Adam ve Hayat ağacı aynı projeyi (taslağı) içerir. Bu düşünce (tasarım) kitabın ilk bölümü
“Genesis”teki (Başlangıç) “Tanrı insanı kendi suretinde (tıpkısı) yarattı,” formülasyonundan
ileri gelmektedir.
Kabalistik geleneğe göre Tanrı, Hiçlik mevcudiyetinin (hakikatinin) –içinde Tanrı’nın (karşıt
olarak) her şey ve hiç olduğu– boşluğundan, tezahür etmemiş mevcudiyetin (hakikatin) ilk
oluşumunu (halini) yarattı.
Bu sonsuz dünyadan, sonsuz ışıktan oluşan –ortasında ilk taç olarak adlandırılan boyutsuz bir
nokta bulunan– bir âlem kristalize oldu (billurlaştı).
Tezahür etmemiş mevcudiyetin bu üç oluş sureti, pozitif evren için negatif arkatasarım
olacaktır. Bu pozitif evren, ışımanın arketipik (ilkörnek) dünyasına doğru gelişmek için ilk
taçtan (boyutsuz ilk noktadan) yayılmıştır.
Bu tezahür tam olarak bittiğinde artık o, başlangıçtaki (ve) evrensel insan olarak adlandırılan
Adam Kadmon’dur.
Yaratıcının on görünüşünden ibaret olmasına karşın Adam, evrenin “yaşayan bir kopyası” ve
“yaratıcının yansıması” olduğu için, “içindeki birliğin” ve “işleyen bütünlüğün” sembolüdür.
Bu tezahür etmiş dünyada Adam Kadmon’un fonksiyonu, hakikatin tezahür etmemiş yanına
karşı “sürekli bir karşıt güç” vazifesi görmektir.
Bu süreç “tam şimdi”dir, “bu an”dadır ve her bir an “evrensel drama”nın değişime uyum
sağlamasıdır (uyumudur). Bu denge sürecinin boyutu o kadar kapsayıcıdır ki, en muazzam
kozmik olaydan boşluğun kıyısındaki en ufak olguya kadar bütün olanları içine alır. Onda (her
şey) varlık ve (hiç) yokluğun kutupları arasında süzülen tüm hakikat (varoluş, mevcudiyet)
barınır.
Her şeyden önce şunun üzerinde düşünülmelidir; göreli (rölatif) dünya hiç durmayan (son
bulmayan) bir hareketle (devinimle) var olmaktadır, fakat buna rağmen “mutlak”, içine nüfuz
eden bir suskunluk, sessizlik ve boşluk olarak her zaman onun içinde bulunur ve onu kapsar.
A N A D O L U A Y D I N L A N M A V A K F I | 2
Kabbalah:
Kabbalah, Yahudiliğin “içsel” ve “mistik” görünümü olup, kutsal simgeleri, evrenin doğasını
ve insanın kaderini Yahudi terimleriyle açıklayan bir öğretidir.
Vahiy yoluyla tebliğ edildiğine inanılan bu bilgiler, ketumiyet geleneğine bağlı olarak,
asırlarca dışarıya sızdırılmadan gelmektedir.
Değişik yörelerde ve farklı çağların spiritüel ve kültürel gereksinmelerine göre, mitolojik ve
metafizik formlar halinde periyodik değişimlere uğramıştır. Uzun ve geniş alana yayılan evren
tarihi de Kabala’nın etkisini taşımaktadır.
Manifestasyon:
Tanrı Tanrı’dır. Hiçbir şey onunla kıyaslanamaz. Tanrı Tanrı’dır.
Kabala’da Tanrı Ayın diye adlandırılır.
Ayın’ın İbranice anlamı “yokluk”tur (hiçbir şey), Tanrı için ise “varoluşun ötesinde” olarak
kullanılır.
Ayın ne alttadır ne üstte, ne durur ne hareket eder, Ayın hiçbir yerde değildir.
Tanrı “mutlak yokluk”tur.
Ayınsof; “sonu olmayan” demektir. Tanrı’nın her yerde olan unvanıdır.
Ayınsof, Ayın’ın “bir’den sıfır’a” kadar olan halidir. Ayınsof zaten “var olmuş olan” Tanrı’dır,
“mutlak her şey”dir. Ayınsof’un özellikleri yoktur, çünkü varoluşta açığa çıkar ve varoluş aynı
zamanda sondur.
Kabala’nın sözel geleneği “varoluşu” şöyle açıklar: “Tanrı kendini göstermek istedi.” Yazılı
geleneklerde, var olmaktan önceki durum “yüz yüze devamlı bakmaz”, tam özgürlük ise
“Tanrı’nın her şeyi geri çekmesi” yani Ayınsof’un geri çekilmesi, aynanın içindeki görüntünün
dışarıya çıkması şeklinde açıklanır.
Zimzum’un bu eylemi ise Rabbinicol (bilgenin) söylediğinde gizlidir. Buna göre, Tanrı’nın yeri
dünyadır, ancak dünya Tanrı’nın yeri değildir.
Kutsal davranışlar aşağıdaki sembollerle ifade edilir: Örneğin, boşluğu çevreleyen Ayınsof
veya sonsuz ışıktan yayılan huzmeler çevreden merkeze akar. Bu kav veya kutsal arzu
huzmeleri 10 değişik yayılma katmanından dağılır.
Başka bir bilge söyleyişine göre, dünya 10 kutsal sözle adlandırılır. Orta çağlardan beri bu 10
katman sefirot olarak bilinmektedir.
A N A D O L U A Y D I N L A N M A V A K F I | 3
Sefirah sözcüğünün hiçbir dilde tam karşılığı yoktur, bunun kökü cipher ve saphire
sözcüklerine dayanır. Bazıları sefirot’u kutsal güçler ve kutsal akımlar olarak görür, bazıları da
kutsal yönetimin alet ve araçları olarak niteler. Mistikler ise bunları Tanrı’nın 10 yüzü, eli ve
hatta elbiseleri olarak ifade ederler.
Sefirot arasındaki ilişki üç kapalı kutsal prensip tarafından yürütülür.
Bunlar, yani Zahzarot:
· İlk isteğin gizli parlaklığı,
· Merhamet
· Adalet’tir.
İstek dengeyi sağlar, merhamet genişletir ve adalet yayılmanın akışını zorlar. Böylece bunlar
10 kutsal davranışı kesin bağlı örnekler şeklinde organize ederler.
Dördüncü olarak söylenen örnekse, “her şeyin ortaya çıkmaya dayandığının modelidir”
(paradigma). Bu da Tanrı’nın imajı olarak adlandırılır, fakat genellikle “hayat ağacı” olarak
bilinir. Her sefirah, dönüşte bir Zahzarot’un bölgesel etkisiyle yayılır, bu nedenle 10 sefirahı
açığa çıkaran akım, “şimşek çakması” gibi “zigzag” şeklinde görüntü verir. Merkez noktadan
(denge) sağ yöne (genişleme) ve sol yönedir (zorlama). Bu yüzden Zahzarot, hayat ağacındaki
diyagramda dikey sıralamayı yükseltir ki bunlar “sütunlar” olarak bilinirler.
Eşitlikten (zerafet, istek) dolayı merkezde, merhametten (aktif güç genişlemesi) dolayı sağda,
sertlikten dolayı soldadır.
Karşılıklı ilişkiler dördüncüyü ağaca, tüm varoluşun altına koyarlar ve böylece sefirot’un
özellikleri bilginin dallarında zaman dilimleri olarak görülürler. Bunların ana tanımı Tanrı’nın
sıfatları gibi olduğu halde, insan tecrübesinin zaman dilimleri olarak da tanımlanabilirler,
çünkü biz Tanrı’nın imajında görünürüz.
İnsanın gelişmesi metodu Kabala’da sıkça geçer ve saf soyutlukların açıklanamadığı metafizik
alanlarda bu sembolik dile rahatlıkla başvurulur.
Boşluğun ucundaki ilk sefirah İbranice “keter” (taç) olarak adlandırılır ve bu açığa çıkma
olmuşu, olanı ve olacağı kapsar.
Burası ilk yayılmanın ve son dönüşün yeridir. Kutsal sıfatının doğası gereği Tanrı’nın adı
olarak belirtilir ki bu geleneksel olarak “Ben, Ben’im” şeklinde ifade edilir.
Işık huzmesi dengenin bu noktasından yayılır, merhametin etkisi altında, güç ve genişleme
ikinci sefirahı açığa çıkarır, bu da hokhmah’dır (akıl, hikmet, bilgelik). Kutsallık ve insan aklının
aktifliği, öz bilgisi insanoğlu tarafından deha, ilham veya vahiy olarak nitelenir.
Üçüncü sefirah güç, şekil ve eylemsizliğin açığa çıktığı binah’dır (anlayış). Bu pasif, yansıtıcı ve
kavrama kapasitesi olan akıldır. İnsanda sağduyu ve gelenek içinde açığa çıkar. Binah solda
A N A D O L U A Y D I N L A N M A V A K F I | 4
olup güç sütununun başında bulunur, keter’in altındaki denge sütununa temas eder, ağaçtaki
bu noktada denge kesindir.
Bu nokta Ruah Ha Kodesh’tir, kutsal ruh olarak 3 yüksek sefirahın altını örter, ortaya, açığa
çıkmamış olarak, fakat açılmanın içinde yer alır. Ağaçta sefirah olmayan daat (vahiy) ile
işaretlenmiştir. Mutlaklık direkt olarak varoluşun içine girer. İnsanoğluna göre daat,
Tanrı’dan başka bir yerden gelmeyen bilgidir. Daat sadece görünmekle kalmaz aynı zamanda
bilinir de. Bu bilinme, binah’tan gelen derin düşünmekten, yani aklın açığa çıkmasından bu
yönüyle farklıdır. Yüksek sefirahların çocuğudur, yalnızca gözetlemek değil, aynı zamanda
“olmak”tır.
Işık daat’ın hemen altından merhametin sütununa girer ve tekrar gücün sütununa döner ve
bir sefirot çift olarak tanımlanır. Bu katta duygular hâkimdir ve yüksek aklın farkıdır. Aktif ve
iç duygunun sefirası hesed (merhamet), pasif veya dış duygunun sefirası gevurah’dır (adalet).
Bu sefirahların tamamlayıcı özellikleri olarak da hesed’de aşk, hoşgörü, cömertlik ve
gevurah’da disiplin ve ayırt etme özellikleri söylenebilir. Bu duygusal katta, karşıt sefirotik
prensiplerin operasyonu sırasında yönlerden birine ağırlık verilmesi günlük yaşantıda kendini
açığa vurur, her insanın yaşamında buna göre hüküm (gevurah) veya merhametin (hesed)
etkisi izlenebilir.
Parlak ışık, merhametin (hesed) geniş hoşgörülü yönteminden hükmün (gevurah) yapıcı
yöntemine girer ve tekrar dönerek aşağı dereceye geçer, burası “denge”nin sütunudur.
Burada merkezi sefirah olan tiferet (güzellik, süs, ziynet) vardır. Bu ağacın kalbidir ve direkt
olarak merhamet ve güç sütununun tüm sefirahlarıyla ilişkilidir. Merkezdeki tiferet kalplerin
kalbidir. Merhamet ve hüküm ile birlikte, kutsal ruhun üçlemesini oluşturan “merhamet–
hüküm–ruh” (güzellik), yüksek sefirahlar olan hikmet ve anlayışla birlikte “tanrısal ruhun”
büyük üçlemesini yaparlar ve bu üçlemenin ortasında da Ruah Ha Kodesh vardır. İnsan
psikolojisinde tiferet “kendi”dir, şahsın çekirdeği, esasıdır. Ancak bu, günlük benliğin
arkasındaki Ben’dir. Adalet (gevurah), merhamet (hesed), anlayış (binah) ve hikmet
(hokhmah) yüksek merkezlerinin genelde pek farkında olunamayan etkilerini odaklar.
Tiferet’in (güzellik) altından, parlak ışık ile tamamlayıcı özellikler ortaya çıkar. Bunlar da
merhamet ve güç sütunlarında en alttadır. Aktif genişleyici taraf nezah (zafer), pasif ve
sıkıştırılmış taraf ise hod ’dur (ihtişam). Geleneksel olarak bu özelliklerin İbrani isimleri zafer
ve parlaklık (görkem) olarak tercüme edilir. Bu kutsal değerler Tanrı’nın misafirleri rolünü
üstlenirler ve kutsal isteği yapmak üzere gönderilirler. İnsanda “vital–psiko–biyolojik” olaylar
olarak görülür. Bunlar aktiflik, içgüdü ve atılganlık nezah (sonsuzluk) veya pasiflik bilme ve
kontroldür, hod (yansıma).
Denge sütununda ve bu iki pratik sefirot’un arasında ve altında yesod (temel, asıl) vardır. Peş
peşe giden diğer sefirotlar gibi o da daha öncekileri kapsar ve bundan dolayı birçok
özelliklere sahip bir komplekstir.
İlki üretken oluşudur. Görüleceği gibi bu noktadan itibaren ağacın devamı (gelecek ağaç)
ortaya çıkar.
A N A D O L U A Y D I N L A N M A V A K F I | 5
İkinci olarak geri dönüşlüdür (yansıma) ve burada doğrudan tiferet’in (güzellik) altındadır.
Resmin resmi (imajın imajı) olarak kavranabilir ve “ağaç kendini görür, yesod asıl ayna
içindeki aynadır.” Bu iki tamamlayıcı görev şunu ifade eder: Onun temeli (kaynağı) saf ve
sağlam olmalıdır, bundan dolayıdır ki seksüel saflığın (temizliğin) iç manası bu sefirah ile
bağlantılıdır.
Bizde ise “Ego” ve “Şuur”un alt bölümüne tekabül eder, burada biz kendimizi görürüz. Bir
insanın kendi gerçek değerlerini diğer insanlara gösterebilmesi ancak tiferet’e projekte
olmasıyla olanaklıdır. Dünya hakkındaki idraklerimizin çoğunluğu ve irade–istek ile ilgili
aletlerin çoğunluğu burada yerini alır.
En alttaki sefirah malkut (krallık), keter’in (taç) tamamlayıcısıdır. Burada parlayan ışık yere
iner ve “Tanrının madde içindeki varlığı” olan şehina’yı tesis eder. Ağaç tamamlanmıştır. Kök,
gövde, dallar ve meyve, ağacın varlığa ulaşmasını sağlar veya irade, akıl, kalp, vücut veya
tanrısal istek, tanrısal akıl, tanrısal kalp ve tanrısal vücut olarak da ifade edilebilir. Dört unsur
yani toprak, su, hava ve ateş insan bedeninde de bulunmaktadır ki bunlar aynı zamanda
malkut’un dört katmanıdır; katılar, sıvılar, gazlar ve radyasyonlar olarak, işte bizi canlı tutan
bunların birbiriyle reaksiyonlarıdır.
Buraya kadar sefirot’un genel temasını görmüş bulunuyoruz. Sefirot’un üçü aktif olan sağ
taraftaki “merhamet” sütununda, diğer üçü pasif olan sol taraftaki “güç” sütununda ve diğer
dördü (sefirah olmayan daat da dâhil olmak üzere) merkezdeki “denge” ve “zarafet”
sütununda yer alır. Bunların ilişkileri zigzag şeklinde ya da daha gerçekçi olarak 22 alanda
gösterilir, bunlar üçlülerin oluşturduğu üçgenler (konfigürasyon) şeklinde konumlandırılabilir.
Yukarıdaki açıklamalardan en ince metafizik ve mitolojik şekillendirme çıkar. Değişken sefirot
takımyıldızlarının çalışması birçok bölümlerden oluşmuştur ve her sefirahtaki anlık dinamizm,
minyatür ağacın damarlarındaki özsu akışına benzetilebilir.
“Rabbi İshmael der ki: Bütün arkadaşlar (inisiyeler) onu, evinin ortasında ister aşağı, ister
yukarı gidebileceği ve kimsenin onu engelleyemeyeceği bir merdiveni olan bir adama
benzetirler.”
“Öğretisi: saklı kitap, dengede tartılanı anlatan kitaptır, bunun için önceden bir denge (evren)
vardır. Yüz yüze devamlı bakmaz.” (Zohar XIII. yy.)
“Yokluktan 10 sefirot. Dokuz değil on. On bir değil on. Aklınla anla ve aklında anla, soruştur
ve anlamları hakkında uzun uzun düşün, böylece yaratıcı tahtına döner.” (Sefer Yezirah,
Babylonia VI. yy.)
Dört Dünyanın Sembolizması:
Hayat ağacı belirmenin (türemenin) kutsal dünyasını teşkil eder ve varoluş ilk önce buradan
başlar. Bu dünya Azilut’tur. (Azilut İbranice yakınlık demektir.)
Azilut dünyasının doğasında, var olan bütün dinamikler ve kurallar tam olarak mevcuttur,
çünkü orası saf iradenin (isteğin) olduğu yerdir. Kutsal varoluş, büyük kozmik çemberlerin
A N A D O L U A Y D I N L A N M A V A K F I | 6
dizilişi boyunca yaratılış, en yüksek gök kubbeden en küçük parçaya kadar uzayda halka halka
yayılacaktır. Sonsuzluktan şu ana, çağlardan haftalara ve oradan da günlerin sonuna vardığı
zaman her şey tam olur. (Uzayda ve zamanda hareket olmadığı sürece hiçbir şey olmaz ve
olmayacaktır.)
İsaah’a göre “Herkes benim adımla çağrılana dek ki ben onu zarafetim için yarattım, ona şekil
verdim yani onu yaptım.” Çağrılmak, yaratılmak, şekil vermek ve yapmanın dört evresi, kutsal
kitapların ve Kabalanın içinde sık sık yinelenir, bunlar en eski hayat ağacında (Azilut’ta)
bulunurlar ve sembolik olarak ağacın kök, gövde, dal ve meyveleri ile ifade edilirler.
Bu dört evre tetragrammaton (dört kutsal harf) veya Tanrı’nın en özel ismi YHVH’nin dört
harfiyle de açıklanabilir.
Dört dünya aynı zamanda en alt sefirah olan malkut (krallık) ve tüm sefirahların kaynağından
çıkışlardaki 4 evreyi de simgeler.
Örneğin:
1. Katman “ateş” ile birleşmiştir, keter’e en yakın olandır ve sembolik olarak da
“saf istek”tir (irade). Tanrısal Çağrı.
2. Katman (dünya) “hava” ile birleşmiştir. “Akıl”dır. Tanrısal Yaratma.
3. Katman “su” ile birleşmiştir, “duygusal” vurgulama olarak belirtilmiştir ve değişen
biçimlerdir. Tanrısal Şekillendirme.
4. Katman “toprak” ile birleşmiştir, hareketin “dil”idir. Bu daha önceki evrelerin pratik
tamamlanmasıdır. Tanrısal Yapma.
Her katman bir üsttekinin özelliklerini ve aktivitelerini kapsar, böylece her alttaki katman da
daha kompleks ve kaynaktan daha uzaktır. Azilut kendi içinde tamamıyla realize olmamıştır
(gerçekleşmemiştir). Öyle ki, bu bir eve sahip olmaya benzer, düşünülmüş ama henüz
prensipte karar verilmemiştir. Şekil olarak dizayn edilmiş ve projenin tohumu oluşmuştur.
Azilut’un doğasında var olan dört evre gibi bunlar kendilerini dört büyük kademede
gösterirler, her biri kendi içinde bir dünyadır. Yaradılışın kozmik oluşumu (hava) beriah’tır.
Azilut’ta (ateş) düşünülen, yetzirah’da şekillerin (sıvı) olma dünyasıdır, hareketlerin (katı)
dünyası ise assiyah’tır.
Her katmanın (tabakanın) kendi ağacı vardır, her dünya kendi içinde Azilut ağacının
oluşumunu ve her biri kendi içinde kendi gerçekliğini taşır. Bu idrakin merkezi ile bir dünya ve
diğerleri arasındaki ilişkinin anlaşılması Kitab-ı Mukaddes’te İbrani bahislerinde konu edilir.
Tevrat’ta “benim ismimle çağırın” sözü Azilut’un özüdür, bu sözün anlamı şudur: “Her sefirah
bir diğerini bir Tanrı ismiyle bağlar.”
Keter (taç)’in ismi “Ehyeh Asher Ehyeh”dir, “Ben Olan Ben” veya “Ben Benim” demektir. Bu
bütün var olanların başlangıcı ve sonudur. hokhmah (hikmet) ve binah (anlayış), YHVH ve
Elohim’dir. Eski inanışa göre bunlar merhamet ve Tanrı’nın görünüşüdür. Tiferet (güzellik),
YHVH Elohim adıyla anılır, yukarıdaki üç sefirahın alanlarının merkezinde yer alır ve “Tanrı’nın
yaratıcılığıdır.”
A N A D O L U A Y D I N L A N M A V A K F I | 7
Sefirotun diğerlerinin de kendilerine ait isimleri vardır. Genesis’in (yaratılış) açılış cümlesine
dayanarak diğer sefirahların adları bazı kabalistler tarafından Elohim olarak kabul edilir.
“Baraşit Bara Elohim” cümlesi “Başlangıçta Elohim yaratıldı,” demektir. Elohim sözcüğü
çoğuldur ve burada yaratılma oluşumu Tanrı’nın özellikleri olarak başlar, kutsal isimler olarak
somutlaşır ve yaratılış dört olarak adlandırılır.
Genesis’in ilk bölümü, yaratılışın daha önce var olan kutsal dünyadan (hayat ağacının kökü)
açılımı olarak anlaşılmalıdır (filizlenme). Bu konu, Yahudilerin ezoterik kozmogonisinde
(evrenin oluşumunu inceleyen bilim) sıkça rastlandığı halde, İncil’le ilgilenen kişilerin çoğu
tarafından halen bilinmemektedir.
Yüzyıllardır tartışılan “yaratılışın yokluktan 4’e gelmesi” olayı, bu konunun kapsamına
girmektedir. Bu tartışmalar, daha önceden var olan kutsal yayılmanın bilinmemesinden
kaynaklanmaktaydı. Daha önceki varoluş açıklaması ise “Tanrı evreni yaratmadan,
şekillendirmeden ve yapmadan önce Tora ‘ya (öğreti) danıştı,” şeklindeydi.
Yaratma, iradesinin oluştuğu zaman başladı yahut “Ben Benim” dediği zaman başladı, bu
çağrı Azilut ağacının kalbinden yayılır ve Azilut ağacı tiferet’tir. Burada yaratıcı Tanrı, Azilut’un
üç aşağı katmanından yeni ağaç ve yeni dünyayı yaratır, şekillendirir ve yapar. Beriah’ın bu
dünyası Kitab-ı Mukaddes’e göre yaratılışın 7. gününde açılmıştır.
Birinci günde nezah, hod ve malkut’un oluşturduğu Azilut üçlüsü, beriah ağacının en yüksek
üçlüsü olur. Bunlar yaratıcı hikmet, anlayış, güzellik veya hokhmah, binah ve tiferet’tir.
Yaratılışta bu olaydan şöyle söz edilir. Gökkubbenin yukarıdaki sular ve aşağıdakilerin
arasında bölünmesidir, buna “bölünmüş dünya” denir.
Sonraki 5 gün yaratılış ağacının adım adım açılmasıdır. Her katman sefirahlara bağlanır. Bu,
yaratıcının en alttaki beriatik sefirahta (malkut–kingdom) son günde dinlenmesine kadar
sürer. Böylece iş mükemmel bir şekilde biter.
Kabalistler buna “Edom’un Kralları” adını verirler. Edom’un Kralları Kitab-ı Mukaddes’e göre,
İsrail’deki krallardan önce hüküm sürmekteydiler. Söylendiğine göre, onların başarısızlık
nedeni, bir sütunun veya bir sefirahın aşırılığıydı. Başlangıçtaki yaratılış, ancak dengede
olursa başarılıdır. Yaratılışın (Genesis) 2. faslında tüm olay tekrarlanmış gibidir. (Ayet 1:27 ve
Allah insanı yarattı: “Vayivra Elohim et ha adam”) (Ayet 2:7 ve Allah insana şekil verdi: “YHVH
Elohim vayitzer et ha adam”)
Edebi olarak, şekil verdi ve yarattı kelimeleri arasında çok fark vardır. 2. bahis sefirotik ağacın
diğer ve daha kompleks işleriyle ilgilidir. Buna da “Olam ha yezirah” denir: Şekillenme
dünyası. Bu dünyanın özelliği devamlı değişen fenomenlerdir. Tanrısal irade ile yaratmanın
dinamiğinin birlikte çalışmasıdır. Bir fikir olarak dizayn bölümünde, mimarın isteği (Azilut),
yaratmak için karar verme (beriah) ile karşılaştırılabilir. Beriah’da yapının inşasından önce
detaylar belirlenir. Yezirah, farklılık ve karmaşıklığın egemen olduğu yerdir. Burada
yaratıkların beriatik ruhları değişik katmanlarda yer alır ve onların türleri burada belli olur (at,
köpek vb). Yezirah dünyası Eden bahçesidir, burada hem erkek, hem de dişilik özelliği olan
A N A D O L U A Y D I N L A N M A V A K F I | 8
(androgynous) insan yaratılmıştır (Genesis 1:27). Beriah’da cinsiyetler kesinlikle belirlenmiş,
Âdem ile Havva olarak ayrılmıştır ve erkeklik ile dişilik yansımaları diğer sütunlara yayılır.
Dördüncü dünya assiah’dır, bir üstteki alttakini üreterek, yani yezirah dünyasından ortaya
çıkar. Genesis bu konudan “Eden’den akan ırmak” olarak bahseder. Hayat ağacının içinde
doğal olan dört katmanın ve ayrılmış dört dünyanın da tekrarıdır. Yapmanın veya element ve
hareketin bu en alt dünyası, bizim Âdem ve Havva olarak yaşadığımız dünyadır. O kendini
evrende ortaya çıkarır ve biz onu duyularımızla deneyleriz. Bu deneyleme onun katılığı,
sıvılığı, gazlığı ve radyoaktif özellikleri iledir. Bu da güç ve şeklin, sol ve sağ sütunların
özellikleridir. Bunlar fenomenlerin doğal kanunları altındaki etkileşimlerinden daha fazlasının
farkındadırlar ve tüm varoluşun içinden geçen yüksek dünyaların fiziksel alanları olarak
görülürler. Bazı fizikçiler atom–altı çizelgeye dayanarak, bütün bu sonsuz galaksinin ardında
başka tür bir evren bulunabileceğini söylerler. Bu belki katı olmayacaktır veya bir bilimsel
kozmos olabilir. Şu andaki en dünyevi görüş, doğal dünyanın bilgisini taşıyan diğer boyutların
bilincinde olmak ve bunu doğaüstü bir realite içinden geçirmektir.
Dört dünya varoluşun her yerine sinmiştir. Şematik olarak, Yakub’un el merdiveni ile bir
dünya ağacının sonsuz yapısından yükselmesi olarak görülebilir. Böylece Tanrı’nın iradesi ve
bütün var olanları birbirine bağlayan akış, yayılan her şeyin içindedir. Her durumdaki yüksek
dünyanın tabanı alttaki dünyanın “vahiy” (daat) olarak temelini oluşturur. Bu planda görülür
ki, sefirotun sıralanışı, eksen üzerinde açılışı ve böylece bu uzun hat yahut tanrısal iradenin
kav’ı bütün dünyaların etrafını sarar. Dört dünya birçok şekillerde gözlenebilir. Aynı merkeze
ait geometrilerden (biçimlerden) Âdem’in antropomorfik benzerliği veya salonların veya
bahçelerin kutsal tepelerinin ardı ardına gelmesi gibi… Şu unutulmamalıdır ki, hiçbir imaj
gerçeği zapt edemez; bir portrenin, ne kadar derin anlamı olursa olsun, bir kişinin yalnızca bir
görünüşünü yakalayabildiği gibi… Kabala, gerçeklik konusunu açıklayan tüm formları
değiştirmiştir. Onun amacı varoluşun bir imaj haline getirilmemesi ve bir “sonsuzluk” olarak
düşünülmesidir. Ne yazık ki Ortodoksluk bu prensibi hiç anlayamamış ve çoğu zaman gereksiz
formaliteler uygulamıştır.
Bu dünyanın sakinleri olarak Tachutonim hakkında da bir şeyler bilmemiz gereklidir.
Tachutonim, assiyah veya doğa krallığının altında oturanlar, biz kendimizden geçtiğimizde,
bizim “yukarı dünyalardaki parçalarımızdır.”
Elyonim, yani yukarıda oturanlar, normal duyularla hissedilemez, fakat mantıki olarak
varlıkları farz edilir ve insan doğaüstü bir müdahaleyi denerse bunu hissedebilir. Yukarı
dünya, başka realitelere göre ayarlanmış yaratıklarla doludur. Bu yaratıklar Kabala’da
melekler ve baş melek olarak gösterilmiştir. Veya balık ve kuş olarak gösterilir (Genesis,
1:26). Bunlar şekillenmenin yeziratik dünyasında yüzerler, yaratılmanın beriatik dünyasında
uçarlar.
Kozmik resmi (biçim) tamamlamak için Kabala’da kelippot veya kabukların dünyası olarak
bilinen bir konu vardır, bu “şeytanın” veya tahrip edici varlığının “yaratılmış evrende
tanınmasıdır.” Geleneğe göre, bir önceki dünyanın kalıntıları, halen var olan yaratıcı
tarafından ayıklanmıştır. Bunların görevleri, her iki makrokozmik ve mikrokozmik
katmanlarda, iyiliği denemek ve anlamını kanıtlamak için müdahale etmektir. Şeytani güçler
A N A D O L U A Y D I N L A N M A V A K F I | 9
kötülük olarak ortaya çıkar, fakat Job’un kitabında görüldüğü gibi “Şeytan” (deneyici)
“Tanrı’nın oğullarından biridir.” O kozmik görevli olarak kaos’un güçlerini evrenin dengesini
bozmak için kullanır. Bu eylem aşağı üç dünyanın katmanında olur ve tam olmayan şeylerin
tamamlanmasını sağlar. Bu şeytani yaratıklar veya scheddim, insanlık için korkunç bir zıtlık
oluşturur ve bu da insanların akıllarını çabucak etkiler. Bundan dolayı Âdem Tanrı’nın
görüntüsü olarak “serbest iradeye” ve “seçime” sahiptir. İyiliği ve kötülüğü yayar, bu da
insanoğlunun diğer ayrıcalıkları ve görevlerinden biridir.
Adam (Âdem):
Yüzyıllar boyunca Azilut’un kutsal dünyası çeşitli başlıklar ve yollarla anlatılmıştır. Bazı
rabbiler (öğretmenler) Azilut’u “ışığın elbisesi” olarak görmüşlerdir. Tanrı bununla kutsal
varoluşu sarar. Bazıları bunu Shemna Me Forash olarak simgeler, Tanrı’nın en özel ismi
YHVH’nin dört harfiyle sunarlar ve Tanrı’nın görkemi (şanı, ünü, şerefi) olarak adlandırılır.
Kabalistik tarihin bir noktasında o, büyük ve parlak bir insan imajı üstlenir ki bu insan
Kabod’dur. Kutsal adam, peygamber Ezekiel görüntüsü içinde ortaya çıkar.
Ezekiel, 4 dünya ile bir arabanın (Yetsirah) üzerine yerleştirilmiş taht (Beriah) üzerinde oturan
adamın (Azilut) benzerliğini görmüştür. Bu araba, dünya (Asiah) üzerinde dönmektedir.
Başlangıçta var olan Azilutik adam, 10 sefirotun yerleştirilmesinde dördüncü olarak (bizim
olduğumuz gibi) ifade edilir. Böylece başlangıcın Âdeminden önce de bir Âdem yaratılmış ve
şekillendirilmiştir, onun adı Adam Kadmon’dur.
O, Tanrının dört yansımasından birincisidir ve yayılma varoluşa, kutsallık maddeleşmeye
dönüşmüştür, ancak bunlar sürecin sonunda tekrar birleşeceklerdir. Adam Kadmon insan
şeklinde tasarlanmıştı, o kutsal olan yansıma görevini yerine getirebilmek için gereken her
şeye sahipti, o “hem ayna hem de izleyendir” ve kendi özgür iradesine, akla, duygulara ve
yapabilme gücüne sahiptir. Hepsinden önemlisi Adam Kadmon kutsallığın bilincindedir.
O, dördüncü olmasına rağmen kendi halinin farkında değildir. Denizde yaşayan balığın
denizin farkına varmaması gibi… Sadece birkaç nesil sonra o kutsallığın görünüşünü bütün
dünyalarda deneyleyecektir. Böylece bu kutsallığı kendinde ve Tanrı’nın yüzü olan evrende
algılayacaktır. Bu yansıma, her aynada olduğu gibi sadece bir “görüntüdür”, hiçbir zaman
“gerçek değildir”, direkt ilişki yalnızca grace (zarafet, lütuf) yoluyla veya bütün halkanın
tamamlanması ile olur. Her ikisi de yayılmadan çıkar ve teshuvah veya “tövbe” yoluyla
kaynağına döner.
Adam Kadmon’un bütünlüğü sefirahlara dayanır. Hayat ağacı taç’tan aşağı doğru büyüdüğü
halde Adam Kadmon ayakları üzerinde durur. Kafasının üzerinde keter (taç) vardır, iki
yanında Hokhmah (hikmet) ve Binah (anlayış) sefirahı bulunur, bunlar beynin iki yarım
küresine bağlanırlar. Bilginin sefirah olmayanı daat onun yüzünde ve boğazında yer alır,
burası onun gördüğü, duyduğu, kokladığı ve konuştuğu yerdir. Kalbin sefirahı gevurah
(adalet) ve hesed (merhamet) göğüs kafesinin solunda ve sağında bulunur. Merkez sefirah
tiferet veya nefs, mide üstündeki sinir ağında timus yer alır. İki alt ve dış fonksiyonlu sefirah
hod (ihtişam) ve nezah (zafer) bacaklara bağlanır ve yesod (temel) genital “üreme”
bölgesinde, malkut (krallık) ayaklarda yer alır. Adam Kadmon genellikle ama her zaman değil,
A N A D O L U A Y D I N L A N M A V A K F I | 10
arkadan resimlenir, çünkü Musa gibi o da kutsal görüntüyü görmüştü (Exodus 33:20, “Yüzünü
göremezsin, çünkü insan beni görüp de yaşayamaz”). Bu durumda, aktif ve pasif taraflar,
belkemiği sütununun sağında ve solunda kendi doğal durumundadırlar. Diğer dinler Adam’ı
Tanrı’nın görüntüsü, aynı zamanda kutsal bir çalışmanın modeli olarak düşünmüşlerdir.
Kabalistler de bunun dışında değildir ve gizli özdeyişi “Ne kadar yüksekse o kadar alçak”,
makrokozmos ve mikrokozmos ile ilgili çalışmalarında izlemişlerdir. Kutsal adam Adam
Kadmon’un dışında, yani Azilut’un dışında, 6. günde yaratılmış olan beriatik Âdem gelir.
Hareket, yesod’un veya yaratılış ağacının temeline odaklandığı zaman, Yahudi efsanesine
göre bu beriatik Âdem, bütün yaratıkların sonrasında yaratıldı, böylece alçakgönüllü olacaktı.
Kabalistik görüş: Diğer bütün yaratıklar istisnasız olarak (melekler ve baş melek dâhil)
Azilut’un Âdem’ine dayanır ve bunlar tamamlanmamış olarak bırakılmışlardır, yalnızca
beriatik Âdem kutsallığın tamamlanmış bir görüntüsüdür. Efsaneye göre, “Melekler
arasındaki kıskançlık ve anlaşmazlık nedeniyle, bunlardan insanın üstün olmasını kabul
etmeyenler (Lucifer, Şeytan), insanın üzerindeki kötülük veren kaotik güçlerin liderliği
görevine getirilmişlerdir.” Yaratılıştaki bu ayaklanma Âdem’in inişinden önce, ayrılan
dünyalardan birinin kutsallıktan ayrılması ve üzerinde yaşayanlara çok az bir özgürlük
tanınması ile zaten başlamış, bu ayaklanmanın kötü riski de kozmik plan tarafından
düzenlenmişti.
Efsanelere göre, kutsal isim olan “El” her meleğe Tanrı tarafından verildiği için, hiçbiri
Tanrı’nın istediğinden daha fazla güce sahip olamaz. Böylece her kutsal varlık görevine
bağlıdır, örneğin Shalpiel (kar meleği) sadece kar ile ilgilenir.
Beriah’daki Adem, şimdi ruh katmanında ayrı bir varlığa sahiptir, hala yargılanmamıştır ve
böylece Tanrı’nın görüntüsünün yayılması, dördüncüyü, şekillenmenin üçüncü dünyasına
(yetsirah, Eden) getirmiştir. Burada, bölünmüş fakat bağlı olan dişilik ve erkeklik özellikleri,
kendi aktif ve pasif rollerini alırlar veya bazı kabalistlerin dediği gibi Âdem’in ruhu ile
Havva’nın özünün ilişkisi açığa çıkar. Putların dünyasına (Idyllic world) davetsiz olarak gelen
misafirin (şeytan), onları koyulan tek kuralı çiğnemeye teşvik etmesiyle, yaratılış dünyasının
bilgisiyle, hayat ağacının meyvesini yeme olasılığı sınanır ve daha aşağıdaki maddesel
dünyaya gönderilerek onlara elbise verilir (Genesis, 3:21). Burada onlar birçok kurala uymak
zorundadırlar. Şimdi evren bağıntılı olarak onların özgürlüklerinin sınırlanmasıyla
korunmaktadır, çünkü onları daha büyük sorumluluklar beklemektedir. Mitolojik şekilde bu,
bizim dünyaya inmemizin bedelidir. Bazı Kabalistler bu olayı Tanrı tarafından öngörülen bir
düşüş olarak görürler (Örnek: Bir ana babanın, çocuğun öğrenebilmesi için hata yapmasına
izin vermesi gibi). Bu şekilde Âdem, bütün varoluş katmanlarını denemiş, aşağı ve yukarı
giderek ilk Eden’i aramaya başlamıştır. Eden’den sonra da yaratılış cenneti ve kutsal tamlığı…
Kabalistik gelenek, duruma göre bireyler olarak kısıtlanmamız ve kökenimiz hakkında
detaylar içerir. Buna göre, her birimiz Adam Kadmon’un Azilutik bedeninde vardık, yani biz
yaratılış başlamadan önce de varoluştaydık. Yaratılış, bizim bireysel kaderimizi belirlemek
içindir. 4. dünya tamamlandığı ve eyleme geçtiğinde, her insan mevcudiyetinin kutsal parçası,
yaratılmış Âdemin (beriatik) hücreleri şeklinde dağıldı. Saf ruhun krallığında, beriatik
cennette biz, ruhlarımız define evine gönderilinceye kadar masumiyet içindeyizdir.
A N A D O L U A Y D I N L A N M A V A K F I | 11
Doğamızın farklılaşmış parçası ki, bu Azilut’un kutsal kıvılcımı olarak adlandırılır, aşağı inmek
ve asiyah’ın fiziksel evreninde insan şeklini almak için uygun zamanı bekler. O an gelince, biz
önce en yüksekteki tarafından çağırılırız, o bize götürmemiz gereken görev ve
armağanlarımızı verir. Bu bizim kaderimizdir. Aşağı inmek için bir isteksizlik gösteririz ki, (Bir
kabalist bunun için “gözyaşı ırmağı” demektedir) buna karşılık cevap her zaman aynıdır: “Sen
bu yüzden çağırıldın, yaratıldın, şekillendirildin, yapıldın.”
Bir geleneğin bize anlattığına göre; bir çift seksüel birlik içindeyken, çocuklarının görünmeyen
varlığı onların üzerindedir. İşte böylece beriatik bedenin oluşumu konusu ortaya çıkmıştır.
Ruh ve yeziratik beden veya öz (soul) bu dünyanın embriyonik, asiatik bedenine bağlanır,
fetüs büyüdüğünde insan olacak kişi bir deriyle kaplanır, detaylı açıklamalar gebeliğin bu
fiziksel döneminde bebeğin (kişinin) kendi gelecek yaşamını, karşılaşacağı insanları ve
gideceği yerleri gösterir. O aynı zamanda, diğer kişilerin ölümden sonraki yaşamlarını ve
onların bireysel olarak performanslarına göre, alçak veya yüksek katmanlarda bulunduğunu
bir an için görür. Böylece artık masumiyet hali geçmiştir ve deneysel yaşam gebelikten insan
oluşumuna kadar sürer. Çocuk doğduğu zaman, doğumdan önceki hal yok olur ve kişi bir
bebeğin fiziksel yaşamının ilerlemesiyle, yukarı dünyalar ile ilgili anılarını unutmaya başlar.
Zaman zaman o, bir anlık, geçmiş anıları hatırlayacaktır, daha sonra gördüğü sahne veya
kişileri daha sisli bir şekilde hatırlayacaktır. Karşılaşacağı kişilerin de kozmik plan içinde yer
alan kendi kader ve yazgıları bulunmaktadır. Bir örnek vermek gerekirse önceki yaşamında
tanışan iki kişi, karşılaştıklarında birbirlerini tanır gibi olurlar.
“İnsan cennetteki ve dünyanın aşağısındaki her şeye sahiptir. Göksel (tanrısal) olduğu kadar,
yersel yaratıktır da, bundan dolayı öncelerin öncesi, insanı kendi kutsal yayılması olarak
seçmiştir. Âdemden önce hiçbir dünya var olamazdı, çünkü insan figürü her şeyi kapsar ve her
şey onun erdeminde var olur.” (Zohar, İspanya XIII. yy.)
Doğal krallık içinde doğmuş bulunanlar, yani belli kurallar altında yaşayanlar (mineral
maddelerden oluşmak, yemek yemek, hareket etmek ve diğerleriyle hayvan gibi ilişki
kurmak), bütün 4 dünyanın da altına inmişlerdir. Olgunlaşıp yaşamın değişik aşamalarından
geçmiş kişi bundan sonra yavaş yavaş yukarı dünyalara yükselmeye başlar. Bu yükselme
önceki zigzag doğrultusunda işler. Böylece o önce bedenini veya malkut’u, fetüs aşamasında
geliştirir, daha sonra benliğini (yesod) bebeklikte, daha sonra öğrenme kapasitesini (hod)
çocuklukta, daha sonra da gençlikteki aktivitelerine bağlı olarak nezah’ı geliştirir.
Kendi bilinçlenmesinin (tiferet) aşamasına ulaşmasında (yaşamın aslı) o gelişmesini
durdurmayı ve geri kalan hayatını tekrarlamayı ve bir alttaki sefirahın zayıf kalan yerlerini
güçlendirmeyi seçebilir. Zihnini malkutyen materyalizmi ile meşgul eden bir insan, yesodik
egoizmi, hod’un akıllıca oyunlarını veya nezah’ın nefsanî mutluluklarını seçebilir. Kendi
iradesini yükseltme ve geliştirme durumunda olan bir insan (ki bu irade tiferet gücüdür)
üstün ve hatta muazzam bir birey (doğal olarak), bir hayvan adam, diğerleri üzerinde
hâkimiyeti iyi veya kötü istek veya irade ile kuran bir kişi haline gelebilir. Böyle kişiler
politikacılar arasında çok bulunur. Burada bulunan bir birey, gücü azalana kadar veya bir
doğal kral veya kraliçe yerini alana kadar kalır. Sadece, yaşamı rahatlıktan, güçten ve
mevkiden daha üstün gören insanlar, yukarı dünyalarla içten ve yukardan bağlantı
A N A D O L U A Y D I N L A N M A V A K F I | 12
kurabilirler. Bu aşama sadece istemeyle veya diğer gerçek dünyaları bir an görmekle elde
edilemez. Bunun için işe “kendi bilgimizle” başlamamız gereklidir. Baş melek Metatron’un
rabbi İshmael’e dediği üzere: “Gel ve ben sana yaratılmış ve dönmüş, daha doğmamış olan
en iyilerin ruhlarını göstereceğim.” (Enoch, İbrani Kitabı Filistin 3.yy.)
Anatomi (Yapı):
Yukarıda, Kabalistlerin sefirotik ağaca antropomorfik temayı nasıl bağladıklarını görmüştük.
Adam Kadmon irade, akıl (intellect), duygu ve hareket anatomisine sahiptir, bu model 4
dünyaya yayılmıştır. Her dünya bir katmanın yayılmasını temsil eder. Bir bireyin
insanlaşmasının mikrokozmosunda bu tema minyatür olarak sık sık tekrarlanmaktadır.
Kabalistler, yıllar boyunca, kendi zamanlarının dillerinde bu edebi prensipleri ortaya
koymuşlardır. Bu Zohar ya da görkem kitabının sembolik psikolojisinde görülebilir. Bu kitap
Ortaçağ İspanyolcasıyla yazılmıştır ve 18. yy. Rusya’sında “Hasidik Habat Okulu” tarafından
detaylı olarak analiz edilmiştir. Modern Kabalistler de bu geleneği sürdürmekte ve bilgilerini
kendi zamanlarının psikolojik bölümlerinde ortaya koymaktadırlar.
En alt dünyadan başlayarak bedene bakalım: Bu fiziksel araç, milyonlarca yıldır, gelişmiş
dünya şartlarına bağlı olarak, katı prensipler kümesine dayalı ve de varoluşu (sefirotu)
yöneten prototip kurallarından kaynaklanır. Böylece bedenin en temel katmanı toprak, su,
hava ve ateşle etkileşim yaparak işler ve kemikler, kaslar, kimyasal akımlar, gaz sirkülasyonu
ve elektronik hareket sistemleri şeklinde görülebilirler. Daha detaylı olarak mekanik–organik
dokuların, metabolik ve elektromanyetik sistemlerin hiyerarşisi, güç ve şekil sütunlarıyla
etkileşim içinde görülebilirler. Enerji ve madde, ağacın aktif ve pasif tarafları, malkut’taki
duyumların iradesi altında işler. Otonomik sinir sistemi yesod veya “temel”de bulunur.
Merkezi sinir sistemi, beyni de içine alarak tiferet’te Solomon’un koltuğunda bulunur.
Böylece, enerji ve madde, bedenin yaşamı boyunca, merkez sütundaki irade ve bilinç ile
bağıntılıdır.
Asiatik ağacın üst yüzü bedenin ince (sübtil) kısımlarıdır ve Kabala’da zelim veya görünüş
olarak adlandırılır ki, bu da beden ve ruh arasındaki eterik bağlantıya karşılıktır. Yarı fiziksel
olarak, alttaki dünyada bulunan “en iyi” enerji ve maddeden oluşur, bu da bir sonraki
maddenin kabalığına karşılıktır. Bazı insanlar bu aşamayı iç gözleriyle algılayabilirler ve
bedeni saran radyant (ışıldayan) aura’yı görebilirler. Beden ağacının taç’ı (keter) bu Kabalistik
temada, yeziratik şekilci dünyanın tiferet’ine karşılıktır. Bu dünya öz’ün dünyasıdır veya
ruhun beriatik yaratıcı dünyasının malkut’udur. Bu diğer üç aşağı dünyanın nasıl pislik içinde
yaşadığını gösterir ve bizim nasıl bir an içinde görünmeyen dünyaları deneylediğimiz açıktır.
“Ve Tanrı insanı kendi görüntüsü içinde yarattı. Biz bu dünyaya geldiğimizde ilk gördüğümüz
şekil budur. O biz büyüdüğümüz ve dünyadan ayrıldığımız seviyeye gelmemiz süresince
gelişir. Kaynağı cennettir.” (Zohar, İspanya 13. yy.)
Fiziğin anatomisi bedenin sefirotik modeline dayanır, fakat onun enerjisi, maddesi ve bilinci
şekiller dünyasından gelir. Daha açık söylemek gerekirse, fiziksel dünyanın direkt teması
yeziratik ağacın malkut’undan geçer, burası da bedenin tiferet’idir, yani beyin ve merkezi
sinir sistemidir. Bu iç dünyaların temasını örnekler, burada beyin, düşünmenin fiziksel organı,
A N A D O L U A Y D I N L A N M A V A K F I | 13
bilinci dokuyla, metabolizmayla ve elektromanyetik alanlarla sigortalar. Yukarıda direkt
sefirah olmayan daat veya bedenin bilgisi de bu insan ruhunun yesod’u veya varoluşudur. Bu
şekilde bu iki dünya karşılaşır ve iletişim içine girerler. Dış dünya hakkında veri sağlamada
daha altta olan ve aynı zamanda kendi psikolojisinin farkında olan ve bunu bedenlerine
uygulayan üsttekiler, bu iki dünyayı oluştururlar. İrade aşağıdan yukarı doğru yükselir.
İnsan ruhunun yesod’u yani benlik, bilincin bir aşamasıdır. Şöyle ki; bunun bir kısmı fiziksel,
bir kısmı ise psikolojiktir; bu bizim düşündüğümüz, hissettiğimiz ve yaptığımızın temelini
oluşturur. Aslında bu, yesod’u çevreleyen üçlülerin ağaçtaki durumundan kaynaklanmaktadır.
Bunlar malkut, hod ve nezah’tan akan 3 yolla açıklanmıştır ve bunlar insan ruhunun bitkisel
üçlüsü olarak adlandırılır. Bunlarla her günkü yaşam aktivitesini sağlayan hareket, duygular
ve düşünceler açıklanır.
Böylece soldaki üçlünün pasif ve düşüncenin yansıtıcı özelliği olduğu, sağdaki veya hareketin
aktif tarafındaki yani egonun üstündekinin merkez yatay üçlü olduğu görülür (yesod–hod–
nezah). Egonun değişme durumunun küçük bir kişisel gözlemiyle şemanın doğruluğu görülür.
Örnek: Sıkıntı hisseden biriyle, bir sorun hakkında düşünen bir başkası, aynı zamanda işini de
yapabilen, düşünendir. Egonun bitkisel durumu, insan ruhunun derinliklerindeki olaylardan
etkilenebilir, fakat onun dünya görüşü, eğitiminin ve yetiştirilişinin kafasına yerleştiği şekilde
oluşur. Yani şehirde büyümüş bir kişiyle, kasabada doğmuş bir kişi arasında, yaşamın bitkisel
aşamasındaki değerler ve davranış açısından farklılıklar vardır. Hod ve nezah (günlük bilincin
eşiğini veya geleceğini belirleyen kontrol ve istek sefirahları) ile beraber malkut (beden
bağlantısı) ve yesod (birçok kişi için deneylerinin baş alanı olan alt üçlüsüyle oluşturduğu
alttaki büyük üçgeni yaratan ego – yesod) ayrıca insanın kendine ait görüntüsünü de odaklar,
yani mesleğini belirler. Bir sonraki üçlü, yeziratik hod, nezah ve tiferet’ten oluşur ve
bilinçliliğin normal liminal hattı olarak adlandırılan bölgeyi oluşturur. Hod ve nezah’ın arasına
konulmuştur, biyopsikolojik yöntemin güçlendirilmesi ve dengelenmesi görevini yapar,
böylece tiferet’e (iç gözlemleyici veya kendine) yükselinir.
Bu üçlü, hayvan veya uyanma eşiği diye adlandırılır. Burada nezah’ın gücü yükseldiği ve
hod’un duyarlılığı uyarıldığı zaman “yüksek farkındalık” oluşur ki bu, büyük drama veya
önceki barış anlarında bazen deneylenmiştir. Burası ilk esrimenin (vecd), ani bir ferahlığın,
derin hırsın ve kısmi aydınlanmanın yeridir. Bu, doğal ego bilinçliliğinden oldukça farklıdır ve
yönlendirilmiş iradenin hayvansal durumundan fizik ötesindeki dünyaların tanınmasına yol
gösterebilir ve hatta bu dünyalar psikolojisinin de ötesinde olabilir, çünkü nefs sadece
bedenin taç’ı (keter) ve insan ruhunun içi değildir, o aynı zamanda ruhun öğesel (elemental)
temelidir (malkut). Bu aşamanın tecrübesi enderdir, çoğunlukla bilinçsizlikte karşılaşılır. Bu
hod–nezah eşiğinin karşısındadır ve nefsi egodan ayırır. Tiferet ve yesod’u birleştiren yollar
bu eşiğin karşısındadır, bunlar bazı Kabalistler tarafından zadec veya dürüst adamın yolları
diye adlandırılır, fakat bu yalnızca psikolojik tembellik ve kendini aldatma durumlarında
oluşur.
“Bir insan bütün yaratılışa eşittir, bir insan minyatür bir dünyadır.”
(Abot de Rabbi Nathan, Filistin 2. yy.)
A N A D O L U A Y D I N L A N M A V A K F I | 14
“Nefs” insan ruhunun “Solomon’un yerinde” oturur, bu bizim her şeyi inceleyen kısmımızdır.
Burası yukarıdan ve aşağıdan akan yollara sahiptir ve yukarısındakiler tarafından oluşturulan
üçlü serilerin merkezidir.
Burası aynı zamanda en alttaki sefirotun da merkezidir. Görüleceği gibi bilginin ve duygunun
pasif ve aktif sefirahları (binah ve hokhmah ile gevurah ve hesed) sadece kendi sütunlarında
işlemekle kalmazlar, aynı zamanda tiferet’te odaklanırlar. Soldaki üçlüler insan ruhunu
denetimde tutan kavram ve komplekslerin duygu ve bilgi bankalarıdır. Sağdakiler ise aktiftir,
bu teşvik edici duygular ve bilgisel aktifliktir. İnsan ruhunun ağacında kendi üçlüleri
birbirlerini tamamlarlar, bunlar aynı zamanda bilgileri ve duyguları içerir ve kişinin hayatı
boyunca iç dengesini sağlarlar.
Nefsin üstündeki yatay üçlü öz’ün katmanıdır. Gevurah, hesed ve tiferet’ten oluşur (adalet,
merhamet ve nefsin duygusal sefirotu). Burası kendi bilinçliliğimizin ve bilincin yeridir. Yine
burasıdır ki geleneksel olarak, ahlâki üçlü olarak adlandırılır. Kişi burada kendisini ve
başkalarını algılar, ahlaki performans, adalet ve merhamet dağıtılır.
Önceki görüntülere göre burası, iyi olan birinin kötü melekler tarafından aklının çelinmeye
çalışıldığı yerdir. Burası aynı zamanda cennete ve Araf’a giden kapıların da bulunduğu yerdir.
Bu ilk ve ideal model (archetypal) sembolleri, öz’ün bölgelerini anlatır ve kendinde olmazlığın
bu aşamasında bulunan bir kişi bunun kriterinin (ölçüsünün) doğal dünyadan olmadığını bilir,
gerçek erdem toplum geleneklerinden farklıdır. Öz, insan ruhunun bilinçsizlik aşamalarında
derindedir ve sıkı sıkıya duygu ve kavramların üçlülerine bağlıdır. Onun aynı zamanda
tiferet’teki nefsten ruha (hokhmah–binah–tiferet üçlüsü) giden bir yolu vardır. Ruhun üçlüsü,
hikmet sefirahı, anlayış ve nefsten oluşmuştur, merkezinde de psikolojik bilgi vardır. Bu üçlü
yukarıdaki yaratılış dünyasının en alt üçlüsüdür, yani yeziratik tarafta, insan ruhunun ruhsal
görünüşüdür. Nefsin bireyliliği, özde vurgulanışı, kozmik koşullarda görülebilir.
Yeziratik ağacın alttaki yüzü (tiferet’te en yüksek noktaya erişmenin fiziksel görünüşü), ancak
meditasyon gibi derin mistik seyahatlerde denenebilir. Ruhsal üçlü, kutsal veya yukarıdaki
süper alan gibi, yayılma dünyasıyla, keter yoluyla, direkt ilişki halindedir. Bu, fiziksel dünyanın
yüzünün ve olağan öz–benlik görüntüsünün ardında saklı bulunan dünyalardan habersiz
bulunanlar için çok az anlam taşır. İç realiteyi tecrübe etmek ve keşfetmek isteyenler için her
insanoğlunun yaşamı boyunca bir kez sahip olabileceği, yaratılıştaki dinsel saygılı korku
ortamında, yukarı dünyaların bir anlık görünüşü sunulur. İnsan ruhu bir bütün olarak,
bedenin organizması gibi tamdır, fiziğe paralel yöntemleri kendi içinde bulundurur. Ego insan
ruhunun otonomik sistemi ve nefs de merkez kontroldür, öz ise dengenin ve iç sağlığın
metabolizmasıdır. Ruhun bu üçlüsü diğer dünyaların menzile girdiği bölgedir. Beden gibi
insan ruhu da “bilinçsiz kanunlara” göre yürür, bir insan doğmuş, yaşamış ve hiçbir gücünü
yararlı bir işe kullanmadan ölmüş olabilir.
Kabalist bütün kapasitesini gerçekleştirmek için çaba gösterir, bunu yalnızca üst dünyaları
algılamak için değil, ayrıca “onlara bilinçli olarak iştirak etmek” için yapar. Bir bireyin bu
duruma gelebilmesi için önce böyle bir olasılığın olabileceğini fark etmesi gerekir, daha sonra
kendisinden daha bilgili ve tecrübeli kişilerin onu eğitmek için mevcut olduğunu bilmelidir.
Önce birkaç anlık görüntü (vizyon) ile gerçek dünyanın ne kadar tanınamaz olduğunu
A N A D O L U A Y D I N L A N M A V A K F I | 15
açıklayan birkaç kitaba ve kendi özünün geleceğini hatırlayabileceği yer olan Eden’in
anahtarını bulabileceği derin araştırmaya ihtiyacı vardır.
Not: Z’ev ben Shimon Halevi’nin Kabbalah Tradition of Hidden Knowledge adlı kitabından
alınmıştır
KABALA SAKLI BİLGELİK GELENEĞİ (2. BÖLÜM)
Z’ev ben Shimon Halevi
Çeviren: Ekrem Ülkü – Onur Ülkü
Arayış:
Genesis’in (Yaratılış–Oluşum) kitabı, yaratılış, şekillenme ve hareket dünyalarının nasıl
olduğunu açıklar, ayrıca insanoğlunun aşağıdaki doğal krallığa nasıl indiğini de açıklar. Exodus
(Çıkış), kaynağa doğru geri yükselmeyle ilgilidir. Sefer Torah (Eğitim kitabı anlamına gelen bu
başlık bir kısmına göre de Yasaların Kitabı anlamına gelir) Eski Ahit’i ve Musa’nın kitabında
bulunanların bir kısmını öğretir. Bu öğreti önceki kozmik miti, geleneksel destan ve yasaları
işler. Bunlar direkt olarak insanın konumuna bağlanmıştır ve bize doğumumuzda
bulunduğumuz koşulları ve geldiğimiz yasaklanmış ülkeye dönüş metodunu anlatır.
Yahudilikte, Kitab-ı Mukaddes’e ait “iki türlü bilgi” vardır: “yazılı” ve “sözel”. Yazılı olanlar
kilisenin koyduğu, Kitab-ı Mukaddes’e dayalı kuralları kapsar, diğeri ise Talmud’un Rabbinical
yorumlarından oluşur ki bunların bazıları yüzyıllar boyunca yazılı oldukları halde halen de
sözel diye adlandırılır. Gerçek sözel bilgi ise “direkt olarak bir öğretmenden” (ruhsal düzeyde
konuşma yeteneğine bağlı olarak vahiy yoluyla) “bir insana” şeklindedir.
Bu, kab alanın yöntemidir ve oluş (vahiy) olarak adlandırılır. Bu yolla alınanlar, çoğunlukla
Kitab-ı Mukaddes’le benzeyiş gösterir ve Ortodoks dini ile çalışan birçok Kabalist Kitab-ı
Mukaddes’le yakın ilişki içindedir.
Jakob’un (Yakup) ailesinin Mısır’a inişi, “öz”ün (ruh) “insan haline dönüşünün” açıklamasıdır.
Mizraim, Mısır’ın Yahudi dilindeki adıdır ve “kuşatılmış” ve “sınırlandırılmış” demektir. Öz
(ruh) için ise kendi doğal yeri Eden (cennet) bölgesidir (yezirah dünyası). Mısır’da öz
kötüleştirilmiş ve bir süre sonra da geldiği yeri unutmuştur. Bazen insan, bedeninin
ağırlığından kurtulduğunda, acı veya mutluluktan sonraki relax (rahatlama) halinde işte bu
evini hatırlar. Birçok kişi için bu fenomen gençlikte zayıflar. Gençlikteki uğraşlar, aile ve işle
ilgili problemler nedeniyle bu hatırlamayı yapamaz, fakat bu bağlantı hiçbir zaman kopmaz,
kendilerine diğer dünya ile ilgili anılarını uyandırmaya yardım edecek kişileri ararlar. Çoğu
bunu kitaplarda bulur, fakat şiirler ve mısraların görüntüleri, uzak ülkeyi bulmaya yarayan
haritanın “hiçbir yön göstermeyen sahifesine” benzer. Böyle insanlardan bazıları, bazı ölmüş
insanlar tarafından çağrılırlar, fakat bunlar çoğunlukla mutsuz kişilerdir, çünkü bunlar
diğerleri gibi kendilerini günlük hayata kaptırmazlar, kaçmak isterler, çünkü varoluşun
nedeninin bitkiler gibi beslenip büyümekten veya hayvanlar gibi toplu halde ve evcil olarak
yaşamaktan daha fazla bir şey olduğundan kuşku duyarlar. Böyle kişiler Musa gibi toplumdan
kaçarlar (Çıkış, 2:11-12).
Musa’nın Mısırlıyı öldürüşü, onun bitki ve hayvan aşamalarıyla olan bağlantısını gösterir.
Akıllı ve ayrıcalıklı bir adam olduğu için Mısır’da üstün bir yere sahipti, çöllerde gezinişi,
Yahudi halk hikâyelerinde detaylı olarak anlatılır. Bu detaylar diğer toplumdan dışlanan
kişilerle benzerlik gösterir. Jethro (kayınpederi ve ruhsal öğretmeni) ile karşılaşması da bu
detaylar arasındadır. Talmud’un hikâyesindeki, Musa’nın yere saplanmış safir bir çubuğu
A N A D O L U A Y D I N L A N M A V A K F I | 2
çıkartması, Jethro’nun kızıyla evlenebilmesi ve tanrısal adları öğrenebilmesi için istenmiştir.
Bu çubuk ezoterik edebiyatta öğretiye kabul için bir testtir (initiatory) ve herhangi bir bilgi
verilmeden önce yapılması gerekir (Çıkış, 3). “Yanan çalı hikâyesi” de, bilgelerin anlattıklarına
göre, Musa’nın birkaç yıl Jethro tarafından eğitilmesinin sonucudur. Bu, “kendi yapısında belli
bir aşamaya ulaşmış” bir kişiye verilen “lütuf” (grace) sıfatını gösterir ki bu andan itibaren
insana sorumluluklar verilebilir. “Musa’nın Mısır’a dönüşü” ve görevini tamamlaması (Çıkış,
4) “nefsin kutsal iradeye dönüşü” olarak düşünülebilir. Bu duruma eskiler “Benim isteğim
değil, onların isteği yapılacaktır,” demişlerdir.
“Ben kuşanmış adamım ve yemin yerine getirilinceye kadar durmayacağım, bölünmüş kalbi
kendisiyle güreşen, ruhu kendi evini küçümseyen ve kendine akıl yolunu seçen kişiyim.”
(Rabbi Solomon İbn Gabriel, İspanya 11. yy, David Goldstein’ın Gece Fırtınası adlı
çevirisinden)
Kaderine uyan Musa, “halkını kölelikten kurtararak” süt ve bal ırmakları akan ülkeye veya
“yukarı dünyalara” götürmek için geri dönmüştür. Bu içsel olarak kendinin “düzensiz
kısımlarını eğitmek” ve dışsal olarak da insanlara “aramayı öğretmektir.”
Kabalistlere göre, Çıkış’ın üstü kapalı anlamları “kişisel eğitimle” ilgilidir. Çünkü bunlar, önceki
yaşam şartları ve ruhsal gelişmeyle bağlantılıdır. Bir kişi fiziksel varoluşun kuralları altında
doğar, burası kişinin yaşama sanatı ve bilimini, Kabala çalışmasından önce öğrenmesi
gereken yerdir. Bu nedenle, bir kişi yalnızca olgunluk seviyesine ulaştığı zaman bir öğretmen
tarafından kabul edilebilir (Bu her zaman 40 yaş değildir, birçok Kabalist daha erken yaşta
ölmüştür). Kişi önce Musa’nın Jethro’nun himayesinde olduğu gibi uzun bir eğitim
geçirmelidir. Bu şekilde, kişi bedenin ve insan ruhunun içgüdü ve dürtülerine hükmetmeyi
öğrenir.
“Yanan çalı olayı”, kişinin kendi iç bağlantısını yaptığı ve öğretmenin onu “kendi işini
yapmaya bıraktığı anı” göstermektedir, fakat bu, ruhsal uyanmanın ilk aşamalarından yıllar
sonra olmuştur. Kendi iç isteği Mısır’dan kaçmasını söylerken, bunu yapabilme yeteneği
yoktu Musa’nın. Birçok duyarlı ruhlar özgürlüğü aramışlardır, fakat daha sonra, tekrar insan
bitkiselliği ve hayvan krallığına daha alaycı, daha kötü, şeytanca bir şekilde dönmüşlerdir,
çünkü bunlar çevrelerindekilerden daha çok şey bilirler.
Büyücü Balaam, Sayılar Kitabı’nda, böyle bir karakter simgelemiştir. Arayan, doğruyu arayışı
sırasında, birçok kötü fakat güçlü bireylerle karşılaşmıştır ve bir süre sonra onların bilgilerini
alır, zamanla bazı bencil hareketler, onun ruhsal bilgiden büyü gücüne döndüğünü gösterir.
Bu karşılaşmalar eğitimde önemli bir yer tutar ve arayanın ilgisini çekmek için Tanrı
tarafından hazırlanmıştır. Arayıcının yukarı dünyalara açılan kapıyı arayışında, bu tanrı
imtihanı fenomeni önemli bir rol oynar. Bazı kitaplarda bu olay, bir kişinin ezoterik bağlılığını
kanıtlaması için can alıcı bir noktadır. Jethro’nun kızlarına kent köpeklerinin saldırısı sırasında
Musa’nın tam zamanında yetişmesi, Tanrı’nın düzenlemesidir. Bazen kişi rastladığı kişilerle
bir anlık bir bağlantı kurar, bu ilişki çoğunlukla sohbet şeklinde olur ve bu da arayıcının,
kendisinin denendiğini ve başlamaya aday olduğunu anlayıncaya kadar sürer. Bu şekilde bir
yöntem Kabala’nın içerdiği birçok gelenekte sır almanın yolu olarak uygulanır. Örneğin,
Polonyalı bir bilge, öğretmeninin profesyonelliğini bilmiyordu, çünkü o öğretmen ona
Kabala’yı ihtiyatlı ve tedbirli bir biçimde öğretmişti. Bu yoldaki bir sonraki adım ise,
A N A D O L U A Y D I N L A N M A V A K F I | 3
çoğunlukla “iradenin öğretmenin elinde” olduğunun bilinmemesidir. Kabala’nın birçok
akademik bilginleri, bu fenomeni özgüvenin yitirilmemesi için gerekli görürler.
Kabala okulları yüzyıllar boyunca var olmuşlardır, ancak söylentilere göre, bazen bunlar
ezoterik anlamlarını, teorilerinin anlatımlarını ve pratiklerini yitirmişlerdir. Bu bilgiler
genellikle onları var eden ezoterik olaylardan çok sonra yazılmış veya yayınlanmıştır. Böyle
gruplar, dinin devamlı ilerlemesine bağlı olarak, sadece kendi çağlarını yansıtmışlardır.
Örneğin, 13. yy.’da İspanya Gerona’da büyük bir Kabalistik okul bulunduğu biliniyor. Bir
başkası da 16. yy.’da Filistin Safed’deydi. Bunların öğretilerinin çok azı yazılmıştır. Bütün
Kabalistik okullar Yahudice okutulmamıştır.
Hıristiyan ve Okült Kabala Orta Fransa’da, Flanders ve İtalya’da çalışılmıştır. 17. yy. Almanyası
ve 18. yy. Amerikası’nda ise pek bilinmemektedir. Daha sonra Kabala, düzenli bir Yahudi
geleneğine bağlı kalarak İslam ve Hıristiyan mistisizmini ve diğerlerini etkilemiştir.
Kabala, Yahudiler ve Yahudi olmayanlar tarafından büyü çalışmaları için yanlış şekilde ve
Shabbetaj Zvi ve izleyicileri tarafından “yarı anlaşılmış” biçimde kullanılmıştır ve bu 17. yy.
Mesihçi geleneğin adının kötüye çıkmasına sebep olmuştur. Önceki ruhsal bilgi anlatımının
çok az bir kısmı değişmeden kalabilmiştir, arayıcıların aradığı ruhsal bilgi, söylenti şeklindeki
bilimsel nedenlerden dolayı gizli kalmıştır.
Kölelikten iç yolculuğa dönmek şöyle olur: Birey normal hayattaki oyunlardan çok farklı bir
noktaya geldiğini bilince ve yukarı dünyalarda çalışmayı isteyince, gözle görülebilir
değişiklikler yaşamını etkiler. Bu, Kızıldeniz’in geçilmesi olarak sembolize edilmiştir, kişinin
yaşamında beklenmedik bir değişiklik, yani bir görev veya bir bağlantı oluşur ve dönüşü
olmayan bir noktaya ulaşılır. Böyle bir olaydan sonra kişi ruhsal gelişme hakkında daha fazla
düşünemez veya okuyamaz, bu kesin bir karar olmalıdır. Bu karar verildiği zaman, “ruhsal
mentor” (güvenilir kişi) ile kişinin arasındaki bağlantı tamamen kurulmuş olur. Böylece bu kişi
kendisi gibi olan ve aynı yolu izleyen kişilerle karşılaşır ve onlarla çalışır. Burada Mısır’dan
çıkış hikâyesi yaşayan bir gerçeklik olarak ortaya çıkar, böylece kişi insan ruhunun çölünden
ruhlar dünyasına doğru yolculuğa başlar.
“Rabbi Simeon oturdu ve söyledi ve dedi, ben bu sırları açıklarsam acı çek ve eğer
açıklamazsam acı çek. Burada bulunan ve bu zamana kadar sessiz duran Rabbi Abba ayağa
kalktı ve dedi ki: Eğer efendimiz bunları açıklamamızı isteseydi ‘Efendinin sırları ondan
korkanlara aittir’ diye yazmazdı ve buradaki arkadaşlar, bütün olan onları kutsamadan
titremezlerdi.” (Zohar, Büyük Bütün Meclis bölümü, 13. yy. İspanya, çev. Roy Rosenberg)
Eğitim:
Mısır’dan dışarı çıkış birçok aşamayı kapsar. Bu aynı zamanda fiziksel ve psikolojik bağlılığın
da artışı ile olur. Beden ve benliğin üstünlüğüne son vermek girişimi sırasında, genellikle
kişinin yaşamında bunalım ve sıkıntılı devreler oluşur, bunlar sıradan bir arkadaşlığın candan
dostluğa dönüşmesi, mevkiinin değişmesi, iş hayatı gibi durumlardır. Bir kişi bu değişikliğe
kolayca katlanamayacağından (kendi kendine), grupta da bu durumda olanlar
bulunduğundan, İsraillilerin Musa ile sembolize ettiği bir öğretmene gereksinme vardır.
A N A D O L U A Y D I N L A N M A V A K F I | 4
Bir başka örnek de bir kez Kızıldeniz geçildikten sonra geriye dönüş yoktur. (Exodus, 16: 2,3).
Bazılarının başkaldırıp eski uyanmamış hallerine, et kazanlarının başına dönmek istemelerine
karşın, geri dönüş yoktur. Grubun üyeleri birbirlerine tekrar köleliğe dönmemeleri için
liderlerin koruması altında yardım ederler. Kabala’da bu olay günlük yaşama taşınmıştır.
Bu işin tarzı veya İbranice Avodah, diğer bir anlamıyla hizmet, ibadet şekli ağacın modeline
dayanır. İlk evre malkut sefirahından kaynaklanır ve çevresindeki dörtlü gruba bağlanır.
Burada belli zamanda belli yere gelme gibi materyal olaylar egzersizle öğrenilir, günlük
olaylar da böyledir. Bir 18. yy. Kabalistinin belirttiği gibi: “Ben, öğretmenimin ayakkabılarını
nasıl bağladığını öğrenmeye geldim.” Bu yöntem, kişiye çevresindeki dünyadan haberdar
olmasını ve fiziksel olan her şeyin “devamlı bir değişimde” olduğunu “fark etmesine” yardım
eder. Bu duyarlık, kişinin 4. dünyanın kendi içinde ve fiziksel evrende bulunduğunu fark
edinceye kadar yoğunlaştırılmalıdır.
Bir sonraki adım, diğerlerinin ve öğretmeninin yardımıyla, yesodik benliğin doğasını
tanımaktır. Bu, grubun farklı üyeleri tarafından kendi düşüncelerinden, hislerinden ve
hareketlerinden, kısmi eğitimle, önyargıyla ve kör noktalarıyla renklendirilmiş örnekler
verilerek yapılır. Bu üç katlı görüntünün temeli, egonun yesodunu besleyen 3 küçük üçlünün
içindedir ve insan ruhunun rutin metodunu veya bitkisel üçlüyü oluşturur. Bu şekilde öğrenci
ağaca aşina hale gelir. Kendi içinde çalışırken, insan ruhunun uyarıcı hareketini ve
duygusunun aktif tarafı ile durağan duygunun pasif tarafını görür ve yansıtıcı düşünceye
yönelir. Kabala’da bu metot “hareketin, sadakatin ve dalıncın” eğitimi olarak adlandırılır. Bu
eğitimde öğrenci kutsal sanatı geliştirici çeşitli egzersizler yapar (Örneğin, içsel duaya
başlamadan önce mum yakmak veya Kabalistik fikri bir hafta boyunca düşünmek ve sonunda
yorum ve karşılaştırma için gruba rapor etmek). Bu şekilde o “kendi ego tipinden” ve onun
“dengesizliğinden” haberdar olur. Böylece o, kendinin bir “düşünen, hisseden ve yapan”
olduğunu ve diğer ego kaynaklı triadlar (üçlüler) üstünde, herhangi bir eksikliği düzeltebilmek
için çalışabileceğini algılar. Bir sonraki aşama biopsikolojik fonksiyonun 2 sefirotunun
özelliklerini incelemektir, bunlar hod ve nezah’tır. Bu ikisini açıklamak oldukça güçtür, çünkü
bunların aktivitesi geniş bir çeşitliliğe sahiptir.
Bir Kabalist grubun organizasyonunda bunlar “teori” ve “pratiğe” denktir. Teori hod’daki
şeklin “pasif” kolonunda bulunur, çünkü öğrenme, “vaaz vermek ve geri dönüş” (feed-back)
metodu ile ilgilidir. Bu, kendini metin çatışmaları ve Kabalistik diyagramlarda gösterdiği gibi,
kelimelerin ve sayıların imtihanı şeklinde de gözükebilir. Bu bir ibret dersi veren hikâyenin
analizine eşit olabildiği gibi, bir kişinin alışkanlıklarının, prensiplerinin hangi sefirahtan
kaynaklandığını anlayabilmek için de olabilir.
Nezah’ın enerjisi yansıtıcılığa karşı “aktif” olmaktır ki bu da “pratikle” kazanılır. Bu birkaç
şekilde açıklanabilir, grupta özel bir ritüel düzenlenebilir, böylece sefirotik üçlünün
uyandırılabilmesi için kurallar konmuş olur veya normal hayatta Kabalistik prensiplerin pratik
egzersizleri uygulanabilir, ağacın metafiziğini tıbbi ve işlevsel problemlere uygulamak gibi…
Bir bina veya Kabalist teoriye dayanan bir ritüel obje, dua ederken veya dünya ve cennetin
bütünlüğü hakkında fikir yürütürken, kısmi bir dikkat sarf edilerek inşa edilebilir.
A N A D O L U A Y D I N L A N M A V A K F I | 5
Öğretmen (maggid), tiferet’te veya izleyici pozisyonda durur (gruptaki öğrenciye göre) ve
öğrencilerin henüz disiplinsiz olan egolarının koruyucusu rolünü üstlenir, tıpkı Musa’nın
madendeki köle İsraillilere yaptığı gibi. Solomon’un koltuğunda komutlar verilir ki bunlar
maggid’den değildir, fakat bunlar ağaçtaki diğer sefirahların yollarından geçerek öğretmene
gelirler ve oradan da geçerek öğretmen olurlar. Bu yolla maggid’in kişisel dengesizlikleri
kontrol edilmiş ve bir akım yukarı dünyalardan aşağı inmiş olur, aynı zamanda öğretme zinciri
değişik boyut ve ölçümlerden geçmiş olur.
Bazı büyük Kabalistler, kendilerinin cennet ve dünya arasındaki bağ olan Elijah tarafından
eğitildiklerini söylerler. Öğrenim ağacında da burası ruh dünyasının (beriah’ın) malkut’unun,
insan ruhunun (yezirah’ı) tiferet’i ile bedenin (asiah’ın) keter’inin karşılaştığı yerdir. Böylece
Kabala metatrondan dünyalar yolu boyunca aşağı doğru alınmış ve bildirilmiş olur. En yüksek
başlama noktasından en mütevazı öğrenciye kadar iletilir. Öğrenci kendi içinde tiferet
aşamasına geldiği zaman (bu aşama onun uyanış üçlüsünü kendi istediği anda geçebilecek
kadar geliştiği andır) o kendi kendisinin öğretmenidir. Bu andan itibaren öz üçlü (nesed,
gevurah, tiferet) ile temasa geçer ve bu da ona “adaletin, disiplinin ve merhametin
toleransını” getirir. Bu duygusal üçlü nefsin etrafında döner ve kendi bilincinin özünü artırır,
bu bazen soldan şiddetin temasıyla, bazen de sağdan merhametin temasıyla olur, bu nefiste
hissedilir, duygusal genişlemenin uyumsuzluğunu dengeler. Bu iş grupta diğerleri arasında da
yayılır.
Kabala, büyük sabır ve sebat isteyen undramatic bir gelenektir. Bu temponun nedenlerinden
biri de şudur: Herkes kendi potansiyelini yükseltmelidir ve bu normal yaşamda da
uygulanmalıdır. Bu şekilde uygulayıcının yaşamı, kendisinin ve kozmosun en uygun anında
açılmaya başlar, bu zamanlama bireylerin ve görülmüş veya görülmeyen dünyalarda
karşılaşmış grupların kaderlerine bağlıdır. Grup dönemlerinde ruhun büyük üst üçlüsü, yeni
dinsel veya sosyal çağların meydana gelmesi gibi kozmik olaylarla ilgilidir (ağacın alt tarafında
daha çok bireysel olayın olması gibi). Burada binah ve hokhmah gelenek ve keşfin sefirahları
ile sefirah olmayan daat (bilgi) bu aşamaya erişmiş kişilerin “olayların göksel ve panhistoric
görüntülerini” görmelerini sağlar. Bu, Kitab-ı Mukaddes’in kehanetlerinde ve soylar boyu
dilden dile dolaşmış olan evrenin Kabalistik semalarında görülebilir.
Kabala’nın her öğrencisi bu aşamaları geçer, fakat bu sadece böyle bir grubun üyesi veya
Kabalistik kitaplar kütüphanesine sahip olmakla olmaz, “derin bir iç bağlantı” geliştirilmelidir
ki, yüksekteki akademi ile kişisel bir kontak kurulabilsin.
Diğer gelenekler gerçeğin bu aşamasına azizlerin adası, insanoğlunun iç çemberi, yeni
başlayanların büyük kardeşlik yeri adlarını vermişlerdir. Bu aşamanın dünyada yeri yoktur,
onun yeri yezirah’ın (insan ruhu) yukarı kısımları ve beriah’ın (ruh) aşağı kısımlarıdır.
Normal zaman ve uzayın dışında, grup ağacının en yüksek üçlüsü tanrısallıkla direkt temas
halindedir, bireyin ve hatta grubun aşamalarıyla karşılaştırıldığında, burası shekhinah’ın
varlığına veya Lordun yerine ulaşma olanağıdır. Bazı kişiler bunu kendiliğinden olan bir lütuf
rolü olarak deneylerler (derin bir huşu içinde altın bir ışık ve bütünlük, barış duyguları ile
sarılmak ve dolmak gibi). Kabalist bu yehud hareketini veya şuurlu birliği yalnız veya
diğerleriyle arar, burada bilgi geleneğin kanatları altında, bilinene ve “bir olarak bilinmesine”
izin verir ve yardım eder. Kabalist gruplar, genellikle disiplinli bir düzen içinde sözel
A N A D O L U A Y D I N L A N M A V A K F I | 6
geleneklere uygun çalışırlar, bütün dünya üzerinde bulunabilirler. Her zaman Yahudi
Ortodoksluğu içinde değildirler. Onları bulmak kolay fakat bir gruba girebilmek için çağırılmak
zordur, çünkü ancak “doğalarının tüm aşamalarını geliştirmek isteyenler” Kabala’da
çalışabilirler.
Kabala’dan korkanlar veya etkilenenler onun hakkında yalnızca çok abartılı ve yanlı
değerlendirilmiş görüntüleri bilirler, bazen bu konu hakkında bilgi sahibi olanlar, onunla çok
az bağlantısı bulunan kişilerden, Kabala’nın gerçek doğası konusunda çok daha az bilgi
sahibidirler. Kabala kapılarını sadece onu almaya hazırlananlara açar.
Kabala klasiğinden adapte edilmiş bir efsane olan “Zohar” bu noktayı şöyle vurgular: Bir genç
adam sarayın penceresinde peçeli bir kız figürü görür. Başlangıçta sadece merak yüzünden
her gün onun küçük bir görüntüsünü yakalamaya çalışır. Bir süre sonra, umduğu gibi onun
kendine bakmaya başladığını fark eder, daha sonra onunla ilişki kurmak ister, bu arada kız
peçesini indirir ve yüzünü açar, bu genç adamın çok ilgisini çeker ve onun güzelliğini görmek
için sarayın önünde saatler geçirmeye başlar. Daha sonra kıza âşık olur ve günün büyük bir
kısmını ona bakarak geçirir. Bir süre sonra kız daha açık davranmaya başlar ve konuşurlar. Kız
ona sarayın sırlarını ve babası kralın özelliklerini anlatır, gün geçtikçe genç adam buna daha
fazla dayanamayacağını anlar, onunla evlenmek ve böylece bütün anlattıklarını yaşamak
ister.
Bu örnekteki “adam öz’dür, prenses ruh, saray varoluş ve kral da kralların kralıdır.”
“O ki, Kabaladaki anlayış kapılarının sırlarını bilen, büyük jübilenin (ruhsal çemberin
tamamlanışı) sırlarını da bilir.” (Fico della Mirandola, Hıristiyan Kabalist, İtalya 15. yy.)
Birleştirme Çalışması:
Başlangıç eğitiminin teori ve pratiğinden sonra, birleşikliği ve mükemmelliği izlemeye sıra
gelir. Bu, “bedenin” ve “insan ruhunun” (psyche) bir araya getirilmesi ve bunların
elemanlarının “yukarı dünyalarla uyumlu” hale getirilmesidir. Birçok Kabaliste göre
birleşmenin değişken aşamaları dikkatli bir çalışmayla sağlanır ve aynı zamanda kişi, insan
ruhunun yedi aşamasından da yükselir. Lütuf bazen bu karşılaşmayı, derin yeziratik
bağışlanma veya psikolojik duru görüyü ve beriatik veya ruhsal deneyleri de azalttığı gibi
azaltabilir.
Bunlar sıradan sözcüklerle anlatılamaz, hatta yüzyıllardır yazılan Kabalistik yazılarda da, diğer
ezoterik geleneklerde rastlanan fenomenlerle açıklanabilmiştir.
Kabalistler tarafından kullanılan teknikler çok ve çeşitlidir, bunların hepsi genel olarak
hareket, “sadakat” ve “düşünmenin” üç tanımına uyarlar ve üç ego üçlüsünün kurallarını
uygularlar. Günlük fiziksel yaşantıdaki hareketler dinsel ritüellerin tanıklığına dönüşür. Bunlar
tefilin’in bağlanması, duacı kitabının Ortodoks Yahudisinin koluna ve başına bağlanması gibi
bazı seremonilerde ifade edilebilir. Fakat onlar, yine günlük aktivitelerinde dikkatlerini
toplayabilecekleri gibi, kendilerini Tanrı’ya da adayabilirler. Bir Rus Kabalistin dediği gibi:
“Eğer bir kişi dua sırasında işini düşünebiliyorsa, iş yaparken de dua edebilir.” Bağlılık
egzersizleri Tanrı’nın “korkusu” ve “aşkına” dayanır, bu iş her an başarılabilir; Kabalist kendi
dünyasındaki kutsal varlığın şanını (glory) gözler ve yağmur için, yiyecek için, aile için ve hatta
A N A D O L U A Y D I N L A N M A V A K F I | 7
hayatının ritmini periyodik olarak bozan krizler için (çünkü bunlar Tanrı tarafından o dersi
öğrenebilmesi için gönderilmiştir) teşekkür eder. Hiçbir şey önemsiz değildir. Her şey
Tanrı’nın takdir ettiği bir hediyedir, hatta şeytanla bir temas veya şeytanın tehdidi bir
bağışlanma olarak kabul edilmelidir, gizlenmiş bir aşkın simgesidir. Derin düşünmenin
(contemplation) süregelen rolü, bütün Kabalistler tarafından, Kabala için bilginin yolu olarak
kabul edilmiştir.
Başka bir deyişle, birçok inanan Tanrı’nın korkusunu veya aşkını bulabileceği gibi, emirleri
başararak da bulabilir. Kabalist ise Tanrı’yı bulmak ister, bunun için de kendi
mikrokozmosunu ve evrenin mikrokozmosunu inceler ve böylece Tanrı yolları ile aşina olur.
Bilgili bir düşünür, bir anda sefirotik ağacın derin bilgisi tarafından yardım görebilir ve
böylece kendi yaşayan yapısını kesit kesit ve aynı zamanda da her şeyin içindeki saklı
kutsallığı “yaratıcının isteğiyle” görür. Bu uzun emekler sırasında hem içinde ve hem de
dışında “dönüşümler” meydana gelir. İlk başta her şey heyecan vericidir, her keşif bir
sorunun cevabıdır. Çoğunlukla bireyin yaşamı temelden değişir, bunu ağır bir periyot izler,
burada çok az şey olur, sadece anahtarlar birinci dramatik periyoda göre yavaş yavaş daha
farklılaşır. Bu sakin devre bir hazırlıktır ve ruhun dünyasından iç olaylara geçişin başlangıcıdır.
İnsan ruhunun (psyche) derin katmanlarından olağan bilinçliliğe geçiştir. Böyle bir anahtar
yavaş yavaş bir tekrar yönelme şeklini alır; bu yönelme, birisinin Kabalistik çemberini veya
kişinin 4 dünya ile ilgili bütün görgüsünü değiştirir. Örneğin, bir doktor kendi profesyonel
rolünü Kabalistik olarak iç iyileştirmeyle ilişkiye sokmak şeklinde görebilir, böylece o
kendisinin özgülük olmasıyla direkt bağlantısı bulunmayan bir iç eğitiminin bulunduğunu fark
eder.
Bir erkek veya kadın, işlerinde ahlâksal aşamayı yükseltme gücünü fark etmeye başlayabilir,
bu onların kendi katıksız varoluşlarıyla olur veya büyük mesafeler boyunca görme veya
duyma yeteneğini elde edebilirler, bu yetenek direkt yukarı dünyalarla ilişki şeklinde de
olabilir ve bunu başkalarının yararı için yaparlar. Bunlar iç evrimle gelen hediyelerdir ve
büyüsel veya okült tekniklerin sahte yardımları olmadan yapılabilirler. Büyük bir Kabalistin
dediği gibi: “Önce cennetin krallığını (beriah’ın malkut’u) arayın ve diğer şeyler size
eklenecektir.”
İç görüntüler bize parçalar halinde gelir, bu dokümanların bazıları bazı olayların oluşabilmesi
için gerekli olan fiziksel ve psikolojik durumları anlatır. Çoğunlukla oruç veya büyük gayret
sarf etmek hazırlık için kullanılır, bunun başka bir yolu da yalnızlık (inziva) veya cinsellikten
uzaklaşmadır. Bu teknikler devire ve okula göre değişiklik gösterir, fakat hepsi aynı dengede
olma ve geniş akıl pozisyonunu sağlama yolunu arar. “Bir kişi bir hırsızdan dahi bir şeyler
öğrenebilir, hırsız herkesten daha gözlemcidir, her fırsatı değerlendirir ve en küçük kazancı
dahi küçümsemez. Bir Kabalist, iç gelişme için aynı kriteri kullanmalıdır.” (Hasidic Rabbi,
Polonya 18. yy.)
Bedeni doyurmak için bir talimatlar kümesi tavsiye edilmiştir. Örneğin, İbrani harflerini hızlı
ve devamlı bir şekilde yazmak gibi… Bu tavsiyeler sıradan yesodik aklı fazla yükleyip
karıştırmak için verilir. Bu da yukarı dünyalara girişin “seksüel aşk metodunu” sezinceye
kadar sürdürülür. Önceki çağlarda ritüel, meditasyon ve contemplation sırasında kendi
derinliğine dalmaya “Chariot’a girmek” denirdi. Bu hareket simültane olarak, fiziksel olarak
A N A D O L U A Y D I N L A N M A V A K F I | 8
dünyadan ruhun 7 kat aşağı ve 7 kat yukarı katlara yükselmesine neden olur. Bu adımlar
bedenin kendini bilmezliğini kapsar. Yeziratik malkut, sıradan ego durumu yesod’da, hod–
nezah–tiferet’te uyanış hali, öz üçlü’nün bilinci, daha sonra yeziratik ağacın tacında ruhsal ve
kutsal üçlüler, yolu beriatik dünyanın 7 büyük katı şeklinde hazırlar.
Bu düzenlenmiş ve disipline edilmiş aşamada, Kabalistler yaradılış dünyasına girer ve
deneylerler, bu sırada bedenli oldukları halde, cennetlerin ve orada yaşayanların
görüntüsünü izlerler. Böyle bir iç seyahat olgunlaşmamış, dengesiz ve yanlış yönlendirilmiş
biri için tehlikeli ve korkutucudur.
Cennetin krallığına hazırlıksız yolculuk yapanları uyarı için, sık sık saf ruhun dünyasına giren 4
Rabbinin hikâyesi anlatılır. Birincisi ölür, ikincisi delirir, üçüncüsü inkârcı olur, yalnızca
dördüncü Rabbi, Rabbi Akiba geriye dönmüş ve gördüklerini anlatabilmiştir, bunu da
tecrübelerine borçludur. Birinci kat ki yaratılış krallığına veya kendinin ruhsal görünüşüne
karşılıktır, burası için Akiba, “Hasid bağlılığın yeridir,” der. Burası vilon, cennetin perdesi
olarak adlandırılan yerdir, perde kalkar ve saf ruhun dünyasına girer, burada melekler ve
insanlar birbirleriyle konuşabilirler ve o tahor’a yani saflığın yerine yükselir.
Buradan da 2. cennetsel kata yükselir, buraya rakiyah veya sema denir. Burada büyük baş
melek Gabriel’in oturduğu söylenir. Burası yani beriah’ın yesod’u, yaratılışın temeli, cennetin
işaretlerinin peygamberlere gösterildiği yerdir. Burası aynı zamanda insanda tüm ruhun
yeridir ve daat’a, insan ruhunda bilginin (s) on sefirahına karşılıktır. 3. kat shehakim olarak
adlandırılır. Gökler, burası yashan’ın (içtenliğin) durumudur. Akiba 3. cennetteydi, burası
evrenin değirmen taşlarının zamanı öğüttüğü yerdi. Buradan sonra 4. cennete yükseldi ve
burada kutsallıkla direkt temasta bulundu ve tamim’in veya “tümlüğün” durumuna ulaştı.
Burası yukarı 3 dünyanın karşılaştığı yerdir, beriah’ın tiferet’i ve Azilut’un malkut’u, kutsallığın
krallığı, yezirah’ın keter’i (insan ruhunun tacı), bu aşama büyük baş melek Mikael’in
bulunduğu, “cennetsel Yerusalem” ve onun tapınağıdır.
İnsan ruhunun normal limitlerini aşıyordu Akiba, çünkü ruhsal bir araç geliştirmişti. Akiba
“maon” veya “ikametgâh” adı verilen 5. cennete girdi ve burası onun büyük baş melek
bekçilerinin Samael ve Zadkiel ile karşılaştığı yerdir. Bunlar kutsallık bütünlüğünün Kedushah
duacısıyla konuşacağı yerin önündeydiler. Kedushah duacısı ona makom’un yani “her zaman
her yerde olanın” cennetine ki burası 6. cennettir, geçebilmesi için kendi bütünlüğünü
gösterecektir. Burası yüksek yaratılmışların teşkilâtının yeridir, bunlar göksel throne’dan,
makom’dan (tören) öncedirler. Akiba burada cennet korosu ile birlikte Tanrı’yı öven şarkılar
söyler ve böylece 7. cennete (Arabot’un büyük katına) yükselir. Burada, ayakta bütün
benliğinin dengesini sağlayarak dimdik durur ki bu duruş, yaratıcısı onu ürpertinceye kadar
sürer.
Akiba, bundan sonra, kutsallığın varlığından güvenli bir şekilde ruhun 7 katından geçerek,
insan ruhunun aşağı katlarından veya aşamalarından da geçer ve bedenine döner, çünkü o
olağan yaşamına iyi bağlanmıştır. Kabala’da bu stabilite kesinlikle gereklidir, çünkü bedende
veya insan ruhunda küçük bir dengesizlik, böyle bir deney sırasında çok büyür. Bu yüzden
Kabalistler aşağı dünyalardan geri çekilmezler ve özel şartlar veya izolasyonlar ararlar.
Kabalistlerin alçak dünyalardan kaçmak için bir köşeye çekilmesinin veya arama
A N A D O L U A Y D I N L A N M A V A K F I | 9
yapmamasının başka bir nedeni de Kabala’nın diğer ruhsal geleneklerle arasındaki temel
farklılıktır. Kabala maddeye kötü gözle bakmaz, doğal dünyayı da ruh veya öze göre
küçümsemez, o da bütünün bir parçasıdır. Varoluş Tanrı’dan kaynaklanır ve tabii ki yükselen
ayrılmanın dereceleri olduğu gibi, varoluşun hiçbir parçası bir an için bile kutsal ruhsuz var
olamaz; hatta kötülük bile ki onun da kendi kozmik görevi vardır. Evrendeki her şey O’nun bir
parçasıdır, dikişsiz bir elbise gibi ki Tanrı bu elbiseyi kutsallığa sarmıştır. Kabala 4. dünya
olduğunu ileri sürer, bunların her biri katmanlar kompleksi olup kendi fonksiyonlarına
sahiptir.
Tachutnim yani “doğal krallığın” altında yaşayan yaratıklar Elionim’i veya bunun üstündekileri
algılayamazlar, sadece insan aynı zamanda yukarı ve alt dünyaları algılama kapasitesine
sahiptir. Böyle bir görüş yeteneğine sahip olmak Kabala’nın amaçlarından biridir, onun teorisi
ve pratiği bireylere kendi bilinçlerinin yukarı ve aşağısını genişletme olanağı verir ve eğer
gerekli olursa, dünyalar arasındaki yarıklara köprü kurar ve böylece göksel akım ve kutsallığın
akışını yükseltir. Bu müdahaleyi, evrimin geciktiği, düzensizliğin yaygın olduğu veya uyumun
sağlanması gerektiği veya kutsallık varlığı bilincinin insanlığın merkezinden yayılması gerektiği
yerlerde yapar.
“Bir birey, Tanrı’nın varlığının ve onun sevgisinin varlığının farkında olmalıdır, o yolculukları
sırasında veya yatarken veya kalkarken bilincini kutsaldan ayırmamalıdır.” (Rabbi
Nahmanides, İspanya 13.yy.)
Böyle işlemler Kabala’nın son çalışmalarıdır. Bir kişi yaratılışın yüksek görünümlerini birey
olarak deneylerse, cennetin yöneticisini ve hatta meleksel yaratıkları işlerini yaparlarken
görebilir. Bu kişisel ve ruhsal bir geziden başka bir şey olmadığı gibi eski mistik olayların
bazılarında da anlatıldığı gibidir. Bu birçok ruhsal gelenekte söylendiği gibi bir tuzaktır, böyle
doğaüstü güçleri ve egoyu motive ederek yapılmış konsantrasyon ile kazanılmış yetenekleri
elde etmenin birçok tehlikeleri vardır. Bütünlük işi sadece bireysel gelişmeyle olmaz, aynı
zamanda yaratılış işinde bulunan dünyaların bütünlüğünü de sağlamaya çalışmalıdır.
Bedenin, insan ruhunun, ruhun ve kutsal kıvılcımın kişisel aşamaları gibi, bunlar uyumlu hale
getirilmelidir. Böylece Kabalist kendinde ve kendi kaderinde, varoluşa yardım etmeye çalışır.
Bu, “kozmik aynanın” içinde “bireysel bir ayna” olmaktır. Böyle bir adam evrenin büyük
Âdem’inin görüntüsünün büyüyen, yükselen derinliklerine bakabilir ve böylece kutsallığın
yansımasını algılar. Bu yolla her Kabalist, Tanrı’nın gözlemlenmesi için grubundakilerle
birlikte, olağan yaşamın ötesinde olarak Tanrı’ya yardım eder. Kutsal plandaki bu ayırım
yaratılış işi olarak adlandırılır.
Yaratılış İşi (Work of Creation):
Yaratılış, günlerin kozmik haftalarının başlaması için, sefirot dünyasından yayılmıştır. Böylece
zaman sonsuzluktan gelmiştir. Yaratılış, şekillenme ve eylemin hareketi, günlerin sonuna yani
yaratılış görevi başarılıncaya kadar devam edecektir. Dışarı akım ve dönüşüm yönteminde biz
Kabalistik geleneğe göre yarı yolda sayılırız. Bu noktada maddenin son derecesine erişilmiştir.
Evrimin uyanma derecesi mineral, bitkisel ve hayvansal düzeylerden evren aşamasına yani
“insana” yükselir.
A N A D O L U A Y D I N L A N M A V A K F I | 10
Burada bizim evrendeki yerimiz şöyledir: Samanyolu’nda, yapısı atom temelli yıldızların
dışında, molekül temelli gezegenin yüzeyinde hücre temelli, organik yaşamdan oluşmuş,
değişik ruhsal şekle indirgenmiş bir durumdayız. Bu evrimsel zincirin sırası diğer galaksiler,
sistemler, mineraller, bitkiler, hayvanlar ve insanımsılarda da görülebilir. Bu fikir bütün
organizmaların aynı sefirotik modelden kaynaklandığına dayanır ki bu da irade, akıl, duygu ve
hareket yeteneğine sahip yaratıkların oluşmasını gösterir. Dünya gezegeni ateş topu, gaz, sıvı
ve katı durumlarından geçtikten sonra bağımlı sabitlik görüntüsünü kazanır. Uzun dönemde
bu görüntü aldatıcıdır, sadece kendi zaman ölçülerinde algılanan kozmik ritimler statik veya
etkisiz görünürler. Örneğin; yaşamaya elverişli şartlar birkaç milyon yıldır var olmasına karşın,
bunun çok küçük bir bölümünde insan oluşmuştur. Bu zaman diliminde insan tarihi devamlı
açılan olayların tiyatrosu, krizler veya sessiz açılmalar dönemleri ile düzenli olaylar şeklinde
ortaya çıkmıştır. İnsanoğlunun sadece bir kısmı bu sahneye hükmedebilmiştir.
Akdeniz dünyasında Yunanlılar Romalılara yol vermiştir, Romalılar da Araplara. Bu çiçek
açmalar ve solmalar gezegensel ve yıldızsal düzensizliklere karşılık gelir, ayrıca düzen ve kaos
arasındaki kozmik gerilimdeki insan sorumluluğu, onun iyilik ve kötülük arasındaki
çekişmesidir.
“Evreni yaratan, kutsal olan, kendi gizli görünüşünü açıklamak istediği zaman, o şeylerin
birbirine nasıl karıştığını gösterir. Böylece karanlıktan aydınlık gelir ve gizlilikten açıklık gelir.
Aynı şekilde kötülükten iyilik ve adaletten merhamet doğar, bütün bunlar ancak birbirine
sarıldığı sürece olur.” (Zohar, İspanya 13. yy.)
Bazı Kabalistlere göre, yaratılış anı yayılma dünyasından kötülük prensibinin yayılmasıyla
ayrılır. Kötülük her zaman göründüğü gibi değildir. Değişik kötülük şekilleri vardır, en yüksek
şekli “benlik iradesidir” ki bu baş melek Lucifer’de (Tanrı’ya karşı gelen) cisimlenmiştir. O
bütün dünyalar boyunca “prensip her zaman en iyisini bilir” tavrıyla yayılmıştır. Onunla aynı
zamanda her aşamadaki gurur ve kibirde karşılaşılır. Bundan sonra Tempter’in (baştan
çıkaran) rolü vardır ki bu varoluştaki kirli görevlerden biridir ve büyük beceri gerektirir. İşte
burada da Lucifer görevini yerine getirirken kendi aşırı zekâsını kullanır. Genesis’teki yılan
aynı yayılmadır ve şeytanı iş başında gösterir. Bu tip kötülükler ağacın merkez sütununa aittir
ve bilinçle ilgilidir. Aynı zamanda fonksiyonun kenar sütunlarına bağlı kötülük sütunları da
bulunur. Bu kötülükler çok fazla şekilden veya sertliğin aşırı geri çekilmesinden veya çok fazla
güç ve merhamet genişlemesinden oluşmuştur. Bu kötülükler, bu evrenden önce var olmuş
eski dünyaların şeytani kalıntıları şeklinde cisimlenirler. Bunlar test etme ve dayanıklılık
metodunun yaratılış ürünleri üzerine çalışırlar. Örneğin; biz onları insan toplumunda aşırı
zenginlik veya yoksulluk düzenleri kurarken görürüz. En son ve en aşağı kötülük cinsi, kötülük
bile değildir. Bunların sonuçları zararlı veya mutsuzluk verici gibi görünse de değildirler. Ölüm
ve ahlâksızlık gibi doğal metotlar, yaratılış, şekillenme ve aktif çemberlerin reddedilmiş
evreleridir ve onlarsız evrende karmaşa olacaktır.
“Her öz bir sıçrayış yargılamasının hükmü altındadır, bir birey bu dünyaya onu terk etmek için
girmek üzere çağrıldığını bilmez. O kaç dönüşümden ve gizli yargılamadan geçmek zorunda
olduğunu da bilmez ve ruh bir sapandan taş atılır gibi fırlar.” (Zohar, İspanya 13. yy.)
Kutsal planda insanoğlu can alıcı bir rol oynar, geleneğe göre her birey tüm semanın özel
amacına bağlı olarak, bir görevi yerine getirmek için gönderilmiştir. Bunun bir yaşam süresine
A N A D O L U A Y D I N L A N M A V A K F I | 11
sığmayacağı açıktır. Bu yüzden Kabala “reenkarnasyon” fikrini ortaya koyar. İbranicede
Gilgulim veya “dönüşler” olarak adlandırılır. Kendi özgür irademizle yaptıklarımız ki bunlara
Hintçede karma denir, Kabala’da ödül ve cezayı oluşturur (üçüncü ve dördüncü kuşakta).
Bu çok boyutlu insan kaderinin resmi algılandığı zaman, bir bireyin sadece Adam Kadmon’un
bir hücresi olmadığını, aynı zamanda belli hediye ve özelliklerle periyodik olarak bir fiziksel
bedende görevini yerine getirmek üzere doğduğunu görürüz.
Bu nedenle, “doğum” ve “yeniden doğuş rastgele bir olay” değildir. Dikkatlice organize
edilmiştir ve cennetin denetimi altında yapılan bir işlemdir. Bu denetleme, kutsal iradenin
genel kozmik ajanlığı tarafından yapılır, bu ajanın bütün aşağı dünyalarda adı geçer. Bunun
için, Kabalistler tarafından söylenen eski isimler (bilenler ve tarlanın hasadını yapanlar gibi
sözler), bize neden birçok kişinin diğer zamanlar ve ülkelerle ilgili bilgisi bulunduğunu açıklar.
İnsanoğlu için yaratılış işi, kutsal niyetin gerçekleştirilmesinde bilinçli bir kısımdır. Bu kısımda
Kabalist, sadece kendini yüksek ve görülmeyen dünyalardan haberdar etmekle kalmaz, aynı
zamanda yukarı dünyalardan aşağı dünyalara akan devamlı akıma yardım eder. O bunu pratik
yaşamında, psikolojik seste ve ruhsal berraklıkta başarılı bir şekilde yapar. Bu onu
atanabileceği tanrısal görevlerde (providence) kullanılabilecek bir alet haline getirir. Bu
demektir ki o sadece bilinçsiz olarak kaderine uymaz, çoğu kişinin yaptığı gibi bilgiyi kullanır,
bir olayı veya bir hareketi, “kendini ışıkla, saflıkla, denge ve verimlilikle” doldurabilecek
şekilde adapte eder. Bunu başka şekilde açıklamak istersek 4 dünyanın özellikleri diyebiliriz.
Bunun bir örneği büyük 18. yy. öğretmeni ve Kabalist Baal Shem Tov’dur. O, ruhsal uyanışı
Doğu Avrupa’daki izole edilmemiş Yahudi toplumuna getirmiştir. Bu iş sadece “insan
bedenindeyken” yapılabilecek bir şeydir. Dünya üzerindeki gelişmemiş toplumların bütün
ruhsal geleneklerinde varoluş fikrine sıkça rastlanır.
Kabala’da Lamed Vav’ın masalı şunu anlatır: 36 adam kardeşliğin varoluşunda bulunur ve
dünya üzerine yayılmışlardır. Bunlar insanoğlunun ruhsal yaşamını izleyen yüce varlıklardır.
Bu durumdaki birisi Himalaya dağlarında mağarada oturan bir Hindu, Şam’da gümüşle
uğraşan bir Müslüman, Londra’da tıp eğitimi gören biri veya Rusya’da ekonomi öğreten bir
Yahudi olabilir. Onlardan başka kimse 36’yı bilmez, çünkü bunlar normal yaşamlarında doğal
davranırlar. Gelenekler ilerledikçe ve ruhsal açıdan gelişmiş insanlar hiyerarşisinde bu devam
eder, bu bireylerin bazıları toplumda iyi tanınmış kişiler olabilir.
Bu durum İslam’da “yaşamın ekseni” olarak geçer (axis of age). Kabala’da bu mükemmel
insanlar “Mesih” olarak kullanılır. Mesih bütün dünyalar arasında bağlantı rolü oynar.
İnsanlık gelişmesinde, mümkün olan her noktada ortaya çıkar ve insanlığın mızrak ucu olarak
yön gösterir. Böyle bir kişi her kuşakta bulunabilir. Bu yüzden Mesih’in genel kullanılışı
kutsallık boyutunda “vardım, varım, var olacağım” diye ifade edilir. Kabalistlere göre bunun
başka bir yolu olamaz. Ta ki Mesih’in iradesi, günlerin sonu yaklaştığında, bütün
insanoğlunun bilgisine açılacaktır ve böylece yaratılış işi son mükemmelliğine ulaşacaktır.
Tamamlama:
Yaratılış işi, varoluş aynasını daha yüksek ve daha sübtil bir duruma rafine eder. Bunu
Âdem’in gelişen bilincini, Tanrı’nın görüntüsünü daha berrak ve daha kolay anlaşılır hale
A N A D O L U A Y D I N L A N M A V A K F I | 12
getirmek için yapar. Böylece makrokozmos gelişir ve insanoğlu bütün dünyalara yayılır, hem
içe hem dışa, yaratılış ve yükseliş bütünlüğünün yukarısına ve aşağısına bakar. Bu, dünyanın
kanıtında gözlenebilir, o kendi elemanlarının ve yaşamın özelliklerinin parçalarını bütün
yüzeyine yaymıştır. İnsanoğlu bu gezegende kısa zaman içinde gelişmiş, göçebeler
topluluğundan milletler, imparatorluklar, uygarlıklar geliştiren uygar kişiler olmuştur.
İnsanların bu büyük kümeleri vahşi görüntüler sergilediği gibi aynı zamanda geleneksel
adetlerin, hikmet, anlayış, doğruluk, adalet ve lütuf derecelerinin kurallarını da vermiştir.
Bu, uygarlığın her adımında, “yüce” kişilerin ve “aydın” kişilerin varoluşundan beri bu böyle
süregelmiştir. Bu kişiler “düşünmenin, hissetmenin ve davranışın yüksek yollarını”
göstermişlerdir.
Böyle bir görev üstlenen, binlerce yıldır büyük bir baskı altında yaşayan, bilinen veya
bilinmeyen kadın veya erkek bu kişiler, insan yarışını mükemmelliğe yöneltmişlerdir. Bu
kişiler Buda, Musa, İsa, Muhammed gibi Mesianic (kurtarıcı) öğretmenler tarafından
uyarılmışlardır.
İnsanoğlunun saf yaşam sürecinin “bitkisel” periyodunda meydana çıktığı söylenebilir ve
şimdi de “hayvan” aşamasındadır. Halen de hayvanlar gibi üstünlük için çalışan milletler
vardır. Yukarı dünyalara bir sonraki adım “meydana çıkma” şeklinde olur, burada sadece
fiziksel ve dünyevi uyanıklık yeterli değildir. Bu ilerleme, aynı zamanda erkek ve kadınların
hakları için psikolojik bir duyarlığın yükselmesiyle olur. Dünyanın bazı bölgelerinde, geçen
yıllarda, ruhsal konulara büyük bir merak başlamıştır.
Bu nedenle insanoğlunun aşağı üç dünyasının yavaş bileşimi (ekonomik veya bitkisel aşama,
politik veya hayvansal aşama, psikolojik veya öz aşaması ve evrensel veya ruhsal aşama) de
keşfedilmiştir.
“Zamanın başlangıcından beri ebediyet boyunca, ben onun gizli definelerinin içindeydim ve
zamanın sonuna kadar beni oradan çağırmadı, ben kral tarafından geri çağrılacağım.” (Rabbi
Nahmenides, İspanya 13. yy.)
Bütün dünyalarda şekillenmiş kurallara göre, dengenin anlık olarak bir tarafa doğru
bozulduğu zamanlar vardır. Bu şekilde çok büyük ve diğer küçük olayların devirleri olmuştur,
aynı bir insan hayatında olduğu gibi. Bu periyotlarda işler kötü gidebilir, çünkü içte ve dışta
şeytani güçler iradeye egemen olma yolu ararlar, bu periyotlarda bazı kişiler dengeyi
sağlamaya çalışırken diğerleri kendi aksilikleri veya merakları yüzünden, oluşan yeni evreyi
rahatsız eden bu güçlere bilmeden yardım ederler. Bu birçok sosyal ve politik konuya kozmik
veya ruhsal boyut kazandırır; Afrika’daki dekolonizasyon savaşları bu noktayı vurgular. Buna
göre günlerin sonuna doğru kozmik “şemitotun” büyük çemberleri kapanmaya başladığında
yeni bir boyut yükselecek ve bunu sadece apocalyptic (yeni ahit sandığının son kitabı)
açıklayabilecektir. Çünkü o yukarı dünyalarla çok daha direkt olarak ilgilenir. Bu periyodun
sembolünün Tanrı ve şeytan arasındaki son yüzleştirme olduğu söylenir. Bu, varoluşun
amacını yerine getirmeye çalışanlarla kendi emelleri için çalışan kişiler arasındaki
kutuplaşmadır (polarizasyon).
A N A D O L U A Y D I N L A N M A V A K F I | 13
Bu durum sembolik ve edebi olarak, bu dünyaya insan olarak inmiş son ruh olacağını
söyleyen Mesih’le ifade edilmiştir. İkincisi ise anti-Mesih veya varlıkların en benliklisi olarak
nitelenir.
Göklerde ve doğadaki karışıklıktan sonra tüm dünyadaki savaşlar açıklanır. Bu savaş dünyevi
ve göksel fenomenlerle olan ve şeytanın yenilgisiyle sonuçlanan bir savaştır. Tam bir barış
sağlanacak ve dünyanın saltanatı Mesih’in elinde olacaktır. Bu periyotta zaman yavaşlar ve
herkese günlerin sonundaki son yargılanma için hazırlanma izni verilir.
Kabala’ya göre, bu kozmik çemberin son gününde yukarıdan ve aşağıdan gelen bütün
yaratıklar, cennetin tahtına getirilirler ve yaşamları boyunca gösterdikleri performans
belirlenir. Bazıları yukarılara gönderilirken, diğerleri yaratılışın son saatlerinin ayrı dünyalara
birlik haline getirdiği derinliklere atılır. Her yaratık tahttaki kutsal varoluşa bakar ve onun “bir
bütünün faceti” olduğunu fark eder. Sonuç olarak insanoğlunun son belirlenmiş ruhu Adam
Kadmon’a karışır. Böylece “Tanrı’nın büyük görüntüsü, varoluşun aynasına bakar ve kendi
kutsallığının yansıması olan insanlığın tecrübesini görür.” Bu anda mükemmellik Ben
Benim’in bütün adıyla bütünlüğe ulaşmıştır. Bu sırada Tanrı Tanrı’ya bakar, bu tamamlanışın
yayılmasında görüntü gerçeklikle birleşir ve Ayınsof’un içinde çözünür ve Ayın’da görünmez
olur: “Yalnız Tanrı Tanrı’dır.”
Kutsal, Kutsal, Kutsal sensin, evrenin kralı, bu şan bütün dünyaları doldurur.
“Ve günlerin önceleri oturdu, o elbisesi kar kadar beyazdı, kafasının saçı saf yün gibiydi, tahtı
alev gibiydi, kızgın bir kuşak kuşanmıştı ve ondan önce geliyordu, binlerce, binlerce papazdan
önce geliyordu ve onbinlerce onbin kadarı onun önünde duruyorlardı: adalet yerine gelmişti
ve kitaplar açılmıştı:” (Daniel, 7: 9-10)
Not: Z’ev ben Shimon Halevi’nin Kabbalah Tradition of Hidden Knowledge adlı kitabından
alınmıştır.
Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...
-
Online Yıldızname Burcu Hesaplama 1. Yol: Arapça Harflerle Ebced Yöntemi Öncelikle "cinsiyet"inizi seçin ve aşağıdaki ...
-
Harflerin Enerjileri A-Z Alfabedeki bütün harflerin enerjileri ve anlamları. İsminizde bulunan, isminizin başladığı harflere göre ka...
-
1 / 24 1 AMAL'İ MÜCERREB-1 2 Bilinmeyen Yönleriyle Satanizm - Bulent Kısa 307 say...