dâl (د (harfinin alâmeti: görülmemektedir. Tâ (ط (harfinin de alâmeti bulunmamaktadır.
Râ (ر (harfinin alâmeti: tırnak kesiğine benzer, bazen yedi rakamı ( ۷ ) şeklinde.
Sîn (س (harfinin alâmeti: râ harfinin alâmeti gibi.
Ayn (ع (harfinin alâmeti: harfin altında küçük bir ayn (ع (şeklinde. Bazen
ta‘rîksiz (kuyruksuz) geliyor.
Hâ (ح (harfinin alâmeti: küçük bir hâ (ح (şeklinde. Bazen dâl (د (harfi görünümünde.
Sâd (ص (harfinin alâmeti: her zaman olmayıp birkaç yerde yedi rakamı ( ۷ )
şeklinde.
4) İbnü’l-Bevvâb (Ali b. Hilâl v. 413)’ın Chester Beatty Kütüphanesinde
korunan (k/16 numaralı) 391 tarihli Mushaf’ı ki hâtimesi “Bu câmii Ali
b. Hilâl Medinetü’s-Selâm’da (Bağdat) 391 senesinde yazdı. Allâh’a
hamdolsun.” şeklindedir. Mezkûr Kütüphane 1980 yılında bu ebedî kitabı fotoğraflama usulüyle neşretmiştir. Büyük ölçüde orijinal şeklini
ve renklerini muhafaza etmiş bu eserde aşağıdaki şekilde rakm
alâmetleri görülmektedir (Bkz. Eserdeki 10. resim):
Dâl (د (harfinin alâmeti: bazen dâl harfi altında bir nokta şeklinde (Meselâ
Kadr Sûresi’ne bkz.).
96 Bkz. Makâledeki 5. ve 6. resimler.
İ
S
T
E
M23/2014
————
Arap Yazısında Alâmetler (Nokta ve Harekeler) 191
Râ (ر (harfinin alâmeti: harfin üzerinde yedi rakamı ( ۷ ) şeklinde.
Sîn (س (harfinin alâmeti: harfin üzerinde genellikle yedi rakamı ( ۷ ) şeklinde. Birkaç yerde ise alttan harfin dişleri altında tek sıra halinde üç nokta ile
noktalı sîn harfleri de vardır (Meselâ Nâs Sûresi’ne bkz.).
Tâ (ط (harfinin alâmeti: bu harf için herhangi bir alâmet göremedim.
Ayn (ع (harfinin alâmeti: harfin altında küçük bir ayn (ع (şeklinde, bazen
ta‘rîksiz (kuyruksuz) olarak.
Hâ (ح (harfinin alâmeti: harfin altında küçük bir hâ (ح (şeklinde, bazen
ta‘rîksiz (kuyruksuz) olarak.
Sâd (ص (harfinin alâmeti: harfin altında ta‘rîksiz (kuyruksuz) küçük bir sâd
şeklinde, bazen harfin üzerinde yedi rakamı ( ۷ ) şeklinde.
Rakm bahsine son vermeden önce şuna dikkat çekmek gerekir ki kâf (ك(
harfi rakm alâmetlerine sahip yedi harfle birlikte zikredilmemiştir. Bilakis bu
harfi biz nokta ve rakm’a ihtiyaç duymayan harfler kategorisinde görüyoruz ( ك ا
ه و م ل( 97. Çünkü bunun başka harflerle karışma durumu yoktur. Halîl bu harf
hakkında şöyle demiştir: “Kâf (ك (noktalanmaz. Çünkü dâl (د (ve zâl (ذ (harflerinden daha büyüktür”98. Bu ifade Kûfî yazıdaki kadîm kâf (ك (şekline uygun
düşüyor: dâl (د (ve zâl (ذ (harflerine benzemekle birlikte onlardan daha büyüktür. Arap yazısı yumuşaklık/yuvarlaklığa doğru geliştikten sonra kâf (ك‘(ın şekli
lâm (ل‘(ın şekline yaklaştı. Dolayısıyla hattatlar üzerine konan küçük bir kâf (ك (
işâretiyle, özellikle lâm (ل (ile karıştırılacak şekilde ibare sonunda geldiğinde
harfi rakm yani tefrik ettiler. Az evvel bahsedilen İbnü’l-Bevvâb mushafında bu
açık şekilde görülmektedir.
Müteahhir alimler kâf (ك (harfini alâmet konan harfler listesine aldılar. Kalkaşendî der ki: “Kâf (ك (harfi noktalanmaz. Fakat meşkûle olduğunda bir şekle
ile belirtilir. Muarrât olursa üzerine küçük mebsût (boru) bir kâf (ك (resmedilir.
97 İbn Deresteveyh: Kitâbu’l-Küttâb, s. 95; ed-Dânî: el-Muhkem, s. 36. 98 ed-Dânî: el-Muhkem, s. 36.
İ
S
T
E
M23/2014
————
192 Gânim Kadvurî el-Hamed Çev: Yrd. Doç. Dr. Ahmet GEDİK
Çünkü lâm (ل ( ile karışabilir”42F
99.
Günümüzde Arap yazısında rakm alâmetleri kullanılmamaktadır. Çünkü
noktalı harflerin noktalanması, bazı eski yazarların tashîfe düşmekten korunma
ve ihtiyatta aşırı giderek rakm’ına ehemmiyet verdikleri yedi harfe rakm alâmetleri koymaya ihtiyaç bırakmamaktadır. Bu eski rakm alâmetlerinden sadece kâf
(ك (alâmeti kalmıştır ki nisbeten geç dönem Arap yazısında kullanılmış olup yerleşmiştir. Kâf (ك (alâmeti şimdi şeklinden de anlaşılacağı üzere küçük bir kâf
(ك‘(tır, ayn başı veya hemze değildir. Bazen hattatlar rakm alâmetlerini karışıklığı gidermek ya da bir şeye delâlet etmek maksadıyla değil yazılarını tezyîn
amacıyla kullanmışlardır.43F
100
2. SAVTÎ ALÂMETLER
Arap yazısı alâmetlerden hâlî olduğu (alâmetsiz) dönemde sükûn, şedde,
medde, hemze alâmetlerinden hâlî olduğu gibi hareke seslerinin temsilini de
ihmal ediyordu. Arap dili bilginleri İslâm’ın zuhurundan onlarca yıl sonra bu
alâmetleri icat edip Arap yazısının bu anlamdaki noksanını tamamlamak için
hâricî alâmetler metodundan yararlandılar. Önlerinde uygun denilebilecek ancak bu metod vardı ki sayesinde, kelimelere mahsus kendilerine intikal eden
şekli koruyarak noksanı tamamlama işi mümkün oluyordu. Şayet onlar hareke
sesleri için yeni semboller koysalardı bu, kelimelerin şeklinde değişime sebep
olurdu. Bu ise, özellikle, Kur’ân Mushaflara Arap yazısı ile yazılıp Mushaflardaki
kelimelerin alfabesi (Resmü’l-Mushaf) Müslümanların üzerine titredikleri bir
mesele halini aldıktan sonra, kabulü aslâ mümkün olmayan bir durumdu. Çünkü bu Ashâb-ı Kirâm’ın uygulaması idi ve Kur’ân nassının bu Resm(ü’lMushaf)la sıkı bir irtibatı vardı. Harekelerin gösterilmesi için geliştirilen hâricî
alâmetlerin daha işin başında ilk Mushaf’ın şekline aykırı sayılarak tepkiyle
karşılaşması da bunu teyit eder. (Ayrıca) bu alâmetlerin kullanımı zarûrî olmasaydı Arap yazısında bunlar yer edinemezlerdi.
İbn Deresteveyh (v. 347) el-Küttâb adlı kitabında şöyle diyerek “şekl”i iki
kısmda ele almıştır: “Bilesin ki şekl, zarûretten ötürü harflere gelen bir ziyâdedir ve iki kısımdır. Biri, mu‘cem’in harflere mahsus sûretler olması gibi, harfleri
beyân ederek tanınmalarını sağlayan harekelerin ve sükûnun sûretleridir. Öbürü farkları ifade için harfle beraber bulunan ziyâdedir ki nitekim nakt böyle99 Subhu’l-A‘şâ, 37/153. 100 Bkz. Velîd el-A‘zamî: Terâcimü Hattâtî Bağdâd, s. 34.
İ
S
T
E
M23/2014
————
Arap Yazısında Alâmetler (Nokta ve Harekeler) 193
dir”101. İbn Deresteveyh bu türden şekl’e beş alâmet zikretmektedir ki: şedde,
tenvîn, hemze, medde, vasıl hemzesidir.102
Ben burada her iki türün alâmetlerini, hepsi de “ses”le ilgili delâletleri olduğu için “Savtî Alâmetler” olarak tek bir başlık altında topladım. Bu bakımdan
bunlar görevleri sırf temyîz olan i‘câm noktalarından ve rakm alâmetlerinden
farklılık arzetmektedir. İlk defa Kalkaşendî her iki türüyle hareke alâmetlerini
tek bir listede toplayan isimdir.103
Hareke alâmetlerini ve bunların tarihini, bu bahsin aslı olmasından dolayı
hareke alâmetleri ile başlayarak ele alacağım.
1- Hareke (Fetha, Kesra, Zamme) Alâmetleri
Arap yazısı harekeler için iki sistem kullanmıştır:
(1) Birincisi: Basralı Ebü’l-Esved ed-Düelî (v. 69)’nin ortaya koyduğu sistemdir ki harekelerin temsilinde “kırmızı noktalar”a dayanır. Buna göre
fetha harfin üzerinde bir nokta, kesra harfin altında bir nokta, zamme
harfin önünde bir nokta şeklindedir. Bu usûl bilhassa Mushaflarda kullanılmıştır.104
(2) İkincisi: Halîl b. Ahmed (v. 170)’in ortaya koyduğu sistemdir ve üç med
harfi olan elif, vâv, yâ formunda yapılmış “küçük harfler”e dayanır.
Muhammed b. Yezîd el-Müberred der ki: “Kitaplardaki malum şekl
Halîl’in uygulamasıdır ki harflerin formlarından alınmıştır. Zamme, yazıdaki normal vâv ile karıştırılmaması için harfin en yukarısında (resmedilen boyutları) küçük bir vâv’dır. Kesra, harfin altında (resmedilen)
bir yâ’dır. Fetha ise harfin üzerinde (resmedilen) yatık bir elif’tir”105.
Dânî kesra için “(normalden) daha küçük merdûde (yani ters,
ma‘kûse) bir yâ” tabirini kullanmıştır.106 Anlaşılıyor ki kesra alâmeti ilk
asırdan bu yana merdûde (ma‘kûse) yâ formundan çıkarılmıştır ve fetha alâmetine benzemektedir. Bir farkla ki fetha harfin üzerinde, kesra
harfin altında yer alır. İbn Vesîk el-Endelüsî (v. 654) kesra’yı cerra (çizgi) olarak adlandırmıştır.107 Kalkaşendî de “Sonrakiler kesra alâmetini
101 Kitâbu’l-Küttâb, s. 98. 102 Kitâbu’l-Küttâb, s. 99. 103 Subhu’l-A‘şâ, s. 3/160-165. 104 Arap Yazısında Alâmetlerin İlk Ortaya Çıkışı başlığı altında bu usûlden daha evvel bahsetmiştik. 105 ed-Dânî: el-Muhkem, s. 28, ve bkz. el-Kalkaşendî, Subhu’l-A‘şâ, 3/161. 106 ed-Dânî: el-Muhkem, s. 45. 107 el-Câmi‘, s. 157.
İ
S
T
E
M23/2014
————
194 Gânim Kadvurî el-Hamed Çev: Yrd. Doç. Dr. Ahmet GEDİK
harfin en altında bir şazıyye (kıymık) kabul etmişlerdir” demektedir.108
İbn Deresteveyh Halîl’in alâmetlerinin hareke’ye delâlet eden râ harfinden
çıkarıldığı görüşündedir. O şöyle der: “Bunlar isimlerinin harflerinden türetilmiş
işaretlerdir. Üç harekenin işâreti üç durumda da muhakkak olmayan râ’dır.
Bunlar hareke (kelimesi)nin râ’sından çıkarılmıştır. Zamme işâretine onu öbürlerinden ayıran, lafız ve mahreç hususunda vâv ile müşterek oldukları için
vâv’dan alınmış bir alâmet daha ilâve edilmiştir”.109 Müberred’in harekelerin
alâmetlerinin med harflerinden türetilmiş olduğu görüşü İbn Deresteveyh’in görüşünden daha makûldür. Çünkü form bakımından aralarında büyük benzerlik
mevcuttur.
Düelî’nin sistemi “müdevver (dâirevî) şekl” diye adlandırılmış, Halîl’in sistemine ise “mustatîl (dikdörtgen) şekl” dendiği gibi110 “şiir şekli” de denilmiştir.111 Arap yazısında bu iki sistemin kullanım tarihinden söz etmek için ya da
Düelî sisteminin kullanımdan kalktığı zamanı tayin etmek için burası uygun değildir. Daha önce başka bir münasebetle bu konuyu araştırmıştım.112
2- Sükûn Alâmeti
Sükûn, bir ses olmayıp harekesizliği ifâde eder. Âlimler sükûn için birkaç
alâmet ortaya koymuşlardır. Dânî der ki:
“Sükûn’a gelince, ister eski ister yeni olsun, memleketimiz Endülüs
ulemâsının geneli sükûn alâmetini sâkin harfin üzerinde bir cerra kabul etmişlerdir…
Medîneliler sükûn alâmetini harfin üzerinde küçük bir dâire olarak göstermişlerdir…
Sîbeveyh113 ve O’nun takipçilerinin geneli gibi Arap dili bilginleri sükûn
alâmetini, hafîf (خفیف (kelimesinin ilk harfini kastederek hâ (خـ (yapmışlardır. Bu,
memleketimiz (Endülüs) ulemâsının noktalarına uyar. Ancak Endülüslüler bunu
yani hâ (خـ‘(yı başını atmak ve matta’sını457F
114 (uzatmasını) bırakmak suretiyle ihtisar etmişlerdir ki bu tarzın çokça kullanımı ve tekrarı sebebiyle yatık bir elif gibi
108 Subhu’l-A‘şâ, s. 3/162. 109 Kitâbü’l-Küttâb, s. 98. 110 el-Ukaylî: Muhtasaru mâ Rusime fi’l-Mushafi’ş-Şerîf, 23a. 111 ed-Dânî: el-Muhkem, s. 22. 112 Şu kitabıma bkz.: Resmü’l-Mushaf, s. 516-535. 113 Bkz. El-Kitâb: 4/169. 114 Matta: Çeker, keşîde, uzatma (Kalkaşendî, III, 45).
İ
S
T
E
M23/2014
————
Arap Yazısında Alâmetler (Nokta ve Harekeler) 195
cerra’ya dönüşmüştür. Arap dili bilginlerinden sükûn alâmetini hâ (هـ (kabul
edenler de vardır.458F
115
En meşhur sükûn alâmeti küçük dâire ile noktasız ve ta‘rîksız (karınsız) hâ
(خـ‘(nın başıdır. Bu iki form arasında benzerlik vardır. Hatta el-Ca‘berî bunları tek
bir asıldan doğmuş kabul etmektedir. O şöyle der: “Sükûn alâmeti tenvinsiz
sâkin harfin üzerinde bulunan bir dâiredir. Bazı Bağdatlı hattatlar bunu (kalemin) vahşi, yani sol yanı üzere ikiye ayırırlar”.459F
116
Sükûn alâmeti noktasız ve muarraka’sız (karınsız)117 bir hâ (خـ (olduğunda
hâ (حـ‘(nın başına benzer ve cîm (جـ (ile karıştırılır. Bu nedenle İbn Deresteveyh’in şöyle dediğini görürüz: “Vakfe (sükûnu kastediyor) cezm kelimesinin
cîm’inden alınmış muakkaf (kıvrılmış bükülmüş) olmayan ve muhakkak olmayan bir cîm (جـ‘(dir ”.461F
118 Kalkaşendî demiştir ki: “Usta hattatlar bunu cezm’e işaret etmek için arâkasız (karınsız) ince bir cîm (formunda) yaparlar”.462F
119
Âlimler dâire formunda olduğunda sükûn alâmetinin aslını da mevzubahis
etmişlerdir. Nitekim Dânî şöyle demiştir: “O (sükûn alâmeti) matematikçilerin
yok olan sayı için kullandıkları zarif/sevimli bir sıfırdır ”.120 Kalkaşendî de şöyle
der: “Sonraki âlimlere gelince, onlar sükûn için cezm’e işâreten mîm’e benzeyen bir dâire resmetmişlerdir. Çünkü mîm cezm’in son harfidir. Hafifletmek için
de mîm’in kuyruğunu hazfetmişler/kesmişler ve bu dâireye sükûnun lakabı
olan cezm’den alarak cezme adını vermişlerdir. Bu daireyi Hintlilerin ve benzerlerinin matematiğindeki sıfır formunda yapmış olmaları da muhtemeldir, bu
mertebenin sayılardan sayılmadığına işareten. Çünkü sıfır hâlî’dir yani boştur”.121
Zamanımızda ise Mushaf-ı Şerîf’te sükûn alâmeti olarak genellikle hâ (خـ(
kullanılmaktadır. Bu alâmetin ( حـ (şeklinde hâ harfinin başı olduğu âşikârdır.
Dâire formu (ائةِ ْ
لئك) ,elif kelimesindeki) م
َ ْ
وُأ (kelimesindeki vâv ve (ْ
َامنوا
ء (kelime115 el-Muhkem, s. 51-52. 116 Cemîletü Erbâbi’l-Marâsıd, 250z. 117 Hurûf-ı Muarraka: Cîm gibi karınlı, küplü ve mîm gibi kuyruklu, bâ gibi çanaklı, nûn gibi kâseli
harfler (İbn Deresteveyh, 116-117). 118 Kitâbü’l-Küttâb, s. 98. 119 Subhu’l-A‘şâ: 3/160. 120 el-Muhkem, s. 195. 121 Subhu’l-A‘şâ: 3/160.
İ
S
T
E
M23/2014
————
196 Gânim Kadvurî el-Hamed Çev: Yrd. Doç. Dr. Ahmet GEDİK
sindeki elif örneklerinde görüleceği üzere Mushaflarda, telaffuz edilmeyen fakat yazıda bulunan zâid harflerin üzerinde de kullanılır122. Ama Mushaf dışındaki diğer Arapça matbû kitaplarda sadece, sükûn alâmeti olarak dâire kullanılmaktadır.
3- Tenvîn Alâmeti
Tenvîn, yazılmayıp telaffuz edilen, vakıf değil vasıl halinde bulunan ve isimlerin sonuna gelen fazladan sâkin bir nûn’dur. Âlimler bunun için nûn harfinden
başka bir alâmet ihdâs etmişlerdir. Bunu başlatan da ed-Düelî’dir. O’ndan nakledilen meşhur haberde O’nun kâtibine şöyle dediği vâriddir: “Bu harekelerden
birine ğunne eklediğinde noktayı iki nokta yap!”. Böylece tenvîn alâmeti fetha’da harfin üzerinde iki nokta, kesra’da harfin altında iki nokta ve zamme’de
harfin önünde iki nokta şeklinde olmuştur.123
Halîl hareke alâmetlerini küçük harflerle teşkil ettikten sonra kâtipler
tenvîn alâmetini iki nokta yerine iki fetha, iki kesra ya da iki zamme ile göstermişlerdir.124 İbn Deresteveyh “Tenvîn nûn’dan ya da noktasından alınmış bir
gruptur” der.125 Tenvîn alâmetinin aslı hususunda tercih edilen görüş evvel zikrettiğim görüştür. Savtî tenvînin izhâr, idğâm, ihfâ ve iklâb gibi aldığı hükme göre bu iki alâmeti koyma usûlünde eski nakt ve şekl âlimlerinin görüşleri vardır.126 Bunlar yalnız Resmü’l-Mushaf’ta (Kur’ân kitâbetinde) kullanılmaktadır.
4- Med Alâmeti
Üç med harfi: elif, mâ-kabli zammeli vâv ve mâ-kabli kesralı yâ’dan biri
َ ,السُّوء ,السماء
الص َّ اخة , ِجيء
َ ve benzeri örneklerdeki gibi hemze’den veya şeddeli bir
harften önce geldiğinde normal telaffuzundakinin iki misli ya da daha fazla süre uza(tılır). Bu en azından Kur’ân kırâatında böyledir.470F
127
Nakt ve şekl âlimleri üç med harfine gelen bu zâid med (uzatma) için bir
alâmet tespit etmişlerdir. İbn Deresteveyh “Medde, medd (مـد (kelimesinden
alınmış muhakkak olmayan mîm ve dâl’dır” demiştir471F
128. Ed-Dânî de şöyle demiştir: “Bilesin ki ülkemizin eski yeni nakt bilginlerinin âdeti, üç med ve lîn har122 ed-Dânî: el-Muhkem, s. 193. 123 ed-Dânî: el-Muhkem, s. 4, 58. 124 Kalkaşendî, Subhu’l-A‘şâ: 3/160-161. 125 Kitâbü’l-Küttâb, s. 99. 126 ed-Dânî: el-Muhkem, s. 68-72. 127 Bkz. Kitabım: ed-Dirâsâtü’s-Savtiyye, s. 521. 128 Kitâbü’l-Küttâb, s. 99. Bkz. İbn Vesîk: el-Câmi‘, s. 154.
İ
S
T
E
M23/2014
————
Arap Yazısında Alâmetler (Nokta ve Harekeler) 197
finin yani elif, vâv ve yâ’nın üzerine ziyâdeyi göstermek için kırmızı bir matta
(uzatma) çekmektir. Bu da hemzelerle ve sâkin harflerle karşılaştıklarında
olur”129.
Med alâmetinde genel teâmül elif’in üzerinde gördüğümüz gibi (آ (bir matta
(uzatılmış bir çizgi) olmasıdır. Muhtemelen bu alâmet İbn Deresteveyh’in zikrettiği medd (مـد (kelimesinden kalmadır.
Burada günümüzde med alâmetinin kullanımı ile alâkalı bir hususa dikkat
çekelim. İnsanlar elif’in (آ (üzerindeki medde’yi (َ
َن
آم ,شنآن (vb. örneklerde130 görüldüğü üzere hemze-i memdûdeye delâlet etsin diye kullanıyorlar ki bu medde’nin kullanım amacına ters düşmektedir. Halbuki nakt ve şekli âlimleri bu iki
kelimeyi Mushaf’ta (امنَ
َئان ,ء
شن ( َşeklinde yazarlar. Med alâmetini sadece hemzeden ya da şeddeli bir harften önce gelen med harfinin üzerine koyarlar. Dolayısıyla med alâmetinin Arap yazısında Resmü’l-Mushaf’taki delâletinden başka
bir delâleti söz konusudur.
5- Şedde Alâmeti
Arap yazısı, alâmetlerden hâlî olduğu (alâmetsiz) dönemde (رب , َّّإیاك , إن َّ ( vb.
örneklerde görüldüğü üzere bir kelimede benzer iki harf birincisi sâkin olarak
peşpeşe geldiğinde tek harf ile yazılıyordu ve hâlâ böyle yazılmaktadır. Fakat
âlimler alâmetlerin kullanıldığı dönemde telaffuzda iki sesi temsil eden harfe
delâlet etmek üzere alâmet koydular ve şeddeli harf için iki alâmet yaygınlaştı.
Ed-Dânî der ki: “Bilesin ki şeddeleme iki şekilde gösterilir.
Birincisi: Alâmetin dâimâ harfin üzerinde gösterilmesi ve eklenen harekelerle harfin i‘râb edilmesidir. Bu görüşte şeddenin sureti şîn (harfi)dir. (شدید (kelimesinin ilk harfi kastedilerek bu harf şedde için alâmet yapılmıştır. Bu Halil,
Sîbeveyh ve bunların takipçilerinin çoğunun görüşüdür. Sâir Meşrıklı nakt âlimleri de bu görüştedir47F
131.
İkinci şekil: Harf fethalı ise üzerinde, kesralı ise altında, zammeli ise önünde bir dâl (harfi) ile gösterilmesidir. Bazı nakt âlimleri şedde ile birlikte harekeleri de gösterirler.
129 el-Muhkem, s. 54. 130 Bkz. Nasr el-Hûrînî, el-Matâliu’n-Nasriyye, s. 68. 131 Bkz. Halîl: el-Ayn, 1/49; Sîbeveyh: el-Kitâb, 4/169.
İ
S
T
E
M23/2014
————
198 Gânim Kadvurî el-Hamed Çev: Yrd. Doç. Dr. Ahmet GEDİK
Nahivciler ve Meşrıklı nakt âlimleri (شدید (kelimesinin ilk harfi ile şeddeye
delâlet ettikleri gibi, Medineli âlimler de şedde alâmeti olarak bu kelimenin son
harfi olması hasebiyle dâl harfini benimsemişlerdir. Bu iki harfin: şîn ve dâl’ın
her birinde şeddeye delâlet mevcuttur”475F
132.
Mushaflarda ve sair yerlerde zamanımızdaki uygulama şeddeli harfin üzerinde noktasız şîn başının (ّ
ـ (şedde alâmeti oluşudur. Şeddeyle birlikte harekelerin yeri hakkında ise Kalkaşendî şöyle der: “Fetha ve zammeyi şeddenin üstüne, kesrayı da şeddeli harfin altına korlar. Bazıları ise kesrayı harfin üzerine
şeddenin altına kor”476F
133.
6- Hemze Alâmeti
Hemze Arap harflerinden biri olmakla birlikte mahrecinin uzaklığından ötürü nutukta (söylenişte) ağır bulunmuştur. Dolayısıyla telaffuzunda Araplar’ın iki
görüşü mevcuttur:
Tahkik: Bizim bugün fasih Arapça’da telaffuz ettiğimiz şekilde, harfin tamamen mahrecinden çıkarılmasıdır.
Teshil: Harfin telaffuz edilmemesi ya da üç illet harfinden yani elif, vâv ve
yâ’dan biriyle ibdâlidir. Hemzenin nasıl teshil edileceği hususunda bir takım
kâideler vardır ki bunların tafsilatı Nahiv ve Sarf kitaplarında mevcuttur.134
Yazıdaki durumuna gelince, hemzenin yazımı için, telaffuzdaki iki usule
karşılık gelen iki görüş vardır. Hemze “muhakkak” ise kelimenin neresinde bulunursa bulunsun ve harekesi her ne olursa olsun elif olarak yazılmıştır. Çünkü
elif aslen hemzenin remzidir (sembolüdür). (كان (örneğinde olduğu gibi bitişik
durumda medd’in temsilinde kullanılmıştır. Dolayısıyla elif ile meselâ أرِ
 ,(بئر=) ب
ِن ve رأس
ْأم
ُ
ی=) یؤمن (şeklinde yazılır. Hemze “müsehhel” ise nutuktaki durumuna
göre üç illet harfinden biriyle resmedilir. Dolayısıyla yâ ile بیر , elif ile راس ve vâv
ile ُ
ُ ِومن
ی şeklinde yazarız.478F
135 Ek bölümde bu meseleyi inşallah ayrıntılı olarak işleyeceğiz.
132 el-Muhkem, s. 49-50. Yine bkz. İbn Vesîk: el-Câmi‘, s. 156. 133 Subhu’l-A‘şâ, 3/162. 134 Bkz. Sîbeveyh: el-Kitâb, 3/541-556; el-Müberred: el-Muktezab, 1/155-180; İbn Yaîş: Şerhu’lMufassal, 9/107-120. 135 Bkz. Kitabım Resmü’l-Mushaf, s. 353-355.
İ
S
T
E
M23/2014
————
Arap Yazısında Alâmetler (Nokta ve Harekeler) 199
Hemzeyi teshil edenlerin mezhebine göre mushafta yazıldıktan sonra Arap
yazısında hemze meselesi ortaya çıktı. Dânî der ki: “(Hemzeyle alakalı) çoğu yazılış tahfif üzere gelmiştir. Buna sebep bunun, Hz. Osman (r.a.) zamanında
Mushafların istinsahını üstlenenlerin luğatı oluşudur ki onlar Kureyş’tir ve yazı
onların luğatı üzerine kurulup tespit edilmiştir.”136
İslâm’dan sonra hemzenin yazımı, hemzeyi tahkik edenlerde bile onu teshil
edenlerin usulü üzere gerçekleşmiştir. Çünkü onlar Müslümanların kendisindeki kelimelerin yazımını korudukları ve değiştirmedikleri Mushaf’ın yazım usulüne uymuşlardır. Kur’an okuyan ya da konuşan hemzeyi teshil ettiği vakit hemzenin telaffuzu yazım usulüne muvafık oluyordu. Hemzeyi tahkik ettiğinde ise
hemzeyi tahkikli okuduğuna işaret etmek için, yazıda hemzeyi temsil eden elif
veya vâv ya da yâ üzerine bir alâmet koyma ihtiyacı duyuyordu.
Kıraat âlimleri ve Arap dili bilginleri hemzenin telaffuz usulüne delâlet eden
bir alâmet icâdı hususunda çalışmışlardır. Müdevver şekil kullanımı merhalesinde Mushaflarda “sarı bir nokta” kullanıyorlardı. Kimisi bunu “kırmızı” yapıyordu. Fakat kırmızıyla ifade edilen nokta tarzındaki harekelerden ayrılması için
sarı kullanımı daha çoktu.137
Düelî’nin harekeler için kullandığı kırmızı noktaların yerine Halil b. Ahmed
küçük harfleri kullanırken hemze için de sarı ya da kırmızı noktanın yerine bir
alâmet koymuştu. Hemzenin mahrecinin ayn harfine yakınlığı sebebiyle bu
alâmet “ayn harfinden alınmış bir bölüm” ya da “kuyruksuz bir ayn”dı.138 Bu
alâmet üç harfin üzerine noktanın yerine konuyordu. Hemze alâmetinin nasıl
kullanılacağına dair Arap hecâ kitaplarında tafsilatlı kaideler mevcuttur. Bu konuyla ilgili olarak gelecek bölümde inşallah açıklama yapacağız.
İbn Deresteveyh, Halil’in bu alâmeti koyduğunda onu hemzeyi temsil eden
müstakil bir harf olarak kullanmak istediğine, insanların da bu alâmeti üç harfin üzerine konan bir şekil olarak kabul ettiğine işaret ederek demiştir ki: “Bu,
Halil’in hemze için koyduğu şekildir. İnsanlar bunu kullanmadılar. Hemzeyi lîn
harflerinin şekillerinde yazdılar. Halil’in hemzeye şekil olarak koyduğu alâmeti
değiştirdiler”139. İbn Deresteveyh başka bir yerde de şöyle der: “Demişlerdir ki
Halil mu’cem harflerine hemze sûretini ilave etmiştir. İnsanlar buna itimad et136 el-Muhkem, s. 151. 137 Bkz. Ed-Dânî, el-Muhkem, s. 147-148; İbn Vesîk, el-Câmi‘, s. 151. 138 İbn Deresteveyh, Kitâbü’l-Küttâb, s. 99; el-Kalkaşendî, Subhu’l-A‘şâ, 3/163. 139 Kitâbü’l-Küttâb, s. 99.
İ
S
T
E
M23/2014
————
200 Gânim Kadvurî el-Hamed Çev: Yrd. Doç. Dr. Ahmet GEDİK
memişler ve onu hemzenin şekli saymışlardır”140.
Burada şuna işaret etmek gerekir ki günümüzdeki matbaalar çoğunlukla
hemzenin üç med harfindeki konumunda hata yapıyorlar, bazı insanlar da
umursamadıklarından matbaaların hatasını taklit ediyor ve böylece hata yaygınlaşıyor. (ءْ
شي ( َve (قارئ (örneklerinde olduğu gibi özellikle yâ’dan sonraki ya da yâ
harfindeki sonda bulunan hemzede bu hata görülmektedir. Birinci kelimede
hemze yâ’dan sonra, ikincide yâ’dadır, yani üzerine konulması gerekir. Halbuki
yaygın kullanımda her iki kelimedeki hemzelerin (شئ (ve (قارىء (yâ’nın kuyruğuna
konulduğunu görürüz ki bu her iki kelimede görülen bir hatadır.
Merhum selef âlimleri hemzenin yerini belirlemek için uyanın yanılmayacağı bir kanun koydular. Ed-Dânî bunu: “Kıraat imamlarının ve Arap dili bilginleri
hemzenin kelimedeki yerinin ayn harfi ile sınanacağında icmâ etmişlerdir. Ayn
nerede bulunursa hemzenin konulacağı yer de orasıdır.”141 sözüyle özetlemiş
ve sonra müstakil bir bölümde detaylıca açıklamıştır. Orada söylediklerinden
(bir kesit): “Bilesin ki hemzenin kelimedeki yeri ayn ile sınanır. Ayn nerede gelirse, hemze de orada gelebilir; ister harekeli, ister sâkin olsun, ister tenvin alsın, ister almasın farketmez. Şöyle ki (ءامنوا‘(de عامنوا dersin, (المال وءاتى‘(de وعاتى
 .dersin من شاطع de)’من شاطئ) ,سوع de)’سوء) ...dersin مستهزعین de)’مستهزئین) ,dersin المال
Benzerleri de bu şekildedir. Bunda kıyas genel kuraldır”485F
142.
Bu kanundan anlıyoruz ki (شيء (kelimesinin hemzesi yâ’dan sonra konulmalıdır. Çünkü biz (شیع (deriz. Yine (قارع (dediğimiz için de (قارئ (kelimesinin hemzesi ise yâ’nın üzerine konulmalıdır. Hemzenin geldiği her yerde kural işte bu
şekildedir.
7- Hemze-i Vasl Alâmeti
Hemze-i vasl’a elif-i vasl da denir. Hakikatte hemze olup yalnız söz başında
telaffuz edilmesi bakımından hemze-i kat‘dan ayrılır. Söz arasında geldiğinde
elbette telaffuzdan düşer. Bu hemze, Arapça’da sâkin ile söze başlanmadığından dolayı, başlangıçları sükûn üzere mebni kelimelerin başında gelir. Meselâ:
ْ َ طلق ٱ
َ وٱ , ن
َر
ْف
َغ
ْت
ُ ْب وٱ , س
ْ وٱ , ْكت
ِهد
َ
ْت
ْ ِط ٱ لاق , ج
َار , ن
ْ وٱ ف
ِغ
ْت
ْوٱ ن , س
ْ وٱ رأة , ب
ْنان , م
ْ وٱ م ,وٱث
س ve tarif için olan
140 Kitâbü’l-Küttâb, s. 114. 141 el-Muhkem, s. 146. 142 Kitâbü’n-Nakt ve’ş-Şekl, s. 143.
İ
S
T
E
M23/2014
————
Arap Yazısında Alâmetler (Nokta ve Harekeler) 201
143ْ ).ل ٱ )
Bu hemze söz arasında telaffuz edilmeyince nakt ve şekl âlimleri ona ayırıcı bir alâmet tahsis ettiler. Mushafları noktalayanların ilkleri hemze-i vasl
alâmeti için iki görüş sergilemişlerdir:
Birinci: ed-Dânî’nin dediği gibi sükûn alâmeti olan cerra gibi “ufak bir cerra”yı144, ya da İbn Vesîk’ın dediği gibi “fetha sureti”ni145 hemze-i vasl için
alâmet kabul eden Mağrib bilginlerinin görüşü.
İkinci: Meşrıklı kadîm dil bilginlerinin görüşü ki elif-i vasl alâmetini, telaffuzdan düşmesine ve zâid oluşuna delâlet etmek üzere kitaplardaki zâid
kelâmın çevreleyen ve halka şeklinde yapılan dâl gibi “maklûb dâl” olarak göstermişlerdir146.
İbn Deresteveyh elif-i vasl alâmetinin “kuyruksuz” olup “muhakkak olmayan” ve vasl kelimesinden alınmış bir “sâd” harfi olduğunu zikreder.147 İşte bu
alâmet kullanımda yaygınlık kazanmıştır. Kalkaşendî demiştir ki: “Sonrakilere
gelince, onlar bunun için vasl’a işaret etmek üzere bir “sâd” resmetmişler ve
onu daima harfin üzerinde yapmışlardır. Bu konuda lafızla iktifa ederek harekelere riayet etmemişlerdir”148.
İşte bunlar Arap yazısındaki en meşhur alâmetlerdir. Bu alâmetlerden kullanılması gerekli olanların mikdarı hakkında farklı görüşler mevcuttur. Nitekim
Iraklı kadim alimler ancak müşkil durumlarda şekl’i uygun görürler:
Ebû Hâtim (v. 255) der ki: “Noktalama (ya da noktalar) îcâz üzeredir. Çünkü onlar noktalanması gerektiği şekilde ince eleyip sık dokusalar ve (her yerde)
noktalasalardı elbette Mushaf fesada uğrardı”149.
İbn Mücâhid (v. 324) der ki: “Her harfin üzerinde hareke vâki olacak değildir. Hareke verilmediğinde karışma olacaksa işte ancak orada hareke bulunur.
Harf yani kelime başından sonuna dek harekelense elbette kapkara olur ve
herhangi bir fayda temin edilmez. Çünkü harekenin biri öbürünün vazifesini icra
eder”150.
143 Bkz. İbn Cinnî: Sırru Sınâati’l-İ‘râb, 1/126; Nasr el-Hûrînî: el-Metâliu’n-Nasriyye, s. 147. 144 el-Muhkem, s. 86. 145 el-Câmi‘, s. 160. 146 el-Muhkem, s. 86. 147 Kitâbü’l-Küttâb, s. 99. 148 Subhu’l-A‘şâ, 3/166. 149 Ebû Dâvud’dan naklen: Kitâbü’l-Mesâhif, s. 144. 150 Ed-Dânî’den naklen: el-Muhkem, s. 23.
İ
S
T
E
M23/2014
————
202 Gânim Kadvurî el-Hamed Çev: Yrd. Doç. Dr. Ahmet GEDİK
İbnü’l-Münâdî (v. 334) der ki: “Nokta ve hareke ancak problem oluşturan
zaruretler için kılınmış birer kolaylıktır. Yoksa kelimenin her bir harfi noktalanmalı değildir…”151.
Sonraki âlimler hareke alâmetlerinin özellikle Mushaf’ta eksiksiz yazılması
gerekliliğine meyillidirler. Endülüslü Ebû Amr ed-Dânî (v. 444) bunu şu sözüyle
ifade etmiştir: “Madem ki Mushafları noktalama sebebi, Allah katından indirildiği, Rasûlullah aleyhisselâmdan alındığı, Ashâb-ı Kirâm’dan nakledildiği, merhum İmamların edâ ettiği şekilde Kur’ân’ın telakki edilmesi için kırâatı tashih
(Kur’ân’ı doğru okuma) ve kelimedeki lafızları tahkik (telaffuz edilen harfleri
tespit) etmektir, o halde her bir harf için izlenecek yol noktalama olarak hakettiği hareke, sükûn, şedde, med, hemze, vesair her ne varsa hakkının tastamam
verilmesidir. Bu hak hepsine değil de sadece bir kısmına has bir şey değildir”152.
İbn Deresteveyh (v. 347) de alâmetlerin kullanımındaki iki yönelişi ayırdederek şöyle demiştir: “Bilesin ki nahivcilerin, şairlerin ve garîb kelime uzmanlarının durumu her kelimeyi tek tek harflerinin hakettiği ne varsa (mebsût ve mürekkep olarak, nakt ve şekl) onlarla kayıtlamaktır. Çünkü onların bilgisi daha
anlaşılmazdır. Onun kayıtlanması okuyucusuna daha açıktır. Divan katiplerinin
durumu ise, nakt’ta olduğu gibi açık olan ve karıştırılmayan her kelimede şekl’i
tahfif ve gözardı etmektir. Kelime ya da harf karıştırıldığında bütün görüşlere
göre takyidi lâzımdır.”153
Netice itibariyle alâmetlerin Mushaf kitâbetinde ve dil metinlerinde eksiksiz
gösterilmesi gerekli görülmüştür. Bunların dışında bilhassa özel isimlerde,
meçhul fiilerde ve okuyana müşkil gelebilecek ya da okunması zor durumlarda
karışıklığı giderecek kadarıyla yetinilmelidir.
Savtî delâleti olan alâmetlerle ilgili bahsimizi şuna işaret ederek tamamlayalım: Hattatlar artistik kabiliyetlerini sergilemek için bu alâmetleri çoğunlukla
birer tezyînî unsur kabul ederler ve onlardan bazıları bu alâmetlerin telaffuzda
rolü olan savtî kıymetleri olduğunu ıskalar. Dolayısıyla bu alâmetler kimisi kendi
bulunması gereken yerde değildir, ya da olmadık yerde kullanırlar. Halbuki bu
kaçınılması gereken bir husustur. Hattatın kitâbî alâmetleri estetik şekilde kul151 ed-Dânî’den naklen: el-Muhkem, s. 210. 152 el-Muhkem, s. 56. 153 Kitâbü’l-Küttâb, s. 101.
İ
S
T
E
M23/2014
————
Arap Yazısında Alâmetler (Nokta ve Harekeler) 203
lanırken bunların savtî delâletleri olduğu gerçeğini de göz önünde bulundurması gerekir. Eskiden İbn Deresteveyh şöyle demiştir: “Bilesin ki bu alâmetlerin
hepsi harflerin üzerine konur, başka yere değil. Harekenin hakkı onu hak eden
harfin tam üzerine konulmaktır, ne ondan önce, ne de ondan sonra”154.
Arap yazısındaki alâmetlere dair sözümüzü şuna da işaret ederek sonlandıralım: kelimenin harflerinin resmedildiği/yazıldığı esasın (sistemin) –ki bu, kelimeyi onunla başlayarak ve onda durarak telaffuz etmektir– aksine Alâmetlerin gerekli yerlerde konulmasında gözetilen esas, kelimelerin mâ-ba‘dine vasledilerek telaffuzudur. İbn Deresteveyh der ki: “Alfabe her bir kelimeyi vakf ve
telaffuz esası üzerine kuruludur. Nakt ve şekl ise sadece vasl esası üzerine ortaya konmuştur”155. Ebû Amr ed-Dânî der ki: “İşkâl (karıştırma, problem) daha
çok başlangıç seviyesindeki öğrenci için sözkonusudur. Vehm daha çok, okumayı bilmeyen, isim ve fiillerin sonlarının i‘râbını göremeyenlere ârız olur. Bu
sebeple nakt’ı vakf üzerine değil vasl üzerine binâ etmişlerdir”156.
Şüphesiz Arap dil bilginlerinin ve kırâat âlimlerinin sürekli gayretleri Arap
yazısını dilin seslerini ifadede kemâl derecesine ulaştırmıştır. Böylelikle her bir
sesin bir sembolü ya da alâmeti vücûda gelmiştir. Artık Arap yazı sistemlerinde
hiçbir problem sözkonusu değildir. Kusur olsa olsa Arapça yazanların çoğunun
yazıyı doğru bir şekilde kullanma becerisinden aciz kaldıkları dil melekesinin
zaafına bağlanabilir. Kitabın son bölümünde inşallah bu noktayı arzedeceğiz.
Kaynaklar:
» el-Askerî, Ebû Ahmed el-Hasan b. Abdillah, Şerhu mâ Yakau fîhi’t-Tashîf ve’t-Tahrîf, (Tahkik:
Abdulaziz Ahmed), Mısır 1963.
» el-Cevherî, İsmail b. Hammâd, Tâcü’l-Luğa ve Sıhâhu’l-Arabiyye, (Tahkik: Ahmed Abdulgafûr
Attâr), Kahire 1956.
» ed-Dânî, Ebû Amr Osman b. Said, el-Muhkem fî Naktı’l-Mesâhıf, (Tahkik: Dr. İzzet Hasan),
Dımeşk 1960.
» ed-Dânî, Ebû Amr Osman b. Said, el-Mukni‘ fî Marifeti Mersûmi Mesâhıfi Ehli’l-Emsâr, (Tahkik: Muhammed Ahmed Dehmân), Dımeşk 1940.
» Dâru’l-Âsâri’l-İslâmiyye, Mesâhıfü San’â, Kuveyt trz.
» el-Ezherî, Muhammed b. Ahmed, Tehzîbü’l-Luğa,Kahire 1964-1967.
» el-Fâsî, Muhammed el-Âbid, Fihrisü Mahtûtâti Hızâneti’l-Karaviyyîn, 1/243, 2/500.
» Ferrâ, Yahya b. Ziyad, Meânî’l-Kur’ân, (Tahkik: Muhammed Ali en-Neccâr ve âharûn), Kahire 1955.
» Hacı Halife, Mustafa b. Abdillah, Keşfü’z-Zunûn an Esâmi’l-Kütüb ve’l-Fünûn, İstanbul
1941-1943.
» el-Halebî, Merâtibü’n-Nahviyyîn.
» Halîl b. Ahmed, Kitâbü’l-Ayn,(Tahkik: İbrahim es-Samarrâî ve Mehdi el-Mahzûmî), Bağdat
1980.
» el-Hamed, Gânim Kadvurî, Resmü’l-Mushaf Dirâseten Luğaviyyeten Târîhiyyeten, Bağdat
154 Kitâbü’l-Küttâb, s. 100. 155 Kitâbü’l-Küttâb, s. 101. 156 el-Muhkem, s. 19.
İ
S
T
E
M23/2014
————
204 Gânim Kadvurî el-Hamed Çev: Yrd. Doç. Dr. Ahmet GEDİK
1982.
» el-Hamed, Gânim Kadvurî, ed-Dirâsâtü’s-Savtiyye ınde Ulemâi’t-Tecvîd, Bağdat 1986.
» el-Hamevî, Yakut, Mu‘cemü’l-Üdebâ, Kahire 1936.
» Hasan, İzzet, Mukaddimetü Tahkîki Kitâbi’l-Muhkem fî Naktı’l-Mesâhıfi li’d-Dânî, Dımeşk
1960.
» el-Hûrînî, Nasr, el-Matâliu’n-Nasriyye li’l-Matâbii’l-Asriyye fi’l-Usûli’l-Hattıyye, Kahire 1902.
» İbnü’l-Cezerî, Ebü’l-Hayr Muhammed, Gâyetü’n-Nihâye fî Tabakâti’l-Kurrâ, Kahire 1932.
» İbn Cinnî, Ebü’l-Feth Osman, Sırru Sınâati’l-İ‘râb, 1. Baskı (Tahkik: Mustafa es-Saka ve diğerleri), Kahire 1954; 2. Baskı (Tahkik: Dr. Hasan Hindâvî), Dımeşk 1985.
» İbn Düreyd, Muhammed b. el-Hasan, Cemheretü’l-Luğa, Haydarâbâd 1345.
» İbn Deresteveyh, Abdullah b. Cafer, Kitâbü’l-Küttâb, (Tahkik: Dr. İbrahim es-Samarrâî ve Dr.
Abd el-Huseyn el-Fetelî), Kuveyt 1977.
» İbnü’l-Enbârî, Ebûbekir Muhammed b. el-Kâsım, Îzâhu’l-Vakf ve’l-İbtidâ fî Kitâbillâhi azze ve
celle, (Tahkik: Muhyiddin Abdurrahman Ramazan), Dımeşk 1971.
» İbnü’l-Enbârî, Abdurrahman b. Muhammed, Nüzhetü’l-Elibbâ fî Tabakâti’l-Üdebâ, (Tahkik:
Muhammed Ebü’l-Fadl İbrahim), Kahire 1967.
» İbn Hallikân, Ahmed b. Muhammed, Vefeyâtü’l-A‘yân, (Tahkik: Muhammed Muhyiddin Abdulhamid), Kahire 1948.
» İbn Manzûr, Muhammed b. Mükerrem, Lisânü’l-Arab, Kahire trz.
» İbnü’n-Nedîm, Muhammed b. İshak, el-Fihrist, Tahran 1971.
» İbn Vesîk, İbrahim b. Muhammed, el-Câmi‘ limâ Yuhtâcu ileyhi min Resmi’l-Mushaf, (Tahkik: Gânim Kadvurî el-Hamed), Bağdat 1988.
» İbn Yaîş, Yaîş b. Ali, Şerhu’l-Mufassal, Kahire trz.
» el-İsfahanî, Hamza b. Hasan, et-Tenbîh alâ Hudûsi’t-Tashîf, (Tahkik: Muhammed Esad Talas), Dımeşk 1968.
» el-Kalkaşendî, Ahmed b. Ali, Subhu’l-A‘şâ fî Sınâati’l-İnşâ, Beyrut 1987.
» el-Kıftî, Ali b. Yusuf, İnbâhü’r-Ruvât alâ Enbâi’n-Nuhât, (Tahkik: Muhammed Ebü’l-Fadl İbrahim), Dâru’l-Kütübi’l-Mısriyye 1950.
» el-Mârğınî, İbrahim b. Ahmed, Delîlü’l-Hayrân Şerhu Mevridi’z-Zam’ân, Kahire 1974.
» Moritz, el-Paleografiyyetü’l-Arabiyye, Kahire 1905.
» el-Müneccid, Salahaddin, Dirâsât fî Târîhi’l-Hattı’l-Arabî münzü Bidâyetihî ilâ Nihâyeti’l-Asri’lÜmevî, Beyrut 1972.
» Nâmî, Halil Yahya, “Aslü’l-Hatti’l-Arabî ve Târîhu Tatavvurihî ilâ mâ Kable’l-İslâm”, Mecelletü
Külliyeti’l-Âdâb fi’l-Câmiati’l-Mısriyye, 3/1, Kahire 1935.
» es-Safedî, Halil b. Aybek, Tashîhu’t-Tashîf ve Tahrîru’t-Tahrîf, (Tahkik: es-Seyyid eş-Şarkâvî),
Kahire 1987.
» es-Seyrâfî, el-Hasan b. Abdullah, Ahbâru’n-Nahviyyîne’l-Basriyyîn, Beyrut 1936.
» Sîbeveyh, Amr b. Osman, el-Kitâb, (Tahkik: Abdusselam Harun), Kahire trz.
» es-Suyûtî, Abdurrahman b. Ebîbekr, Buğyetü’l-Vuât fî Tabakâti’l-Luğaviyyîn ve’n-Nuhât,
(Tahkik: Muhammed Ebü’l-Fadl İbrahim), Kahire 1964.
» Suyutî, Abdurrahman b. Ebîbekr, Tedrîbü’r-Râvî Şerhu Takrîbi’n-Nevâvî, (Tahkik: Abdulvehhab Abdullatif), el-Medînetü’l-Münevvera 1972.
» et-Tennisî, Ebû Abdillah Muhammed b. Abdillah b. Abdilcelil, Et-Tırâz fî Şerhi Zabtı’l-Harrâz.
» el-Ukaylî, İsmail b. Zahir, Muhtasaru mâ Rusime fi’l-Mushafi’ş-Şerîf, (Mahtût) Dâru’lKütübi’l-Mısriyye, No: 260.
» ez-Zeccâcî, Kitâbü’-Cümel fi’n-Nahv, (Tahkik: Dr. Ali Tevfik el-Hamed), Müessesetü’r-Risâle
1988.
» Zennun, Yusuf, “Kadîm ve Cedîd fî Asli’l-Hattı’l-Arabî ve Tatavvurihî fi’l-Usûri’l-Muhtelife”,
Mecelletü’l-Mevrid, 15/4, Bağdat 1986.
» ez-Ziriklî, Hayreddin, el-A‘lâm, 5. Baskı, Beyrut 1980.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...