İbn Kesir, Yermuk Savaşı Tefsiri
İbni Kesir / El Bidaye Ve’n Nihaye ( Cilt 7 Bölüm 1) Hicri onüçüncü senesinde gerçekleşen 'YERMÜK SAVAŞI' tefsiri.
YERMÜK SAVAŞI
İbni Kesir / El Bidaye Ve’n Nihaye ( Cilt 7 Bölüm 1)
Hicri Onüçüncü Sene
Bu senenin başında Ebu Bekir es-Siddik Şam’a göndermek için ordu toplamaya başladı. Bu işi, hac dönüşünde şu ayet-i kerimelere uyarak yaptı:
“Ey inananlar! Yakınınızda bulunan inkarcılarla savaşın; sizi kendilerine karşı sert bulsunlar. Bilin ki Allah, kendisine karşı gelmekten sakınanlarla beraberdir.” (et-Tevbe, 123.)
“Allah’a ve ahiret gününe inanmayanlarla savaşın,” (et-Tevbe, 29.)
Hz. Ebu Bekir, Rasûlullah’a uymak için böyle yapmıştı. Çünkü Rasûlullah (s.a.v.), Tebük gazvesi senesinde Müslümanları Sam’da savaşmak için toplamıştı.
Bu ordu şiddetli sıcaklarda büyük bir yorgunluktan sonra o bölgeye ulaşmış, aynı sene geri dönmüştü. Rasûlullah (s.a.v.) vefatından önce azadlısı Zeyd’in oğlu Üsame’yi, Şam ve sınırlarında savaşmak için göndermişti.
Hz. Ebu Bekir, Arap Yarım adasındaki düzeni sağladıktan ve mürtedlerle savaştıktan sonra bütün gücünü Irak’a teksif etti. Oraya Halid b. Velid’i gönderdi. Sonra Irak’a asker gönderdiği gibi Şam’a da göndermek istedi.
Arap yarımadasının çeşitli yerlerinden emirler toplamaya başladı. Amr b. Asi Velid b. Ukbe ile birlikte Kudaaliların zekatlarını toplamakla görevlendirmişti. Ona, Şam’a gitmesi için mektup yazdı.Mektubunda söyle diyordu:
“Ben, seni daha önce Rasûlullah’ın görevlendirip söz vermiş olduğu işe, Rasûlullah’ın sözünü yerine getirmek üzere iade etmiştim. Sen de bu görevin başına getirilmiş bulunuyorsun. Simdi senin için hem dünyada, hem ahirette hayırlı olacak birşeyle görevlendirmek istiyorum. Ancak şu andaki görevin senin için daha sevimli olması müstesna, “
Bunun üzerine Amr ona şunları yazdı:
“Ben, İslâm’ın oklarından birisiyim.Allah’tan sonra sen, bu okları atan ve onları bir arada toplayansın. Bu okların en yamanını, en korkutucusunu ve en faziletlisini araştır, bul ve onları kullan.”
Hz. Ebu Bekir, Velid b. Ukbe’ye de yukarıdakine benzer bir mektup yazdı. Velid de ona aynı cevabı verdi. Bu iki komutan, yerlerine birer halef tayin ettikten sonra Medine’ye yöneldiler.
Halid b. Said b. As, Yemen’den Medine’ye geldi. Medine’ye girerken üzerinde ipek bir cübbe vardı. Hz. Ömer, bu cübbeyi görünce orada bulunan insanlara, cübbeyi üzerinden çekip çıkarmalarını ve parçalamalarını emretti.
Halid b. Said de bu duruma öfkelenip Hz. Ali’ye şöyle dedi:
– Ey Abdumenaf oğulları, halifelik konusunda yenilgiye mi uğradınız?
Hz. Ali de ona şöyle cevap verdi:
– Sen bu işi bir yenişme mi, yoksa halifelik olarak mı görüyorsun?
Halid b.Said:
– Bu işi sizden daha iyi kimseler ele geçirmemeli, deyince Ömer b. Hattab,
Halid b. Said’e şöyle karşılık verdi:
– Sus, Allah senin ağzını dağıtsın. Allah’a yemin ederim ki, içine daldığın bu sözleri yalan olarak söylemeye devam ediyorsun. Ama, sonunda sadece kendine zarar vereceksin.
Hz. Ömer, Halid b. Said’in bu sözlerini Hz. Ebu Bekir’e iletmiş, ama Hz. Ebu Bekir buna içerlememişti. Askerler, Hz. Ebu Bekir’in emri üzerine yanında toplandıkları zaman Ebu Bekir kalkıp onlara şu konuşmayı yaptı.
Allah’a gerekli şekilde hamdü senada bulunduktan sonra insanları cihada teşvik edip şöyle buyurdu:
“Dikkat edin.
Her iş için derleyici ve düzenleyiciler vardır.
Her kim işinin gereğini yerine getirirse, bu onun için yeterlidir.
Her kim Allah için çalışırsa, Allah ona yeter.
Gayretli olun, haddi aşmayın.
Çünkü mutedil olmak çok daha tesirlidir.
Dikkat edin, imanı olmayan kimsenin dini yoktur.
Allah’tan korkusu bulunmayan kimsenin de imanı yoktur.
Niyeti olmayan kimsenin ameli hiçtir.
Dikkat edin, Allah’ın kitabında Müslümanın sahip olmayı arzuladığı Allah yolunda cihad sebebiyle sevap ve mükafat vardır.
Bu da Allah’ın gösterdiği kurtuluştur.
Böylelikle insan rezil rüsvay olmaktan ve utanmaktan kurtulur.
Ben, şerefli ve onurlu olmayı da buna ekliyorum.”
Bu nutkunu irad ettikten sonra Hz. Ebu Bekir, komutanları tayin etmeye, sancak ve bayrakları onlara hazırlayıp vermeye başladı. Anlatıldığına göre ilk sancağı Halid b. Said b. As’a vermişti. Hz. Ömer gelip onu bundan vazgeçirmeye çalışmış ve söylediği sözleri ona hatırlatmıştı. Ancak Hz. Ebu Bekir, Ömer gibi bundan etkilenmiş ve içerlemiş değildi. Aksine Halid’i Şam’a gitme görevinden alıp Teyma’ya gitmek üzere görevlendirmişti. Halid’e, oradaki Müslümanlarla durup, göndereceği emrin kendisine ulaşmasını beklemesini tembihlemisti.
Sonra Yezid b. Ebu Süfyan için bir sancak hazırlayıp verdi. Onun yanında da bir kalabalık vardı. Ayrıca maiyetinde Süheyl b. Amr ve benzeri Mekkeliler vardı. Hz. Ebu Bekir, Yezid b. Ebu Süfyan’ı uğurlarken beraberinde yaya olarak yürüdü. Yürürken ona, savaş bilgisi hususunda güvendiği kimselere ve beraberindeki Müslümanlara iyi davranmasını tavsiye etti. Şam vilayetini ona bıraktı.
Sonra Ebu Ubeyde b. Cerrah’ı da başka bir ordu üzerine gönderdi. Onu uğurlarken de beraberinde bir süre yaya yürüdü. Ona bazı tavsiyelerde bulundu. Humus valiliğini ona verdi.
Amr b. As’i beraberindeki bir ordu ile Filistin’e gönderdi. Göz önünde bulundurduğu bazı faydalar için her komutanın, diğer komutanlardan farklı bir yoldan gitmelerini emretti.
Hz. Ebu Bekir, bu emri verirken Allah’ın peygamberi Yakub’un oğullarına verdiği şu talimata uymuştu:
“Oğullarım! Tek bir kapıdan değil, ayrı ayrı kapılardan girin. Ama Allah katında size bir faydam olmaz. Hüküm ancak Allah’ındır. O’na güvendim, güvenenler de O’na güvensinler.” (Yûsuf, 67.)
Yezid b. Ebu Süfyan, Tebük üzerine gitti.
Medainî, hocalarının şöyle dediklerini rivayet etmiştir: Ebu Bekir’in bu orduları harekete geçirmesi, hicri onüçüncü sene başlarında olmuştu.
Muhammed b. îshak, Salih b. Keysan’ın şöyle dediğini rivayet etmiştir:
“Ebu Bekir yaya, Yezid b. Ebu Süfyan ise süvari olarak bir süre yürüdüler.
Hz. Ebu Bekir, ona bazı tavsiyelerde bulundu. Tavsiyelerini tamamladıktan sonra ona: “Sana selam söylüyor ve seni Allah’a emanet ediyorum.”dedi.
Sonra Medine’ye döndü. Yezid de yoluna devam edip yürüyüşünü hızlandırdı. Sonra Surahbil b. Hasene, Yezid’in ardı sıra gitti. Bunlardan sonra da Ebu Ubeyde bunlara takviye olarak yola çıktı. Her biri ayrı bir yoldan gittiler.
Amr b. As yola çıktı. Nihayet Şam diyarına bağlı Aramat’a inip konakladı. Anlatıldığına göre Yezid b. Ebu Süfyan da ilk olarak Belka’ya inip konaklamıştı. Surahbil Ürdün’e inmiş, ama Basra’ya indiğini söyleyenler de olmuştur. Ebu Ubeyde ise, Cabiye’ye inmişti. Hz. Ebu Bekir de bunlara takviye askerler göndermeye başlamış. Bu takviye birliklerden
her birine, diledikleri komutanın maiyetine girmelerini emretmişti. Ebu Ubeyde, Belka diyarına vardığı zaman Belkalılarla savaşmış, sonunda onlarla barış antlaşması yapmıştı ki, bu da Şam’da yapılan ilk barış antlaşması olmuştu.
Şam’da vuku bulan ilk savaş, şöyle olmuştu:
Bizanslılar, Filistin’e bağlı Ariye denen yerde toplanmışlardı. Ebu Ümame, bir birlik ile onların üzerlerine gitmiş, onları öldürmüş, mallarını da ganimet olarak ele geçirmişti. Onlardan büyük bir komutanı da öldürmüştü. Bundan sonra Mercü’s-safra savası yapılmıştı ki bu savaşta Halid b. Said b. As ile Müslümanlardan bir topluluk şehid edilmişlerdi. Denildiğine göre Mercü’ssafra savaşında Halid b. Said’in bir oğlu şehid edilmiştir. Kendisi ise kaçmış, Hicaz diyarına kendini atmıştı. Doğrusunu Allah bilir. Ibn Cerir, bunu böyle anlatmıştır.
Yine Ibn Cerir der ki: Halid b. Said, Teyma’ya varınca Bizans askerleri Gayra, Tenub, Beni Kelb, Selih (Süleyh?), Lahm, Cüzzam ve Gassan kabilelerinden birçok Hıristiyan Arabı da aralarına katarak ona karşı büyük bir askeri birlik teşkil ettiler. Halid b. Said, onların üzerine yürüdü.Yakınlarına varınca onun karşısındaki bu düşman birlik dağıldı. Birçoğu Islâm’a girdi. Halid b. Said de gerçekleşen bu fethi, Hz. Ebu Bekir’e bildirdi, Hz. Ebu Bekir, ona ilerlemesini ve geri dönmemesini emretti. Ayrıca Velid b. Utbe ve Ikrime b. Ebi Cehil refakatindeki bir askeri birliği de ona takviye kuvveti olarak gönderdi.
Bunun üzerine Halid b. Said yoluna devam etti. Kudüs yakınlarına varınca Bizans komutanlarından Mahan’la karşılaştı. Askerlerini kırıp geçirdi. Mahan kaçıp Şam’a sığındı. Halid b. Said, onun peşine düştü. Askerler Şam’a ulaşmak için olanca gücüyle yürüyüşlerini hızlandırdılar. Şam’a yaklaşmak istediler. Mercü’s-safra’ya ulaştılar. Orada Mahan’in silahlı adamları yollarını kestiler. Mahan savaştı, Halid b. Said kaçtı. Zu’1-Merve’ye giremedi. Bizanslılar, Müslüman askerleri çembere aldılar. Sadece süvariler kaçıp kurtuldular, ikrime b. Ebi Cehil sebat etti. Şam’ın yakınlarına kadar geriledi ve orada kaçıp kendisine gelenlere yardımcı oldu. Surahbil b. Hasene de Irak’taki Halid b. Velid’in yanından kalkıp Ebu Bekir es-Siddik’ın yanına vardı. Ebu Bekir, onu ordusunun
başına komutan yapıp Şam’a gönderdi. Halid b. Said Zu’1-Merve’ye uğradığı zaman kendisiyle birlikte Zu’1-Merve’ye kaçan arkadaşlarının çoğunu topladı. Sonra bir grup insan, Hz. Ebu Bekir’in yanında toplandılar.Hz. Ebu Bekir onların başına Muaviye b. Ebi Süfyan’ı komutan yaparak kardeşi Yezid b. Ebu Süfyan’a takviye olsun diye gönderdi. O, Halid b. Said’e uğrayınca beraberindeki adamları Zu’1-Merve’den alıp Şam’a götürdü. Sonrada Halid b. Said’in Medine’ye girmesi için Muaviye, Hz. Ebu Bekir’den izin istedi. Hz. Ebu Bekir ise: “Onun durumunu Hz. Ömer daha iyi bilir.” dedi.
Seyf b. Ömer’in anlattığına göre Yermük savaşı, hicri on üçüncü senede Dimask’ın fethinden önce yapılmıştır. Ebu Cafer b. Cerir de, Seyf in bu görüşüne katılmıştır. Hafiz b. Asakir’in, Yezid b. Ebu Ubeyde, Velid, Ibn Luha, Leys ve Ebu Maser’den naklettiğine göre bu savaşı, hicri onbeşinci senede Dimasik’ın fethinden sonra yapılmıştır.
Muhammed b. îshak ise, bu savaşın hicri onbeşinci senenin recep ayında yapıldığını ifade etmiştir.
Halife b. Hayyat, Ibn Kelbf nin söyle dediğini rivayet etmiştir:
Yermük savaşı hicri onbeşinci senenin recep ayının beşinci gününde pazartesi günü yapıldı.Ibn Asakir, bunun sağlam bir rivayet olduğunu söylemiştir.
Seyf in: “Yermük savaşı, hicri onüçüncü senede Dimask’ın fethinden Önce yapılmıştır.”
sözüne gelince, onun bu sözüne tabi olan bir kimse olmamıştır.
Ben derim ki: Seyf b. Ömer’in bu sözleri, Ibn Cerir’in şu nakline dayanmaktadır:
Bu ordular, Şam’a yöneldikleri zaman Bizanslılar, şiddetli bir korkuya kapıldılar. Kendilerine yol göstermesi için Herakliyus’a mektup yazdılar. O zaman Herakliyus, Humus’ta bulunuyordu.
Anlatıldığına göre Herakliyus, o sene Kudüs’e gidip hac görevini ifa etmişti. Bu durumdan haberdar olunca Şam’daki Bizanslılara şu talimatı göndermişti:
“Yazıklar olsun size. Bunlar yeni bir dine bağlı kimselerdir. Bunlara kimse karşı koyamaz. Bana uyun da Şam haracının yarısını, kendilerine vermek üzere onlarla barış antlaşması yapın ki Bizans dağları sizin elinizde kalmaya devam etsin. Eğer bu tavsiyeme uymazsanız onlar sizden Şam’ı alırlar ve sizi Bizans dağlarında sıkıştırırlar.”
Bizanslılar, Herakliyus’un bu talimatı karşısında vahşi hayvanlar gibi sesler çıkarmaya başladılar. Din ve dünya savaşı ve zaferi konusunda bilgi ve görüşleri kıt olduğu için bu gibi durumlarda bu tür sesler çıkarmak, onların âdeti haline gelmişti. O esnada Herakliyus, Humus’a doğru hareket etti. Bizans ordularının, komutanlarının idaresi altında savaş alanına çıkmalarını ve her Müslüman komutanın komutasındaki askerlere karşı kesif bir kalabalıkla çıkmalarını emretti. Tozarik’i 90000 savaşçı ile Amr b. As’ın karşısına, Cerceh b. Boziha’yı da, Yezid b. Ebu Süfyan’ın karşısına çıkardı. Kendisi de 50.000 veya 60.000 askerden oluşan bir birliğin başına geçti.
Derfes’i Surahbil b. Hasene’ye, Lakikar (Kaykulan?)’i 60.000 askerle Ebu Ubeyde b. Cerrah’a karşı çıkardı.
Bizanslılar: “Vallahi, artik Ebu Bekir’i diyarımıza süvariler göndermek gücünden yoksun bırakacağız.” dediler.
îkrime b. Ebi Cehil komutasındaki askerler dışında kalan Müslüman askerlerin sayısı 21.000 idi. ikrime, 6.000 askerle Şam tarafında Müslümanlara takviye olarak beklemekteydi. Komutanlar başlarına gelen bu büyük hadisede ne yapacaklarını sormak üzere Ebu Bekir ile Ömer’e mektup yazdılar.
Ebu Bekir de onlara şu mealde bir mektup yazıp gönderdi:
“Toplanın tek bir ordu haline gelin.
Müşrik askerlerin üzerine atılın.
Siz, Allah’ın dininin yardımcılarısınız.
Allah, dinine yardım edenlere yardım eder.
Kendisini inkar edenleri ise yardımsız bırakır.
Sizin gibi bir ordu, sayı azlığından ötürü mağlub olmaz.
Ancak, günahkarlık yüzünden mağlub olabilir.
Bu sebeple günahtan sakının.
Sizden her bir asker, arkadaşı ile bağlarını güçlendirsin.”
Hz. Ebu Bekir es-Siddik:
“Allah’a yemin ederim ki, Hristiyanları Halid b. Velid vasıtasıyla şeytanın vesveseleri ile meşgul edeceğim.” dedi ve Irak’ta bulunan Halid b. Velid’e, Şam’a gitmesi ve oradaki ordunun başına emir olması için haber gönderdi. Halid, işini tamamladıktan sonra Irak’taki görevinin başına döndü ve ileride anlatacağımız olaylar meydana geldi.
Herakliyus, Hz. Ebu Bekir’in komutanlarına, toplanmaları için gönderdiği emirden haberdar olunca , o da aynı şekilde toplanıp develer için durulabilecek geniş bir yer, savaşmak için geniş bir alan, düşman askerlerinin kaçmalarına imkan vermeyen dar geçitlerin bulunduğu bir mahalde toplanmaları emrini gönderdi.
Askerlerin başında kardeşi Bendarik, öncü kuvvetlerin başında Çerce, sağ ve sol cananlarda da Mahan ve Dragos, deniz tarafında da Kaykulan adındaki kumandanlar vardı.
Muhammed b. Aid, Said b. Abdülaziz’in söyle dediğini rivayet etmiştir:
“Müslümanlar, 24.000 kişi idiler. Başlarında Ebu Ubeyde vardı.
Bizanslılar ise, 120.000 kişi idiler. Başlarında Mahan ve Siklab vardı.
Bu iki ordu Yermük denen yerde savaştılar.
Ibn Ishak’ın da anlattığına göre testisleri burulmuş olan SiMab, o gün 100.000 kişilik Bizans ordusunun komutanı idi.
Bu ordunun öncü birliğinin başında Cerceh vardı.
Bu birlik, Ermenilerden oluşturulmuştu ki, sayıları 12.000’i bulmaktaydı. Mustarebe Araplardan da 12.000 kişilik grubun başında Cebele b. Eyhem bulunuyordu.
Müslümanlar 24.000 kişi idiler. İki ordu şiddetli bir şekilde savaştılar.
Öyle ki arkadan kadınlar da şiddetli bir şekilde bu savaşa katıldılar.”.
Veiid, Abdurrahman bir Cübeyr’in söyle dediğini rivayet etmiştir:
“Herakliyus, Mahan isimli Ermeni komutan maiyetinde 200.000 kişilik bir orduyu Müslümanların üzerine göndermişti.”
Seyf b. Ömer dedi ki: Rumlar, ilerlemeye devam ettiler. Yermük’e yakın ve Kuse denen yerde konakladılar. Vadi onlara karşı bir hendek oldu.
Sahabeler de Hz. Ebu Bekir’e haber gönderip takviye istediler ve Yermük’teki Bizans ordusuna karşı nasıl hareket edeceklerine dair talimat göndermesini taleb ettiler. Bunun üzerine Hz. Ebu Bekir, Halid b. Velid’e mektup yazarak Irak’ta yerine birini vekil bırakmasını ve beraberindekilerle birlikte Şam’a dönmesini emretti. Şam’a vardığı zaman komutayı ele almasını tembihledi.
Bunun üzerine Halid b. Velid, yerine Müsenna b. Harise’yi Irak’a vali olarak bıraktı. Kendisi de 9.500 kişilik askeri birliği ile beraber Rafi b. Umeyre et-Taî kavuzluğunda Şam’a doğru yola çıktı. Kılavuz Rafi, Halid’in ordusunu Simak yolundan yürüterek Kurakir denen yere ulaştırdı. Daha önce kimsenin geçmediği yollardan geçirdi. Çölleri ve sahralarla vadileri geçip dağlara tırmandı. Belirsiz yollardan yürüdü. Onlar, susuz çöllerden geçmekte iken develer susamaya başladılar. Develere bir iki defa arka arkaya su içirdiler. Sonra da arkalarındaki yükü koparmasınlar diye develerin ağızlarını ve dudaklarını kestiler. Su tükenince birkaç deveyi boğazlayarak karınlarındaki suyu içtiler. Atlarına da içirdiler. Ve develerin etlerini pişirerek yediler. Kararlaştırdıkları yere vardıklarında bu yolculuk beş gün sürmüştü.
Halid b. Velid, Tedmür tarafından Bizanslıların üzerine geldi. Tedmür ve Erke halkları ile barış yaptı. Azra’ya uğradığında orayı ganimet edindi. Gassanlılara büyük miktarda malı ganimet olarak bıraktı. Kendisi de Dimask’ın (Şam’ın) doğusundan çıktı. Sonra yoluna devam etti.
Busra’ya vardı. Sahabelerin, Busra valisi ile savaştıklarını gördü. Onunla barış yaptı ve şehri yine kendi şartları çerçevesinde valiye bıraktı. Busra, Sam diyarında feth edilen ilk şehir oldu. Allah’a hamd olsun.
Halid b. Velid, Gassan mıntıkasında ele geçirdiği ganimetlerin beşte birini, Bilal b. Hars el-Müzenî ile birlikte Hz. Ebu Bekir’e gönderdi. Kendisi, Ebu Ubeyde, Mersed ve Surahbil ile birlikte Amr b.- As’in yanına gitti.
Bizanslılar, Miver’e bağlı Arba mıntıkasında Amr b. As’a hücum etmişlerdi. Böylece Ecnadeyn savaşı başlamış oldu.
Müslümanlardan birisi, Halidle birlikte yaptıkları bu yolculuk hakkında söyle bir şiir söylemişti:
“Ne gözü varmış Rafi’in,
nasılda Karakir’den Suva’ya geçirdi bizi,
Beş gün yolculuk yaptık,
ordu bu yolculuğu yapınca ağladı.
Senden önce hiç kimse bu yollardan geçmiş değildi.”
Araplardan birisi, bu yolculuk hakkında Halid’e söyle demişti:
*Eğer falan ağacın yanında sabahlarsan, sen ve beraberindekiler kurtulursunuz. Eğer o ağaca ulaşamazsan sen ve beraberindekiler helak olursunuz.”
Halid, yanındakilerle birlikte yoluna devam etti. Büyük bir tepe ile karşılaştılar. Orada sabahladılar. Halid: “Sabahleyin bu kavim Övgülü bir yürüyüş yapacaktır.” dedi ve öyle oldu. Güzel bir yürüyüşle yollarına devam ettiler.
Seyf b. Ömer, Ebu Nahif ve diğerleri dediler ki: Bizanslılar, Vaku-sa’da komutanlarıyla bir araya geldiklerinde ve sahabelerde onlara yakın olan menzillerinden intikal ettiklerinde Amr b. As, sahabelere şöyle dedi;
– Ey insanlar, size müjdeler olsun. Allah’a yemin ederim ki, Bizanslılar kuşatma altına alındılar. Kuşatma altına alınan kimseye hayrın ulaştığı çok az görülmüştür.
Anlatıldığına göre sahabeler, Bizanslıların üzerine ne şekilde gidileceğini karara bağlamak için mesveret yapmak üzere toplandıklarında komutanlar bu iş için mecliste toplandılar.
Ebu Süfyan gelip onlara söyle dedi:
– Ben, savaş hususunda karar almak için toplanacak bir kavme ulaşıncaya dek yaşayacağımı sanmıyordum. Böyle bir kavmin arasında bulunabileceğimi düşünmemiştim.
Ebu Süfyan, böyle dedikten sonra ordunun üç kısma ayrılmasını tavsiye etti. Birinci kısım ilerleyip düşmanın karşısında ordugah kuracak, sonra yükleri ve kadınları ihtiva eden ikinci kısım harekete geçecek. Bunların birinci gruba ulaşmasından sonraya kadar Halid bekleyecek, ondan sonra harekete geçecek ve öyle bir yere gelecek ki, çöl arkalarında kalacak. Böylece , giyecek ve takviye kuvvetleri kendilerine rahatlıkla ulaşabilecekti. Komutanlar, Ebu Süfyan’ın bu tavsiyesine uydular. Bu, güzel bir görüştü.
Velid, SafVan tariki ile Abdurrahman b. Cübeyr’in söyle dedigini rivayet etmistir:
“Bizanslılar, Deyr Eyyüb ile Yermük arasına gelip ordugah kurdular. Müslümanlar da diğer tarafla nehrin öte yakasında ordugah kurdular. Medine’den kendilerine takviye kuvvetleri ulaşsın diye Ezriat şehrini de arkalarına aldılar. Halid b. Velid ise, rebiyülevvel ayı boyunca Rumları kuşatan sahabelerin yanına aynı ayda gelmişti. Halid’in rebiyülahir ayında takviye olarak geldiğini gören Bizanslı komutan Mahan, beraberinde keşişler, papazlar, rahipler olmak üzere gelip askerleri savaşa teşvik ettiler ki, Hrıstiyanlık dinine yardım etsinler. O gün Bizans ordusundaki askerlerin 280 000 i zincir ve iplerle birbirlerine bağlanmışlardı. 80 000 süvari ve 80 000 de piyade vardı.”
Seyf dedi ki: Anlatıldığına göre firar etmemeleri için Bizans askerlerinden her on tanesi bir zincire vurulmuştu. Zincire vurulanların toplamı 30 000 askerdi. Doğrusunu Allah bilir.
Seyf dedi ki: Ikrime b. Ebi Cehil, beraberindeki askerlerle Müslümanlara yardıma geldi. Böylece sahabe ordusu 36 000 ile 40 000 arasında bir yekünü buldu.
Ibn Ishak ile Medainî derlerki: Ecnadeyn savaşı, Yermük savaşından önce yapıldı. Ecnadeyn savaşı, hicri onüçüncü senenin cemaziyel-evvel ayının bitimine iki gece kala yapıldı. Bu savaşta birçok sahabe şehit edildi. Bizanslılar, yenilgiye uğradılar. Komutanları Kaykulan öldürüldü.
Kaykulan, Hıristiyan Araplardan birini, sahabelerin durumunu anlamak için casus olarak göndermişti. Bu casus gerekli araştırmayı yaptıktan sonra onun yanına döndüğünde söyle demişti:
“Öyle bir millete rastladım ki, bunlar geceleyin bir abid, gündüzleyin de kahraman askerdirler. Allah’a yemin ederim ki, onların hükümdarlarının oğlu hırsızlık yapacak olsa onun dahi elini keserler. Yahut hükümdarlarının oğlu zina edecek olursa onu dahi recm ederler.”
Bunun üzerine Kaykulan: “Allah’a yemin ederim ki, eğer doğru söylüyorsan, o zaman yerin altı üstünden daha hayırlıdır.” dedi.
Seyf b. Ömer, yukarıdaki, ifadelerine devamla şöyle demiştir: Halid b. Velid, askerlerin dağınık vaziyette olduklarını gördü. Ebu Ubeyde’nin askerleri ile Amr b. As’ın askerleri bir tarafta, Yezid ile Surahbil’in askerleri de başka bir taraftaydı. Bunun üzerine kalkıp insanlara nutuk irad etti.
Onların toplanmalarını emretti. Dağılıp ihtilafa düşmekten onları men etti.
Bu konuşması üzerine insanlar toplandılar. Düşmanla karsı karşıya saf halinde dizildiler. Zaman, cemaziyelahir ayinin ilk günleri idi. Halid b. Velid kalkip Allah’a hamdü senada bulunduktan sonra askerlere hitaben söyle dedi:
“Bu, Allah’ın savaşlarından bir savaştır.
Bunda övünmemek ve taşkınlık yapmamak gerekir.
Cihadınızı ihlasla yapın.
Yaptığınız bu islerle de Allah’ın rızasını amaçlayın.
Bu öyle bir savaştır ki, sonucu bugünkü davranışınıza bağlı olacaktır.
Eğer bugün düşmanı hendeklerine itersek onları devamlı surette geriye doğru itebiliriz.
Eğer onlar bizi yenilgiye uğratacak olurlarsa, artık ebediyen iflah olmayız.
Gelin, komutanlığı nöbetleşe alalım.
Bugün birimiz, yarın bir başkası, öbür gün de bir başkası komutan olsun. Böylece hepiniz komutanlık yapmış olursunuz.
Yalnız bugün komutanlığı bana verin.”
Halid’in bu konuşmasından sonra askerler, onu başlarına komutan yaptılar. Bu işin gerçekten uzun süreceğini zannediyorlardı. Bizanslılar, benzeri görülmemiş bir tabiye yaparak ortaya çıktılar. Halid de Araplar arasında benzeri görülmemiş bir tabiye yaparak ortaya çıktı. Her biri 1000’er askerden teşekkül eden otuz altı ile kırk arasında askeri birlikle ortaya çıktı. Her 1000 kişinin başında da bir komutan vardı.
Ebu Ubeyde’yi merkeze komutan yaptı.
Sağ cenaha Amr b. As’ı komutan yaptı.
Refakatine de Surahbil b. Hasene’yi verdi.
Sol cenaha Yezid b. Ebi Süfyan’i komutan yaptı.
Her askeri birliğin başına bir komutan tayin etti.
Kesif kuvvetlerinin başına Kubab b. Esyem’i tayin etti.
Artçıların başına da Abdullah b. Mesud’u komutan yaptı.
O gün ordunun kadısı da Ebu Derda idi.
Onlara öğüt verip savaşa teşvik eden kıssacıları da Ebu Süfyan b. Harb’di.
Askerler arasında dolaşıp Enfâl suresini ve cihad ayetlerini okuyan da Mikdad b. Esved idi.
Ishak b. Yesar’ın anlattığına göre Yermük savaşında sağ ve sol cenah komutanları ile öncü ve artçı birlikliklerin komutanları dört kişi idiler: Ebu Ubeyde, Amr b. As, Surahbil b. Hasene ve Yezid b. Ebu Süfyan insanlar, bayrakları altında savaş alanına geldiler.
Sağ cenahta Muaz b. Cebel,
sol cenahta Nüfase b. Üsame el-Kinanî komuta ediyordu.
Piyadelerin başında Hasim b. Utbe b. Ebi Vakkas,
süvarilerin başında da Halid b. Velid vardı. O,savaşta müsir (baskomutan) pozisyonundaydi. Herkes onun görüsüne göre hareket ederdi.
Bizanslılar, azamet ve kibirleri ile geldiklerinde o mıntıkanın ovalarını ve vadilerini kara bulutlar gibi kapladılar. Yüksek seslerle naralar atıyorlardı. Rahipleri İncil okuyup, onları savaşa teşvik ediyorlar. Halid b. Velid, süvarilerin başında ordunun önünde duruyordu. Atini Ebu Ubeyde’nin yanma sürüp ona yaklaştı ve söyle dedi:
– Ben sana bir teklifte bulunacağım.
–Buyur, Allah’ın sana emrettiğini söyle, ben de seni dinleyecek ve itaat edeceğim.
-Su Bizanslılar, karşı konulamayacak büyük bir saldırı yapacaklardır. Ordumuzun sağ ve sol cenahlarından korkuyorum. Süvari birliğini ikiye bölüp sağ ve sol cenahın arkalarına yerleştirmek istiyorum. Bizanslılar, bu cenahları darbelerine maruz bıraktıkları zaman arkadaki süvariler bu cenahlara takviye olsunlar. Arkadan gelip yardımcı olsunlar.
–Güzel bir görüş ileri sürdün.
Halid b. Velid, ikiye ayırdığı süvari birliklerinden birinin başında bulunup sağ cenahın arkasına geçti. Diğer süvari birliğinin başına da Kays b. Hübeyre’yi yerleştirerek sol cenahın arkasına yerleştirdi. Ebu Ubeyde’ye de merkezden geri çekilerek askerlerin arkasına geçmesini söyledi ki, Bizanslıların darbesi karşısında hezimete uğrayan Islâm askerleri geriye dönmek ve kaçmak istedikleri zaman Ebu Ubeyde’den utansınlar da tekrar cepheye dönsünler.
Ebu Ubeyde, merkezdeki yerine Said b. Zeyd’i bıraktı. Bu zat, aşere-i mübeşşereden biridir. Allah onlardan razı olsun.
Halid, kadınlara da kaçan askerleri vurmalarını emretti.
Kadınların yanlarında ise bir miktar kılıç ve başka silahlar vardı.
Bu talimatları verdikten sonra Halid yerine döndü. Allah, ondan razı olsun.
iki ordu karşı karşıya gelip savaş alanına çıktıklarında Ebu Ubeyde, Müslümanlara vaz-ü nasihatte bulunarak söyle dedi:
” Ey Allah’ın kulları!
Allah’ın dinine yardim edin ki, O da size yardim etsin ve ayaklarınızı sabitleştirsin.
Ey Müslümanlar topluluğu, sabredin.
Çünkü sabır, küfürden kurtarır.
Rabbi razı kılar.
Utanılacak şeyleri yok eder.
Saflarınızdan ayrılmayın.
Düşmana karşı bir adim dahi ilerlemeyin.
Savaşa önce siz başlamayın, mızrak atın ve sert şeyleri siper edinin.
İçinizde Allah’ı zikretmekten başka birşey söylemeyin, susun.
Bu halinizi ben size ikinci emri verinceye kadar sürdürün.”
Muaz b. Cebel de askerlerin yanına çıkıp onlara vaz-ü nasihatte bulundu ve söyle dedi:
“Ey Kur’ân ehli!
Ey kitabin muhafızları!
Hak ve hidayetin yardımcıları!
Doğrusu kuruntularla Allah’ın rahmetine ulaşılamaz.
Cennet’ine de girilemez
ve Allah, geniş mağfiret ve rahmetini ancak doğru sözlü ve tasdik edici kimselere verir. Siz, Allah’ın su buyruğunu işitmediniz mi?
“Allah, içinizden inanıp yararlı iş işleyenlere, onlardan öncekileri halef
kıldığı gibi, onları da yeryüzüne halef kılacağına dair söz vermiştir.” (en-Nûr, 55.)
Allah, size rahmet etsin.
Rabbinizin sizi, düşmandan kaçarken görmesinden utanın.
Siz O’nun kudret pençesindesiniz.
O’ndan kaçıp kurtulmanıza imkan yok.
O’ndan başkasıyla da onur bulamazsınız.
Amr b. As’da askerlere söyle bir hitap ta bulundu:
– Ey Müslümanlar!
Gözlerinizi kapatın, diz üstü çökün.
Mızrak atmaya başlayın.
Onlar size saldırırlarsa onlara mühlet verin.
Develerinin hörgüçlerine bindikleri zaman arsanlar gibi üzerlerine atılın. Doğruluğu beğenen ve ödüllendiren, yalana kızan ve iyiliğe iyilikle mukabelede bulunan Allah’a yemin ederim ki ben, Müslümanların bu beldeleri kasaba kasaba ve köşk köşk fethedeceklerini duymuşumdur. Onların toplulukları ve sayılarının çokluğu sizi korkutmasın. Eğer siz onlara sağlam darbelerle saldırırsanız onlar keklik yavruları gibi uçuşup giderlerdir.
Ebu Süfyan da askerlere hitaben söyle dedi:
– Ey Müslümanlar topluluğu!
Siz Arapsınız, Acemlerin diyarında bulunuyorsunuz.
Ailenizden, emirü’l-mü’mininden ve Müslümanların şehirlerinden uzaktasınız.
Allah’a yemin ederim ki, siz sayıları çok bir düşmanın karşısındasınız.
Size karşı şiddetli bir öfke beslemektedirler.
Siz, onların canlarına, beldelerine ve kadınlarına kasdettiniz.
Allah’a yemin ederim ki, sizi bu kavimden kurtaracak ve yarın Allah’ın hoşnutluğuna ulaştıracak olan şey, onlara karsı samimiyet ve sabırla savaşıp zorlu durumlarına tahammülle saldırmanız olacaktır.
Bilesiniz ki bu, uyulması gereken bir yoldur.
Diyar, gerinizdedir.
Sizinle mü’minlerin emirinin ve Islâm cemaatinin arasında çöller ve sahralar vardır.
Hiç kimsenin sabırdan ve Allah’ın va’dettigi şeyi ümid etmekten başka sapacağı bir yol yoktur.
Sabır ve Allah’ın va’dettigi şeyi ümid etmek, dayanılacak en hayırlı mesneddir.
Kendinizi kılıçlarınızla koruyun.
Birbirinizle yardımlaşın.
İşte sığınılacak kaleniz bu olsun.’
Ebu Süfyan böyle dedikten sonra kadınların yanına gitti. Onlara da bazı tavsiyelerde bulunduktan sonra dönüp söyle bir çağrıda bulundu.
– Ey islâm ehli!
Gördüğünüz şeyler hazır oldu.
İste Rasûlullah ve Cennet önünüzdedir.
Şeytan ve Cehennem arkamızdadır.
Böyle dedikten sonra geçip yerine gitti. Allah ona rahmet etsin.
O gün Ebu Hüreyre de askerlere vaz-ü nasihatta bulunarak söyle dedi:
– İri gözlü hurilere doğru koşun.
Nimet cennetlerinde Aziz ve Celil olan Rabbmizin komşuluğuna doğru hızla yol alin.
Siz öyle bir yerde ve makamda bulunuyorsunuz ki, bu yer ve bu makam kadar Rabbinizin hoşuna gidecek başka bir yer ve makam yoktur.
Bilesiniz ki sabreden kimseler için fazilet ve üstünlük vardır.
Seyf b. Ömer, hocalarının şöyle dediğini rivayet etmiştir:
Bu savaşta sahabelerden 1000 kişi vardı ki bunların 100 kişisi, Bedir savasına katılmış olanlardandı.
Ebu Süfyan, her askeri birliğin yani başına gelip söyle diyordu:
– Allah Allah!
Siz, Arapların halesi ve İslâm’ın yardımcılarısınız.
Su karşınızdaki askerler de Bizanslıların halesi ve şirkin yardımcılarıdırlar.
Allah’ım, bu senin savaşlarından bir savaştır.
Allah’ım, yardımını kullarına indir.
Dediler ki: Halid b. Velid, Irak’tan geldiği zaman Hıristiyan Araplardan biri ona söyle dedi:
– Rumlar ne kadar çok, Müslümanlar ise ne kadar azdırlar!
– Yazıklar olsun sana. Sen beni, Rumların çokluğuyla mı korkutuyorsun? Ordular ancak zaferle çok olur, hezimet ve yardımsızlıkla azalırlar. Sayı çokluğuyla çoğalmazlar, Allah’a yemin ederim ki ben, atim Askar’in bu sakatlığından biran evvel kurtulmasını istiyordum ve onlarında sayılarının gittikçe çoğalmasını arzuluyordum (Halid, Irak’tan gelirken atinin ayağı incinmişti).
iki ordu karşı karşıya gelince Ebu Ubeyde, Yezid b. Ebu Süfyan, Di-rar b. Ezver, Haris b. Hisam ve Ebu Cendel b. Süheyl öne çıkıp Bizanslılara:
– Komutanınızla görüşmek istiyoruz, dediler. Bizanslılar da, bunların Tozarik’in yanına girmelerine izin verdiler. Yanına girdiklerinde Tozarîk’in ipek bir çadırda oturmakta olduğunu gördüler. Sahabeler:
– Biz bu çadıra girmeyi helal görmüyoruz, dediler. Tozarik ipek bir halı serilmesini emretti:
– Biz bu halinin üzerine oturmayız, deyince Tozarik, onların razı oldukları bir yerde onlarla beraber oturdu. Barış yapmak fikrini benimsediler. Bu sahabeler, Bizanslıları Aziz ve Celil olan Allah’a imana davet ettikten sonra yerlerine döndüler. Ancak barış antlaşması yapılamadı.
Velid b. Müslim’in anlattığına göre Mahan, Halidle iki saf arasında barış yapmak için toplantı istedi ve söyle dedi:
– Sizin ülkenizden çıkıp buraya gelmenize sebep olan şeyin açlık ve bitkinlik olduğunu biliyoruz. Gelin sizden her bir adama on dinar ile giyecek ve yiyecek verelim de ülkenize geri dönün, gelecek sene de yine aynı miktarda size gönderelim.
Halid dedi ki:
– Senin anlattığın sebeplerden ötürü ülkemizden çıkıp gelmiş değiliz, yalnız biz kan içen bir milletiz. Duyduğumuza göre Bizanslıların kanından daha lezzetli bir kan yokmuş, iste biz bunun için geldik!
– Vallahi, Arapların böyle olduğunu sanmıyorduk, dediler. Sonra Halid, Ikrime b. Ebi Cehil ile Ka”ka b. Amr’ın yanına doğru ilerledi. Bunlar sağ ve sol kanatların komutanlarıydılar. Savaşı başlatmalarını istedi. Bunlar da şiirler okuyup mübareze istediler. Bahadırlar bineklerinden inip birbirlerine giriştiler.
Savaş ateşi alevlenmeye başladı. Savaş, artçı kuvvetler üzerinde yoğunlaştı. Halid de saflar arasında koruyucu bahadır yiğitlerden oluşan birliğinin başında bulunuyordu. İki taraftan kahramanlar birbirlerine saldırıyor, oda bunu seyrediyor ve arkadaşlarına, güvendikleri taktikleri kullanmaları talmatını veriyor, kendisi de savaşı mükemmel bir şekilde idare ediyor, gerekli tedbirleri alıyordu.
Ishak b. Besir, Şamlı eski üstadların söyle dediklerini rivayet etmiştir: Daha sonra Mahan savaştı. Ebu Ubeyde ortaya çıktı. Sağ cenahta Muaz b. Cebel, sol cenahta da Kubab b. Esyem el-Kinam vardı. Piyadelerin başındaki komutan Hasim b. Utbe b. Ebi Vakkas, süvarilerin başında da komutan Halid b. Velid vardı. Her askeri birlik, kendi sancağının altında savsamaya başladı.
Ebu Ubeyde, Müslümanlara söyle diyordu:
– Ey Allah’ın kulları!
Allah’ın dinine yardim edin ki,
O da size yardim etsin ve ayaklarınıza sebat versin.
Ey Müslümanlar topluluğu, sabredin.
Çünkü sabır, insani küfürden kurtarıp Rabbi hoşnud eder.
insani utanmaktan kurtarır.
Saflarınızdan ayrılmayın.
Düşmana doğru bir tek adim dahi ilerlemeyin.
Savaşı önce siz başlatmayın.
Onlar başlattıkları takdirde ok atin ve sert şeyleri kendinize siper yapın.
Allah’ın zikrinden başka birşey söylemeyin.
Muaz b. Cebel de ortaya çıkıp askerlere söyle nasihatte bulundu:
– Ey Kur’ân ehli ve ey Kitab’ın koruyucuları,
hidayet ve hakkin yardımcıları!
Doğrusu kuruntularla Allah’ın rahmetine ulaşılmaz.
Cennet’ine de girilmez.
Allah, mağfiret ve geniş rahmetini ancak doğru sözlü,
tasdik edici kimselere verir.
Siz, Aziz ve Celil olan Allah’ın su vaadini duymadınız mı?
“Allah, içinizden inanıp yararlı iş işleyenlere, onlardan öncekileri halef
kıldığı gibi, onları da yeryüzüne halef kılacağına dair söz vermiştir.” (en-Nûr, 6.5.)
Allah size rahmet etsin.
Rabbinizin, düşmandan kaçarken sizi görmesinden utanın.
Siz, O’nun kudret pençesinde siniz,
O’ndan kaçıp kurtulmanızın imkanı yoktur.
Amr b. As’da ilerleyip askerlere söyle dedi:
– Ey Müslümanlar,
gözlerinizi yumun,
diz üstü çökün,
düşmana ok yağdırın.
Onlar size saldırırlarsa onlara mühlet verin.
Hörgüçlere bindikleri zaman arsanlar gibi üzerlerine atılın.
Doğruluğu beğenen ve doğruluktan ötürü insanı mükafatlandıran,
yalana kızan ve iyiliğe iyilikle karşılık veren Allah’a yemin ederim ki,
ben Müslümanların bu beldeleri kasaba kasaba ve köşk köşk fethedeceklerini işitmişim.
Düşmanların topluluğu ve sayılarının çokluğu sizi korkutmasın.
Eğer siz onlara şiddetle saldırırsanız, onlar keklik yavruları gibi uçuşup giderler.
Sonra Ebu Süfyan, askerlere hitap etti. Güzel bir konuşma yaptı. Onları savaşa teşvik ederek söyle dedi:
– Ey Islâm toplulugu!
Gördüğünüz şey hazırlandı.
İste Rasûlullah ve Cennet önünüzde, şeytan ve Cehennem’de arkanızdadır!
Bundan sonra Ebu Süfyan, kadınları da savaşa teşvik edip söyle dedi:
– Askerlerimizden firar edenleri görürseniz şu taşlar ve değneklerle onları vurun ki, cepheye tekrar dönüp savaşsınlar.
Halid b. Velid, Said b. Zeyd’in merkezde durmasını, Ebu Ubeyde’nin de kaçanları cepheye geri döndürmesi için askerlerin gerisinde durmasını emretti. Süvarileri de iki kısma ayırıp bir kısmi sağ cenahın arkasına, diğer kısmi da sol cenahın arkasına yerleştirdi ki, askerler cepheden firar etmesinler ve bunlar arkada onlar için takviye olsunlar.
Arkadaşları, Halid’e:
– Allah’ın sana gösterdiği şeyleri yap, dediler. Onun tavsiyelerine uydular.
Bizanslılar da haçlarını kaldırıp yıldırım gibi rahatsız edici naralarla Müslümanlara doğru geldiler. Kesiş ve patrikleri de onları savaşa teşvik ediyordu. Bizanslılar, misli görülmemiş sayı çokluğuna ve teçhizat fazlalığına sahiptiler. Ama yardımına başvurulacak, kendisine güvenilip dayanılacak olan zat, yüce Allah’tır.
Yermük savaşında şehid edilenlerden biri Zübeyr b. Avvam’dı. O, oradaki sahabelerin en faziletlisi idi. insanların bahadır ve yiğitlerindendi.
Bahadırlardan bir topluluk yanma gidip söyle dediler:
– Düşmana saldırmayacak mısın? Biz de seninle beraber saldırırız.
– Siz sebat etmezsiniz.
– Ederiz.
Bunun üzerine düşmana saldırdı.
Arkadaşları da onunla birlikte saldırıya geçtiler.
Bizans saflarıyla yüz yüze gelince geri döndüler,
kendisi ilerledi, safları yarıp öte yandan çıktı.
Tekrar arkadaşlarının yanına döndü,
ikinci kez yanına geldiler. Yine Önceki gibi teklifte bulundular.
O da ayni şeyleri söyledi ve yine ilerleyip düşman saflarını yararak öte tarafa geçti,
tekrar arkadaşlarının yanına döndü.
O gün omzundan iki darbe (başka bir rivayete göre bir darbe) yedi.
Muaz b. Cebel, kesiş ve rahiplerin seslerini duydukça söyle diyordu:
– Allah’ım!
Bunların ayaklarını kaydır.
Kalplerine korku sal.
Üzerimize huzur ve dinginlik indir.
Bizi takva kelimesine sardır.
Düşmanla karsılaşmayı bize sevdir ve kaza hükmüne bizi razı kıl.
Bizans komutanlarından Mahan ortaya çıkıp sol cenah komutanı Dibrikan’a emir verdi.
O, Hıristiyan abidlerindendi. Müslümanların sağ cenahına saldırdı.
Bu cenahta Ezd, Mezhiç, Hadramut ve Holanh askerler vardı.
Müslüman askerler, bu saldırı karşısında sebat ettiler.
Nihayet Allah düşmanlarını geri püskürttüler.
Ama Bizanslı askerler, dağlar misali gelip Müslümanlara yeniden saldırdılar.
Müslümanlar, sağ cenahtan çekilip ordunun merkezine doğru çekildiler,
insanların bir kısmı çekilip askerlerin yanına doğru gerilediler.
Ama Müslümanlardan büyük bir çoğunluğu, bayraklarının altında savaşıp sebat gösterdiler.
Sonra ünleyip geri döndüler ve saldırıp önlerindeki Bizanslı askerleri püskürttüler.
Onları, geri çekilen insanları takip etmekten alıkoydular.
Cepheden kaçan Müslüman askerleri,
arkada duran kadınlar değnek ve taslarla vurup cepheye geri gönderdiler.
Havle binti Salebe söyle diyordu.
“Ey takvalı kadınlardan kaçan kişi, Yakında sen cariye, akilli ve itaatkar kadınları göremeyeceksin.”
Kadınların böyle demeleri üzerine herkes yerine döndü.
îkrime b. Ebu Cehil de Yermük savaşında şöyle demişti:
“Ben, birçok yerde Rasûlullah (s.a.v.) ile beraber savaştım. Bu gün mü sizden kaçacaktım.”
Böyle dedikten sonra:
– Kim, ölmek üzere benimle sözleşir? diye ünledi.
Amcası Haris b. Hisam, Dirar b. Ezver ve 400 kadar Müslüman bahadırla birlikte bu sözü verdiler. Halid’in çadırı önünde düşmanla savaştılar. Sebat etiler. Hepsi de yaralandılar. Bazıları şehid edildiler. Şehidlerden biri Drar b. Ezver’di. Allah onlardan razı olsun.
Vakidî ve diğerlerinin anlattıklarına göre bunlar, yaralanıp yere düştüklerinde su istediler. Kendilerine biraz su getirildi.
Maşrapa, bunlardan birine yaklaştırıldığında, yanındaki diğer yaralı, maşrapaya baktı.
Bu defa: “Ona verin”, dedi.
ikinci yaralıya götürüldüğünde diğer yaralı maşrapaya baktı, ikinci yaralı: “Suyu ona dedi. Böylece su maşrapası bastan sona hepsine götürüldü. Hiçbiri içemeden hepside vefat ettiler. Allah tamamından razı olsun.
Yermük savaşında Müslümanlardan sehid edilen ilk şahıs, Ebu Ubeyde’nin yanına gelip ona söyle diyen bir kişiymiş:
– Ben isim için hazırlığımı yaptım. Rasûlullah’a söylememi istediğin birşey var mıdır?
– Evet, ona benden selam söyler ve söyle dersin: “Ya Rasûlullah, biz
Rabbimizin bize vaat ettiklerinin gerçek olduğunu gördük.”
Bu adam, düşmana karşı ilerledi, savaştı. Nihayet.şehit edildi. Allah ona rahmet etsin. O gün her kavim kendi sancağının altında sebat etti.
Bizanslılar, değirmen taşı gibi savaş alanında dönmeye başladılar. Yermük savaşında yere düsen bir çividen, kopan bir bilekten ve havada uçuşan bir elden başka birşey görülemiyordu.
Daha sonra Halid, beraberindeki süvarilerle, Müslümanların sağ cenahına saldırmış olan düşmanın sol cenahına saldırdı. Onları merkeze doğru geriletti. Bu saldırısında, düşmandan 6000 kişi öldürdü. Sonra da söyle dedi:
– Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, onların yanında bu gördüğünüzden başka sabır ve dayanma gücü kalmamıştır. Ve arkalarını dönüp sırtlarına vurmamıza Allah’ın imkan vereceğini umarım.
Halid, böyle dedikten sonra Halid, beraberindeki 100 atlı ile onlara yeniden saldırdı. Karşısındaki düşman 100 000 kadardı. Onlara ulaşır ulaşmaz topluluklarını darmadağın etti. Müslümanlar, tek bir adam gibi düşmana saldırmışlar, düşman da geri çekilmek mecburiyetinde kalmıştı. Müslümanlar, onları kovalamaya başlamıştı. Onlar artik kendilerdi koruyamaz hale gelmişlerdi. Onlar savaş alanında ve çarpışmanın kızgınlığında dolaşırlarken bahadırlar her bir yandan saldırıyorlardı.
Tam bu esnada Hicaz tarafından bir haberci geldi. Halid b. Velid’in yanına geçti. Halid ona:
-Ne haber? diye sordu. O da gizlice Halid’e Hz. Ebu Bekir’in vefat ettiğini Hz. Ömer’in halife olduğunu, orduların başına Ebu Ubeyde Amir I Cerrah’ı komutan olarak tayin ettiğini bildirdi. Halid, bunu gizledi. Bu esnada Islâm ordusunda gevşeme ve zayıflık meydana gelmesin diye bu değişikliği açıklamadı.
Ulak ona:
– İyi yaptın, güzel yaptın, dedi. Bu sözünü insanlar işittiler. Halid mektubu ulaktan alıp okluğuna bıraktı. Ve savaş idaresi ile meşgul oldu. Mektubu getiren Münceme b. Zenim’i yanında durdurdu.
Bizans ordusunun büyük komutanlarından biri olan Çerce, saf dışına çıkıp Halid b. Velid’i çağırdı. Halid de ona yaklaştı. Atlarının boyunları birbirine değdi. Çerce, Halid’e şöyle sordu:
– Ey Halid, bana anlat, doğruyu söyle, sakın yalan söyleme. Çünkü hür adam, asla yalan söylemez. Beni aldatma. Çünkü şerefli adam, Allah’a güvenen kimselere hile yapmaz. Allah’ın, peygamberinize gökten bir kılıç indirdiğini ve o kılıcı sana verdiğini söylüyorlar. Sen de bu kılıcı her kime çekersen, mutlaka onu hezimete uğratırmışsın. Bu doğru mudur?
– Hayır.
– Peki ne diye sana Allah’ın kılıcı adını takmışlar?
– Allah, bize peygamberini gönderdi. Peygamber, bizi imana davet etti. Biz ondan kaçtık. Hepimiz ondan kaçtık. Sonra bir kısmımız onu doğruladı ve ona tabi oldu. Bir kısmımız onu yalanladı ve ondan uzaklaştı. Ben de onu yalanlayan ve ondan uzaklaşanlardandım. Sonra Cenâb-i Allah, kalbimizi ve perçemlerimizi yakaladı. Bizi ona götürdü. Onun yoluna soktu. Biz de onunla beyatlastık. O, iman etmem esnasında bana söyle demişti: “Sen, Allah’ın müşriklere çektiği kılıçlardan bir kılıçsın.” Böyle dedikten sonra muzaffer olmam için bana dua etti. iste böylece “Allah’ın kılıcı” diye adlandırıldım. Ben, müşriklere karşı Müslümanların en şiddetlilerindenim.
– Ey Halid, siz neye davet ediyorsunuz?
– Allah’tan başka ilah bulunmadığına, Muhammed’in de O’nun kulu ve elçisi olduğuna şahadet etmeye, onun Aziz ve Celil olan Allah katından getirdiği şeyleri kabul etmeye davet ediyoruz.
– Peki bu davetinize icabet etmeyene ne yaparsınız?
– Böylelerinden cizye alır ve kendilerini düşmanlarına karşı koruruz.
– Ya cizye vermezlerse ne yaparsınız?
– Kendileriyle savaşacağımızı ilan eder, sonra savaşırız.
– Bugün bu çağrınıza icabet eden ve İslâm’a giren kimsenin durumu ne olacaktır?
– Bizimle ayni durumda olacaktır. Allah’ın bize yüklediği farizalara tabi olacaktır. Bizim şereflimiz, bizim normal vatandaşımız, bizim evvelimiz, bizim ahirimizle ayni statüye tabi olacaktır.
– Bugün sizin dininize giren kimse sizinle ayni sevaba ve mükafata sahip olacak mıdır?
– Evet, hem de daha fazlasına sahip olacaktır.
– Siz daha önceden Islâm’a girmiş olduğunuz halde bugün İslâm’a giren kimse nasıl sizinle eşit durumda olacaktır?
– Çünkü biz, bu işi zor karşısında kabul ettik. Peygamberimiz hayatta olup aramızda iken kendisine bey’at ettik. O zaman kendisine gökten haberler geliyordu. O da bize kitabin hükümlerini bildiriyor, ayet ve mucizeleri bize gösteriyordu. Bizim gördüklerimizi gören, bizim işittiklerimizi işiten kimsenin Müslüman olup bey’at etmesi gerekliydi. Ama siz, bizim gördüklerimizi görmediniz. Bizim işittiğimiz hüccet ve hayret verici şeyleri işitmediniz. Bugün sizden bir kimse samimiyet ve halis niyetle İslâm’a girerse, elbette ki bizden daha faziletli ve daha üstün olacaktır.
– Allah’a yemin ederim ki, bana doğruyu söyledin ve beni aldatmadın.
– Allah’a yemin ederim ki ben sana doğruyu söyledim. Bana sorduğun ve
benim de cevapladığım şeylerin kefili Allah’tır.
Bu konuşmadan sonra Çerce, kalkanını ters çevirdi, Halid’in yanına geçti ve:
“Bana îslâmı öğret.” dedi. Halid de onu çadırına götürüp üzerine bir kirba su döktükten sonra ona iki rekat namaz kıldırdı.
Bizanslılar, onun Halid’in yanına gidip Islam’a girdiğini görünce Müslümanlara karşı Öyle bir hamle yaptılar ki, onların koruma güçleri (muhafız birlikleri) dışında kalan askerlerini yerlerinden ayırdılar. Koruma güçlerinin başında Ikrime ve Haris b. Hisam vardi. Halid ve Çerce atlarına binip Müslümanlarla birlikte Bizanslılara saldırdılar. Askerler birbirlerine bağırdılar. Düşmana saldırdılar. Bizanslılar, yerlerini bırakıp gerilediler. Güneşin yükselmesinden batımına yakin bir zamana kadar Halid ve Çerce, beraberindeki askerlerle düşmanı vurmaya devam ettiler.
Müslümanlar, öğle ve ikindi namazlarını ima şeklinde kıldılar. Çerce de bu çarpışmada isabet aldı, şehid oldu. Allah, ona rahmet etsin.
O, Halid’le birlikte iki rekatlik namazdan baska bir namaz kılmamıştı. O esnada Bizanslılar da dağıldılar. Sonra Halid, düşman ordusunun merkezine saldırdı. Bizans süvarilerinin ortalarına kadar ilerledi, O esnada düşman süvarileri kaçıp sahraya açıldılar. Müslümanlar da atlarına atlayarak onları takibe başladılar. Ve fetih tamamlanıncaya kadar aksam ve yatsı namazlarını ertelediler. Halid, Bizanslıların yüklerini taşıyanlara saldırdı.Bunlar, piyade askerlerdi. Bunları artçı kuvvetlerden kopardılar. Böylece onlar, yıkılmış duvara döndüler. Sonra kaçan süvarileri izlemeye başladılar.
Halid, onları hendeğe yuvarladı. Bizanslılar, gece. karanlığında Vakusa’ya ulaştılar. Halid, zincire bağlı Bizans askerlerini üst üste iteledi. Böylece biri düşünce diğeri de beraberinde yere düşüyordu. îbn Cerir ile diğerlerinin anlattıklarına göre savaşta öldürülen Bizanslı askerler dışındaki 120 000 asker de bu zincirlere bağlı olma yüzünden ölmüştü.
Müslüman kadınlar da bu savaşta çarpışmışlar, birçok Bizanslı askeri öldürmüşlerdi. Cepheden kaçan Müslümanları da değnek ve taslarla vuruyor ve onlara: “Nereye gidiyorsunuz? Bizi Mani dini mensuplarına mı bırakıyorsunuz?” diyorlardı. Geri çevirdikleri Müslüman askerler mecburen cepheye geri dönüyor ve savaşmaya başlıyorlardı.
Komutan Kaykulan ve kavminin eşrafından olan Bizanslılar, bornozlarına bürünerek söyle dediler: “Hristiyanlık dinine yardim edemediğimize göre bari bu dinde kalarak ölelim.”
Müslümanlar gelerek bunları da bastan sona kılıçtan geçirdiler.
Bu savaşta Müslümanlardan 3000 kişi şehid edildi. Bu şehidlerin bir
kısmının adlan şöyledir: Ikrime b. Ebi Cehil, oglu Amr, Seleme b. Hisam, Amr b. Said ve Ebban b. Said, Halid b. Said bu savaşta sebat etti. Ancak daha sonra nereye gittiği bilinmiyordu. Bu savaşta sehid edilenlerden bazıları da sunlardi: Dirar b. Ezver, Hisam b. As, Amr b. Tüfeyl b. Amr b. ed-Devsî. Cenâb-i Allah, bunun babasının Yemame gününde gördüğü rüyayı gerçekleştirmişti.
Bu savaşta bazıları hezimete uğrayıp cepheden kaçmışlardı. Bunlardan birisi, Amr b. As’ti. Dört arkadaşıyla birlikte cepheden kaçmıştı.Ancak arkada duran kadınların yanına geldiklerinde kadınlar kendilerini geri çevirmiş, bunlar da tekrar cepheye dönüp savaşmışlardı. Su-rahbil b. Hasene ve arkadaşları da cepheden çekilmiş, geri dönmüşler, ancak emir kendilerine vazü nasihatta bulunarak su ayeti okuyunca geri dönmüşlerdi.
“Şüphesiz Allah, kendi yolunda savaşıp, öldüren ve öldürülen mü’minlerin canlarını ve mallarını Cennet’e karşılık satın almıştır.” (et-Tevbe, 111.)
Yermük savasinda Yezid b. Ebu Süfyan sebat etmiş, şiddetli bir şekilde Bizanslılarla savaşmıştı. Bunun sebebi de şuydu:
Babası Ebu Süfyan, onun yanına gitmiş ve ona söyle demişti:
– Ey oğlum! Allah’a karşı gelmekten sakınıp takvalı ve sabırlı ol.
Çünkü bu vadideki Müslümanların hepsi savaş çemberi içindedir.
Sen ve benzerin Müslüman komutanları nasıl olmalıdır, biliyor musun?
Siz, sabır ve nasihate insanların en çok muhtaç olanlarısınız.
Allah’a karşı gelmekten sakin ey oğlum.
Arkadaşlarına nispetle sevap arzu etmede ve savaşta sabır göstermede senden daha istekli bir kimse olmasın.
Ve İslâm düşmanlarına karşı da senden daha cesaretli biri bulunmasın.
– Olur, insaallah böyle yaparım.
Yezid böyle dedikten sonra o gün şiddetli bir şekilde savaştı. O, ordunun merkez kısmındaydı. Allah ondan razı olsun.
Said b. Müseyyeb, babasının söyle dediğini rivayet etmiştir:
Yermüksavasında sesler azaldı, her taraf sessiz oldu. Sonra garnizonu dolduran bir ses işittik. Sesin sahibi söyle diyordu:
– Ey Allah’ın yardımı yaklaş. Ey Müslüman topluluğu, sebat gösterin sebat.
Çevremize baktığımızda sesin sahibinin, oğlu Yezid’in bayrağı altında duran Ebu Süfyan olduğunu gördük.
Halid b. Velid, o geceyi Herakliyus’un kardeşi Todarik’in çadırında geçirdi.
Todarik, o gün Bizanslıların başkomutanıydı. Kaçanlarla birlikte o da kaçıp gitmişti. Süvariler, o gece Halid’in çadırı etrafında bekçilik yaptılar. Oraya gelen Bizanslıları öldürdüler. Sabah olunca da Todarik öldürüldü. Onun otuz köşkü ve otuz da revakı vardı ki, buralar ipekle donatılmıştı. Ayrıca içerilerde ipek sergiler ve yataklar da vardı. Sabah olunca Müslümanlar, buralardaki malları ganimet olarak ele geçirdiler. Ancak Halid b.Velid, Ebu Bekir’in vefatını onlara bildirince bu ganimetlerden Ötürü sevinç duyamadılar. Cenâb-i Allah, Ebu Bekir’in yerine Ömer’i onlara vermişti. Allah ondan razı olsun.
Hz. Ebu Bekir’in vefatı sebebiyle Halid b. Velid, oradaki Müslümanları teselli edip taziyetlerini bildirirken söyle demişti:
“Ebu Bekir’in ecelini ölümle noktalayan Allah’a hamd olsun.
Onu Ömer’den daha çok seviyordum.
Ömer’i halifeliğe geçiren Allah’a da hamd olsun ki, Ömer’e Ebu Bekir’den daha çok kızıyordum.
Ancak Allah, onun sevgisini kalbime koydu.”
Halid, hezimete uğrayan Rumları kovalamaya başladı, nihayet Şam’a ulaştı.
Şam’a vardığında ahali onun istikbaline çıkıp söyle dediler:
– Biz antlaşma ve sulhumuz üzereyiz değil mi?
– Evet.
Böyle dedikten sonra Halid, yenilgiye uğrayan Bizanslıları Seniy-yetü’l-Ukab denen yere kadar kovaladı, onlardan çoğunu öldürdü. Sonra peşleri sıra Humus’a kadar gitti. Humus’a vardığında ahali onu karşılamaya çıktı.
Halid, Şamlılarla yaptığı gibi onlarla da barış antlaşması yaptı.
Ebu Ubeyde, Iyaz b. Ganem’i, kaçmakta olan Bizanslıları kovalamakla görevlendirdi. O da onları takip ederek Malatya’ya kadar geldi.
Malatyalılarla barış antlaşması yaptı ve geri döndü.
Herakliyus, bundan haberdar olunca savaşçılarına haber gönderdi. Onlar da onun huzurunda toplandılar. Malatya’nın yakılmasını emretti. Şehir yakıldı. Bizanslılar, yenik düşmüş olarak Humus’taki Herakliyus’un yanına gittiler. Müslümanlar da onları kovalıyor, yakaladıklarını öldürüyor, bir kısmini esir alıyor, mallarını da ganimet olarak ele geçiriyorlardı.
Bu haber Herakliyus’a ulaşınca o, Humus’u terk etti. Orayı kendisiyle Müslümanlar arasına bir siper yaptı ve söyle dedi:
– Şam’ı diyorsanız, artik orası yoktur ve doğan uğursuzdan ötürü de Bizanslıların vay haline.
Yermük savasıyla ilgili olarak söylenen şiirlerden biri, Ka’ka’ b. Amr’in su şiiridir:
“Bizi yermük’te görmedin mi ki zafer kazandık.
Nitekim Irak savaşlarını da kazanmıştık.
Medain Azra’sini ve Mercü’s-Sifrî asîl atlar üzerinde iken fethettik.
Daha önce Busrayi da fethetmiştik.
Orası, kargaların girmesine imkan olmayan bir şehirdir.
Bize karsı direnenleri keskin kılıçlarımızla öldürdük, malları da yağmalanmış olup elimizdedir.
Bizanslıları öldürdük.
Öyle ki, Yermük beldesi kıtlık senesindeki zayıf kimseye bile eşit olamaz.
Onların topluluklarını Vakus beldesinde dolaşırlarken keskin kılıçlarla darmadağın ettik.
Bir sabah vakti ki, orada birbirlerini yardıma çağırdılar.
Öyle bir halegeldiler ki, tadı anlaşılamaz.”
Yermük savasıyla ilgili olarak Esved b. Mukrin et-Temimî de söyle bir şiir söylemiştir:
“Saldırıdan sonra nice defalar saldırdık.
Savaştan sonra nice defalar savaştık ki, bunun ziynetlerini, nakis ve suretlerini keşfettik.
Adamlar olmasaydı, savaş alanında biz ganimetleri geceleyin toplardık.
Yermük’e konan kimseler yüzünden Yermük meydani kılıç yükleriylesıkıştığı zaman biz Yermük’te onlarla savaştık.
Karsı konulması imkansız bir kimsenin ok atması esnasında Herakliyus, askeri birliklerini yok etmesin.”
Amr b. As da Yermük savasiyla ilgili olarak söyle demişti:
“Savaşta kavim Lahimlilerdir, Cüzzamlılardır ve bizleriz.
Bizanslılar ise, Mercü’s-Sinr denen yerde tedirgin oldular.
Eğer oraya dönerlerse biz onlara arkadaşlık etmeyiz.
Aksine kaçan kimseleri zorlu darbelerle kuşatırız.”
Ahmed b. Mervan el-Malikî, Ebu Ishak’in söyle dediğini rivayet etmiştir:
“Rasûlullah (s.a.v.)’ın ashabı savaş esnasında develer üzerine çıkınca düşmanlar, onların karsısında duramıyorlardı. Herakliyus, Antakya’da iken Bizanslıların hezimete uğraması esnasında onlara şöyle çıkışmıştı:
– Yazıklar olsun size! Su sizinle savaşan millet hakkında bana bilgi verin, onlar da sizin gibi insan değil midirler?
– Evet.
– Siz mi daha çoksunuz, yoksa onlar mı?
– Biz onlardan her yerde kat kat fazlayız.
– Peki size ne oluyor da yenilgiye uğruyorsunuz? Bizanslıların önde gelenlerinden olan yaşlı biri, Herakliyus’a söyle dedi: .
– Çünkü onlar gece namaz kılıyor, gündüz oruç tutuyor, ahde vefa gösteriyor, iyiliği emrediyor, kötülükten men ediyor, kendi aralarında insafla hareket ediyorlar. Bize gelince biz, içki içiyor, zina ediyor, haramı irtikab ediyor, verdiğimiz sözü bozuyor, gasp ediyor, zulmediyor, Allah’ı gazaplandıracak işleri yapmayı birbirimize emrediyor, Allah’ı razı kılacak işleri yapmaktan da birbirimizi men ediyor ve yeryüzünde bozgunculuk yapıyoruz.
– Sen bana doğruyu söyledin.”
Velid b. Müslim, Yahya b. Yakiya el-Gassanf nin, kendi kavminden olan iki kişiden söz ederken onların söyle dediklerini naklettiğini rivayet ediyor:
“Müslümanlar, Ürdün taraflarına indiklerinde kendi aramızda dedik ki: “Sam artik kuşatma altına alınmıştır. Orası elden gitmeden oraya gidelim de biraz alışveriş yapalım.
Biz bu amaçla Sam’a gittiğimizde oranın komutanı haber gönderip bizi yanına çağırttı. Biz de yanma gittik. Bize söyle sordu:
– Siz Araplardan misiniz?
– Evet.
– Hıristiyan misiniz?
– Evet.
– İkinizden biri gitsin de su kavim (Müslümanlar) hakkında araştırma
yapsın. Onların ne düşündüklerini anlasın. Biriniz bu araştırmayı yapmaya giderken diğeriniz de onun eşyasının basında beklesin.
Biz de bize söyleneni yaptık. Araştırma yapan arkadaşımız dönüp geldikten sonra Şam’ın kumandanına söyle dedi:
– Nezaketli, atlara binen, gece abid, gündüz savaşçı ve süvari olan adamların yanından geldim.
Onlar oku atar, hedefine isabet ettirir,
mızrağı maharetle fırlatırlar.
Meclislerinde oturduğunda arkadaşına birşeyler söylediğin zaman onlar seslerini Kur’ân ve zikirle yükselttiklerinden dolayı, arkadaşın, söylediğin sözü işitemez.
Arkadaşımın böyle demesi üzerine Şam’ın komutanı, meclisinde bulunan adamlarına dönüp söyle dedi:
– Bu, kendilerine karşı koyamayacağımız kimselerin yanından gelmiştir.”