09 Aralık 2018

Yafes (Latince: Iafeth veya Iapetus, Arapça: يافث), İncil'de Nuh'un oğullarından biridir. Yafeth bin Nuh (Japheth, son of Noah).


Yafes (Latince: Iafeth veya Iapetus, Arapça: يافث), İncil'de Nuh'un oğullarından biridir.
Yafeth bin Nuh (Japheth, son of Noah).









        

   Kutsal kitab'a göre (tevrat-incil-zebur) 
Türkler. Nuh'un oğlu Yafesin evladı Togarmanın 4.oğlu Oğuz hanın torunlarından kayı sülalesinden Osmanlı Hanedanlığı teşekkül etmiştir.

Nuh tufanını anlatan bazı Midraşlarda, Nuh'un gemisine gizlice o bölgenin eski kralı olan Og'un girdiği, aylarca hayvanlarla gizlice yaşadığı yazar. Midraşlara göre bu zat, gemi karaya oturunca Nuh Peygamberle karşılaşmış ve ona biat etmiş, Peygamber de yaşamasına izin vermiştir. Araştırın bakın etimolojik verilir Og'un asıl adını ne olarak veriyor. Tabii ki Oğuz. Yine midraşik kaynaklarda Nuh'un Og adını değiştirdiği ve Eliezer yaptığı söylenir. O Eliezer, Hz. İbrahim'e ilk iman eden ve kendini onun dinine adayan sadık hizmetkardır. Yalnış olmasın zaten Eliezer'in anlamı da "Tanrıya yardım eden" olsa gerektir. Midraşik kaynaklardan yola çıkarak söylüyorum eğer bu doğruysa Haniflik ve Gök Tengricilik arasında kurulan bağı hafife almamak gerekiyor.

Genellikle en genç oğul olarak kabul edilse de bazı gelenekler onu en yaşlı oğul olarak görmektedir. Tekvin 10.21’de Sam ve Yafes’in yaş farklarına atıfta bulunulsa da farklı çevirilerde bu konuda ciddi bir muğlâklık söz konusudur. KJV’de ilgili ayet şu şekilde çevrilmiştir: 

“Eber’in çocuklarının atası, ağabeyi Yafes’in kardeşi, Sam’in de çocukları oldu”. Ne var ki Yeni Amerikan Standart İncil’inde ilgili ayet şöyledir: “Eber’in çocuklarının atası, Yafes’in ağabeyi, Sam’in de çocukları oldu”

Bazı tarih kitaplarında Yafes'in tufandan sonra Hazar denizinin kuzeyine yerleştiği, Türk soyunun atası olduğu kaydedilmektedir.
Nuh'un ailesi içindeki yeri

Tekvin'e göre üç temel ırk Nuh'un bu üç oğlundan meydana geldi:
    Yafes'in Gomer, Magog, Madai, Tiras, Yavan, Tubal (Tuval), Meşeç adlı oğulları vardı. Bunlardan Gomar (Sümer), Magog (Moğollar), Madai (Medler) âşina gelmektedir. Hz. NUH'un oğlu YAFES'ten geldikleri için YAFETİK olarak adlandırılırlar. Yafes'in üç oğlundan (Gomar, Magog, Madai) gelenler ise; Sümer, Gog, Magog, Gur, Guz, Oğuz, Macar ırklarıdır. Ve Togarmi'nin on oğlundan çoğalarak pek çok soy ve boya ayrılmışlar, yüzlerce oymak ve aşiret halinde dünyaya yayılmışlardır.
    Ham, Hami ırkı Afrika'yı yurt edinmiştir, Berberi, Tuareg Afrika kıtası kuzeyi tamamen Hami ırkıdır. Hami ırkı Sami ile akrabadır ama Arap değildir. Tüm Sahra'dan başka, Mısır halkı (Arapçalaşmış Hamiler ve Koptiler) Araplar'a en yakın oldukları halde Arap değillerdir, Araplaşmışlardır. Bu ırk, Nil boyunca Sudan ve Zambia'yı kateder, Etyopyalı, Cibutili, Somalili, Eritreli olmuşlardır.
    Sam, Sami ırkının atası oldu.
Nuh'un ilk torunları
Yafes'in oğullarından aşağıda verilenlerin sanılana göre[kaynak belirtilmeli];
    Gomâr: Kimmerler
    Mağog: Macarlar
    Maday: İranlılar (Medler)
    Javan/Yuvan: Yunan (İyonlar)
    Tubal: İtalyan, İspanyol, Katalan, Kilikya
    Togarma: Ermeniler
Bazı bilim adamları Türkiye'de yaşayan Türk halkının genetik olarak bu ırklarla %99,7 oranında benzemesi nedeniyle Türklerin atasını Tubal olarak benimser. Ancak bunun yalnızca Anadolu'ya yerleşen Türklerde görüldüğü nedeninin ise yerel Akdeniz halklarıyla karışma nedeniyle olduğu ve aslında tüm Türklerin bu derecede benzemediği ve bu yüzden Mağok'un Türklerin atası olduğunu savunur.[kaynak belirtilmeli] 
Hazar Yazışmalarında Hazar kağanı Yosef, Türklerin Gomar'ın oğlu Togarma'dan geldiğini dile getirir.[kaynak belirtilmeli]
    Tras: Traklar
    Meşek: Hazarlar
ırklarının ve uygarlıklarının ataları oldular.






Sümer Marduk'un büyük önemi, bugün dünya uluslarını etkileyen üç büyük dine kaynaklık etmiş olmasıdır. 
Tevrat'la İncil'deki hikayelerin, kurallarının kaynağını görmek isterseniz, İ.Ö. dördüncü bin yıla kadar inmeniz gerekecek. O zamanlar Dicle'yle Fırat nehirleri arasında (Mezopotamya) Sümerler diye adlandırılan bir kavim yaşıyordu. 

Sümerlerin birçok tanrıları arasında Marduk, maddeye biçim veren ve deltayı yaratan tanrı sayılıyordu. 
Tevrat'la İncil'deki hikayelerin çoğu Sümer efsaneleridir. 
Bu efsanelere göre öteki tanrılar, Marduk'un okyanus tanrısı Tiamat'la savaşmaya çağırdılar. 
Marduk, Tiamat'ı yendi ve denizlere sınır çekti. 
Tanrılara tapınan bir varlık bulunsun diye de balçıktan insanı yarattı. 
Sonraları insanlardan hoşnut kalmayan tanrılar, onları yok etmeyi kararlaştırdılar. 
Tanrı Ea, tanrılar kurulunun bu kararına karşı, çok sevdiği bir insan olan Ut-Napiştim'i kurtarmayı düşünür. 
Onun düşüne girerek bir gemi yapmasını fısıldar. 
Ut-Napiştim, yaptığı geminin içine karısını, çocuklarını, işçilerini, hayvanlarını ve tohumlarını doldurur. 
Tufan başlamıştır, bütün insanlar boğulmuşlardır. 
Ut-Napiştim'in gemisi yüzmektedir. 
İnsanların boğulduğunu gören tanrılar, kuşkuya kapılmışlardır. 

Tanrılar kraliçesi olan İştar sızlanmaya başlamıştır: İnsan yeniden balçık oldu. 
Tanrılar kurulunun kararına katıldığım için bende sorumluyum bundan… 
Fırtına, yedi gün sonra kesilir: Ut-Napiştim önce bir güvencin salıverir, güvercin geri gelir. 
Ertesi gün bir kırlangıç salıverir, o da geri gelir. 
Üçüncü gün bir karga salıverir, karga geri gelmeyince, gemisini durdurur ve gemisinin konduğu dağın doruğunda bir kurban keser. 
Tanrılar, kurbanın çevresine sinekler gibi üşüşürler. 
Tufanı tertipleyen tanrı Enlil, tanrılar kurulunun kararına ihanet ettiği için tanrı Ea'ya bir güzel çıkışır. 
Tanrılar artık yapacak bir şey kalmadığı için, Ut-Napiştim ve karısına ölmezlik bağışlarlar. 
Nuh ve Tufan hikayesinin aslı olan bu Sümer efsanesi, Tevrat'la İncil'den dört bin yıl öncedir.

Bir rivayete göre, Nuh Tufanı koptuktan bir süre sonra Nuh’ un Gemisi büyük hasar almış ve geminin kimi yerleri parçalanarak içeriye su almaya başlamış… 
Hayvanlar ise geminin batmaması için burunlarıyla bu delikleri kapatmaya çalışmışlar, işte o yüzden bütün hayvanların burunları ıslakmış….

“Rab baktı, yeryüzünde insanın yaptığı kötülük çok, aklı fikri hep kötülükte. İnsanı yarattığına pişman oldu. 
Yüreği sızladı. "Yarattığım insanları, hayvanları, sürüngenleri, kuşları yeryüzünden silip atacağım” dedi, “Çünkü onları yarattığıma pişman oldum.” Ama Nuh Rab'bin gözünde lütuf buldu.“
Yaradılış 6:5-8

Türklerin Atası Yafes (Yafet, Capaş, Olcay Han)



Yafes (Latince Iafeth veya Iapetus, Arapça: يافث) , [1] Hz. Nuh'un üçüncü oğlu ve Türklerin atasıdır.[2] O, şecerelere göre, Nuh Peygamberin oğullarından biridir. 
Kırgız sözlü geleneğinde "Capaş" şeklinde de kullanılmaktadır. [3][4] Birçok ilmi kaynakta “Yafes” olarak kaleme alınan bu isim, Yazıcızâde'nin eserinde “Yafet” olarak da yazılmıştır.[5] 
Yafes, Arapça eserlerde ismi, "Yafes bin Nuh" (Nuh'un oğlu) diye geçmektedir.[1]
Hz. Nuh, ikinci Adem olarak anılır. Tufandan sonra insan zürriyeti, Hz. Nuh'un oğullarından türemiştir. 
Hz. Nuh'un 3 oğlu vardı: Ham, Sam, Yafes. Ham, Habeş ve Afrikalıların, Sam Arapların, Yafes de Türklerin atası olarak bilinmektedir. Şimdi yeryüzünde yaşayan tüm insanlar, bu üçünün soyundan gelmektedir.[6][7]
İnsanlığın başlangıcında insanların ömürleri uzun bulunmuştur. Bu da insanların çoğalmasını temin gibi hikmetlere dayanmaktadır. Hz. Adem'den sonra insanlar çoğalmış, fakat Allah'ın dinini terk ederek müşrikçe bir halde yaşamaya başlamışlardı. Nuh Aleyhisselâm'a inananlar pek azdı. Nihayet o inatçı kavme cezaları yaklaşmıştı. Hz. Nuh bir gemi yapmakla Allah tarafından emrolundu. Gemiyi yapar yapmaz şiddetli yağmurlar yağmaya başlamış, yeryüzü bir deniz kesilmişti. Hz. Nuh kendisine imân edenleri gemisine aldı. Bunların sayısı kırk erkek ile kırk kadından ibaret bulunuyormuş. Bunların içinde Hz. Nuh'un Sam, Ham, Yâfes adındaki oğulları da bulunuyordu.
Yâm veya Ken'an adındaki oğlu ise Hz. Nuh'a isyan ederek gemisine binmemişti. Nihayet gemi dışında bulunanlar tamamen suların dalgaları arasında kalarak helak olup gitmişlerdi. Daha sonra yağmur kesilmiş, sular çekilmeye başlamış, gemi de Musul civarında Cudi denilen dağın üzerine Muharrem ayının onuna rastlayan aşure gününde oturmuştur. Hz. Nuh bu gemiye uygun gördüğü hayvanlardan da birer çift almış bulunuyordu.
Bu tufan hadisesi cumhura göre umumidir, bütün yeryüzünü kapsamaktadır. En yüksek dağların tepelerinde görülen deniz hayvanlarının fosilleri = eski zamandan beri taş kesilmiş hayvanların cesetleri görülmektedir. Böyle bir tufan hadisesinin yeryüzünde bir azap örneği olmak üzere vücuda getirilmiş olması, Allah'ın kudreti karşısında imkânsız görülemez. Maamafih bazı zatlara göre de bu hâdise, yalnız Hz. Nuh'un bulunduğu Babil havâlisinde meydana gelmiştir.[8]
Deguignes'e göre Yafes'in sekiz oğlundan en büyüğü Türk ismine sahipti.[9][10] Hammer tarihinde "şecerenin ilki olan Türk... 
Her halde Heredot'un eserindeki Targitaos ve Mukaddes Kitap'taki Taghrama'dır" [11] deniliyor.[12]
Yaşar Kalafat'a göre Türklük, ismini işte bu Türk Ata'dan almıştır. Türk Ata, Hz. Adem'in torunlarından olan Hazer'in oğlu Yafes'ten türemiştir. Türk Ata, ilahi tebligat yapılan tebligatçılar hiyerarşisinde yer almaktadır.[13] Bu tebligatın (Bildiri) akaidi Türk Töresi ve bu töreyi besleyenler tümüyle Türk'tür. Bu tebligatın dili Türkçe idi. Bu itibarla Türk dili ilahi bir muhteva içermektedir. Bu bildirilerin ulaştığı coğrafyalar ise Türk dünyası coğrafyasını oluşturmuştur.[14]

Yaşar Kalafat, Hz. Adem'den Hz. Muhammed'e kadar devam eden ilahi nizam tebligatının Hz. Nuh'tan sonra Hz. Yafes'e; ondan da Hz. Türk'e geçtiğini düşünmektedir.[15] Türk inanç tarihinde Türkler Tanrı'nın “Türk Kağanları” Türk töresini uygulayıp devam ettirmeleri için gönderildiğine inanırlardı. Bu yönü ve özelliği ile, Türk kağanın ilahi bir kutsanmışlığı ve görev (Töre) mesuliyeti vardı. Bu özellik ve ilahi tebliğ mesuliyetini Bilge Kağan'ın kitabe yazısında görmek mümkündür.[14]

Yâfes, evlâtları çoğalınca, onlara reis olmuştu. Bunların hepsi, dedeleri Nûh aleyhisselâmın gösterdiği gibi Allahü teâlâya ibâdet ediyordu. Yâfes, nehirden geçerken boğulunca, Türk ismindeki küçük oğlu, babasının yerini tuttu. Bunun evlâdı çoğalarak bunlara Türk denildi. Bu Türkler, ecdâdı gibi Müslüman, sabırlı, çalışkan insanlardı. Bunlar da, zamanla çoğalarak Asya'ya yayıldı.[16] Türk, Veliaht olduğuna babasından kalmış halkları korumuştur.[9]

Rehber Ansiklopedisi'nde Yafes hakkında şöyle bahsedilmektedir: Nûh aleyhisselâmın oğlu Yâfes mümin idi. Evladı çoğalınca, onlara reîs olmuştu. Hepsi, dedelerinin gösterdiği gibi Allahü teâlâya ibâdet ediyordu. Yâfes, nehirden geçerken boğulunca, Türk ismindeki küçük oğlu, babasının yerini tuttu. Gittikçe artan nesli Türk adıyla anıldı. Bu Türkler, ecdâdı gibi Müslüman, sabırlı ve çalışkan insanlardı. Zamanla çoğalarak Asya'ya yayıldılar. Türklerin başlarına geçen bâzı zâlim hükümdârlar, semâvî dîni bozarak, onları puta taptırmaya başladılar. Bugün Sibirya'da yaşayan Yâkutlar bunlardan olup, hâlâ puta tapmaktadırlar. Dinden uzaklaştıkça eski medeniyet ve ahlâklarını da kaybetmişlerdir.[17]

Bunlardan Türklerin yurdu, Âsurîler tarafından işgâl edildi. Âsurîler güneşe, yıldızlara tapıyordu. Türklerin o zaman başlarına geçen bâzı hükümdarlar, semâvî dîni bozarak, onları puta taptırmaya alıştırdılar. Orta ve Doğu Asya'da yaşayan kavimler, yıldızlara, aya, güneşe, heykellere, cinlere tapınmaya koyuldular. Bu sûretle Asya'da, birçok bozuk inançlar, sapık yollar ortaya çıktı. Böyle uydurulan, meydana çıkan sapık yollardan biri de Şâmânîliktir. Avrupalıların Şamanizm dediği bu bozuk yol, vaktiyle doğu Asya'da putperestlerin uydurduğu bir inanç olup, bugün Sibirya'daki ve Okyanus adalarındaki vahşîler arasında yayılmış haldedir. [16]

Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Türk tarih tezini savunurken şunları söyler: "Efendiler bu insanlık dünyasında en az yüz milyonu aşkın nüfustan oluşan büyük bir Türk milleti vardır ve bu milletin yeryüzündeki genişliği oranında da bir derinliği vardır. Efendiler bu derinliği isterseniz ölçelim: Birinci ölçek tarih öncesi devirlere ilişkin ölçektir. Bu ölçeğe göre Türk milletinin kökünün dayandığı Türk adındaki insan, insanlığın ikinci babası Nuh Aleyhisselamın oğlu Yafes'in oğlu olan kişidir. Tarih döneminin belge tedarikinde pek hoşgörülü olan ilk evrelerine biz de hoşgörü gösterelim, fakat en açık ve kesin ve en maddi tarih kalıntılarına dayanarak söyleyebiliriz ki Türkler, on beş yüzyıl önce Asya'nın göbeğinde muazzam devletler kurmuştur ve insanlığın her türlü yeteneği onda ortaya çıkmıştır." [18]

Vâni Mehmed Efendi, "Araisü'l-Kurân" adlı eserinin birinci bölümünde şöyle der: "Türklerin Benî İshâk‘tan kabul edilmesine gelince; buradaki İshâk'ın, İshâk Peygamber olduğu açıktır. Bil ki, ben Türk tarihlerinde, Oğuz Han'ın Yafes'in neslinden olduğunu gördüm. Türkler'in tamamı O'nun neslindendir. Oğuz Han, Hz. İbrahim‘le çağdaş idi. Hatta Türkler, O'nun İbrahim'e iman ettiğini ve İshak'ın kızıyla evlendiğini de iddia ederler ve Türkler, Kurân-ı Kerîm'de zikredilen Zülkarneyn ile kastedilen, Oğuz Han'dır derlerdi. Bu duruma göre Türkler, anne tarafından Hz. İshak'ın evladı olmuş olurlar. Nitekim Hz. İsa'nın Benî İsrâîl'den olduğu gibi, Türkler de, Beni İshâk'tan sayılırlar. Bunda asla bir müşkillik yoktur." [19][20]
Mehmet Faruk Gübtunca'nın "Peygamberler Tarihinden Seçilmiş Kıssalar" adlı kitabına göre Hz. Nuh'un dört oğlu olmuştu. Bunların isimleri şöyleydi: Harun, Sam, Yâfes ve Kenan. Bunlar da annelerine uymuşlar, kâfir olmuşlardı. Ama Sam ve Yâfes, daha sonra Hakk Dîn'e dönmüş, diğer ikisi ise bâtıl dinde kalmıştı.[21]

Eski Türk boylarında çok eski devirlerden beri yaygın bir inanca göre, Hz. Nuh, tufandan sonra oğlu Yafes'i Türk yurduna göndermeden önce ona "yada" adı verilen büyülü bir taşı oğluna vermiştir. Türklerin babası olarak kabul edilen Yafes, bu taşı Türklere vermiş, daha sonra bu taş Oğuz Hana geçmiştir.[22]

Şamlı Fahreddin Osman b. Ebi Bekir b. eş-Şeyh Muhammed Züreyg'in "Kitabü'l-Bustan fi Ba'zı Ahbâri Âl-i Osman" adlı eserinde Osmanlılar için "Onlar Hz. Nuh'un oğlu Yafes neslinden Karahan oğlu Oğuz'un evlatlarındandır." tâbiri kullanılır.[23]

Türk adından, ‘Tugar' olarak bahseden en eski belge, Musevilerin Ahdiatik (Tevrat)'idir. Ahdiatik en eski İbranice eserdir. Dünya varlığından, milletlerden, devletlerden ve dünyanın kuruluşundan bahseden en eski eser olarak Ahdiatik'in fasıllarında, insanlığın doğuşu (tekvin-i mahlukat) bölümünde anılan Tugar, Nuh'un oğlu Yafes'in oğludur. İsa'dan 458 sene önce yaşamış olan Musevi tarihçisi Hazkiyal, Tugar'la ilişkilendirilen Torok'ların yaşadığı bölge olarak Orta Asya'nın tam bir tarifini yapıyor. Ünlü tarihçi Josephe Flavius şöyle diyor: Toroklar, Dara'nın ülkesinin bitiminden başlayan ve sonu bilinmeyen yerlere kadar geniş sahalarda yaşayan, başlıca dokuz kola ayrılı büyük bir millettir. Çin kıtası da Torokların egemenliği altındadır. Ahdiatik'in en tanınmış müfessiri Mendelson, ‘tekvin-i mahlukat' bahsini açıklarken Torok tabirinin Türk olduğunu ve bu deyimin Turan şeklinde kullanıldığı zaman ‘Türklerin asıl vatanı' olarak anlaşılması gerektiğini karşılaştırmalarla anlatır.[24][25]

Abul-Fevz Muhammed Emin Bağdadi, Türklerin Yafes oğlu Kumer oğlu Türke intisap ettiklerini yazar. Partold ise Hazar denizinden Çin hududuna yayılan Türk boylarının Türkmen Oğuz Karluk ve Dokuz-Oğuz olduğunu söyler.[26]

Arap tarihçisi el-Mesudi'ye (X. yy.) göre, Türkler, Nuh Peygamber'in üç oğlundan biri olan Yafes (diğerleri Ham ve Sam)'in soyundan iniyordu. "Tac-üt Tevârih" yazarı Hoca Sadettin Efendi dahil bütün Osmanlı vak'anüvis (resmî devlet tarihçi)leri bu görüşü aynen benimsemiştir.[27] 
Osmanlılarda tarih anlayışı, silsilenameler şeklinde hikâye edilen kutsal bir tarihti. Bu anlayış içinde şecerelerini Hazreti Nuh'un oğlu Yasef'e kadar götürüyorlardı. Modern çağların ırk ve ulus tartışmaları içinde Hazreti Nuh'un üç oğlu, ayrı üç ırkın ataları haline geldiler. Ham (ve hamiler) siyahları; Sam (ve samîler) semitleri; Yafes ise beyazları temsil eder oldular. Böylece Osmanlılar, âdeta farkına varmadan, kendilerini Batılılarla birleştirmişlerdir.[28]

Mekkeli Şair İbn el-Uleyf'e göre Nuh'un Sam, Ham ve Yafes adlı üç oğlu mevcuttur: Sam, Arap, Fars ve Rumlar'ın; Yafes, Türkler ile Ye'cuc ve Me'cuc'un; Ham ise Sudanlılar'ın atasıdır.[29] "Defter-i Çıngıznâne"ye göre ise Hz. Nuh'un Ham, Sam, Ken'an ve Yafes adlarında dört oğlu ve Reheb, Zeheb, Zühüt ve Zehüt adlarında dört kızı vardır. Ham'ın nesli Arap halkını, Sam'ın nesli Acem halkını ve Yafer'in nesli Rum diyarı halkını (Türkleri) oluşturmaktadır. Ken'an ise Tufan'da helak olmuş ve nesli kesilmiştir.[30]

İbn Abbas (r.a) der ki: "Hz. Nuh`un kavminden seksen kişi iman etmişti, Bunların Üç tanesi oğlu idi: Sânı, Hânı ve Yâfes. Bunlarla birlikte üç de gelini iman etmişti. Bunlar gemiden çıktıklarında bugün Musul taraflarında "Karyetu`s-Semaîn" (seksen kişinin kasabası) diye bilinen bir kasaba inşa ettiler. Haberde nakledildiğine göre gemide seksen kişi vardı. Bunlar arasında Hz. Nûh ile boğularak cezalandırılandan başka bir hanımı, üç oğlu ve bunların zevceleri de vardı. Katâde, el-Hakem b. Uyeyne, İbn Cüreyc ve Muhammed b. Ka`b`ın görüşü de budur. Hâm gemide iken hanımına yaklaştı. Bunun üzerine Hz. Nûh da yüce Allah`a nutfesini değişikliğe uğratması için dua etti, böylelikle siyahiler ondan doğmuş oldu. Atâ dedi kir Nûh (as), Hâm`a: Çocuklarının saçları, kulaklarından aşağıya inmesin, nerede olurlarsa Sâm ve Yâfes`in çocuklarına köle olsunlar, diye beddua etti." [31]
İbn İshâk dedi ki: "(Nuh Tufanında, gemide) hanımları hariç on kişi idiler. Nûh, oğullan Sâm, Hâm ve Yâfes ile ona iman etmiş altı kişi ile bunların hepsinin hanımları.” [32][31]

İbnu Hacer, Türkler hakkında ilgili babta şu açıklamalara yer verir: “Türklerin aslı hususunda ihtilaf edilmiştir. Hattâbî: “Onlar Benû Kantûra (Kantûra evladları)dır. Kantûra, Hz. İbrahim'in cariyesi idi. Lügatçi Kürau'n-Neml: “Bunlar Deylemdir” demiştir. Ancak, “Onlar Türklerden bir cinstir, Oğuz da öyle” denilerek bu görüş tenkid edilmiştir. Ebu Amr: “Türkler, Yafes'in zürriyetindendir. Bunlar birçok boylara ayrılır” demiştir. Vehb b. Münebbih der ki: “Onlar Ye'cüc ve Me'cüc'ün amca çocuklarıdır. Zülkarneyn, seddini inşa ettiği zaman, Ye cüc ve Me'cüc'den bir kısmı orada bulunmuyorlardı, onlar terk edildiler. Böylece kavimleriyle birlikte (seddin dahiline) giremediler. Bu sebeple (terk kökünden olmak üzere) onlara Türk denildi.”

Türklerin Tübba neslinden oldukları da söylenmiştir. Keza Efrîdun b. Sam b. Nuh zürriyetinden oldukları veya Yafes'in kendi sulbünden oldukları veyahut İbnu Kûmi b. Ya'fes zürriyetinden oldukları da söylenmiştir.[33][34]
İslam kaynaklarında Çinliler de, Türkler gibi Yafes'in soyundan gösterilirler.[35][36]

Joseph Deguignes de "Büyük Türk Tarihi" adlı kitabında, Türklerin atası olarak Nuh Peygamberin oğlu Yafes'i zikretmekte, [37] hatta Yafes'in oğullarından birinin adının Türk olduğunu, Hazar, Türkistan ve Volga ırmağı çevresinde yaşadığını ifade etmektedir.[38][39]

"Tarih-i Enbiya" ve "Hükem"de Hz.Nuh'un evlatlarından Yafes'ten söz edilirken Sultan'ın hal tercümesi sebebiyle Yafes ve soyu hakkında başka bir tarihte bilgi verileceği için burada fazla bilgi verilmeyeceği kaydedilir. Bu kayıt şöyledir: "Bu tarih yazılırken akılda Sultanın hallerinin ve neseblerinin kaydedileceği bir tarih yazılması da vardır, Yüce Tanrı izin verirse bu konu Yafes tarihine ayrılmıştır, bu sebeple sonra olacaktır (burada), bu kadar ile yetinildi, özetlendi." [40]

Oğuzlar, genel olarak Türkmen adıyla kaynaklarda geçmiş ve tarihî alanda bu adla tanınmışlardır. Köprülü'nün Oğuzlann Müslüman olan gruplarına "Türkmen" adının verildiği görüşü genel kabul görmüş, Kâşgarlı Mahmut'un eserinde de Türkmen ve Oğuz adı çok yerde bir arada kaydedilmiştir.[41] Ebü Hayyân'ın Oğuz boy adı için sözlükte verdiği "Yafes'ten sonra Türklerin büyük babasıdır" (Ar. Ebu'l-Türku'l-kebir bade'1-yäfes) tanımı dikkat çekicidir. Burada Türk soyu ile ilgili efsanelere atıf yapılmıştır. Tevrat'ta mevcut rivayetlerle Türk soyunun Nuh Peygamber'in oğlu olan Yafes'ten geldiği söylenir.[42] Bununla ilgili olarak Kâşgarlı Mahmut'un Dîvânında da bilgiler vardır: "Türkler, aslında 20 boydur, Bunların hepsi -tanrı kutsal kılası- Yalavaç Nuh oğlu Yafes, Yafes oğlu Türk'e dek ulaşır." Türklerin Müslüman olmaları dolayısıyla soy kütüklerini İslâmî köklere bağlamaları gayet doğaldı. Oğuznamelere dayanan Ebu'l-gazi Bahadır Han, Türklerin şeceresini Nuh Peygamber ile Yafes'in neslinden başlatır.[43][44]

"Oğuz Kağan Destanı"na göre Oğuz'un ilk atası, Nuh'un oğlu Yafes'tir. Nuh, yeryüzünü oğulları arasında bölüştürdüğü zaman oğlu Yafes'e Doğu illeri ve Türkistan taraflarını verir. Yafes, Türklerin deyişine göre "Olcay Han" diye anılır. O, göçebe olarak yaşardı. Yaylak ve kışlakları Türkistan'da bulunurdu. Dhib Yavgu, Olcay Han'ın oğludur. Bunun da dört muteber ve şöhretli oğlu vardı: Kara-Han, Or-Han, Kür-Han, Küz-Han. Kara-Han babasının yerine tahta geçer. Bir oğlu dünyaya gelir. Çocuk, üç gün, üç gece anasının sütünü emmez. Herkes, onun öleceğini düşünürken; annesinin rüyasına girer. Çocuk, annesine; “Eğer sütünü emmemi istiyorsan biricik Yaratıcı'yı ikrar ve itiraf et.” der. Kadın, üç gece aynı rüyayı görür. Bu kavim, kâfir olduğundan; kadın, meseleyi kimseye anlatmaz. Kocasından gizli olarak Allah'a iman eder. O anda çocuk, anasının sütünü emmeye başlar. Oğuz'un temizlik ve güzelliğine herkes hayran kalır. Bir yıl sonra konuşmaya başlar. Oğuz daima Allah'ı anıp ona şükreder. Her türlü bilim ve hünerde, ok atmada, kargı kullanmada, kılıç çalmada, bilgi hususunda âleme ün salacak şekilde gelişme gösterir. Babası, evlenme çağı gelince onu iki amca kızıyla sırayla nişanlar. Oğuz, önce onları Allah'a inanmaya davet eder. Onlar, bunu kabul etmeyince; Oğuz, onlardan uzaklaşır. Or-Han'ın kızı Allah'ı kabul ettiği için Oğuz, onu alır. Onu herkesten çok sever. Oğuz'un avda olduğu bir zamanda eski eşleri, Oğuz'un Allah'a inandığını ve bunun için kendilerinden uzaklaştığını babasına anlatırlar. Oğuz'un babası ve akrabaları, Oğuz'u öldürmeye karar verirler. Oğuz, avdan dönünce durumu anlar. Babası ve amcaları Kür-Han ve Küz-Han'ı öldürür. 75 yıl amcalarının uruğlarıyla savaşır. Onları yendikten sonra Oğuz yönünü dışa çevirir. Oğuz, cihangirlik için sefere çıkarak muhtelif yerleri ülkesine katar. 1000 yıllık bir hayattan sonra yerini oğlu Kün Han'a bırakır.[45]

Reşideddin'in "Cami'üt-Tevarih"indeki bir destanda Türklerin ilk hükümdarının Nuh peygamber oğlu Yafes olduğu ifadesi ile başlanmakta ve Yafes'in Türkçe "Olcay Han" adını taşıdığı söylenmektedir. Olcay sözünün Moğolca olduğu malumdur.[46] B. Ögel, kaynaklarda "Ebülce" ve "Abulca" olarak da geçen bu ismin en doğru şeklinin “Bulca” olması sonucuna varmıştır. Sonradan düzülen bir çok soy kütükleri, Peygamberler tarihine göre, Nuh Peygamber'e bağlanmışlardır. Çingiz-Han çağında yazılan Oğuz Destanları, Peygamberler tarihine pek itibar etmemişler ve kendilerinin menşelerini, ilk-ata Bulca Han ile başlatmışlardı. Bununla beraber, ne de olsa İslamiyet'in tesiri altında olan yazarlar, Bulca Han'ın Nuh'un oğlu Yafes olduğunu da söylemeyi ihmal etmemişlerdi. Fakat sonraki destanlar (mesela Ebu'l-gazi), Türklerin soy kütüğüne Yafes ile başlamış ve Bulca Han'ı da onun soylarına bağlamıştı.[47][48]
Ebülgazi Bahadır Han'ın “Şecere-i Terakime”sinde Oğuz, anasını doğrudan Müslüman olmaya davet etmiştir. Ebülgazi, Türk halkının ta Yafes'ten Alınca-Han'a kadar Tanrı'nın birliğine iman ettiklerini, fakat Kara-Han döneminde büsbütün kâfir olduklarını söylemiştir.[49]

Ebülgazi, Reşideddin ve ekibinin yeğledikleri “biricik Tanrı'yı ikrar ve itiraf” ifadesini açıklama ve zenginlik ve paraya dayalı bir “Cahiliye Dönemi” manzarası çizme gereği duymuştur: “-Müslüman ol ve hak dinine gel! Yok gelmezsen, ben de senin sütünü emmem”, diyordu. Bunun üzerine annesi oğlunun bu isteğine dayanamadı ve Tanrının birliğine iman getirdi. Bunun üzerine Oğuz-Han annesinin memesini emmeğe başladı. Fakat annesi ne gördüğü rüyaları ve ne de oğlunun isteği üzerine Müslüman olduğunu hiç kimseye açmadı. Çünkü Türk halkı, Yafes'ten ta Alınca-Han'a kadar Tanrının birliğine iman etmişti. Ama Alınca-Han'dan sonra Türkler çok zengin olmuşlar ve servetle paraya esir olmuşlardı. Bütün memleket Tanrı'yı unutarak kâfir olmuş ve kötü yola sapmışlardı. Kara-Han zamanında ise büsbütün kâfir olmuşlar ve küfre sapmışlardı. Meselâ bir baba, oğullarından birinin veyahut da bir oğul, babasının Hak dinini kabul ettiğini duysa idi, hemen onu düşünmeden öldürürdü.[50][49]



Türkmenistan devlet başkanı Saparmurat Türkmenbaşı'nın "Ruhnâme" adlı eserinde Hz. Nuh'a ve onun öğütlerine ayrıcalıklı bir yer verilmiştir. Bunun nedeni, Türkmen halkının Nuh (a.s)'a kadar uzanan tarihî geçmişi olduğuna inanılması ve Nuh Peygamberin, oğullarından Yafes'in soyuna yurt olarak Türkistan bölgesini verdiğinin kabul edilmesidir.[51] Ruhname'de yer alan bu düşünce, tarih kaynaklarınca da teyit edilmektedir. Örneğin Abu'l Farac Tarihi'nde yer alan bilgilere göre, Hz Nuh tufan olayından sonra dünyayı Sam, Ham ve Yafes adındaki üç oğlu arasında taksim etmiş; [39]

Sam oğullarına meskun dünyanın ortasından doğudaki ucuna kadar uzanan bölge düşmüştü. Bu bölge Filistin, Arabistan, Fenike ve Suriye ile iki nehir arasındaki bütün bölgeleri (Mezopotamya'yı), Asur, Babil, İran ve Hindistan'ı ihtiva ediyordu.
Ham oğullarına doğudan batıya kadar bütün güney ülkeleri; Orta ve Güney Hindistan, Mısır, Libya, Afrika ile kuzeye doğru Kilikya, Lidya ve Akdeniz adalarından Kıbrıs, Sakız, Sicilya ve daha yirmi ada düştü.
Yafes oğullarına ise doğudan batıya kadar bütün kuzey; Almanlar, Türkler, Kapadokya, Asya, Tarki (Trakya), Yunanlılar (İyonya), Roma (Bizans), Slavlar, Bulgarlar ve İspanyollar düştü.[52][39]
"Ruhname"ye göre, yüce Allah, kutsal emriyle Hz. Nuh'a bazı sayfalar göndermiş, [53] Hz. Nuh da bunları kendi soyundan gelen insanlar arasında, oğlu Yafes aracılığıyla da Türkistan halkına yaymıştır. Bu kutsal sayfaların özü tamamen “ahlâk güzelliği”ne aittir.[54][39]
Osmonaalı Sıdıkov'a göre insanoğlu Adem ata ile Havva anadan türemiş, daha sonra Nuh ve Nuh'un üç oğlu Ham, Sâm, Yafes olarak nesil devam etmiştir. Yafes'in oğulları ikiye: Arîler ve Turaniler olarak ikiye ayrılır. Yazar Turanilere Asya kıtasında yaşayan kavimlerden Çinlileri, Hint-Çinlilerini, Japonları, Finleri, Osmanlıları, Tatarları, Kırgızları, Kazakları, Kalmukları, Tunganları dahil etmiştir.[9]



Yafes ve Sam Kompleksi
Yahudilerin kutsal kitabı Tevrat'a göre; doğru ve kusursuz bir insan olan Nuh'un, Yafes, Sam ve Ham adında üç oğlu bulunmaktadır. 
Tevrat'ta ve İncil'de konu edildiği üzere, çiftçilik yapan ve diktiği bağdan elde ettiği şarabı içerek sarhoş olan Nuh, çadırının içine çırılçıplak uzanmış ve babasını bu durumda gören Ham dışarı çıkıp gördüklerini iki kardeşine anlatmıştır. 
Yafes ve Sam, bir giysiyle babalarının üzerini örtmeye çalışmış ve bunu yaparken ona bakmamışlardır. 
Ayıldığında küçük oğlu Ham'ın kendisine yaptıklarını hatırlayan Nuh, onu lanetlerken Yafes ve Sam için güzel dualar etmiştir.[57][58]
Yafes ve Sam Kompleksi; gazetecilerin gerçekliği tüm çıplaklığıyla yazıp yazmamaları gerektiğine ilişkin tartışmalarda oto-sansürü, diğer bir ifadeyle göz kapatma tavırlarını tanımlamaktadır. Bu bağlamda Yafes ve Sam Kompleksi, olaylara dışarıdan bakma ve onlardan söz etme güçlüğü ya da bu kapasiteden yoksun olmak anlamına gelmektedir. 1968 yılında Vietnam'da gelişen My Lai katliamının ardından Amerika'da açılan davalarda olayın tanıklarının aylarca suskun kalmaları, Yafes ve Sam Kompleksi'nin en önemli ve çağdaş örneklerindendir.[59][58]
Kaynaklar ve Dipnotlar
[1] tr.wikipedia.org/wiki/Yafes
[2] "İsimler Sözlüğü", www.1insaat.com/uploads/TrbBlogs/pdfs/5665_1181034643_644.pdf
[3] Ebülgazi Bahadır Han, "Şecere-i Terâkime" (Türkmenlerin Soykütüğü), Hazırlayan Zuhal Kargı Ölmez.- Ankara: Simurg, 1996.– s.474; Şakarim Hudayberdi ulı. Rodoslovnaya tyurkov, kirgizov, kazahov i hanskih dinastiy/Perevod Bahıta Kairbekova.-Alma-Ata: Jazuşı, 1990.
[4] Prof.Dr. Sulayman Kayıpov, "Folklor Üzerine Yazılar", ISBN 978-9967-25-581-4.
[5] Abdullah Bakır, "Tevârih-i Al-i Selçuk Oğuznamesi", turkishstudies.net/sayilar/sayi13/7bakirabdullah.pdf
[6] Mehmet Doğan, "Kurân ve Tarih Önünde Türkün Muhasebesi", www.bagpinar.net/kuran_tarih.pdf
[7] Ahmet Cevdet Paşa, "Faideli Bilgiler", Hakikat Yayınevi, 28. Baskı, İstanbul 2001.
[8] www.turkansiklopedi.com/islam/201-tefsir/20156-araf-suresi-tefsiri-2bolum.html
[9] Cıldız Asanbaeva, "KIRGIZİSTAN'DA ŞECERE VE KIRGIZ TARİHİNİ YAZAN İLK YAZARLAR VE ONLARIN ESERLERİ (1849-1949)" (Yüksek Lisans Tezi), Tez Danışmanı: Prof. Dr. Remzi Ataoğlu, Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi, Bişkek 2005.
[10] Deguıgnes, "Histoire Générale II", 5.
[11] Hammer Tarihi, s. 1-2.
[12] Saffet Bilhan, "ASYA EĞİTİM FELSEFESİNE TARİHSEL BİR YAKLAŞIM", Çin Eğitim Felsefesi, EBF. Dergisi, C. 16, sa. 77-112,1984; Mezopotamya ve Sümerler Eğitimi EBF. Dergisi, C. 17, Sayı: 1-2, sa. 303-339, 1985; Hint Eğitim Felsefesi, Gazi Eğitim Dergisi, C 1, sayı: 1, 1985.
[13] Yaşar Kalafat, “Halk Bilimi İtibariyle Türkmen Milli Kültüründe Devamlılık”, Serhat Kültür, Mayıs 2005, S. 2005/5, s. 48.
[14] tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS00489.pdf
[15] Bu konuda Hikmet Tanyu ile aynı düşünmektedir. Bakınız: Hikmet Tanyu, "İslamlıktan Önce Türklerde Tek Tanrı inancı", Ankara 1980.
[16] www.turkansiklopedi.com/din-ve-felsefe/292-batil-dinler/16437-samanilik.html
[17] Yeni Rehber Ansiklopedisi, "Türkler" maddesi, İhlas Gazetecilik, İstanbul 1993.
[18] Sinan Meydan, “Türk Tarih Tezinin Doğuşu”, Atatürk ve Kayıp Kıta Mu, Truva Yayınları, İstanbul 2005, s.25-26.
[19] Vânî Mehmed Efendi, "Arâisü'l-Kurân", Süleymâniye Ktp.,Yeni Câmii 100, vr. 543 a.
[20] Doç. Dr. Erdoğan Pazarbaşı (E. Ü. İlahiyat Fakültesi), "OSMANLI DÖNEMİ KUR‘AN TEFSİRLERİNDE TÜRKLERLE İLGİLİ DEĞERLENDİRMELER", sbe.erciyes.edu.tr/dergi/sayi_11_06_Pazarbasi_1.pdf
[21] Mehmet Faruk Gübtunca, "Peygamberler Tarihinden Seçilmiş Kıssalar", Sağlam Yayınevi, İstanbul.
[22] Elif Çiftçi, "Kahraman Maraş'ta Büyüyle İlgili Karşılaştırmalı Bir Araştırma" (Yüksek Lisans Tezi), KSÜ, Kahraman Maraş Şubat 2007.
[23] Yrd. Doç. Dr. Mehmet Emin Şen (Batman Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü), 
"FAHREDDİN OSMAN B. EBİ BEKİR B. EŞ-ŞEYH MUHAMMED ZÜREYG'İN KİTABÜ'L-BUSTAN Fİ BA'ZI AHBÂRİ ÂL-İ OSMAN ADLI YAZMASI", mukaddime.artuklu.edu.tr/documents/Makaleler/10.pdf
[24] Cemal Kutay, "Sohbetler", Aralık 1968, S.1., s.33.
[25] Yrd. Doç. Dr. Ali Çavuloğlu, "“Türk” Adı ve Mevlâna'daki Anlamları", Selçuk Üniversitesi / Selçuk University Mevlâna Araştırma ve Uygulama Merkezi / Rumi Research and Application Center, Mevlâna Araştırmaları Dergisi / Journal of Rumi Studies, Yıl / Year: 2007, Sayı / Number:1, s. 101-119.
[26] Erşat Hürmüzlü, "Türkmenler ve Irak", img6.imageshack.us/img6/3507/erathrmzltrkmenlerveira.pdf
[27] Öğretim Görevlisi Ali Yayla, "Türk Kültür ve Medeniyet Tarihi Ders Notları", web.itu.edu.tr/~yayla/tkm.pdf
[28] Orhan Gökdemir, "Türkçülüğün Kökenleri ya da Milli Türkçülüğe Giriş", Fabrika Dergisi, Aralık 2005, s.12.
[29] Şükran Fazlıoğlu, "Mekkeli Şair İbn el-Uleyf'in Sultan II. Bayezid'e Yazdığı Kasîde", www.ihsanfazlioglu.net/Sukran_Fazlioglu/Uleyf.pdf
[30] Yrd. Doç. Dr. Bekir Şişman (Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü), “Defter-i Çingiznâme” ve Türk Destanlarındaki Kahraman Tipolojisi Açısından “Cengiz Han”, www.sosyalarastirmalar.com/cilt1/sayi2/sayi2pdf/sisman_bekir.pdf
[31] Hakkı Yılmaz, "Meal-Tebyîn", Hûd Sûresi, www.oltugazetesi.com/dokuman/tebyin_calismasi/hudsuresi.pdf
[32] Kurtubi; "el-Camiul Ahkami'l Kurân".
[33] İbn Hacer, "Fethu'l-Bâri", VI. 203.
[34] Prof. Dr. Talat Sakallı (S.D.Ü., İlahiyat Fakültesi Hadis Anabilimdalı Öğretim Üyesi, Isparta/Türkiye), "Hadislerde “Türk” Mefhumu Ve Rivayetlerdeki Çağrıştırdığı Zihniyetin Analizi", ilahiyat.sdu.edu.tr/Turkler Sempozyum/sempozyum pdf/3 oturum b salon.pdf
[35] Mesudi, "Murûc ez-Zeheb", Çev. A.Batur, İstanbul 2004, s.39-41.
[36] Prof. Dr. Saadettin Gömeç (A.Ü. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi), "Location Names In Divanü Lugat-it Türk" (DİVANÜ LUGAT-İT-TÜRK'DE GEÇEN YER ADLARI), www.ergenekun.com/DLT'DE YER ADLARI.pdf
[37] Joseph Deguignes, "Büyük Türk Tarihi", Hazırlayan: S. Alpay, İstanbul 1976, c.I, s.122.
[38] a.g.e., c.I, s.126-127. Ayrıca bkz. Hikmet Tanyu, Türklerin Dinî Tarihçesi, İstanbul 1978, s.17-18.
[39] Yard. Doç. Enver Uysal (U.Ü. İlâhiyat Fakültesi), "Ruhnâme ve Ahlâkî Boyutu", T.C. ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ Cilt: 12, Sayı:2, 2003 s. 115-131.
[40] Ayşehan Deniz Abik, "Ali Şîr Nevâyî'nin Zübdetü't-Tevârîh'i Üzerine", turkoloji.cu.edu.tr/ESKI TURK DILI/1996_1_Abik.pdf
[41] İbrahim Kafesoğlu, "Türkmen adı, manası ve mahiyeti", Jean Deny Armağanı, Haz. J. Eckmann, Agâh Sırrı Levend, Mecdut Mansuroğlu, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara 1958, s.127-128.
[42] Ahmet Suphi Fırat, "Yâfes" maddesi, İslâm Ansiklopedisi, C. 13. İstanbul 1986, s. 333.
[43] Bahattin Ögel, "Türk Mitolojisi", I. Cilt, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1993, s.373.
[44] Doç. Dr. A. Melek Özyetkin (Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi), "14. Yüzyılda Arap Filolog Ebû Hayyân'ın Bilgisi Dahilindeki Türk Dünyası", A.Ü. DTCF Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü tarafından düzenlenen Cumhuriyetin 80. Yılını Kutlama Etkinlikleri çerçevesinde Türk Dili ve Edebiyatı Sempozyumu (Ankara, 18 Aralık 2003) bildirisi, dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/12/921/11486.pdf
[45] Mehmet Emin Bars (Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Halk Bilimi Doktora Öğrencisi), "Oğuz Kağan Destanı Üzerine Yapılan Çalışmalar", Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, Volume 3/4 Summer 2008, turkoloji.cu.edu.tr/HALKBILIM/mehmet_emin_bars_oguz_kagan_destani_calismalar.pdf
[46] Sümer'e göre, ilk Türk hükümdarına böyle bir adın verilmesi, zamanın hükümdarının Olcaytu adını taşıması ile ilgili olabilir. İlk Türk hükümdarlarının Nuh Peygamber'in oğlu Yafes olduğu hususu da İslami bir rivayettir. Bakınız, Sümer, a.g.m., s.360, 367.
[47] Bahaeddin Ögel, a.g.e., s.145-146.
[48] Gülşen İnci Yılmaz, "İSLAMİYET ÖNCESİ TÜRK DESTANLARININ TARİHİ AÇIDAN DEĞERLENDİRİLMESİ" (Yüksek Lisans Tezi), ANKARA ÜNİVERSİTESİ, SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ, TARİH (GENEL TÜRK TARİHİ) ANABİLİM DALI, Ankara 2006.
[49] Doç. Dr. Mehmet Aça (Balıkesir Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Balıkesir), "Woman in “Reshideddin's Oguzname", www.millifolklor.com/en/sayfalar/76/76-92.pdf
[50] Bahattin Ögel, "Türk Mitolojisi (Kaynakları ve Açıklamaları İle Destanlar)", 1. c., 2. b., Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1993, s.157.
[51] Saparmurat Türkmenbaşı, "Ruhnâme", Aşkabad 2001, s.9, 79.
[52] Abu'l Farac, Abu'l Farac Tarihi (Çev. Ö. Rıza Doğrul), Ankara 1945, c.I, s.74-75. Kitab-ı Mukaddes'in Tekvin bölümünde de -böyle detaylı olmamakla beraber- Hz. Nuh ve oğulları hakkında bilgi verilmektedir. (Bkz. Kitab-ı Mukaddes, Tekvin 9/18-29 ve 10. Bab.)
[53] Oysa dinler tarihi kaynaklarında, kendisine sayfa verilen peygamberler arasında Nuh Peygamber geçmemektedir. Örneğin bkz. Mutahhar b. Tahir el-Makdisî, Kitâbu'l-Bed' ve't-Tarîh, Paris 1899-1919, c.III, s.2-3. Ama Kurân-ı Kerim'in “Biz Nuh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik.” (Nisa 4/163) ifadesinden Hz. Nuh'un vahye mazhar olduğu anlaşılmaktadır. Ancak burada vahyin, “kendisine kitap ya da sayfa verilmesi” anlamında değil, “Allah'ın, kullarına dilediğini söylemesi ve bildirmesi için seçtiği özel iletişim yolu” (Bkz. Komisyon, Kurân-ı Kerim ve Açıklamalı Meali, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 1993, söz konusu ayetle ilgili açıklama.) olarak anlaşılması daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Ayetin devamında da “Ve (nitekim) İbrahim'e, İsmail'e İshak'a Yakub'a, esbata (torunlara), İsa'ya, Eyyub'a Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a vahyettik. Davud'a da Zebur'u verdik.” buyrulmaktadır.
[54] Saparmurat Türkmenbaşı, a.g.e., s.10.
[55] Yafes'in çocuğunun adı Emka, Türk dillerinde emici manasına gelir. Demek ki, Gerdizi bu efsaneyi Türk halklarından aldı.
[56] Prof. Dr. Ömürkul Yasayev (Kırgızistan Bilimler Akademisi Tarih Enstitüsü), "Kırgızların Ortaya Çıkışı", Türkiye Türkçesine Aktaran: Mehmet Kıldıroğlu (Kırgızistan Türkiye Manas Üniversitesi Modern Diller Yüksekokulu), Manas Sosyal Bilimler Dergisi, yordam.manas.kg/ekitap/pdf/Manasdergi/sbd/sbd1/sbd-1-17.pdf
[57] Tevrat, 1958, s.10.
[58] Yard. Doç. Dr. Emet Gürel (Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü E.Ü. Kampüsü 35100 Bornova / İZMİR) & Araş. Gör. Canan Muter (Celal Bayar Üniversitesi Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu MANİSA), "Psikomitolojik Terimler: Psikoloji Literatüründe Mitolojinin Kullanılması", www.anadolu.edu.tr/arastirma/hakemli_dergiler/sosyal_bilimler/pdf/2007-1/sos_bil_28.pdf

[59] Nuri Bilgin, "Sosyal Psikoloji Sözlüğü – Kavramlar, Yaklaşımlar", Bağlam Yayıncılık, İstanbul 2003, s.412
YÂFES (يافث) Tevrat’a göre Hz. Nûh’un üç oğlundan biri. ile ilgili görsel sonucu

YÂFES (يافث) Tevrat’a göre Hz. Nûh’un üç oğlundan biri.

İbrânîce’de Yefet, Arapça’da Yâfis, Yâfit, Ebü’r-Rûm, Batı dillerinde Japheth, Türkçe’de Yâfes şeklinde geçen kelimenin kökeni tartışmalıdır. 
Bazı âlimlere göre İbrânîce’de “genişlemek, yayılmak” anlamındaki “patah”tan, bazılarına göre ise “güzel olmak” anlamındaki “yafah”tan gelmektedir. 
Hz. Nûh’un, oğlu Yâfes için dua ederken patah kelimesine telmihle, 
“Allah Yefet’e genişlik versin, zürriyeti yeryüzüne yayılsın ve Sâm’ın çadırlarında otursun” 
 [YÂFES - Ömer Faruk Harman]

dediği (Tekvîn, 9/27) nakledilmektedir (DB, III/2, s. 1125). 

Yâfes’in bazı yorumcularca Nûh’un ikinci çocuğu ve Tevrat’taki ifadeden hareketle (Tekvîn, 9/27) Hâm’ın büyüğü olduğu ileri sürülse de genelde kardeşlerin en genci kabul edilmekte ve belki de bu sebeple hep son sırada zikredilmektedir (Tekvîn, 5/32; 6/10; 7/13; I. Tarihler, 1/4). 
Yahudi rivayetlerine göre ise Yâfes, Nûh’un üç oğlunun en büyüğüdür. 
Üç kardeş arasında en az derecede bilgelikle donatılan kişidir, bu sebeple adı hep diğerlerinden sonra kaydedilir (EJd., IX, 1285). 
Tevrat’a göre Yâfes babası Nûh 500 yaşında iken doğmuş (Tekvîn, 5/32), tûfandan önce evlenmiş ve tûfanda karısıyla birlikte gemiye binmiştir (Tekvîn, 7/13). 
Tûfan sonrası bağ dikip üzüm yetiştiren, şarap imal ederek içen ve sarhoş olup çadırında çıplak kalan Nûh’un üzerini Sâm ile Yâfes birlikte örtmüşlerdir (Tekvîn, 9/23), bundan dolayıdır ki Nûh onun için dua etmiştir (Tekvîn, 9/27). 

Tevrat’a göre Yâfes’in Gomer, Magog (Me’cûc), Maday, Yavan, Tubal, Meşek ve Tiras adlarında yedi oğlu vardır ve Yâfes’in çocukları “milletlerin adalarında” (Tekvîn, 10/5), yani Anadolu ve Avrupa’nın Akdeniz sahillerinde (DB, III/2, s. 1125), İsrail’in batısında ve kuzeyinde, Ege ve Anadolu coğrafyasında (EJd., IX, 1285) yerleşmişlerdir. 

Yahudi rivayetlerine göre Nûh yeryüzünü oğulları arasında paylaştırmış, Yâfes’in payına kırk ülke, otuz üç ada, yirmi iki dil ve beş yazı çeşidi düşmüştür (Ginzberg, I, 127). İsim benzerliği sebebiyle 

Yâfes ile Grek mitolojisindeki Japetus (Iapetos) arasında ilgi kurulmuş ve Yâfes’in Titan Japetus olduğu ileri sürülmüştür. 

Yunan mitolojisine göre Japetus, oğlu Prometheus vasıtasıyla insan soyunun atasıdır (Mattfeld, bk. bibl.; Erhat, s. 163).


Kur’ân-ı Kerîm’de Nûh tûfanından ve gemidekilerin kurtuluşundan (el-A‘râf 7/64; Yûnus 10/73; Hûd 11/40), gemide Nûh ile beraber taşınarak kurtarılanlardan (el-İsrâ 17/3; Meryem 19/58) bahsedilmekle beraber Nûh’un çocuklarının, dolayısıyla Yâfes’in adı geçmemektedir. Müfessirler, “Nûh’un soyunu yeryüzünde kalıcı yaptık” âyetindeki (es-Sâffât 37/77) Nûh’un soyunun Hâm, Sâm, Yâfes ile onların soyundan gelenler olduğunu söylemektedir (Taberî, CâmiǾu’l-beyân, XXIII, 67). Tirmizî’de (“Tefsîrü’l-Ķurǿân”, 37/4) ve Ahmed b. Hanbel’in el-Müsned’inde (V, 9, 11), “Sâm Araplar’ın, Yâfes Rum’un, Hâm da Habeşliler’in atasıdır” meâlinde bir hadis nakledilmektedir. Tarih, tefsir ve kısas-ı enbiyâ kitaplarında Hz. Nûh’un üç oğlundan Yâfes’in Türkler’in, Hazarlar’ın, sakālibe*nin ve Ye’cûc ile Me’cûc’ün atası olduğuna dair bir rivayet yer almaktadır (Taberî, CâmiǾu’l-beyân, XXIII, 67; Sa‘lebî, s. 61; Muhammed b. Abdullah el-Kisâî, s. 101). İslâmî kaynaklarda Hâm ve Yâfes’in babalarına karşı davranışları ve Hz. Nûh’un Hâm’a beddua etmesi hakkında bir rivayet mevcuttur; Tevrat ve yahudi kaynaklarında ise bu konu farklı şekilde geçmektedir. Tevrat’a göre tûfan sonrası çadırında çıplak kalan Nûh’u gören oğlu Hâm kardeşlerine haber vermiş, Sâm ile Yâfes bir örtü getirerek geri geri yürüyüp babalarının çıplaklığını örtmüşlerdir (Tekvîn, 9/20-23). İslâm kaynaklarında yer alan rivayetlerde Hz. Nûh’un sarhoşluğundan söz edilmez. Bu kaynaklara göre geminin içinde uyuyamayan Nûh dışarı çıkıp Sâm’ın göğsüne yaslanarak uyur. Rüzgâr onun örtüsünü uçurur ve Nûh çıplak kalır. Bunun üzerine Sâm ile Yâfes babalarını örterler, Hâm ise yüksek sesle güler ve babasını uyandırır. Nûh uyanınca şöyle der: “Sâm’ın neslinden peygamberler, Yâfes’in neslinden krallar ve kahramanlar, Hâm’ın neslinden de siyah köleler çıkacaktır” (Muhammed b. Abdullah el-Kisâî, s. 98-99). İslâmî kaynaklara göre Hz. Nûh tûfan sonrası yeryüzünü oğulları arasında paylaştırınca Türkler’in atası olan Yâfes’e Doğu ülkelerini ve Rum diyarını vermiştir. Yâfes’in soyundan gelenler kızıl ve kumral tenlidir (a.g.e., s. 98; Taberî, Târîħ, I, 191, 193); taksimatta onların payına otuz altı veya yetmiş iki dil düşer (İbn Kuteybe, s. 28). Hâm’ın soyundan gelenler Yâfes’in zürriyetiyle evlenirler ve Hâm’ın oğlu Kûş’un neslinden Habeşliler, Hint ve Sind halkı ile Kıptîler meydana gelir (EI² [Fr.], XI, 257).

BİBLİYOGRAFYA:
Müsned, V, 9, 11; İbn Kuteybe, el-MaǾârif (Ukkâşe), s. 24-28; Ya‘kūbî, Târîħ, I, 15-16; Taberî, CâmiǾu’l-beyân, XXIII, 67; a.mlf., Târîħ (Ebü’l-Fazl), I, 191, 193; Mes‘ûdî, Mürûcü’ź-źeheb (Abdülhamîd), I, 41; Sa‘lebî, ǾArâǿisü’l-mecâlis, Kahire 1954, s. 61; Muhammed b. Abdullah el-Kisâî, Ķıśaśü’l-enbiyâǿ (nşr. I. Eisenberg), Leiden 1922, s. 98-101; Ebü’l-Fidâ İbn Kesîr, Ķıśaśü’l-enbiyâǿ (nşr. Mustafa Abdülvâhid), Kahire 1968, I, 108-110; a.mlf., el-Bidâye ve’n-nihâye (nşr. Abdullah b. Abdülmuhsin et-Türkî), Cîze 1417/1997, I, 268-270; F. Vigouroux, “Japhet”, DB, III/2, s. 1125; “Japhet”, NDB, s. 364; Azra Erhat, Mitoloji Sözlüğü, İstanbul 1984, s. 163; L. Ginzberg, Les légendes des juifs (trc. G. Sed-Rajna), Paris 1997, I, 127; Mustafa Âsım Köksal, Peygamberler Tarihi, Ankara 2004, I, 108-109; W. R. Mattfeld, “Noah’s son Japhet is the Mythical Greek Titan Japetus”, www.israel-a-history-of.com; Ahmed Suphi Furat, “Yâfes”, İA, XIII, 333; N. M. Sarna, “Japheth”, EJd., IX, 1284-1285; B. Heller - [A. Rippin], “Yafith”, EI² (Fr.), XI, 257.

Ömer Faruk Harman   

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...